Ünden bugüN



Yüklə 8,87 Mb.
səhifə59/140
tarix27.12.2018
ölçüsü8,87 Mb.
#86730
1   ...   55   56   57   58   59   60   61   62   ...   140

Bibi. K. Sülker, Türkiye'de Sendikacılık, ist., 1955; ay, Türkiye'de işçi Hareketleri, ist., 1976; S. Ağralı, Günümüze Kadar Belgelerle Türk Sendikacılığı, ist., 1967.

OYA BAYDAR



istanbul işçi teşkilatları

HEYET-İ MÜTTEHİDESİ

1923'te kuruluşuna teşebbüs edilen, ama gerçekleştirilemeyen Marksist işçi sendikaları federasyonu.

1922 yazında, istanbul'da başlıca iki solcu işçi kuruluşu vardı: Beynelmilel işçiler ittihadı (Union internationale du travaille) Rumların egemenliğindeydi; Müslüman kökenlilerse, Türkiye işçi Derneği'nde (TÎD) toplanmışlardı. Bunların her ikisi de Marksist olmakla birlikte, ulusal sorun yüzünden ayrı çalışıyorlardı. "Osmanlı" sosyalist partileri ile Devrimci Ermeni Sosyal Demokratlar da (Daşnaksutyun), bazı işçi gruplarım örgütlemişlerdi. Temmuz başında, TlD bütün işçi kuruluşlarını birleştirmek için, sendika niteliğindeki örgütlerin ve sol partilerin tümüne yazılı bir çağrı yaptı. Türkiye Sosyalist Fırkası ile Amele Siyanet Cemiyeti, önerilen toplantıya katılmayı baştan reddetti. Diğerleri geldilerse de, olumlu bir sonuç alınamadı.

Birleşme çabaları, 1923'te de devam etti. Ocak ayında çeşitli kuruluş temsilcilerinden bir tüzük komisyonu oluşturuldu. Amaç, ülke çapında bir "Türkiye Dernek (sendika!) Birlikleri ittihadı (federasyon ya da konfederasyonu)" kurmaktı. Ancak, o sıralar sağcı bir rakip girişim olarak istanbul Umum Amele Birliği'nin(-0 örgütlenmesi, Birlik Meclisi'nin adını istanbul işçi

227

bul Sanayi Odası önderliğinde 15 Ekim 1961'de 6 işveren sendikası bir araya gelerek İstanbul İşveren Sendikaları Birliği' ni kurdular. Bu sendikalar şunlardı: Madeni Eşya Sanayicileri Sendikası, İstanbul Tahta Sanayii İşverenleri Sendikası, İstanbul Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası, İstanbul Gıda Sanayii İşverenleri Sendikası, İstanbul Matbaacılık Sanayii İşverenleri Sendikası ve İstanbul Cam Sanayii İşverenleri Sendikası.



27 Eylül 1962'de düzenlenen olağanüstü genel kurulda iki işveren sendikası daha birliğe katıldı. İki olağan genel kurul yapıldı. Bu arada konfederasyona dönüşmeye karar verildi. Ege ve Ankara bölgelerinde de yerel işveren kuruluşları belirmeye başlamıştı. Bu gelişmeleri de göz ö-nüne alan işveren kesimi, ulusal düzeyde örgütlenmeye karar verdi. İstanbul İşveren Sendikaları Birliği 20 Aralık 1962'de toplanan ikinci olağan genel kurulunda ana tüzükte değişikliğe gitti ve kuruluşun adını Türkiye İşveren Sendikaları Konfe-derasyonu'na dönüştürdü. Bu sırada sendikaların ulusal örgütleri de oluşmuştu. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederas-yonu'nun kurucuları Türkiye Madeni Eşya Sanayicileri Sendikası, Türkiye Ağaç Sanayii İşverenleri Sendikası, Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası, Türkiye Gıda Sanayii İşverenleri Sendikası ve Türkiye Cam Sanayii İşverenleri Sendikası oldu. ZAFER TOPRAK

İSTANBUL İŞVEREN SENDİKALARI BİRLİĞİ

Türkiye'de işveren sendikalarının kuruluşu diğer sanayi ülkelerinde olduğu gibi işçi sendikalarının ardından geldi. Osmanlı döneminde Milli Fabrikacılar Cemiyeti gibi ilk örnekleri görüldü. Ancak etkin örgütlenme 1946 sonrası çokpartili dönemde oldu. 1947 tarihli 5018 sayılı yasanın kabulünden sonra, ilk kez 1949'da, tekstil sanayii işverenleri sendika çatısı altında toplandılar. Bunu madeni eşya sanayii işverenlerinin örgütü izledi. Ancak bu a-landa köklü gelişmeler 1960 ertesi gözlendi.

