Yayin kurulu danişma kurulu kisaltmalar


Çağatay Dili ve Edebiyatı



Yüklə 6,39 Mb.
səhifə38/65
tarix07.01.2019
ölçüsü6,39 Mb.
#91130
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   65

Çağatay Dili ve Edebiyatı


Prof. dr. mustafa canpolat

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi / Türkiye

ağatay adı, Cengiz Han’ın ikinci oğlunun adından gelmektedir. Cengiz Han, 1227’de ölümünden önce Türk-Moğol İmparatorluğu’nun topraklarını dört oğlu arasında paylaştırmış ve ikinci oğlu Çağatay’a mirastan Isık Göl bölgesi, Balkaş Gölü’nün güneydoğusundaki İli Irmağı havzası ile Çu ve Talas Bozkırları kalmıştı. Çağatay kelimesinin Moğol devletine ve ulusuna ad olarak kullanılması ise Çağatay’ın ölümünden (1242) sonra gerçekleşmiştir. Çağatay ölmeden önce tahtını torunu Kara Hülegü’ye bırakmış ve onun 1242-1246 yılları arasındaki saltanatı döneminde Çağatay Hanlığı kurulmuştur. Kara Hülegü’den sonra kağanlığın başına geçme mücadelelerinden dolayı Çağatay ulusu tam olarak bağımsızlığını sürdürememiştir. 1252’de Kara Hülegü’nün tekrar kendisine geçen idareyi ele almaya giderken yolda ölmesi üzerine bu mücadeleler daha da hız kazanmıştır. 1274?-1306 yılları arasında Çağatay soyundan Barak’ın oğlu Duva Han zamanında Hanlık eski sınırları içerisinde önceki refahına kavuşmuştur. 1326’ya kadar hükümdarlık yapan Kebek zamanında ise, şehir hayatına önem verilmesinden dolayı özellikle Maveraünnehir eski “medenî” sıfatını tekrar kazanmıştır. Tarmaşirin zamanında (1326-1333?) Çağatay Hanlığı idare bakımından, bir tarafta Maveraünnehir diğer tarafta ise Talas ve Manas Irmakları arasındaki Isık Göl çevresinde yer alan Moğolistan olmak üzere ikiye bölünmüştür. Bu bölünmeye Tuğluk Timur zamanında son verilmiş (1360) ve Çağatay birliği yeniden kurulmuştur. Ancak bu dönem uzun sürmemiş, 1363’te Tugluk Timur’un ölümünden birkaç yıl sonra Çağatay ulusu Timur’un eline geçmiştir.1

Çağatay adı, hanlığın yeniden örgütlenmesini sağlayan Duva Han zamanında devletin resmî adı olarak kullanılmış, aynı zamanda Maveraünnehir’in Türk ve Türkleşmiş göçebelerine de bu ad verilmiştir. Hanlığın doğusundaki göçebelere ise “Moğol” denilmiştir. Batı Türkistan

Türk halkı için, XIII. XIV. yüzyıllara ait olan Bizans kaynaklarında aynı ad geçmektedir. Timur hakimiyeti zamanında da imparatorluğun bütün ahalisi için Çağatay adı kullanılmıştır. Çağatayların Timur’dan sonra Özbeklerle kaynaşmalarına rağmen adlarını koruduklarını bugün Kazak, Özbek ve Karakalpaklar arasındaki kabile ve yer adlarından anlamak mümkündür.2

Çağatay Türkçesi veya Çağatayca ile XI - XIX. yüzyıllar arasında yer alan Orta Türkçe dönemi yani Orta Asya Türk-İslâm yazı dilinin Karahanlı ve Harezm-Altın Ordu Türkçelerinin devamındaki yazı dili kasdedilmektedir. Çağatay Hanlığı döneminde göçebe Türklerin dili olduğu tahmin edilen ve Timurlular zamanında şekillenen bu yazı dili klâsik şeklini Nevaî ile almıştır.

Çağatay Türkçesi, XIX. yüzyılın sonuna kadar Orta Asya Türk devletlerinde yazı dili, edebî dil ve diplomasi dili olarak kullanılmıştır. Örneğin, Güneybatı Oğuz grubunun doğu kanadında yer alan Türkmen sahasında XVIII. yüzyıla kadar Doğu Türkçesinin Türkmenceye etkisinden değil hakimiyetinden söz edilebilir. Şiirlerini gezip dolaştığı yerlerde halk dili ile söyleyen Türkmen halk şairi Mahdum Kulı’nın babası Molla Âzâdî de bir şairdir ve Va’z-ı Âzâdî başlığıyla aruz vezninde Çağatayca bir mesnevi yazmıştır. Yine Sam Mir

za Tezkiresi ve Sadıkî’nin Çağatayca olan Mecma’u’l-Havas tezkirelerinde XVI. yüzyıla ait Türkmen şairlerinden bahsedilmekte ve şiirlerinden örnekler verilmektedir. Çağatayca sadece Orta Asya Türk devletlerinde değil Osmanlı sahasında ve Avrupa Rusyasında Oğuz grubu dışında kalan müslüman Türkler tarafından da birçok şairin özendiği ve bu dilde eser verdiği klâsik bir dildir.3

