362. İnsan
(c. IV, 3611-3614)
Ey insan! Hakîkatte sen şuurdan, akıldan ibâretsin. Geriye kalan her şey aklını örten, vicdânını gizleyen bir örtüdür. Bu sebeple kendini, gerçek varlığını kaybetme, saçma sapan şeylerle uğraşma.1
Şunu iyi bil ki, bedene âit her arzu, her şehvet şaraba ve afyona benzer. Aklın perdesidir. Akıllı kişi onun tesiri ile şaşkınlaşır.
İnsanı yalnız şarap ile sarhoş olur, aklı gider sanma. Bütün şehvetler, yâni şehvete dâir ne varsa onlar, insanı bir çeşit sarhoş eder. Hepsi de gözü ve kulağı bağlar.
İblis bir melekti, şarap içmekten uzaktı. Ama onu, kendini üstün görmesi ve imânsızlığı sarhoş etmişti.
363. Kendisinde ilâhî nûr bulunmayan kişi
sonbaharın alt üst ettiği meyvesiz bağ gibidir
(c. V, 968-969, 973, 974, 977)
Onun yanakları bir vakitler ay gibi parlaktı. Şimdi ihtiyarlıktan kertenkele sırtına döndü.
O parıl parıl parlayan saçlarla güzelleşen baş, ihtiyarlık zamanında çirkinleşti. Saçları döküldü, dazlak oldu.
Bu hâller hep gam belirtisi, pörsüyüp soluş belirtisidir. Bunların her biri de ölümün yaklaştığını haber veren elçiler, habercilerdir.
Fakat Allah'ın nûru, insanın hekîmi olursa, ona ihtiyarlıktan, hararetten bir eksiklik gelmez.
Kendisinde ilâhî nûr bulunmayan kişi, sonbaharın alt üst ettiği meyvesiz bağ gibidir.
364. Bütün insanlar tek tip olamaz
(c. VI, 2380-2383)
2380
|
Kuzgun, baykuş, doğan kuşu bir kafese düşebilir. Namaz kılan temiz huylu kişi ile, namaz kılmayan kişi hapishanede arkadaş, eş olabilirler.
|
Doğulu, batılı, Mâverâünnehirli kişiler aynı kervansarayda konaklar, geceyi geçirirler.
Değersiz kişilerle şerefli yüce kişiler soğuk yüzünden, kar yüzünden günlerce bir kervansarayda beraber kalırlar.
Yol açıldı, engel kalktı mı, birbirlerinden ayrılırlar, her biri bir tarafa gider.
365. Periler gizlidir
(c. III, 4255-4257)
4255
|
Perîler gizlidir. Ortada görünmezler. Fakat insan, mânâsı yüzünden pe-rîlerden de daha gizlidir.
|
Akıllı kişiye göre insan, gizli olan perîlerden yüz kat daha gizlidir.
Akıllıya nazaran insan bu kadar gizli olursa, gizlilik âleminde bulunan ve içi mâsivâdan arınmış olan kâmil insânın ne kadar gizli olacağını sen düşün.
366. Acâip bir hâle düşerek gündüzleri pazarda
fenerle dolaşan
bir râhibin hikâyesi2;
(c.V, 2887-2894)
2887
|
Vaktiyle birisi vardı; gönlü aşkla, yanışla dolu idi. Gündüzleri eline bir fener alır, çarşıda pazarda gezer dolaşırdı.
|
Boşboğaz biri ona dedi ki: "Böyle güpegündüz elinde bir fenerle her dükkânda ne arıyorsun?
Mumla, fenerle gün ışığında ne arıyorsun? İnsanlarla alay mı ediyorsun?"
2890
|
"Her tarafta ilâhî nefesle diri olan gerçek adamı, daha doğrusu gönlü ilâhî ma‘rifetle dolu bir insan arıyorum!" diye cevap verdi.
|
"Böyle bir adam var mı?" Bu sözü duyan birisi dedi ki: "Ey hür bilgin! Görmüyor musun; bu çarşı, bu pazar adamlarla dolu?"
Elinde fener olan adam; "Ben" dedi, "İki yol ağzı caddede, hiddetlendiği, öfkelendiği zaman; hırsa, şehvete kapıldığı vakit kendine hâkim olan, nefsanî isteklerini yenen kişiyi arıyorum!
Öfkelendiği zaman, şehvete kapıldığı vakit kendisini tutan, sabreden adam nerede? İşte ben; sokak sokak, mahalle mahalle böyle bir insan arıyorum!
Dünyada bu iki hâle (hiddete ve şehvete) karşı koyan, dayanan, sabreden adamı bana gösteriniz; bugün ben, ona canımı fedâ ederim!"
367. Kendini beğenmeyen,
bu yüzden kendinden kaçmak isteyen adam.
(c. V, 668-671)
668
|
Damarlarım attıkça, canım bedenimde kaldıkça kaçmadayım. İnsanın kendinden kaçıp kurtulması hiç kolay olur mu?
|
Başkasından kaçan, ondan uzaklaşınca, ondan kurtulunca, kaçmayı, bırakır, olduğu yerde durur.
670
|
Ben ise hem kendimin düşmanıyım, hem de kendimden kaçıp kurtulmak istiyorum. Kaçarken, kendimi de beraber götürdüğüm için kendimden kurtulmamın imkânı yok. Bu yüzdendir ki, benim işim kıyâmete kadar durmadan kaçmaktır, kaçmak.
|
İnsanın gölgesi, kendisine düşman olursa, o adam ne Hindistan'da emin olabilir, ne de Hotin'de.3
368. Ey insan sen beden bakımından hayvansın
ruh bakımından da meleklerdensin
(c. II, 3776-3782)
Ey insan! Sen beden bakımından hayvansın, rûh bakımından da meleklerdensin. Bu yüzden hem karada yürür gidersin, hem de gökyüzünde.
İnsan, bu görünüşle, bu sûretle "Sizin cinsinizdenim." der, ama gönül bakımından "vahye kabiliyetli"dir.4
İnsan denilen şu varlık, topraktan yaratılmış bedeni ile yeryüzüne düşmüş, yeryüzünde dolaşır durur. Hâlbuki rûhu ile güzelim gökyüzünde dolaşmada.
Ey oğul! Biz hepimiz su kuşlarıyız; bizim dilimizi tam olarak ancak deniz bilir.
3780
|
Şu hâlde Süleyman denizdir, biz de kuşuz. Ebedî olarak Süleyman'da gezer dururuz. Onunla beraberiz, ondan asla ayrı düşmeyiz.5
|
Süleyman'la gel, ayağını bas ki, su, Dâvud'a yaptığı gibi sana da yüzlerce zırh yapsın!6
O Süleyman burada herkesin gözü önünde, fakat kıskançlık (ilahî gayret) sihir yapmada ve gözbağı olmadadır.7
369. Gerçek bir insan olmak için, mal mevkî, yemek,
içmek gibi şeylere gereğinden fazla düşmeki, onların
kölesi olmayasın
(c. III, 2260-2264)
Gerçek bir insan olmak için mal, mevkî, yemek, içmek gibi şeylere gerektiğinden fazla düşme ki, onların kölesi olmayasın.8
|
2260
|
Ben gönül sahibi bir ârifim, başka birine ihtiyacım yok, Hakk'a ulaşmışım diye böbürleniyorsun.
|
2261
|
Senin bu hâlin bulanık suyun, "Ben suyum, niçin yardım arayacak mışım?" demesine benzer.
Nefsânî isteklerle kirlenmiş gönlünü, sen temiz, günahsız bir gönül sandın da gönül ehlinden, velîlerden kendini çektin, ayırdın.
Dünyada yemek, içmek için yaşayan, süt ve bal sevdasına düşen, nefsânî arzulara bulaşmış olan gönlünün, gerçekten gönül sayılmasını revâ görür müsün?
370. Sen can ol da,
canı can yolundan tanı.
(c. III, 3190-3192)
İnsanı yalnız şekil olarak, maddî varlık olarak görenler, yalnız bedeni tanıyanlar hakîkati kaybederler. İnsanda bulunanı anlayanlar, hayat suyunun hakîkatini içenler ise, her şeyi bırakırlar, içe yönelirler.
|
3190
|
Rûhu tanıyanların sayılarla işleri yoktur. Onlar neliksiz, niteliksiz, sayıya sığmayan hakîkat denizinde gark olmuş gitmişlerdir.