1961 Anayasası'mn yürürlüğe girmesinin ardından, işçi sendikalarındaki gelişmeye paralel olarak işveren sendikalarının da adedi aitti, istanbul'da 196l'de İstanbul Kimyevi ve Tıbbi Müstahzarat İşverenleri Sendikası; İstanbul Matbaacılık Sanayii İşverenleri Sendikası; İstanbul Maden Ocakları ve Toprak Sanayii İşverenleri Sendikası; İstanbul Cam Sanayii İşverenleri Sendikası; İstanbul Kara, Deniz, Hava, Motorlu Taşıt Vasıtaları İşletme, Montaj ve Yedek Parça İmal Sanayii İşverenleri Sendikası; İstanbul Gıda Sanayii İşverenleri Sendikası kuruldu. Bunları 1962' de, bu kez Türkiye ölçeğinde Türkiye Kauçuk Mamulleri ve Plastik Sanayii İşverenleri Sendikası izledi.

İşveren sendikaları başlangıçta bölgesel olarak birleşme eğilimi gösterdiler. İstan-



KADINLARIN İNCE (RAKİK) ÜSTLÜKLE SOKAĞA ÇIKMAMALARI İÇİN İSTANBUL KADISINA 1791'DE YAZILAN HÜKÜM

istanbul Kadısına ve Galata ve Eyyub ve Üsküdar Kadılarına, Yeniçeri Ağasına, Derzi basıya hüküm ki:

Nisa taifesinin esvak ve bazarda etvar-ı nıüştehiyye ile keştü güzarları öteden beru memnu olduğundan ve İngiliz şalisi çuka begayet rakıyk olmak mü-lâbesesile o makule çukadan ferace iktisaiden nisanın ferace altına giydiği sair esvabı hariçden gereği gibi fark olunduğundan fimabaad nisa taifesi İngiliz şalisi çuka ferace kesdirmekden men'i şedid ile men' olunmuş idi. Elhaletü hazihi En-güri şalisi iktisasının vakti tekarrüb idüb oldahi ince ve rakıyk olduğuna bianen Engüri şalisi ferace ile keştü güzarın feracesiz gezmekden hiç farkı olmamağla bu husus mukaddemlerde ba fermanı âli kiraren men olunmuşken aralıkda bazı hayasızlar yine Engüri şalisinden ferace kesdirüb giydikleri mesmû ve meşhud ol-makdan nâşi bu maddenin dahi bu defa müceddeden men'i lâzım geldiğin fimabaad nisa taifesinin Engüri şalisinden ferace kesdirüb giymemeleri ve derzi-ler dahi badezin o makule şaliden bir ferde ferace kesüb dikmemeleri hususuna irade-i aliyye-i hazret-i cihandan taalûk idüb olbadda hatt-ı hümayun-ı şevket-makrun şerefbahş-i sudur olmağın imdi bu hususu iktiza idenlere şimdiden ten-bih ve te'kid ve nıahallât imamlarına dahi ifade ve beyan-birle taifeyi nisayı Engüri şalisinden ferace giymekden ve derziler dahi o misillû şaliden ferace kesüb dikmekden men'ü tezhire ihtimam ve dikkat ve bu hususa daima siz dahi nezaret eyliyesiz. Şöyle ki bu tenbihden sonra kangi derzi Engüri şalisinden taife-i nisaya ferace kesüb dikmeğe cesaret ider ise bilâ amanin dükkânı önüne salb olunacağı ve derzileri itma' ile kesdirmeğe cesaret idenler dahi badettahkıyk te'dib ve gûşmal kılınacağı ve bu nizam aleddevam düsturülamel tutulub hilâfına bir noktada ruhsat verilmiyeceği malûmunuz olarak âna göre keyfiyyeti cümleye ifade ve tefhime mübaderet ve hilâfına irade-i ruhsaldan begayet tevakki ve mü-canebed eyliyesiz deyu fi selhi ş. 1206.

(Altınay), Onüçüncü Asırda, 4



226

İSTANBUL İŞVEREN

Teşkilatları Heyet-i Müttehidesi olarak değiştirmesine yol açtı. l Mayıs 1923'te TürkMürettibin (dizgiciler). Elektrik, Tramvay ve Tünel amele cemiyetleri, Türkiye îşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası (TİÇSF) hükümet fabrikaları heyet-i murahhasası (delegeler kurulu), Ekmekçi İşçi Cemiyeti, Reji amelesi, înşaat-ı Bahriye, istanbul Limanı Emval-i Ticariye Deniz İşçileri Cemiyeti, Silahtarağa Elektrik işçileri, Sey-rüsefain Fabrikası, Yaprak Tütün Amelesi Cemiyeti vb sendika delegeleri "ve muhtelif zümrelere mensup işçiler", mebus Nu-man Usta'nın da katıldığı bir toplantı yaparak, burada aldıkları kuralda, "kendilerine isnat edilen komünistlerin aleti olmak gibi müfteriyatı kemal-i nefretle reddederler. Memleketi harici emperyalist düşmanlardan kurtaran ve işçi sınıfına imkân-ı inkişaf bahşeden milli hükümetin kazanılmış inkılabı muhafaza ve irtica kuvvetlerine karşı yapacağı mücadelede en kuvvetli müzahirleri olacaklarını kabul ederler. Yaşasın îşçi Teşkilatları Heyet-i Müttehidesi" demişlerdir. Fakat bu girişime öna-yak olan Aydınlık dergisi çevresinden ve TlÇSF'den solcu aydınların yayımladıkları l Mayıs bildirisi nedeniyle tutuklanıp haklarında kovuşturma açılması üzerine, istanbul İşçi Teşkilatlan Heyet-i Müttehi-desi'nin kurulması suya düşmüştür.

Aynı yöndeki çalışmalar, ancak ertesi yılın ağustosunda -ama bu kere Amele Teali Cemiyeti(->) adı altında- sonuçlanacaktır.

METE TUNCAY



İSTANBUL KADILIĞI

"İstanbul mollası", "İstanbul efendisi", "ka-dı-yı İstanbul", "taht kadısı", "mansıb-ı vâ-lâ-yı İstanbul", "kadı-yı darü's-saltanat-ı a-liyye" ad ve unvanlarıyla da bilinir. İstanbul'un, yargı, belediye, kolluk hizmetlerine bakan Osmanlı il kadılarının en büyüğüydü. İstanbul'daki ticaret, sanat, üretim, iaşe, güvenlik, imar, adalet işlerinden sadrazama karşı sorumlu olan İstanbul kadısı, ilmiye sınıfı içinde de Rumeli kazaskerlerine bağlıydı. Yetki alanı, suriçi İstanbul ile iskele ve limanlan, giriş çıkış noktalarını kapsıyordu. İstanbul kadısından bağımsız olan Bilad-ı Selase(-») kadılarının yetki alanlarındaki Galata, Eyüp ve Üsküdar yargı ve yönetim çevreleriyle birlikte dört kadının yetki sınırları Silivri'den Gebze'ye uzanmaktaydı. İstanbul kadılığı 500 akçe gündelikli bir mevleviyet (il kadılığı) idi. Olağan koşullarda Mekke, daha sonraları Haremeyn kadılığından, ilkin İstanbul payesi denen onursal kadılığa, bir yıl sonraki "silsile"de de (sıralı atamalar) "man-sıb"a (kadro) yükselen molla, l yıl süreyle fiilen İstanbul kadılığı yapardı. Buradan, Anadolu kazaskerliğine yükselinirdi.

Hızır Bey Çelebi'den, kentin beledi sorunlarıyla son kez ilgilenen Mehmed Ce-laleddin Efendi'ye (1877) kadar 390 kadı bu görevde bulundu. Bunlardan 25'i, i-kinci, üçüncü, dördüncü kez İstanbul kadılığına atandıklarından, 1453-1877 arasında 429 kez atama olmuştur. 1854'te şeh-remaneti(->) kurulduktan sonra İstanbul ve Bilad-ı Selase kadılarının beledi yetkile-

İstanbul kadıs

Arif Paşa, LesAnciens Cosfum.es de l'Empirö Ottoman Galeri Alfa

ri azalmış, 1877'de anayasal (meşruti) düzenlemeler gündeme gelince de bu tür bir yetkileri kalmamıştır.