Çağatay Türkçesi için XV ve XVI. yüzyıllara kadar Türk tili, TürkN til, Türk lafîı, türk elf#îı, Türkçe, Türkçe til gibi genel terimler kullanılmıştır. Ali Şir Nevayî, eserlerinde özellikle Muhkemetü’l-lugateyn’de TürkN ve Türkçe terimlerini kullanırken, “ˇAcem şuˇ#r#sı ve Fürs fuwaI#sı her Waysı uslÑbda

kim söz ˇarÑsıEa cilve ve nüm#yiş b>rip >rdiler, Türk tili bile Walem sürdüm ve her niçük W#ˇidede kim maˇnN ebk#rıEa zNb ü #r#yiş körgüzüp >rdiler, ÇaEatay lafîı bile raWam urdum”4 sözleriyle döneminin edebî dili için Çağatay lafîı’nı kullandığını göstermiştir. Yine Ebu’l-Gazî Bahadır Han XVII. yüzyılda Şecere-i Türk adlı eserini Türk diliyle yazdığını ve Çağatay Türkçesinden bir kelime bile almadığını şu şekilde ifade etmiştir: “Bu t#rNHni yaHşı yaman barçaları bilsün t>p TürkN tili birlen aytdım, TürkNni hem andaW aytıp men kim b>ş yaşar oElan tüşünür. Bir kelime ÇaEatay TürkNsindin ve F#rsNdin ve ˇArabNdin Woşmay men, rÑşen bolsun t>p.”5 XVIII. yüzyılda ise Mirza Mehdi Han, Senglah adlı sözlüğünde hem luEat-i Türk hem de luEat-i ÇaEatay terimlerini kullanmıştır. Nevayî’nin çağdaşı ve daha sonraki bazı yazarlar ise klâsik şeklini Nevayî ile bulan bu dile luEat-i Nev#yN demiş ve onun eserlerini anlamak amacı ile yazdıkları sözlüklere bu adı vermekten sakınmamışlardır.6

Çağatay terimi, XIX. yüzyılın ortalarında ilk defa Avrupa’da kullanılmaya başlanmıştır. E. Bérézin,7 Çağataycayı en eski Türk lehçesi olarak kabul ederken, A. Vámbéry, 1gataische Sprachstudien (Leibzig 1867) adlı çalışmasında

Çağataycayı sadece belli dönemler içinde yer alan tarihî bir yazı dili olarak ele almamış, Batı ve Doğu Türkistan’daki eski ve yeni yazı dillerini özellikle Özbekçeyi de içine alan bir yazı dili olarak değerlendirmiştir. Bu görüşün J. ThWry ve M. Hartmann8 batılı türkologlar yanında Türk sözlükçüsü Şeyh Süleyman Efendi tarafından da kabul gördüğü eserinin girişindeki şu açıklamadan anlaşılmaktadır:

“M#veraünnehirde Özbek, Türkmen, KaïaW, MoEol, KırEız, XıpçaW ve XalmaW gibi ÇaEatay lis#nıyla mütekellim olan bi’l-cümle ah#li beyninde müstacmel bir çoW durÑb-ı emvali daHı tekvNren li’l-f#ˇde ˇil#ve eyledim.”9 Bunun yanında Quatremˇre, Pavet de Courteille ve Zenker çalışmalarında10 Doğu Türkçesi (türk-oriental, osttürkisch) terimlerini kullanmışlardır.

“Doğu Türkçesi” ve “Çağatayca” terimleri Radloff ve Korş tarafından farklı anlamlarda kullanılmıştır. Radloff ve Korş yapmış oldukları tasnif denemelerinde, Çağataycayı Eski Uygurcanın devamı olarak göstermiş, Doğu Türkçesi terimi ile-farklı sahalar olmak üzere-bugünkü Türk lehçelerine işaret etmişlerdir.11 Ayrıca Radloff, Çağataycayı canlı dille ilgisi olmayan yapay bir yazı dili şeklinde nitelendirmiştir.12 Borokov ise bu görüşe karşı çıkarak Çağataycanın her şeyden önce dinî-apokrif edebiyat ile ve Moğol saray kâtipleri vasıtasıyla gelişen Eski Uygur dilinin devamı olamayacağını ileri sürmüştür.13

Çağatayca da dahil olmak üzere Sovyet dönemi dil politikalarının etkisi ile X. yüzyıldan XVIII. yüzyıla kadar yer alan yazı dillerine verilen başka bir terim de “Eski Özbekçe”dir. Bu terimi kullanan Şçerbak, “Eski Özbekçe”yi üç döneme ayırmış; ilk döneme (X-XIII. yüzyıllar) batı Türkçesi (Kıpçak) ve güney Türkçesi ögelerinin girdiği dili, ikinci döneme (XIV-XVII. yüzyıllar) yapay bir yazı dili diye nitelendirdiği Çağataycayı ve üçüncü döneme de (XVII-XVIII. yüzyıllar) yerel ögelerin karışmasından oluşan dili almıştır.14

A. Caferoğlu, Çağataycanın Göktürk ve Uygur Türkçesi ile müşterek Orta Asya Türkçesinin kaynaşmasıyla ortaya çıkan bir edebî bir dil olduğunu belirtmiştir.15 F. Köprülü, XIII ve XIX. yüzyıl Türkçesi için kullandığı Çağataycayı beş döneme ayırmış (:“1. İlk Çağatay devri (XIII-XIV. asırlar), 2. Klâsik Çağatay devrinin başlangıcı (Nevâ’î’ye kadar), 3. Klâsik Çağatay devri (Nevâ’î devri), 4.

Klâsik devrin devamı (Babur ve Şaybanlılar devri), 5. Gerileme ve çökme devri (XVII-XIX. asırlar”)) ve şu tanımı yapmıştır: “Çağatayca, kelimenin en geniş manası ile Moğol istilâsından sonra Cengiz çocukları tarafından kurulan Çağatay, İlhanlı ve Altın Ordu imparatorluklarının edebî merkezlerinde XIII-XIV. asırlarda inkişaf eden ve Timulular devrinde bilhassa XV. asırda klâsik bir mahiyet alarak zengin bir edebiyat yaratan edebî Orta Asya lehçesidir.”16 K. Eraslan da “Çağatay edebî dilinin teşekkülünde müşterek Orta Asya yazı dilinin ve Moğol istilasından sonra mahallî şiveler karışmasının büyük ölçüde rolü olmuştur.” deyip Çağatay edebiyatını Köprülü’nün tasnifine uyarak beş dönemde ele almıştır.17

XI-XX. yüzyıllar arasındaki Orta Asya Türk-İslam yazı dilini dört döneme ayıran Samoyloviç, Çağataycaya Kıpçak-Oğuz devri (XII-XIV. yy) ile Özbek devri (XX. yy.) arasında yer vermiş ve Çağatay edebî dilini dört devreye ayırmış

tır:18 1. İlk Çağatayca veya Nevayî’den önceki Çağatayca devri (XV. yüzyıl başlarından Nevayî’nin ilk eserini verdiği 1465 yılına kadar), 2. Klâsik Çağatayca devri (1465-XVI. yüzyılın ortaları), 3. Klâsik devirden sonraki Çağatayca devri (XVII. yüzyılın sonuna kadar), 4. Son Çağatayca devri (XVIII ve XIX. yüzyıllar).

J. Eckmann, Karahanlı ve Harezm Türkçelerinin devamı olarak nitelediği Çağatay Türkçesini XV. yüzyıldan başlatır ve Philologia Turcicae Fundamenta’daki yazısında üç döneme ayırır.19 Eckmann’ın bu gruplandırmasına uyarak Çağatay Edebiyatı’nı üç döneme ayırıp ele almak uygun olacaktır:

1. Erken (ilk Çağatayca) veya Nevayi Öncesi Devir (XV. Yüzyılın İlk Yarısı)

Başlıca temsilcileri Sekkakî,20 Lutfî,21 Yusuf Emirî,22 Ataî,23 Haydar Tilbe,24 Seydî Ahmed Mirza,25 Gedaî,26 Yakinî,27 Ahmedî28 olan bu dönem Harezm- Altınordu Türkçesi ile Nevayî dili arasında geçiş özelliği taşımaktadır. Klâsik şeklini Nevayî ile bulan Çağatayca ile yazılmış eserlerde Nevayî’nin ilk divanına kadar (1465) gittikçe azalan derecede Harezm-Altınordu Türkçesi özellikleri yer almaktadır. “Dil Özellikleri” konusunda da görüleceği üzere Çağatay Türkçesine özgü kimi hususlar Harezm-Altınordu Türkçesi döneminde yer yer rastladığımız özelliklerdir.

2. Klâsik Çağatayca Devri (XV. Yüzyılın İkinci ve XVI. Yüzyılın İlk Yarısı)

1469-1506 yılları arasında hüküm süren, Herat’ı siyasî merkez olması yanında devrin sanat ve kültür merkezi haline getiren Hüseyin Baykara ile onun himayesinde bulunan Alî Şîr Nevayî’nin başlattıkları dönemdir. 1507’de Özbeklere karşı yapılan savaşta ölen Baykara’dan sonra klâsik Çağatay edebiyatı Şeybanîler tarafından Orta Asya’da, Babur ile de Hindistan’da olmak üzere iki bölgede devam etmiştir. Nevayî,29 Hüseyin Baykara,30 Hamidî,31 Muhammed Salih,32 Şeybanî,33 Ubeydî34 ve Babur35 bu dönemin başlıca şahsiyetleridir.

3. Klâsik Sonrası Devir (XVI. Yüzyılın İlk Yarısından XIX. Yüzyılın Sonuna Kadar)

Orta Asya’nın çeşitli adlar altında süren 250 yıllık siyasî birliği XVI. yy.’ın sonlarında Şeybanî hükümdarı Abdullah Han’ın ölümü ile sona ermiş ve Şeybanî Hanlığı Hive, Hokand ve Buhara Hanlıkları olmak üzere üçe bölünmüştür. Bu hanlıklar arasındaki iç savaşlar kültür hayatında da etkisini göstermiş, güçlü şair ve yazarların yetişmemesi sebebiyle Çağatay Edebiyatı gerilemeye başlamış ve zamanla yerini Özbek diline bırakmıştır. Bu dönemin başlıca temsilcileri Ebu’l-Gazi Bahadır Han, Munis Harezmî, Agehî, Kâmil, İvaz Otar, Ömer Han ve oğlu Muhammed Alî Han, Cihan Hatun, Muhammed Şerif’tir.36

***

Türk dilinin ilk yazılı belgeleri olan VIII. yüzyıl Türkçesini temel alan, Karahanlı ve Harezm-Altınordu Türkçelerine dayanan, Çağatay ulusu ve sonrasındaki gelişmelerle şekillenen Çağataycayı37 diğer tarihî Türk yazı dillerinden ayıran ve belirgin kılan belli başlı dil özellikleri şunlardır.



