AİLE VE KADIN ERKEK ARASINDA ADALET ÇALIŞTAYI
SONUÇ RAPORU
İslam STK’ları Birliği tarafından organize edilen II. Uluslararası Aile Konferansı’nın ikinci günü, Kadın ve Demokrasi Derneği olarak “Aile ve Kadın Erkek Arasında Adalet” başlıklı çalıştay gerçekleştirilmiştir.
Çalıştaya sivil toplum kuruluşu temsilcileri, ilahiyatçılar, hukukçular, akademisyenler, yabancı ülkelerden katılımcılar ve KADEM üyeleri olarak katılım gösterilmiştir. Çalıştayda aile ve kadın sorunlarına ilişkin müzakereler yapılmış ve “Kavramsal olarak Toplumsal Cinsiyet Adaleti”, “Siyaset Teorisi Tartışmaları Üzerinden Cinsiyet Adaleti ve Eşitlik”, “Türk Aile Hukukunda Kadının Adalet İlkesi Karşısındaki Konumu” , “Toplumsal Cinsiyet Adaletini Kur’an ve Sünnet Bağlamında Düşünmek” ve “İslam Dini Özelinde Toplumsal Cinsiyet Adaletinin Temel Dinamikleri” başlıkları üzerine sunumlar yapılmıştır. Sunumların ardından, katılımcılarla birlikte aile ve kadın erkek arasında adalet konusuna ilişkin müzakereler yapılmıştır.
Yapılan müzakereler sonucunda çalıştayın genel eğilimi aşağıdaki gibi belirlenmiştir:
-
Klasik eşitlikçi feminist yaklaşımların yerine, İslam’ın kadın ve erkeğe insan cihetinden bakan, işlevsel bir yaklaşımla kadın ve erkeğe görev taksimi yaparak yapabilecekleri işler bakımından fark gözeten, kadın ve erkeği birbirini dengeleyen ve tamamlayan bir bütün olarak ele alan yaklaşımının öncelenmesi gerekmektedir. KADEM tarafından öne sürülen “cinsiyet adaleti” kavramı, içeriğini ilahi kelamın kadın ve erkeğin birbirini tamamlayan ve dengeleyen iki parça olarak görmesinden almaktadır.
-
İslami açıdan kadın-erkek arasında ontolojik olarak “insan olmak” bakımından bir eşitlik mevcuttur. İslami açıdan değerlendirildiğinde, gerek aile içerisinde gerek karşılıklı ilişki bakımından hiyerarşik bir üstünlük olmadığı görülmektedir. Bu noktadan hareketle, esas olanın cinslerin farklılıklarından ve fıtri özelliklerinden beslenen bir adalet anlayışının öncelenmesidir. Bununla vurgulanmak istenen ilişki biçimi ise, eşdeğerliliğe dayanan ve cinslerin birbirine karşı görev ve sorumlulukları olduğu düşüncesidir.
-
İslami açıdan gündeme getirilen özellikle Nisa suresinin 34. Ayetinde “erkekler kadınlara kavvamdır” açıklaması, görev dağılımı itibariyle ailenin sorumluluğunu erkeğe yüklemektedir. İslam coğrafyasında geleneksel kodlardan beslenen ataerkil yapı, bu ayeti bir üstünlük olarak kabul etmekte ve kadından itaat etmesini beklemektedir. Görev ve sorumlulukları itibariyle birbirinin tamamlayıcıları olduğunu söyleyen ilahi kelam itaati erkeğe değil, ilkeye beklemektedir. Her kurumsal yapı gibi aile kurumunun devamlılığını sağlayacak yöneticilik görevinin erkeğe verilmesi asla bir hiyerarşik yapılanmayı ortaya çıkarmadığı gibi, kadın ve erkek arasında insan olmak ve Allaha kul olmak bakımından eşitliğine engel teşkil etmemektedir.
-
Hukuk yasaları belirlemekte, adalet ise vicdanları yönetmektedir. Hukuk önünde eşitlik adaletin temini için gereklidir ancak, yeter koşul değildir. Hukuk önünde eşitliğin de ötesine geçen, toplumsal rollerde ve pratiklerde adalet perspektifli bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Toplumsal hayatın her alanında insan olmak bakımından eşit, görev ve sorumluluklar bakımından fıtri özellikleri de dikkate alarak kadının var olmasını sağlayacak olan adalet anlayışı, günümüz modern toplumunun bir gerekliliğidir, hatta zorunluluğu haline gelmiştir.
-
Eşitlik, aynı özelliklere sahip iki şeyin denkliğidir ve eşit iki şeyin birbiri yerine konulabilirliğini, daha net bir ifadeyle birbirinin muadili olmak durumunu ifade etmektedir. Eşitlik kavramına alternatif olarak sunulan kavram olan eşdeğerlilik, iki varlığın mevcut farklılıkları ve özellikleriyle diğeri nezdindeki değerini, ağırlığını ifade etmektedir. Kadın ve erkeğin birbiri karşısındaki konumunun eşdeğerlilik üzerinden belirlenmesi, hem fıtri özelliklere ters düşülmemesine, hem de kadın ve erkeğin pozisyon bakımından konumlandırılması açısından daha net ve açıklayıcı bir kavram olacağı görülmektedir.
-
Hukuksal ve siyasal eşitlik ise, geleneksel kültür tarafından beslenen erkek egemen güç ilişkileri içinde kadınları yeterince koruyamadığı gibi, mağduriyetlerini de giderememiştir. Bu bakımdan hukuksal ve yasal eşitliğin ötesine giderek, farklılıklardan doğan mağduriyetlerin giderileceği hakkaniyet ve adalet perspektifli yaklaşımların ve politikaların tesis edilmesi esastır.
-
İslam’ın haklar ve yükümlülükler bağlamında öngördüğü normlar da, bu adalet anlayışını yansıtır, nitekim İslâm’da adalet anlayışı, bir arada yaşamaktan ve insanlar arası ilişkilerden ortaya çıkan insan hakları temeline dayanır. “Adalet” kavramına vurgu yaparken, kazanılan yasal ve politik hakları bir kenara bırakılmaması, aksine bu hakların kadınlar lehine geliştirilmesini öngören bir adalet anlayışına vurgu yapılması gerekmektedir.
-
Yaratılıştan gelen fıtri özelliklere ters düşmeden, aileyi oluşturan en temel unsurlardan biri olan kadının, geleneksel değerlerden ve moderniteden kaynaklı mağduriyetini giderecek ve toplumsal hayatta var olmasını sağlayacak “adalet anlayışı”nın toplumda yerleştirilmesi gerekmektedir.
-
Aile ve kadın erkek arasındaki ilişkinin referansı “adalet” kavramı üzerinden açıklanmalı ve bu kapsamda yapılacak araştırmaların teşvik edilmesi ve desteklenmesi gerekmektedir.
-
Ailenin ayakta tutacak temeli oluşturan kadın ve erkek rollerinin ve sorumlulukların adil bir paylaşımı için gerekli düzenlemelerin yapılmasına ön ayak olunması, gerekli medya ve yayın organlarının bu yönlü teşvik için harekete geçirilmesi önemlidir.
-
İslâm’ın öngördüğü adalet anlayışının, insan hakları temeline dayanan bir anlayış olduğu bilinciyle İslam’ın kadına ve erkeğe yüklediği sorumlulukların “yanlış kalıplarda” değerlendirilmesinin önüne geçmek üzere gerekli adımların atılması son derece elzemdir.
-
Sonuç itibariyle, yasal ve hukuki açıdan eşitliği göz ardı etmeden, eşitliğin içkin olduğu ve soyut eşitlik kavramını aşan adalet perspektifli yaklaşımların benimsenmesi, toplumsal denge ve huzurun tesisi için, kadına yönelik pozitif ayrımcı, dengeleyici somut adımların atılması gerekmektedir.
Dostları ilə paylaş: |