İstanbul kadılığı l yıllık bir görevdi. Ancak 15. ve 16. yy'larda, başarılı birçok kadı, daha uzun süre bu görevde tutuldu. 17. ve 18. yy'larda ise sıra bekleyen kadı sayısının çoğalması ve atananların ise çoğu kez başarılı olamaması nedenleriyle l yıl içinde birkaç kez değişiklik olmaktaydı. II. Mehmed (Fatih) fetihten (1453) hemen sonra İstanbul kadılığına Hızır Bey Çelebi'yi atamıştı. İkinci Kadı Molla Hüs-rev'e (ö. 1480) ise "nefs-i Konstantiniyye" (suriçi İstanbul) kadılığı ile birlikte Galata, Eyüp ve Üsküdar kadılığını, ayrıca Aya-sofya müderrisliğini bir arada vermişti. Ha-daikü'ş-ŞakaiMte yazıldığına göre her gün kuşluk vakti talebeleri, Molla Hüsrev'in evi önünde toplanıyorlar, burada yemek yedikten sonra hocalarının atı önünde yürüyüp birlikte medreseye geliyorlar, Molla dersini tamamladıktan sonra yine önüne düşüp evine kadar eşlik ediyorlardı. Bundan sonra Molla Hüsrev, kadılık işleriyle ilgileniyor ve gün boyunca dini kıyafetlerini değiştirmiyordu. Cuma namazı i-çin Ayasofya'ya girdiğinde bütün cemaat ululama ile ayağa kalkıp mihrap yanındaki yerine gidinceye kadar kendisine yol veriyordu. Molla Hüsrev, yargı işlerine baktığı evindeki divan odasının temizliğini, kitaplarının bakımını kendisi yapar, hava karardığında mumları yakardı. Davalara bakarken bir yandan da en eski yazmalardan yeni nüshalar istinsah eder ve her gün 2 yaprak yazardı. Kadılık görevinden, bir protokol uzlaşmazlığı sebebiyle 1472' de azledildi. Fatih, Molla Hüsrev'i, çevresindekilere "dönemin imam-ı azâm'ı" olarak tanıtırdı.

İstanbul kadılığına Hızır Bey'in ve Molla Hüsrev'in kazandırdığı saygınlık, daha

sonraki, Mahmud, Hocazade, Muhiddin, Molla Kastalanî, Hacı Hasanzade, İbrahim Efdalzade, Molla Kirmastî, Kasım Cemal efendilerle 15. yy'm sonuna değin giderek arttı. 16. yy'ın başlarında da Yarhisa-rî, Kara Şeydi, Germiyanî, Seyyid Ahmed, Sarıgüzel, Zeyrekzade efendilerle aynı saygınlık sürdü. I. Süleyman (Kanuni) döneminin (1520-1566) ünlü İstanbul kadıları arasında Ebussuud Efendi(->), Mirim Kösesi, Bostanzade, Saçlı Emir ve Molla Nik-sarî gibi ünlüler de vardır. Molla Niksarî Muslihiddin Efendi, 1555'te İstanbul kadılığı için, kent denetimine ve yargılamalara ilişkin, örneğin kol gezmelerinde muhzırların kırmızı mücevveze (tepesi geniş kavuk) giymeleri gibi, birtakım protokol ve giyim kuşam kuralları koydu.

17. yy'da ise İstanbul kadılığı, sırası gelen ve l yıl İstanbul payesinde bekleyen mollalara tevcih edilmekte, bu münasebetle şeyhülislamlıkta tören yapılmaktaydı. İstanbul kadılığından Anadolu kazaskerliğine yükselemeyenlere "İstanbul mâzu-lü" denir ve emeklilik maaşı olarak 120-200 akçe gündelik bağlanırdı. Atama işlemi şeyhülislamın ve vezirazamın önerileriyle padişahça yapılan İstanbul kadısı, yetki alanı Rumeli yakasında olduğu için Rumeli kazaskerine bağlıydı. Yargıya ilişkin sunuşlarını onun aracılığıyla saraya, belediye ve yönetimle ilgili konulan da doğrudan sadrazama yapardı. Görev yeri kendi konağıydı. Davaları selamlık odalarında görürdü. Sadrazamın huzurunda kürk giyip resmen göreve başlayan kadı, konağına gelerek yargı işleri için tahtabentler (oturma yerleri), kitap dolapları, naip o-dalan yaptırtır, kendisine yardım edecek bâb nâibliği(-») yapacakları, muhzırları, kâtipleri belirlerdi. "Sicill-i mahfuz" denen şer'iye defterlerini de önceki kadıdan teslim alırdı. İstanbul kadılarının sık sık değişmesi, kent halkının davalarını güçleştiren bir durumdu.

Bilad-ı Selase kadıları ile her çarşamba, Paşa Kapısı'nda sadrazamın başkanlığındaki çarşamba divamna(-») katılan İstanbul kadısı, kol gezmelerinde de sadrazamın maiyetinde bulunurdu. Kazaskerle sadrazam seferde iken İstanbul kadısı, Rumeli kazaskerinin vekili olarak Sadaret kaymakammın(->) divanında birinci üye olarak yer alırdı. Sadrazamla çıktığı büyük kol dışında kendisi de sık sık kol gezer, bu denetimlerde başına "örf" denen görkemli kavuğunu, sırtına da mevsim kürkünü giyer, önünde, iki yanında kavaslar, kırmızı çuhadan puşide içindeki falaka ve değnekleri taşıyan muhzırlar, keloğlanları yürürdü. Maiyetini ise Yeniçeri Ocağı'n-dan muhzırbaşı ağa, keçeli çuhadar, mantar amameli kethüda, ihtisab ağası oluştururdu. Bu düzenli ve korkutucu heyetten, esnaf ve halk çekinir, kurallara aykırı bir tutumdan dolayı cezalandırma olasılığı herkesi kaygılandırırdı. Bu tür denetimlerde kadı, esnafın, müşterilerin, işçilerin şikâyetlerini ayaküstü dinler; gerekirse hemen orada yargılamada bulunur ve cezayı da topluluk önünde uygulatırdı. Kadılar arasında çok garip cezalar verenler de o-

lurdu. Örneğin, fırının önünde ekmekçiyi kulağından çivileten, esnafı çamura yatır-tıp falakaya çeken, haddinden fazla yük vurulmuş beygirin küfelerini at hamalının sırtına bağlatan kadılar olmuştu.

İstanbulluların yargısal sorunlarına bâb mahkemelerinde bakıldığı için, İstanbul kadısı davaya bakmaktan çok şehrin çarşı pazar, narh, güvenlik, iaşe vb sorunlarıyla ilgilenirdi. Önemli örfi sorunları ise "mektup" denen resmi yazıyla Divan-ı Hü-mayun'a yansıtır, buradan konuya ilişkin bir "hüküm" çıkarttırırdı. Esnaf sorunlarının şer'i nitelikli olmayanları için Divan-ı Hümayun'dan hüküm ya da padişahtan ferman alınması koşuldu. Ama, şer'i kapsamdaki sorunlar ve suçlar için doğrudan karar verir, değnek cezasından hapsettirmeye değin türlü cezaları verebilirdi.

Kentin büyüklüğü, iş alanlarının çokluğu ve yoğunluğu da dikkate alındığında, göreve yeni atanan bir kadının, l yıllık görev süresi boyunca bütün sorunlarla ilgile-nebilmesi olanaksızdı. Bu nedenle her biri yetkili birer yargıç konumundaki "naip" ler, istanbul kadısı adına pek çok işe bakmaktaydılar. Çarşıyı, pazarı bir keloğlanı ve terazici ile sürekli dolaşan ayak naipleri, narh defterlerine göre fiyat ve kalite denetimleri yapan, çoğunca da Çardak İs-kelesi'nde oturan çardak naibi bunlardandı. Çardak naibinin buyruğunda Yeniçeri Ocağı'nın 56. ortasından bir çardak çorbacısı ile yeter sayıda keloğlanı (yeniçeri) bulunurdu. Yağ Kapanı'nda oturan ve yağ işlerine bakan yağ naibi, kentin un, zahire işleriyle ilgilenen kapan naibi, meçhul kalan cinayetleri soruşturan, kanunsuz,



