TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
KEMAL İNAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/1524)
Karar Tarihi: 6/10/2015
R.G. Tarih-Sayı: 21/11/2015-29539
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
Başkan : Burhan ÜSTÜN
Üyeler : Serruh KALELİ
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör : Bahadır YALÇINÖZ
Başvurucu : Kemal İNAN
Vekili : Av. Nuran ÖZDEMİR
-
BAŞVURUNUN KONUSU
-
Başvuru, askerlik hizmetinin yerine getirilmesi sırasında psikolojik rahatsızlık geçirilmesi sebebiyle uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddedilmesi sonucu Anayasa’nın 9., 17., 36., 37. ve 40. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiği iddiaları hakkındadır.
-
BAŞVURU SÜRECİ
-
Başvuru, 25/02/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun, Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
-
Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 25/4/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
-
Bölüm Başkanı tarafından 11/7/2014 tarihinde kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
-
Adalet Bakanlığına (Bakanlık) başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş, başvuru belgelerinin bir örneği görüş için gönderilmiş; Bakanlık, yazılı görüşünü 12/9/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
-
Bakanlık görüş yazısı, başvurucuya 25/9/2014 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne cevaplarını içeren dilekçesini 13/10/2014 tarihinde sunmuştur.
-
OLAY VE OLGULAR
-
Olaylar
-
Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu olan yargılama dosyasından tespit edilen olaylar özetle şöyledir:
-
Başvurucu, yapılan son yoklamasında askerliğe elverişli bulunarak 2/10/2002 tarihinde askere sevk edilmiştir.
-
Askerlik hizmeti sırasında birden fazla firar ve izin tecavüzü suçlaması ile başvurucu hakkında birden çok kamu davası açılmış ve son açılan kamu davası kapsamında cezai ehliyetinin ve askerliğe elverişliliğinin tespitine yönelik düzenlenen Çorlu Asker Hastanesi Baştabipliğinin 14/6/2010 tarihli sağlık kurulu raporunda “antisosyal kişilik bozukluğu tanısına bağlı olarak '17BF1 Barışta askerliğe elverişli değildir, elverişsizlik kararı 16/7/2008 tarihinden başlar.” kararı verilmiş, anılan rapor 16/7/2010 tarihinde onaylanmıştır.
-
Başvurucu, 14/6/2010 tarihli rapor uyarınca 17/6/2010 tarihinde terhis edilmiş olup terhis belgesinde Çorlu Asker Hastanesinin düzenlediği 14/6/2010 tarihli sağlık kurulu raporundaki teşhise de yer verilmiştir.
-
Başvurucu, aynı teşhisi içerdiğini ve Çorlu Asker Hastanesince verildiğini beyan ettiği 28/2/2011 tarihli ek sağlık kurulu raporuna istinaden 15/8/2011 tarihinde Millî Savunma Bakanlığına başvurarak rahatsızlığının geç tespit edilmesi nedeniyle zarara uğradığını ileri sürerek zararlarının tazminini talep etmiş, bu istemin zımnen reddedilmesi üzerine ilgili idare aleyhine Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) İkinci Dairesinde tam yargı davası açmıştır.
-
AYİM İkinci Dairesi, 12/9/2012 tarihli ve E.2012/291, K.2012/756 sayılı kararıyla davayı süre aşımı yönünden reddetmiştir. Karar oyçokluğu ile alınmış olup kararın ilgili kısmı şöyledir:
“… Davacı hakkında, Çorlu Asker Hastanesinin 14.06.2010 gün ve 1472 sayılı sağlık kurulu raporu ile “Antisosyal kişilik bozukluğu” tanısına bağlı olarak “17BF1 Barışta askerliğe elverişli değildir, elverişsizlik kararı 16/7/2008 tarihinden başlar.” kararı verildiği, bu raporun 16.07.2010 tarihinde onaylandığı, davanın eylemden (davacının askere alındıktan sonra rahatsızlığının geç teşhisi) doğan tazminat davası olduğu, onay tarihinden itibaren bir yıl içinde idareye manevi zararının tazmini amacıyla müracaat etmesi gerekirken bu süreyi geçirdikten sonra, 15.08.2011 tarihinde müracaatta bulunduğu bu davada, süre aşımı bulunduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır.”
-
Karşıoy gerekçesi şöyledir:
“… olayda davacının askerliğe elverişli olmadığına ilişkin kesinleşen sağlık kurulu raporu davacıya tebliğ edilmediğinden, davacı vekilinin dava dilekçesinde Çorlu Asker Hastanesinden alınan 28.02.2011 tarihli davacının “askerliğe elverişsiz” olduğuna ilişkin ek rapor tarihinin zararın öğrenilme tarihi olarak kabul edilip, dava açma süresinin bu tarihten başlatılması gerektiği, sürenin bu tarihten başlatılması halinde 15.08.2011 tarihinde idareye yapılan müracaat ve devamında idarenin cevap vermemesi üzerine 03.11.211 tarihinde açılan davda süre aşımı bulunmadığından,…”
-
Başvurucunun karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 23/1/2013 tarihli ve E.2012/1213, K.2013/53 sayılı kararıyla reddedilmiş; karar, başvurucuya 12/2/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
-
Başvurucu, 25/2/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
-
İlgili Hukuk
-
Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrası şöyledir:
“İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.”
-
4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun “İhtiyari müracaat” başlıklı 35. maddesinin (a) bendi şöyledir:
“Kesin işlem yapmaya yetkili makamlarca tesis edilen idari işlemlerin geri alınması, kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması; üst makamdan,
yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava açmak için belli olan süre içinde istenebilir. Bu müracaat işlemeye başlamış olan dava açma süresini durdurur. Altmış gün içinde cevap verilmez ise, istek reddedilmiş sayılır. İsteğin reddi üzerine dava açma süresi başlar ve müracaat tarihine kadar geçmiş olan süre de hesaba katılır.”
-
Anılan Kanun’un “Dava açma süresi” başlıklı 40. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
“Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açma süresi her çeşit işlemlerde yazılı bildirim tarihinden itibaren kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen hallerde altmış gündür.”
-
Anılan Kanun’un “Doğrudan doğruya tam yargı davası açılması” başlıklı 43. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
“İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açmadan önce, bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri lazımdır. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde bu konudaki işlemin tebliği tarihinden ve altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabilirler.”
-
İNCELEME VE GEREKÇE
-
Mahkemenin 6/10/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 25/2/2013 tarihli ve 2013/1524 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
-
Başvurucunun İddiaları
-
Başvurucu, anti sosyal kişilik bozukluğunun bulunduğu ve bu nedenle askerliğe elverişli olmadığı yönündeki tespitin idarece geç yapıldığını, rahatsızlığının etkisi ile askerlik hizmetini yapamadığını, sürekli firar ettiğini, cezaevlerinde kaldığını, psikolojisinin daha da bozulduğunu, uğradığı zararların tazmini istemiyle AYİM’de açtığı davanın, hakkında düzenlenen 14/6/2010 onay tarihli sağlık raporu esas alınarak süre aşımından reddedildiğini oysa anılan raporun henüz o tarihte kesinleşmediğini ve kendisine tebliğ edilmediğini, idareye başvurduğu 15/8/2011 tarihinin sürenin başlangıcına esas alınması gerektiğini, rahatsızlığı nedeniyle sürekli firar etmesi sonucu kaçak yaşamak zorunda kalmasının ve sürekli mahkûm edilmesinin insanlık dışı muamele kapsamına girdiğini, AYİM’in bünyesinde bulunan sınıf subayları nedeniyle bağımsız ve tarafsız olunmadığını, ayrıca AYİM kararlarına karşı temyiz yolunun da bulunmadığını belirterek Anayasa’nın 9., 17., 36., 37. ve 40. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
-
Değerlendirme
-
Anayasa Mahkemesi, başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmeye bağlı olmaksızın olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Buna göre başvurucunun şikâyetlerinin, AYİM’in bağımsız ve tarafsız olmadığı, iki dereceli yargılanma hakkının ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği başlıklarında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
-
Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Bağımsız ve Tarafsız Olmadığı İddiası
-
Başvurucu, AYİM’in bünyesindeki sınıf subayları nedeniyle bağımsız ve tarafsız olmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
-
Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
-
Anayasa Mahkemesi tarafından bu konu daha önce incelenirken belirtildiği üzere, AYİM’in oluşumu, statüsü ve görevleri Anayasa ve ilgili Kanun’da hüküm altına alınmıştır. AYİM’e atanan askerî hâkimlerin bağımsızlığının Anayasa ve ilgili Kanun hükümleri ile garanti altına alındığı, atanma ve çalışma usulleri yönünden askerî hâkimlerin bağımsızlıklarını zedeleyecek bir hususun bulunmadığı, kararlarından dolayı idareye hesap verme durumunda bulunmadıkları ayrıca disipline ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin Kurulunca incelenip karara bağlanıldığı görülmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 29). Diğer yandan sınıf subayı üyelerin en fazla dört yıllık bir süre ile görev yapmaları, disiplin konularında yukarıda bahsedilen Disiplin Kuruluna tabi kılınmaları, görev süreleri zarfında idari veya askerî yetkililerce herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmamaları, bu subayların idareye karşı bağımsızlıklarını güçlendirmiştir (Benzer yöndeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları için bkz. Mustafa Yavuz ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 29870/96, 25/5/2000; Bek/Türkiye, B. No: 23522/05, 20/4/2010, § 30).