Sen can ol da; canı can yolundan tanı; görüş ehli, basîret ehli ol; kıyas oğlu olma.9
371. İnsana Cenâb-ı Hakk kendinden bir şeyler verdi
(c. III, 3491-3493)
Şu insan bedeni topraktan yaratılmış olduğu hâlde, Cenâb-ı Hakk ona, kendinden bir şey, bir parlaklık verdi de, insan o parlaklık ile dünyayı kaplamakta, âlemi zabt etmekte, akıl almaz işler başarmakta, mânevî bir ay gibi parlamakta üstâd oldu.
Kendine gel, şu hükümdârlar şu yüksek mevkîlerde bulunanlar şu buyruk sahipleri birer tılsımdır. Sanki onlar, ölü birer resimdir. Fakat onların ihtişamlı görünüşleri ahmakları aldatmaktadır.10
O resimler bakar ve göz kırpar gibi görünürler, ahmaklar onlara birer varlık verirler de, onları kendilerine yol gösterici edinirler.
372. Rûhumuzdaki yücelikten, şereften
bedenin nasibi yoktur;
beden, can deryâsının önünde
bir damla gibidir!
(c. IV, 1869-1876)
Gökleri ve yeryüzünü, Allah'ın kudret ağacından yetişmiş bir elma gibi farzet!
|
1869
|
Sen de, o elmanın içine düşmüş küçücük bir kurda benzersin. Senin o elmanın ağacından da, onu yetiştiren bahçıvandan da haberin yoktur!
O elmanın içinde başka bir kurt daha vardır ki, onun rûhu, yâni velînin rûhu, elmanın dışında bayrak açmıştır; o, elma ağacını da, bahçıvanı da yakından tanımaktadır!
Onun hareketi elmayı yarar; çünkü elma, onun bu yarma hareketine karşı koyamaz!
Onun hareketi, perdeleri yırtar; o, görünüşte küçük bir kurt ama, mânen büyük bir ejderhadır!11
Çakmak taşını demire vurunca, sıçrayan kıvılcım, çok zayıf olarak meydana çıkar.
Önce o güçsüz kıvılcımı pamuk; "Hoş geldin!" diye karşılar, bağrına basar; ona dadılık edip besler. O zayıf, güçsüz kıvılcım pamukla beslenince kuvvetlenir, çıkardığı alev dilini göklere doğru uzatır!
|
1875
|
İnsan da, önce yiyip içmeye, yatıp uyumaya bağlıdır, fakat sonunda meleklerden üstün bir varlık olur!
373. Ey insan sen Allah’ın bir kitabısın
(c. V, 3572-3582)
Ey insan! Sen baştan başa bir mânâ denizisin. Islaklığı ne diye istersin? Sen tamamıyla varlıktan ibâretsin, yokluğu ne diye ararsın?12
Sen hoşsun, güzelsin, her hoşluğun, her güzelliğin de mâdenisin. Ne diye tutar da şaraba minnet edersin? Ondan neşe dilenirsin!
Senin başında ‘Biz insanoğullarını şereflendirdik.’ tâcı var. Boynunda ‘Biz sana kevser ırmağını verdik.’ gerdanlığı asılı.13
3575
|
İnsan cevherdir, gökyüzü ise ona a‘râzdır. Her şey furû‘dur, teferruâttır, her şeyden gaye, maksat insandır.
|
Akıl da, tedbîrler de, fikir de sana köle olmuştur. İş böyle olduğu hâlde, sen kendini neden ucuza satarsın!
Ey insan, sana hizmet etmek bütün varlıklara, bütün mahlûkata farzdır. Senin gibi bir cevher nasıl olur da a‘râzdan ihsan ister, lûtuf bekler.14
Yazıklar olsun sana, kendinin ilâhî bir eser, ilâhî bir kitap olduğunu düşünmüyorsun da, kitaplardan bilgi elde etmek için uğraşıp duruyorsun. Mânevî tatlılıkların aslı sende olduğu hâlde helvadan tat almak istiyorsun.
Sen bir damla suda gizlenmiş bir ilim denizisin. Üç arşınlık bedeninde bir âlem gizlenmiş.15
Şarap nedir? Güzel ses, mûsikî, yâhut bir güzelle buluşmak; bütün bunlar nedir ki, sen onlardan bir neşe, bir zevk, bir fâide aramaktasın!
|
3580
|
Bu ne şaşılacak şey? Güneş, bir zerreden borç ister mi? Zühre yıldızı küçücük bir küpten bir kadeh şarap diler mi?
Sen ne olduğu bilinmeyen bir rûhsun, niteliği bilinmez bir cansın. Keyfiyet, nitelik âlemine hapsedilmişsin. Sen bir güneşsin, bir ukdeye tutulup kalmışsın; yazık sana."16
374. İnsanın gerçek değerini, hakikatini söylesem
ben de yanarım dünyada yanar
(c. VI, 1005-1007)
1005
|
"Ve't-Tîn" Sûresi'ndeki: "Biz insanı en güzel şekilde yarattık." âyetini oku. Ey dost şunu iyi bil ki, en değerli inci "can"dır.17
|
İnsan değer bakımından arştan da üstündür. İnsan, hayâle, düşünceye sığmayacak kadar büyüktür.18
Bu bahâ biçilmez insanın gerçek değerini, hakîkatini söylesem, ben de yanarım, dünya da yanar.
375. Kendinden kendine gel
(c. III, 1300-1302)
1300
|
Bu rüyâya benzeyen uykuya dalınca kendinden geçer, fakat yine kendinden kendine gelmiş olursun; yâni uyuduğun zaman kendinden kalkar, kendine gidersin!
|
Kendinden duyar, işitirsin de, filân kişi rüyâda sana gizlice bir şey söyler sanırsın.
Azîz dost! Sen, tek bir kişi değilsin; sen, bir âlemsin! Sen derin ve çok büyük bir denizsin!19
376. Sen dünyaya sadece mezardaki kurtlara
yem olacak bedenini beslemek için gelmedin
(c. IV, 3608-3609)
Asıl kendi işini, vazîfeni düşün! Sen dünyaya sadece mezardaki kurtlara yem olacak bedenini beslemek için gelmedin. Bir gün de hikmet çayırında, fazîlet otlağında otla da, o aydın ve güçlü gönül sevinsin, gelişip güzelleşsin.
Fakat bedenin yemesi, bu hikmet rızkına engeldir. Çünkü rûh mânevî rızık peşinde koşan tâcir gibidir. Hâlbuki beden, sadece mâddî yiyecekler aradığı için onun yolunu keser.
377. Yokluğa ulaşan kişi
(c. V, 672-673)
Bir kişi, kendinden geçer, bu yokluğa ulaşır, yokluk o kişiye mânevî bir süs, bir lûtuf olursa, o kişinin Hz. Muhammed (s.a.v.) gibi gölgesi olmaz. Yâni o kişi gölgeye benzeyen mevhûm varlığından, daha doğrusu "gölge varlığından" kurtulur.
|
672
|
"Yoklukla övünürüm" hadîsinin mânevî süsü, yokluktur. Yokluğa ulaşan, mumun şûlesi gibi gölgesiz bir hâle gelir.
378. Bir hamur teknesi boyundaki insan
gökten de üstündür
(c. VI, 138-142)
Bir hamur teknesi boyundaki insan, gökten de üstündür, "esir"den de.
Şu gökyüzü hiç; "Biz insanın kudretini yücelttik, şereflendirdik." âyetini duydu mu? Bu âyeti kim duydu? Dertlere düşmüş, gamlarla dolup taşmış insan duydu.20
140
|
Güzelliği, aklı, sözleri, hevesi, hiç kimse yeryüzüne, gökyüzüne sundu mu? Gösterdi mi?
|
Yüzünün güzelliğini, görüşündeki isâbeti, hiç gökyüzüne göstermeye, söylemeye kalkıştın mı?
Oğlum, gümüş gibi bedenini, hamam duvarlarına çizilmiş resimlerin önüne giderek onlara gösterir misin?
379. İnsan dünyanın aslı
(c. IV, 3766-3767)
İnsan da sûreti, dış yüzü ve yaratılışı ile dünyanın fer‘idir, yâni parça buçuğu. Eti ile kemiği ile diğer varlıklar gibidir. Fakat sıfat, meziyet bakımından onu dünyanın aslı olarak bil.21
380. İnsan kendini bilmeli
(c. III, 1000-1001)
Zavallı insan! Kendini gereği gibi bilemedi, tanıyamadı. Çok ötelerden, yücelerden, ezel âleminden geldi; bu noksanlar âlemine, bu kirli dünyaya düştü.22
|
1000
|
İnsan kendisini ucuza sattı. O çok değerli atlas bir kumaş gibi idi; tuttu, kendini bir hırkaya yamadı.23
Dostları ilə paylaş: |