İSTANBUL KADILIĞI

kaçak inşaatları saptayan keşif naipleri, avârızG-») işlerinden sorumlu avarız naibi, mahalle sakinleri için ahlaki olumluluk belgesi düzenleyen tezkiye naibi, aydınlanma gereksiniminde birinci sırayı alan mum işlerini denetleyen mum naibi, hattâ pastırmalık hayvan kesimlerini, pastırmaların kalitesini denetlemekle görevli pastırma naibi de kadının yardımcılarıydı. Kassam-ı beledi denen bir naip de halkın miras ve tereke sorunlarını çözerdi. Tüm bu iş ve işlemlerden alınan yargı harçları, İstanbul kadısının ek geliri olup bundan, sözü edilen naiplerin ve diğer görevlilerin aylıkları da ödenirdi.

Esnaf örgütlerinin önde gelenleri, yi-ğitbaşılar, esnaf şeyhleri, kethüdalar, pazarbaşı ve ehl-i hibreler ile mimarbaşı ve hekimbaşı da sorumluluk alanlarına giren konularda istanbul kadısının direktiflerine göre hareket ederlerdi. Subaşı, böcek-başı(->), asesbaşı, çöplük subaşısı, mahalle imamları, hahamlar ve kocabaşılar da kadının buyruklarını yerine getirmekteydiler.

Bu geleneksel yapı ve görev, 19. yy'a kadar değişmedi. II. Mahmud'un (hd 1808-1839) başlattığı kurumlaşma sürecinde, İstanbul kadısı için de Bâb-ı Meşihat'ta bir "kadılık" birimi öngörüldü. 1836'da burada sabit bir makama kavuşan istanbul kadılığı, atanmaları ve ayrılmaları, kadıların değişimine bağlı olmayan şer'iye müşavirliği, İstanbul kadısı müsteşarlığı, İstanbul bâb mahkemesi naipliği, vekayi kâtipliği, bâb mahkemesi başkâtipliği vb birimleri içeren özel bir örgüt oldu. Diğer yandan, bâb mahkemeleri, şer'iye sicili tutma ve bu



228

İSTANBUL KAYMAKAMI

defterlere kentle ilgili olayları ve şer'i işlemleri yazma geleneğini 1908'e değin sürdürdüler.

1854'te şehremaneti ve belediye daireleri kurulmaya başlayınca istanbul ve Bi-lad-ı Selase kadılarının kent hizmetlerine dönük yetkileri giderek azaldı. 1876'da i-lan edilen Kanun-i Esasi (anayasa) ile de bu tür bir yetkileri kalmadı. Bununla birlikte 1908'e değin, istanbul kadılığı ve istanbul payesi, ilmiye sınıfı içindeki saygınlığım korudu. II. Meşrutiyette istanbul kadılığı bir yargı kurulu olarak Adliye Ne-zareti'ne bağlandı, istanbul payesi ise 1924'e değin onursal ilmiye rütbesi özelliğini korudu. Örneğin 1920'ye doğru ilmiye sınıfı içinde bu rütbede 35 kişi vardı.

1453'ten 1854'e uzayan 400 yıllık sürece bakıldığında istanbul kadılarının, kentin hemen her sorunuyla ilgilendikleri saptanır. Osmanlı kaynaklarında ve arşivlerinde, istanbul kadılarına yazılan hükümlerin çokluğu dikkati çeker. Ahmed Refik (Altınay) bunlardan seçtiği örneklere, Geçen Asırlarda istanbul Hayatı ana başlığı altında yayımladığı derlemelerde yer vermiştir. Örneğin, saray mutfağından çalınan tuğralı kapların toplatılması, şahincibaşı-na üsküflük keçi derisi verdirilmesi, Sü-leymaniye Camii'ne akıtılan suyun ölçülmesi, Gümrükhane'ye bir çeşme yaptırılması, istanbulluların burma lüleli çeşmelerden su almaları, sakaların nizama konması, Ayasofya çevresindeki kaçak yapıların yıktırılması, suyolları üzerine kaçak bağ bahçe ektirilmemesi, camilerde "cemi-yet"e izin verilmemesi, telinime medrese-lerindeki talebelerin disiplin altına alınmaları, imam ve hatiplerin sınavdan geçirilerek atanmaları, şunun bunun elindeki nü-cum (yıldız falı) kitaplarının toplatılıp rasathaneye gönderilmesi, yolsuz kadınlarla evlenenlerin kent dışına, yaramazlık e-den kadınların da mahalle dışına çıkartılmaları, çamaşırcı kadınlara (fuhuş aracısı olduklarından) dükkân kiralatılmaması, esir pazarlarındaki kötü işlemlerin önlenmesi, nizamsız yapılan kilisenin yıktırılması, istanbul'daki gayrimüslimlerin kıyafetlerine nizam verilmesi, Hıristiyanların istanbul'a şarap sokmalarına müsaade e-dilmesi, Müslüman mahallelerinde gayrimüslimlerin meyhane açmalarına izin verilmemesi, caddeler üzerindeki evlere geniş saçak ve şahnişin koydurtulmaması, surlara bitişik ev yaptırtılmaması, yangınların önlenmesi için tedbirler alınması, vakıf dükkânlar önündeki kaldırımların o-nartılması, hastalar için ayrı hamam yaptırılması, hamal atlarına fazla yük vurulmaması, Yahudilerin piyasaya sürdükleri kızıl ve kırkık akçelerin toplatılması, kayık navlunlarının tarifeye bağlanması, istanbul'a gelen yaş meyve ve sebzenin her semte ve nizamına göre tevzi edilmesi, yeni at değirmenlerinin yaptırılması, kurban koyunu dışında kimseye canlı hayvan sattı-rılmaması, ığrıp ile balık tutma ruhsatı o-lanlar dışında balık avlayanların cezalandırılması, kuzuların hıdrellezden önce kes-tirilmemesi, iran'a bakır kaçakçılığının önlenmesi, istanbul'da yapılan hasırların en

ve boylarının nizamına uygun olması, şehirdeki fazla kireççi dükkânlarının kapatılması, dışarıya gön ve deri satılmasına izin verilmemesi, çuha, ipek, ibrişim, sera-ser cinslerinin ve fiyatlarının kontrol edilmesi, kundura nalçalarına konan narha u-yulması, yeniçerilere esnaflık ettirilmemesi, mahalle arasında aşçılara yemek pişirt-tirilmemesi, dilenci Arapların belirli yerler ve zamanlar dışında dilenmelerine izin verilmemesi, hırsızlıklara karşı önlemler a-lınması, Çingenelerin ata binmelerine müsaade edilmemesi, tıp tahsil etmeyenlere hekimlik yaptırılmaması, gemicilere, kentin ihtiyacından kereste sattınlmaması, sefer için lağımcı toplanması, seyyar esnafa göz açtırılmaması, fazla çiçekçi dükkânlarının kapatılması, herkesin kendi bildiğine göre kavuk giymesinin önlenmesi, Tahtakale'deki Katır Hanı'na inenlere kimsenin tecavüz etmemesi, istanbul kadınlarının ince kumaşlardan ferace giymelerinin önlenmesi, miri imalathaneler dışında hiçbir yerde tüfek ve silah yaptırılmaması, iskele nizamlarına uyulması, sefer zamanında istanbul'dan gönderilecek "orducu" esnafın saptanması ve şevki, el sanatlarına hile karıştırılmaması, kalpazanların takibe alınması ve cezalandırılmaları, hamalların, kayıkçıların ücret tarifelerinden fazla ücret almamaları, simkeşlerin düşük ayarlı tel çekmemeleri, çarşı içlerinin temiz tutulması, alışveriş geleneklerine ve nizamına uyulması, vakıf yerlere tecavüzlerin önlenmesi, ev yapanların ruhsat almaları ve yollara, suyollarına inşaatların zarar vermemesi, yangın yerlerinin imar edilmesi, sahte hekimlerin dükkânlarının kapatılması, istanbul'a gelen her çeşit malın kalitesinin kontrol edilmesi, mal ve eşya kaçakçılıklarının önüne geçilmesi, kasap, celep, et nizamlarına uyulması, kente kaçak girenlerin yakalanıp kent dışına

İstanbul Kız

Lisesi'nin

bahçesinden

bir görünüm.

Ali Hikmet Varlık

çıkarılmaları ve memleketlerine gönderilmeleri, bekâr odalarında kefilsiz kişilerin barındırılmaması, karaborsacılara göz açtırılmaması, kereste, tahta, kiremit kalitelerinin ve ölçülerinin denetlenmesi, şehre yetecek kadar odun ve kömür şevkinin mevsiminde sağlanması, istanbul'da kıtlığa sebebiyet vermemek için önlemler alınması bunlardandı.

Aynı uzun süreçte istanbul kadılarının halk belleğinde bıraktığı ilginç izler ve u-nutulmamış anekdotlar da çoktur. Musa-hibzade CelaPin istanbul Efendisi adlı iki perdelik oyununda Kadı Savleti'nin kişiliğinde ulema ailelerinin ve dolaylı olarak kent halkının sosyal ve kültürel düzeyi hicvedilmiştir. Kaptanzade Ali Rıza Bey'in yazıp bestelediği "istanbul Efendisi" opereti ise ilk kez 1920'de temsil edilmiştir.

Bibi. Evliya, Seyahatname, I, 122 vd, 569;, Ta-rih-İNaima, V, 344, Ataî, Hadaikü'l-Hakaik, 25, 387, 485, 616, 658, 771; Mecdî, Hadaikü'ş-Şakaik, 137, 223; P. ğ. Inciciyan, "Osmanlılarda Din ve Mülkî Teşkilat", Hayat Tarih Mecmuası, S. 12, (Ocak 1966), s, 67; Mantran, istanbul, I, s. 127 vd; Uzunçarşılı, ilmiye, 133-143; (Altınay), Onaltınca Asırda; (Altınay), Onbirinci Asırda; Pakalın, Tarih Deyimleri, II, 93; Ziyaoğlu, Belediye Reisleri, 47-75; Musahib-zade Celal, istanbul Efendisi, ist., 1938.

NECDET SAKAOĞLU



İSTANBUL KAYMAKAMI

bak. SADARET KAYMAKAMI



İSTANBUL KIZ LİSESİ

Divanyolu'ndaki II. Mahnıud Türbesi arkasındaki Bezmiâlem Valide Sultan'ın(-0 yaptırdığı binada öğretimini sürdüren lise. Bugün Cağaloğlu Anadolu Lisesi adını taşımaktadır.

19H'de Inas İdadisi adıyla açılan okul, bugünkü yerine taşınmazdan önce, Kaba-sakal'da Nemlizade Konağı'nda, 1912'de

Beyazıt'taki Türk Ocağı'nın yanında bir binada, 1913'te Aksaray'da Sinekli Bakkal Sokağı'ndaki Redif Paşa Konağı'nda, 1915' te şimdiki binasının önünde bulunan ahşap bir binada hizmet verdi. Bezmiâlem Inas Sultanisi adını aldı. 1922'de Süleyma-niye'deki Meşihat binasına taşındı; istanbul Kız Sultanisi oldu. 1923'te istanbul Kız Lisesi adını aldı. 1926'da Vefa Lisesi'ne nakledildi. 1933-1934 öğretim yılında ikinci kez Bezmiâlem Valide Mektebi binasına geçti.

1933-1934'ten itibaren Cağaloğlu Kız Ortaokulu'nun da aynı binada öğretim vermesi ve öğrenci mevcudunun artması ü-zerine ilave binaya ihtiyaç duyularak bahçeye yatakhane, spor salonu ve yemekhaneyi içine alan ek bina yapıldı.

1983-1984 öğretim yılında statü ve ad değişikliğine gidilerek Almanca öğretim yapan Anadolu lisesi oldu. Cağaloğlu Anadolu Lisesi adı verilen okulun hazırlık sınıfına ilk kez erkek öğrenciler de alındı.

1984-1985'te eski yatılı öğrencileri başka okullara dağıtıldı. Halen Anadolu lisesi statüsü içinde 56 paralı, 48 parasız olmak üzere 104 yatılı öğrencisi vardır. Bu yatılı kız öğrencilerin çoğunluğu baba ve annesi yurtdışında bulunanlardan seçilmektedir. Okulda ders geçme ve kredi sistemi uygulanmaktadır. 1993-1994 öğretim yılında okul mevcudu 462 kız ve 783 erkek olmak üzere 1.245'tir. 56 Türk, 15 Alman uyruklu öğretmen görevlidir.


Yüklə 8,87 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   55   56   57   58   59   60   61   62   ...   140




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin