öksüz brooklyn
Kitap adı: Öksüz Brooklyn
Yazar: Jonathan Lethem
Türkçesi: Sabri Gürses
Editör: Arzu Taşçıoğlu
Dizi: Modern Dünya
Edebiyatı 6
ISBN: 975-8723-08-1
Boyut: 12,5 cm.X19 cm.
Sayfa: 385
Fiyat: 15.000.000 TL
plan b yayınları
ABD Eleştirmenler Kurulu tarafından “Yılın Romanı” seçilen öksüz brooklyn, Macmillan Altın Hançer Ödülü’nün de sahibi. Romanı beyazperdeye aktarmakta olan Edward Norton, bir Tourette hastası olan başkarakteri canlandırmaya hazırlanıyor.
“Minna’nın Adamları takım elbise giyer. Minna’nın Adamları araba sürer. Minna’nın Adamları telekulaklık yapar. Minna’nın Adamları Minna’nın arkasında, elleri cepte durur, tehditkar bakışlar atar. Minna’nın Adamları para taşır. Minna’nın Adamları para toplar. Minna’nın Adamları soru sormaz. Minna’nın Adamları telefona bakar. Minna’nın Adamları paketleri taşır. Minna’nın Adamları sinekkaydı tıraşlıdır. Minna’nın Adamları talimatlara uyar. Minna’nın Adamları Minna gibi olmaya çalışır ama Minna öldü.”
Tourette hastası bir kahraman, Minna’nın detektiflik şirketinin dört öksüzünden biri, Lionel Essrog, hem kötü adamlarla hem de engelleyemediği tikleriyle, Zen tapınaklarından Brooklyn’in arka sokaklarına uzanan bir maceranın içinde bulur kendini… Öyle bir macera ki sözcüklerin hiç bu kadar başına buyruk olabileceğine ve bir cinayetin hiç bu kadar eğlenceli çözülebileceğine inanamayacaksınız.
basın-basın-basın-basın-basın-basın-basın-basın-basın-basın-basın-basın
Basında Öksüz Brooklyn
“Polisiye edebiyat Lionel Essrog gibisini görmedi. Lethem’ın sıra dışı polisiye romanının havlayan, homurdanan, seğirip titreyen kahramanı, günümüz Brooklyn’inin molozları arasından kendisine yol açıyor.”
Publishers Weekly
“Müthiş bir roman.”
The Times
“Lethem bir detektiflik romanı kisvesi altında, insan aklının derinliklerinde neler olup bittiğini ortaya koyan sert bir soruşturma hikayesi anlatıyor.”
The New York Times
“Kısmen detektiflik romanı kısmen edebi bir fantezi… Yazı yazma sanatı, sürükleyici bir hikayeyle mükemmel bir şekilde dengelenmiş.”
The Wall Street Journal
“Böylesine şık bir cümleyi yazabilen insanın kitabı da müthiş olmalıydı ve öyleydi de zaten. Ben de sadece bu nedenle roman yazacağım.”
Serdar Turgut
basın-basın-basın-basın-basın-basın-basın-basın-basın-basın-basın-basın-
öksüz brooklyn / jonathan lethem
(ALINTILAR)
Bağlam her şeydir. Bir kılığa sokup öyle bak bana. Karnaval çığırtkanıyım, mezatçı, sokak soytarısı, ağzı laf yapan konuşmacı, lafazan bir senatör. Tourette’liyim ben. Ağzım durmaz ama çoğunlukla sesli okur gibi fısıldar ya da alçak sesle konuşurum, adem elmam inip çıkar, çene kaslarım yanağımın altında minyatür bir kalp gibi atar, ses bastırılır, sözcükler sessizce, kendi kendilerinin hayaletleri, nefes ve tondan yoksun kabuklar gibi kaçarlar. (Bir Dick Tracy haydudu olsaydım, ne dediği anlaşılmayan Mumbles olurdum kesin.)
*
Benim için saymak, dokunmak, sözcükleri yinelemek hep aynı etkinlik. Tourette ömür boyu süren bir elim sende oyunu, gerçekten. Dünya (ya da beynim, aynı şey) beni ebeliyor, yeniden, yeniden. O yüzden ben de onu ebeliyorum.
Ebenin elinden başka ne gelir ki? Eğer bir kez olsun ebe olduysanız yanıtı bilirsiniz.
*
Alçakça bir yere asılmış, leziz bir balığın peşinden suya dalmış görünen, en yakındaki pengueni kucakladım, başını okşadım, sanki bir hapı susuz yutmasına yardım ediyormuş gibi boğazına vurdum. Gilbert onun için bir komedi sahnelediğimi düşünerek kahkahaya boğuldu, oysa ben gergin, sivri gagalı penguene karşı şefkatli bir dokunma dürtüsüne kapılmıştım. Artık penguenlerin hepsine dokunmak kaçınılmaz hale gelmişti, yani dokunabildiklerimin hepsine.
*
Şu ana dek olan hayat hikayem:
Öğretmenim bana deliymişim gibi baktı.
Sosyal hizmetler çalışanı bana deliymişim gibi baktı.
Çocuk bana deliymişim gibi baktı ve sonra bir yumruk attı.
Kız bana deliymişim gibi baktı.
Kadın bana deliymişim gibi baktı.
Zenci cinayet dedektifi bana deliymişim gibi baktı.
*
“Neredesin Ucubeşov?”
“Bana Ucubeşov deme,” dedim.
“Ne diyeyim sana… Düğün Çiçeği mi?”
“Cesur Nergis,” dedim birdenbire. “Şahit Çekingen.”
“Neredesin, Nergis?” dedi Tony, daha tatlı bir sesle. “Seni almaya gelelim mi?”
“Günün meleği, düğün çiçeği,” dedim, gözyaşları arasında tikleyerek.
Sabahları kalkınca düşe kalka banyoya gidip suyu açtığım ve başımı kaldırıp bakınca aynada kendi diş fırçamı bile tanımadığım günler oluyor. Yani, nesne garip görünüyor, garip konik sapı ve oluklu, zikzak kesimli tüyleriyle tasarımı bir acayip görünüyor; merak ediyorum daha önce hiç ona yakından bakmış mıydım yoksa biri geçen gece onu cebine atıp benim eski fırça yerine bunu mu bıraktı. Nesnelerle genel olarak böyle bir ilişkim var, bazen benim için denetlenemez bir biçimde yeni ve canlı oluyorlar ve bunun bir Tourette semptomu olup olmadığını bilemiyorum. Literatürde anıldığını görmedim hiç. İşte Tourette’li bir beyne sahip olmanın garipliği: kendimle ilgili kişisel deneyimlerim üzerinde herhangi bir denetimim yok.
*
Gerçek bir Buda-doğasına sahipti ve öğretmenini çoktan geçmişti. Yüz elli küsur kilo, kozmik ölçüde bir yerçekimi yaratır bence. Budistin teki sosisçiye ne demiş? fıkrasını hatırladım, Loomis’in beş para etmez bilmecelerinden birini. Bu da soslu olsun. O sırada buda soslu olmaktan büyük mutluluk duyardım.
Kahrolası, buda soslu olsun.
*
Ördekler gölde, maymunlar ağaçta, kuşlar tellere dizilmiş, balıklar fıçılanmış, domuzlar ağılda: her ne kadar bu trajik hummalı düşte, oyuncuları zoolojik olarak sınıflandırmak gerekse de onları bir araya yerleştirmiştim. Mesele bağlantıları izlemek değildi. Tracer’ıma atlamış ve bu işi yapmıştım. Şimdiyse, maymunlar, ördekler, balıklar ve domuzların, keşişlerle dangalakların arasından geçen, tek bir tutarlı çizgi çekmeliydim, iki rakip takımı kesin olarak ayıran bir çizgi. Yaklaşmış olabilirdim.
*
Tourette’li benim diğer adımdı ve adım gibi beynim de sözcükleri rahat bırakamazdı. Açık biçimde kendi yankımı yarattım: “Tourette tikçinin teki!” Baş sallayarak, yutkunarak, sıçrayarak kendimi susturmaya, hızla sandviç dükkanına yürüyüp dedektif omuzskopumun görüş sahası dışında kalsın diye gözlerimi yerde tutmaya çabaladım. İşe yaramadı, çok fazla hokkabazlık yapmıştım ve tiki yenilerken sesim böğürtü gibi çıktı: “Tourette Tikçinin Teki!”
“Tikçi, ha?” Anlaşılan dedektif, günün sokak ağzıyla konuştuğumuzu düşünüyordu. “Beni ona götürebilir misin?”
“Yo, yo, Tourette diye biri yok,” dedim nefes nefese. Yemek için deliriyordum, dedektifi sarsmak için can atıyordum ve kaçınılmaz tiklerle boğuşuyordum.
“Kaygılanma,” dedi dedektif, fısıldarcasına. “Adını kimin verdiğini ona söylemeyeceğim.”
*
Bir dedektif romanı okurken, bir karakterin daha sayfaya adım atıp da sizi gerçek varlığıyla yormasına fırsat kalmadan öldürülmüş olmasından dolayı, rahatlamayla karışık bir suçluluğun içinizi ürperttiği oldu mu hiç? Dedektif hikayeleri zaten hep çok fazla karaktere sahip olmuştur. Ve adından bahsedilip de hiç görünmeden, sahnenin kıyısından şöyle bir geçen karakterler, müthiş uğursuz bir nitelik taşır. En iyisi ortadan kaybolmalarıdır.
Jonathan Lethem
Jonathan Lethem 19 Şubat 1964 tarihinde New York’ta (Beatles’ın JFK’e iniş yaptığı gün), bir aktivistle (Queensli bir anne) bir sanatçının (baba) oğlu olarak dünyaya geldi. Hem Brooklyn’de hem de (kısa süre) Kansas City’de büyüdü. Doğuştan yarı Yahudi ama bir Quaker olarak yetiştirildi.
İlk gençlik yıllarında Bradbury, Asimov ve Dostoyevski okudu. NYC’de Güzel Sanatlar Lisesi’nde resim eğitimi aldı. Lethem, lisedeyken obur bir okur olarak, Kerouac, Mailer, Henry Miller, Vonnegut, P.K. Dick, Ballard, Clarke, Kingsley Amis, Chandler, Lem, Orwell, Borges, Kafka ve başka yazarları yalayıp yuttu.
Lethem’in ergenlik yılları sıkıntılı geçti, 14 yaşındayken annesi kanserden öldü. Yazar olmadan önce sadece kitapçılarda çalışarak para kazandı. 13 yaşından başlayarak, Lethem bir kitapçıdan diğerine 15 yıl, ta ilk kitabının yayımlandığı 1994 yılına dek çalıştı.
Mesleki Yaşamı
Birçok BK ödülleri, Salon Magazine’e düzenli katkıları ve Hot Wired’ın yazarlara ait chat sitesinde uzun süredir yer almasının yanı sıra, Lethem’in elinden başka işler de gelmektedir:
*Fence Magazine, 1-6 sayıları için kurgu editörlüğü ve geçmişte yaptığı Paradoxa editörlüğü.
*Birkaç yazarlık atölyesinde eğitmenlik; Clarion Bilimkurgu ve Fantazi Atölyesi (Michigan State, 1998), Imagination (Cleveland State), Rutgers (2000) ve Stonecoast (U. Southern Maine, 2001).
*Philip K. Dick Ödülleri, 1993 jüri üyeliği.
*Newport Film Festivali, 2002 jüri üyeliği.
*Yazdıklarını ses kaydı üzerinde bir monolog olarak okuma yoluyla bir müzik grubuyla birlikte çalışmıştır (bu yazılar “Dark Jazz Stories” adıyla derlenmiştir). Topluluğun adı 1001 Noirs. Lethem’in bu projedeki ortağı, efsanevi John Zorn’la da çalışmış olan John Scott’tı.
Yaşamını Brooklyn’de sürdüren yazar, bir beysbol fanatiğidir ve Lethal, yani “Öldürücü” lakabını kullanmaktadır. 1997’de World Fantasy Award alan yazarın, As She Climbed Across the Table isimli romanı da “yok” ismiyle plan b yayınları tarafından yayınlandı.
Newsweek dergisi, Lethem’ı “önümüzdeki yüzyılda izlenmesi gereken 100 kişi”den biri ilan etti.
Yazarın diğer romanları: Gun, with Occasional Music (1994), Amnesia Moon (1995), As She Climbed Across the Table (1997), Girl in Landscape (1998), This Shape We’re in (2000), The Fortress of Solitude (2003), Thirsty People (2005) – yayınlanacak
Öykü kitapları: The Wall of the Sky, The Wall of the Eye (1996), Kafka Americana (1999) (Carter Scholz ile birlikte), Men and Cartoons: Stories (2004) - yayınlanacak
Edebiyat Dışı Eserleri: De Capo Best Music Writing: The Year’s Finest Writing on Rock, Pop, Jazz, Country and More (2002) (Paul Bresnick ile birlikte) The Disappointment Artist: Essays (2005) - yayınlanacak
Dostları ilə paylaş: |