1. İlk hecede e > i ~ >: Türk-Runik alfabesi ile yazılmış Göktürk yazıtlarından itibaren özel bir işaretle gösterilen e ve i arasında farklı bir ünlünün varlığı bilinmektedir.38 Bu Uygur dönemi eserleri için de geçerlidir. Karahanlı ve Harezm-Altınordu Türkçesi eserlerinde de kelime köklerinde e ~ i karışıklığı artarak devam etmektedir. Bu konuda harekeli bir nüshası bulunan Nehcü’l-Feradis’te bu sesin hem/e/hem de/i/okutacak şekilde yazılması, üstün ve kesre ile harekelendirilmesi konuyu aydınlatıcı olmaktan uzak kılmaktadır. Harezm Türkçesinin geç istinsah edilmiş eserlerinde/i/yazılma eğiliminin daha fazla görülmesi Çağatay özelliğini yansıtması bakımından dikkat çekicidir.

Çağatay Türkçesi döneminde ise Türkçe kelimelerde ilk hecedeki/e/ünlüsünün ô ile yazılması kural halini almıştır. Böyle kelimelerde bu sesin > ya da i şeklinde telaffuz edildiği düşünülebilir. Bugüne kadar yapılmış Çağatayca ile ilgili metin yayını ve gramer çalışmalarında da bu ses iki türlü gösterilmiş ve bu konuda fikir birliğine varılamamıştır. Ancak bugün Çağataycanın devamı olan Özbekçede > telaffuzu olduğundan kanımızca Türkçe kelimelerde ilk hecede yer alan bu sesin > ile gösterilmesi isabetli olacaktır: m>n, s>n, k>s-, k>ç-, >v, s>v-, b>yik, >şik, n>, k>l, y>t-, >gil-, d>k, >t-, >r-, >kin, t>p-gibi.

2. İkinci hecedeki yuvarlak ünlünün (genelde/ü/) etkisi ilk hecedeki düz kök ünlüsünün (/e/) yuvarlaklaşması (gerileyici ünlü benzeşmesi), Çağatayca’ya özgü fonetik özelliklerden biridir. e > ö: örük (srük (tük (yegü (

Dudak ünlülerinin etkisiyle oluşan bu dudaksılaşma olayında a > o için de az da olsa örnek bulunmaktadır: ajun (EDPT 28a) > ocun.

Bu ses gelişmesi Harezm Türkçesi eserlerinden özellikle Kısasü’l-Enbiyâ’da da yer almaktadır. Bu, eserin Çağatayizmin etkisinde olan bir müstensih tarafından kopya edilmesinden kaynaklanmış olabilir:39 öksük, ötük, ösrük, öwür-, öwlüg, töşük, töpüt-, tölük, söwdür-, söwüglüg, söwün-, söwünç, owuç.

3. Harezm-Altınordu Türkçelerindeki dudaksı son ses ünsüzünden sonra ek ünlüsü ve bağlayıcı ünlünün yuvarlaklaşması özelliği, Çağataycada genelde/v/ünsüzü ile sonlanan fiil köklerinden sonra gerçekleşmektedir: Wavuş-, Wavup, s>vdüñ, s>vün-, >vüñ, tapup, yapuş-. İsim tabanlarında ise bu yuvarlaklaşma yoktur. Yalnız -av-ses grubu bulunan alıntı sözcükler üzerine gelen eklerde yuvarlaklaşma söz konusudur: Wavlum, Eavruñ, cevrlüg, şevWum ve servüm.

4. Eski Türkçe-b- . -b sesi Karahanlı Türkçesinde /w/, Harezm Türkçesinde/w/ve/v/’ye gelişirken Çağatay Türkçesinde artık/v/olmuştur: >vür-(

tavar (ve (v/öy (v-/söy-(

Gerçi Kaşgarlı Mahmûd, sözlüğünde bu gelişmeden şu açıklamasıyla haber vermiştir: “Türklerce (yani Karahanlı Türkleri) n ile + arasında söylenen µ “w” harfi Oğuzlarla onlara yakın olanlar tarafından à’ye çevrilir. Türklerin ∫! “ew” dediğine Oğuzlar à! “ev” derler.”40 XI. yy.’da birkaç örnekte karşılaştığımız, Kaşgarlı’nın deyişine göre Oğuz Türkçesi özelliğini yansıtan bu gelişme, XV. yy.’da Çağataycada tam olarak gerçekleşmiştir.

5. Kaşgarlı Mahmûd, Divanü Lugati’t-Türk’te Eski Türkçe/d/sesinin Oğuzlarca/y/’ye çevrildiğini belirterek söz konusu ses gelişmesinin sayılı da olsa ilk örneklerinden söz etmiştir.41 Bu gelişmeye, Harezm Türkçesi eserlerinde Karahanlı Türkçesine göre daha sıklıkla rastlanmasına karşın ikili şekiller çoğunlukta olmuştur. Çağataycada ise/d/>/y/gelişmesi -İlk Çağatay devri eserlerindeki bazı istisnalar dışında-tamamlanmıştır: ayak (yik (

6. Yapım ve çekim eklerinin başındaki/g/sesi ile bulEan-, tolEan-, yalEan, oyEan-, >mgek, sarEar-gibi sözcüklerdeki hece başı/g/sesi korunurken Harezm Türkçesinde/w/~/v/’ye gelişen sözcüklerdeki bu ses/v/olmuştur: yavuW (

-aEu/-egü ses grubu ile sonlanan sözcüklerde Harezm Türkçesinde hem arkaik şekiller korunup hem de-av/-ev yönünde gelişirken Çağataycada bu gelişme tamamlanmış durumdadır: bilev (

7. Çağataycada sözcük sonu/E/ve/W/seslerinin kullanımında karışıklık söz konusudur:-E ~-W ve -W ~-E. Bu karışıklık az örnekte olmasına rağmen Harezm-Altınordu Türkçesi eserleri için de geçerlidir.

Kelime sonu aslî/E/sesi için: andaE ~ andaW, WatıE ~ WatıW, WuruE ~ WuruW, sarıE ~ sarıW, uluE ~ uluW, aErıE ~ aErıW, ısıE ~ ısıW, yaraE ~ yaraW. Kelime sonu aslî/W/sesi için: aW ~ aE, artuW ~ artuE, tofraW ~ tofraE, yafraW ~ yafraE, ayaW ~ ayaE, bulaW ~ bulaE, WılıW ~ WılıE, tayaW ~ tayaE, azuW ~ azuE, WulaW ~ WulaE.

Bu durum addan sıfat yapma +lıE/+lig ve addan ad yapma eki +lıW/+lik’in kullanımında da karışıklığa yol açmaktadır: +lıE/+lig eki için: başlıE “yaralı” ~ başlıW, asıElıE “faydalı” ~ asıElıW, WanlıE “kanlı” ~ WanlıW, ˇaWllıE “akıllı” ~ ˇaWllıW, taElıE “dağlı” ~ taElıW, yañlıE “gibi” ~ yañlıW. +lıW/+lik eki için: açlıW “açlık” ~ açlıE, gerd#lıW “fakirlik” ~ ged#lıE, WarılıW “ihtiyarlık” ~ WarılıE, WızlıW “bekâret” ~ WızlıE. Yazıdan belli olmamasına rağmen ince ünlülü kelimelerde bu karışıklığın -k ~-g için de geçerli olduğu düşünülebilir.

8. Nevayi’den sonra tespit edilen p > f gelişmesi Çağatayca için karakteristiktir: tofraW (

9. Eski Türkçedeki bütün ünsüz değerleri Çağatay

Türkçesinde ilk hecede devam etmektedir. Fakat özellikle Nevayî’den sonraki bazı kelimelerde t-> d-gelişimi söz edilmeye değer türdendir: daEı (k (grü (-(-), d>ginçe/d>günçe (

Kaşgarlı Mahmûd’un XI. yy.’da yine Oğuz özelliği olarak gösterdiği bu gelişme42 Harezm Türkçesi eserlerinden özellikle Mukaddimetü’l-Edeb’te ve daha az oranda olmak üzere Kısasü’l-Enbiya’da da bulunmaktadır.

10. Karahanlı Türkçesi ve daha sık olmak olmak üzere Harezm-Altın Ordu Türkçesi eserlerinde örneklerine rastladığımız zamir n’sinin kalkması, Çağatayca için ayırt edici özelliklerden biridir. Bu dönemde şiir dilinde vezin gereği kullanılmışsa da özellikle nesirde zamir n’sinin bulunmayışı kural haline gelmiştir: atasıEa, Wolıda, otıdın, soñıça.

11. Karahanlı Türkçesinde kişi zamirleri ile isim çekim ekleri arasına gelen genetiv ekinin kullanımı (meniñde, meniñdin, seniñde, seniñdin, biziñde, biziñdin, meniñsiz… gibi) Çağatayca için söz konusu değildir. Bu gramer yapısı, Harezm-Altın Ordu Türkçesi eserlerinden özellikle Hüsrev ü Şîrîn’de sayılı örnekte yer almaktadır.43

Ayrıca yine Eski Türkçe ve Karahanlı Türkçesinde kişi ve işaret zamirlerinin (men, sen, ol, bu) yönelme ve yön gösterme eki almış şekilleri olan mañar, sañar, añar, muñar yapılarından añar ve muñar şekli, Harezm Türkçesi eserlerinde az sayıda yer alırken bunlar Çağataycada kullanımdan düşmüştür.

Birinci tekil ve çoğul kişi zamirinin (men, biz) genetiv eki almış menim ve bizim şekli Harezm Türkçesi metinlerinde kullanım sıklığı değişken olma koşuluyla yer alırken Çağatay Türkçesinde bulunmamaktadır.

Çağataycada kendisinden önce ve sonraki tarihî yazı dillerinde üçüncü çoğul kişi zamiri için kullanılan olar yerine özellikle Nevayî’den sonra alar şekli kullanılmıştır.

biz ve siz çoğul kişi zamirleri üzerine +ler çokluk ekinin ulanmış hali bizler ve sizler şekli yalın halde Çağatay Türkçesinde kullanılmışsa da bunların Eski Türkçe ve Harezm Türkçesinde olduğu gibi hal eklerini almış biçimleriyle (bizlerniñ, sizlerniñ, bizlerni, sizlerni, bizlerde, sizlerde… gibi) karşılaşılmamaktadır.

12. Eski Türkçede +nç, Karahanlı ve Harezm Türkçelerinde +nç/+nçI olan sıra sayısı eski Çağatay Türkçesinde sadece +nçI’dır: >kinçi, törtünçi, on üçünçi, b>şinçi.

13. Harezm Türkçesindeki belirli geçmiş zaman 1. çokluktaki -DImIz/-dUmIz/-dImUz ve -dUK eklerinden sadece -dUK eki Çağatay Türkçesinde kullanılmıştır.

14. Çağataycada şart kipi iyelik eklerinden türemiş kişi ekleri ile çekilmektedir: alsam, alsañ, alsa, alsaW, alsañız, alsalar. Halbuki Harezm-Altınordu Türkçesi metinlerinde şart kipinin çekimi hem kişi zamirleri hem de iyelik eklerinden gelişen kişi ekleri ile yapılmaktadır: alsa men ~ alsam, alsa sen ~ alsañ, alsa, alsa biz ~ alsa-miz ~ alsaW, alsañız ~ alsañızlar, alsalar.

15. Emir kipinin çekiminde Çağatay Türkçesinin kendisinden önceki Türkçelere göre birtakım ayırıcı özellikleri vardır:

a) Eski Türkçede -AyIn ve ünlü ile sonlanan fiil köklerinden sonra -yIn şeklinde gelen 1. tekil kişi emir eki, Harezm Türkçesinde-AyIn/-AyIm ünlü ile sonlanan fiil köklerinden sonra ise-yIn/-GAyIn şeklinde gelmektedir. Yine Harezm Türkçesinde 1. çoğul kişi emir eki, -AlI/-AlIñ//-AlIm yanında ünlü ile sonlanan fiil köklerinden sonra -lIñ ve ek başı/g/türemesi ile -GAlIñ olabilmektedir. Çağataycada ise Harezm-Altın Ordu Türkçesinde olduğu gibi ünlü ile sonlanan fiil köklerinden sonra eklerin/g/türemesi ile oluşan varyantı -GAyIn ve -GAlIñ biçimi yoktur. Bunun yerine Harezm Türkçesinden farklı olarak 1.tekil kişi için -yIn yanında -y biçimi kullanılmaktadır: añlay ~ añlayın. Bu eklerle birlikte anlamı kuvvetlendirmek için kişi zamirleri de bazen çekime girebilmektedir: alay men ~ añlay men.

b) Emir kipinin 2. tekil kişisi için Harezm Türkçesinde -GIl/-WIl/Ø/(az sayıda örnekte de olsa) -GUl ekleri vardır. Bu konuda Çağataycanın farklılığı ekin -GIl/-KIl yanında-GIn/-KIn şeklinin de bulunmasıdır: al ~ alEıl ~ alEın, tap ~ tapWıl ~ tapWın.

c) Harezm Türkçesi eserlerinden Mu’înü’l-Mürîd ve Hüsrev ü Şîrîn’de sayılı örnekte emir kipinin üçüncü tekil ve çoğul kişisi için Karahanlı Türkçesinde olduğu gibi -sUn ve -sUnlAr yanında ekin -sU ve -sUlAr şekli de kullanılmaktadır. Çağataycada ekin Karahanlı Türkçesindeki -sU ve -sUlAr biçimi kullanımdan tamamıyla kalkmış olup,-sUn ve -sUnlAr yanında ekin Nevayî ile birlikte -dik ve -dikler biçimi türemiştir: alsun ~ aldik’alsın’, körsünler ~ kördikler’görsünler’.

16. Çağataycada daha önceki tarihî Türkçelerde olduğu gibi geniş zaman ve öğrenilen geçmiş zamanın (dubitativus) fiil çekiminde genelde kişi zamirleri kişi eki işlevini devam ettirmektedirler. Fakat şiirde ve çok az örnek nesirde Azerbaycan Türkçesindeki kişi ekleri de kullanılmaktadır.

a) Geniş zamanın 1. tekil kişi çekimi için (-(a, u) r-am/-(e, ü) r-em): alur m>n ~ aluram’alırım’. Olumsuzunda 1. tekil kişi için (-man/-men): almas m>n ~ alman’almam’ (nadiren almanam’almam’), 2. tekil kişi için (-mañ/-meñ): almas sen ~ almañ’almazsın’, almas mu s>n ~ almañ mu’almaz mısın’.

b) Öğrenilen geçmiş zamanın 1. tekil kişisi için: (-mış-am/-miş-em): almış men ~ almışam’almışım’; 2. tekil kişi için (-mış-añ/-miş-eñ): almış s>n ~ almışañ’almışsın’, körmiş sen ~ körmişeñ’görmüşsün’.

17. turur/durur/dur/dür ve >r-/i-yardımcı fiilleri ile şimdiki zaman (praesens) ve geçmiş zaman (perfectum, plusquamperfectum) çekiminde kullanılan birleşik fiil şekilleri, Çağatay Türkçesine özgü yapılardır:

a) Şimdiki zaman için (-a/-e/-y + (turur/durur veya dur/dür) kişi zamirleri): ala turur m>n ~ ala durur m>n ~ aladur m>n ~ ala m>n’alıyorum, almaktayım’, ala turur s>n ~ ala durur s>n ~ aladur s>n ~ ala s>n’alıyorsun’. añlay turur m>n ~ añlaydur m>n ~ añlay m>n’anlıyorum, anlamaktayım’…. Olumsuzu: almaydur m>n ~ almay m>n’almıyorum’, körmeydür biz ~ körmey biz’görmüyoruz’, añlamaydur siz ~ añlamay siz’anlamıyorsunuz’, almaydurlar’almıyorlar’.