-
Açıklanan nedenlerle, mahkemenin bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin bir husus saptanmadığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. İki Dereceli Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
-
Başvurucu, AYİM daire kararlarına karşı başvurulabilecek bir temyiz merciinin olmadığını belirterek adil yargılanma hakkını ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
-
Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
-
Sözleşme’nin 7. Protokolü’nün 2. maddesinde, cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı tanınmıştır. Ancak Türkiye bu protokole taraf olmadığı gibi başvuru konusu edilen olay da bir ceza yargılaması değildir.
-
Başvurucunun başvuru dilekçesinde ifade ettiği AYİM nezdinde temyiz yani iki dereceli yargılanma hakkı, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden olmadığı gibi Sözleşme’nin ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerden herhangi birinin kapsamına da girmemektedir (Mahir Akarsu, B. No: 2012/1096, 20/2/2014, 42-45).
-
Açıklanan nedenlerden dolayı başvuru konusu ihlal iddialarının Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiği İddiası
-
Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
-
Başvurucu, askerliğe elverişli olmadığı hâlde İdare tarafından yeterli muayene yapılmayarak kendisine askerlik yaptırılması nedeniyle uğradığını öne sürdüğü zararlarının tazmini istemiyle açtığı davanın süre aşımı nedeniyle reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının alt güvencelerinden olan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
-
Bakanlık görüş yazısında, mahkemeye erişimin bir unsuru olan mahkeme hakkının mutlak bir hak olmadığı, özellikle bir davanın açılabilirliğine ilişkin bazı sınırlamalar ve niteliği gereği bu konuda düzenleyici işlemlere konu olabileceği, bununla birlikte, bu sınırlamaların dava açmak isteyen bir kişinin mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verecek seviyeye ulaşmaması gerektiği, AYİM’in yerleşik içtihatlarına göre sağlık kurulu raporlarına dayanılarak açılan tam yargı davalarında sağlık kurulu raporunun onaylanma tarihinin bir yıllık hak düşürücü sürenin başlangıcı olarak kabul edildiği belirtilerek başvurucunun iddiaları incelenirken bu hususların göz önünde bulundurulması gerektiği yönünde beyanda bulunulmuştur.
-
Başvurucu cevap dilekçesini süresi içinde sunmamıştır.
-
Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
-
Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” kenar başlıklı 40. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.
Kişinin, resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.”
-
Sözleşme “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
-
Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). AİHM, mahkemeye etkili erişim hakkını hukukun üstünlüğü ilkesinin temel unsurlarından biri olarak kabul etmekte ve mahkemeye etkili erişim hakkının ve başvuru yapılabilmesi konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirdiğini ifade etmektedir. Bu sebeple hukuki belirsizliklerin ya da uygulamadaki belirsizliklerin, tarafların mahkemeye erişimine zarar verdiği durumlarda bu hakkın ihlâl edildiğine karar verilmektedir (Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34).
-
Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin ön koşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (E.2013/64, K.2013/142, K.T. 28/11/2013).
-
Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların, hakkın özünü zedeleyecek şekilde kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38). Devletler bir davanın açılabilirliğine ilişkin olarak takdir hakları gereği bazı sınırlamalar getirebilir ve bu davalar, nitelikleri gereği düzenleyici işlemlere konu olabilir. Bununla birlikte bu sınırlamalar, dava açmak isteyen bir kişinin mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verecek seviyeye ulaşmamalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Edificaciones March Gallego S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34 ve Rodríguez Valín/İspanya, B. No: 47792/99, 11/10/2001, § 22).
-
Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hâle getiren uygulamalar mahkemeye erişim hakkının ihlaline yol açabilir. Bununla birlikte dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi -bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça- hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini kabul etmek gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Osu/İtalya, B. No: 36534/97, 11/7/2002, §§ 36-40).
-
Belli bir hakkın mahkemede ileri sürülebilmesi ya da hak arama hürriyeti kapsamında bir davanın açılabilmesi için öngörülecek süreler hukuk güvenliği ilkesi gereği olup adil yargılanma hakkının ihlali olarak değerlendirilemez. Anılan süreler, mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan, eksik ya da ulaşılması zor kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana gelmiş olaylar hakkında karar vermelerinin istenmesiyle oluşabilecek adaletsizliklerin önüne geçmek ve hukuk güvenliğini sağlamak gibi önemli ve meşru amaçlara hizmet ederler. Süre sınırlaması getiren bu müdahaleler, devletin takdir yetkisi içinde olup ulaşılmak istenen meşru amaçla orantılı oldukça ve hakkın özünü zedelemedikçe Anayasa'da yer alan hak arama hürriyetini engellemiş sayılmazlar (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Stubbings ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 22083/93, 22095/93; 22/10/1996, § 51).
-
Bunun yanında bir mahkemeye başvuru hakkının yasal bir takım şartlara tabi tutulması kabul edilebilir olsa da mahkemeler, usul kurallarını uygularken bir yandan adil yargılanma hakkını ihlâl edebilecek aşırı şekilcilikten diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı gevşeklikten kaçınmalıdırlar (Walchli/Fransa, B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29).
-
Başvurucu, son yoklamasında askerliğe elverişli olduğuna karar verilerek 2/10/2002 tarihinde askere sevk edilmiştir. Askerlik hizmeti sırasında birden fazla firar ve izin tecavüzü suçlaması ile hakkında birden çok kamu davası açılmış ve son açılan kamu davası kapsamında cezai ehliyetinin ve askerliğe elverişliliğinin tespitine yönelik düzenlenen Çorlu Asker Hastanesi Baştabipliğinin 14/6/2010 tarihli sağlık kurulu raporunda “antisosyal kişilik bozukluğu' tanısına bağlı olarak '17BF1 Barışta askerliğe elverişli değildir, elverişsizlik kararı 16/7/2008 tarihinden başlar.” kararı verilmiştir. Anılan karar üzerine 17/6/2010 tarihinde başvurucu terhis edilmiş, 15/8/2011 tarihinde başvurucu, Millî Savunma Bakanlığına başvurarak rahatsızlığının geç tespit edilmesi nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü zararlarının tazmini talebiyle tam yargı davası açmıştır.
-
AYİM İkinci Dairesi ise başvurucunun, 14/6/2010 tarihli rapora istinaden 17/6/2010 tarihinde terhis edildiği, söz konusu raporun 16/7/2010 tarihinde onaylanarak kesinleştiği, başvurucunun terhis tarihi itibarıyla askerlik hizmeti sırasında idari eylemden dolayı askere elverişli olmayacak hâle geldiğini öğrendiği ve en geç raporun onay tarihinden itibaren dava açma süresinin başladığı, bu tarihten itibaren bir yıl içinde zararlarının tazmini için idareye başvuru yapması gerekirken, 15/8/2011 tarihinde idareye başvurup herhangi bir cevap verilmemesi üzerine 3/11/2011 tarihinde açılan davanın, süresinde olmadığı gerekçesiyle süre aşımı yönünden reddine karar vermiştir.
-
AİHM, Sözleşme sisteminin bazı durumlarda Sözleşmeci Devletlerin Sözleşme’nin 6. maddesiyle güvence altına alınan haklardan etkili olarak yararlanılmasını sağlamak için gerekli tedbirleri almasını gerektirdiğini (Vaudelle/Fransa, B. No: 35683/97, 3/1/2001 § 52), bunun her şeyden önce hakkında dava açılan kişinin durumdan haberdar edilmesini gerektirdiğini ifade etmektedir (Dilipak ve Karakaya/Türkiye, B. No: 7942/05 ve 24838/05, 4/3/2014 § 77).
-
Bu bağlamda, mahkemelerin, usul kurallarını uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar katı şekilcilikten, öte yandan kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir esneklikten kaçınmaları gereklidir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).
-
Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği mevzuatın yorumlanması ve uygulanması derece mahkemelerinin görevi olmakla birlikte bu yorum ve uygulamaların etkilerinin Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanında bulunan hak ve yükümlülüklerle bağdaşıp bağdaşmadığının Anayasa Mahkemesince incelenebileceği tabiidir. Mahkemeye erişim hakkı yönünden yapılacak böyle bir inceleme, somut olayın koşulları çerçevesinde olacaktır.
-
İdari işlem ve eylemlerin sürekli bir biçimde dava açılma tehdidi altında kalmasını engellemek, kamu hizmetinin hızlı ve etkin biçimde yürütülmesini sağlamak düşüncesi ile idari davaların açılma süresi kanunlarla düzenlenmiş; 1602 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca idari eylemlerden dolayı hakları ihlal edilmiş olanların AYİM’de dava açmadan önce bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her hâlde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri, bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi hâlinde ise bu konudaki işlemin tebliği tarihinden ve altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açmaları gerektiği düzenlenmiştir.
-
Başvurucu 1602 sayılı Kanun’da belirtilen dava açma süresinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği yönünde bir şikâyette bulunmamıştır. Anılan sürenin başlangıç tarihinin, başvurucunun hakkında düzenlenen sağlık raporunun kesinleşme tarihinin esas alınarak belirlenmesinin, mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet etmektedir.
-
Somut olayda başvurucu, askerlik hizmeti sırasında askerliğe elverişsiz hâle geldiğinin geç tespit edilmesi nedeniyle uğramış olduğu zararı, sağlık muayenesinin ardından yapılan erken terhis işlemi ile öğrenmiş (bkz. § 10) ve bu surette eylemin idariliğinden haberdar olmuştur. AYİM yorumu uyarınca sağlık raporunun onayı ile de idari başvuru ve dava açma süreleri başlamış bulunmaktadır. Erken terhis işleminden ardından hakkında düzenlenen sağlık raporunun kesinleşmesinden sonra bu raporun başvurucuya tebliğ edilmesi ancak açılan tazminat davasında rahatsızlığın seviyesine göre talep edilecek olan tazminat tutarının hesaplanmasına etki edecek bir faktör olarak göz önünde bulundurulabilir.
-
AİHM, askerde meydana gelen ölüm olayıyla ilgili olarak açılan davanın süre aşımı yönünden reddedilmesine ilişkin olarak kendisine yapılan başvuruda; zararın ölüm olayıyla meydana geldiğine, bir yıllık idareye başvuru süresinin ölümle ilgili yapılan kovuşturmanın sonucunda verilen takipsizlik kararının ilgililere tebliğ tarihi ile değil, ölüm olayının öğrenilmesi ile başlayacağına dair yorumunun, mahkemeye erişim hakkını ihlal etmediğine AYİM tarafından karar vermiştir (Canan Eyilmez ve diğerleri/Türkiye, B. No: 74704/11, 1/7/2014, §§ 32-34).
-
Anayasa Mahkemesi bir temyiz incelemesi yapmamakla birlikte, usul kurallarının yorumlanmasının, dava açmak isteyen kişinin mahkemeye ulaşmasını aşırı derecede zorlaştırmaması ya da imkânsız hâle getirmemesi gerekir. Bu yönden başvuru konusu olaya bakıldığında; askerlik hizmeti sırasında idari eylem nedeniyle askerliğe elverişsiz hâle gelmesi ve bunun geç belirlenmesi sonucu uğradığını ileri sürdüğü zararın tazmini istemiyle başvurucunun açtığı davada, AYİM tarafından, başvurucunun bu durumundan terhis tarihi itibarıyla haberdar olduğu, bunun yanında başvurucu lehine yorum yapılarak sağlık raporunun kesinleştiği tarihten itibaren dava açma süresinin başladığı şeklinde değerlendirme yapılarak 1602 sayılı Kanun’da öngörülen sürelerden sonra başvurucunun yaptığı başvuru üzerine açtığı davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle dava reddedilmiştir. Başvurucunun askerliğe elverişsiz hâle geldiğini terhis ile öğrendiği ve hangi nedenle elverişsiz hâle geldiğine ilişkin sağlık kurulu raporuna bu tarih itibarıyla ulaşabileceği göz önünde bulundurulduğunda, AYİM’in yaptığı yorum, mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hâle getiren nitelikte olmadığından, başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.
-
Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
-
HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
-
Başvurucunun,
1. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin bağımsız ve tarafsız olmadığı iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması,
2. İki dereceli yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının konu bakımından yetkisizlik,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Mahkemeye erişim hakkının ihlali iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
-
Mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
-
Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
6/10/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Burhan ÜSTÜN
|
Üye
Serruh KALELİ
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Dostları ilə paylaş: |