Dinlerin Çeşitleri:
Íslâma göre dinler ikiye ayrılır:
1- Hak Din:
Bütün peygamberler yalnızca hakk din olan İslâmı tebliğ etmişlerdir.48 Peygamberimiz, bütün peygamberlerin dininin bir olduğunu ve hepsinin baba bir-kardeş gibi olduklarını haber veriyor.49
2- Batıl Dinler:
İnsanların İslâmın dışında tarih boyunca kendi kafalarından uydurdukları bütün dinlerin genel adı.
Hakk din bir tanedir, ama batıl dinler sayısızdır.
“Allah katında geçerli din yalnızca İslâmdır.” (Âli İmran: 3/19)
“Kim İslâmdan başka din ararsa, ondan asla kabul olunmaz ve o, Ahirette zarara uğrayanlardan olur.” (Âli İmran: 3/85)
Denilebilir ki, yukarıda tanımlanan ‘din’in ölçülerine yalnızca İslâm uymaktadır. Öyleyse yalnızca İslâm din’dir. Diğerlerine din değil, ideoloji ya da başka bir şey dememiz gerekmez mi?
Hakk din tanımına elbette yalnızca Allah’ın fıtrat dini dediği50 İslâm uymaktadır. Ancak ‘din’ olayının tanımına ve kapsadığı alana bakarsak ve yine Kur’an’ın hemen yukarıda andığımız iki âyetini hatırlarsak, İslâmdan başka dinlerin de olduğunu ve bunları Rabbimizin reddettiğini görürüz. Yine şu âyet de oldukça dikkat çekicidir:
“Müşrikler istemese de O dini (İslâmı) bütün dinlere üstün kılmak için peygamberini hidâyetle ve hak dinle gönderen O’dur.” (Tevbe: 9/33)
Dikkat edilirse burada hak din tekil olarak, diğer dinler tabiri ise çoğul olarak kullanılmaktadır.
Batıl dinler, Allah (cc) tarafından kabul edilmediği gibi; onlar, ne insanın yaratılış sebebine cevap verebilerler, ne dünyadaki huzuru sağlayabilirler, ne adaleti yerine getirebilirler, ne de Ahiret kurtuluşuna götürebilirler. Çünkü hepsi de insan hevasının ürünüdür. Hepsi de Hakk din olan İslâma karşı olmak üzere ortaya atılmışlardır.
İnsanlara din gönderme hakkı yalnızca onları yaratan Rabb’ın hakkıdır. Allah’a rağmen insanlara din teklif edenler, uydurdukları ilkeleri din haline getirip insanları onlara itaate zorlayanlar, Firavun tipli azgın tağutlardır. Allah (cc) ise, bütün zamanların insanlarına, ‘tağuta kulluktan kaçının, bana ibadet edin’ buyurmaktadır.51
Kur’an, bazen ‘millet’ ve ‘şeriat’ kavramlarını da ‘din’ yerine kullanmaktadır.52 Ancak millet kelimesi bir Peygamber’e (İbrahim milleti gibi), din Allah’a, şeriat ise din’e nisbet edilir. İslâm şeriati, budizm şeriati gibi. 53
Din; Anlam ve Mâhiyeti
‘Din’ kelimesi çok geniş bir anlam sahasına sahiptir. Kur’an’da ve hadislerde birçok mânâda kullanılan bu kelime, kavram olarak insanlığın en önemli faâliyeti olan inanmayı, bir yaratıcıya itaat ve ibâdet etmeyi, ahlâkî davranışları, fazilet ve iyilikleri, toplumsal düzeni, doğru yolda olmayı ifade eder.
Sözlük Anlamı:
‘Din’ kelimesi ‘d-y-n’ kökünden gelir ve sözlükte şu anlamlara gelir: Üstünlük, egemenlik, itaat, zorlamak, itaatkâr olarak kendini bir güce teslim etmek, borçlanmak, boyun eğmek, hakkını almak, ödünç almak, boyun eğdirmek, egemenlik, idâre etmek anlamlarına gelir. Birinin emrine girmek, onun emrine amâde olmak, onun hâkimiyet ve otoritesi altında boyun eğmeyi kabul etmek, şeriat, kanun, yol, millet, âdet, taklit, hesaba çekmek, ceza veya mükâfat vermek de din kelimesinin anlamlarındandır. İsim olarak ‘din’ kelimesi şu mânâları kapsamaktadır: İyi ya da kötü karşılık; âdet ve alışkanlık; itaat, zillet, bağlılık, üstünlük sağlamak, galip gelmek; hâkimiyet, mülk ve hüküm; bir şeye zorlamak; itaat etmek, ya da tersi olarak isyan etmek; bir şeyi alışkanlık haline getirmek; şeriat ve millet, yani tevhid inancı.
Din Kelimesinin Türevleri:
Aynı kökten gelen ve hadislerde Allah’ın bir ismi olarak geçen ‘Deyyân’, mutlak kudret sahibi, işlerin karşılığını veren, hikmetle yöneten, egemen olan demektir. Araplar, bir kimsenin bölgesine ve kavmine üstünlüğünü belirtmek için ‘deyyân’ sıfatını kullanırlardı. Buna göre aynı kökten gelen ‘medîn’; köle, ‘medîne’; şehir ve câriye, ‘temeddün’; dinli veya şehirli-medenî olma, ‘tedâyün’; borçlanma, ‘diyânet’; din ve millet anlamlarına gelir. ‘Mütedeyyin’ ise; boyun eğen, itaatkâr, Allah’a teslim olan demektir.
Terim Olarak Din:
Akıl sahibi insanları kendi irâde ve arzularıyla hayırlı olan şeylere sevk eden ilâhî bir kanundur. Din; peygamberlerin vahye dayalı yapmış oldukları tebliğdir. Din; Allah Teâlâ tarafından vahiy yoluyla indirilen, insanları dünya ve âhiret saâdetine çağıran i’tikadî ve amelî bir nizamdır. Din; İslâm, iman ve ihsandan oluşan hayat şeklidir. (Bu tanımların tümü vahye dayalı hak dinin, yani dar anlamda dinin -İslâm dininin- tanımlarıdır.)
Burada geçen din tanımları şu hususları içermektedir:
Dinin koyucusu ve sahibi Allah’tır. Hiçbir insan, hatta peygamberler dahi vahye dayalı bir din meydana getiremez.“İyi bilin ki, hâlis (gerçek) din Allah’ındır.” (39/Zümer, 3)
Din akıl sahibi insanlara hitap eder. Din akıl üstüdür, fakat akıl dışı değildir. Din, yeterli derecede akıl sahibi olmayan çocukları, delileri sorumlu tutmaz.
Dinde serbest seçme vardır. Yani iman edip etmeme insanların özgür irâdelerine bırakılmıştır. “ ... Dinde zorlama yoktur. Artık hak ile bâtıl açıkça ayrılmıştır.” (2/Bakara, 256)
Din insanları hayra ve güzelliğe iletir. Fakat din, insanları güzele iletme hususunda onların şahsî kanaatlerini değil; genel ve değişmez evrensel yaratılış kanunlarını esas alır. Bu esaslar; Din, akıl, can, mal ve nesli koruma şeklinde formüle edilen esaslardır.
Vahiy kaynaklı dinler, insana kendi mâhiyetini, başlangıcını ve sonunu, yaratılış gayesini, yapmakla sorumlu olduğu vazifelerini bildirir.
İnsanların ortaya koyduğu sistemler hak din değil; bâtıl dindir. Her yaşayış biçimi bir dindir. Her dinin bir dünya görüşü ve yaşayış biçimi vardır.
Bu toplumda herkesin kendine göre bir “din” tanımı, bir din görüşü ve yorumu vardır. Din konusunda genel kanaat; din olayının Allah ile kul arasında bazı ilişkileri tanzim eden, namaz, hac, oruç gibi ibâdetlerin nasıl yapılacağını açıklayan görüşler manzûmesi olduğu şeklindedir. Halk kitlelerinin olduğu kadar, resmi ideolojinin din tanımı da budur. Bu anlayışa göre din, insanların sadece âhiretini ilgilendiren bir hâdisedir. Bu hâdisede insanlarla Allah arasına girmek; politik çıkarlar için dinî duygulardan faydalanmak, en açık ifadesiyle dini istismar etmektir. Yine bu anlayışa göre, çağdaş devlet yönetimi, on dört asır önceki dinî hükümlerle değil; yine çağdaş ve medenî olan hükümlerle mümkün olacaktır.
Rabbımız, din gerçeğini kendi çıkarlarına göre tanımlamaya ve yorumlamaya kalkışan böylesi sapıklara, Kur’ân-ı Kerim’de açıkça şöyle buyurmaktadır: “De ki: 'Allah’a dininizi siz mi öğreteceksiniz?' Oysa Allah, göklerde ve yerde olanları bilir. Allah her şeyi bilendir.” (49/Hucurât, 16). Bu âyet-i kerimede hem bu sapıklar itham edilmekte ve hem de Allah’ın râzı olacağı din gerçeğini öğretecek merciin yine Allah ve Allah’ın Kitabı olduğu belirtilmektedir. İşte Allah’ın râzı olacağı yegâne din olan İslâm, Allah’tan ve Rasûlünden öğrenildiği zaman, aldatılmakta olan insanlarımız bu gerçekleri kavrayacak ve kendilerine yıllardır anlatılan safsataların yalan olduğunu kavrayabileceklerdir.
Dostları ilə paylaş: |