-A,-y + kişi zamiri ile yapılan çekimli fiil örneklerini sayılı örnekte de olsa Harezm-Altınordu Türkçesi eserlerinden sadece Kısasü’l-Enbiyâ ve Hüsrev ü Şîrîn’de bulmak mümkündür.

b) Geçmiş zaman için (-p + (turur/durur/tur/dur) kişi zamirleri): alıp turur m>n ~ alıp durur m>n ~ alıptur m>n ~ alıp m>n’almışım’, alıp turur ~ alıp durur ~ alıptur’almış’ (Şiir dilinde 3. tekil kişi için -tur’suz örnekler de vardır), körüp turur biz ~ körüp durur biz ~ körüptür biz ~ körüp miz’görmüşüz’. Birinci ve ikinci tekil ve çoğul kişiler çoğunlukla -tur olmadan da çekime girmektedir: alıp s>n’almışsın’, körüp m>n’görmüşsün’, körüp biz’görmüşüz’, körüp siz’görmüşsünüz’. Olumsuzu şimdiki zamanın olumsuzu ile aynıdır: almaydur m>n’almamışım’, almaydur’almamış’.

Öğrenilen geçmiş zamanın bu şekildeki çekimi Harezm Türkçesi eserlerinden Kısasü’l-Enbiyâ’da geçmektedir.44

c) Hikâye birleşik çekimi için (-p + >r-/i-+ kişi ekleri): alıp >rdim ~ alıp idim’almıştım’, alıp >rdiñ ~ alıp >rdiñ’almıştın’, alıp >rdük ~ alıp idük’almıştık’, alıp >rdiler ~ alıp idiler’almışlardı’. Olumsuzu: almaydur >rdim ~ almaydur idim’almamıştım’, almaydurlar >rdi ~ almaydurlar idi’almamışlardı’.

18. Eski Türkçeden itibaren kullanılan -duk/-dük,-Elı/-gli ve -daçı/-deçi sıfat-fiil ekleri Çağatay Türkçesinde kullanımdan kalkmış onun yerine -Ean/-gen ve -Eu/-gü ekleri işlerlik kazanmıştır. Yine XI-XIV. yy. arası metinlerinde sıklıkla geçen -mış/-miş eki, genelde çekimli fiillerde yer alırken sıfat-fiil görevinde çok az kullanılmıştır.

19. Çağatay öncesi metinlerinden sadece Rabguzî’nin Kısasü’l-Enbiya adlı eserinde tespit etmiş olduğumuz -y zarf fiil ekinin kullanılması Çağatayca için ayırıcı bir özelliktir: d>y “diye”, WonuWlay “misafir ederek”, oWıy “okuyarak”. Ancak şiirde vezin gereği -yu/-yü de kullanılır.

-y zarf-fiil ekinin olumsuz şekli -may/-mey yanında -mayın/-meyin eki daha çok şiirde geçmektedir. Çağatay Türkçesinden önceki Türk yazı dillerinde yer alan eski -madın/-medin zarf-fiili eki ise kullanımdan düşmüştür.

20. Eski Türkçeden itibaren kullanılan -GInçA/-KınçA zarf-fiil ekinin ilk ünlüsü Harezm Türkçesi döneminden başlayarak yuvarlaklaşmış, bu gelişme Çağatay Türkçesinde tamamlanmıştır. Çağataycadaki -GUnçA/-KUnçA zarf-fiil ekine benzer diğer bir ek de -GUçA/-KUçA’dir. Bu eke Çağatayca dışında Türk dilinin tarihî metinlerinden Kısasü’l-Enbiya’da rastlanmaktadır.

21. Çağatay yazı dilinde eski Uygur, Karahanlı ve Harezm Türkçelerine oranla Moğolca kelime ve kelime yapımına yarayan ekler çoğalmıştır: e/öbüge, toWtavul, Waragul, yasavul, nöker, olca, orçın, çaEdavul, abaEa, bosaEa, börgüt, bordaE, bayrı, möçelke, baranEar45…

22. (ı6ı b>r-> >) yiber-‘göndermek’, Çağatay Türkçesinin sözcük dağarcığına özgü bir fiildir.

23. Karahanlı ve Harezm Türkçelerinde u-ma-ile yapılan iktidarsızlık fiil çekimleri, Çağataycada al-ve bil-yardımcı fiilleri ile yapılmaktadır: añlay almas’anlayamadı’, bile bilmedi’bilemedi’.

1 R. Grousset, Bozkır İmparatorluğu. Attila-Cengiz Han-Timur, (Çeviren: Dr. M. Reşat Uzmen), Ötüken Yayınları No: 155, İstanbul 1993, s.313-331.

2 J. Eckmann, “Çağatay Dili Hakkında Notlar”, TDAY-Belleten 1958, s. 115-126. Chagatay Manual, Indiana University Publications, Uralic & Altaic Series, Volume 60, Bloomington 1960; (Türkçeye Çeviren: Günay Karaağaç, Çağatayca El Kitabı, İstanbul 1988.)

3 O.F. Sertkaya, “Osmanlı Şairlerinin Çağatayca Şiirleri I”, TDED XVIII, (1970), s. 133-138; I, TDED XIX, (1971), s. 171-184; III, TDED XX, (1972), s.157-184.

4 Alî-Şîr Nevâyî. Mîzânu’l-Evzân, (Hazırlayan: Kemal Eraslan), TDK Yayınları No: 568, Ankara 1993, s. 11.

5 Şecere-i Türk, (Yayına Hazırlayan: Baron Demizon), Petersburg 1871, s. 37.

6 H. Eren, “Çağatay Lûgatleri hakkında notlar”, Ankara Üniversitesi DTCF Dergisi VIII, Ankara 1950,s. 145-163.

Z. Kargı Ölmez, “Çağatayca Sözlükler”, Kebikeç, S.6, Ankara 1998, s. 137-144.

7 E. Bérézin, Recherches sur les dialectes musulmans, Kazan 1848, s.26.

8 M. Hartmann, Çaghataisches. Die Grammatik Uss-i lis#n-i turkì des Mehemmed SÀdiq, Heidelberg 1902.

J. ThWry, “Behdcet-ül-Lugat” csimu csgataj szItár, Budapest 1903.

9 Şeyh Süleyman Efendi, Lugat-i Çağatay ve Türkì-yi Osm#nN, İstanbul 1298, s. 3.

10 E. M. Quatremère, Chrestomathie en turk oriental, 1841.

Pavet de Courteille, Dictionnaire turk-oriental, Paris 1870.

J. Th. Zenker, Dictionnaire turc-arab-persan, Leibzig 1862-67.

11 W. Radloff, Phonetik der nördlichen Türksprachen, Leibzig 1882, s.280.

F. E. Korş, “Klassifikaciya tureckiH plemen po yazıkam”, Etnografiçeskoe Obozrenie 84-85, Moskva 1910, s.114.

12 W. Radloff, “Yarlıki Toktamışa i Temir-Kutluga”, Zap. Vost. Otd. III, Petersburg 1889, s.2.

13 A.K. Borovkov, “Özbek Yazı Dilinin Kurucusu”, (Çeviren: Rasime Uygun), TDAY-Belleten 1954, s. 59-96.

14 A. M. Şçerbak, “K istorii uzbekskogo literaturnogo yazıka drevnego perioda”, Akademiku Vladimiru Aleksandroviçu Gordlevskomu k ego semidesyatipyatiletiyu, Sbornik statey, Moskva 1953, s.323. A.M.

15 A. Caferoğlu, “Çağatay Türkçesi ve Nevâî”, Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, C.II, s. 3-4, İstanbul 1948, s. 141-154.

16 F. Köprülü, “Çağatay Edebiyatı”, İslâm Ansiklopedisi, C. III, İstanbul 1945, s. 270.

17 K. Eraslan, “XV. Yüzyıl Çağatay Edebiyatı”, Büyük Türk Klâsikleri. Tarih-Antoloji-Ansiklopedi, C. III, Ötüken Yayınları, İstanbul 1986, s. 60-61.

18 A. K. Samoyloviç, “K istorii literaturnogo sredneaziatsko-tureckogo yazıka: Mir-Ali-Şir”, Sbornik pyatisotletiyu so dnya rojdeniya, Leningrad 1928, s.23. (Türkçeye Çevirisi: Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yıllık Araştırmaları Dergisi I, 1944, s. 73-95.)

19 “Das Tschaghataische”, PhTF, Wiesbaden 1959, s. S. 138-160.

20 Sekkakî’nin British Museum ve Özbekistan Fenler Akademisi’nde nüshaları bulunan divanı eksiktir. Bundan başka çeşitli eserlerde bazı beyitleri tespit edilmiş olup Ayasofya Kütüp

hanesi (No: 4757)’nde bir mecmuada hem Uygur hem de Arap harfleriyle yazılmış üç gazeli bulunmuştur. Bkz., Eckmann, “Çağatay Dili Örnekleri. Sekkakî divanından parçalar”, Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi XII, 1963, s.157-174. K. Eraslan, Mevlânâ Sekkâkî Divanı, TDK Yayınları: 720, Ankara 1999.

21 G. Karaağaç, Lutfî Divanı, TDK Yayınları: 687, Ankara 1997.

L. Dinçer, Lutfî. Kitâb-ı Gül ü Nevrûz, İstanbul 1970 (İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi mezuniyet tezi, Türkiyat Enstitüsü, No: 942).

22 Türkçe yanında Farsça şiirlerin de bulunduğu Divanının bir nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi Türkçe Yazmalar No: 2850’dedir. Yusuf Emirî’nin bundan başka Deh-n#me adlı mesnevisi ve Beng ü Çağır adlı münazarası bilinmektedir.

G. Alpay, “Yusuf Emirî’nin Beng ü Çağır Adlı Münazarası”, TDAY-Belleten 1972, Ankara 1973, s. 103-125.

Ü. Somer, Yusuf Emirî. Deh-nÀme, İstanbul 1969 (İstanbul Üniver

sitesi Edebiyat Fakültesi mezuniyet tezi, Türkiyat Enstitüsü, No: 873). R.R. Arat, “Bir Yazı Numûnesi Münasebeti İle”, Fuat Köprülü Armağanı, İstanbul 1953, s.17-29 (Deh-nâme’nin 23 beytinin Uygurca tıpkıbasımı, çevriyazısı ve Türkiye Türkçesine tercümesini içerir.)

23 A.N. Samoyloviç, “Materiali po Credneaziatsko-Tureçkoy Literature, IV Cağatayskiy poet XV veka Atai”, ZKW, II-2, 1927, s.257-274.

Fitret, Özbek Edebiyatı Numûneleri, C.VI, Taşkend 1928, s. 151-158.

24 Mahzenü’l-esr#r adlı eseri için bkz., K. Eraslan, y.g.e.s. 69.


Yüklə 6,39 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   65




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin