Zor dönem devrimcileri (Not 1: Parentez içindeki rakamlar kitabın orjinal sayfa numarasıdır. Sayfa numaraları o sayfanın sonunu işaretler)



Yüklə 1,22 Mb.
səhifə61/336
tarix09.01.2022
ölçüsü1,22 Mb.
#97970
növüYazı
1   ...   57   58   59   60   61   62   63   64   ...   336
****************************************************

Zafere on yıldız...

I

Direniş ateşinde tutuştu

sararan dalları Eylül’ün

Ve yaprakları yağdı geceye

Ekim’in kalbinde göveren

kızıl gülümün

Kuzguni yelelerini savurup da

o yağız atlar

süzüldüler dörtnala...

Geceydi

ve onlar

kara bir gecedeki

yıldızlar kadar çoktular

Gözleri

iki yürek

iki cenk

iki sevi...

Buruşan ruhunda zamanın

gün yüzlü çocuktular...

II

Bir civan yiğitti Habip

Yaşamın alnında uzayan

kalabalık bir çizgi

kararlı,

derin...(149)

Ve cengaver bir proleter

köpüğünde

o şarabi düşlerin

Çakır gülüşü

Karakoçan göklerinden damıtılmış

ferah bir türkü

öylesine berrak,

coşkun,

sevecen...

Ekim’in saçlarında

kumral bir rüzgardı esen

Munzur eteklerinden

Ve özgürlük

saf,

tortusuz...

Parti’nin bayrağında

dalga dalga büyüyen

Tanıktır hücreler,

işkence tezgahları

Asla eğilmemişti başı

de ki, çelikten yoğrulmuştu gövdesi

Habip yoldaşın

Atıldı en öne

duvarlar

demir kapılar tanık

Kor çelikten bir ırmak gibi aktı


ateşinde kavganın(150)

III

Her dem sevdalı

ve her an ayaklanmaya hazır

bir yorulmaz yürekti

Ümit yoldaşın yüreği

Sesinde yıldızlar terleyen

bir çatal yürek

zifiri mavi

Gözbebekleri

iki sıcak

iki güneş damlası

tanyerinin namlusuna sürülmüş

iki dal mermi...

Genç önderiydi Parti’nin

Kavganın güleç yüzlü militanı

Öfkesi

alnının altında

erimiş metalden bir okyanustu

ve bir yanardağın derinliklerinden gelirdi

kahkahaları

Aykırı çiçeklere benzerdi sonra

Kayanın yüzünde açan

inatçı

direngen

Bir top ateş dikeni kimi zaman

kimi zaman bir tutam çiğdem

ve en çok da

bir kızılca karanfildir o şimdi

zafer çelengini süsleyen(151)

IV

Ankara’da uykular kıpır kıpır

Ankara’da

Spartaküs kışkırtıyor

rüyalarını uykuların

Ve yüreklerin tellerinde

kırılan parmakları dolaşıyor

Jara’nın

Ankara’da vakit gece yarısı

Ankara’da

Fuçik’in destanlaşan imgesi

kırıyor gecenin kilidini

Ve Robson’un şarkıları ayartıyor

kentin sessizliğini

Ankara’da sokaklar nefes nefese

Sağrıları ter içinde

kızıl atlılar geçiyor

sokaklarından Ankara’nın

Atlılar...

‘Atları rüzgar kanatlı’ atlıları

Nazım’ın

Ankara’da bir hayalet dolaşıyor

Yaşmakları kan oyalı anaların

puslu gözlerine

ışık üflüyor

yıldız tozlarından

Çiçeklerini suluyor


çoğul sevinçlerin(152)

Kızıl afişlerle donatıyor duvarları

Fabrika çıkışlarında

bildiri dağıtıyor işçilere

Gençliğin kanını tutuşturuyor

bir bakışıyla

Ekmek, gül ve hürriyet günlerini anlatıyor

otobüs duraklarında

insanlara

V

Neyi simgeliyor

sahneye düşen kırmızı ışık,

sinsice parlaması bir an

oyun boyunca duvarda asılı duran

kabzası yakut kakmalı bıçağın.

Birdenbire susuvermesi müziğin

ve karanlığın ağzında

derin bir mağara gibi

uzadıkça uzaması sessizliğin,

neyi anlatmaya çalışıyor?

Ya neyi haber veriyor

bu sirenler,

bu postallar,

telsiz sesleri,

ateş,

duman?

Ya bu kan?

Buruşturan kimdir

sevincini göklerin

Kimin kanlı elleridir(153)

sabahın ak gerdanında

onursuzca dolanan?

Sorular

sorular...

Sorular

durgun sulara atılan

çakıl taşları

Kirpiklerin gölgesinde

mor halkalarla çoğalıyor

yanıtı soruların

Sorular duvarlara çarpıp geri dönüyor

kapısında Ulucanlar’ın

VI

Şafak söküyor

gökyüzünün gönderine çekilmiş

kızıl bir bayrak gibi

Saatler ileri alınıyor Ulucanlar’da

“İleri, hep ileri”

On’ların elleri kuruyor saatleri

Cesareti kamçılıyor rüzgar

Yoldaş merhabalarını taşıyor

barikatların

Şarkılarını söylüyor

omuz omuza savaşan

Komün’ün

İspanya’nın

Küba’nın

Duvarlarına Ulucanlar’ın(154)

-ki yıkılmaya mahkumdur onlar-

aydınlığı vuruyor şanlı Ekim’in

Ve koğuşlarında

çekik gözlerinde zafer parıltılarıyla

dolaşıyor Ulyanov yoldaş

“Buz kırılmıştır”

diyor

“Yol açılmıştır”

Herşey yeni Ekimler için!

Gün ağarıyor...

Ulucanlar’da

direnişi selamlıyor güneş

Hamburg’un

Liverpool’un

Viborg’un

ruhunu selamlıyor

Anısını selamlıyor

İbo’nun

Denizler’in

Kızıldere’nin

Ve bir kez daha

“Her şey devrim için”

diyor kavga dostları

“Her şey yeni Ekimler için”

“No passaran”

Bir şiirin en tutkulu dizelerinde akıyor

Ulucanlar’da zaman(155)

VII

On’lar on yeni ustası

devrime uzanan yolun

İnançla döşedikleri taşlar

mihenk taşları olacak

kavgamızın

Ve yüreğimizdeki umut

Sınırsız topraklara yol olan

ayak izleriyle çoğalacak

onların

On’lar on yeni yara göğsümüzde

Zaptettikleri şafak

zaferler takvimimizde

son yaprak

Acı içinde değil

gururla

kıskanarak

anımsayacağız yüzlerini

Ve seslerimize katıp gözlerini

aydınlık şarkılar söyleyeceğiz

yıldızlara bakarak

On’lar on yeni meşale ellerimizde

on yenilmez savaşçı

devrime adanmış on ömür

Yoldaşlarımız...

Adları;

Habip, Ümit

Adları;

Abuzer, Mahir, İsmet, Önder


Adları;(156)

Halil, Aziz, Ahmet ve Zafer

Adlarını taşıyacak çocuklarımız

VIII

İncecik bir diken battı kalbimize

her ölüm haberinde

İçimizde usul usul kanadı

gülün kokusu

Kaldırıp başımızı

gözlerimizdeki uçurumlardan

baktık gökyüzüne

On yıldız yerinde yoktu

Taradık gecenin saçlarını

arasında kayıp yıldızları aradık

Her yıldız bir can

Göktaşları mıydı akan boşlukta

anaların göz yaşları mıydı

Gelinlerin ağıtları mıydı

kuşlar mıydı

güneye uçan

Eylül müydü

kirpiklerimize dolanan bulutlar mıydı hüzün

Yarım kalmış bir şiir miydi ay sondördün

Döktü yüzünü

kararan sularına ömrümüzün

Ömrümüz ki;

16 saattir kalkmamış

tezgah başından(157)

alnından damlayan ter

zehir gibi akıyor

kan kokan kadehlerine

bezirganların

Ömrümüz ki;

çocuk gözlerinde uyku

tatili özlüyor

tornada

bakışında büyüyen çığlık

karabasan gibi çöküyor

yarasaların

uykusu kaçan gecelerine

Ömrümüz ki;

atölyede

nasırlı elleriyle

düşlerini çoğaltıyor

büyük sevincin,

fabrika bacalarından

gökyüzüne ağıyor

kara bir duman gibi

sarayların üstüne

IX

Ömrümüz ki;

-her biri bir yıldızdı

karanlık aynasında gecenin-

devşirdik mendilimize suretlerini

Ve o mendil serilende güneşin sofrasına

gülümsedi cümle kainat


dinlendi yorulan kaslar(158)

açlık doydu

yoksulluk bitti

Ve o mendil serilende güneşin sofrasına

şarkılar söylendi

özgürlüğü yaşayan

acı sustu

kıvanç dillendi

Ve zamanın kızıl ötesi boyutunda

kızıl bayraklar dikilende

doruğuna en büyük aşkın,

başlayanda

büyük zaferlerin resmi geçidi

on yıldızlı bir sayfayı

tarihin uzun duvarına astı

mutluluğun resmini yapan eller

Ve o eller

göstererek duvarı

“İşte”

dediler

“Burada Ulucanlar’ın o kızıl yıldızları

Buradalar

Gökyüzünde aramayın onları”

Uzandık

Ateşin keşfinden

güneşin zaptına uzayan

o uzun duvara dokundu

parmaklarımız

Zafere on yıldız...

D. Can(159)...(160)


****************************************************

Yoldaşlarının kaleminden... (161)...(162)

****************************************************

Onlara dair gecikmiş sözler...

Kavga yerinizi alacak yeni savaşçılar doğuruyor

Çok şey söylenip yazıldı onlara dair...

Onlara dair pek çok şey yazıldı, söylendi. Şiirlere, romanlara konu oldu, mücadeleleri, yaşamları. Birer komünist-devrimci olarak, birer militan olarak, birer komünist önder olarak, birer eş, dost, baba, oğul, kardeş ve yoldaş olarak kaleme alınan her anlatı, hayatlarını adadıkları mücadelede tuttukları kendilerine özgü, benzersiz yere ışık tutuyor.

Onları yakından tanıyanların tanıklıkları, gözlemleri ve anıları, bu iki yiğit insanın yalnızca komünist kimliklerine değil, insani-kişisel özelliklerine duyulan saygı ve hayranlık dolu cümlelere dökülürken, biz kucağımızda yanıbaşımızda ölen bu iki yoldaşa dair konuşmadık henüz.(163)

Yiğitliklerine ilişkin söylenebilecek herşey söylendi neredeyse. Partili kimlikleri, düzeyleri ve parti içinde tuttukları yer ile, partinin en ileri temsilcileri arasında olmaları, direnişte ve zindanda tuttukları yer arasında, herhangi bir kuşkuya yer bırakmayacak bir bütünlük var. Evet, onlar söylenegeldiği gibi, “partimizin özü ve özeti”dirler. Partiye, mücadeleye adanmış hayatlarının, dolu dolu geçen mücadele yıllarının çok sınırlı ama bir o kadar anlamlı bir kesitinde, Ulucanlar’da yaşadığımız birliktelikten geriye kalanları değerlendirmek adına söyleyebileceğimiz herşey, artık bilinenlerin bir tekrarı olmaktan öteye geçmeyecektir yazık ki.

Bizlere bıraktıkları mirası daha da ileriye taşıyacağız ve ödetilmesi gereken hesabın takipçisi olacağız. Onlarla birlikte olma şansını yakalamış herkes için, bir başka görevimiz daha var. Yaşadığımız, paylaştığımız şeyleri anlamak ve anlatmak, onların devrimci-komünist kişilik ve kimliklerini kendimize ve genç kuşaklara maletmek. Bu yazıyı bu amaçla kaleme aldığımı belirtmeliyim.

Kendi adıma onlara dair bir şeyler yazma görevini yerine getirmede geciktim. Basit bir ihmal ya da vefasızlıktan değil. En başta, yazma girişimlerimi boşa çıkaran bir zorlanma yaşadığımı söylemeliyim... Arkasında hala da süren kabullenememe duygusu var. Öfke nöbetleri ve duygusallığın etkisinden kurtulamamak var. Ve daha da önemlisi, yazılacak, söylenecek hiçbir şeyin yeterli olmayacağı kaygısı var. Onlara dair yazmak, bir anlamda bir hesaplaşma da demek. Zamanında ödenmeyen bir gönül borcunun, ihmalkarlığın, paylaşmayı sınırlayan ufuk darlığının ve daha pek çok eksik ve zaafın yolaçtığı bir hesaplaşma...

Ve bugün, alev yalımlı o günlere, kül renkli acılara, barut kokulu anılara bizi yeniden götüren anmanın(164)ardından, çok sınırlı bir çerçevede de olsa, konuşabilirim artık.

Çünkü, artık biliyorum, onlara ödemeye fırsat bulamadığım gönül borcumu bir yara gibi taşımak zorundayım. Başka hiçbir şeyle ödenmeyecek bir gönül borcu... Sıram geldiğinde, o gün yaklaştığında, onu kendi ellerimle götüreceğim onlara. O güne kadar gönül borcunu sorulacak hesaba, kavgaya katık yapmak dışında bir seçeneğim yok. Ancak o zaman kaldığımız yerden devam edebiliriz Habip’le, barikat ateşi başında hep kesilmek zorunda kalan doyumsuz sohbetlere. İşte o zaman Ümit’le, havalandırmada yanyana uzandığımız yataklarımızda, uzayın derinliklerinde parlayan yıldızlar arasında hangisinde hayat belirtisi olabileceğini tahmin etmeye devam edebiliriz. Orada yaşayanların bunu mutlaka komünist bir yaşam birliği sayesinde başardıklarından en küçük bir kuşku duymaksızın.


Yüklə 1,22 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   57   58   59   60   61   62   63   64   ...   336




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin