Alım satımla uğraşan kişi, müşterisini bulmuşsa elin deki her malı satışa sunar



Yüklə 1,72 Mb.
tarix04.01.2022
ölçüsü1,72 Mb.
#58588

- Alım satımla uğraşan kişi, müşterisini bulmuşsa elin deki her malı satışa sunar.

- Bir kimse, önce yakınlarına yararlı olur. Çocuk soyuna, ailesine çeker; çırak ustasının yolundan gider.

- Çok az yararlar için kişilere ya da canlılara eziyet edil¬memelidir.

- Cömert fazla para ödeyerek herşeyin iyisini satın alır. Cimri, cimriliğinden, az paraya kötüsünü alır. Ama az pa¬rayla alınan çabuk eskiyeceğinden tekrar tekrar ayrı şeyi al¬mak zorunda kalacak, sonuçta cömerdin verdiği kadar para ödeyecektir.

- Yetenekleri sınırlı kişi yükselemez.

- Yolculukta akşam ulaştığın yerde yat, yoluna sabah devam et.

- Çocuğun bulunduğu yerde birini çekiştiremezsin, çünkü çocuk, bilmeyerek bu sözleri başkalarına aktarabilir.

- Ağır başlı insanla, hafif insan davranışlarından belli olur.

- Azlık olan yerde, iş de, uğraşma da az olur.

- Bir işi bilen, o işin ustası olan kişi, hangi koşullar içinde olursa olsun işini iyi yapar.

- Bir işin yapılışıyla ilgili olan kimse, o iş üzerindeki eleştirmeyi kendisi için olmasa bile üzerine alınır.

- Bir sıkıntısı, gereksinimi olan kişi ancak onun gideril¬mesiyle huzurlu olur.

- Çiftçilik yapanlar toprağa bağlar. Bağcılıkta iş başın¬dan uzaklaşmamayı, orada kalmayı gerektirir.

- Çocuk olan yerde, devamlı olarak onunla meşgul ol¬mak gerekeceğinden dedikoduya vakit kalmaz.

- Değerli kişi, herkesin beğendiği eylemi gerçekleştirince değersiz kişinin yaptıkları etkisiz kalır.

- Elden gittiğini sandığımız şeyle ilgimizi kesersek, uzaklaşmasını kolaylaştırmış oluruz. Oysaki, çalışarak, uğ¬raşarak onu geri getirmemiz belki mümkün olacaktır.

- En sağlam iş çiftçilik ve koyun yetiştirmektir. Başka sanat ve mesleklerin önemi yoktur.

- En zor çiftçilik, tarla sürülerek ve koyun beslenerek yapılan çiftçiliktir. Arıcılık ve sebzecilik gibi işler eğlence sayılır.

- Her nesnenin değerini anlamaya yarayan ölçüm ayrı¬dır Bir nesne için kullanılan ölçü, diğeri için kullanılmaz.

- Her şey, onu gereği gibi kullanmasını, ondan yarar¬lanmışını bilene yakışır.

- Karnı aç olana, karnını doyurmadan ne türlü rahatlık sağlanırsa sağlansın yine uyuyamaz, rahat edemez.

- Kendisinden yararlanılan şey kimin elinde ise onun sayılır; başkasının malı olsa da.

- Kızını isteyen kişinin işini, gücünü, tutumunu iyice öğrenmeli, karan ondan sonra vermelidir.

- Kötü kişilerle kötü yerlerde dolaşan kişi kötü huylar edinir.

- Ne istediğini bilen, bunu yerinde ve yoluyla söylemek¬ten usanmayan kimse aç kalmaz, isteğine ulaşır.

- Ölümcül hastanın bile iyileşeceğinden umut kesile¬mez belki şifâya kavuşacaktır.

- Satıcı elinde ne varsa onu satar.

- Temelinde, bozuk olan şeylere, birtakım desteklerle, çabalarla büyük bir güç kazandırılamaz.

- Ufak tefek kişiler, olduklarından daha genç görünür¬ler

- Yaradılıştan yeteneksiz olan kişi çaba ile yetenekli kı¬lınamaz.

- Zenginliğin, yüksek mevkilerin getirdiği pek çok da zorluk vardır. Orta halli bir yaşantının sıkıntıları daha azdır.

- Adı kötüye çıkmış bir kişi, yaşadığı çevrenin de adını batırır.

- Bakımını yaparsan bağın güzel olur. Ayrıca bağla uğraşmak bir eğlencedir.

- Bazı insanlar, kendilerine zarar vermeyen "bir kişinin, başkalarına zararı olsa da ona göz yumarlar.

- Göz alıcı giysi giymiş güzelin isteklisi çok olur.

- Her işin kendisine özgü yolu yöntemi vardır.

- Her yere girip çıkan kadının adı lekelenir.

- Herhangi bir şeye karşı aşırı düşkünlüğü (tutkusu) olan kişiler, elde ettikleriyle doyma, yetinme bilmezler.

- Kalın kafalı insanlar bir konuyu geç anlarlar. Tembel kişinin elinden iş geç çıkar.

- Kötü bir insanın yarattığı zararlar, yalnız kendisini et¬kilemez. Kötülük yapanın durumuna, etkisine göre eve, ma¬halleye, topluma, hatta tüm dünyaya zarar verebilir.

- Nazik bir işi, o işten anlayana ver. Aksi halde, ağzına yüzüne bulaştıracaktır.

- Usta binici ata sağdan da, soldan da rahatlıkla biner.

- Uzun süre açlık çeken bir kişi, bol yiyeceğe kavuşsa da yine aç kalırım korkusuyla gözü doymaz. Aç gözlülük yapar.

- Zararlı olduğu bilnen bir kişiye kimsee kötülüğü do¬kunmadığı sürece ilişilmemeli.

-A-


Aba vakti aba, yaba vakti yaba.

Abanın kadri yağmurda bilinir.

Abanın kadri yağmurda bilinir.

Her şeyin bir değeri vardır. Bir şeyin gerçek değeri (kadri) ise, ona gerçekten ihtiyaç duyulduğu zaman ortaya çıkar.


Abdala “kar yağıyor” demişler, “titremeye hazırım” demiş.

Yoksulluk ve sıkıntı içinde yaşayıp eziyet çekmekte olan kimseler, karşılaşacakları zor şartlardan endişe duymazlar. Çünkü onlar bu şekilde yaşamaya alışıktırlar.


Abdal ata binince bey oldum sanır, şalgam aşa girince yağ oldum sanır.

Kimi görgüsüz ve eğitimsiz kimseler bir rastlantı sonucu lâyık olmadıkları önemli bir işin başına geçseler ya da bir mevki elde etseler, aptalca davranmaya, o yerin adamı gibi görünmeye ve böbürlenmeye başlarlar. Dahası, bunun kendi hakları olduğunu da ileri sürerler.


Abdal düğünden, çocuk oyundan usanmaz.

Kimi insanlar yaptıkları işten zevk duyarlar ve onu bırakmak istemezler; bu işi sürekli olarak, tekrar tekrar yapmaktan da hiç bıkkınlık duymazlar.


Abdalın dostluğu köy görünceye kadar.

Çıkarı için yakınlık gösterip dostluk kuran kimse, beklediği yararı elde ettikten, işini yürütecek başka yollar bulduktan sonra sizinle olan ilişkisini keser.


Abdal (derviş) tekkede, hacı Mekke`de bulunur.

Hemen herkesin ilgi duyduğu bir alanı, kendine özgü bir işi vardır. İlgi duyduğu alan ya da iş neredeyse kişi de orada bulunur.


Acele bir ağaçtır, meyvesi pişmanlık.

Telâşla, sabırsızca ve ivedilikle yapılan işler genellikle kötü sonuçlar doğurur; kişiyi pişmanlığın içine iter.


Acele ile menzil alınmaz.

Telâşlanıp ivmekle, sabırsız davranmakla daha çabuk sonuç alacağımız, başarı kazanacağımız sanılmamalıdır. Bilinmelidir ki her işin bir süresi vardır.


Acele işe şeytan karışır.

Düşünüp taşınmadan, çabuk davranılarak yapılan işten iyi sonuç beklenmemelidir; o iş ya yanlış ya da bozuk olur.


Acemi katır kapı önünde yük indirir.

Bir işin yabancısı olan, bir işe alışmamış, beceriksiz ya da anlayışsız kişi, kendisinden beklenen işi eksik yapar ve istenildiği gibi yerine getiremez; daha başlangıç anında veya en önemli yerinde işi bırakıverir.


Acıkan doymam (sanır), susayan kanmam sanır.

Uzun süre bir şeyin yokluğunu çekip ona ihtiyaç duyan kimse, o şeyden ne kadar çok elde ederse etsin tatmin olmaz; kendisine yetmeyeceği duygusu içinde bulunur.


Acıkmış kudurmuştan beterdir.

Bir şeyden uzun süre yoksun kalan kimse, onu gördüğü anda ele geçirmek ister; kendinden geçercesine ona saldırır, sanki kudurmuş gibidir, gözü hiçbir şeyi görmez, tek düşündüğü uzun süre yokluğunu çektiği o nesnedir.


Acındırırsan arsız olur, acıktırırsan hırsız olur.

Bir kimsenin acınmasına yol açar, başkalarını ona merhamete getirirseniz, o kimse yerli yersiz yardım dilemeye başlar ve gittikçe arsızlaşır; bunun yanında kimilerinin hakkını kısar, emeklerinin karşılığını vermez ve onları aç-yoksul bırakırsanız, onlar da hırsızlık yapmaya başlarlar.


Acı patlıcanı kırağı çalmaz.

Kötü durumda olan bir kimseyi, ortaya çıkacak yeni kötü durumlar etkilemez; pek çok zorluğa katlanabilir; çünkü o, böylesi kötü durumlara alışmıştır. Ayrıca, işe yaramayacak hâle gelmiş kimseler de, tutar bir yanları olmadığı için felâketlerden çekinmezler.


Acı (kötü) söz insanı (adamı) dininden (çıkarır), tatlı söz (dil) yılanı deliğinden (ininden) çıkarır.

Onur kırıcı, sert, kötü sözler insanı öfkelendirir; sabrını taşırır, çileden çıkarır, hoş olmayan davranışlara sürükler. Bunun aksine yumuşak, tatlı, hoş sözler de öfkeli, geçimsiz, saldırgan insanları yatıştırabilir; zarar vermelerinin önüne geçip onları doğru yola sokabilir.


Aç aman bilmez, çocuk zaman bilmez.

Aç, yemek yeme ihtiyacı olan, yemesi gereken kimsedir. Bu insanın düşüncesi de karnını doyurmaktır. Onun bu isteği kimi özürlerle giderilip geçiştirilemez, böyle yapılmak istenirse kimi anlamsız ve aşırı davranışlara kaymasına neden olunur. Çocuklar da bir şey istediler mi hemen onun yerine getirilmesini isterler, beklemek nedir bilmezler.


Aç (arık) at yol almaz, aç (arık) it av almaz.

İş gördürülen kimselerden verim umuluyorsa onlar aç, yoksul ve zaruret içinde bırakılmamalı, her yönden tatmin edilmelidirler.


Aç ayı oynamaz.

Kendisinden iş beklenilen kimseden emeğinin karşılığı esirgenmemelidir; insan ya da hayvan olsun, çalışan mutlaka doyurulmalıdır.


Aç bırakma hırsız edersin, çok söyleme arsız (yüzsüz) edersin.

Yönetiminde bulunan, gözetiminde olan kimseleri maddî ve manevî yönden tatmin etmelisin. İnsanları bu yönlerden sıkıntıya düşürür, emeklerinin karşılığını vermez, kötü muameleye maruz bırakırsan yanlış yola saparlar; söz dinlemez olurlar, arsızlaşırlar.


Aç doymam, tok acıkmam sanır.

Uzun süre yokluk içinde olan aç insan elde ettiğinden çoğunu ister, tatmin olmaz, yetmeyeceği duygusunu taşır. Tok, yani varlıklı insan ise var olanla yetinir gibidir, elindekilerin bir gün gelip tükeneceğini düşünmez, yeni kazanç yollarına başvurmaz, dahası elindekileri bilinçsizce harcamaya devam eder.


Aç elini kora sokar.

Aç ve yoksul insan, zorunlu ihtiyaçlarını gidermek için canı pahasına bile olsa her türlü tehlikeye atılmaktan çekinmez.


Aç gözünü, açarlar gözünü.

Uğraşılarında, giriştiğin işlerinde uyanık bulunup dikkatli olman gerekir; yoksa umulmadık, beklenmedik bir anda büyük zararlarla karşı karşıya kalabilirsin. Bu belâdan sonra aklın başına gelir ama iş işten geçmiş olur.


Açık ağız aç kalmaz.

Çalışan, didinen, ne istediğini bilen, bıkmadan usanmadan bunu dile getiren kişi geçim yolunu bulur; muhtaç duruma düşmez, aç kalmaz.


Açık yaraya tuz ekilmez.

Acısı ve derdi taze olan bir kimsenin üzüntüsünü artıracak söz ve davranışlardan kaçınmak gereklidir.


Açık yerde tepecik kendini dağ sanır.

Kıymetli, yetenekli kimselerin bulunmadığı veya az bulunduğu bir yerde, kendinde az da olsa bir şey bulunan kimse böbürlenmeye, büyüklük taslamaya başlar.


Açılan solar, ağlayan güler.

Hayatta hemen her şey bir değişimin içindedir, olduğu gibi kalmayıp tersine dönebilir, güzel çirkinleşebilir; mutsuz mutlu, yoksul da zengin olabilir.


Açın gözü ekmek teknesindedir (olur).

İnsanın tek amacı, öncelikle kendisi için gerekli, yaşaması için zorunlu olan, yokluğunu çektiği şeyi elde etmektir.


Açın karnı doyar, gözü doymaz.

1. Bir şeyin uzun süren yokluğu açlık ve doyumsuzluk duygusuna iter insanı; bu insan hiç doymamış, aç kalacakmış gibi davranır; gözü nesnelerde kalır, o nesneleri kaybedecek sanısına kapılır. 2. İhtiraslı kişi elindekiyle yetinmez, daha fazlasını ister.


Aç kurt bile komşusunu dalamaz.

Komşu hakkı çok yücedir. Komşuya hangi şartlarda olursa olsun, aç ya da zengin iyi davranılmalıdır. Çünkü toplumun dirlik ve düzenliği bir yönüyle buna bağlıdır.


Açma sırrını dostuna, o da söyler dostuna.

Sır özeldir ve gizli tutulmalıdır. Onun gerçekten duyulup yayılması istenmiyorsa, dosta bile açılmamalıdır. Açılırsa o da ağzından kaçırabilir ya da yakınına anlatabilir, bunu başkaları duyabilir, saklamaya çalıştığın şey sır olmaktan çıkar, yayılır.


Aç ne yemez, tok ne demez.

Yoksul kişi ihtiyaç duyduğu şeyin en kötüsüne bile razı olur; iyisini, kötüsünü arayacak durumda değildir. Oysa varlıklı kişi için durum farklıdır, o her zaman daha iyisini ister, en güzel şeylerde bile bir kusur bulur, mırın kırın eder.


Aç tavuk (düşünde) kendini buğday (arpa, darı) ambarında sanır (görür).

Yoksulluk çeken, varlık yüzü görmeyen kişi sürekli ihtiyaç duyduğu şeylerin hasretini çeker; kendisini onları elde etme hayaline kaptırır, olmayacak düşler kurar.


Açtırma kutuyu, söyletme kötüyü.

Hoşuna gitmeyecek sözler söylenmesine, hakkında kötü şeylerin ortaya çıkmasına yol açmak istemiyorsan karşındakini kızdırma.


Aç tokun yüzüne bakmakla doymaz.

İnsan ihtiyaç duyduğu, sürekli yokluğunu çektiği şeyleri varlıklı kimselerde görmekle onlara sahip olmuş sayılmaz. Tatmin olabilmek için onları gerçekten elde etmelidir.


Adalet ile zulüm bir yerde barınmaz.

Bu iki şey tamamen bir birinin karşıtıdır. Hak, hukuk ve doğruluğun bulunduğu yerde zulüm olamaz, zalimler bulunamaz. Zulmün bulunduğu yerde ise hak yeme, sömürü, eğrilik, azgınlık vardır ve orada da ne adalet ne de âdil vardır.


Adam adama her daim muhtaç (gerek olur).

Tek başına yaşamak oldukça zor olduğundan insanlar bir arada yaşarlar, dayanışmaya gerek duyarlar. İhtiyaçlar bu sayede karşılıklı olarak giderilir. Bu bakımdan hiçbir insanı küçümseyip yararsız saymamalı; olur ki bir gün, hiçlenen o insanın yardımına gerek duyulabilir.


Adam adama yük değil, can gövdeye mülk değil (Adam adama yük olmaz).

Birileri gelip konuğumuz olabilir, evimizde kalabilir. Bu konuk tıpkı can gibidir; can nasıl gövdeye geldiği gibi gidiyorsa, konuk da günün birinde geldiği gibi gidecektir. Bu sebeple yanımıza gelen arkadaş, dost, yakın ve konuklarımızdan yaka silkmemeliyiz.


Adam adamdan korkmaz, utanır (hatır sayar).

Bir kimse kendisine yapılan kabalık, kötülük karşısında sert tepki göstermiyor, benzer bir şekilde karşılık vermiyorsa, bu korktuğundan değildir; hatır saydığındandır, utandığındandır, duygularına egemen olduğundandır.


Adam adam denmekle adam olmaz.

Değerleri olmadığı hâlde değer verip saygı duyarak, bazı unvanlar vererek, överek, pohpohlayarak bir kimseyi iyi yetişmiş, değerli bir kimse yapamayız. Gerçek şahsiyet, olgunluk, insana yakışacak durum, tutum ve davranış insanın kendinde bulunmalıdır.


Adam adamdır, olmasa da pulu; eşek eşektir, olmasa da çulu.

Bir kimsenin toplumdaki seçkin yeri ve önemi zengin ya da yoksul hâliyle ölçülemez. Kimi insanlar son derece yoksuldurlar ama kendilerinde bir adamlık vardır. Kimileri de zengindir ama insanlıktan nasiplerini almamışlardır. Dolayısıyla yoksul olmak insanın değerini düşürmez, zengin olmak da değerini artırmaz.


Adam adamı bir kere (defa) aldatır.

Bir kimse, huyunu suyunu bilmediği bir kişiye bir kez aldanır; bir daha aldanmaz. Çünkü bir kez aldanmış ve ders almıştır. Artık kendini ona göre ayarlar, karşı tarafın düzenbaz olduğunu bildiği için tedbir alır, düzenbaz ne derse desin inanmaz ve tuzağına düşmez.


Adama dayanma ölür, duvara (ağaca) dayanma yıkılır (kurur).

İnsanlar hayatları boyunca birbirlerine destek verirler, yardımcı olurlar. Ne ki her destek ve yardım sürekli olmaz. O hâlde insan, yapacağı işlerde başkalarının yardımına ve desteğine değil, öncelikle kendi gücüne, bilgi ve becerisine dayanmalı ve güvenmelidir.


Adam ahbabından bellidir (Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu diyeyim).

İnsan daha çok anlaştığı, huyunu suyunu bildiği, sevdiği, yanında bulunmaktan hoşlandığı kimselerle arkadaşlık kurar; dostluk eder. Dolayısıyla bir kimsenin iyi ya da kötü olduğu, arkadaşlık kurduğu kimsenin kişiliğine bakılarak anlaşılabilir.


Adamak kolay, ödemek güçtür.

Bir işi yerine getireceğim demek, davranışıyla ya da tutumuyla o işi yapacağım duygusu uyandırmak, umut vermek kolaydır. Ne var ki yerine getirmek ve yapmak güçtür. Çünkü bu, bir çabaya, bir maddeye ya da bir paraya dayanır; bunlar da zor sarf edilir şeylerdir.


Adamın (insanın) adı çıkacağına (çıkmaktansa) canı çıksın (çıkması yeğdir).

Toplumun bir insan hakkında verdiği yargı kolay kolay değişmez. Eğer bir adamın adı kötüye çıkmış, bu yanıyla şöhret bulup tanınmışsa, bu durum onun için katlanılmazdır. Nereye gitse kötü yanı yüzüne vurulacak, itilip kakılacak, aşağılanıp toplum dışına itilecektir. Böyle bir hayatı yaşamak, o insan için yaşarken ölmek demektir.


Adamın iyisi alış verişte belli olur.

Alışveriş bir insanın karakterini, iyi ya da kötü oluşunu belirleyen en önemli ölçütlerden biridir. Alışveriş her şeyden önce çıkara dayanır. Birçok insan da çıkarı için ahlâk kurallarını çiğnemekten kaçınmaz. Bunu anlamanın en iyi yolu da kişiyi alışverişte denemektir. Alışveriş sırasında hileye başvurmayan, hakkı gözeten, yalan söylemeyen, ahlâksız yollara sapmayan kimse iyi insandır.


Adamın iyisi iş başında belli olur.

İnsanı gösteren sözü değil, işidir. Bir insanın gerçek değeri; becerikli mi beceriksiz mi, çalışkan mı tembel mi, başarılı mı başarısız mı, iyi mi kötü mü olduğu yaptığı işlerle, çevresindekilere karşı takındığı tutumla ölçülür.


Adamını yere bakanından, suyun ağır (sessiz) akanından kork (sakın).

Genellikle sessiz akan sular derin ve tehlikeli olurlar. Bir olay karşısında duygu ve düşüncelerini açığa vurmayan, niyetini belli etmeyen, sessiz kalan kimseler de ağır akan suya benzerler. Sinsidirler, içlerinde besledikleri kötülükleri hissettirmezler, bu bakımından sakıncalıdırlar.


Adam olana bir söz yeter.

İyi yetişmiş, kişilikli, anlayışlı, duyarlı kişiler kendilerine söylenen sözü, ilk söylenişinde anlarlar ve sözün gereğini yerine getirirler. Bir sözü defalarca söyleten, söyleyeni zorlayan, çıkmaza sokan kimselerde ise, bir kavrayış noksanlığı, bir ahlâk eksikliği var sayılabilir.


Âdemoğlu (insanoğlu) çiğ süt emmiştir.

Başlangıcından bu yana nankörlük insanoğlunun değişmez bir sıfatı olagelmiştir. Yapılan bir iyiliğe karşı, çokluk kötülükle cevap vermek, insanın atamadığı huylarındandır. Sanki bu, insanda değişmez bir hâldir. Bu bakımdan insanoğlu güvensizdir, ona karşı daima dikkatli olunmalıdır.


Ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olur.

Büyüklerin küçükler üzerinde büyük bir etkisi vardır. Çocuklar, çokluk büyüklerini örnek alırlar. Onlardan ne görürlerse onu yapmaya çalışırlar. Bu sebeple, anne-babanın çocuklar, büyüklerin de küçükler üzerindeki etkisi, eğitim açısından oldukça önemlidir.


Ağacı kurt, insanı dert yer.

Ağaç kurdu, içine yerleştiği bir ağacı veya tahtayı özünden, içten içe yiyerek çürütür ya da kurutur. Dert ve üzüntü de tıpkı ağaç kurdu gibidir. İnsanı içten içe yıpratır, perişan eder, dayanıksız kılar, yiyip bitirir.


Ağaç kökünden yıkılır.

Ağacı ayakta tutan, onu toprağa bağlayan kökleridir. Onun bütün dallarını kesebilirsiniz, ancak yıkamazsınız. Yıkmak için köklerini topraktan çıkarmak zorundasınız. Bir aile, toplum ya da düzen de tıpkı ağaç gibidir. Onu da ayakta tutan bir temel (kök) vardır. Kimi ayrıntılarını (dallarını) yok edebilirsiniz, ancak yıkıp bozamazsınız; yıkmak için temelini sarsmak, ana noktalarını bozmak zorundasınız.


Ağaç yaprağı ile güzeldir (gürler).

Bir ağacı güzel gösteren, verimli kılan, canlı tutan yaprakları, çiçekleri ve meyveleridir. Varlığını ancak bunlarla kanıtlar. İnsanlar da böyledir. İnsan ailesi, çocukları, yakınları ve dostları ile bir bütün oluşturup varlık gösterebilir. Eğer bunlardan mahrum olursa yapraksız, çiçeksiz ve meyvesiz bir ağaç gibi kalır ortada; cansız, kurumuş gibi, güçsüz ve verimsizdir.


Ağaç yaş iken eğilir.

Çocuklar mutlaka küçük yaşta eğitilmelidirler. Bu yaşlarda işlenmeye, her türlü bilgiyle donatılmaya elverişlidirler. Zaman geçip de büyüdükçe eğitilmeleri zorlaşır. Yaşlı insan kolay kolay eğitilmez. Onlar tıpkı kuru bir ağaç gibidirler. Eğilmezler, buna zorlanırlarsa kırılırlar. Bu sebeple onlara yeni bir davranış kazandırmak imkânsız gibidir.


Ağılda oğlak doğsa ovada otu biter.

Yüce Allah, her canlıyı yaratırken onunla birlikte rızkını da yaratır. Ancak insanlar aç gözlülük edip kimilerinin hakkını gasbederler, rızklarına el koymaya çalışırlar. Dolayısıyla kimileri aç ve yoksul kalır. İnsanlar bu tavırlarından vazgeçmiş olsalar, herkesin rızkının kendisine yeter olduğu apaçık ortaya çıkacaktır.


Ağır giden yol alır, hızlı giden yolda kalır.

Gittiğimiz yolda, tuttuğumuz işte ilerlemek istiyorsak acele edip telâşa düşmemeliyiz. Yavaş yavaş ama güvenli, gerekli bir tempoda, emin adımlarla yürümeliyiz. Böyle hareket etmezsek, aceleciliğimiz yüzünden sürçebilir, yolumuzu şaşırabilir, sonuca da ulaşamayız.


Ağır kazan geç kaynar.

1. Herkesin anlayış yeteneği bir değildir, öğrenme kabiliyetleri de farklıdır. Kimi kalın kafalı kimseler bir meseleyi oldukça geç ve zor kavrarlar. 2. Bazı beceriksiz, tembel kişiler işlerini geç yaparlar ve zamanında yetiştiremezler. 3. Ağırbaşlı, olgun kimseler bir olay karşısında hemen öfkelenip telâşlanmazlar.


Ağır ol, batman gelesin.

Temkinli, ağırbaşlı, ölçülü ol ve dengeli hareket et ki, itibar göresin; sevilip sayılasın. Çünkü hafif meşrep, sulu, çabuk kızıp taşkınlık gösteren, aceleci kimseler toplumda pek sevilip yer edinemezler.


Ağır taş batman döver (yerinden oynamaz).

Tutarlı, ölçülü, ağırbaşlı, temkinli kimselerin toplumda etkin bir yerleri, ayrıcalıklı bir kişilikleri vardır. Bu ayrıcalıkları sebebiyle onlara kolay kolay kimse ilişmeye cesaret edemez, onları hırpalamaya öyle herkesin gücü yetmez, dolayısıyla ister istemez saygı görür ve yerlerini korurlar.


Ağır yongayı yel kaldırmaz.

Davranışları ölçülü, sözleri yerinde, temkinli ve ağırbaşlı olan insanlara dış etkenler, niyeti bozuk kimseler kolay kolay zarar veremezler.


Ağız yer, yüz utanır.

İkram kabul eden, armağan alan kişi, bunları kendisine sunan kimsenin istediğini yerine getirme zorunluluğunu duyar; bir borçluluk duygusuyla bu isteği reddetmeye utanır, istemese de işi yapar.


Ağlamayan çocuğa meme vermezler.

Hakkımızın yendiği yerde susup sonuca katlanmak doğru değildir. Susar, sesimizi çıkarmaz, hakkımızı aramazsak kimse bize yardım elini uzatmaz; hakkımızı vermez. Onun için hakkımızı arama yoluna gitmeli ve bu yolda sesimizi duyurmalıyız.


Ağlatan gülmez.

Başkalarına zulmeden, sıkıntı veren, çile çektiren kimselerin kötülükleri karşılıksız kalmaz; günün birinde bu dünyada ya da öteki dünyada kendisine döner, yaptıklarının cezasını mutlaka çeker, o da ağlar.


Ağrısız baş mezarda gerek (olur).

Yaşayan her insan dertten, çileden yakasını kurtarabilmiş değildir. Yaşadıkça da kurtaramayacaktır. Dolayısıyla dertsiz insan ancak mezarda bulunur. Bu demektir ki, insan dertten ancak ölünce kurtulacaktır.


Ağustosta gölge kovan, zemheride karnın ovar.

Vakit ve fırsat varken (yazın) çalışmayan, tembel tembel oturan, keyfini düşünen kimse, fırsat kaçtıktan sonra, çalışmanın zor olduğu günlerde (kışın) geçim sıkıntısı çeker; perişan olur, aç kalıp yoksul düşer.


Ah alan onmaz.

Zulmeden, hak yiyen, kötülük yapan ve bu sebeple birilerinin bedduasını alan kimse iflâh olmaz; onun sonu iyi değildir, yaptıklarının cezasını mutlaka görür.


Ahlatın (armudun) iyisini ayılar yer.

Değerli, güzel ve iyi şeyler çoklukla onlara lâyık olmayan kimselerin eline geçer ve onlarca kullanılırlar. Bu da gösteriyor ki, insanlar gelişen olaylara çok kez engel olamazlar.


Ahmağa yüz, abdala söz vermeye gelmez.

Anlayışı kıt, beceriksiz, yüzsüz ve yılışık, çıkarcı kimselere gereksiz yere yakınlık gösterilmemelidir. Yoksa bu yakınlığı kötüye kullanabilir. Yerli yersiz karşınıza çıkıp sizi rahatsız ve huzursuz edebilir. Bu gibi kimselerle kurulacak ilişkilerde dikkatli olunmalıdır.


Ahmak iti yol kocatır.

Bazı insanların girişimleri, uğraşıları, didinmeleri, yaptıkları işleri ahmaklıkları yüzünden sonuçsuz kalır; yıpranmalarına yol açar. Bunun böyle olmasının sebebi, işe iyi düşünmeden, plân yapmadan girmiş bulunmaları, karşılarına çıkacak aksilikleri hesaplamamış olmalarıdır. İşte böylesi bir giriş, onları tekrar tekrar yapmak zorunda bırakmış, zaman kaybettirmiş, yormuş ve yıpratmıştır.


Akacak kan damarda durmaz.

“Takdir, tedbiri bozar” derler. Bir zarara uğramak, önemli bir şeyimizi kaybetmek kaderimizde varsa, ne yaparsak yapalım, ne önlem alırsak alalım bunun önüne geçemeyiz. Bugün ya da yarın, er veya geç olan olacaktır.


Ak akçe kara gün içindir.

Emek vererek, alın teri dökerek kazandığımız para, sıkıntılı anlarımız ve zor günlerimiz içindir; bizi darlıktan bu para çekip kurtarır, rahata erdirir. Dara düşülen günlerimizde bu parayı harcamaktan da geri durmamalı, çekinmemeliyiz.


Akan su yosun (pislik) tutmaz.

Bilinen bir şey ki, devamlı akan su kendini ve yatağını temiz tutar; hareketsiz ve birikinti hâlinde olan su da aksine mikrop ve pisliği bünyesinde taşır. Denebilir ki hareketlilik, canlılık ve çalışkanlık insanı canlı ve üretken yapar; iyimser kılar, kötülükten uzak tutar, düşkünlüğünü önler; böylece de o insan hem kendine, hem de başkalarına yararlı olur.

Abdal düğünden, çocuk oyundan usanmaz.

Abdal Tekkede, hacı Mekke'de bulunur.

Abdal, ata binince bey, şalgam aşa girince yağ oldum sanırr.

Abdala (yoksula) "kar yağıyor" demişler, "titremeye hazırım" demiş.

Abdalın' dostluğu köy görününceye kadar.

Abdalın karnı doyunca gözü pabucundadır. (Yolda olur).

Abdalın yağı çok olursa kâh borusuna çalar, kâh gerisi¬ne. (Çobanın yağı çok olursa çarığına sürer.)

Aç (arık) at yol almaz, aç (arık) it av almaz.

Aç aman bilmez, çocuk zaman bilmez.

Aç anansa (atansa) da kaç.

Aç aslandan tok domuz yeğdir.

Aç bırakma hırsız edersin, çok söyleme yüzsüz edersin.

Aç domuz darıdan çıkmaz

Aç elini kora sokar.

Aç gözünü, açarlar gözünü.

Aç ile dost olayım diyen peşin karnım doyursun.

Aç ile eceli gelen söyleşir.

Aç ile uğraşmaya, önüne engel koymaya gelmez. O, karnını doyurabilmek için kötülük yapmaktan, hatta öldür¬mekten çekinmez.

Aç insan, yaşamak için her tehlikeyi, gerekirse ölümü göze alır. Kendisinden güçlü olanlarla da boğuşup yaşamını sürdürmeye çalışır.

Aç insanla çocuk, isteklerine karşı hiç bir mazeret kabul etmez, beklemek bilmezler.

Aç kurt yavrusunu yer

Aç ne yemez, tok ne demez

Aç olan kişi, karnını doyurmak için gerekirse başkaları¬na zarar vermekten, kuralları yıkmaktan çekinmez.

Aç olan, karnını doyurmak için en korkunç şeyleri bile yapmaktan çekinmez.

Aç ölmez gözü, kararır susuz ölmez, benzi sararır.

Aç tavuk (düşünde) kendini buğday (arpa, darı) amba rında sanır (görür).

Aç yanında sarpın kurcalanmaz.

Aç, aç ile yatınca arada dilenci doğar.

Aça dokuz yorgan örtmüşler, yine uyuyamamış.

Acele ile menzil alınmaz.

Acele işe şeytan karışır.

Aceleyle, gereksiz telaşla yapılan iş, bozuk ya da yanlış olur. Acele yapılan işten hayır gelmez.

Acemi katır,kapı önünde yük indirir.

Acemi nalbant eşeğinde (öğrenir, usta olur) dener kendi¬ni.

Acı (kötü) söz insanı dininden çıkarır, (Tatlı söz yılanı ininden çıkarır), (Tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarır.

Acı acıyı keser (bastırır), su sancıyı, (Acı acıya, su sancı¬ya).

Acı patlıcanı kırağı çalmaz.

Açık ağız aç kalmaz.

Açık kaba it değer.

Açık yaraya tuz ekilmez

Acıkan doymam (sanır), susayan kanmam sanır.

Acıkan ne olsa yer, acıyan ne olsa söyler, (Acıkan ne yemez, acıyan ne demez).

Açıkgöz, dalkavuk kişiler çıkar sağlayacakları, dolandı¬racakları yeri ve kimseleri bilirler.

Acıklı başta akıl olmaz.

Acıkmış kudurmuştan beterdir.

Açılan solar, ağlayan güler.

Acılarla, felaketlerle karşılaşmamış kişi yoktur. Ancak bu acıların dereceleri farklıdır.

Açın gözü ekmek teknesinde olur.

Açın imanı olmaz.

Açın karnı doyar, gözü doymaz

Açın koynunda ekmek durmaz (eğleşmez).

Açın kursağına çörek dayanmaz.

Acından kimse ölmemiş.

Acındırırsan arsız, acıktırırsan hırsız olur

Acısı, derdi bulunan kişilerin durumlarını gereksiz söz ve davranışlarla artırmaktan, yenilemekten kaçınmalıyız. İyi insan başkalarının dertlerini tazelemekten kaçınır.

Acıyan uyumuş, acıkan uyumamış.

Açlık ile tokluğun arası yarım yufka (bir dilim, bir lok¬ma ekmek).

Açlık kadar çok yemek de insanı rahatsız edip uykusu bırakır. Her şevin olduğu gibi yemenin de kararını bilmeli¬dir.

Açlık, tüm canlılar için en kötü, en zor şeydir. Aç kalan insan ya da hayvan yaşayabilmek için gerekirse hayatını teh¬likeye atmaktan çekinmez.

Açma sırrını (sırrını açma) dostuna, (dostunun dostu vardır) o da söyler dostuna.

Açtırma kutuyu, söyletme kötüyü.

Ada bana, adayım sana

Adalet evrenin ruhudur. ÖMER HAYYAM

Adalet,insan topluluğunun kutsî bağıdır. P.D. GUOZIT

Adam (adamın iyisi) iş başında belli olur

Adam adama (gene, her zaman) gerek olur, (iki serçeden börek olur).

Adam adama yük değil, can gövdeye mülk değil. Adam adama yük olmaz).

Adam adamdan korkmaz, utanır (hatır sayar)

Adam adamdır, olmasa pulu; eşek eşektir, olmasa da çulu (atlastan olsa çulu).

Adam adamı bir kere aldatır

Adam olana bir söz yeter

Adama dayanma ölür, ağaca dayanma kurur.

Adamak kolay, ödemek güçtür.

Adamakla mal tükenmez (Hak saklasın vermesinden).

Adamın (insanın) kötüsü olmaz, meğer züğürt ola.

Adamın iyisi alışverişte belli olur.

Adamın yere bakanından, suyun yavaş akanından kork, (suyun yavaş akanından, insanın yere bakanından kork).

Affetmek ve unutmak,iyi insanların intikamıdır. SCHİLLER

Ağa borç öder, uşak harç

Ağaç kökünden yıkılır.

Ağaç maşa olmaz.

Ağaç ne kadar uzasa göğe ermez.

Ağaç yaprağıyla gürler (güzeldir).

Ağaç yaş iken eğilir.

Ağaç, meyvesi olunca başını aşağı salar

Ağaca balta vurmuşlar "sapı bedenimden" demiş.

Ağaca çıkan keçinin dala bakan (ağaca çıkan) oğlağı olur.

Ağacı kurt, insanı dert yer.

Ağacın kurdu içinde olur.

Ağalık (beylik) vermekle, yiğitlik vurmakla (-dır).

Ağanın alnı terlemezse, ırgatın burnu kanamaz.

Ağanın gözü ata tımardır

Ağanın gözü öküzü (ineği) semiz eder

Ağanın gözü, atının üzerinden eksik olmazsa ata iyi ba¬kılır. İş sahipleri de işlerini sürekli denetleyip, takip ederler¬se işleri düzgün gider, verimli olur.

Ağanın gözü, yiğidin sözü.

Ağanın malı çıkar, uşağın canı

Ağaran baş, ağrıyan göz gizlenmez.

Ağası güçlü olanın kulu asi olur, (Ağası yiğit olanın etba sarhoş gezer)

Ağılda oğlak doğsa, ovada otu biter

Ağır basar, yeğni kalkar.

Ağır başlı insan çabuk öfkelenmez.

Ağır başlı, oturaklı kişiler, kimsenin alay konusu, oyun¬cağı olmaz. Onları hırpalamaya kimsenin gücü yetmez.

Ağır başlı, oturaklı kişilere değme olaylar zarar verip et¬kili olamaz.

Ağır git ki yol alasın.

Ağır kazan geç kaynar.

Ağır ol batman gel (döv, gelesin, dövesin)

Ağır otur ki bey (aga, molla) desinler.

Ağır taş, batman döver (yerinden oynama).

Ağır yongayı yel kaldırmaz.

Ağız yer, yuz utanır.

Ağlama ölü için, ağla deli (diri) için

Ağlamakla yâr ele girmez.

Ağlamayan çocuğa meme vermezler.

Ağlarsa anam ağlar, gerisi (kalanı, gayrisi) yalan ağlar.

Ağlatan gülmez.

Ağzında bal olan arının, kuyruğunda iğnesi vardır. JOHN LYLY

Aile hayatının güzelliği gibi hiç bir şey yoktur. OSCAR WILDE

Aile sorumluluğundan kaçan ve başı boş bir yaşayış sürmeyi seven kimselere göre bekârlık, eşi bulunmaz bir sorumsuzluk ve rahatlık durumudur.

Ailede büyükler ya da işbaşindakiler nasıl bir yol izler¬lerse çocuklar ve yönetilenler de doğal olarak aynı yolu iz¬lerler. Bundan dolayı büyüklerin ve yöneticilerin iyi örnek olmaları gerekir.

Ailenin mutluluğunun, düzeninin korunmasında kadı¬nın rolü çok önemlidir. Bazı kadınlar varlıklarıyla aileye mutluluk, bazıları da mutsuzluk getirirler.

Ak köpeğin (itin) pamuk pazarına (pamuğa, pamukçuya) zararı vardır

Ak koyunu (ala keçiyi) gören, içi dolu yağ sanır

Ak koyunun kara kuzusu da olur.

Akar su çukurunu kendi kazar.

Azimli olan, bir şey yapma isteği ve gücünü taşıyan, gayretli ve atak kimseler zorluklara boyun eğmezler; amaçlarını gerçekleştirmek için imkân ararlar, yollarını ne yapıp edip bulurlar.
Akan suya inanma, el oğluna güvenme.

Kimi akar sular yavaş aktığı için tehlikesiz görünebilir, ancak yine de güvenmemelidir. Bir an o suya kapılıp sürüklenebilir, derinlere ve burgaçlara çekilip boğulabiliriz. El oğlu da tıpkı bu akar sular gibidir, kimi yanlarına bakarak onlara güven duyamayız. Çıkarı için bizi tuzağa düşürebilir, başımıza olmadık işler açabilir, zor durumda bırakıp zarara uğratabilir. Bunun için temkinli olmalıyız.


Akıl akıldan üstündür.

Her insan aynı anlayış, bilgi ve düşünme gücüne sahip değildir. Bizim akletmediğimizi, bir başkası akledebilir. Biri bizden daha iyi düşünüp karanlık bir noktada bize ışık tutabilir. Bu bakımdan önemli işlerimizde güvenli, geniş düşünce sahibi kimselere danışmaktan, onların bilgi ve tecrübesine başvurmaktan kaçınmamalıyız.


Akıl için tarik (yol) birdir.

Bir mesele ancak akıl yoluyla çözülebilir. Bu yol ise tektir. Doğru düşünenlerin, mantıklı olanların bu yolu izlediklerinde vardıkları sonuç hep aynı olacaktır.


Akıl kişiye (adama) sermayedir.

Giriştiğimiz hemen bütün işlerde başarılı ya da başarısız olmamızdaki en büyük etken akıldır. O, yapmaya çalıştığımız işte baş aracımızdır. Onu gerektiği gibi, yerinde kullanırsak iyi sonuç almamız kolaylaşır. Hemen her işte bir sermayeye gerek duyulduğu açıktır. Bu sermaye de paradır. Ama unutmayalım ki, paranın da işe yarar şekilde kullanılması akılla olur.


Akıllı düşman, akılsız dosttan hayırlıdır (Deli dostun olacağına akıllı düşmanın olsun).

Düşüncesiz ve yersiz davranan, gerçeği görmeyen, anlayışı kıt kimseler yaptıkları işlerin, söyledikleri sözlerin ne gibi sonuçlar doğuracağını hesap edemezler. Bu yanlarıyla, iyi niyetli de olsalar dostlarına bilmeyerek zarar verebilirler. Bunun aksine, akıllı düşmanın neler yapabileceği, hangi yollara başvuracağı önceden tahmin edilip sezilebilir; dolayısıyla kişi tedbirini alır, kendisine gelebilecek zararları önlemeye çalışır.


Akıllı hırsız, şaşkın ev sahibini bastırır.

Aklını kullanmasını bilen, açık göz, uyanık ve düzenbaz kimseler düşüncesiz, kavrayışı kıt, ahmak ve şaşkın kimseleri aldatmakta bir zorlukla karşılaşmazlar. Hatta bu kimseler, karşılarındaki bu aptal insanları, haklı da olsalar haksız çıkarabilirler; kendilerini suç işlememiş gibi gösterebilirler.


Akıllı köprü arayıncaya dek deli suyu geçer.

Önlem almaya, hazırlıklı olmaya alışmış kimi tedbirli kimse, hemen her şeyde bir sonuca ulaşmak için sağlam bir yol arar. Bunun için de düşünüp taşınır, kolay kolay karar veremez. Dolayısıyla da epey zaman harcamış ve sonuca ulaşmakta gecikmiş olur. Oysa gözü pek atak ve yeterince düşünmeden karar veren kimse, tehlikeyi göze alıp işe girişir ve sonuca daha çabuk ulaşır.


Akıllıyı arkada tutma, akılsızı kılavuz etme.

Hangi işte, hangi yönetimde olursa olsun sağlıklı bir sonuca gidilmek isteniyorsa, mutlaka iyi ve doğru düşünenlere, işinin ehli ve akıllı kimselere öncelik verilmelidir; onlar takipçi değil, takip edilenler olmalıdır. Eğer bunun tersi yapılıp akılsız, ahmak, beceriksiz, anlayışı kıt kimselere öncelik verilir, onlar iş başına getirilirse yapılan işten olumlu bir sonuç elde edilemez; elde kalan yalnızca zarar olur.


Akıl para ile satılmaz.

İnsanlar akılca eşit değillerdir. Kimileri akıllı, kimileri aptaldır. Bunu değiştirmek mümkün değildir, böyle de sürüp gidecektir. Üstelik akıl, somut bir şey de değildir. Sonradan da elde edilemez, parayla da alınıp satılamaz. Etrafımıza şöyle bir baktığımızda delice işler yapan varlıklı insanlar, akıllıca işler yapan yoksul insanlar görürüz. Eğer akıl parayla satın alınmış olsaydı zenginlerin dilece işler yapmadıklarına tanık olabilirdik.


Akılsız başın zahmetini (cezasını) ayaklar çeker.

1. İyi düşünüp taşınmadan, eni konu hesaplamadan verdiğimiz kararlar, yaptığımız girişimler bizi kötü sonuçlarla karşı karşıya bırakır, çıkmaza sokup oraya buraya koşturur, yorgun düşürür. Hemen her şeyi yeni baştan yapmak durumuyla yüz yüze getirir. 2. İşin başında olanların akletmeden verdikleri yanlış karar ve ortaya koydukları tutumların doğurduğu kötü sonuçların sıkıntılarını, zahmetini buyruk altında çalışanlar çeker.


Akıl yaşta değil baştadır.

İnsanın yaşlanması, aklının artması anlamına gelmez. İnsan büyüyebilir fakat aklı (kıt) kalabilir. Biliriz ki, pek çok genç yaşça büyük olanlardan daha akıllıdırlar. İnsanlar yaşlandıkça tecrübe sahibi olabilirler ama tecrübe akıllı olanların işine yarar, akılsızların değil.


Ak koyunun kara kuzusu da olur.

1. İyi ana-babadan kimi zaman kötü huylu çocuklar da olabilir. 2. Çok iyi sandığımız bir işin, girişimin veya tavrın kötü yanları da bulunabilir. 3. Arkadaş, dost ve yakınlarımızın kimi kusurlu yanları da bulunabilir.


Akla gelmeyen başa gelir.

İnsan her şeyi eksiksiz düşünüp, başına gelebilecekleri önceden kestirip tedbir alacak güçte değildir. Hiç ummadığı, beklemediği bir anda başına öyle şey gelir ki, bu şeyi daha önce hiç düşünmemiştir bile. Bu durumda yapılacak şey endişe ve korkuya kapılmamak, sakin olmaya çalışmaktır.


Aklına geleni işleme, her ağacı taşlama.

Aklına geleni hemen gerçekleştirmeye çalışma; önce iyi düşün, taşın, doğabilecek sonuçları hesapla. Bunun aksine hareket edip iş yapmaya kalkar, her önüne gelene çatarsan büyük sıkıntılarla karşılaşır, zarar görürsün.


Akraba (dost) ile ye, iç, alışveriş etme.

Hemen her alışverişin temelinde çıkar yatar. Bu çıkarlar insanları çatışmaya sürükleyip tatsızlıklara yol açabilir; sonuçta ortaya kırıcı, incitici davranışlar çıkar. Dolayısıyla alışveriş dostluğu bozucu bir işlev yüklenmiş olur. Bu ise devamlı görüşen insanlar için hoş bir durum değildir. Bu bakımdan özellikle kendine güvenemeyenler, dostluklarının devamını dileyenler alışveriş konusunda dikkatli olmalı, gerekirse birbirleriyle alışverişten kaçınmalıdırlar.


Akşama karşı gitme, tana karşı yatma.

Yüce Allah, gündüzü çalışıp rızk kazanma, geceyi de uyku ve dinlenme zamanı olarak yaratmıştır. Bu sebeple erken kalkıp çalışmalı ve erken yatmalıdır. Yola çıkmak için de en uygun zaman seher vaktidir, her şey görünür olduğundan daha güvenlidir. Gece yolculuk yapmaktan mümkünse kaçınmalıdır; gece yolculuğu hem zor, hem de tehlikelidir.


Akşamın hayrından sabahın şerri yeğdir (iyidir).

Elden geldiğince işler akşam ya da gece yapılmamalıdır. Sabah görülmesi daha uygundur. Çünkü gece iş yapmak tehlikelidir. İnsanların en yoğun, yorgun ve dalgın oldukları zaman bu zamandır. Çalışanların hata yapmaları, işi eksik görmeleri, verimsiz olmaları gündüze oranla daha fazla olur. Ayrıca gündüz elde edilebilen imkânlar gece elde edilemez. Bu bakımdan sabahleyin yapılacak iş kusurlu da olsa, akşam yapılacak işten daha iyidir.


Alacağın olsunda da alakargada olsun.

İnsanlar kolay kolay borçlu olmak istemezler. Çünkü borç ödemek, özellikle sıkıntıda olanlar için hayli zordur. Bu bakımdan borçlu olmaktansa alacaklı olmak daima iyi görülür. Alınması zor da olsa, borçlu olan ödememek için karşı da koysa, insanın alacaklı olması yine de iyi bir şeydir.


Alacakla verecek (borç) ödenmez.

Kimilerine borçlu, kimilerinden de alacaklı olabiliriz. Ne var ki, borcumuza karşılık, alacağımıza güvenip onunla borcumuzu ödeyebileceğimizi düşünmemeliyiz. Böyle yaparsak tedbirsiz hareket etmiş oluruz. Borcumuzun ödenme günü geldiğinde, eğer alacağımız bize ödenmemişse zor durumda kalabiliriz. Bu yüzden borcumuzu, alacağımızla öderiz hesabına gitmek doğru değildir; bu bir tedbirsizliktir.


Alçak uçan yüce konar, yüce uçan alçak konar.

İnsanların toplum içindeki yerlerini tutum ve davranışları belli eder. Kimi insan vardır ki alçak gönüllüdür, büyüklük taslamaz, insanların mevkilerine göre tavır takınmaz; işte bu kimseler saygı ve sevgi görür, toplum içinde yükselir. Kimi insan da vardır ki kibirlidir, herkesi küçük görür, üstünlük taslar; bu insan da hiç sevilip sayılmaz, toplum içinde de iyi bir yer edinemez.


Alçak yerde yatma sel alır, yüksek yerde yatma yel alır.

İnsan hiçbir işinde aşırılığa kaçmamalı, orta bir yol izlemelidir. Gerek maddî, gerekse manevî yönden kendisine en uygun olanı seçmelidir. Orta bir yol izlemeye yanaşmayan insana hem çok düşük, hem de çok yüksek hayat biçimi zarar verir.


Alçak yer yiğidi hor gösterir.

Elindeki imkânları sınırlı olan, basit bir görevde bulunan kimse ne kadar değerli olursa olsun kendini gösteremez; kişiliğini, yeteneğini kanıtlayıp lâyık olduğu yere gelemez. Bu durumda onun önemsiz görülmesine, etkisiz kalmasına, yitip gitmesine sebep olur.


Al elmaya taş atan çok olur.

1. Önemli, parlak mevkileri elde etmeye çalışan çok olur. 2. Değerli, güzel ve çekici olan şey herkesin dikkatini çeker. Kimileri onu elde etmeye çalışırken, kimileri de kıskançlığa düşüp onun aleyhinde çalışırlar.


Alet işler, el övünür.

İnsan ne iş yaparsa yapsın, ne kadar usta olursa olsun, o iş için gerekli araç-gereç olmadan başarı elde edemez. Durum bu kadar açık olduğu hâlde, araç-gereci bir tarafa atıp kendi ustalığı ile övünmekten geri durmaz insanoğlu.


Alışmış kudurmuştan beterdir.

Bir şeye alışkanlık tutkuyu, tutku da tutsaklığı peşinden sürükler. Bir şeye alışkın olan, bir anlamda onun tutsağı olmuştur. Artık onu yöneten alışkanlıklarıdır, kolay kolay bu alışkanlıklardan vazgeçmez. Alışkın olduğu şeyden kopmamak için her yola başvurur, delice davranışlar gösterir.


Al kaşağıyı gir ahıra, yarası (yağırı) olan gocunsun (gocunur).

Bir meseleyi halletmek, bir yolsuzluğu soruşturmak, bir haksızlığın önüne geçmek için ne gerekirse yapılıp söylenmelidir. Bu sırada kabahati olan varsın tedirgin olsun, alınıp telâşa kapılsın.


Allah bir kapıyı kapatırsa ötekini açar.

İşi büsbütün bozulan, bir çıkmaza düşen insan karamsarlığa kapılıp Yüce Allah`tan umut kesmemelidir. Çünkü Allah rahmetini esirgemez, O`nun rahmeti boldur. Allah hiç umulmadık bir anda bir sebep yaratır ve çare gösterir, bize iyi imkânlar sunar. Yeter ki O`na inanıp güvenelim, O`ndan umut kesmeyelim.


Allah dağına göre kar verir (verir kışı).

Yüce Allah, her kuluna kaldırabileceği ölçüde yük, sıkıntı verir. Bu kimine az, kimine çoktur. Herkesin dayanabileceği kadardır.


Allah doğrunun yardımcısıdır.

Yüce Allah, insanlara neyin eğri, neyin doğru olduğunu kitapları ve peygamberleri vasıtasıyla göstermiştir. Onun yap dediğini yapan, yapma dediğini yapmayan doğru yoldadır. Onun istediklerini yerine getiren, haram kıldığı şeylerden kaçınan, onu bunu aldatmayan, yalan söylemeyen, doğruluktan sapmayan kişiye Allah yardım eder; o kişi her işte başarı sağlar, kötülük görmez, zarara da uğramaz. O hâlde doğruluktan şaşmamalıdır.


Allah gümüş kapıyı kaparsa altın kapıyı açar.

İşleri kötü giden kişi Allah`tan umut kesmemelidir. Rahmeti bol olan Yüce Allah, kimseyi rızksız koymaz. Allah`ın bir sebeple bizi içine düştüğümüz kötü durumdan çıkarıp, daha iyi ve güzel bir duruma kavuşturacağına inancımız tam olmalıdır.


Allah`ın bildiği kuldan saklanmaz.

Bütün insanlar, yaptıkları her şeyden yaratıcıları olan Allah`a karşı sorumludurlar. Allah, kullarının ne yaptıklarını, ne düşündüklerini ve kalplerinden geçenleri bilir. İnsan, eğer bir suç işlemişse, bu suçundan dolayı önce Allah`tan korkmalı ve utanmalıdır. Çünkü, hiçbir şeyin kendisine gizli olmadığı Allah, onun suç işlediğini biliyordur. Bunu gizlemek, o suçu ortadan kaldırmaz. Öyle ise onu kuldan niçin saklamalıdır?


Allah kulunu kısmeti ile yaratır.

Her insan dünyaya rızkı ile gelir. Allah, onu mutlaka bir geçim yoluna ulaştırır; bu yol zor ya da kolay olabilir. Yeter ki insanlar birbirinin rızkına el uzatmasınlar.


Allah sabırlı kulunu sever.

Acı, yoksulluk, haksızlık ve hastalık gibi üzücü durumlar karşısında ses çıkarmadan, olacak veya gelecek bir şeyi telâşa kapılmadan bekleme erdemidir sabır. Bu, insanın sahip olabileceği en değerli huylardandır. Böyle kimseler dayanıklı olur, güçlüklere göğüs gerer, kötülükleri kolay savar, sıkıntıları çabuk atlatır. Cenab-ı Hak da böyle kullarını sever. Öyleyse bu sevgiye lâyık olmak için sabırlı olmaya gayret etmeli insan.


Allah sağ eli sol ele muhtaç etmesin.

Birine muhtaç olup ondan bir şey istemek, istediğinin yerine gelmediğini görmek insana çok ağır gelir. Bu yüzden bir de hakarete uğramak, hele en yakınından böyle bir tavır görmek insanı kahreder. Bu sebeple “Allah`a, bizi en yakınımıza dahi muhtaç etmesin” diye dua etmeyi bir görev bilir insan.


Allah`tan umut kesilmez.

Allah, kendisine inananları güç durumda bırakmaz. En umutsuz anlarında bile bir sebep yaratıp onları sevindirir, işlerini yoluna kor, durumlarını düzeltir. Bu bakımdan Müslümanlar en kötü ve umutsuz durumlarında bile karamsarlığa düşüp yalnızlık korkusuna kapılmazlar. Yüce Allah`ın onlara lütufta bulunacağına, onları koruyacağına gönülden inanırlar.


Allah uçamayan kuşa alçacık dal verir.

Kiminin gücü az, kiminin yeteneği sınırlıdır. Allah, bu insanlara da durumlarına göre imkânlar verir; kolaylıklar gösterir; onların da bir hayat düzeni kurmalarına, geçim yolu bulup barınmalarına yardım eder.


Almadan vermek, Allah`a mahsus (yaraşır).

Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, ama ihtiyaç sahiplerinin muhtaç olduğu tek varlık, şanı yüce olan Allah`tır. Karşılık beklemeden yardım yapmak sadece ve sadece Allah`a mahsustur. Bu sebeple insanlar yardımlaşırken bir karşılığı gözetirler. Bir şey verirken almaya gereklilik duyarlar. Öyleyse siz başkasına yardımcı olunuz ki, başkası da size yardımcı olsun.


Almadığın hayvanı kuyruğundan tutma.

Hiçbir zaman alamayacağın bir mala alacakmış gibi, yapamayacağın bir işe yapacakmış gibi, yanında çalıştıramayacağın bir kişiye çalıştıracakmış gibi yakın ilgi gösterme. Bu, karşı tarafa boş yere umut vermek olur ki, doğru bir hareket değildir.


Alma mazlumun âhını, çıkar âheste âheste.

Zalim olma, kötülük yapıp da can yakma. Yoksa mazlumların bedduasını alır, yaptığın kötülüklerin cezasını feci şekilde çekersin.


Altın anahtar her kapıyı açar.

Para güçlü bir araçtır. Paranın halledemeyeceği, ortadan kaldıramayacağı engel ya da mesele yok gibidir. Çünkü insanlar çıkarlarına, nefislerine düşkündürler. Bu düşkünlük onları zayıf bırakır. Para da bu zayıf insanları kolayca elde eder. Dolayısıyla karşılığını para ile ödediğinizde, insanlar pek çok engeli önünüzden kaldırır; istediğiniz şeyi kolayca elde edersiniz.


Altın eli bıçak kesmez.

1. Zengin kişi para ile pek çok meselesini halleder, paranın gücü sebebiyle ona zarar vermek zorlaşır. 2. Hünerli, işinin ehli kimseyi hayat zorlukları kolay kolay etkileyemez. Bir an zorluklar onu sarssa bile, o yılmadan çalışır; işlerini yoluna kor ve hayatını sürdürür.


Altın eşik, gümüş eşiğe muhtaç olur.

Ne varlığa, ne makama güvenmemeli; hiç kimseye yukarıdan bakılmamalıdır. Gün gelir insan elindeki varlığı yitirip yoksullaşabilir, bir zamanlar kendisinden daha yoksul olan bir kişiye muhtaç olabilir. Mevkisini de kaybedebilir ve kendisinden daha önce altta olan insanların emrinde çalışmaya mecbur kalabilir.


Altın yere düşmekle pul olmaz.

Yetenekli, dürüst ve değerli bir kişi bulunduğu yüksek yeri (makam-mevki) yitirip önemsiz bir yerde bulunmak zorunda kalsa bile değerinden bir şey kaybetmez.


Altı olur, yedi olur, hep Allah`ın dediği olur.

İnsanoğlu ne tür hesaplar ve plânlar yaparsa yapsın, ne tür ihtimalleri göz önüne alırsa alsın, sonuçta Allah ne dilemişse o olur. Bunun için “takdir, tedbiri bozar” demişlerdir.


Aman diyene kılıç kalkmaz (Eğilen baş kesilmez).

Yiğitliğinize, mertliğinize güvenerek teslim olan kişi size sığınıyor; canının da sizin tarafınızdan korunmasını istiyor demektir. Böyle bir durumda ona kötülük yapmak ya da onu öldürmek doğru değildir. Aksi bir tavır insanlık dışı bir hareket olur, meğer ki sığınan kişi düşman bile olsa.


Ana evlâdını atmış, yar başında tutmuş.

Biliriz ki, çocuğu en fazla seven, ona en fazla emeği geçen, onu en fazla koruyan, onunla en fazla bütünleşen genellikle annedir. Bu sebeple ona ne kadar kızarsa kızsın, ondan ne kadar nefret ederse etsin, bu durumunu devamlı sürdürmesi düşünülemez. Çocuğun tehlikeye düştüğü bir anda, annelik içgüdüleri harekete geçer ve onu korumaya çalışır.


Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar olmaz.

Şehirler içinde Bağdat öteden beri güzel, önemli ve gözde şehirlerden biridir. İnsanı kendine çeken, pek çok şehirde bulunmayan özelliklere sahiptir. Annenin de diğer insanlar içinde ayrıcalıklı bir yeri vardır. Onun kadar çocuğunu seven, çocuğuna gönülden bağlı bir yakın, bir dost yoktur insanlar içinde. Ne zaman başımız dara düşse hemen o koşar, elimizden tutmaya o çalışır.


Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.

Kimi meseleleri üstü kapalı, bazı ipuçları vererek şöyle bir anlatmak zorunluluğu hasıl olur. Anlayışlı kimseler bu tür konuşmadan ne denmek istendiğini kolayca anlarlar. Ama kavrayışı kıt kimseler ne kadar açık anlatılırsa anlatılsın, ne kadar tekrar edilirse edilsin ne denmek istendiğini bir türlü anlayamazlar.


Araba devrilince (teker kırılınca) yol gösteren çok olur.

İnsanlar her nedense her şey olup bittikten, işler bozulduktan, ortaya kötü bir sonuç çıktıktan sonra “niçin böyle yaptın, şöyle yapsaydın, bu yolu tutmalıydın” gibi sözler söylemeyi alışkanlık edinmişlerdir. Önemli olan yapma biçimindeki yanlışlığı, tutulan yoldaki tehlikeyi önceden görmek ve uyarıda bulunmaktır.


Araba ile tavşan avlanmaz.

Hemen her iş ayrı bir araç, yol ve yöntemi gerekli kılar. Başarıya ulaşılmak isteniyorsa o iş için uygun olanlar seçilmelidir. Eğer bunun dışına çıkılırsa başarıdan söz edilemez.


Arabanın ön tekeri nereden geçerse arka tekeri de oradan geçer.

1. Büyükler nasıl bir davranış veya yaşayış yolu tutmuşlarsa çocuklar da onları taklit eder, onların izinden gider. 2. Yönetenlerin tavır biçimi, zamanla yönetilenlere geçer.


Ar dünyası değil kâr dünyası.

1. Yaptığı iş eğer namusuna dokunmuyor, onurunu zedelemiyorsa geçim için şu ya da bu işi yapmalı insan; utanıp sıkılmadan para kazanmalıdır. 2. Kimi insanlar vardır ki, namus ve onur denen değerleri bir tarafa fırlatmış, çıkar için her türlü işi yapmaktadırlar.


Arı bal alacak çiçeği bilir.

Bazı kimseler, açıkgöz insanlar ve işinin uzmanı olanlar, çıkar sağlayabilecekleri, kazanç elde edecekleri yerleri gayet iyi bilirler.


Arı, kızdıranı sokar.

Hiçbir insan durup dururken çoklukla birinin canını yakmaz. Kişi ancak kendisini kızdırıp bunaltana, sataşıp ilişene, kötülük yapana karşı ister istemez eyleme geçer; saldırır ve zarar verir.


Arık öküze bıçak çalınmaz.

Güçsüz, zayıf, kendisini zor ayakta tutan kimselerden yararlanmaya çalışmak, onlara eziyet edip çile çektirmek doğru değildir; bu yiğitliğin ve insanlığın şaşına yakışmaz.


Arpa eken buğday biçmez.

1. Kötü bir davranışta bulunan insan iyilik göremez. 2. Yapmaya çalıştığı işin üzerinde lâyıkıyla durmayan ondan iyi sonuç alamaz.

Arsızın yüzüne tükürmüşler, “yağmur yağıyor” demiş.

Arsız insan kişiliğini, saygınlığını, utanma duygusunu yitirmiş insandır. Dolayısıyla o ne kadar ağır hareket görse, söz işitse yine de aldırış etmez; pişkinliğe vurup iyi bile karşılar.


Arslan yatağından (yattığı yerden) bellidir (belli olur).

İnsanların kişilikleri ile sürekli bulundukları yerler arasında bir özdeşlik kurmak mümkündür. Bir kimsenin kişiliği çalıştığı iş yerinin niteliğinden; yatıp kalktığı evin temizliğinden, düzeninden anlaşılır.


Asil azmaz, bal kokmaz (kokarsa yağ kokar, çünkü aslı ayrandır).

Kendine has özellikleri bulunan bir nesne ne denli biçim değiştirirse değiştirsin, aslî özelliğini yitirmez. Bu durum insan için de söz konusudur. Soylu bir aileden gelen insanlar ne denli büyük bir sarsıntı geçirirlerse geçirsinler, bayağı bir duruma düşüp yozlaşmazlar; soyluluklarını yitirmezler. Ama mayalarında kötülük, noksanlık bulunan kimseler için böyle bir şeyden söz edilemez; onlar eninde sonunda bir açık verirler, olumsuz yanlarını dışa vururlar.


Aslını inkâr eden (saklayan) haramzadedir.

Bir insan çarpık bir ailenin üyesi olabilir; yoksul, eğitim görmemiş kaba bir aileden gelebilir. Bu durumunu birilerinden saklamak ve onlara karşı bir utanç kaynağı olarak görmek son derece yanlıştır. Çünkü insan, böyle bir aileden gelmekle değersiz olamaz. Kendisini değerli ya da değersiz kılmak kendi elindedir. Böyle bir tavrı da ancak zayıf karakterli insanlar gösterebilir ya da bu tavır ancak piçlere yaraşır.


Âşığa Bağdat sorulmaz (ırak değildir).

Kim ki bir şeyi elde etmek ister, ona taşkın bir kavuşma isteğiyle yanıp tutuşur, o kimseye zor şartlar ağır gelmez; o, her türlü çabayı gösterir; her türlü fedakârlığa katlanır.


Âşık âlemi kör, dört yanını duvar sanır.

Aşk duygusuyla dolup taşan kişi, bu derin sevginin etkisiyle ne yaptığını bilemez; hoşa gitmeyecek davranışlarda bulunur, sanki bilincini kaybetmiş gibidir; yapıp ettiklerini kimse bilmez, görmez ve söylediklerini kimse işitmez sanır.


Aşını, eşini, işini bil.

Doğru, düzgün, sağlıklı, mutlu ve verimli bir hayat mı yaşamak istiyorsun? O hâlde yiyeceğine dikkat et, temiz ve helâl ye. Eşini ve arkadaşını iyi seç, kötülerden uzak dur. Bir iş edin, edindiğin işe sahip çık, onu lâyıkıyla yap.


Aş taşınca kepçeye paha olmaz.

Kimi değersiz görülen, bir kenara atılmış bulunan araçlar bir zaman gelir gerekli olurlar; bir zararı önlemeye yararlar. İşte o zaman değerleri birden bire artar, kıymet biçilemez olurlar.


At, adımına göre değil, adamına göre yürür.

Bir atın yürümesi ya da koşması, doğrudan sırtındaki binicisinin yönetimine bağlıdır; binici ne isterse onu yapar; koşar, durur ya da yavaş gider. Bir işin akışı da böyledir. İşin sonucu, verimli yahut verimsiz oluşu, o işi yapanın bilgi, beceri çaba ve tutumuna bağlıdır.


Ata eyer gerek, eyere er gerek.

Çıplak ata binmek oldukça zordur. Ata binmeyi kolaylaştıran eyerdir. Ancak bu yeterli değildir. Atın üzerinde oturacak kimse eyerin hakkını vermeli ve başarılı olmalıdır. Bunu da ancak yiğit olan yapar. Bir iş için de durum bundan farklı değildir. Yapılan işten verim alınmak isteniyorsa, önce işte kullanılacak araçlar sağlanmalı; sonra da iş ve araçlar işini iyi bilen, bunları kullanabilecek birine teslim edilmelidir.


Atanın (babanın) sanatı oğula mirastır.

Çocuklar küçük yaşlarda öncelikle babalarının yaptıkları işlerle ilgilenirler. Babanın oğulla yakın ilişkisi, çocuğun giderek babasının yaptığı işi öğrenmesine yol açar. Baba da bunun için özel bir çaba sarf etmişse, çocukta, bu işi öğrenme yolu kalıcı olur. Büyüyünce kendisi de bu sanatla uğraşır, geçimini bu yolla sağlamaya çalışır.


Atasını tanımayan Allah`ını tanımaz.

Ana-babaya değer vermek, onlara saygı-sevgi göstermek, onlara dar günlerinde yardımcı olmak, onlara “öf” bile dememek Yüce Allah`ın buyruklarındandır. Bu buyruklara itaat etmeyen, ana-babaya gerekli ilgiyi göstermeyen, onlara karşı gelen bir kimse Allah`a da karşı geliyor demektir.


At binenin (iş bilenin), kılıç kuşananın.

1. Kim ki bir işi beceriyor, bir şeyi kullanıyor, bir şeyden gerektiği gibi faydalanıyor, o şeye sahip olmalıdır; en uygunu, yakışanı da budur. 2. Kim ki başkasının yararlanmadığı, yararlanmasını bilmediği bir şeyi elinde tutuyor ve ondan yararlanıyorsa, o şey, mal sahibinden çok onun sayılır.


At binicisini tanır (bilir).

Emir altında çalışan kişi, kendisini yönetenin işten anlayıp anlamadığını, ne isteyip istemediğini, hangi olay karşısında nasıl tavır takındığını bilir; işini de ona göre yapar ve yürütür.


Ateş düştüğü yeri yakar.

Bir felâket ya da üzücü olay gerçek anlamda ona uğrayana, yalnızca ilgili kimselere acı verir; onların yüreklerini yakar. Başkalarının, uzak kimselerin duydukları acı, gösterdikleri üzüntü ise yüzeyseldir; kalıcı değil, gelip geçicidir.


Ateşle barut bir yerde durmaz.

Bir arada bulunmaları çok tehlikeli görülen şeyler birbirinden uzak bir yerde tutulmalıdırlar.


Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.

Bir olay ya da durumun varlığı, gerçekten ortada olup olmadığı, belirtisinin görülmesiyle anlaşılacak bir şeydir. Eğer meydanda bir belirti varsa, olay veya durum da var demektir.


Atılan ok geri dönmez.

Kimi zaman iyi düşünüp taşınmadan, olacakları hesaplamadan bazı eylemlere girişir ve sonuçta pişman olur insan. O anda ilk durumuna dönmek ister ama bu mümkün değildir. Çünkü olan olmuş, iş işten geçmiştir çoktan.


Atın bahtsızı arabaya düşer.

Kimi değerli, yetenekli ama talihsiz kimseler, kişiliklerine uymayan kötü ve bayağı işlerde çalıştırılır; görevlere itilir.


Atın ölümü arpadan olsun.

Bir şeye tutkun olan, bir şeyin uzun süre yokluğunu çeken kimi kişiler, kendilerine zarar vereceğini bile bile o şeyi kullanmaktan çekinmezler ve şöyle düşünürler: “Sevdiğim şeye özlem duyarak yaşamaktansa, onu çokça (aşırı ölçüde) kullanıp (yiyip) hasta olayım; hatta öleyim.”


Atın ürkeği, yiğidin korkağı.

1. Yiğit de, at da doğacak bir tehlikeye karşı hep tetikte bulunmalı; uyanık davranıp duyarlı olmalıdır. 2. Atın da, yiğidin de korkağından kaçınmalı; onlardan hayır gelmez.


Atlar nallanırken kurbağa ayağını uzatmaz.

Meydanda olan şu ki, insana değer, nitelik ve kişiliğine göre davranılır; iş verilir. Bu bakımdan kişi başkalarını ilgilendiren konularda ortaya atılmamalıdır. Ayrıca, değersiz bir kimse de kıymetli ve nitelikli kişilere gösterilen ilgiyi ne beklemeli, ne de ummalıdır.


Atlasa kıl yapışmaz.

Dürüst, temiz, kötülükten uzak, işinde başarılı kimseler hakkında söylenen karalayıcı sözler, yapılan iftiralar havada kalır; boşuna söylenmiş olur, onlara bu sözlerin mazarratı bulaşmaz.


At ölür, itlere bayram olur.

Kimi yararlı, kıymetli, şahsiyet sahibi kimselerin ölmesi; bulunduğu görevden ayrılması ya da alınması kimi çıkarcı, kıskanç ve aşağılık kimselerin işine gelir; onların sevinmesine yol açar.


At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır.

Dünyadaki her canlı gibi at da ölümlüdür. Günü gelince o da bu dünyadan ayrılır. Ama onun koştuğu, gezdiği meydan onunla gitmez; kendisinden sonrakilere kalır ve onu hatırlatır. İnsan için de durum atınkinden farklı değildir. O da ölümlüdür. Doğacak, yaşayacak ve ölecektir. Ne var ki, bu dünyadan ayrılırken bıraktığı izler sürüp gidecektir. İnsanlar bu dünyada bu izleriyle anılacaklardır. Önemli olan dünya hayatında iyi bir iz (nam) bırakmak ve rahmetle anılmaktır. Bu bakımdan kişi daha yaşarken adını yaşatacak iyi işler yapmalıdır. Unutulmamalıdır ki, yaşarken iyi işler yapan, iyi eserler bırakan kişiler öldükten sonra da unutulmazlar; onları tanıtan eserleriyle de gelecek kuşaklara taşınırlar.


At sahibine (biniciye) göre eşer (kişner).

Yönetilen veya buyruk altında çalışan kişi, tutumunu ya da çalışmasını yöneticisinin tavrına göre ayarlar. Bu sebeple yönetilen değil yöneten, çalışan değil çalıştırıcı daha önemlidir.


At yiğidin yoldaşıdır.

Çok açık olarak bilinen bir şey ki, göçebe bir millet olan Türkler için at, savaşta ya da barışta candan bir dosttur. Hemen her saati onunla geçer. At, Türkler için soyluluğun, yiğitliğin, vefakârlığın, yararlılığın ve inceliğin bir sembolüdür. Silâhsız er düşünülemediği gibi, atsız er de düşünülmemiştir. Dolayısıyla at, Türk`ün edebiyatına girmiş ve önemli bir motif oluşturmuştur. At hakkında şiir, menkıbe, masal, atasözü söylenmiş; risaleler kaleme alınmış, âdeta ona insan gibi muamele edilmiştir.


Ava gelmez kuş olmaz, başa gelmez iş olmaz.

Uçsuz bucaksız gökyüzünde uçan, istediği yere ulaşabilen kuşlar bile avlanmak tehlikesinden kurtulamazlar. Hele usta avcılar da varsa tehlike daha da artar. İnsanlar da benzer biçimde tehlikelerden uzak değillerdir. Hiç ummadıkları çeşitli felâketlerle karşılaşabilir, dert ve sıkıntılara düşebilirler. İnsan kendini ne kadar güvenlik alanına çekmeye çalışırsa çalışsın dert, sıkıntı, tehlike, kaza ve türlü işlerden yakasını kurtaramaz.


Ava giden avlanır.

Bir çıkar sağlamak için birilerine tuzak kuran, onları aldatan, onlara zarar vermeye çalışan kimse, yapmaya çalıştığı kötülüğe kendisi düşer; zarara uğrar.


Av avlayanın, kemer bağlayanın.

Bir uğraş vererek bir şeyi ele geçiren kimse, onu hak eder; o, onundur. Doğrusu ve yakışık alanı da budur. Aksini düşünmek yanlıştır. Bunun yanında, bir şey, onu kullanmasını becerip faydalanmasını bilenindir.


Avrat var ev yapar, avrat var ev yıkar.

Kimi becerikli, iyi huylu kadınlar vardır ki, yoksulluk içinde bile olsa onlar eve bir çeki düzen verir; temiz tutar, evi yaşanacak hâle getirirler; içten, samimî davranışlarıyla yuvalarını mutlulukla doldururlar. Kimi kadınlar da vardır ki, huysuzlukları, beceriksizlikleri, kötü davranışlarıyla ailenin düzenini ve mutluluğunu bozarlar. Bolluk içinde bile olsalar, onların tertipsizlikleri, düzensizlikleri, beceriksizlikleri yüzünden ailede huzur kalmaz; onların bu tabiatları yüzünden aile kötüye gider, perişan olur ve sonunda yıkılır.


Ayağa değmedik taş olmaz, başa gelmedik iş olmaz.

Hayat öyle pürüzsüz, gailesiz değildir. İnsanoğlu yaşadığı hayat süresince çeşitli engeller, güçlükler ve olaylarla karşılaşır. Sıkıntılara, çeşitli felâketlere uğrar. Kimi zaman tersi de olmaz değildir, rahata ve mutluluğa da kavuşur.


Ayağını sıcak tut, başını serin; gönlünü ferah tut, düşünme derin.

Sağlıklı olmak, türlü hastalıklardan korunmak için ayağı sıcak, başı da serin tutmak oldukça faydalıdır. Beden sağlığımızı düşündüğümüz gibi ruh sağlığımızı da düşünmek zorundayız. Bunun için de her sorunu dert etmemeli, olur olmaz şeylere üzülmemeliyiz; sabırlı ve geniş gönüllü olmalı, rahat hareket etmeliyiz.


Ayağını yorganına göre uzat.

Dengeli yaşamak isteyen insan mutlaka gelirini, giderine göre ayarlamalıdır. Harcamalar geliri aşmamalı, imkânlar zorlanmamalıdır. Aksine bir hareket bütçeyi sarsar, dengeyi bozar, insanı sıkıntıya sokup rahatsız eder.


Ayağı yürüten baştır.

Bedensel hareketlerimizin tümü beynin bulunduğu kafaya bağlıdır, kafaya göre bir yön tutar ve gelişir. Bunun gibi bir işçinin verimli iş yapmasını, bir toplumun dirlik düzenlik içinde yol tutmasını da başta bulunan yöneticiler sağlar.


Ayı görmeden bayram etme.

Müslümanlar Ramazan orucuna gökte hilâli (ay`ı) görünce başlarlar; oruç bitince, yani bir ay sonra yine gökte hilâli görünce bayram ederler. Ayı görme işi de son derece dikkat isteyen bir iştir. İnsanlar ayı görmeden nasıl bayram yapamıyorlarsa, sen de bir iş gerçekleşmeden ona oldu gözü ile bakıp de sevinme; dikkatli ol, ola ki bir sebep yüzünden iş gerçekleşmeyebilir, üzülebilirsin.


Ayıpsız yâr (dost) arayan, yârsız (dostsuz) kalır.

Hemen her şeyin, her insanın bir kusuru, bir eksiği vardır. Hatasız kul olmaz. Dolayısıyla insanın mükemmel bir dost, arkadaş ve sevgili aramaya çalışması boşunadır. Böyle bir dost bulamayacağı gibi, dostsuz kalması da mümkündür. Bu bakımdan insan bir şey elde etmek, bir dost bulmak istiyorsa onları kusurları ile kabul etmeye hazır olmalıdır.


Ay ışığında ceviz silkilmez.

Bir işten iyi, verimli bir sonuç alınmak isteniyorsa, o işin şartları da, araçları da yeterli ve uygun olmalıdır. Aksi takdirde kötü bir sonuçla karşı karşıya kalması mukadder olur.


Aza demişler: “Nereye?”, “Çoğun yanına” demiş.

Çok, her zaman azdan daha baskın çıkar. Bu bakımdan genellikle her şeyin azı, çoğa boyun eğer; yahut az, çoğa uyar. Büyük sermaye, küçük sermayeye fırsat vermez; onu idare eder. Bir toplumda çoğun oyu, azın oyunu geçersiz kılar; dolayısıyla az oy sahipleri, çok oy sahiplerine uymak zorunda kalırlar.


Aza kanaat etmeyen çoğu hiç bulamaz.

Kim ki elindekinden hoşnut olmuyor, onu yeter bulmuyor, onunla yetinmiyor, daha fazlasını istiyor ve onu hor görüp geri çeviriyorsa büyük bir hata işliyor demektir. Çünkü çoklar, azların (küçük şeylerin) birikmesiyle meydana gelir. Küçük şeylere sahip çıkmayan, onların birikmesiyle olmuş olan çoğu da kaybetmiş sayılır.


Azıcık aşım, kaygısız (ağrısız) başım.

Aralıksız çalışarak, çeşitli sıkıntılara katlanarak, amansız zorluklara göğüs gererek zenginlere özgü bir hayat yaşamaktansa, didişmelerden ve çekişmelerden uzak, gösterişsiz ve sakin bir hayat sürmek daha yeğdir.


Az söyle, çok dinle.

Dinlemek, öğrenmenin güzel bir yoludur. Kulak vererek dinleyen insan pek çok şey öğrenebilir. Oysa çok konuşan insanda yanılma payı (özellikle bilmediği konularda) çok olur, hata yapma ihtimalî de artar. Ayrıca kişi yanlış ve çok konuşmalarıyla çevresindekileri rahatsız da edebilir.


Az tamah çok ziyan getirir.

Elindekiyle yetinmeyen, daha fazlasını isteyen, isteklerine kavuşmak için çeşitli yollara başvuran insan, bu tutumundan ötürü zarara uğrar. Çünkü aç gözlülüğün sebebiyle ihtiyatsız davranmış ve tehlikenin içine düşmüştür. Bu gibi kişiler kimi zaman ellerindekileri de kaybederler.


Az veren candan, çok veren maldan.

Varolalı beri insan, insanın yardımına ihtiyaç duymuştur. Bu bakımdan ihtiyaç sahibine yardımda bulunmak bir insanlık görevi hâline gelmiştir. Kimi yoksul kimseler birilerine yardım ya da armağan olarak bir şey verirlerse (küçük de olsa) bu onlar için bir fedakârlıktır. Çünkü verdikleri şeyden kendilerinde de yok denecek kadar az bulunmaktadır. Dolayısıyla yardımları ya da armağanları yürekten, içten ve candandır. Bunun yanında zengin olanın yapacağı yardım, fakirin yaptığı yardımdan daha fazla olabilir. Ancak bu onun için fedakârlık sayılmaz. Çünkü ihtiyacından fazla olan malından vermiştir. Dolayısıyla verdiği malın yoksulluğunu çekmiyordur o.

Akıl yaşta değil baştadır. Doğru bir söz fakat aklı da başa yaş getirir. C. SAHABETTİN

Akıllı adam hem kitapları ,hem de doğrudan doğruya hayatı okur. LIN YUTANG

Akıllı olmak da bir şey değil,mühim olan o aklı yerinde kullanmaktır. DESCARTES

Akılsız, hesapsız kişiler, ellerine geçen malları gereksiz yerlere harcayıp kısa zamanda bitirirler.

Akla gelmeyen eğelen) başa gelir.

Aklın üç ilkesi , iyi düşünmek , iyi söylemek , iyi yapmaktır. DEMOKRİT

Aklın ve ilmin üç büyük düşmanı vardır: Kötülük, bilgisizlik ve tembellik. HAECKEL

Aklına geleni işleme, her ağacı taşlama.

Akmasa da damlar.

Akşam ise yat, sabah ise git, (Akşam oldu kon, sabah ol du göç).

Akşama karşı gitme, tana karşı yatma.

Akşamın hayrından sabahın şerri'' iyidir, (yeğdir/, (sa¬bah ola, hayr ola).

Al elmaya taş atan çok olur

Al giyen alınır

Al gömlek gizlenemez

Al ile aslan tutulur, güç ile sıçan (gücügen)28 tutulmaz. (Al aslan tutar, güç sıçan tutamaz).

Al kaşağıyı gir ahıra, yarası (yağrısı) olan gocunur (gocunsun).

Al malın iyisini çekme kaygısını

Ala keçi her vakit,püsküllü oğlak doğurmaz

Alacağım olsun da alakargada olsun, (Alakargada alaca¬ğım olsun, alamazsam gönlümü oysun)

Alacağımız malların, yapacağımız işlerin cinsini aslını bilerek almalıyız. Çünkü her şeyin kalitesi soyuna, as¬lına bağlıdır.

Alacakla verecek (borç) ödenmez.

Alçacık eşeğe herkes biner, (Alçak eşek binmeye kolay, öksüz çocuk dövmeye kolay).

Alçak gönüllü olan, büyüklük taslamayan Kişiler, saygı görür, yükselirler. Kibirli kişiler, kendisini herkesten üstün görenler ise sevilmez, toplum içinde iyi bir yer edinemezler.

Alçak uçan yüce konar, yüce uçan alçak konar

Alçak yer, yiğidi hor gösterir.

Alçak yerde tepecik kendini dağ sanır, (Alçak yerin tepeciği dağ görünür).

Alçak yerde yatma sel alır, yüksek yerde yatma yel alır

Alet işler, el övünür

Âlim unutmuş, kalem unutmamış

Alın yazısı değişmez

Alışkanlıklar bırakılmazlarsa , zamanla ihtiyaç haline gelirler. ST. AGUSTİNE

Alışkanlıkların zincirleri,önce duyulmayacak kadar hafif,sonra kırılamayacak kadar güçlü olurlar. BENJAMIN DIZRAELI

Allah bilir ama kul da sezer

Allah bir kimseyi zengin etmeyi dilerse, onun şansını açarsa o kimseye hiç umulmadık yerlerden para, mal gelir. Ummadığı anlarda işleri kolaylaşır. Ummadığı anlarda elindekiler yok olur gider.

Allah cam isteyene cam, mum isteyene mum verir)

Allah dağına göre kar verir (verir kışı).

Allah doğrunun yardımcısıdır.

Allah dokuzda verdiğini sekizde almaz.

Allah gümüş kapıyı kaparsa altın kapıyı açar

Allah kardeşi kardeş yaratmış, kesesini ayrı yaratmış.

Allah kulundan geçmez

Allah kulunu kısmeti ile yaratır

Allah sabırlı kulunu sever.

Allah sabredenleri, derdin kendisinden geldiğine inana¬rak yakınmayanları, mutlaka ödüllendirir.

Allah sağ eli sol ele muhtaç etmesin.

Allah sevdiğine dert verir,

Allah son gürlüğü versin

Allah uçamayan kuşa alçacık dal verir.

Allah verince kimin oğlu, kimin kızı demez.

Allah verirse el getirir, sel getirir, yel getirir.

Allah, balmumu yakana balmumu, yağmumu yakana yagmumu verir.

Allah, dolu ellere değil, temiz ellere bakar. P.SYRUS

Allah, herkesin dayanabileceği kadar dert ve sıkıntı ve¬rir.

Allah, insanlara verdiği ömrü süresi dolmadan almaz. Eceli gelmeden kimse ölmez.

Allah, yarattığı canlılara yeteneklerine göre bir yaşama düzeni vermiştir. Her canlı, doğada kendi yapısına uygun ya¬şama imkanı bulur.

Allah'ın bildiği kuldan saklanmaz.

Allah'ın ondurmadığını peygamber sopa ile kovalar.

Allah'tan sıska, ne yapsın muska

Allah'tan umut kesilmez

Alma alı, sat yağızı, bin doruya besle kırı.

Alma mazlumun ahım çıkar aheste aheste

Alma sarı, satma sarı, kapındaysa tutma sarı.

Alma umudu az olsa, borçlu ile mücadele etmek gerekse bile alacaklı olmak, her zaman borçlu olmaktan iyidir.

Almadan vermek, Allaha mahsus (yaraşır)

Almadığın hayvanı kuyruğundan unutma

Alna yazılan (alında yazılı olan) başa gelir, (başa yazılan gelir)

Alt değirmen güçlü akar.

Altı olur, yedi olur, hep Allah'ın dediği olur.

Altın anahtar her kapıyı açar

Altın ateşte, insan mihnette belli olur

Altın eli bıçak kesmez.

Altın leğenin kan kusana ne faydası var

Altın pas tutmaz, (deli yas tutmaz)

Altın yerde paslanmaz, taş yağmurdan ıslanmaz

Altın yere düşmekle pul olmaz.

Altın, harcandıkça bir gün tükenir. Oysaki toprak, işlen¬dikçe verimi artar, para getirir.

Altına benzeyen bir maddenin altın olup olmadığı, ateşe dayanıklılık derecesi ile anlaşılır. Bir kişinin değeri de sıkın¬tılara katlanmak, zorlukları yenme ve benliğini koruma gücü ile ölçülür.

Altının kıymetini (kadrini) sarraf bilir.

Aman diyene kılıç kalkmaz.

Amcam (emmim) dayım herkesten (hepsinden) aldım payım.

An beni bir kozla oda çürük çıksın.

Ana ailenin güneşidir. Bir ailede o olmazsa orada büyüyen çocuklar gölgede kalmış meyveler gibi olgunlaşmazlar. PESTALOZZI

Ana baba hiçbir çocuğunu diğerinden ayırmaz. Birin¬den birine bir zarar gelse bunun acısını içinde duyar.

Ana baba, kızlarına rahat mutlu bir yaşayış sağlayabilir¬ler. Ancak geleceğini etkileyemezler. Çünkü kızın mutlulu¬ğunu sağlayacak olan kocasıdır. Aileler kızlarına her şeyi sağlasalar da mutlu bir evlilik veremeyebilirler.

Ana babalar çocuklarına, mal sahipleri mallarına iyi ba¬karlarsa istedikleri sevindirici sonucu alırlar.

Ana babalar çocuklarının geleceği, mutluluğu için her türlü çabayı harcarlar. Ama çoğu kez çocuklarının mutsuz¬luğunu, kaderini önleyemezler.

Ana babalar evlâtları için her türlü özveride bulunur¬lar. Yemez yedirirler, giymez giydirirler. Evlâtlar ise çoğu kez büyüdükten sonra, onlar için küçük bir sıkıntıya bile girmezler. Bu nedenle toplumda kınanırlar. Başka koruyu¬cular ve korunanlarda da durum budur.

Ana babalar, ne kadar çok çocukları olsa da onlara ba karlar. Kendileri yemez, onlara yedirirler. Oysaki evlâtlar büyüyüp bir iş sahibi olduktan sonra ana babalarına bak¬mazlar.

Ana gibi yâr olmaz, Bağdat gibi diyar olmaz.

Ana ile kız, helva ile koz

Ana kızına taht kurar, kız bahtı kocadan arar

Anadan olur daya, hamurdan olur maya

Analı kuzu, kınalı kuzu

Analık ferahlık (kara yamalık)

Anamın (babamın) öleceğini bilseydim kulağı dolu darı ya satardım (acı soğana değişirdim).

Anan güzel idi, hani yeri, baban zengin idi, hani yeri

Ananın bahtı kızına.

Ananın bastığı yavru (civciv) incinmez (ölmez)

Anası sağ olan çocuk her yönü ile bakımlı ve mutludur. Anası olmayan çocuk ise analı çocuklara göre daha bakımsız ve sevgiden yoksundur. Çünkü anneler bütün sıkıntılara kat¬lanarak çocuklarını mutlu etmeye çalışırlar.

Anasına bak kızını ak kenarına (kıvısına) bak bezini al.

Anlavana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az

Anlayışlı insan bir söz veya bir davranıştan kendisinden ne istendiğini anlar, ona göre davranır. Anlayışsız insan ise bin defa söyleseniz anlamaz, davranışını düzeltmez.

Anlayışlı, arif kişiler, üstü kapalı sözleri de, davranışları da hemen anlarlar. Anlayışı kıt olan kışilerse ne kadar açık söylense de, tekrarlansa da anlamazlar. Anlayışlı kişilere kü¬çük bir imâ yeterlidir.

Annelerin acı sözleri, bedduaları çocuklarını etkilemez, çünkü anneler bunları yürekten söylemezler. Bir anne çocu¬ğunu dövse de, bağırsa da bunları onun iyiliği için yapar. Hiç bir anne çocuğunu kıyasıya dövüp incitmez.

Apdestsiz sofuya namaz mı dayanır?

Aptala malum olur

Ar dünyası değil, kâr dünyası.

Ar esner, aşık gerinir

Araba devrilince (kırılınca) yol gösteren çok olur.

Araba ile tavşan avlanmaz

Arabanın ön tekerleği nereden geçerse art tekerleği de oradan geçer. (Ön tekerlek nereye giderse art tekerlek de oraya gider).

Arayan Mevlâsını da bulur, belâsını da.

Ardıç ağacının ateşi dayanıksızdır, çok çabuk kül olur. Yalancı insanın da sözü böyledir, güvenilmez.

Ardıcın közü olmaz, yalancının sözü olmaz

Arı gibi eri olanın dağ kadar yeri olur.

Arı kızdıranı sokar

Arı söğüdü, akıllı öğüdü sever.

Arı, bal alacak çiçeği bilir.

Arı, bal olan kovana üşer.

Arife günü yalan söyleyenin (oruç yiyenin) bayram günü kara çıkar (olur).

Arık ata kuyruğu da yüktür

Arık etten yağlı tirit olmaz

Arık öküze bıçak olmaz (çalınmaz)

Arkadaşını söyle kim olduğunu söyleyeyim

Arkadaşını yalnızken ikaz et,başkalarının yanında öv. PUBLIUS CYRUS

Arkadaşlar, tanıdıklar arasında karşılıklı verilen arma¬ğanlar sevgiyi, dostluğu pekiştirir. Armağanın maddi değeri önemli değildir. Armağan, bir kişinin hatırlandığını belirt¬mesi bakımından değerlidir

Arkanı güneşe çevirme,gölgen önüne düşer. TAGORE

Armağanın maddi değeri önemli değildir. Önemli olan içtenlikle verilmiş olmasıdır. Varlıklı kimse çok şey verebi¬lir. Bu, onun için fedakârlık sayılmaz. Yoksul bir kimsenin içinden gelerek verdiği küçük şeyler daha değerlidir.

Armudu soy ye, elmayı say ye

Armudun önü, kirazın sonu

Armut dalının dibine düşer

Armut ilk çıktığı zaman, kiraz da biteceği zaman daha lezzetli olur.

Armut, kabuğu soyularak, elma da aşırı gidilmeyerek yenilmelidir.

Arnavuta sormuşlar: "Cehenneme gider misin?" diye, "aylık kaç?" demiş.

Arpa eken buğday biçmez.

Arpa samanı ile, kömür dumanı ile

Arpa unundan kadayıf olmaz

Arpa verilmeyen at, kamçı zoru ile yürümez.

Arpacıya borç eden, ahırını tez satar

Arşın malı kantar ile satılmaz

Arsız kişiler hiç bir şeyden utanmazlar. Onlar için görü¬nüşleri de önemli değildir. En kötü giysilerin içinde bile ra¬hatça dolaşırlar.

Arsız neden arlanır, çul da giyer sallanır.

Arsızın yüzüne tükürmüşler, "Yağmur yağıyor" demiş.

Artık (fazla) mal göz çıkarmaz

Aş taşınca kepçeye paha olmaz.

Aş tuz ile tuz oran ile.

Aşı pişiren yağ olur, gelinin yüzü ağ olur

Âşığın gözü kördür (kör olur).

Âşık âlemi kör, dört yanını duvar sanır.

Âşık daima bey oturmaz.

Âşık, sevgilisi uğruna bütün fedakârlıklara katlanır ve onun nazını çeker. Ama, nasıl olsa çekiyor diye nazı uzat¬mak, âşığı soğutur. Bunun gibi insanlarla ilişkilerde, gerek¬meden nazlanmak da ilişkiden beklenenden yoksun bırakır.

Aşıka Bağdat uzak (ırak) değil (gelmez), (dervişe 'Bağ¬dat'ta pilav var" demişler, "yalan değilse, ırak değil" demiş).

Asıl azmaz, bal kokmaz.

Asil ile taş taşı, bedasıl ile yeme aşı.

Aşılmasına imkan olmayan hiçbir duvar yoktur. ÇEHOV

Aşını, eşini, işini bil.

Aşırı baskı kadar başıboş bırakılmak da çocuklar ve gençler için zararlıdır. Disiplin altına alınmayan çocuklar ve gençler, zararlı etkenlerle istenmeyen yollara yönelebilirler.

Aşırı ve gereksiz korkaklık, savaşta, ya da birlikte iş yapacak bir toplulukta kaygı, telâş ve heyecan yaratarak bozgunluğa yol açar.

Aşk ağlatır, dert söyletir.

Aşk olmayınca meşk olmaz

Aşk, çoğu kez kişilere üzüntü kaynağı olur. Aşık, hü¬zün içindedir. Dertli kişiler ise, teselli bulmak amacıyla her¬kese dertlerini dökerler. Dertsiz kişiler, şikayette bulunmaz¬lar. Ancak derdi olan, bir çare umuduyla dertlerini anlatır.

Aşk, dört nala giden at gibidir, ne dizginden anlar, ne söz dinler. KONFÜÇYÜS

Aşk, dünyanın en tatlı mutluluğu ile en derin acısından yaratılmıştır. BAILEY

Aşk, duyguların şiiridir. BALZAC

Aşk, güzelliğin aracılığıyla çoğalma arzusudur. SOKRATES

Aşk, öyle engin bir denizdir ki, ne başlangıcı ne de sonu vardır. MEVLANA

Aşkın gelişi, aklın gidişidir. ANTONINE BERT

Aşktan gözü kararmış kişi, hoş olmayan aşırı davranış¬larda bulunur. Kendisini öylesine yitirmiştir ki, bu davranış¬ları hiç kimse görmez, işitmez sanır.

Aslan kocayınca sıçan deliği gözetir.

Aslan kükrerse atın ayağı kösteklenir.

Aslan postunda, gönül dostunda

Aslan yatağından (yattığı yerden) bellidir (belli olur).

Aslını saklayan (inkar eden), haramzadedir

Astar bol olmayınca yüze gelmez.

Aşure yemeye giden kaşığını taşırır.

At aralıkla, yiğit gariplikle.

At beslenirken, kız istenirken.

At binenin (iş bilenin), kılıç kuşananın.

At binicisini tanır (bilir).

At bulunur meydan bulunmaz, meydan bulunur at bu¬lunmaz.

At ile avrat yiğidin bahtına.

At ölür meydan (nah) kalır, yiğit ölür şan (nam) kain

At ölür, itlere bayram olur.

At sahibine (ağasına), biniciye göre (eşer)-kişner

At yedi günde, it yediği günde (belli olur, semirir).

At yiğidin yoldaşıdır.

At zayıf iken, kişi garip iken çetin sınavlarını verirler. Zorluklar içinde kişiliğini yitirmemış görevlerini yapmış ki¬şiler üstün nitelikli kişilerdir.

At, adımına göre değil, adamına göre vurur

At, at oluncaya kadar sahibi mat olur.

At, besili, bakımlı olduğu zaman hem gösterişli, hem faydalıdır. Satılacaksa o zaman satılmalıdır. Kız da körpeli¬ği güzelliği geçmeden, isteyenleri varken evlendirilmelidir. Kısacası her iş, zamanında ve tavında yapılmalıdır.

At, tarihler boyu Türk'ün vazgeçemediği bir hayvandır. Savaşta ve barışta onun en iyi yardımcısıdır. Türkler ata çok değer vermiş, onun için özel terimler ve sözler oluşturmuştur.

Ata arpa, yiğide pilav.

Ata binen nalını mıhını ara

Ata binersen Allah'ı, attan inersen atı unutma.

Ata dost gibi bakmalı, düşman gibi binmeli

Ata dostu, oğula mirastır

Ata eyer gerek, eyere er gerek.

Ata malı mal olmaz, kendin kazanmak gerek

Atalar çıkarayım der tahta, döner dolaşır gelir bahta.

Atalar sözünü tutmayanı yabana atarlar

Atanın (babanın), sanatı oğula miras tır

Atasını tanımayan Allahı'nı tanımaz.

Atasözleri - Alfabetik Sırayla Atasözleri


Ağrılarda göz ağrısı her kişinin öz ağrısı

Her kişinin kendi derdi, kendi hastalığı kendisi için bütün ağrılardan daha acı vericidir.

Ağrısız baş mezarda gerek (olur), (Gailesiz baş, yerin al¬tında)? (Rahat ararsan mezarda).

Bu dünyada yaşayan herkesin mutlak bir derdi vardır. Sıkıntıların, beklentilerin bitmesi, hayatın da bitmesi demek¬tir. Yani insanın derdi ancak ölünce biter.

Ağustosta beyni kaynayanın, zemheride kazanı kaynar.

Yazın sıcak günlerinde tarlada çalışan kişi, kışın soğuk günlerinde geçim sıkıntısı çekmez. Gençliğinde çalışan, yaş¬lılığında rahat eder.

Ağustosta gölge kovan, zemheride karnın ovar

Zamanında çalışıp geleceğini düşünmeyen, keyfe, zevke dalan kişi ileride aç kalmaya, sürünmeye mahkumdur. Ağus¬tos böceğiyle karınca masalında olduğu gibi.

Ağustosun yarısı yaz, yarısı kıştır

Ağustos ayının ortalarında yaz sıcakları azalır, serinlik başlar. İnsanlar, yavaş yavaş kışa hazırlık yapmalıdırlar. Ağustosun adına aldanmamalıdır.

Ağustosta yatanı, zemheride büğelek tutar.

Fırsatı, gücü varken çalışıp ihtiyaçlarını temin etmeyen kişi, fırsat elden gittikten sonra sıkıntılar içinde kıvranır.

Ağzı eğri, gözü şaşı ensesinden (arkasından) belli olur (bellidir).

Kişilerin kusurlarını, huylarını tutum ve davranışları belli eder.

Ah alan onmaz.

Kötülük yaparak masumların beddualarını alan kişi iflah olmaz. Ettiğini bir gün bulur.

Ahlatın (armut) iyisini (dağda) ayılar yer.

Güzel şeyler, çoğu kez, ona layık olmayan kimselerin eline geçer.

Ahmağa yüz, abdala söz vermeye gelmez.

Ahmaklara, arsız kişilere ne yüz, ne de söz vermeye gel¬mez. Bir kez yakayı kaptırırsanız bir daha böyle kişilerden başınızı alamazsınız.

Ahmak gelin, yengeyi halayığı sanır.

Ahmak kimse, kendisine yardımcı olan kişiye, hizmeti¬ne verilmiş gözüyle bakar, saygısızca davranırsa, çevresin¬deki iyi niyetli, yardımcı kişilerden yoksun kalır.

Ahmak (şaşkın) misafir, ev sahibini ağırlar.

Herkes, kendi görevini yapmalıdır. Başkasının işine ka¬rışıp görev ve yetkilerini üstlenmeye kalkan kişiler gülünç duruma düşerler.

Akacak kan damarda durmaz.

Bir zarara uğramak kaderimizde varsa ne yapsak önle¬yemeyiz.

Ak akçe, kara gün içindir.

Paranın asıl değeri sıkıntıya düşüp ona ihtiyaç duyduğu¬muz gün belli olur. Kazanmasını bildiğimiz gibi dar günü¬müzde paramızı harcamayı da bilmeliyiz.

Akan su yosun tutmaz.

Akara kokara bakma, çuvala girene bak.

îyi, kötü diye beğenmemezlık etme; mal ve para biriktir.

Akar su çukurunu kendi kazar, (su yatağını bulur)

İçinde çalışıp bir şeyler yapma isteği olan kişi, ne yapıp eder, kendisine uygun bir iş ve çalışma alanı bulur.

Akar su pislik tutmaz.

Eski bir inanışa göre akarsu-ne kadar kirletilirse kirletilsin temiz kalır.

Akar suya inanma, el oğluna dayanma.

Ne kadar yavaş akarsa aksın, akar suya girmek tehlikeli dir. Su, insanı sürükleyip boğabilir. Suya güvenmek olmaz. Bunun gibi her iyi görünen el oğluna güvenmek de doğru değildir. Görünüşteki iyi davranışların ardında bize zarar verecek düşünce ve tutumlar olabilir.

Akçe akıl, don yürüyüş öğretir.

Parası olan insanın kendine olan güveni de artar. Para bilgisinin, görgüsünün artmasına yardımcı olur. Gezme, görme, araştırma, okuma hep paraya dayanmaktadır. Kılıksız olduğu içine topluma girmekten çekinen kişiler, güzel giyimli oldukları zaman daha güvenli ve doğal davranırlar.

Ak göt (don, bacak), kara göt (don, bacak) geçil başındı) (hamamda) belli olur.

Kimin iyi, kimin kötü kimin başarılı, kimin başarısı olduğu birlikte girilecek olan sınavda belli olur.

Ak gün ağartır, kara gün karartır.

Mutluluk insanları neşeli, dinç, iyimser yapar. Mutsuz¬luk, üzüntü içindeki bir yaşam ise kişileri sinirli, karamsar yapar.

Akıl akıldan üstündür

İnsanlar akıl ve bilgi bakımından daima birbirlerinden farklıdırlar. Bir kişi diğerinden mutlaka üstündür. Bizim dü¬şünemediğimiz bir şeyi bir başkası düşünüp bizi aydınlatabi¬lir. Her zaman danışmakta yarar vardır.

Akıl için tarik (yol) birdir.

Bilime dayalı, doğru ve iyi düşünme kişilere göre değiş¬mez. Bilinmeyenleri çözen kişilerin hepsi de mantık yolunu kullanmışlardır. Mantık dışı yollar, insanları yanıltır, yanlış yola götürür.

Akıl, kişiye (adama) sermayedir.

İnsanın yaptığı işlerde baş araç ve etken aklıdır.

Akılları pazara çıkarmışlar, herkes yine kendi aklını al¬mış (beğenmiş).

Her insan kendi aklını, görüşünü, davranışını başkalarınınkinden daha üstün bulur. Bir konuda kendi görüşünün dı¬şında ne kadar düşünce, ortaya atılsa da kişiler yine kendi akıllarını beğenirler..Bu yüzden çoğu kişiler eleştiriye daya¬namazlar.

Akıllı düşman, akılsız dosttan hayırlıdır

Akılsız kimse davranışlarının nereye varacağını, ne so¬nuçlar doğuracağını düşünemez. İstemeden de olsa dostları¬na zararı dokunur. Akılsız düşmanla mücadele etmek de zor¬dur. Çünkü akılsızın davranışlarını hesap edip tedbirini al¬mak zordur. Oysa akıllı düşmanın ne yapacağını sezmek, ge¬reken tedbiri almak daha kolaydır.

Akıllı, düşününceye kadar deli oğlunu everir.

Daha az düşünen ama çabuk karar veren kimse, çok dü¬şünüp de karar veremeyen kimseden daha iyi iş görür. Çok düşünüp sonuç elde etmeyince o düşünme işe yaramaz.

Akıllı, köprü arayıncaya dek deli suvu geçer

Tedbirli kişi, yapacağı işlerde sağlam yol arar. Bunun için de sonucu almakta gecikir. Gözü pek, atak kişi ise kü¬çük tehlikeleri göze alarak işe girişir ve çabuk sonuç alır.

Akıllı oğlan neyler ata malını, akılsız oğlan neyler ata malını, (Hayırirevlat neylesin malı, hayırsız evlat neyle¬sin malı), (oğlum deli malı neylesin, oğlum akıllı malı neylesin).

Bir evlat iyi eğitilmişse, akıllı ise malı kendisi kazanır, baba malına gerekseme duymaz. Akılsız ise, babası ne kadar çok mal bırakırsa bıraksın, altından girer üstünden çıkar ve malsız kalır. Buna göre çocuklara mal bırakmaya çalışmak tansa onları iyi eğitmeye çalışmak daha hayırlıdır.

Akıl olmayınca ne yapsın sakal

İnsan"sadece yaşlanmakla olgunlaşmaz. Eğer akılsız ve eğitimsiz ise çocukça işler hatalar yapar.

Akıl para ile satılmaz

Akıl para ile alınıp satılan bir şey olsaydı, dünyadaki bütün zenginlerin akıllı, fakirlerin ise akılsız olması gerekir di. Delice iş yapan zenginler olduğu gibi çok akıllı davranan fakirler de vardır.

Akılsız başın cezasını (zahmetini) ayak çeker

- iyi düşünmeden yaptığımız işlerin sonunda zarara uğrayıp, düzeltmek için çaba gösteririz. Oraya buraya koşup yorulmak zorunda kalırız.

- Yöneticilerin düşünmeden verdikleri kararların sıkıntı¬sını, idareleri altında çalışan kişiler çeker.

Akılsız kasabın gerisine kaçar masadır

İşini bilmeyen, kafası çalışmayan kişi, elindeki fırsatı kullanmak şöyle dursun, onun kendi aleyhine dönmesine yol açar.

Akılsız köpeği yol kocatır, (Ahmak iti yol kocatır).

Gerekli araç gereci hazırlanmadan, iyice düşünülüp yo¬lu, yöntemi, programı çizilmeden yapılmaya çalışılan işin, yarı yolda aksaklıkları ortaya çıkar. Aksaklığı düzeltmek için tekrar malzeme, emek ve zaman harcanır. Bu durum da zaman kaybına ve gereksiz yorgunluklara yol açar.

Akıl yaşta değil, baştadır

Bir kimsenin yaşı büyümekle aklı ve olgunluğu artmaz. Nice gençler vardır ki, yaşlı kişilerden daha doğru düşünüp hareket ederler.

Atasözleri üzerine yapılmış bazı çalışmalar:

Teshil Risalesi: Bizde atasözlerine ait ilk yazma eserdir. Mevlana Şemsettin’e aittir. 1480 de yazılan bu eserde 695 atasözü vardır.

Atasözlerinden farkı, söyleyeninin ya da yazanın bilinmesidir. Vecizeler,bağımsız bir eser halinde yazılabildikleri gibi, bir yazarın eserlerinde dağınık olarak da bulunabilir. Vecizeler de tıpkı atasözleri gibi yaşanan olaylardan, gözlemlerden ve deneyimlerden çıkarılan sonuçlara, derslere dayanır.

Atasözlerinin Özellikleri:

Bu sözler törelere, geleneklere, tecrübelere, akla ve gerçeğe dayanır.

Halkın ortak düşüncesini, inancını, duyusunu, ahlak anlayışını, kültürünü, felsefesini yansıtırlar. Kültürün aynasıdırlar. Eğitici ve öğreticidirler. Genellikle mecazi bir anlam taşırlar.

Anonimdirler. Halk arasında dilden dile dolaşarak gelecek kuşaklara aktarılırlar. Söz ve mâna sanatlarıyla (seci, tezat, cinas, akis, mübalağa) örülmüşlerdir. Kalıplaşmış, doğal (tabii), kısa ve özlü sözlerdir.

Ateş demekle ağız yanmaz.

Ateş düştüğü yeri yakar.

Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.

Ateşle barut (barutla ateş) bir yerde durmaz (olmaz).

Atı a taşıyla, katırı anasıyla.

Atılan ok geri dönmez.

Atım tepmez, itim kapmaz deme (Atın tepmezi, itin kap¬mazı olmaz).

Atın bahtsızı arabaya düşer

Atın doru renkli olanı, kişinin de cesur olanı makbul¬dür.

Atın dorusu, yiğidin delisi.

Atın her türlü bakımını iyi yaparsanız yorulmasından korkmadan rahatça binebilirsiniz.

Atın ölümü arpadan olsun.

Atın ürkeği, yiğidin korkağı.

Atın varken yol tanı, ağan varken el tanı.

Atın yürüyüşü binicisinin ustalığına bağlı olduğu gibi, bir işin yürüyüşü de yöneticisinin bilgi ve becerisine bağlı¬dır.

Atına bakan ardına bakmaz.

Atlar nallanırken kurbağa ayağını uzatmaz.

Atlar tepişir, arada eşekler ezilir

Atlıya saat sorulmaz.

Atta da soy gerek, ite de.

Atta karın, yiğitte burun.

Atta, avratta uğur vardır.

Attan düşüne yorgan döşek, eşekten düşene kazma kürek

Av avlayanın, kemer bağlayanın.

Av köpeği avdan kalmaz.

Av köpek fırın (fırın damı, duvar) deler (yıkar).

Av vuranın değil, alanın.

Ava gelmedik kuş olmaz, başa gelmedik iş olmaz.

Ava giden avlanır.

Avcı ne kadar al bilse, ayı o kadar yol bilir.

Avradı eri saklar, peyniri deri.

Avrat (kadın), malı, kapı mandalı, (kan malı hamam tokmağıdır).

Avrat var ev yapar, avrat var ev yıkar.

Avrat var, arpa unundan aş yapar; avrat var, buğday unundan keş yapar

Ay (gün) var yılı besler, yıl var ayı (günü) beslemez.

Ay ayakta çoban yatakta, Ay yatakta çoban ayakta.

Ay görmüşün yıldıza minneti (itibarı) yoktur.

Ay ışığında ceviz silkilmez.

Ayağını sıcak tut, başını serin; gönlünü ferah tut düşün¬me derin

Ayağını yöneten baştır.

Ayağını yorganına göre uzat

Ayak olmadık (ayağa değmedik) taş olmaz, başa gelme¬dik iş olmaz. (Başa gelmez iş olmaz, ayağa değmez taş olmaz).

Ayakta ölmek, diz üstü yaşamaktan iyidir. ROOSEVELT

Aydınlıkta sürüye hırsız gelmez. Onun için çoban uyu¬yabilir. Yani kişiler işlerinin gerektirdiği özelliklere, zama¬na dikkat ederek çalışmalıdırlar.

Ayı görmeden bayram etme,(Ay gördünse bayram et).

Ayı sevdiği yavruyu hırpalar.

Ayıpsız yâr araya(dost isteyen), yârsız (dostsuz) kalır

Ayıyı (maymunu) fırına (ateşe) atmışlar, yavrusunu ayağının altına almış.

Ayyar tilki art ayağından tutulur. İşini hile kurnazlık ile yürüten kişinin sonu gelmez. So¬nunda eştiği kuyuya düşüp yakayı ele verir. Aza demişler: "-Nereye? " -Çoğun yanına" demiş.

Az ateş çok odun yakar.

Az el aş kotarır, çok el iş kotarır. (Az eli aşta gör, çok eli işte gör).

Az kaz, uz kaz, boyunca kaz.

Az olsun, uz (öz) otsun

Az söyle, çok dinle.

Az tamah, çok ziyan (zarar) getirir.

Az veren candan çok veren maldan.

Az yiyen az uyur çok yiyen güç uyur.

Az, her zaman çoğa uyar, ya da onun ermine girer. Büyük sermaye, küçük sermayeye iş bırakmaz, azınlık, çoğun¬luğa boyun eğer.

Aza kanaat etmeyen çoğu hiç bulamaz.

Azan kurda kızan köpek.

Azıcık aşım, kaygısız (ağrısız, kavgasız) başım.

Azıksız yola çıkanın iki gözü el torbasında kalır.

Azrail gelince oğul uşak sormaz

Azrail, kişilerin durumlarını gözetmez. Büyük küçük demez; eceli gelenin canını alır. Kısacası ölüme söz geçiril¬mez.

-B-


Baba (evlat, oğul) ekmeği zindan ekmeği, koca (er) ek¬meği meydan ekmeği.

Baba himmet, Oğul hizmet.

Baba koruk (ekşi elma, erik) yer, oğlunun dişi kamaşır.

Bir babanın yaptığı kötü iş, sürekli tekrarladığı uygunsuz hareketler her nedense aileye yüklenmeye çalışılır. Toplum içinde de bunun sıkıntısını en çok, çocuk çeker; en çok o, güç duruma düşer.


Baba malı tez tükenir, evlât gerek kazana.

Çoklukla insanlar bir emek vererek kazanmadıkları malın değerini pek bilmezler, meğer ki bu baba malı ola. Babadan kalan mal, mülk ya da para hazır olduğu, değeri de pek bilinmediği için kolay ve çabuk harcanır; tez biter. Bu bakımdan babadan kalan mirasa güvenip çalışmamak, bir kazanç yolu tutmamak son derece sakıncalıdır. Kişilik sahibi olan kimse ise baba malına güvenmez, alın teri dökerek kazanmaya çalışır, kazandığının değerini de bilir, ona sahip çıkar, dolayısıyla onu dikkatle harcar.


Baca eğri de olsa duman doğru çıkar.

Dürüst, doğru, iyi ve güzel vasıflarını doğuştan getiren insan, ne denli bozuk, elverişsiz ortamlarda bulunursa bulunsun niteliklerini kaybetmeyip korur. Bu durum nesneler için de geçerlidir.


Bağa bak üzüm olsun, yemeye yüzün olsun (Bağda izin olsun, üzüm yemeye yüzün olsun).

Bir bağın bağ olması için gereken bakım gösterilmelidir. Üzümler zamanında budanmalı, gübrelenmeli, çapalanmalı ve sulanmalıdır. Bu yapılmazsa o bağdan istenilen üzüm alınamaz. Bu da bize gösteriyor ki emekle üzüm arasında sıkı bir ilişki var. Bir kişi bir şeyden verim bekliyor, fayda temin etmek istiyorsa gereken çabayı göstermeli; gerekli harcamalardan kaçmamalı, o şeye iyi bakmalıdır. Aksi takdirde o şeyden yararlanmaya yüzü olmaz.


Bağla atını, ısmarla Hakk`a.

Hayvanların bir yerde durmaları isteniyorsa onları mutlaka bağlamak gerekir. Bu durum at için de geçerlidir. Eğer onu başı boş bırakırsak oradan uzaklaşıp kaybolabilir, başına türlü hâl gelebilir. Bunun gibi pek çok şeyde önce tedbir alınmalı, sonra da Allah`a havale etmeliyiz. Kısacası önce tedbir, sonra tevekkül her işte kural olmalıdır.


Bağlı koyun yerinde otlar.

Nasıl ki bağlı koyun, bağlı olduğu ipin izin verdiği sınırların dışına çıkıp otlayamıyorsa, kimi insanlar da ellerinde olan imkânın dışına çıkıp iş göremezler; ellerindeki imkân ne kadarsa o kadar başarılı olurlar. Fazla imkânlara kavuşmak, becerikli insanların daha verimli ve başarılı olmalarına kapı aralar. Bu sebeple onlara gerekli olan imkân ve fırsat verilmelidir.


Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur.

İster bağ, ister iş yeri, isterse bir eşya olsun, ona gerekli bakımı gösterirsek beklediğimiz faydaya kavuşuruz. Bir bağa bakmaz, onu çapalamaz, budamasını yapmaz, yabancı otlardan temizlemez ve gübrelemezsek bir zaman sonra onu dağa, verimsiz bir yere dönmüş görebiliriz. Bakımı olmayan bir iş yeri, bir eşya için de durum bundan farklı değildir.

Bakımdan uzak tutulmuş bir iş yerinde düzen gözetilmezse aksaklıklar giderek büyür, önü alınamaz olur, sonunda iş yeri iflasın eşiğine gelebilir. Bir eşyanın bozuk, kırık, eksik bir yanı yerinde ve zamanında giderilmezse, o eşya bir süre sonra kullanılamayacak hâle gelir. Unutulmamalıdır ki, bakılan ve onarılan şeyler ancak yararlanılacak şeyler olarak ortada kalır.
Bakmakla usta olunsa, köpekler (kediler) kasap olurdu.

Öğrenmenin esası denemeye ve yapmaya dayanır. Bir şey, başkasının yaptığı işe bakılarak öğrenilemez. Eğer bilgi ve becerinin de kazanılmasının yapmaya dayandığı düşünülürse, bir işin öğrenilmesinin seyretmeye değil, bizzat denemeye ve o iş üzerinde çalışmaya bağlı olduğu daha açıkça görülür. Ustalık da ancak böyle elde edilir.


Bal bal demekle ağız tatlanmaz.

Bir şeyin yalnızca adını etmekle, onun hakkında tatlı sözler söylemekle o şeye kavuşulmaz. Önemli olan gerekli girişimlerde bulunup onu ele geçirmek için uğraş vermektir.

Balık ağa girdikten sonra aklı başına gelir.

Çoklukla düşünüp taşınmadan, olacakları hesaplamadan işe kalkışan insan, bu ihtiyatsızlığı sebebiyle bir felâkete düştükten sonra aklını başına toplar; kendine gelip uyanır. Ama dövünmesi, çırpınması bir fayda vermez; çünkü iş işten geçmiş olur.


Balık baştan avlanır.

Bir yeri yöneten oraya hâkim demektir. Eğer bir yeri ele geçirmek istiyorsan, oranın hâkimi olan yöneticileri ele geçirmen yeter.


Balık baştan kokar.

Gerek bir aile, gerek bir topluluk ve gerekse bir ülkede baştaki yöneticilerin niyetleri ve tutumları bozuksa o yerdeki her şey de bozuk ve düzensiz olur. Ortada değerini koruyan bir şey kalmaz.


Balın olsun tek, sinek Bağdat`tan gelir.

1. Yeter ki malın, mülkün ve paran olsun; ondan faydalanmak isteyen pek çok kimse olduğuna, hatta bunlardan kimilerinin çok uzaklardan geldiğine bile şahit olacaksın. 2. Kıymetli bir malın mı var? Kaygılanma, onun müşterisi eninde sonunda mutlaka çıkıp gelir.


Balta değmedik (girmedik) ağaç (orman) olmaz.

Hayat öyle çetrefilli bir yoldur ki, zorluk, felâket ve acılarla karşılaşmayan, bir zarar görmeyen kimse yoktur.


Bal tutan parmağını yalar.

Başkalarına yararı dokunan yerlerde çalışan, onlara iyi ve güzel şeyleri sunmakla görevli bulunan kimse, ürettiğinden ya da dağıttığından kendisi de faydalanır. Genellikle bu tutum da hoş görülmeye çalışılır. Çünkü o görevi yapan bunu hak ediyor kanaati yaygın hâle gelmiştir.


Bana benden her ne olursa, başım rahat bulur dilim susarsa.

1. Hemen her kişi kendi geleceğini kendisi hazırlar. Kendisine gelecek zararların ya da faydaların tümü onun tutumuna bağlıdır, her şeyin sorumlusu o olur. 2. Ne söylediğini bilmeyen, sözlerinin onu nereye ulaştıracağını hesap etmeyen, lüzumsuz ve çok konuşan kimse, dili yüzünden çeşitli zararlara uğrar. Aksine diline bir çeki düzen veren, susmasını bilen ve ancak gerektiği yerde konuşan kimseler bu belâlardan uzak olur.


Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.

Bazı bencil, çıkarcı kimseler vardır ki, onlar, sırf kendilerine zarar vermiyor diye kötülük yapan kimselere engel olmazlar. Onların başkalarına kötülük yapmalarına, bu kötülüklerinin bütün bir toplumu zarara uğratmalarına ses dahi çıkarmazlar; onlara dokunmamaya çalışırlar. Oysa bu tavır son derece yanlıştır. Yalnız kendimizi değil, toplumun diğer bireylerini de düşünmek zorundayız. Bana ne demek, nemelâzımcı olmak toplumun dirlik ve düzenliğini temelden bozacak bir harekete yol açar.


Baskın basanındır.

Kim ki savaşta düşmanını gafil avlayıp fırsat vermeden hücum ederse, zaferi elde eder; savaşı kazanır.


Baskısız (çivisiz) yongayı (tahtayı) yel (el) alır, sahipsiz tarlayı sel alır.

1. İyi korunmayan araç ve gereçler çabuk yıpranır; sahiplenilmeyen mallar elden gider, onlara başkaları sahip çıkar. 2. Çocukların ya da gençlerin denetimini ve gözetimini iyi yapmalı; aksi takdirde onlar kötü yollara düşebilir, zararlı alışkanlıkların tutsağı olabilirler. Bunların yanında aile ile bağları kopup ilişkileri tamamen kesilebilir.


Başa gelen çekilir.

Ne kadar istersek isteyelim kimi felâketleri, kötü durumları önleyemeyiz; üstümüze çöken acılara katlanmaktan başka bir şey gelmez elimizden. Bu durumda yapılacak tek şey sabırlı olmak, sıkıntılara katlanmayı bilmektir.


Başa gelmeyince bilinmez.

İnsan başkalarının uğradığı felâketlerin, dertlerin ne denli acı olduğunu gerektiği gibi idrak edemez. Ne zaman ki benzer bir olayla karşılaşır ve acıyı tadar, işte o zaman anlar.


Baş başa bağlı, baş da şeriata.

Bulunduğumuz yerdeki yöneticiler, bir üst yöneticiye; üst yönetici ise en üst yöneticiye; o da şeriata, yani Cenab-ı Hakk`ın koymuş olduğu kanunlara bağlıdır. İnsanların başına buyruk hareket etmeleri böylelikle önlenir, bir sorumluluk zinciri oluşturulur. Alttakiler üsttekilere, üsttekiler de şeriate karşı sorumlu olurlar. Bu durum toplumların genel düzenini sağlamış olur. Ancak günümüzde bu sorumluluk bağı şeriatla değil, lâik kanunlarla sağlanmaya çalışılmaktadır.


Baş başa vermeyince taş yerinden kalkmaz.

Bir insanın gücü sınırlıdır, tek başına her işi yapamaz. Kimi zor işleri yapması için de başka insanların gücüne, işbirliğine ihtiyaç duyar. Güçler birleştirilince zor işlerin yapılması da kolaylaşır. Çünkü birlikten kuvvet doğar.


Baş dille tartılır.

Kişilerin ne kadar akıllı, ne kadar düşünceli oldukları söyledikleri sözlerle ölçülür. Çünkü konuşmaların tutarlı ve yerinde olup olmaması böyle bir ölçüm için en elverişli yolların başında gelir.


Başını acemi berbere teslim eden, pamuğunu cebinde taşısın.

Bir işin yapılmasını tecrübesiz, beceriksiz, ustalığı olmayan kişilere teslim eden, meydana gelebilecek zararlara katlanmaya da hazır olmalıdır.


Baş kes, yaş kesme.

Tabiatı zengin kılan, bir yeri yaşanılacak hâle getiren unsurların başında ağaç gelir. Hayatımız için yararları o kadar çoktur ki, yaş bir ağaç kesmek, bir insan öldürmek gibidir.


Baş nereye giderse ayak da oraya gider.

1. Küçükler çoklukla büyükleri taklit ederler. Onlara özenir, onların yaptıklarını yapmaya çalışırlar. 2. Bir ülkede iş başında bulunanlar, bir iş yerini yönetenler nasıl hareket edip bir yol izlerlerse, yönetilenler de onlar gibi davranıp onları takip ederler.


Baz bazla, kaz kazla, kel tavuk topal horozla.

Bir kimse, kendi niteliğine uyan, kendine denk olan, kendine benzeyen kimselerle beraber olur, arkadaşlık eder, düşüp kalkar.


Bedava sirke baldan tatlıdır.

Emek verilmeden, karşılığı ödenmeden ele geçirilen şeylerin kıymeti ne kadar düşük olursa olsun kişinin pek hoşuna gider.


Belâ geliyorum demez.

Hayat inişli çıkışlı bir yoldur. İnsanın karşısına neyi, ne zaman çıkaracağı hiç bilinmez. İnsan bir anda, hiç umulmadık bir zamanda kötülüklerle, felâketlerle karşı karşıya kalabilir. Bu yüzden tedbiri elden bırakmamak gerekir.


Beleş atın dişine (yaşına, yularına, dizginine) bakılmaz.

Bir çaba, bir emek harcanmadan, bedava elde edilen şeyler insana oldukça hoş gelir. Bu sebeple bir kusuru, bir eksiği var mı diye bakılmaz; güzel olup olmadığı aranmaz, niteliklerine pek dikkat edilmez.


Besle, büyük danayı; tanımasın anayı.

Anne ve babalar çocukların sağlıklı büyümeleri, iyi bir eğitim görmeleri için her türlü zorluğa katlanırlar. Ama buna karşılık çocuklarından umduklarını bulamazlar. Çocuklar kendilerine karşı gerekli saygı ve sevgiyi göstermezler, hayırsız olurlar, onların değerini bilmezler, onları tanımazlar. Dolayısıyla da anne ve babanın emeklerine karşı nankörlük etmiş olurlar.


Besle kargayı, oysun gözünü.

Kimi nankör, kötü niyetli, sütü bozuk kimseler vardır ki, hiç de lâyık olmadıkları hâlde sen onlara iyilik yaparsın, onlar da sana fenalıkla karşılık verirler.


Beş parmağın beşi bir değil (olmaz).

Bir eldeki parmakların kimisi uzun, kimisi de kısadır. Bunun gibi bir anne-babadan olmuş, aynı çatı altında yetişmiş kardeşlerin de fiziksel ve ruhsal yapıları birbirinden farklıdır. Huyları, becerileri, karakterleri birbirine benzemez. Bu durum toplumdaki diğer insanlar için de söz konusudur, onlar da birbirlerinden çeşitli nitelikleriyle ayrılırlar.


Beterin beteri vardır.

Kötü bir duruma düştüğümüzde, bir belâ ile karşılaştığımızda bundan kötüsü de olamaz diye düşünmemeli; daha da kötüsünün olabileceğini aklımızdan çıkarmadan gereken sabrı göstermeli, Allah`a sığınmalıyız.


Bıçağı kestiren kendi yüzü suyu, insanı sevdiren kendi huyu.

İyi su verilmiş çelikten yapılan, ustalıkla bilenen bıçak dayanıklı ve keskin olur; bu da onun değerini artırır. Kişileri değerli, sevimli kılan da huy güzelliğidir. Geçimsiz, huysuz kimseler toplumca sevilmezler.


Bıçak sapını kesmez.

Bıçağı bıçak yapan demir kısmı ile sap kısmıdır. Demir kısmı, saplı kısmına ilişemez. Ama başka bıçakların saplarına ilişip zarar verebilir. Bunun gibi insanlar da çok yakınlarına, anne-baba-evlâtlarına ve diğer akrabalarına kolay kolay zarar veremez. Aralarında onları bütünleyen, birbirlerine bağlayan bir kan, bir sevgi bağı vardır.


Bıçak yarası geçer (onulur), dil yarası geçmez (onulmaz).

Bıçak ya da herhangi bir silâhın açtığı yara bir süre sonra iyileşir, vücutça onulur. Ama dilden çıkan kötü ve acı sözlerin gönülde açtığı yara, bıraktığı izi kolay kolay kapanmaz; her hatırlamada yeniden açılır, insana üzüntü verir.


Bilen bilir, bilmeyen aslı var sanır.

İnsan bir şeyi duymuşsa, o ancak bir söylentidir; doğruluğu belirsiz, gerçekliği de şüphe götürür. Ancak insanlar söylentilerin bu yanına bakmazlar, duyduklarını başkalarına aktarıp dedikodu yaparlar. Konuşulan bir olayın aslının olup olmadığını ancak gören bilir, görmeyen ama söylenenleri duyanlar ise dedikoduları gerçekmiş gibi kabul ederler.


Bilinmedik aş ya karın ağrıtır, ya baş.

Anlamadığımız, daha önce denemediğimiz, iç yüzünü bilmediğimiz bir iş yapmaya kalkışmak akıl kârı değildir. Çünkü tanışık olmadığımız bu işin başımıza iş açması, bize zarar vermesi kuvvetle muhtemeldir. Bunun için bir işe girişirken dikkatli olmak zorundayız.


Bilmemek ayıp değil, sormamak (öğrenmemek) ayıp.

İnsan hayatı için bilgi oldukça önemlidir. Ne ki insan her şeyi bilmez. Bilmesine de imkân yoktur. İnsanın her şeyi bilmemesi doğaldır. Bunun utanılacak bir yanı da yoktur. Ancak imkân varken bilmediklerini sorup öğrenmemesi, biliyorum tavrıyla bir işe girişmesi son derece sakıncalıdır ve kusurludur. Çünkü yanlış bir yola saparak hem kendine, hem de başkalarına zarar verebilir.


Bin bilsen de bir bilene danış.

Herkes eşit bilgiye sahip değildir. Çok iyi bildiğimizi sandığımız konunun bilmediğimiz bir yanı olabilir, o konuyu bizden daha iyi bilenler de çıkabilir. Bu yüzden bir işe kalkışmadan önce bu gibi kimselere danışmalı, onların bilgi ve tecrübelerinden yararlanmalıyız. Eksiğimizi ancak böyle giderebilir, yanlışımızdan ancak böyle kurtulabilir, iyi bir sonuca da ancak böyle kavuşabiliriz.


Bin dost az, bir düşman çok.

Sıkıntılı bir anımızda, kötü bir günümüzde hemen yardımımıza koşan, daima iyiliğimizi isteyen dostlarımızdır. Derdimizi onlarla unutur, mutluluğu onlarla tadarız. Onlardan zarar değil, yalnızca fayda görürüz. Bu sebeple ne kadar çok olurlarsa, bizim için o kadar iyidir. Ama düşmanımız olan yalnızca bizim kötülüğümüzü ister, bir tane de olsa onun varlığı bizi rahatsız eder.


Bin merak bir borç ödemez.

Ne denli kaygı içinde olursan ol, bunun borcunun ödenmesinde hiçbir yararı yoktur. Tasalanmayı bırakıp borcunu ödemek için çaba harcamalı, yollar aramalısın.


Bin nasihatten bir musibet yeğdir.

Yanlış bir yol tutmuş kimi insanlar vardır ki, onlara ne kadar çok öğüt verirsen ver, tuttukları yanlış yoldan onları çevirmekte bu öğütler bir fayda temin etmez. Ama takip ettiği yanlış yolda başına gelen bir felâket, onu doğru yola getirmekte daha etkili olur. Çünkü kötü tecrübelerin öğretme gücü oldukça büyüktür.


Bin ölçüp bir biçmeli.

En basitinden en zoruna, yapmaya çalıştığımız işin bütün ayrıntılarını önceden düşünmeli; gerekli ölçümleri yapmalı, sonucu iyi hesaplamalı, sonra işe girişmeliyiz. Yoksa istemediğimiz bir zararın ortaya çıkmasından duyacağımız pişmanlık fayda etmez.


Bin tasa (kaygı) bir borç ödemez.

Çok tasalanmak ve üzülmekle borçtan kurtulunamaz. Çünkü borç durduğu yerde ödenmez. Borcu ödemek için bir şeyler yapmalı, harekete geçip çalışmalı, kimi çıkış yolları aranmalıdır.


Bir adama kırk gün deli desen deli olur.

İnsana yapılan sürekli telkinler sonunda bir neticeye ulaşmak mümkündür. Çünkü insan etkilenen bir varlıktır. Birtakım iyi ya da kötü duygular, düşünceler ve inançların sürekli telkin edilmesiyle insanlar biçimlendirilip yönlendirilebilirler.


Bir adamın adı çıkacağına canı çıksın.

Toplumun bir kişi hakkında verdiği yargı öyle kolay kolay değişmez. Toplum kişiyi nasıl nitelemişse, kişi o niteliğiyle tanınır. Adı bir kere kötüye çıkan kişi, iyi de olsa toplumun bu yargısının önüne geçemez. Adına sürülen bu leke onun yakasını bırakmaz. Nereye gitse bu leke yüzüne vurulur, itilip kakılır, sıkıntılar içinde kalır. Böyle yaşamak kişi için

ölmekten daha iyidir.
Bir ağızdan çıkar bin ağıza yayılır.

Bir sırrın yayılması istenmiyorsa, kimseye söylenmemelidir. Sır ağızdan çıktı mı hemen yayılır, gizli kalmasını önlemek çok zordur. Çünkü insanın merak ve dedikoduya eğilimi vardır. Bu eğilim sır olan şeyin dilden dile dolaşmasına, toplum içinde yayılmasına yol açar.


Bir ahırda at da bulunur, eşek de.

Bir toplumda iyi, yararlı ve güzel işler yapanlar bulunduğu gibi kötü, yararsız ve çirkin işler yapan insanlar da bulunabilir.


Bir başa bir göz yeter.

Ne kadar çok malı olsa da insan yine de elde etmek ister, geleni geri çevirmek istemez. Oysa insan hayatta ihtiraslı olmamalı, ihtiyacından fazlasını düşünmemelidir. Kanaatkâr olan kimseler ihtiyaçları kadar olanı yeter görürler.


Bir bulutla kış olmaz (Bir çiçekle yaz gelmez).

1. Önemli bir durumun netlik kazanması için küçük, önemsiz belirtilerin varlığı yeterli değildir. 2. Güzel ve hoş da olsa, küçük bir değeri elde etmekle mutluluk tam anlamıyla yakalanmış sayılmaz.


Bir çöplükte iki horoz ötmez.

Bir toplumda iki baş, bir iş yerinde iki yönetici olmaz. Olursa aralarında kıskançlık, çekememezlik yüzünden anlaşmazlık çıkar; fikir ayrılığına düşerler; biri diğerini yok etmeye, bulunduğu yere tek baş olmaya çalışır. Bu çatışma sonunda güçlü kalır, güçsüz gider. Bu da az şeye mal olmaz.


Bir deli kuyuya bir taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış.

1. Aklî dengesini yitirmiş kimi insanların yaptıkları öyle işler vardır ki, bunu akıllı insanlar bir araya gelse ne yorumlayabilir, ne de çözebilirler. 2. Kimi zaman bir insan öyle delice bir iş yapar ve zarara yol açar ki, pek çok akıllı kimse bir araya gelir ama bu zararı gideremez; işi de düzeltemez.


Bir (sağ) elinin verdiğini öbür (sol) elin görmesin.

Yardım yapmak bir insanlık görevi, dinî bir emirdir. Ancak bunu yapmanın da bir yolu yordamı vardır. Yoksula yardım ederken insanın amacı kendini gösterip övünmek değil, görevini ve sorumluluğunu yerine getirmektir. Bu bakımdan yoksulları inciten gösterişlerden kaçınmak; kimsenin haberi, hatta en yakınların bile haberi olmadan yardım yapmak gereklidir. Yoksa tersine bir hareket yardım edilen kimseyi mahcup duruma düşürür, yapılan iyilik de iyilik olmaktan

çıkar.
Bir elin nesi var iki elin sesi var.

İnsanın gücü sınırlıdır. Bunun için büyük işlerin üstesinden tek başına gelemez. Bu tür işleri başarabilmek için başkalarıyla işbirliğine, dayanışmaya girer. Güçleri birleştirerek zor işlerin altından böylelikle kalkar.


Bir evde düzen olunca düzenbaz olmaz.

Eğer bir ailenin hemen bütün fertleri arasında bir uyum, bir anlaşma, karşılıklı sevgi ve hoşgörü varsa, o ailede düzen de var demektir. Dolayısıyla ailenin huzurunu kaçıracak bir kimsenin bu ailede barınması da mümkün değildir.


Bir göz ağlarken öbür göz gülmez.

Aile fertleri birbirine kan ve akrabalık bağlarıyla bağlıdırlar. Onlar bir vücudun azaları gibidirler. Dolayısıyla ailenin bir ferdine gelen zarar, bütün aile fertlerine gelmiş gibidir. Hemen hepsi de aynı ölçüde üzüntü çekerler.


Bir günlük beylik, beyliktir.

İnsanlar her zaman arzu ettikleri nimetlere kavuşup bunun sefasını süremezler. Bu sebeple çok kısa bir süre içinde de olsa, çevresindekilerden daha üstün, dertlerden uzak ve arzu ettiği biçimde bir an yaşamak o kişi için güzel bir şeydir.


Bir insanı tanımak için ya alış veriş etmeli, ya yola gitmeli.

Ortak bir işe girmeden insanların gerçek yüzünü anlamak oldukça zordur. Alış veriş etmek, onları tanımak bakımından önemli ölçüttür. Çünkü alış veriş bir şeye sahiplenmeyi gerekli kıldığı için kişinin çıkarcı yönünü bütün çıplaklığıyla ortaya koyar. Yolculuk ise fedakârlığı, cesareti, mertliği gerektirir; dolayısıyla yolculukta karşılaşılan zorluklar sebebiyle ortaya konan davranışlar kişilerin niteliklerini belirgin kılar.


Biri yer, biri bakar; kıyamet ondan kopar.

Bir toplumun sahip olduğu varlıklardan her fert bir adalet çerçevesi içinde yararlanmalıdır. Eğer böyle olmaz, adaletli davranılıp hak gözetilmez, sadece bir kısım insanların yararlanmasına göz yumulup diğer insanların yararlanmasına fırsat verilmezse kargaşa çıkar; kavga baş gösterir, toplumdaki sosyal barış zedelenir, düzen bozulur, insanlar birbirlerine düşer.


Bir koyundan iki post çıkmaz.

Bir iş, nesne ya da insandan temin edilecek faydanın bir ölçüsü, bir sınır vardır. Alınabilecek alındıktan sonra, onlardan bir kez daha verim istemek, onları bu konuda zorlamak doğru değildir. Bu davranışın devamı insanı yanlış bir yola götürüp zarara sokabilir.


Bir kötünün yedi mahalleye zararı dokunur (vardır).

Yalancı, düzenbaz, iffetsiz bir kimse sadece kendi çevresine zarar vermekle kalmaz; kötülüklerini daha geniş çevrelere de taşır. Kendinin, yakınlarının, çevresinin ve daha geniş muhitlerin adını lekeler; bu leke gittikçe yayılır.


Bir mıh bir nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır.

Küçük ve kıymetsiz gördüğümüz şeyler zaman gelir çok önem kazanır ve büyük iş görebilir. Küçük bir somun parçası yüzünden bir dikiş makinesinin çalışmaması, işlerin yatması mümkündür. Bu sebeple herhangi bir nesne, iş ya da olayı küçük görmeyip önemle ele almak gereklidir.


Bir selâm bin hatır yapar.

Dinimizin bir emri olan selâm, bir bilgi ve sevgi belirtisidir. Dolayısıyla gönül kazanmanın önemli bir anahtarıdır. Yakınlarımıza, arkadaşlarımıza, hatta yabancılara bile vereceğimiz selâm onlarla aramızda bir yakınlığın doğmasına yol açar; gönülleri birbirine yaklaştırır. Bu sebeple selâmlaşmayı ihmal etmemek gereklidir.


Bir sıçrarsın çekirge, iki sıçrarsın çekirge, üçüncüde ele geçersin çekirge.

Bir suçu işleyebilir, kanunsuz bir işi yapabilir ve yakalanmayabilirsin. Hatta bunu birkaç kez de başarabilirsin. Ama bu böyle devam etmez, eninde sonunda yakayı ele verirsin.


Bir sürçen atın başı kesilmez.

Kusursuz insan olmaz. Hemen her insan bir yanlışlık yapabilir. Bu bakımdan sürekli iyi iş yapan, doğru yoldan çıkmayan, kişiliğini her yönüyle kanıtlamış olan bir kimseyi, bir kez hata yaptı diye gözden çıkarmak, olumsuzlamak ve cezalandırmak doğru değildir. Yapılacak şey, yalnızca uyarıda bulunmak olmalıdır.


Bir şeyin önüne bakma, sonuna bak.

Kimi işler vardır ki iyi başlamamış ama iyi sonuç vermiştir. Üstelik başlamış bir işte geri dönmek de zordur. Bu sebeple bize düşen yolumuza azimle devam etmek, gereken çabayı göstermek, işi lâyıkıyla yapmaya çalışmaktır.


Bir yemem diyenden kork, bir oturmam diyenden.

Kimi insanlar vardır ki dedikleriyle yaptıkları birbirine uymaz. Kimi isteksiz görünüp “yemem” diyen insanların isteklilerden daha çok yedikleri, kimi hevessiz görünüp “kalamam” diyen insanların da diğerlerinden daha çok oturdukları, hatta yatıya kaldıkları bile görülmüştür.


Bitli (kurtlu, çürük) baklanın kör alıcısı olur.

Değersiz, işe yaramaz, kötü şeylerin de müşterisi olur. Onları kimileri anlamadığı, kalitesini bilmediği için alır; kimileri de kendileri bakımından bizim kavrayamadığımız bir değer ifade ettiği için alır.


Boğaz dokuz (kırk) boğumdur (boğa boğa söyler).

Bir sözü düşünüp taşınmadan, içimizden geçirmeden, kendi kendimize ölçüp tartmadan, doğuracağı sonuçları hesaplamadan, düzeltmeden söylememeliyiz. Ola ki istemediğimiz bir sözü ağzımızdan çıkarmış olabiliriz. En doğrusu, uygun biçimi bulduktan sonra söylemektir.


Bol bol yiyen, bel bel bakar.

Bugünün yarını da vardır. Savurganlık yapıp elindekini bol bol harcayan, düşünceli davranıp ilerisi için bir şey bırakmayan kimse, yarın geçimini temin edecek bir şey bulamaz. Başkalarına muhtaç olur, onun bunun eline bakar.


Borç iyi güne kalmaz.

Borçlu olan, borcunu hemen ödemenin yollarını aramalıdır. “Elim genişleyince, ileride öderim” diye düşünmesi son derece sakıncalıdır. Çünkü gelecek günlerin ne göstereceği belli olmaz. Eli daha da darlaşabilir. Dolayısıyla borcunu ödemesi güçleşir, gün geçtikçe de borcu artar.


Borçlunun yalımı alçak olur.

Borçlu kimseler, borçlarını ödeyemedikleri için alacaklıları yanında rahat olamazlar; başları yukarıda yürüyemezler, üzülüp incinirler, sanki suçlu gibi dururlar, kendilerini ezik hissederler.


Borçsuz çoban yoksul beyden yeğdir.

Beyleri bey yapan cömertlikleri, ellerindeki varlıkları yoksullara dağıtmalarıdır. Varlıksız, sıkıntı içinde yüzen bir beyin sadece adı kalmıştır. Varlığı olmayan, yoksulları gözetme ve doyurma görevini yapamayan bir bey için bu durum acı vericidir. Böyle bir konumda bey olmaktansa borçsuz, tasasız, kıt kanaat geçinen bir çoban olmak daha iyidir. Çünkü, o yoksulluğa alışkındır.


Borçtan korkan kapısını geniş (büyük) açmaz.

Alacaklının yanında yüzü yerde olmak istemeyen, borç etmekten korkan kimse tedbirli olur; masraflarını kısar, gelişigüzel harcamalar yapmaktan kaçınır, kendine uygun bir yol seçip ona buna ziyafet vermekten uzak durur.


Borç uzayınca kalır, dert uzayınca alır.

Hemen her şeyin bir yapılma zamanı vardır. Borç da zamanında ödenmezse kişilerde bir gevşeklik görülür, borçluluk duygusu zamanla azalır. Borç uzun süre ödenmez olur, hatta hiç ödenmez bile. Dert de böyledir; zamanında önlem alınmaz ve hastalık uzarsa, kişi sonunda güçsüz kalır; dayanma gücü kalmaz ve ölür.


Borç yiğidin kamçısıdır.

Birisine borçlanan, borcunu da ödemek isteyen kimse kendini daha çok çalışmak ve kazanmak zorunda hisseder; bu yönde girişimde bulunur.


Bostan yeşil (gök) iken pazarlığa oturulmaz.

Ne olacağı, nasıl gelişeceği, nasıl sonuçlanacağı bilinmeyen bir konu, iş ya da durum üzerinde anlaşmaya varılıp söz verilemez.


Boş çuval ayakta (dik) durmaz.

1. Karnı aç olan kimse, iş yapamaz. 2. Beceriksiz, deneyimsiz, bilgisiz kimse bir iş tutunamaz. 3. Hiçbir tutamağı bulunmayan, gerçeklerden uzak, temelsiz düşünce ya da plânlarla sonuca ulaşılamaz.


Boş fıçı çok (fazla) langırdar.

Gösterişe düşkün, bilgisiz, deneyimsiz kimse kendini ön plâna çıkarmak ve bilgiçlik taslamak amacıyla çok konuşur; her sözün arasına girer, etrafındakileri rahatsız eder.


Boş gezmekten bedava çalışmak yeğdir.

Boş olmak, hiçbir uğraşa girmeden gezmek insanı tembelliğe, miskinliğe alıştırır. Öyle ki bu insanların kimisi can sıkıntısından ne yapacağını bilemez olur, yanlış yola sapar, kötülüklere bile bulaşır. Parasız da olsa çalışmak, boş oturmamak insanı hareketli ve canlı yapar; girişimcilik yeteneğini artırır, onu geliştirir, zararlı alışkanlıklardan kurtarır. İleri de para kazanacağı bir iş bulmasına da kapı aralar.


Boş torba ile at tutulmaz (Boş torbaya eşek gelmez).

1. Hiç kimse emeğinin boşa çıkmasını istemez, karşılığını mutlaka bekler. Bir kimseye iş yaptırmak, onu bir yere bağlamak istiyorsanız, ona emeğinin karşılığını da ödemek zorundasınız. 2. Hemen her iş çoklukla bir emek, masraf ve fedakârlık ister. Bunları gösteriniz ki elde etmek istediğinize kavuşmanız mümkün olsun.


Boynuz kulağı geçer (Boynuz kulaktan sonra çıkar ama kulağı geçer).

Eğitime sonradan da başlasa kimi yetenekli, becerikli, öğrenme ve kavrama gücü gelişkin olan çırak veya öğrenci, ustasından ya da öğreticisinden daha ileri gidebilir; onlardan daha başarılı olabilir.


Böyle gelmiş böyle gider.

Öteden beri süre gelen durum, kurulu düzen, halk arasında yaşayan gelenek ve görenekler kolay kolay değişmez.


Bugün bana ise yarın sana.

Neyin ne zaman olacağı bilinmez; bu ister felâket, ister nimet olsun. Bugün ben bir felâket ve haksızlıkla karşılaşmışsam, yarın da sen aynı durumla karşılaşabilirsin. Bugün sen nimetler içinde bulunup mutluysan, yarın da ben kavuşup mutlu olabilirim. Bunu aklından çıkarma.


Bugünün işini yarına bırakma.

Bir iş günü gününe yapılmalıdır. İşi yarına bırakmak kimi olumsuzlukları da beraberinde getirir. Yarın daha önemli bir işin çıkmayacağını nereden bilebiliriz? Diyelim ki çıktı, o zaman ne yapacağız? Kuşkusuz bugünkü işten önce onu yapacağız, bugünkü iş de kalacak. Dolayısıyla işler birikmeye başlayacak, çıkmaza girecek. Ayrıca bugün yapılması gereken işin sonraki güne bırakılmasıyla önemini yitirmesi, istenen sonucu vermemesi de söz konusu olabilir.


Bugünkü tavuk yarınki kazdan iyidir.

Az da olsa bugün elimizde bulunan bir nimet, imkân ya da nesne, büyük de olsa henüz elimize geçmemiş olandan daha daha iyidir. Çünkü henüz elimize geçmemiş olan, ihtimal dahilindedir. Bir engel çıkıp onun elimize geçmesi gerçekleşmeyebilir. Oysa ötekinin elimizde olması gerçekleşmiştir.


Buğday başak verince orak pahaya çıkar (kıymete biner).

Kimi zaman ortada duran, pek önemli görünmeyen şeyler kendilerine ihtiyaç duyulunca çok değer kazanırlar. İsteklisi çok olan nesnenin fiyatı artar. Sözgelimi yazın ortasında el sürülmek istenmeyen odun ya da kömür, kışa doğru birden kıymet kazanır; ucuzken pahalı olur.


Buğdayım var deme ambara girmeyince, oğlum var deme yoksulluğa düşmeyince.

Tarlada ya da harmanda duran, henüz hasadı yapılıp ambara girmemiş ürün bizim sayılmaz. Çünkü bir yangın, bir sel, yağmur ya da başka bir felâket onun harap olup yok olmasına yol açabilir. Anne ve babanın varlıklı olduğu günlerde oğulun gerçek kişiliği ortaya çıkmaz. Ne zaman anne-baba yoksullaşır, işte o zaman gerçek yüzü ortaya çıkar. Eğer oğul, anne-babasına karşı olan görevlerini yerine getirmiyor, onlardan yardımını esirgiyorsa, ona iyi bir oğul denemez.


Buğdayın yanında acı ot da sulanır.

Mümkün olduğunca dikkatli olunup iyi ve yararlının yanında, kötü ve yararsızın gelişip büyümesine fırsat verilmemelidir.


Bükemediğin eli öp.

Kendisiyle mücadele ettiğin rakibinin kuvveti, bilgisi ve becerisi karşısında başarı gösteremeyip mağlûp olduysan rakibinin üstünlüğünü kabul et; bu onurlu bir davranış olacaktır.


Bülbülü altın kafese koymuşlar, “ah vatanım” demiş.

İnsan, özgürlüğünü ancak vatanında bulur. Bu bakımdan vatan en değerli varlığıdır insanın. Orda doğmuş, orda büyümüş, orda doymuş, orda tatmıştır mutluluğu. Bu sebeple yurdundan uzakta yaşamak, ne denli bolluk içinde olursa olsun insana zor gelir. Nasıl ki bülbül asıl vatanı olan yeşil tabiatı, kanat çırpacağı mavi gökleri özleyip ister ve altın kafesten kurtulmaya çalışırsa, insan da (hele bir de tutsaksa) özgür yaşayacağı vatanını ister ve hasretini çeker.


Bülbülün çektiği dil (i) belâsıdır.

Bir karganın kafese konup beslendiği pek görülmemiştir. Ama bülbül için kafesler sürekli yapılır durur. Bunun tek sebebi, sesinin güzelliğidir. O oldukça güzel öter ve bunun için yakalanıp kafese konur. İnsanlar bundan ders almalıdır. Çünkü düşünüp taşınmadan, sonunun nereye varacağını hesaplamadan sarf edilen sözler, insanın başına dert açabilir. Dili yüzünden belâya saplanıp zarar görebilir.


Büyük balık, küçük balığı yutar.

Güçlü olan kendinden güçsüzü ya ezer, ya yok eder, ya da kendisine bağlı kılar. Bu durum insan için olduğu kadar, ticarî işletmeler ve devletler arasında da çoklukla söz konusudur. Kişiye düşen, yok olmamak için var gücüyle mücadele etmektir.


Büyük başın derdi büyük olur.

Bir iş ne kadar büyükse çözüm bekleyen sorunları da o kadar büyük olur. Dolayısıyla bir işletmeyi idare eden, bir toplumu yöneten, kısacası büyük işlerin başında bulunan kimselerin de hem sorumlulukları, hem de dertleri büyük olur.


Büyük lokma ye (de), büyük söz söyleme.

İnsan çoklukla nefsine yenik düşer. Kendini pek çok konuda ön plâna çıkarmak, ne kadar becerikli ve akıllı olduğunu belirtmek ister. Bu durum onun böbürlenmesine, “ben olsaydım öyle değil, böyle yapardım; şunu yapsaydı kötü duruma düşmezdi; ben asla onun yaptığı gibi kötü bir şey yapmam; o sözler de söylenir miydi?” gibi sözler sarf etmesine sebep olur ki, böyle bir tavır sergilemek son derece zararlıdır. Dünya ve insanlık hâli bu, öyle bir gün gelir ki, yerip kınadığımız kişinin başına gelenler bizim de başımıza gelebilir ve gülünç duruma düşebiliriz. Bu sebeple ağzımızdan çıkacak söze dikkat etmeli, büyük söz söylemekten kaçınmalıyız.

Baba koruk (erik, ekşi elma) yer, oğlunun dişi kamaşır (baba eder, oğul öder).

Baba malı tez tükenir, evlat gerek kazana.

Baba malına güvenmemek gerekir. Kendi kazancı ol¬mayan kişi, baba malını çabuk tüketir. Sürekli olan kazanç, kişinin çalışarak elde ettiği kazançtır.

Baba oğluna bir bağ bağışlamış, oğul babaya bir salkım üzüm vermemiş.

Baba vergisi görümlük, koca vergisi doyumluk.

Babadan kalan mala mülke güvenerek çalışmayan, bu malı, parayı tez tüketir. Babadan kalan mala güvenmemeli. Akıllı evlât, çalışarak kazanır, mal mülk edinir.

Babanın (atanın) sanatı oğla mirastır.

Babasına, anasına saygı göstermeyen kişi. Tanrı'yı ta¬nımıyor demektir. Çünkü, Allah, ana babayı sevnleyi say¬mayı emreder.

Babasından mal kalan, merteği içinden bitmiş sayar

Baca eğri de olsa duman doğru çıkar.

Bağ babadan, zeytin dededen kalmalı

Bağ bayırda, tarla çayırda.

Bağ ve zeytin ağacının bol ürün vermesi için uzun süre geçmesi gerekir. Zeytin ağacı ile bağ kütüğü yaşlandıkça ürünü artar. .

Bağa bak üzüm olsun, yemeye yüzün olsun, (Bağda izin olsun, üzüm yemeye yüzün olsun )

Bağdan bol ürün almak için mutlaka budamak gerekir. Bu işlem, bahara girerken yapılır. (Budanan yerden öszu damlar).

Bağı ağlayanın yüzü güler.

Bağın taşlısı, kadının saçlısı.

Baht (akıl) olmayınca başta, ne kuruda biter ne yaşta.

Bahtsızın bağına yağmur, ya taş yağar ya dolu.

Bakan göze bağ (yasak) olmaz.

Bakan yemez,kapan yer.

Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur

Bakılmayan bir mal, çok verimli de olsa, zamanla ve¬rimsiz hale gelir. Oysaki çalışmakla, gerekeni yapmakla ve¬rimsiz şeyler bile verimli hale getirilir.

Bakmakla usta olunsa (öğrense), köpekler (kediler) ka sap durdu (kasaplığı öğrenirdi)

Baktın kor havası, eve gel kör olası.

Bal bal demekle ağız tatlanmaz (tatlı olmaz)

Bal ile kaymak yenir ama, her keseye göre değil.

Bal olan yerde sinek de olur (bulunur).

Bal tutan parmağını yalar.

Balı olan bal yemez mi?

Balı parmağı uzun (olan) yemez, kısmetlisi yer (yeme¬miş, kısmeti olan yemiş).

Balta değmedik ağaç olmaz.

Bana dokunmayan (beni sokmayan) yılan bin yaşasın.

Bana iyi analar veriniz, size iyi vatandaşlar vereyim. N. BONAPARTE

Bana ya hürriyet verin, ya da ölüm. PATRICK HENGY

Baş ağır gerek, kulak sağır.

Baş başa bağlı, baş da şeriata (yasaya, padişaha).

Baş dille tartılır.

Baş kes, yaş kesme.

Baş nereye giderse ayak da oraya gider.

Baş ol da eşek başı (soğan başı) ol.

Baş olan boş olmaz.

Baş sallamakla kavuk eskimez.

Baş yarılır börk içinde, kol kırılır kürk (en) içinde.

Baş yastığı baş derdini bilmez.

Başa gelen çekilir.

Başa gelmeyince bilinmez.

Başarı , cesaretin çocuğudur. BENJAMİN DİSRAELİ

Başıboş gezmeye alışanlar, disiplinli yaşamaya, çalış¬maya gelemezler.

Başın başı, başın da başı vardır

Başın sağlığı, dünya (nın) varlığı.

Başına gelen başmakçıdır.

Başından bir iş geçmiş olan kimse o işte tecrübeli olur. Uğradığı zarara bir daha uğramamak için tedbir alır.

Başkalarının hürriyetlerini tanımayanlar,hürriyete layık değildir. ABRAHAM LINCOLN

Başkalrına eziyet kötülük eden er geç cezasını çeker.

Başkasına yaptığın fenalığı kaldırıp gidersen bile kötü izini, anısını gideremezsin.

Başkasının uğradığı bir felâketin ne kadar acı olduğu¬nu, başımıza böyle bir felâket gelmeyince, gereği gibi anla¬yamayız.

Baskıdaki altından, askıdaki salkım yeğdir.

Baskın basanındır.

Baskısız (çivisiz) tahtayı yel (el) alır yel yel almazsa sel (yel) alır. (Baskısız yongayı yel alır; sahipsiz tarlayı sel alır).

Başlını acemi berbere teslim eden, pamuğunu cebinden eksik etmez (etmesin).

Başta bulunan her kişinin üstünde daha büyük bir baş, (yönetici) onun da üstünde kendisinden büyük bir baş var¬dır.

Bayağı Kişilerin iyice kepaze olmaları "için birbirlerine girmeleri gerekir.

Baykuşun kısmeti ayağına gelir.

Bayramda borç ödeyene ramazan kışa gelir.

Baz bazla, kaz kazla, kel tavuk topal horozla.

Bazı işlerde önceden yapılan hesaplar, planlar tutmaz. Sonunda iş olacağına varır, Allah'ın dediği olur.

Bazı kişiler sevdikleri şeylerde sonuçta zarar görecekle¬rini bilseler de. aşırıya gitmekten kaçınmazlar.

Bazı şeylerin sonuçlan önceden tam olarak kestirile¬mez. Aldığımız bir malın kalitesini kullanınca anlarız. Evli¬lik de böyledir. Kişiler birbirlerini ancak birlikte yaşamaya başlayınca gerçek olarak tanırlar.

Beceriksiz ve anlayışsız kişi. kendisine yaptırılan işi en kötü evresinde yüzüstü bırakır.

Bedava sirke baldan tatlıdır.

Bekâr erkek, evlenme istek ve heyecanı içinde olduğun¬dan alacağı kızın kusurlannı göremez.

Bekâr gözü, kör gözü.

Bekâr kimse bakımsızdır, derbeder bir hayat sürer.

Bekârın parasını it yer, yakasını bit.

Bekarlar, özellikle erkekler düzensiz yaşadıkları için araları ve zamanları çar çur olur. Bu bakımdan üstlerine aşlarına yeterince bakamazlar, paralarının kıymetini bil¬mezler.

Bekârlık maskaralık.

Bekârlık sultanlık.

Belâlı kişinin hakkından ondan daha belalı olan kişi gelir.

Beleş (bahşiş) atın dişine (yaşına, dizginine, yularına) bakılmaz.

Belirtilen açıkça olan bir şey gizlenemez. Yaşlılık da izleri ortada duran üzüntü de ne yapılsa örtülemez.

Ben bilmediğimi bildiğim için , öteki insanlardan akıllıyım. SOKRATES

Bencil insan , tek başına kalmış meyvesiz bir ağaç gibi kurur gider. TURGENYEV

Bencil, duygusuz insanlar, kendilerim kurtarmak için en yakınlarını bile tehlikeye atmaktan çekinmezler.

Bencillik dostluğun zehiridir. BALZAC

Beni isterseniz dövün,ama bırakın istediğim gibi güleyim. MOLI'ERE

Benzeye benzeye yaz, benzeye benzeye kış olur.

Berber berbere benzer ama, başın Allah'a emanet.

Berberin solumazı, tellağın terlemesi, kahvecinin söyle¬mezi.

Beş parmağın hangisini kessen acımaz?

Beş parmak bir değil (olmaz).

Beş tavuğa bir horoz yeter.

Beşikten mezara kadar bilim öğrenin. HZ. MUHAMMED

Besle kargayı oysun gözünü.

Beslemeyi eslemeden alma.

Beterin beteri var (-dır).

Bey ardından çomak çalan çok olur.

Bey ası borç, düğün ası ödünç.

Beyaz tenli olanlar, güzel sayılır; oysaki gerçek güzel¬lik, tende değil içtedir.

Beyazın (akın) adı (var), esmerin (karanın) tadı (var).

Beyler buyruğu yoksula kan ağlatır.

Beylik çeşmeden su içme.

Beylik fırın has çıkarır

Bez alırsan Musul'dan, kız alırsan asilden.

Bıçağı kestiren kendi suyu, insanı sevdiren kendi huyu.

Bil kimse, başkasını bir kez aldatır, ikinci kez aldata¬maz Çünkü aldatılan kişi birinciden ders almış, akıllanmıştır

Bilgili kişilerin az bulunduğu bir toplulukta az bilgili ki¬şiler, kendilerini dâhi sanırlar.

Bilgili olduğumuz oranda özgür oluruz. SOKRATES

Bilginin efendisi olmak için çalışmanın uşağı olmak şarttır. (Balzac)

Bilginlerle beraber düşünmeli,halkla birlikte hareket etmelidir. BERKLEY

Bilim ve sanat bütün dünyanın malıdır, milletlerin sınırlarını tanımaz. GOETHE

Bilimsiz şiir, temelsiz duvara benzer. FUZULI

Bilmemek ayıp değil, sormamak (öğrenmemek) ayıp.

Bin atın varsa inişte in, bir atın varsa yokuşta bin.

Bin bilsen de bir bilene danış.

Bin dost az, bir düşman çok.

Bin işçi, bir başçı.

Bin merak, bir borç ödemez.

Bin nasihatten, bir musibet yeğdir, (Bir musibet, bin na sihatten yeğdir).

Bin ölçüp bir biçmeli.

Bin tasa, bir borç ödemez.

Biniciler atlarını iyi seçmelidirler. Renkler atın cinsini belirlemeye yardım eder. Doru ve kır donlu (renkli) atlar de¬ğerli sayılırlar.

Binicinin sağı solu olmaz.

Bir (sağ) elinin verdiğini, öbür (sol) elin görmesin (duy¬masın).

Bir (tek) elin nesi var, iki elin sesi var.

Bir adama kırk gün (deli dersen deli, akıllı dersen akıllı olur) ne dersen o olur.

Bir adamın şöhreti gölgesine benzer,yükseldikçe büyür, düştükçe küçülür. ALLEGRAND

Bir afeti önlemek için zengin malını, fakir canını verir.

Bir ağaçta gül de biter, diken de.

Bir ağızdan çıkan bin ağıza (dile) yayılır

Bir ailede, akrabalar arasında çıkabilecek birtakım an¬laşmazlıkları başkalarına duyurmamak gerekir. Kişiler, so¬runlarını içlerinde halletmelidirler.

Bir aileden iyi insan da kötü insan da yetişir.

Bir anaya bir kız, bir kafaya bir göz,

Bir annenin yaptığı mutlu ya da mutsuz evlilik kızının evlilik hayatını da olumlu veya olumsuz yönde etkiler.

Bir avuç altının olacağına, bir avuç toprağın olsun

Bir baba dokuz oğulu besler, dokuz oğul, bir babayı bes¬lemez.

Bir babanın kızı için harcadığı para, göstermelik olan çeyiz içindir. Bir kıza ömür boyu bakacak olan ise kocasıdır

Bir baş soğan, bir kazanı kokutur.

Bir başa bir göz yeter.

Bir çiçekle yaz olmaz (gelmez).

Bir çocuk, bir işçi, bir canlı yetiştirmek, onları eğitmek çok emek ve zaman ister, onlar yetişir ama, yetiştiren kişi de her bakımdan yorulur, yıpranır.

Bir çöplükte iki horoz ötmez.

Bir deli kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış. (Bir delinin bir kuyuya attığı taşı kırk akıllı çıkaramaz).

Bir dirhem et, bin ayıp örter.

Bir dönüm güzlük, on dönüm yazlığa bedeldir.

Bir durumdan canı yanmış olan kişi, o durumdan kur¬tulmak ve aynı şeyle bir daha karşı karşıya kalmamak için büyük çaba harcar ve yapamayacağı sanılan zor işleri başarır.

Bir düşünce bir ateşten daha çok ileriyi ısıtabilir. LONG FELLOW

Bir eksikliği olan kişinin yanında dikkatli konuşmalıdır. Kısmin eksikliğini duyduğu şeylerden söz ederek onu üzmemelidir.

Bir ev (gemi) donanır, bir kız (çıplak) donanmaz.

Bir evde iki kız, biri çuvaldız, biri biz

Bir evde kız çok olursa, ailenin maddi sıkıntısı artar. Çünkü kızlara giyim kuşam, çeyiz yapmak zorundadır.

Bir fincan (acı) kahvenin kırk yıl hatırı (hakkı) vardır.

Bir fit, bin büyü verini tutar (yerine geçer).

Bir gencin hata yapmasını önlersen,onun kararlarını da kendi kendine vermesini önlemiş olursun. JOHN ERSKIN

Bir görüş, bir kör biliş.

Bir güçlüğü yenmenin yolu, başka bir güç yola başvur¬maktır.

Bir günlük beylik, beyliktir

Bir inat, murat

Bir insana yapılan yardım, çok gizli kalmalıdır. En ya¬kınlarımız dahi bilmemelidir. Övünç için yapılan iyilik, din ya da insanlık duygusu ile yapılmış iyilik olmaktan çıkar.

Bir insanda kibir, hırs ve şehvet söz söylerken soğan kokar. MEVLANA

Bir insandan, bir hayvandan gücünün üstünde bir şey alınamaz. Almaya kalkışmak, boşuna emek harcamaktır.

Bir insanın gerçek değeri, iş başında gösterdiği başarı ve çevresindekilere karşı davranışlarıyla ölçülür.

Bir insanın gerçek zenginliği , onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir. HZ. MUHAMMED

Bir insanın tek başına mutlu olması , utanılacak bir şeydir. ALBERT CAMUS

Bir iş yaparken gerekli olan şeyleri santimi santimine hesaplayarak değil, biraz fazla tutmalıdır. Çünkü beklenme¬dik etkenlerle daha çok harcama yapmamız gerekebilir.

Bir iş yapılırken, harcanan çabanın dengede tutulması gerekir. Bu denge tutturulamaz, acele sonuç alacağım diye takatin üstünde çaba gösterilirse yorulunur. Bu yüzden so¬nucun çabuklaştırılması şöyle dursun, sonuç hiç gerçekleş¬meyebilir.

Bir iş yapmak için neden yarını bekliyorsun. Bugün de dünün bir yarını değil midir. ÖMER HAYYAM

Bir işi başarabilmek için gerekli olan koşullar her za¬man eksiksiz olarak ele geçmez. Biri bulunursa öteki bulun¬maz; öteki bulunursa beriki bulunmaz.

Bir işi yapmadan önce çok düşünmeli, sonucu iyi hesaplanmalıdır. Sonradan duyulacak pişmanlık para etmez.

Bir işi yöneten, plânlayan, yetenekli bn- yönetici yoksa, çalışanların sayısının fazlalığı önemli değildir. Ne kadar çok işçi çalışırsa çalışsın, iş başarı ile yürütülemez.

Bir işi, bir geliri küçümsememek gerekir. Küçükse da zamanla büyür, artar.

Bir işin gerçek yüzünü ancak Allah bilir ama insan da aklını kullanarak sezinleyebilir, bir tahminde bulunabilir. Gerçekleri kafasını kullanarak ortaya çıkarabilir.

Bir işin yürümesinde, kullanılacak bir aygıtta önemsiz gibi görünen küçük ayrıntılar da önemlidir. Yapılacak işle¬rin tam. olması için ayrıntılarına dikkat etmelidir.

Bir kadın için en rahat edeceği yer, koca evi, en rahat harcayacağı para, kocasının parasıdır. Çocuğunun ya da ba¬basının eline bakmak ona zor gelir.

Bir kararda bir Allah

Bir kez görmekle durum iyice anlaşılmaz, öğrenilmez. Biı şey hakkında bir kez görmekle kesin yargıda bulunul¬maz.

Bir kimse başka bir kişiye hak ettiği sert karşılığı vermiyorsa kötülük yapmıyorsa korktuğundan değil, hatır saydığındandır.

Bir kimsenin değeri, kılık kıyafeti ile değil, kişiliğiyle, iç yapısıyla ölçülür.

Bir kimsenin kişiliği yaşadığı yerin düzeninden,temizliğinden bellidir. Yaşadığı ortamın tertibi, temizliği o kişinin karakterini yansıtır.

Bir kimsenin, bir şeyin değeri, kendisinde aranan özel nitelikle artar: Kişi, huyu güzel olursa sevilir. Bıçak, çeliği¬ne iyi su verilmiş olursa keskinleşme yeteneği kazanır.

Bir kimsenin, bir şeyin değerini, ancak bu konularda uz¬manlaşan kişiler bilir

Bir kimseye en zor gelen kötülük, nankör olan yakınlarından ve kendi yetiştirdiklerinden gelen kötülüktür.

Bir kimseyi, diğerine düşman etmenin en etkili yolu, birini öbürüne karşı kışkırtmaktır. Ara bozacak bir söz, bin büyü kadar tesirlidir.

Bir kişi için kendisine annesinden daha yakın kimse yoktur. Analar çocukları için canlarını feda etmekten çekin¬mezler.

Bir kişinin kaderi kötü ise, işleri bu" kez ters gitmişse ya¬nındakiler de onu terk eder. Başvurduğu bütün kapılar yüzü¬ne kapatılır.

Bir kişiye yapılmış haksızlık , bütün topluma yöneltilmiş bir tehdittir. MONTESQUİEU

Bir kızı bin kişi ister (de) bir kişi alır

Bir korkak, bir orduyu bozar

Bir kötunun yedi mahalleye zararı vardır.

Bir koyundan iki post çıkmaz.

Bir kuruluştan işletmeden istenilen verimi alabilmek için önce gerekli her türlü donanımın, tesisin yapılması, sonra da iyi bir yöneticiye teslim edilmesi gerekir.

Bir mermer parçası için heykeltıraş ne ise,ruh içinde eğitim olur. CERVANTES

Bir mesleği herkes yapar, fakat içlerinden ancak birkaçı işinin uzmanıdır. İncelemeden başvurduğunuz kişi işinde yetersizse malınızı da, canınızı da tehlikeye sokabilir.

Bir mıh bir nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır.

Bir milletin büyüklüğü, nüfusunun çokluğu ile değil, akıllı ve fazilet sahibi adamlarının sayısı ile belli olur. (Victor Hugo)

Bir okul açan , bir hapishane kapatır. VİCTOR HUGO

Bir paranın nereden geldiğini görmek istiyorsan, nereye gittiğine bak. EBU HANİFE

Bir selâm, bin hatır yapar.

Bir şey, onu elde etme yolunu bilenin, bir şeyden ya¬rarlanma, onu kullanmasını becerebilenin hakkıdır.

Bir şey, sadece bakmakla elde edilmez. Onu elde et¬menin yollarını aramak, bu uğurda davranmak, çalışmak ge¬rekir.

Bir şeye karar vermek, bir şey söylemek için çok düşünmek gereklidir. Düşünülmeden, bir anda söylenen söz, alınan karar çok kez zarar getirir.

Bir şeyi bildiğin zaman , onu bildiğini göstermeye çalış.Bir şeyi bilmiyorsan , onu bilmediğini kabul et.İşte bu bilgidir. KONFÜÇYÜS

Bir şeyi elde etmek için içinde taşkın bir istek bulunan kişiye bu uğurda katlanacağı sıkıntılar, fedakârlıklar güç gel¬mez.

Bir şeyi vaad etmek kolaydır. Yerine getirmek ise zor¬dur Yerine getirilmesi güç olan sözleri vermekten sakınma¬lıdır.

Bir şeyin en iyisini, en güzelini görmüş olan kim şeye ondan daha az değerde olanını beğendirmek zordur.

Bir şeyin gerçek değeri, ancak ona gereksinim duyuldu¬ğu zaman daha iyi anlaşılır.

Bir şeyin hoşa gitmesi için özelliklerinin uyumlu ve karannda olması gereklidir.

Bir şeyin sahibi ondan yararlanamıyor da başkası ya¬rarlanıyorsa, asıl sahip yararlanan kişi demektir

Bir şeyin yerine, ona benziyor diye başka birşey ko¬nulamaz. Söz gelişi, başkasının çocuğu, öz evlâdın yerini tutmaz.

Bir sır, en yakın dosta dahi açılmamalıdır. Çünkü dostu¬muzun da bir dostu vardır. O da kendi dostuna söyler. Böy¬lece sırrımız sır olmaktan çıkar, etrafa yayılır. Biz de güç du¬rumlara düşeriz.

Bir sözün yalan olduğu çabuk anlaşılır ve söyleyen kişi çevresinde utanılacak bir duruma düşer, değerini kaybeder.

Bir suçun, yolsuzluğun sorumluları aranırken o işte ku¬şum bulunan kişi telaşa düşer.

Bir topluluğa birden fazla baş gerekmez.

Bir topluluğu yönetme katına yükselmiş kişiler, böyle bir yere gelebildiklerine göre, bunların bir birikimi, bir de¬ğeri vardır. Öte yandan bu gibi kişilerin işleri çok olduğun¬dan boş zamanları yoktur.

Bir toplumda haksızlık yapılıp da herkesin yararlanabi¬leceği şeyden, bazılarına faydalanma olanağı verilmezse, bu huzursuzluklara ve kavgalara neden olur.

Bir toplumda iki baş (yönetici) olmaz. Olursa o toplum iyi yönetilemez. Yönetenler birbirleriyle kavga etmekten toplumu iyi yönetmeye fırsat bulamazlar.

Bir toplumu çökertip yıkacak öğeler, sinsi sinsi içeride çalışırlar.

Bir ülkenin geleceği o ülke insanlarının göreceği eğitime bağlıdır. ALBERT EINSTEIN

Bir ulusun büyüklüğü , nüfusun çokluğu ile değil , akıllı ve erdemli kişilerin sayısıyla ölçülür. VİCTOR HUGO

Bir yerde güzel ve değerli şeyler varsa bu şeylerin etra¬fında da bunlardan yararlanmak isteyen birtakım asalaklar bulunur.

Bir yerden alacağınızı umut ettiğiniz para ile başka yere olan borcunuzu ödenmiş saymak tedbirsizliktir. Çünkü ala¬cağımızı alamayabiliriz ama borcumuzu ödemek zorundayız.

Bir yerin yöneticisi, büyüğü için önemli olan işleri iyi denetlemesidir. Yiğit için ise önemli olan şey, sözünün eri Olmasıdır.

Bir'anne için bir kız çocuk gereklidir. Çünkü kız çocuk¬lar", her bakımdan anaya yardımcıdır. Ancak kız çocukların fazla olması da annelere sıkıntı verir. Kızların iyi evlilik ya¬pıp yapmamaları anaların sıkıntısıdır.

Birbirini etkileyici şeylerin bir arada bulunması isten meyen sonuçlar doğurabilir.

Birçok insan çıkarları için alışverişte başkalarını aldat¬maktan çekinmez. Bir kişinin dürüstlüğünü kanıtlayan dav¬ranışlardan biri de alışverişteki tutumudur. İyi insan hile yapmaz, başkalarını aldatmaz.

Birden çok kişinin söz sahibi olduğu iş yürümez.

Biri bilmeyen bini hiç bilmez. (Azı bilmeyen, çoğu hiç bilmez).

Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar

Birisi için kötülük düşündüğün zaman aynı şeyin kendi başına gelebileceğini de düşün. Sana yapılmasını istemedi¬ğini başkasına yapma. Yaptığın kötülük bir gün başına ge¬lir.

Bitkilerde, hayvanlarda olduğu gibi insanlarda da kö¬ken ve soy önemlidir. İyi tohumdan iyi ürün elde edildiği gibi soyu temiz ailelerden de sağlam karekterli insanlar ye¬tişir.

Bitli (kurtlu, çürük) baklanın kör alıcısı olur.

Bizce aklı başında adam yalnız bizim gibi düşünendir. LA ROEHEFOUCOULD

Bize yapılan en küçük iyilikleri, dostlukları unutmama¬mız gerekir. Bu, insan olmanın en önemli özelliğidir.

bkz. "Akıllı düşman, akılsız dosttan hayırlıdır:'

Bodur tavuk, her gün piliç.

Boğaz dokuz (kırk) boğumdur

Bol bol yiyen, bel bel bakar.

Borçlu, çalışıp borcunu ödemeye uğraşmadıktan sonra üzülmekle borcundan kurtulamaz.



Borcun iyisi vermek, derdin iyisi ölmekİnsanlar için en kötü şeylerden biri. borçlu yaşamak di¬ğeri onulmaz hastalığa tutularak bakıma muhtaç olmaktır. Borçtan kurtulmanın yolu ödemek, çaresiz dertten kurtulma¬nın yolu da ölmektir.Borcun yoksa kefil ol, işin yoksa şahit olBorç, iyi güne kalmaz.Borcu ertelemek doğru değildir. İlk fırsatta ödemek gerekir. Gelecek günlerin ne getireceği belli olmaz. Belki elimiz daha da daralır. Borç giderek artar, üstelik borç üzün¬tüsü çekerek yaşarız.Borçlunun dili kısa gerekZorunlu kalmadıkça borç almamalıdır. Çünkü borçlu,alacaklısına karşı haklı da olsa aşağıdan almak durumun¬da kalır. Başı eğik olur.Borçlunun duası alacaklıdır.Borçlunun ölmemesi için en çok alacaklısı dua eder. Çünkü alacağını alabilmesi, borçlunun yaşamasına bağlıdır.Borcun iyisi vermek, derdin iyisi ölmek.İnsanlar için en kötü şeylerden biri, borçlu yaşamak di¬ğeri onulmaz hastalığa tutularak bakıma muhtaç olmaktır. Borçtan kurtulmanın yolu ödemek, çaresiz dertten kurtulma¬nın yolu da ölmektir. Borç, iyi güne kalmaz.Borcu ertelemek doğru değildir. İlk fırsatta ödemek gereıdr. Gelecek günlerin ne getireceği belli olmaz. Belki elimiz daha da daralır. Borç giderek artar, üstelik borç üzün¬tüsü çekerek yaşarız.Borçlu ölmez, benzi sararırBorç, kişiyi öldürmez. Fakat hasta edecek kadar üzer. (Bu söz, şaka yollu, borçluyu teselli etmek amacıyla da kul¬lanırı).Borçsuz çoban, yoksul beyden yeğdir.Yoksulluk ve borç içinde olup bey adı taşımaktansa, borçsuz çoban olmak daha iyidir. Karın doyurmayan soylu¬luk unvanlan işe yaramaz.Borçtan korkan kapısını büyük açmazBorç edip onun sıkıntısına düşmek istemeyen kişi, büt¬çesine göre hareket eder. Bütçesine uygun bir yaşama yolu tutarBorç uzayınca kalır, dert uzayınca alırBorç uzadıkça borçluluk dugusu azalır. Borçlu, çeşitli nedenlerle borcunu ödememe yoluna gider. Hastaİık uzayın¬ca da, hastayı güçsüz bırakır, belki de öldürür.Borç vermekle, düşman vurmaklaBorç ödemekle, düşman öldürmekle tüketilir.Borç, yiğidin kamçısıdır.Borçlanan kişi, borcunu ödeyebilmek için daha çok ça¬lışır. Bostana dadanan eşeğin, kuyruğu, kulağı olmazHırsızlığı huy edinen kişi, yakayı her eleve rişinde ce¬za göre göre insanlıktan çıkar. Kötü yolda olan kimselerin bunun karşılığında pek çok şeylerini kaybedecekleri mutlak¬tır.Bostan gök iken pazar (-Iık) yapılmazNasıl gelişceği ve ayrıntıları belli olmayan bir iş üze¬rinde anlaşma yapılmaz. Henüz şekillenmemiş şey üzerinde yorum yapılmaz.Boşboğazı cehenneme atmışlar: "Odun yaş (az) diye bağırmış.Geveze, boşboğaz kişileri cezalandırsanız bile huyla¬rından vaz geçiremezsiniz. Onlar yine gereksiz konuşacak bir şey bulurlar.Boş çuval ayakta (dik) durmaz.- Karnı aç olan kişi çalışamaz.- Bilgisiz, yeteneksiz kişi iyi bir görevde tutunamaz.- Kanıtsız ve gereksemelere cevap vermeyen plân yü¬rümez.Boş eşek yorga gider.Üzerinde sorumluluk taşımayan, kaygısız kişi diğer in¬sanlardan daha rahat yaşar.Boş fıçı çok tangırdar.Bilgi ve erdemden yoksun olan kişi, çok konuşur. Bil¬giçlik taslayarak, boş laflarla çevresini rahatsız eder. Bilgili, erdemli kişi ise ağırbaşlı ve hoşgörülüdür. Bu tutumuyla herkesten saygı görür.Boş gezmekten bedava çalışmak yeğdir.Boş gezmek, kişiyi herkesin gözünden düşürür. İnsan¬lığa en iyi hizmet, çalışmakla olur. Hangi iş olursa olsun, yeter ki topluma yararlı olsun.Boş işte menzil olmaz.Aylak kişinin bir amacı yoktur. Aklı nereye eserse ora¬ya gider. Bu nedenle de yurt yuva sahibi olamaz.Boş torba ile at tutulmaz- Çıkar sağlamadığınız kişiyi bir yere bağlayamazsınız.- Özveride bulunmadan istediğiniz şeyi elde edemezsi¬niz. Her rahatlık, bir sıkıntı karşılığıdır. Boynuz kulaktan sonra çıkar, ama kulağı geçer.İnsanlar, çeşitli yeteneklere sahiptir. Bazıları kısa za¬manda ustalaşarak, kendilerinden önce başarı kazananları geçerlerBoyuma göre (boyumca) boy buldum, huyuma göre (huyumca) huy bulamadım.İnsanlar, diğer insanlarda aradıkları fiziksel özellikleri bulabilirler. Ama aradıkları huya sahip kişileri bulmaları zordur. Çünkü insanların huylan hem kolay anlaşılmaz, hem de çok çeşitlidir.Böyle baş, böyle tıraş.Kişilere de, durumlara da uygun düşen işlem ve yön¬temler uygulanır.Böyle gelmiş böyle giderOlumlu ya da olumsuz alışkanlık ve geleneklerin kolay kolay değişemez. Uzun süre devam eder.Bugün bana ise yarın sana.Bugün bir kişinin başına gelen felâket, yarın başkaları¬nın da başına gelebilir. Bundan ders almalıdır. Sağlık, zen¬ginlik de böyledir.Bugünkü (akşamın) işini varma (sabaha) bırakma koy¬ma.Günümüz insanının uğraşı çoktur. Boş zamanı ise yok denecek kadar azdır. Günlük işler, zamanında yapılmazsa ertesi günküler de eklenir ve gide gide altından kalkılamaz hale gelir. Ayrıca birçok iş gününde yapılmazsa önemini yi¬tirir. Sonra yapılması ile yapılmaması arasında fark kalmaz.Bugünkü tavuk, yarınki kazdan iyidir. (Yarınki kazdan bugünkü tavuk yeğdir)Elimize geçen küçük şey, elimize geçme olasılığı bulu¬nan büyük şeyden daima daha iyidir. Çünkü beklentiler, tür¬lü engellerle gerçekleşmeyebilir.Buğday başak verince orak pahaya çıkar.Bir şeyin değeri, o şeye gereksinim duyulunca anlaşı¬lır.Buğday ekmeğin yoksa buğday dilin de mi yok?Dostlarımızı istediğimiz ölçüde ağırlayacak olanakları¬mız olmayabilir. Ama güler yüzle, tatlı dille onlann gönlünü hoş etmemiz mümkündür.Buğdayım var deme ambara girmeyince, oğlum var de me yoksulluğa ermeyince (düşmeyince).Bir şeyin senin olduğuna kuşkıjn kalmaması için gere¬ken bütün koşullar gerçekleşmelidir. Önünde bir engel kal¬mamalıdır. Tadandaki buğday, ambarına girmeden senin sa¬yılmaz. Yağmur, hırsızlık gibi her an başına bir iş gelebilir. Oğlunun sana karşı gerçek tutumunu da ancak ona muhtaç olduğun zaman anlayabilirsin.Buldum bilemedim, bildim bulamadım.Kişi, elinde fırsat varken bundan yararlanmayı bilmez. Ancak aklı başına geldiği zaman da fırsat elden kaçmış olur.Bülbülü altın kafese koymuşlar "ah vatanım" demişİnsanlar için dünyada özgürlük ve vatan her şeyden üstündür. Zenginlik bunların yerini tutamaz. Özgür olmayan kişi hiçbir şey başaramaz, hiçbir şeyden mutluluk duyamaz.Bülbülün çektiği dili belâsı (-dır)Düşünülmeden söylenen sözler, yersiz konuşmalar in¬sanın başını belâya sokar.Büyük balık küçük balığı yer (yutar).Güçlüler güçsüzleri ezer, yâ da kendisine mal eder.Büyük başın derdi büyük olurBüyük ve sorumlu işlerin başında bulunanların tasaları da ona göre büyük olur.

Bu dünyada her şey geçicidir. En değerli canımız bile sürekli gövdemizde kalmayacaktır. Bir gün öleceğimiz ke¬sindir, öyleyse konuk olarak ya da iş için ya ımıza gelen nisanlara iyi davranmalı, onları yüksünmemeliyiz.

Bu dünyada herkesin az ya da çok bir geçim yolu vardır. Önemli olan bunu çalışarak çoğaltmaktır.

Bu dünyada hiç bir şey sürekli değildir. Her şey değişe¬bilir. Gençlik, güzellik, zenginlik de sonuna kadar güvenil¬meyen, sürekli olmayan şeylerdir.

Bu dünyaya istediğimiz gibi gelmedik,bu dünyadan istediğimiz gibi gidemeyiz. ÖMER HAYYAM

Bütün çabalarımıza karşın düştüğümüz kötü durumları kabullenmemiz gerekir. Elimizden bir şey gelmiyorsa, sa¬bırlı olup katlanmaktan başka yol yoktur.

Bütün donanımıyla askere değil de elinde alfabesiyle öğretmene güvenirim. BROUGHAM

Bütün yaratıkların soylusu üstün niteliktedir.

Büyük acılar, sıkıntılar içinde bulunan kimsenin yaptığı işte mantık aranmamalı, kusurları hoş görü ile karşılanmalı¬dır,

Büyük şeyler, küçük şeylerin birikiminden meydana gelir. Küçük şeyleri beğenmeyenler, büyük şey edinme fır¬satını kaçırırlar.

Büyüklerin yanlış tutum ve davranışları, küçükleri ya da kendilerinden sonra gelenleri güç duruma düşürür. Bü¬yüklerin günahını küçükler çeker.

-C-


-Ç-

Çağrılan (çağrıldığın) yere erinme çağrılmayan (çağ¬rılmadığın) yere gidip yerini dar eyleme.

Cahil kimsenin yanında kitap gibi sessiz ol. MEVLANA

Cahile söz (laf) anlatmak deveve hendek a güçtür (zordur)

Cahile söz anlatmak, deveye hendek atlatmaktan zordur.

Cahil kişi, okuyup öğrenim görmemiş, bilgisiz ve deneyimsiz kimsedir. Bu bakımdan söylenen bir sözün ne maksatla söylendiğini, hangi anlama geldiğini kavramakta zorluk çeker. O ne biliyorsa, doğru onlardır. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın kendi doğrularından başka bir doğru kabul etmez. Öyle de inatçıdır ki deve nasıl hendek atlamamak için direniyorsa, o da görüşünden vazgeçmemek için direnip durur.


Cambaz ipte, balık dipte gerek.

Niteliği gereği hemen her varlık farklı bir yerde bulunur, barınır ve iş yapar. Niteliğine uygun olmayan yerin şartları onu zor durumda bırakabilir. Dolayısıyla her kişi elde ettiği niteliklerin gerektirdiği bilgi, beceri ve uzmanlık sahası içinde çalışmalı; o alanın dışındaki işlerden uzak durmalıdır.


Cana gelecek (kaza-zarar) mala gelsin.

Eğer bir kaza gelecek ve zarar görecekse insan, canına değil malına gelsin. Çünkü kazaya uğrayan, zarar gören malın tekrar kazanılması veya elde edilmesi mümkündür. Ama can için durum böyle değildir. Cana gelen felâketler silinmeyecek izler bırakır. Bir kazadan ötürü insan ölebilir, sakat kalabilir, dolayısıyla böylesi zararları gidermek mümkün değildir.


Can boğazdan gelir.

Her canlı gibi insan da beslenmek zorundadır. Bedeni için gerekli olan gıdaları ancak bu şekilde alır. İyi beslenmeyen, yeterli gıdaları almayan bir vücut sağlıklı, dinç ve dayanıklı olamaz; bu kimselerin güçsüz kalıp hasta olmaları da kaçınılmazdır. O hâlde insan sağlığını korumak istiyorsa, iyi beslenmeye önem vermelidir.


Can canın yoldaşıdır.

İnsan yaratılışı gereği tek başına yaşayamaz. Bir arkadaşa, bir dosta mutlaka ihtiyaç duyar. Bu, gerek iş yapması, gerek sorunlarını çözmesi, gerekse konuşup dertleşmesi için zorunludur.


Can cümleden aziz (dir).

1. Bir tehlike anında insan önce kendi canını kurtarmaya başlar. O anda kendi canı, diğer canlardan daha önemli olur. Kimi istisnalar hariç, bu durum hemen her insanda göze çarpar. Bu da tabiî bir vak`a olarak görülür. 2. İnsanın kendisi hemen herkesten önce gelir. Her ne kadar kimi zaman özveride bulunur, fedakârlıklar gösterirse de (bunun da bir yeri ve sınırı vardır), vahim konularda çıkarlar çatışmaya başlayınca, kendi çıkarından asla taviz vermez.


Can çıkmayınca huy çıkmaz.

Huy, insanın yaratılış ve ruh özelliklerinin bütünüdür. İnsanla birlikte var olmaya başlar; insan büyüdükçe, huy da onun benliğine iyice yerleşir; kişiliğinin bir parçası hâline gelir. İster eğitim, ister başka bir yolla olsun, kişinin huyunu değiştirmek mümkün değildir; kişinin ölümüne kadar öylece devam eder.


Canı yanan eşek attan yürük olur.

Herhangi bir durumdan ötürü canı yanıp acı çekmiş olan kimse, aynı durumla bir daha karşılaşmamak için kendisinden beklenilenin üstünde bir çaba gösterir. Öyle ki altından kalkamaz sanılan işleri bile başarır, çok iyi sonuçlara ulaşır.


Cefa çekmeyen sefanın kadrini bilmez.

Sürekli bolluk, rahatlık içinde yaşayan insanlar içinde bulundukları vefa ve mutluluğun kıymetini bilmezler. Bunu doğal bir şeymiş gibi görürler. Nasıl sağlıklı bir insan, hasta olmadan sağlığın kıymetini bilmezse, sefa içinde olan da darlığa ve sıkıntıya düşmeden rahatlık, huzur ve mutluluğun kıymetini bilemez.


Cennetin kapısını cömertler açar.

Cömert kimse, para ve malını esirgemeden veren, eli açık olan, yardım seven, muhtaç kimseleri gözeten kimsedir. İslâm dini böyle kimseleri över ve onları cömert olmaya davet eder. Eğer böyle davranırlarsa; yetime, kimsesize, yolda kalmışa, düşküne yardım ederlerse sevap işleyecekler ve öbür dünyada yaptıklarının karşılığını kat kat fazlasıyla göreceklerdir.


Cesurun bakışı, korkağın kılıcından keskindir.

Kimi cesur insanlar kararlıdır, mertlikleri ve azimleri yüzlerinden okunur. Yüz ifadeleriyle hasımlarını yıldırabilirler. Korkak insanlarda ise yürek gücü yoktur. Bu güç olmadığından ötürü kılıcı gerektiği gibi kullanamazlar, dolayısıyla kılıçları keskin de olsa bir işe yaramaz.


Cins horoz yumurtada (iken) öter.

Kimi soylu ve değerli kimse, daha bebekken, eğitim çağına gelmeden kendini kimi hareketleriyle belli eder; başarılı bir insan olup yararlı işler yapacağını ortaya koyar.


Cins kedi ölüsünü göstermez.

Şahsiyetli, soylu bir kimse, sıkıntılı ve kötü durumunu başkasına göstermez ve söylemez.

Cömert derler maldan ederler, yiğit derler candan ederler.

Bazı insanlar vardır ki övülmekten çok hoşlanırlar. Kimi çıkarcılar da böyle insanları iyi tanırlar. Onları “ne kadar cömertsin” diyerek pohpohlayıp överler; bu okşayıcı sözlere kanan kimse de malını, parasını bol bol harcar; ona buna yedirir, sonunda tüketir. Benzer bir şekilde, ne amaç güttüğü bilinmez kimseler de kişiyi “ne kadar güçlüsün, sana karşı gelemez” diye pohpohlayıp överler. Bu tip övgülerden hoşlanan kimse de, böyle biri olduğunu kanıtlamak için harekete geçer; olmayacak bir dövüşe atılır, bu sırada birisi çıkıp canından eder onu.


Ç
Çabuk parlayan, çabuk söner.

1. Bazı insanlar vardır ki bir olay karşısında çok çabuk öfkelenip kızarırlar. Ancak öfkelenip kızdıkları gibi de çabuk sakinleşirler. 2. Bazı insanlar hak etmedikleri hâlde, kimi yolları kullanarak, yasa ve kurallara uymaksızın önemli mevkilere, makamlara çok kısa zamanda gelirler; ancak o görevin ehli, o makamın adamı olmadıkları anlaşıldığında da çabucak o yerden uzaklaştırılırlar.


Çağrılan yere erinme, çağrılmayan yere görünme.

İçinde yaşanılan toplumda sosyal ilişkiler oldukça önemlidir. Bu sebeple yapılan davetlere-çok önemli bir sebep yoksa-bir nezaket gereği olarak gitmelidir. Toplum dayanışması bakımından bu bir görevdir. Kişi, çağrılmadığı yere ise gitmemelidir. Geleneğimize göre çağrılmadığı yere gitmek terbiyesizlik ve yüzsüzlüktür. Çünkü gittiği o yerde insanların rahatını kaçırabilir.


Çalıda gül bitmez, cahile söz yetmez.

Her varlığın bir niteliği, bir yapısı vardır. Gülü, ancak gül ağacından alabilirsin. Bir çalının gül açması mümkün değildir. Çünkü tabiatına aykırıdır. Bunun gibi cahil kimselere de bir söz anlatmak hemen hemen mümkün değildir. Çünkü cahil kimsenin kavrayışı kıttır, ayrıca inatçıdır ve bildiğinden de şaşmaz. Dolayısıyla onu yola getirmek, ondan olumlu davranışlar beklemek son derece zordur; ona ne söylerseniz boşa gider.


Çalma elin kapısını, çalarlar kapını.

Kimseye kötülük yapma, kimseyi arkasından çekiştirme, bu tür hareketlerden kaçın. Yoksa günü gelir, benzer bir şeyi onlar da sana yaparlar ve zor durumda kalırsın.


Çam sakızı, çoban armağanı.

İnsanlar birbirlerini sevindirmek, mutlu etmek için karşılıklı hediyeleşirler. Bu hareket insanların gönüllerini okşar, onları birbirlerine yaklaştırır. İnsan ne kadar yoksul olsa da böyle bir eylemde bulunmak ister. Ne var ki o, varlıklı insanlar gibi değeri yüksek armağanlar veremez. Onun armağanı küçük bir şeydir. Ama taşıdığı değer büyüktür. Davranışı da soylucadır.


Çanağa ne doğrarsan kaşığına o çıkar.

İnsan harcadığı çabanın, başkalarına gösterdiği tavrın karşılığını ileride görür. Bir işte ne kadar hazırlık yapmışsa o kadar verim alır. İnsan diğer ilişkilerinde de böyledir. İyilik yapan iyilik, kötülük yapan kötülük bulur.


Çanakta balın olsun, arı Bağdat`tan gelir.

Elindeki malın iyi ve değerli ise müşteri bulmakta güçlük çekmezsin. Öyle ki nerede olursan ol, alıcılar çok uzakta da olsa gelip seni bulurlar.


Çarşı iti ev beklemez.

Boş gezen, şurada burada dolaşan, hiç ciddî bir iş yapmayan ve aylaklığı alışkanlık edinenler düzenli bir iş yapmaya gelemezler. Çalışmaktan hoşlanmadıkları gibi kolay kolay disiplin altına da girmezler.


Çatal kazık yere çakılmaz.

Bir işe, çok başlılık zarar verir. Çünkü her kafadan bir ses çıkar. Bir o yana, biri bu yana çeker. Dedikleri birbirini tutmadığı için iş bir türlü ortaya gelemez. Yapılmamış olarak öylece kalakalır.


Çıkmadık candan umut kesilmez.

1. İnsanların ölüm ve dirimi Yüce Allah`ın takdirine bağlıdır. Bu bakımdan eceli gelmeyen kimsenin, ölümcül hâlde de olsan canı çıkmadığı sürece iyileşeceğinden umut kesilmez. 2. İşlerimiz içinde durum böyledir. Kötü giden, felâkete uğrayan işlerin yok olma kertesine gelmiş de olsa düzelmeyeceğini kim söyleyebilir? Yüce Allah`tan hiçbir durumda umut kesilmez.


Çıngıraklı deve kaybolmaz.

Kimi kişiler vardır ki, nerede olurlarsa olsunlar onlar bazı özelliklerini koruyarak kendilerini belli ederler. Bir yol bulup toplum içinde yitip gitmelerini önlerler.


Çiftçinin ambarı sabanın ucundadır.

Çiftçi, geçimini toprağı ekerek sağlamaya çalışan kimsedir. Bu bakımdan toprağı zamanında ve iyi sürmeli, tohumunu zamanında ekmelidir. Eğer bu işlerini zamanında ve lâyıkıyla yapmazsa, iyi verim alıp ambarlarını dolduramaz; başkasına muhtaç olup kapı çalar hâle gelir. Hemen her işte durum aynıdır. İyi sonuç almak isteyen kişi, işini zamanında ve iyi yapmalıdır.


Çiftçiye yağmur, yolcuya kurak; cümlenin muradını verecek Hakk.

İnsan ne ile uğraşıyorsa, onun yararına bir sonuç vermesini ister. Çiftçinin iyi ürün alabilmesi için yağmura ihtiyacı vardır. Bir kimse de güzel ve sıkıntısız bir yolculuk yapabilmek için kurak havayı ister. Görüldüğü gibi birinin istediği şey diğerinin zararınadır. Ancak sonucu yine Yüce Yaratan belirler. O nasıl takdir etmişse öyle olur, kime neyi nasip etmek isterse o gerçekleşir.


Çingene çingeneye çatmadıkça kasnak boynuna geçmez.

Kişilerin ne kadar cahil, görgüsüz ve bayağı oldukları ilk bakışta anlaşılmaz. Ta ki kendi ayarlarında bir kişiyle karşılaşıp kavga edene dek. O zaman gerçek kişilikleri ortaya çıkar.


Çingeneden çoban olmaz, Yahudi`den pehlivan.

Her kişinin ayrı bir karakteri vardır, soyu sopu farklıdır. Yetişmesi, bilgi ve becerisi doğrultusunda yapacağı işleri de birbirine uymaz. Çobanlık öyle sanıldığı gibi kolay bir iş değildir; önce sabır ve sorumluluk, sonra sözünde durma ve bir yere bağlanıp kalmak ister. Çingenede ise bu hasletler bulunmaz, bunun için de çobanlık yapamaz. Benzer şekilde, pehlivanlık da cesaret, yürek ve mertlik ister. Oysa Yahudi tam tersine korkaktır, bu yüzden pehlivanlık yapamaz.


Çingeneye beylik vermişler, önce babasını asmış.

Sorumsuz, bayağı ve soysuz kimse eline bir yetki ya da imkân geçince mizacının gereğini yerine getirir. Öyle ki değil yabancılara, en yakınlarına bile kötülük yapmaktan çekinmez. Ve işe başladığını böyle belli eder.


Çirkefe taş atma üstüne sıçrar.

Şerli, etrafa kötülük saçıp duran kimselerden uzak dur; zorunlu olmadıkça onlara çatma, söz atma. Çünkü onlar bir kötülük yapmak için fırsat kollarlar. Böyle bir fırsatı onlara verirsen onların kötülükleri sana bulaşır, kirlenir ve zararlı çıkarsın.


Çivi çıkar ama yeri kalır.

Birine yaptığımız kötülüğü ne denli gidermeye çalışırsak çalışalım, yeni de o kötülüğün bir izi ve hatırası kalır. Bunun için kimseyi incitmemeye, kırmamaya gayret edelim.


Çivi çiviyi söker.

Güçlü bir şeyin etkisine, en az kendisi kadar güçlü bir başka şeyin etkisiyle karşı konabilir.

Çobana verme kızı, ya koyun güttürür ya kuzu.

1. Kararını vermeden önce iyi düşün. Kızını vereceğin kimse ne işle ilgileniyorsa, kızın da o işle ilgilenmek zorunda kalacaktır. 2. İncelikli, hassasiyet gerektiren bir işi, o işten anlamayan birine teslim etme. Kabalığı, beceriksizliği, dikkatsizliği yüzünden işi berbat edebilir.


Çobansız koyunu kurt kapar.

1. Elindeki nesneleri kaybetmek, birine kaptırmak istemiyorsanız gereken önlemleri alıp koruyunuz. 2. Yöneticisi ve koruyucusu bulunmayan, başsız kalan toplum onun bunun saldırısına uğrar; sonunda dağılıp çözülür.


Çocuğa iş buyuran, ardına kendi düşer (Çocuğa iş, ardına sen düş/ Çocuğu işe sal, ardınca sen var).

Çocuk gerek yaşı, gerek bilgi ve becerisi sebebiyle kimi işlerin altından kalkamaz. Çocuğa yapamayacağı, üstesinden gelemeyeceği, belli bir sorumluluk gerektiren işi yükleyen kimse, bunun farkına vardığı anda onun arkasından gitmek ve işle ilgilenmek zorunda kalır.


Çocuğun bulunduğu yerde dedikodu (gıybet) olmaz.

1. Çocuk, bir sözün nereye varacağını bilmez. Onun için sözün gizlisi ya da saklısı da olmaz. Duyduğunu hiç umulmadık bir anda ve yerde lâf olsun diye söyleyip başkalarına aktarabilir. Bu korkuyla çocuğun bulunduğu yerde başkasını çekiştirme olmaz, dedikodu yapılmaz. 2. Çocuğun bulunduğu yerde dedikodu olmaz. Çünkü herkes çocukla meşgul olur, oyalanır ve dedikoduya fırsat bulamaz.


Çocuğun yediği helâl, giydiği haram.

Çocuğun sağlıklı, dinç ve güçlü olması için iyi beslenmeye ihtiyacı vardır. İyi beslenmeyen çocuk kimi hastalıkların pençesine kolayca düşebilir ve sağlıklı bir gelişim gösteremez. Bu bakımdan onun gelişip büyümesi, iyi beslenmesi için ne kadar para harcansa yerindedir. Ancak giyim için yapılan hesapsız harcamalar doğru değildir. Çocuk giydiği elbisenin kıymetini bilemez, hor kullanır, kirletir ve paralar. Ayrıca gittikçe büyüdüğü için bugün kullandığını yarın da kullanamaz. Bu sebeple gerekli olan dışında çocuğu pek pahalı giysilerle donatmak yanlıştır.


Çocuk büyütmek taş kemirmek.

Çocuk büyütmek büyük fedakârlık ister. Çünkü anne_baba çocuğu büyütmek için türlü zahmetler çeker, büyük emek verirler. Gerek yeme ve içmeleri, gerek eğitimleri için ellerinden geleni yapıp olmadık zorluklara katlanırlar.


Çocuk doğmadan kaftan biçilmez.

Bir iş henüz ortaya çıkmadan, bir neticeye varmadan kimi hazırlıklara girişmek, onun hakkında yorum yapmak yanlıştır. Önce iş ya da olay netleşmeli, ne olup olmadığı anlaşılmalı, sonra hazırlık yapılmalıdır.


Çocuk düşe kalka büyür.

Hemen her çocuk emeklemeye, yürümeye başladığı zamanda sık sık düşüp şurasını ya da burasını incitebilir. Bu durum son derece doğaldır. Anne_baba bunun için kaygı duymamalıdır.


Çocuktan al haberi.

1. Çocuk gizlilik kavramından haberdar değildir. Dolayısıyla duyduğu şeyi kolayca başkalarına söyleyebilir. Bunun yanlış olduğunu da düşünemez. Bu sebeple başkasının duyması istenmeyen, sır olarak kalması gereken şeyleri çocuğun yanında konuşmaktan kaçınılmalıdır. 2. Çocuklar yaşları gereği yalan dolan nedir pek bilmezler. Kendilerine sorulan bir şeyi, bildikleri ve tanık oldukları bir olayı, duydukları bir sözü olduğu gibi anlattıkları, çarpıtmadıkları için haberin doğrusu çocuklardan alınır.


Çoğu zarar, azı karar.

Her şeyin bir ölçüsü ve bir sınırı vardır. Bunları ihlâl eden, aşan, aşırıya kaçan insan zararla karşılaşır. Böyle bir sonuçla karşılaşmamak için en uygun ölçü olan “karar” sınırında kalınmalı, öteye gidilmemelidir.


Çok arpa atı çatlatır.

At arpayı çok sever ama ölçüyü kaçırıp da gereğinden fazla yerse zararını hemen görür. Bunun gibi her işte de bir ölçü vardır, ölçüyü kaçırıp işte aşırı gitmek zararımıza olur.


Çok bilen çok yanılır.

Bir insan çok bilgi sahibi olabilir. Ama bu demek değildir ki her şeyin mahiyetini biliyor. Onun da bilmediği, inceliğini kavramadığı pek çok şey vardır. Bu bakımdan bilgisi sebebiyle bir insan kendisine güvenip öyle olur olmaz şeylere karışmamalıdır. Yoksa yaptığı bir hareket, söylediği bir söz, fark etmediği bir durum onu yanılgıya düşürüp zor durumda bırakabilir.


Çok gezen çok bilir.

Bilgi edinmenin çeşitli yolları vardır. Bunlardan biri de gezip görerek öğrenmedir. İnsanlar gezdikleri yerlerde gördükleriyle ilgili pek çok bilgi edinirler. Ne kadar çok yer gezerlerse, bilgileri de o kadar çok artar; bu yolla, bildikleri üzerine bilgi katarlar, bilgi dağarcıklarını zengin kılarlar.


Çok havlayan köpek ısırmaz.

Bilinen şu ki, bağırıp çağıran, yapacağı kötülüğü açıkça söyleyen, sözleriyle karşısındakini korkutmaya çalışan kimse, saldırıda bulunamaz; istese de bunu yapamaz. Bunun aksine, sesini çıkarmayıp sinsice hareket edenler tehlikelidirler. Onlar yapacaklarını yapıp gösterirler.


Çok koşan (seğirten) çabuk (tez) yorulur.

Hemen her işte sağlıklı sonuca ulaşmak dengeli çalışmakla mümkündür. İnsanın gücü bellidir. Gücünün üstünde çalışır, aşırı çaba gösterirse çabuk yorulur; yorgun düşer, dolayısıyla sonuca da geç ulaşır. Gücünün üstüne çıkmadan, kendisini çok yormadan çaba harcayanlar hem sürekli çalışırlar, hem de sonuca daha kolay ulaşırlar.


Çok söyleme arsız olur, aç koyma hırsız olur (Aç bırakma hırsız olur, çok söyleme arsız olur).

Yönettiğin, eğittiğin, koruduğun kimselere aşırı ölçüde söylemek, ardı arkası kesilmeyen buyruklar vermek, eleştirilerde bulunmak sözlerinin gücünü kırıp tesirsiz bırakabilir; dolayısıyla o kimseler yüzsüz ve söz dinlemez olurlar. Benzer bir şekilde bu kimseleri aç da bırakma, haklarını ver; gerek yiyecek, gerek para bakımından bir sıkıntıya düşürme; yoksa onları kötü yola iter, hırsızlığa sevk edersin.


Çok yaşayan bilmez, çok gezen bilir.

İnsanın bilgisi yaşıyla ölçülemez. Uzun bir ömür süren ama çevresinden hiç ayrılmayan kimselerin bilgileri de sınırlıdır. Oysa çok gezen, çok yer gören kimseler daha bilgilidirler. Çünkü onlar gördükleri yerler hakkında ayrı ayrı bilgiler edinmişler ve bilgi dağarcıklarını zenginleştirmişlerdir.


Çürük tahta çivi tutmaz.

1. Gerçek niteliğini yitirmiş, aslı bozulmuş, eskimiş, işe yaramaz bir hâle gelmiş bulunan bir şeyi, ne kadar uğraşırsak uğraşalım faydalanabilecek bir duruma getiremeyiz. 2. Şahsiyetini yitirmiş, soyluluğu kalmamış, kaypak ve güvenilmez kimselerle bir işe girişilemez. Bu gibi kimselerle kurulacak ilişkilerin sonu hüsranla biter.

Cahilin dostluğundan alimin düşmanlığı yeğdir

Cahilin sofusu şevtanın maskarası.

Çalışanların ya da bir toplumun başarılı olması yöneti¬cilerinin tutumuna ve becerisine bağlıdır. İyi idare edileme¬yen kişilerden de, toplumlardan da istenilen verim alınamaz.

Çalışkan kişileri olan aile ve toplumlar her zaman kalkı¬nırlar ve bol kazanç elde ederler.

Çalışma , doğanın anasıdır ; mutlak bir dinlenme ölüm demektir. PASCAL

Çalışmadan yaşanılmaz. En kolay iş dâhi emek harca¬mayı gerektirir. Ağza kadar gelen nimetten yararlanmak için bile çiğnemek gibi bir çalışma gerekir.

Çalıştırılan araçların, işçilerin gücü de iyi bakımlanyla artırılır.

Çalıştırılan kişilerin hakkı verilmezse, zorlamakla, sıkış¬tırmakla iş görülmez.

Çalma elin kapısını, çalarlar kapını.

Çam ağacından ağıl olmaz, el çocuğundan oğul olmaz

Cambaz ipte balık dipte gerek

Camdan evde oturanlar başkalarına taş atmamalıdırlar. G. NERBERT

Cami ne kadar büyük (cemaat ne kadar çok) olsa imam (hoca) gene bildiğini okur

Caminin (mescidin) mumunu yiyen kedinin gözü kör olur.

Can boğazdan gelir (geçer).

Can candan şirindir 'tatlıdır"

Can canın yoldaşıdır.

Can çıkmayınca huy çıkmaz. (Can çıkar huy çıkmaz)

Can cümleden aziz ' dir

Cana gelecek (kâra. zarar) mala gelsin.

Çanağa ne doğrarsan kaşığında o çıkar.

Çanakta balın olsun, Yemen'den (Bağdat'tan) arı gelir. (Pekmez gibi malın olsun. Antakya'dan sinek gelir)

Canı cana ölçmeli (ölçmüşler).

Canı kaymak isteyen mandayı yanında taşır.

Canı yanan eşek attan yürük olur

Canlı, cansız her varlığın göze hoş görünen bir düzeni, şekli vardır. Varlıklar, kendilerine has özelliklerini yitirirlerse önemleri kalmaz.

Çarşı iti ev beklemez.

Çatal kaşık yere batmaz

Cefayı çekmeyen sefanın kadrini bilmez

Çekişilmeyine pekişilmez

Çengi ölüsü çalgı ile kalkar

Cennet anaların ayakları altındadır. HZ. MUHAMMED

Çerçi başındakini satar.

Çerçi kızı boncuğa âşıktır

Cesaret cennete , korku ölüme sürükler. SENECA

Cesaret insanı zafere,korkaklık ölüme götürür. SENECA

Cesareti olmayan adamın başarısı olmaz. PULDIUS CYRUS

Cesaretle dolu bir insan, inançla dolu bir insandır. CİCERO

Çeşitli yönlerinden faydalandığımız hayvanlara eziyet etmemeli, onların gerekli bakımını da ihmal etmemeliyiz. Hayvanlara eziyet edenleri Tanrı da sevmez.

Çevrende hatırı sayılır, sözü geçer bir kişi olmak ister¬sen, gereken yerlere bol para yardımında bulunacaksın. Yiğit olarak anılmak istersen, savaşta da barışta da vurucu olacak¬sın.

Çevrenin eğilimi ne olursa olsun, söz kendisinden bi¬ten kişi, yapabildiğini (ya da istediğini) yapar.

Cibilliyetsize ilim öğretmek,eşkıyanın eline kılıç vermektir. MEVLANA

Çiçek koku vermek,ateş ısıtmak,kadında mes'ud etmek için yaratılmıştır. G.GARDONY

Çift edersen bağlanırsın, bağ edersen eğlenirsin

Çift ile koyun, kalanı oyun.

Çiftçinin karnını yarmışlar, kırk tane "gelecek yıl" çık¬mış.

Çiftçinin ürünü her yıl bir âfete uğrar, bir sebeple ya ürün alamaz, ya da ürünü azalır. O da her yıl umudunu gele¬cek yıla bağlar. Bu, böylece sürüp gider

Çiftçiye yağmur, yolcuya kurak; cümlenin muradını verecek Hâk.

Çiğnemeden yutulmaz.

Çık çık eden nalçadır, iş bitiren akçadır.

Çıkarcı kişiler, insanlara çıkarları için yanaşırlar. İste¬diklerini elde edince dostluklarını da, ilgilerini de keserler.

Çıkarcı kişilerin dostlukları işleri bitinceye kadardır.

Çıkmadık canda umut var (-dır). (Çıkmadık candan umut kesilmez)

Cin tutana bir muska yeter

Çingene çadırında musandıra ne arar?

Çingene ciğer pişirir, yemeden karnın şişirir.

Çingene çingeneye çalmadıkça kasnak boynuna geçmez.

Çingeneye beylik vermişler, önce babasını asmış (kes¬miş).

Çıngıraklı deve kaybolmaz.

Cins horoz yumurtada öter

Cins kedi ölüsünü göstermez.

Çirkefe taş atma, üstüne sıçrar.

Cirmi, para harcamaktan o kadar korkar ki, pişirdiği yemek bitmesin diye yemeden doyduğunu söyler.

Çivi çıkar ama yeri kalır.

Çivi çiviyi söker.

Çoban armağanı çam sakızı.

Çobana verme kızı, ya koyun götürür ya kuzu (Lâfın azı, uzu çobana verme kızı, ya kovun götürür ya kuzu).

Çobanın gönlü olunca (olursa) tekeden süt (yağ) çıkarır.

Çobansız koyunu kurt kapar.

Çocuğa iş buyuran, ardınca kendi gider. (Çocuğu işe sal, ardınca sen var.) (Çocuğa iş, ardına sen düş.) (Uşağı işe koş, sen de ardına düş).

Çocuğa küçük şeylerden zevk almasını öğreten,ona büyük bir servet bırakmış olur. ETIENNE GILSON

Çocuğu kucağa almadan, beşikte sevmelidir. Kocaya olan sevgiyi şurada burada, başkalarının yanında göstermek hafifliktir. O sevginin gösterileceği yer aile mahremiyeti içinde kalmalıdır.

Çocuğun bulunduğu yerde kov (dedikodu, gıybet) ol¬maz.

Çocuğun soyluluğu, değeri, daha bebekliğinde her ha¬linden anlaşılır.

Çocuğun yediği helâl, giydiği haram.

Çocuk düşe kalka büyür.

Çocuk seversen beşikte, koca seversen döşekte.

Çocuk yürümeye başlayınca sık sık düşer, ağlar. üzülmemelidir. Her çocuk bu evrelerden geçecektir.

Çocuklar daima en yakınlarındaki büyüklerini kendileri¬ne örnek alırlar. Bu nedenle büyükler, küçüklere iyi örnek olmaya çalışmalıdır.

Çocuklar, daha küçük yaşta ister istemez babalarının sanatı ile karşılaşır, ilgilenirler. Giderek bu sanatı öğrenir. Büyüyünce de bu sanatı yürütür. Böylece babasının sanatını oğlu devam ettirir.

Çocuklara,babalarının yeteneklerine göre değil,kendi yeteneklerine göre meslek bulmak gerekir. PLATON

Çocukların, özellikle kız çocuklarının eğitiminde anne¬lerin önemi büyüktür. Nitekim bir kızın özelliklerini öğren¬mek isteyenler, annesine benzeyeceğini düşünürlerse yanıl¬mamış olurlar. Bir kumaşın bile özelliğini anlamak için bir parçasına bakmak yeterlidir.

Çocuklarınıza dilini tutmasını öğretin. Konuşmasını nasıl olsa öğrenecektir. FRANKLİN

Çocukllar ana ve babalarından, küçükler büyüklerinden gördüklerini yapmaya özenirler. Bu nedenle yetişkinlerin iyi küçüklere iyi örnek olmaları gerekir.

Çocuktan al haberi.

Çoğu zarar, azı karar.

Çok bilen (söyleyen) çok yanılır.

Çok dert çekmiş, dertle yoğrulmuş kişilere küçük dert¬ler, sıkıntılar etkili olmaz.

Çok el ya yağmaya ya yolmaya.

Çok gezen çok bilir.

Çok gezen kişi, her gittiği yerde birşeyler öğrenecektir. Oturup durana göre, dağarcığına sürekli olarak yeni bilgiler katacaktır.

Çok gezen tavuk ayağında pis getirir.

Çok havlayan köpek ısırmaz.

Çok istediğimiz şeyi elde etmek için yâlnızca çok iste¬mek yetmez. Onu elde etmenin yollarını arayıp bulmalıyız.

Çok kimsenin katılmasıyla iki iş iyi basardır: Yağma, başkalarının haklarına el koyma. Ya da yolma, yani yasal çerçevede çalışıp kazanma.

Çok kısa süre de olsa, iyi yaşama fırsatı bulmuş olmak, küçük mutluluklar yaşamak güzel şeydir.

Çok konuşan kimsenin sözleri arasında mutlaka yalan bulunur. Bol kazancın içinde de yasa dışı elde edilmiş paravardır.

Çok konuşan, konuştukça hatalara düşer, Çok dinleyen hem çok şey öğrenir, hem de çevresini rahatsız etmez.

Çok koşan çabuk (çok, tez) yorulur.

Çok lâf yalansız, çok para (mal) haramsız olmaz.

Çok naz âşık usandırır.

Çok söyleme arsız edersin, aç bırakma hırsız (yüzsüz) edersin. (Yüz verme arsız olur, az verme hırsız olur).

Cömert de ölecektir, nekes (cîmrî) de. İkisinin üe gi¬decekleri yer aynıdır.

Cömert derler maldan ederler, yiğit derler candan eder¬ler

Cömertle nekesin (nekesle cömerdin) harcı birdir.

Çömlek demiş: "dibim altın", kaşık demiş: "girdim çık¬tım."

Çömlekçi suyu saksıdan içer.

Çul içinde aslan yatar.

Çürük tahta çivi tutmaz.

-D-


Dağ başı dumansız olmaz.

Tabiatları gereği dağ başları genellikle dumanlı olur. Nasıl dağ başlarından duman eksik olmazsa, toplumda yüksek mevkilere, makamlara çıkan ve sorumluluk alan kimselerin başında da dert eksik olmaz.


Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur.

İnsanlar gezen, dolaşan, hareket eden varlıklardır. Bir yerden kalkıp başka bir yere gidebilirler. Arkadaşlar, dostlar, tanıdıklar birbirlerinden ne kadar uzakta olurlarsa olsunlar, günün birinde, bir yerde karşılaşabilirler; hatta hiç karşılaşmayacaklarını sanan insanlar dahi birbirlerine kavuşabilirler.


Dağ ne kadar yüce olsa yol (onun) üstünden aşar.

1. Güçlünün daha güçlüsü, yetkilinin daha yetkilisi, yönetilmez sanılanın bir yöneteni vardır. 2. Çözümü güç meselelerin, yenilmesi imkânsız gibi görünen zorlukların da üstesinden gelinebilecek bir yol vardır. Yeter ki gerekli azim, sabır ve cesaret gösterilsin, yılgınlığa düşülmesin.


Damlaya damlaya göl olur.

Her çok azdan olur. Küçük ve önemsiz şeyler birikerek büyük şeyleri meydana getirirler. Bunun için küçüktür, azdır, önemsizdir deyip hiçbir şey hor görülmemelidir; bunların önemi bilinmeli, çarçur edilmemelidir.


Danışan dağı aşmış, danışmayan (-ın) yolu şaşmış.

Kimi meseleler vardır ki, insanın onu tek başına halletmesi mümkün değildir. Bu durumda yapacağı tek şey, bilmediği şeyler hakkında uzmanlara başvurmak ve onlardan bilgi almaktır. Bu durumda, işleri kolaylaşacak, güçlükleri zorlanmadan yenecektir. Aksine hareket etmek, bilene sorup danışmaktan kaçmak, işleri zorlaştıracak, insanı çıkmazın içine itecektir.


Darı unundan baklava, incir ağacından oklava olmaz.

Her işin kendine has araç ve gereci vardır. O işten sağlıklı bir sonuç alınmak isteniyorsa uygun olan araç ve gereç kullanılmalıdır. Kötü, uygun olmayan araç ve gereçlerle iyi bir şey, kaliteli bir ürün alınamaz.


Davul dengi dengine çalar.

Bir işte çalışacaklar, dostluk ve arkadaşlık kuracaklar, özellikle de evlenecek olanlar her bakımdan (zenginlik, makam, alışkanlık, karakter vb.) kendilerine uygun kimseleri seçmelidirler. Aksi takdirde kısa zamanda anlaşmazlıklar başlar, kurulan ilişkiler bozulur.


Davulun sesi uzaktan hoş gelir.

İçindekilere hiç tat vermeyen, onları rahatsız eden kimi işler vardır ki uzakta olanlara kolay, hoş ve sevimli gelir. Ne zaman ki işin içine girerler, işte o zaman gerçeği görüp yanıldıklarını anlarlar.


Değirmen iki taştan, muhabbet iki baştan.

Birlikte iş görmek, birlikte yolculuk etmek, birlikte yaşamak isteyen karı-koca gibi insanlar arasında öncelikle bir uyumun olması şarttır. Bu uyum da karşılıklı saygı ve sevgi temeline dayanır. Tek taraflı sevgi ve saygı uyumu sağlamaya yetmez, ortada düzen diye bir şey kalmaz, kurulan beraberlikten de hayır gelmez.


Deli deliden hoşlanır, imam ölüden.

Kişiler, her bakımdan (mevki, yaş, fikir, duygu, eğitim v.b.) kendilerine benzeyen, uygun olan ya da yarar yağlayabilecekleri kimse ve şeylerden hoşlanıp onlara yaklaşırlar.


Deli ile çıkma yola, başına getirir (gelir türlü) belâ.

Kavrayışı kıt, akılsız, aşırı davranışları olan kimselerle ne işe girilir, ne de yolculuk edilir. Buna kalkışan başına türlü dertler alır, çok zarar görür.


Deliye her gün bayram.

Aklı kıt, kavrayışı az, sorumluluk nedir bilmeyen, hiçbir şeyi kendisine dert edinmeyen, istediği işi yapıp istediği yerde dolaşan, ne kazanıp ne kaybettiğinin farkında olmayan kişinin hâli tıpkı bir delinin hâli gibidir. Onun için günlerin birbirinden farkı yoktur, hemen her gününü bayram neşesi içinde geçirir.


Demir nemden, insan gamdan çürür (Duvarı nem, insanı gam yıkar).

Bir demirin paslanıp niteliğini kaybetmesine nasıl nem sebep oluyorsa bir insanın yıpranmasına, çöküntüye uğramasına, için için erimesine, harap olmasına da üzüntü, sıkıntı ve çeşitli dertler sebep olur. Bu bakımdan insan her olur olmaz şeyi kendisine dert edinmemelidir.


Demir tavında dövülür.

Demirin istenilen biçime sokulabilmesi, çekiçle dövülüp işlenebilmesi için önce ateşte ısınıp kızarması, yumuşaması gereklidir. Bunun gibi her işin yapılması, o işten iyi netice alınması için de en uygun zamanı kollamak ve bundan yararlanmak gereklidir.


Denize düşen yılana sarılır.

Son derece tehlikeli bir durumla karşı karşıya gelen, çaresiz kalan, kurtuluş için bir çıkar yol bulamayan kişi, bu kötü durumdan kurtulmak için her türlü yola başvurur. Öyle ki, en tehlikeli şeylere bile sarılmaya çalışır, onlardan yardım bekler. Çünkü hiçbir tutar seçeneği kalmamıştır.


Derdini söylemeyen derman bulamaz.

Her derdin, müşkülün, güç ve sıkıntının altından insanın tek başına kalkması mümkün değildir. Böyle kötü bir durumda bulunan kişi, içinde bulunduğu bu durumu kendisine yardımı dokunacak kimselere, yakınlarına açmalıdır. Derdine ancak bu şekilde çare bulabilir, sıkıntılarından kurtulup rahatlayabilir.


Dertsiz baş (kul) olmaz.

Hemen herkesin az veya çok bir derdi vardır. Dertsiz insanın düşünülmesi mümkün değildir. İnsan bunu bilmeli ve karamsarlığa kapılmadan dertlerini azaltmaya çalışmalıdır.


Dervişin fikri ne ise, zikri de odur.

Bir insan ne düşünüyor, gönlünden ne geçiriyorsa, bunu hareket ve sözleriyle belli eder; açığa vurur. Devamlı kafasında ve gönlünde taşıdıklarının gündemde kalmasını ister.


Destursuz bağa girilmez (gireni sopa ile kovarlar).

İzin alınmadan girilmeyecek bir yere girmeye, yapılmayacak bir işi yapmaya kalkan kimse, bunun cezasını fazlasıyla çeker.


Deveden büyük fil var.

Hiçbir insan sahip olduğu makamın büyüklüğü, elindeki yetki ve imkânların genişliği ile övünmemeli, bunlara sırtını dayayarak büyüklenmemeli, kimseyi hor görmemelidir. Çünkü ondan büyüğü ve üstünü her zaman vardır.


Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur.

Tamah, açgözlülük insanı küçük çıkarlar peşinde koşturur; onu tehlikelere iter, felâketlerle karşı karşıya bırakır ve zarar görmesine yol açar.


Devletin malı deniz, yemeyen domuz.

Kimi vatan haini, rüşvetçi, menfaatçi kimseler soygunculuğu kural edinmişlerdir. Bunlara göre devletin malı çalıp çırpmakla, yemekle tükenmez; bir yolunu bulup da bu maldan aşırıp yararlanmayandan daha budala kim olabilir.


Dibi görünmeyen suya girme.

İç yüzünü iyi bilmediğin, anlamadığın, öğrenmediğin, bir işe girişme; yoksa tehlikeye düşüp zararlı çıkabilirsin.


Dikensiz gül olmaz.

Hoşumuza giden, bizi sevindiren, fayda temin ettiğimiz hemen her güzel şeyin kusurlu, eksik ve kötü bir yanı da bulunabilir. Eğer bunları elde etmek istiyorsak, hoşa gitmeyen ve bize sıkıntı veren bu yanlarını da hoş görmeliyiz.


Dilim seni dilim dilim dileyim, başıma geleni senden bileyim.

İnsanların başına kimi felâketler, sıkıntılar da çok kez dilleri yüzünden gelir. Dilini tutmayan, ne zaman ve nasıl konuşacağını bilmeyen insanların başlarına belâ geldiği ve bu yüzden pişmanlık duydukları çok görülmüştür.


Dilin cismi küçük, cürmü büyük.

Konuşma organımız olan dil, küçük hacimli bir nesnedir. Küçük olmasına küçüktür ama büyük suçlar onunla işlenir. Kimi zaman sarf ettiği kötü sözler insanın başını belâya sokup felâketini hazırlayabilir.


Dilin kemiği yok.

Dil kolayca her yana dönebilir. Bu özelliğe sahip olan dilde, her türlü kelimeler de kolayca çıkar; insan doğru olmayan, birbiriyle çelişkili sözleri söyleyebilir; önce söylediğini sonra inkâr edip başka şekle çevirebilir.


Dinsizin hakkından imansız gelir.

Acımasız, kötü, insafsız ve ahlâksız bir kişinin hakkından ancak ondan daha kötü bir kişi gelebilir.


Doğmadık çocuğa kaftan (don) biçilmez.

Daha ihtimal dahilinde olan, henüz ne olacağı belli olmayan, ele geçmeyen, ortaya çıkmayan bir şey için önceden hazırlık yapmak ve kesin karar vermek doğru değildir. Çünkü beklediğimizin aksine bir durumla karşılaşıp zarar görebiliriz.


Doğrunun yardımcısı Allah`tır.

Hak ve adaletten kopmayan, işlerinde doğruluktan ayrılmayan kişiye Yüce Allah her zaman yardım eder.


Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.

Özellikle çıkarlarını düşünen insanların çoğaldığı, fedakârlığın azaldığı yerlerde yalan dolan, hile, ahlâksızlık artar ve insanlar iki yüzlü olurlar. Böyle bir ortamda doğru sözlü olan, sözünü esirgemeyen ve sakınmadan herkesi eleştiren kişiyi kimse sevmez. Herkes onu kınar, yanından ve yöresinden uzaklaştırmaya çalışır. Çünkü bu kişi doğru sözleriyle ahlâksızlık üzerine bina edilmiş menfaat düzenini bozmaya çalışır ve çok kimseyi rahatsız eder. Dolayısıyla çıkarları zedelenen, kusurları yüzüne söylenen, ikiyüzlülükleri yüzlerine çarpılan insanlar tarafından hor görülüp kovulurlar.


Doğru söz (ağıdan) acıdır.

Kimi insanlara (özellikle yalancı, çıkarcı, ahlâkı bozuk) kusurlarını, yanlışlarını, düzensizliklerini, yolsuzluklarını ortaya çıkaran sözleri yüzüne karşı söylemek çok acı gelir. Çünkü çoklukla bu tür insanlar ya açıklarının ortaya çıkmasını istemezler ya da doğru sandıkları hareketlerinin yanlış olduğunu kabul etmezler.


Dokuz at bir kazığa bağlanmaz.

1. Her tedbir, tehlikenin büyüklük oranı düşünülerek alınmalıdır. Gücü büyük olan tehlikelere küçük ya da zayıf tehlikelerle önlenemez. 2. Bir işin başına, birbiri ile anlaşması mümkün olmayan birden çok yetkili kimse getirilmemelidir. Çünkü her biri bir yana çeker, anlaşamaz ve birbirlerine düşerler. İşi aksatıp geciktirirler.


Dolu bardak su almaz.

Bilinmeli ki, her insanın kaldıracağı, taşıyacağı bir yük vardır. Eğer bu yükten fazlası kendisine yüklenir ve taşıması istenirse verimli bir sonuç da umulmamalıdır. Çünkü gücünün üstündeki bir yükün altından yıkılıp kalması, çöküp ezilmesi kaçınılmazdır. Bu bakımdan her kişiye ancak yapabileceği bir işi yüklemek lâzımdır.


Dolu küpün sesi çıkmaz.

Bk. “Boş fıçı çok langırdar.” Domuz derisi post olmaz, eski düşman dost olmaz.

İslâm dinine göre domuzun her şeyi pistir. Eti haramdır, beslenmesi yasaktır. Bu nedenle onun derisi de kullanılamaz. Üstünde namaz kılınamadığı gibi oturulamaz da. Eski düşman da domuz derisi gibidir. Ne kadar iyi niyet beslerse beslesin, yakınlık gösterirse göstersin ona güvenilemez; dostluğuna inanılamaz. Hiç ummadığımız bir zamanda bize kötülük yapabilir. Çünkü kolay kolay düşmanlık duyguları silinmez.
Dost acı söyler.

Dost sevilip güvenilen, yakın arkadaş, gönüldaş, iyi görüşülen kimsedir. Dostlar hiçbir çıkar kaygısı gütmeden yaklaşırlar insana. Düşman kimselerin aksine, insanın iyiliğini isterler. Sevinci paylaştıkları gibi üzüntüyü de paylaşırlar. Bu bakımdan dostlarımız olanlar eksikliklerimizi, kusurlarımızı, yanlışlıklarımızı yüzümüze karşı söylemekten çekinmezler. Bizi memnun etmek için değil doğruyu göstermek için konuşurlar. Amaçları bizi düzeltmek, acı da olsa gerçeği yüzümüze söylemektir. Bu bakımdan iyiliğimiz için söyledikleri sözlerden ötürü onlara kırılmamalıyız.


Dost başa bakar, düşman ayağa.

Temiz giyinip kuşanmak hem dost, hem de düşman için oldukça önemlidir. Bu durum başımızı yukarıda görmek isteyen dostlarımızı sevindirecek, ayağımızın kaymasını bekleyen düşmanlarımızı da kahredecektir.


Dost dostun eyerlenmiş atıdır.

Hakikî dost, dostunun en sıkışık zamanında yardımına koşmaya hazır durumda bekler.


Dost ile ye, iç; alış veriş etme.

Her türlü alış verişin temelinde çıkar yatar. Dolayısıyla çıkarların çatıştığı yerde tatsızlıkların baş göstermesi, giderek de dostluğu bozması mümkündür. O hâlde dostluklarını sürdürmek isteyen kimseler birbirleriyle alışveriş yaparken ya çok dikkatli olmalı, ya da alışveriş yapmaktan mümkün olduğunca kaçınmalıdırlar.


Dost kara günde belli olur.

Varlıklı, iyi, güzel ve mutlu günlerimizde bizimle dostluk kuran, arkadaşlık eden, yanımızdan ayrılmak istemeyen çok olur. Herkesin mutluluktan bir pay almaya çalıştığı böyle günlerimizde, etrafımızdaki bu kişilerin hepsine gerçek dost diyebilir miyiz? Kuşkusuz hayır. Bu ancak işlerimizin kötü gittiği, üzüntülerimizin arttığı, felâketlerin bizi boğmaya çalıştığı günlerimizde belli olur. İyi ve mutlu günlerimizde olduğu gibi, bizi kara günlerimizde de yalnız bırakmayan, sıkıntılarımızı paylaşan kişiler gerçek dostlarımızdır.


Dostluk başka, alış veriş başka.

Alış verişin temelinde çıkar, dostluğun temelinde ise fedakârlık yatar. Bunu bilip dost kalmak isteyenler alış verişlerini arkadaşlık ilişkisinden ayrı tutarlar. Bu kişiler arasındaki dostluk, birinin ötekine fedakârlık yapmasını gerekli kılmaz.


Dostun attığı taş baş yarmaz.

Dostun acı sözünden veya sert davranışından bize kötülük gelmez. Biliriz ki, onun bu yaptığı bizim iyiliğimiz içindir.


Duvarı nem, insanı gam yıkar.

Bk. “Demir nemden, insan gamdan çürür.”


Dünya malı dünyada kalır.

Mal, varlık, servet, insanın hoşuna gidecek durum ve şartların bütünü bu dünya içindir. İnsan bunların hiçbirini öldükten sonra öbür dünyaya götürecek güçte değildir. Öbür dünyaya götüreceği ise iyilik ya da kötülükleridir. Bu bakımdan dünya malına fazla tamah etmemeli, kendisini sıkıntıya sokmamalı, gerek kendisi ve gerekse başkaları için malını harcamaktan kaçınmamalıdır.


Dünya Sultan Süleyman`a bile kalmamış.

Peygamber Hz. Süleyman, aynı zamanda büyük ve zengin bir hükümdardı da. İnsan, cin, hayvan ve rüzgâr bile Allah`ın izniyle onun hükmüne tâbi idi. Ancak o bile bu eşsiz egemenliğine rağmen ölümden kurtulamadı, öbür dünyaya gitti. O hâlde ibret alınmalı, bu dünyaya tamah edip bel bağlanmamalıdır.


Dünya tükenir, yalan tükenmez.

Dünyada yalancıları saymak mümkün değildir. Yalancıların çokluğu, yalanın hemen her yerde barınmasına imkân hazırlamıştır. Yalanın ortadan kalkması, insanların yalan söyleme alışkanlıklarından vazgeçmeleriyle mümkündür. Ancak bu da çok zordur, dolayısıyla yalan sürüp gidecektir.


Düşenin dostu olmaz, hele bir yol düş de gör.

Zenginliğini, makamını, itibarını kaybeden ve bir felâketle karşılaşan kişinin etrafında kimse kalmaz; iyi, güzel ve mutlu günlerin dostları birer birer kaybolur; çünkü çıkar sağladıkları kaynak kurumuştur. Bunun böyle olduğunu ise, ancak bu duruma düşen bilir.


Düşman düşmana rahmet (gazel, yasîn) okumaz.

Hiçbir zaman düşmandan bir yakınlık, yumuşama ve bir iyilik umulup beklenmemelidir. O, eline fırsat geçse kötülüklerin en beteriyle üstünüze yürür.


Düşmez, kalkmaz bir Allah.

Hayatta hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Hemen her şey değişip hâlden hâle girer. Sağlıklı bir insan hastalanabilir, zengin de yoksul düşebilir. Küçük imkânlar içinde olanlar büyük imkânlara kavuştukları gibi, büyük imkânlar içinde olanlar da ellerindekini yitirebilirler. Olumlu ve olumsuz tüm değişmelerin dışında kalan sadece Yüce Allah`tır. Bu bakımdan insan kendini büyük görmemeli, elindeki imkânların sürekli varolacağını düşünüp de kibirlenmemelidir.


E
Ecel geldi cihana, baş ağrısı bahane.

Her canlı gibi insan da yaşar ve ölür. Her insanın da Yüce Allah tarafından takdir edilmiş bir ömrü vardır. İnsan bunu ne uzatabilir ne de kısaltabilir. Ecel saati gelen kimse bir nedenle ölür. Ancak ölüm nedeni olarak gösterilen hastalık, kaza gibi bir şeyler aslında bir bahanedir. Asıl neden kişinin kendisine takdir edilen yaşam süresinin dolmasıdır.


Eceli gelen köpek cami duvarına işer.

Tutum ve davranışlarıyla herkesin nefretini kazanmış, büyük bir cezayı hak etmiş ve çaresiz kalmış kimse, şaşkınlığa düşer; sanki hak ettiği cezanın biran önce uygulanmasını ister gibi daha büyük suçlar işler; kendisini yargılayacak kimselere çatar, onları kötüler, öfkelerini üzerine çeker. Bütün bu hareketleri onu kötü bir sona ulaştırır.


Eden bulur, inleyen ölür.

Bir durumun nasıl sonuçlanacağı olayın gidişatından bellidir. Birilerine kötülük yapmayı kural edinenler, yaptıkları kötülüğün cezasını eninde sonunda görürler; bu dünyada olmasa bile öbür dünyada. Öte yandan inlemekten kurtulamayan ağır hasta da ölür.


Eğilen baş kesilmez.

Bize teslim olan, hatasını anlayıp af dileyen, bize sığınan kişi bağışlanmalıdır. Bu davranış Türk-İslâm geleneğinin önemli bir kuralıdır.


Eğreti ata (el atına) binen tez iner.

Başkasının malına, yetkisine ve gücüne güvenerek iş yapan yarı yolda kalır. Çünkü kısa bir süre sonra bunları asıl sahibine iade etmek zorunda kalacaktır.


Eğri otur, doğru söyle.

Yalnızca seni ilgilendiren konularda özgür sayılabilirsin, sana kimse karışamaz; istediğin gibi yer, içer, giyinir ve oturursun. Ancak toplumu ilgilendiren konularda doğru konuşmalı, yalandan kaçınmalısın; eğer çıkar kaygısı ile yalan söyler, doğruyu eğri diye gösterirsen toplumu ayakta tutan güven duygusunu sarsmış olursun.


Ekmeden biçilmez.

1. Verim alınmak isteniyorsa mutlaka emek ve çaba harcanmalı; para yatırılmalıdır. 2. Birine iyilik yapıp fedakârlık göster ki, benzer şekilde karşılığını alabilesin.


Ek tohumun hasını, çekme yiyecek yasını.

Bir işten sağlıklı bir sonuç almak istiyorsan onu sağlam temel üzerine oturt. Nitelikli tohumdan güzel ve bol ürün alındığı bilinen bir şey. Bunun gibi nitelikli insan, nitelikli araç ve gereçle iyi iş yapılır; olumlu sonuç alınır.


Elçiye zeval olmaz.

İki taraf arasında uzlaşma sağlanması, bir işin bitirilmesi için birinin yanına söz götürmekle görevli kimse, götürdüğü sözler ne kadar kötü de olsa, bu sözlerden sorumlu tutulamaz. Çünkü o sözleri söyleyen değil sadece iletendir. Bu bakımdan cezalandırılamaz.


El elden üstündür.

Bir kimse, kendisinden üstün olan bir başkasının da olabileceğini bilmeli; “hiç kimse bu işi benden daha iyi yapamaz” dememelidir.


El el ile, değirmen yel ile.

Nasıl ki bir değirmenin dönüp buğdayı öğütebilmesi için rüzgâra ihtiyacı varsa, insanın da birtakım ihtiyaçlarını karşılaması, işlerini görebilmesi için diğer insanlara ihtiyacı vardır. Çünkü toplum hayatı yardımlaşma esası üzerine kurulmuştur, insan tek başına bütün işleri yürütemez ve başarıya ulaşamaz.


El elin eşeğini türkü çağırarak arar.

Hiç kimse, başkasının içine düştüğü derdi tam anlamıyla kavrayamaz. Çünkü üzücü olaylar sadece ilgili kimseleri kederlendirir, onlara acı verir. Bu bakımdan birinin derdine çare bulacak kimseler olayla ne kadar ilgilenseler de keyiflerini bozmazlar, derinden acı duyarak işe girişmezler, acele etmezler.


El eli yıkar, iki el de yüzü.

Toplu yaşama biçimi herkese bir görev yükler. Bu görevlerin yapılması bir yandan düzeni sağlar, bir yandan da sıkıntıların ortadan kalkmasını. Dolayısıyla karşılıklı yardımlaşma esasına dayalı bu görev iyilikleri çoğaltır, toplumu güçlü kılar.


El için kuyu kazan, evvelâ kendi düşer.

Başkasının kötülüğünü düşünen, bunun için tuzaklar kuran kimse, kurduğu tuzağa önce kendisi düşer, hiç kimsenin yaptığı kötülük yanına kalmaz, ona yarardan çok zarar getirir.


El ile gelen düğün bayram.

Bir topluluğun hep birlikte uğradığı bir sıkıntıya yakınmasız katlanılır; çünkü insanın sadece kendisi değil, herkesin sıkıntı içinde olduğu düşünülür.


El kazanı ile aş kaynamaz.

Başkasının hazırladığı imkânları kendi hesabımıza kullanarak iş yapamayız. Her en imkânlar geri alınıp iş yarıda kalabilir, başarısız olabiliriz.


El mi yaman, bey mi?

Baştakiler ne kadar güçlü görünürlerse görünsünler, asıl güç halktadır; halk yöneticilerden her zaman ağır basar.


El yarası onulur (geçer, iyi olur) dil yarası onulmaz (iyi olmaz).

Silâh, bıçak, taş ve sopa ile açılan yara çabuk iyi olur. Ama acı sözlerin gönülde açtığı yara kolay kolay iyi olmaz. Çünkü hatırlandığı her an acı tazelenir ve kişiyi üzer.


Emanete hıyanet olmaz.

Bize güvenerek korumamız altına bırakılan şeylere el uzatmamalı, kötülük etmemeli, haince davranmamalıyız. Böyle bir davranış ne dinimiz İslâm`a, ne de örf ve âdetlerimize yakışır. Bize düşen onların güvenine lâyık olmak ve emaneti titizlikle korumaktır.


Emek olmadan yemek olmaz.

Özenle ve çok çalışmadan bir şey kazanıp meydana getiremeyiz. Yiyip içmek, harcamak ve kısacası yaşayabilmek için haksız bir yolla değil, alın teri dökerek kazanmamız şarttır.


Er ekmeği er kursağında kalmaz.

Mert, cömert olan insanlar gördükleri iyiliği unutmazlar; bunun karşılığını mutlaka bir gün öderler.


Erkek arslan dişisinden kuvvet alır.

Toplum hayatında kadınların yeri ve görevi asla küçümsenemez. Bu bakımdan erkekler daima arkalarında güçlü bir kadının desteğine ihtiyaç duyarlar. Bu desteğe kavuşanların başarıları daha da artar.


Er olan ekmeğini taştan çıkarır.

Çalışkan, namuslu, gücüne ve kendine güvenen kişi aç kalmaz; başkasına muhtaç olmamak için en zor işlerde bile çalışır, her zorluğa katlanır, rızkını arayıp bulur.


Erteye kalan, arkaya kalır.

Bir iş zamanında yapılmalı, başka bir zamana bırakılmamalıdır. Yoksa başarılı bir sonuç alınamaz. Geç kalan, sırasını geçiren, erken davranmayan fırsatı kaçırdığı için o şeyden fayda temin edemez.


Esirgenen göze çöp batar.

Titizlikle korunmak istenen, üzerine fazla düşülüp titrenen şeye çoklukla bir zarar gelir. Bunu önlemek insanın elinde değildir. Bu bakımdan bir şey üzerinde gereğinden fazla, aşırı ölçüde durulup titrememelidir.


Eski dost düşman olmaz, yenisinden vefa gelmez.

Temeli çok eskiye dayanan ve devam eden dostluklar sağlamdır. Kolay kolay bozulmaz. Çünkü dostluğu yaşatabilmeyi başaran eski dostlar pek çok sıkıntılı, acı ve tatlı günleri birlikte paylaşmışlar; birbirlerine duydukları güveni içinde oldukları zamana kadar taşıyabilmişlerdir. Bu bakımdan kimi ufak tefek meseleler yüzünden birbirlerine düşman olamazlar. Öte yandan yeni dostlar arasında ise böyle bir dostluktan söz edilemez. Çünkü birbirlerini yeterince denememişler, sıkıntılara ve acılara birlikte göğüs gerip tavırlarını tam olarak ortaya koyamamışlardır. Dolayısıyla dostluğu oluşturacak güven bağı henüz oluşmamıştır.


Eşeğe altın semer vursalar, eşek yine eşektir.

Hiçbir yeteneği, bilgisi olmayan, kavrayıştan ve faziletten yoksun kimse, hangi mevkiye geçerse geçsin, ne kadar yetki ve mal sahibi olursa olsun değerli ve saygın kılınamaz. Kısa zaman içinde gerçek kişiliğini, bayağı ve kötü olduğunu tavır ve davranışlarıyla belli eden bu gibi kimselerin aslını kimi unsurlarla değiştirmek mümkün değildir.


Eşeğini sağlam kazığa bağla, sonra Allah`a ısmarla.

Akıl insan içindir. İnsan önce aklını kullanarak işlerinin iyi yürümesi için tedbir almalı, sonra da tevekkül etmeli, yani o konuda yüce Allah`a güvenmelidir.


Eşeğin kuyruğunu kalabalıkta kesme; kimi uzun, kimi kısa der.

Kimi işlerimiz vardır ki onları yalnız yapmamız daha uygundur. Eğer ona buna açar, şundan bundan fikir almaya çalışırsak her kafadan bir ses çıkar; birbirine ters öneriler kafamızı karıştırır, işin içinden çıkmamız da güçleşir.


Eşek bile bir düştüğü yere bir daha düşmez.

İçine düştüğümüz kötü durumlardan, başımıza gelen felâketlerden ders almalı, zarar gördüğümüz işe bir daha bulaşmamalı, hata yapmaktan geri durup kendimizi korumalıyız.


Eşek hoşaftan ne anlar; suyunu içer, tanesini bırakır.

Kavrayışsız, bilgisiz, kaba ve zevksiz kimseler bir şeyin gerçek değerini bilemez; küçümser, anlamsız bulup hiçler, güzellik ve inceliğin farkına varamaz.


Etle tırnak arasına girilmez.

Ortaya çıkan aile anlaşmazlıklarında bir yanı tutmak doğru değildir. Karı-koca, ana-baba ile evlâtlar birbirine çok yakın insanlardır. Bunlar kimi zaman birbirlerine darılıp küsebilirler, ancak bu durum gelip geçicidir. Bunu fırsat bilip onların aralarını açmaya çalışmak yanlış, yanlış olduğu kadar da faydasız bir davranıştır.


Etme bulma dünyası.

Şurası muhakkak ki, yaptığı kötülük hiç kimsenin yanına kalmaz; cezasını çoklukla bu dünyada çeker. Bu dünyada görmese bile, öbür dünyada mutlaka görür.


Ev alma komşu al.

İnsanlar bir arada yaşarlar. Dolayısıyla yakınlarında oturan komşularının ilişkiler açısından önemi büyüktür. Kötü komşular ile yan yana yaşamak oldukça zordur. Kavgalara, gürültülere ve anlaşmazlıklara yol açar. Bu bakımdan, ev almadan önce, komşuların nasıl insanlar olduklarını öğrenmek, incelemek her zaman yarar sağlayacaktır.


Evdeki hesap çarşıya uymaz.

Bir iş, bir sorun hakkında önceden yapılan tasarılar, hesaplar ve plânların çoklukla hayat gerçeklerine aykırı düştüğünü uygulamada açıkça görürüz. Bu sebeple geleceğe dönük hesaplarımızda bu gerçeği daima göz önünde bulundurmalıyız.


Evi ev eden avrat, yurdu şen eden devlet.

Mutluluk havası ancak düzenli, temiz, güzel ve ekonomik açıdan rahat bir evde eser. Bunu sağlayan da kadındır. Eğer kadın becerikli, tertipli ve nazik değilse, yuva yaşanılır bir yer olmaktan çıkar. Benzer bir şekilde, içinde yaşanılan yurdu şen eden de devlettir. Eğer devletin başında bulunanlar beceriksiz, zalim, hain ve kendi çıkarlarını düşünen insanlarsa, bunların ülke insanını mutlu etmesi düşünülemez.


Evli evinde, köylü köyünde gerek.

Yaşanan sosyal hayat bir düzeni kurarken, kişilere de toplumda uygun bir yer, bir iş göstermiştir. Dolayısıyla herkes buna uymalı; hem kendinin, hem de toplumun rahatını ve düzenini bu şekilde sağlamayı görev bilmelidir. Aksine bir hareket huzursuzluğa ve kargaşalığa yol açar.

Davranışlarımızda ölçülü, ağır başlı olmalı, dedikodu¬ları dinlemekten kaçınmalıyız.

Dedikodu,basit ruhlu insanların eğlencesidir. JORNEİLLE

Değerli bir şeyden her zaman iyi verim alınmaz.

Değerli kişiler, varlıklar en kötü koşullarda bile erdem¬lerinden kalitelerinden bir şey kaybetmezler.

Değerli kişiler, zamanla gelişir. Kısa zamanda beliren kişilikler gerçek değer taşımayanlardır.

Değerli veya mevki sahibi kişilerin ölümü, ya da görev den ayrılması, kötü düşünceli kişilerin işine yarar. İyi kişiler ortadan çekilirse, meydan kötülere kalır.

Değerli, soylu şeyler, ne kadar hırpalansalar, değişikliğe uğrasalar da özlerindeki değeri yitirmezler. Sağlam karakter li bir insanı hiçbir etken yozlaştıramaz.

Değersiz kişiden yararlı iş, verimsiz maldan bol ürün beklenemez.

Değersiz ve görmemiş kişiler rastlantı sonucu layık ol¬madıkları duruma kavuşurlarsa, kendilerini bir şey sanıp, ap¬talca böbürlenirler.

Dehanın ilk ve en büyük şartı hakikati sevmektir. GEOTHE

Deney, aklın babası , belleğin anasıdır. THOMAS FULLER

Deneyimsiz ve yeterince ustalık kazanmamış kişiye iş yaptıran bir kimse, tatsız sonuçlar almaya hazır olmalıdır. Yöneticileri becereksiz olan toplumlarda böyledir.

Dil , bir ulusun aynasıdır. Bu aynaya baktığımız zaman , orada kendimizin gerçek yankısını görürüz. SCHİLLER

Dış görünüş aldatıcı olabilir. Tüm konularda gerekli in¬celemeyi yapmadan dıştan görünüşe bakarak karar verenler aldanırlar.

Doğada herkesin bir hissesi vardın Allah her yaratığın rızkınıda birlikte yaratır.

Doğru düşündüğüne inanan yanlış fikirlerle savaşmak zorunda kalır. MEHMET KAPLAN

Doğruluk , insanın kalbinin en gerçek anlatımıdır. KONFÜÇYÜS

Doğruluktan ayrılmayana Allah her zaman yardım eder. Doğru insanların değeri er ya da geç mutlaka bilinir.

Dostun fazlasından zarar gelmez. Aksine yararı vardır. Ama düşman acımasızdır. Azı çoğu olmaz. Bir düşman her türlü belâ açmaya yeter.

Dünya değirmen taşına benzer,her saat nice kalpler öğütür. SEYH SADİ

Dünyada her şeye değer biçmek mümkündür, fakat öğretmenin eserine asla değer biçilemez. SOKRAT

Dünyada var olan her nesnenin kendisine göre bir değe¬ri ve becerisi vardır. Değersiz bir şey yoktur. Ancak, bu de¬ğerin dereceleri vardır.

Durub-ı Emsal-i Osmaniye: Milli kütüphanemizin bazı demirbaş yazmalarıyla, halk şairlerinin (Atasözü destanları) ve divan şairlerinin (Manzume-i durub-ı Emsaliye) gibi denemeleri bir yana bıkarılırsa, gerçek anlamıyla, ilk atasözü kitabıdır. İlk baskısı 1863’de, İkinci baskısı 1870’de, üçüncü baskısı da –Ebüzziya Tevfik’in katıp karıştırdıklarıyla – 1884’de basılmıştır. Bu eserde 1800 atasözü vardır.

Düşüncesiz öğrenme , boşuna giden bir çabadır. KONFÜÇYÜS

Düşünmeden konuşmak, nişan almadan ateş etmeye benzer. R. DİGEST

Düşünmediğim zaman, yaşamadığım zamandır. REMBRANTD

Düşünmek ve söylemek kolay,fakat yaşamak,hele basarı ile sonuçlandırmak çok zordur. ZİYA GÖKALP

Duvarda bir gedik açmaya bir taşın eskimesi yeter. A. NİHAT ASYA

Düzyazı yürümeye, şiir ise dansa benzetilebilir. Yürümenin kendisi dışında bir amacı vardır. Dansın amacı ise, kendisidir. VALERY

-E-


Efendisi borç içindeyken uşak halden anlamaz. Bazı insanlar da böyledir. Aileleri, yakınları sıkıntı içindeyken onların hallerinden anlamaz, kendi dilediklerini yapmaya çalışırlar

Eğitim öğrencilere saygıyla başlar. EMERSON

Eğitim ve zevk düzeyi bakımından yeterli seviyeye ulaş¬mamış kişiler, çok sevdikleri, zevk aldıkları şeyleri sık sık yapmaktan, usanmazlar.

Eğitim, çocuklara küçük yaşta daha kolay verilir. Yetiş¬kin insan zor eğitilir.

Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz. HZ.ALİ

Elde ettikleri ile yetinmeyerek çok daha fazlasının pe¬şinde koşanlar, ellerindekini de yitirip daha çok zarara uğ¬rarlar

Eldekiyle yetinen kanaatkar kişiler, gereksinimlerinden fazlasını istemezler. İhtiyaçlarının giderilmesini yeterli sayarlar.

Elden geldiğince yolculuğa gece değil, sabah erkenden çıkılmalıdır.

Elinde bol imkanları olan kimse, en zor, en uzun za¬man alabilecek işleri bile kısa zamanda yapar.

Emeksiz verim olmaz. Kişi bir maldan gereği gibi ya¬rarlanmak, bol verim almak istiyorsa ona çok iyi bakması, gereken harcamaları yapması lâzımdır. Aksi halde hiçbir şey beklemeye yüzü olmaz.

En büyük acı, acıtmaz olmuş zincirlerin acısıdır; köleliği kabul etmenin, başkaldırmaktan vazgeçmenin acıdır. A. NİHAT ASYA

En büyük cezaevi, cahil bir insanın kafasının içidir. MONTAİGNE

En iyi üvey analık "bile öz annenin yerini tutamaz. Halk arasında üvey analar kötülük sembolü olarak (beyaz elbiseye yamanmış kara bir yama gibi uyumsuzdurlar) kabul edilirler.

En küçük bir tehlike bile ihmâl edilmemelidir. El verişli ortam bulununca, büyüye büyüye önüne geçilmez durum alır. Bir sigara bütün bir ormanı yakabilir. Bir suçlu pek çok insanın başını belaya sokabilir.

En kudretli insan,kendisine hakim olandır. SENECA

En özgür, en uzak yörelerde yaşayan kuşiaı bîie bir gün avlanabilirler. İnsanlar da böyledir: Hiç ummadığımız zamanda ve yerde, beklemediğimiz felaketler başımıza ge¬lebilir.

En sürekli aşk, karşılıklı olmayan aşktır. SOMERST MAUGAM

En tehlike insanlar yarı deliler ve yarım akıllılardır. GOETHE

En umutsuz durumlarda bile karamsarlığa kapılmamalı¬dır. Her şeyin mutlaka bir çıkar yolu vardır. Ayın bile onbeşi karanlıksa, onbeşi aydınlıktır.

En verimli yağmur alın teridir. C. SAHABETTİN

Erdem , iyiyi elde etme gücüdür. EFLATUN

Erkekler, evlenecekleri kadınlarda para değil, kişilik aramalıdırlar. Bir erkek, para için bir kadınla evlenirse her gün kapı mandalı gibi başına kakılacağım bilmelidir.

Erkekler, kadınların ilk aşkı, kadınlar da erkeklerin son aşkı olmak isterler. OSCAR WILDE

Eskiden "cümle-i hikemiye" ve "kelam-ı kibar" adı altında toplanmış olanları vardır. Tanzimat'tan sonraki Türk edebiyatında doğrudan doğruya vezize türünde yazan ilk sanatçı Cenap Şahabettin'dir. Veciz sözleri "Tiryaki Sözleri" adı altında bir kitapta biraraya getirmiştir.

Eskimiş fikirler paslanmış çivilere benzer, söküp atmak çok güçtür. C. ŞAHABETTİN

Evlilikte başarı, yalnız aranan kişiyi bulmakta değil, aynı zamanda aranan kişi olmaktadır. FOSTER WOOD

-F-

Fakirlik ayıp değil, tembellik ayıp.



İnsanın kusur ve eksiği, ahlâkî yönü varlıkla belirlenemez. Bu bakımdan yoksul olması, geçimini sağlamakta güçlük çekmesi utanılacak bir durum değildir. Asıl utanılacak durum ve davranış, gücü varken tembellik edip çalışmamak ve yoksul düşmektir.
Fare (sıçan) deliğe sığmamış, bir de kuyruğuna (kıçına) kabak bağlamış.

1. Yapamayacağı kadar ağır bir iş varken başka bir iş daha yüklenmek son derece sakıncalıdır. İnsan önce kendi işini yapıp düzlüğe çıkmalı, daha sonra başkalarının yükünü omuzlamayı düşünmelidir. 2. Kendisi sığıntı durumunda iken yanına bir kişi daha almak yanlış ve tutarsız bir davranıştır.


Faydasız baş mezara yaraşır.

Mademki yaşıyor, o hâlde bir işe yaramalıdır insan. Ne kendisine, ne de etrafına bir yararı, bir kârı dokunmayan ve ona buna yük olan kişinin yaşaması ile ölmesi arasında bir fark yoktur.


Fazla (artık) mal göz çıkarmaz.

O an için ihtiyaç duyulmayan mal, ne kadar ve ne türden olursa olsun elden çıkarılmamalıdır. Hiç umulmadık bir günde ona gerek duyulabilir. Ayrıca malın çok olmasının kimseye bir zararı da yoktur.


Fırsat her vakit ele geçmez.

Ele geçirilen imkân veya durumdan en iyi biçimde yararlanmak gereklidir. Çünkü insanın karşısına çok seyrek çıkar.


Fukaranın tavuğu tek tek yumurtlar.

Yoksulun şansı hemen hemen hiç gülmez. Onun eline geçen imkânlar da öyle çok değildir. İmkânları sınırlıdır; bunun için, hangi işe el atarsa atsın, zengin gibi kazanamaz. Umduğundan fazla kazandığı görülmemiştir.


-G-
Gafile kelâm, nafile kelâm.

Çevresindeki gerçekleri görmeyen, sezmeyen, bilgisiz, dalgın kimseye ne söylense kâr etmez. O, bildiği gibi hareket eder. Dolayısıyla ona söylenecek her söz boşa gider.


Gammaz olmasa tilki pazarda gezer.

Gizli-saklı, kanunsuz yollarla çıkar sağlamayı iş edinen kimseleri, söz getirip götüren kimselerin varlığı korkutur. Dolayısıyla bunlar yakayı ele vereceklerinden çekinerek, herkesin içinde öyle uluorta dolaşamazlar.


Garip kuşun yuvasını Allah yapar.

Kimsesiz, zavallı, yoksul ve güçsüz kişiye yüce Allah yardım eder. Hiç ummadıkları bir yerden kendilerine yardım eli uzanır ve darda kalmazlar. Yüce Allah onları korur, gözetir ve mal sahibi yapar.


Gâvurun ekmeğini yiyen, gâvurun kılıcını çalar.

Kişi geçimini kimden sağlıyorsa, kimin hizmetinde ise, ne kadar merhametsiz ve acımasız olursa olsun, ne kadar fikirleri uyuşmazsa uyuşmasın onun yanında olur; onun istediklerini yerine getirir.


Gelene git denilmez.

1. Kendiliğinden gelen güzel bir şeyi, faydayı geri çevirmek doğru olan ve yakışık alan bir şey değildir. 2. Gelenek ve göreneklerimize göre, kendiliğinden gelen konuğu kabul etmeyip geri çevirmek doğru bir davranış olmaz.


Gelen gidene rahmet okutur (Gelen gideni aratır).

Bir işe veya göreve sonradan gelen, orada daha önce çalışandan daha başarısız ve geçimsiz olabilir. Dolayısıyla beğenmediğimiz o eskiyi bize aratır ve “keşke o gitmeseydi, o çok iyiydi” dedirttiği olur.


Gemisini kurtaran kaptan.

Tehlikeli, güç bir duruma düşüp de ortalık iyice karışınca kimileri kendi başlarının çaresine bakarlar. Bunlar ne yapıp yapıp kurtulur ve iyi sonuca ulaşırlar.


Gençliğin kıymeti ihtiyarlıkta bilinir (anlaşılır).

İnsanın gençliği göz açıp kapayıncaya kadardır. Ne olup bittiği pek anlaşılamadan geçip gider. İnsan ihtiyarlayınca şöyle düşünür, yapılacak pek çok şeyin varolduğunu fark eder. Ancak iş işten de geçmiştir. Çünkü bunları yapacak ne gücü ne de zamanı vardır. İşte o an, gençliğin ve gençlik günlerinin ne denli kıymetli olduğunu anlar.


Gençlikte para kazan (taş taşı), kocalıkta kur kazan (ye aşı).

Gençlik, insanın en verimli çağıdır. Güç ve enerji doludur. İnsan işte bu dönemde çalışıp para biriktirmeli, mal-mülk sahibi olmalıdır. Çünkü ihtiyarlayıp gücünü yitirdiği, çalışamadığı dönemde ona ihtiyaç duyacaktır. Elinde olduğu için de rahat yaşayacak ve sıkıntı çekmeden gün geçirecektir.


Gidilmeyen yer senin değildir (olmaz).

Ulaşıp yanına varamadığımız, kendisinden yararlanamadığımız yer bizim olsa ne olur? Bizim dediğimiz yer, elimizde bizzat tutup kendisinden yararlandığımız yer olmalıdır.


Gidip de gelmemek, gelip de görmemek (bulmamak) var.

Bulunduğu yerden uzaklara gidecek kimsenin geri dönmemesi, döndüğünde de bıraktıklarını bulamaması mümkündür. Bu sebeple yola çıkacak kişi bunu düşünmeli ve yakınları ile helâllaşmalıdır.


Göğe direk, denize kapak olmaz.

Öyle işler vardır ki, insanın gücünü ve imkânlarını aşar; gerçekleştirilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla bu tür işlerle uğraşmak, bu yolda hayallere kapılmak boşunadır.


Gönlün yazı var, kışı var.

Hayat inişli çıkışlıdır. Hayatın bu durumu insanı etkiler. Dolayısıyla insanın bir günü diğerine uymaz. İnsan bazen iyimser, neşeli, umutlu ve mutluluk doludur; bazen de kötümser, üzgün, neşesiz, mutsuz ve bezgindir.


Gönül bir sırça saraydır, kırılırsa yapılmaz.

Gönül; sevgi, istek, düşünüş, anma ve hatır gibi kalpte var sayılan duygu kaynağıdır. Bu kaynak insanı yeterince nazik ve içli kılar. Dolayısıyla kaba ve sert hareketler karşısında fazla dayanamaz, çabucak incinip kırılır ve gücenir. Kırılan bir gönlü kolay kolay onarmak ve eski hâline getirmek de oldukça güçtür. Öyleyse etrafımızdaki insanlarla olan ilişkilerimizde dikkatli olmalı, gönül kırmaktan kaçınmalıyız.


Gönülden gönüle (kalpten kalbe) yol vardır. (Kalp kalbe karşıdır).

İnsanları bir araya getiren huy, zevk, alışkanlık, fikir ve inanç birliğidir. Dolayısıyla bu insanların gönüllerinde de bir duygu birliği vardır. Biri öteki için ne düşünüyor ve ne hissediyorsa, ötekide beriki için benzer şeyi düşünür ve hisseder.


Gönül ferman dinlemez.

Ne denli engel, ne denli yasak konursa konsun gönül sevdiğinden asla vazgeçmez. Çünkü insanın gönlüne söz geçirmesi oldukça zordur.


Gönülsüz namaz göğe (göklere) ağmaz (Gönülsüz davara giden köpekten hayır gelmez).

İçten gelen bir istekle kılınmayan namazın kabul olunacağı her zaman şüphe götürür. Benzer şekilde içten gelen bir heves ve şevkle yapılmayan işten de hayır gelmez. İnsanlara zor kullanarak yaptırılan işlerden verim alınamaz. Verim ancak sevilerek, zevk alınarak yapılan, işlerden umulabilinir.


Gönülsüz yenen aş, ya karın ağrıtır, ya baş.

İstenmeden, zorla yenen yemek insana nasıl dokunup zarar verirse (sindirim sistemini bozma, bulantı ve kusma yapma), zorla ve istenmeden yapılan iş de benzer bir şekilde kötü ve hayırsız bir sonuç verir.


Gön yufka yerinden delinir. (İp inceldiği yerden kopar).

Hemen her iş, olay, durum ve konunun zayıf ve çürük bir yanı vardır. Bu yanın bilinmesi, dayanma ya da çökmede oldukça önemlidir. Düşman bu zayıf noktayı bulup yararlanmasını bilirse yenilgiyi kolay tattırır. Benzer şekilde bir zayıf noktasını bulup sağlamlaştıranlar, düşmanlarının zafer yolunu kapatmış ve güçlerini artırmış olurlar.


Görenedir görene, köre nedir köre ne?

Bir şeye karşı takınılacak sağlıklı tavır, onu görmeye ve anlamını kavramaya bağlıdır. Görmesini bilmeyen, yeterli bir kavrayışa da ulaşamaz. Dolayısıyla onun için hiçbir şeyin anlamı olamaz.


Gören gözün hakkı vardır.

Kendisinden faydalanılan, elde de yeterince bulunan, başkalarında bulunmayan yiyecek ya da imrenilecek bir şeyden gören kimselere de mümkünse vermek gerekir. Çünkü göz görünce gönülde o şeyi arzu eder.


Görünen köy kılavuz istemez.

Apaçık ortaya çıkan belli gerçekler karşısında duraksamak, ayrıcı bir açıklama yapmaya kalkışmak yersizdir.


Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur.

Ayrı düşenlerin arasındaki sevgi de zamanla azalır. Çünkü insan, sevdiği kimseyle sıkça görüşüp sevgisini ve muhabbetini tazeleme imkânı bulamaz. Dolayısıyla ilgi bağı kopar, yavaş yavaş da o kimseyi unutur.


Göz görmeyince gönül katlanır.

Yakınımızda bulunmayanların özlemine, acısına daha kolay dayanabiliriz. Çünkü bizden uzakta yaşayan sevdiğimiz bir kimseyle istesek de ilgilenemeyiz. Dolayısıyla görüşmekten umudumuzu keser ve ayrılığa katlanırız. Ama yakınımızda bulunan ve her gün gördüğümüz kimseyle ilgilenmeden edemeyiz. Onun her zaman gördüğümüz acısına da tahammül edip katlanmamız oldukça güçtür.


Gözü tanede olan kuşun ayağı tuzaktan kurtulamaz.

Gözü bir türlü doymayan, sürekli çıkarını düşünen, onun peşinde koşan ve bu uğurda her türlü işe kalkışan kimse, yakasını tehlikelerden kurtaramaz; başına türlü belâlar gelir.


Gülme komşuna, gelir başına.

Birinin başına gelen kötü bir durum, gün olur senin de başına gelir. Başına gelen felâkete başkalarının gülmesi seni nasıl incitirse, senin başkalarının kötü hâline gülmen de onları incitir. O hâlde birilerinin başına gelen kötü durumdan ötürü, onlarla sakın alay etme.


Gülü seven dikenine katlanır.

Seven kişi, sevdiği kimse veya sevdiği iş yüzünden başına gelecek sıkıntılara ses çıkarmadan katlanır. Bilir ki, sevdiğini elde etmek için birçok güçlüğe göğüs germek, fedakârlıkta bulunmak zorundadır.


Gün doğmadan neler doğar.

Yüce Allah`tan başka kimse yarının ne getireceğini bilemez. Yarın birçok değişikliklere gebedir. Beklenmedik bir sırada umut verici durumlarla da karşılaşma imkânı vardır.


Güneş balçıkla sıvanmaz.

Açıkça meydana çıkmış, hemen herkesin bildiği gerçeği inkâr etmek, gizlemeye çalışmak, yalan dolanla değiştirmeye yeltenmek mümkün değildir. Buna güç yetirecek insan yoktur.


Güneş girmeyen eve doktor girer.

Güneşin insan sağlığı açısından önemi tartışma götürmez. Güneşin girmediği yerlerde mikropların daha çabuk çoğaldığı, güneş yüzü görmeyen insanların da daha çabuk soluklaştığı bilinen gerçeklerdendir. Güneş birçok hastalığa iyi gelirken, sağlığın da baş koruyuculuğunu yapar. Görülüyor ki güneşli evde hastalık olmaz.


Güvenme dostuna, saman doldurur postuna.

Dost sandığı birtakım kimseler, çıkarları söz konusu olduğunda sana kolaylıkla kötülük edebilirler. Üstelik bunu, senin onlara duyduğun güvenden yararlanarak yaparlar. Bu bakımdan herkesi dost sanma ve onlara inanma.


Güvenme varlığa, düşersin darlığa.

Varlık gelip geçicidir. Kimde ne zaman, ne kadar duracağı belli olmaz. Bu bakımdan insan varlığına, zenginliğine güven duyarak öyle olur olmaz işlere kalkışmamalı; har vurup harman savurmamalı, tutumlu davranmalıdır. Gelecekte işlerinin kötüye gitmeyeceğini, yoksul düşmeyeceğini, darda kalmayacağını kim söyleyebilir?


Güzün gelişi yazdan bellidir.

Başlangıç ve gidişat bir işin nasıl sonuçlanacağı konusunda aşağı yukarı bir fikir verir. İyi başlamayan, sürekli aksayan, aksiliklerden bir türlü kurtulamayan işin olumlu sonuçlanacağı pek düşünülemez.


H
Hacı hacı olmaz gitmekle Mekke`ye, dede dede olmaz gitmekle tekkeye.

Bir işte asıl olan iyi niyet, samimiyet ve içtenliktir. Bunlar olmadan bir işi görünüşte ve şeklen yapmakla o iş gerçekten yapılmış olmaz. Böyle yapılırsa gerçekten iyi sonuç alınıp amaca ulaşılamaz.


Haddini bilmeyene bildirirler.

Hemen herkesin toplumda belli bir konumu, sınırı ve yetkisi vardır. Bulunduğu durumu söz ve davranışlarıyla aşanlar sert bir karşılık görürler, cezalandırılırlar, yola getirilirler.


Hak deyince akan sular durur.

Bir meselenin çözümünde, bir anlaşmazlıkta adaletli ve tarafsızca davranılır, doğru yol tutulur, hakkaniyet gözetilirse hiç kimse bir şey söyleyemez, herkes verilen kararı kabul eder.


Hak gelince, batıl gider.

Kur`anıkerim`deki “Hak geldi, bâtıl zâil oldu” âyetinden yola çıkılarak oluşturulan bu atasözünde, “Hak”, Yüce Allah`ın emri, hükmü anlamındadır; “bâtıl” ise doğru ve gerçeğin karşıtıdır. Dolayısıyla bir anlaşmazlık sırasında doğrudan ve gerçekten yana olunur, insaflı ve adaletli hüküm verilirse, doğru ve gerçeğin karşısında olan zalimler çekip gitmek zorunda kalırlar.


Hak yerde kalmaz.

Gerçek, doğru, adalet, insaf ve haklı kazanç hiçbir şekilde yok edilemez. Kişinin hakkı olan şey ya bu dünyada, ya da öbür dünyada kendisine verilir. Hakkı hor görenler, çiğnemeye kalkışanlar, inkâr edenler büyük bir aldanış içindedirler.


Hak yerini bulur.

Haksızlık er veya geç ortaya çıkar, bunun da hesabı kuşkusuz sorulur. Suçlunun cezalandırılması, hakkıyla hakkının verilmesi bu dünyada veya öbür dünyada mutlaka gerçekleşir.


Hamala semeri yük değildir (olmaz).

İnsana kendi işi ağır gelmez. Çünkü üstlendiği iş ve sorumluluk yaşadığı hayatın tabiî bir sonucudur.


Hamama giren terler.

Bir işe girişen kimse, o işin güçlüklerini, sıkıntılarını ve masraflarını göze almalıdır. Çünkü bu işin durumunu, sorumluluğunu kendi isteğiyle kabul etmiştir.


Haramın temeli olmaz (Haramdan şifa olmaz).

Yüce Yaratıcı`nın yasak ettiği yollardan, emeksiz ve haksız olarak bir şeye el atıp sahip olmak haramdır. Bu çeşit kazanç insana ne tat verir, ne de yarar getirir. Kişi o şeyden gereği gibi faydalanamaz, geldiği gibi çabuk gider, hayrını

göremez.
Harman dövmek keçinin işi değil.

Hemen her işin bir yapılma biçimi ve ustası vardır. Ağır, önemi büyük işleri öyle herkes yapamaz. Hele bu işler acemi kimselere hiç bırakılamaz. Bu tür işlerden iyi sonuç almak isteyenler, işlerini mutlaka ehline vermelidirler.


Hastalık sağlık bizim (insan) için.

Sağlıklı bir insan organizmasında birtakım değişikliklerin ortaya çıkmasıyla fizyolojik görevlerin aksaması, dolayısıyla sağlığın bozulması son derece tabiîdir. Bu sebeple, hasta olmamak için önceden tedbir almalı, her halükârda hastalığa yakalanırsa da bunu büyütmemeli insan.


Hatasız kul olmaz.

Hiçbir insan tam değildir. Her insan bilerek ya da bilmeyerek yanılıp yanlışlığa düşebilir, suç işleyebilir, günaha girebilir. Kusurları bakımından insanlara fazla yüklenmek doğru değildir. Önemli olan insanların hatalarını yüzüne vurmak değil, hatalarını azaltmada onlara yardımcı olmaktır.


Hay`dan gelen, Hu`ya gider (Selden gelen, suya gider).

Sözün gerçek anlamında “Hay” ve “Hû” Allah demektir. Yani Allah`tan gelen, yine Allah`a gider anlamındadır bu söz. Ancak halk arasında mecazî bir anlam kazanmıştır. Kolay ve emeksiz kazanılan şeyler elden kolay çıkar. Elde kalıcı olanlar, emek sarf edip alın teri dökerek kazanılan şeylerdir.


Hayır dile komşuna, hayır gele başına.

Kim başkaları için iyi niyet besler, iyilik diler, hayır isterse, başkaları da onun için aynı şeyleri düşünür. Kural o ki, iyilik ve kötülük karşılıklıdır. İyilik isteyen iyilik bulur, kötülük isteyen de kötülük.


Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar söyleşe söyleşe ( konuşa konuşa) anlaşır.

İnsanlar konuşarak birbirlerini daha iyi anlarlar. Çünkü konuşma, anlaşma yollarının başında gelir. İnsanlar duygu ve düşüncelerini konuşarak karşı tarafa aktarırlar, tartışırlar ve birbirlerini tanımaya çalışırlar.


Hayvan yularından, insan ikrarından tutulur.

Yular, bir hayvanın idare edilmesinde oldukça önemlidir. Bir yere döndürülmesi, çekilip götürülmesi, bir yere bağlanıp tutulması yular vasıtasıyla olur. Bir insanı ise sözü (ikrarı) bağlar. Verdiği sözden dönen kimse, itibarını da yitirmiş sayılır. İhbarını düşünen kimse sözünden caymaz. Eğer cayarsa, bu kendisine hatırlatılır; sözünün istikametine yönelmesi istenir.


Hayvanı yardan düşüren bir tutam ottur.

Bk. “Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur.”

Hekimden sorma, çekenden sor.

Bir hastanın ne çektiğini, hekim değil hasta bilir. Çünkü ateş düştüğü yeri yakar. Bunun gibi bir derde düşenin, bir felâkete uğrayanın, sıkıntılar içinde kıvrananın çektiği çileyi, ancak kendisi bilir, çare sunan, çözüm yolu gösterenler değil.


Hekimsiz, hâkimsiz yerde oturma.

Sağlığımızı yitirdiğimiz, hastalandığımız zaman kapısını çalacağımız tek kişi hekimdir. Haksızlığa uğradığımız, can ve mal emniyetini kaybettiğimiz yerde başvuracağımız kişi de hâkimdir. Bu önemli iki kişinin bulanmadığı yerde oturmak son derece sakıncalıdır.


Her ağacın meyvesi olmaz.

Etrafımızda yaşayan insanların dış görünüşlerine bakarak onlardan bir verim beklenmemelidir. Dıştan bize verimli gibi görünen nice insanın yararsız olduğu, onlardan bir fayda gelmediği çok görülmüştür.


Her ağaçtan kaşık olmaz.

Kimi nesne, iş ya da durumun kendine has bir özelliği vardır. Bu bakımdan özelliği bulunan bir şey için herhangi bir malzeme, madde veya kimse kullanılamaz. Görünüşe aldanmamalı, uygun olan seçilmelidir.


Her çok azdan olur.

Çoğun temelinde az yatar. Önce az olanlar, birike birike çoğu meydana getirmiştir. Bu bakımdan azlar önemsiz görülüp atılmamalı, aksine sabırla bir arada tutulup biriktirilmelidir.


Her damardan kan alınmaz.

İnsanların yapıları birbirine uymaz. Kimi iyi, kimi kötü huyludur. Kimi yardımsever, kimi bencildir. Bu sebeple herkesten yardım istenmez, istense de yardım gelmez. Şu hâlde insan kimden yardım isteyeceğini belirlerken dikkatli olmalı, her önüne gelenden yardım istememelidir.


Her deliğe elini sokma, ya yılan çıkar ya çıyan.

Hiç kimse içyüzünü iyi bilmediği, yeterince incelemediği, hakkında bilgi sahibi olmadığı, denemediği bir işi yapmaya kalkışmamalıdır. Yoksa kendini tehlikeye, altından kalkamayacağı zararlı sonuçlara atmış olabilir.


Her Firavun`un bir Musa`sı olur.

Her zalimden toplumu kurtaracak, zalime yaptıklarının hesabını soracak bir kurtarıcı mutlaka çıkacaktır.


Her horoz kendi çöplüğünde öter.

Herkes ancak kendi çevresinde bir değer taşır, kuvvet bulur ve sözünü geçirebilir. Çünkü asıl yeri orasıdır, bağlıları çevresindedir, orada güvence altındadır, orada rahat etmektedir.


Her inişin bir yokuşu vardır.

Hayatın akışında hiçbir durum olduğu gibi kalmaz. Olumlu, olumsuzu, iyi, kötüyü, yükselme, alçalmayı; başarı, başarısızlığı kovalar. Bunun tersi de kaçınılmazdır. Bu bakımdan işleri bozulan, başarısızlığa uğrayan kimse üzülmemeli; kötü durumunun devamlı olmadığını bilmeli, umut var olmalıdır.¡


Her işin başı sağlık.

İnsanın yapacağı her şey vücut sağlığına bağlıdır. Sağlıklı olmayan kimse hiçbir iş yapamaz. Bir iş yapamayan, başarılı olamayan kimse de yaşadığı hayattan bir tat almaz; mutlu olamaz.


Her kaşığın kısmeti bir olmaz.

Her insanın talihi, kaderi bir değildir. Bu bakımdan kazançlarının farklı olması da doğaldır. Bir işte kişiler aynı çabayı gösterseler, aynı emeği verseler de biri diğerinden daha az kazanır. Çünkü kısmeti o kadardır.


Herkes bildiğini okur.

İnsanlar çoklukla kendi akıllarını beğenirler. Dolayısıyla başkaları ne derse desin, onların düşüncelerine uymaktansa kendi düşüncelerine göre iş yapmayı daha uygun bulurlar.


Herkesin arşınına göre bez vermezler.

Genel kurallar herkesin istek ve ihtiyacına göre bozulamaz. Dolayısıyla bir durumun ölçülerimize göre gerçekleşmesini beklemek doğru değildir. İstenen ölçüde değil, gerektiği oranda yarar sağlanacağı bilinmeli.


Herkesin ettiği yoluna gelir.

Bir kimse başkasına nasıl davranıyorsa, başkaları da ona öylece karşılık verirler. İyilik eden iyilik, kötülük eden de kötülük görür.


Herkesin tenceresi kapalı kaynar.

Kimsenin durumu, içinde bulunduğu yaşayış şartları başkalarınca gereği gibi bilinemez.


Herkesin yorulduğu yere han yapılmaz.

Bir yerde, bir düzende herkesin uymak zorunda olduğu genel kurallar vardır. Bunlar kişinin dileği doğrultusunda değiştirilemez.


Herkes kaşık yapar ama sapını ortaya getiremez.

Herkes bir iş yapar ama istenildiği kadar güzel ve kusursuz biçimde yapıp da ortaya çıkaramaz. Bunu becerenlerin sayısı da bir hayli azdır.


Herkes ne ederse kendine eder.

Kişi çevresine nasıl davranırsa, çevresi de ona benzer şekilde davranır. İyilik eden iyilikle, kötülük eden kötülükle karşılaşır. Kişi, muhatap olduğu davranışların sorumlusudur.


Her koyun kendi bacağından asılır.

Herkes kendi davranışlarından sorumludur. Herkes kendi hatasının cezasını kendi çeker. Hiç kimse başkasının yaptığı bir hatadan ötürü hesap vermez.


Her kuşun eti yenmez.

1. Herkes zorbalığa boyun eğmez. Bu zorbalığa karşı gelecekler de vardır. Öyleleri çıkar ki, seni alt eder, pişman bile olursun. 2. Kimi işlerin altından kalkmamız mümkündür. Ama öyle işler de vardır ki, asla başaramayacağımız işlerdir. Öyle görünüşe aldanıp da o işin altına girmeyelim. Yoksa hiç ummadığımız bir zarar görebiliriz.


Her şeyin bir vakti var, horoz bile vaktinde öter.

Bir işten olumlu sonuç bekleniyorsa zamanında yapılmalıdır. Çünkü gerekli şartlar ve elverişli ortam o zamandadır. Bu bakımdan bir işi zamanından evvel yapmaya kalkışmak ne kadar zararlıysa, sonraya bırakmak da o kadar zararlıdır. Bir işte acelecilik kadar, geç kalmışlık da başarısızlığa neden olur.


Her şeyin yenisi, dostun eskisi (makbuldür).

Sürekli kullanılan eşya yıpranır, eskir, gözden düşer, gittikçe de insana sıkıntı verir, yenisini aratır. Ancak dostluk böyle değildir. Dostluk eskidikçe güç ve değer kazanır. Çünkü birçok hatıralar birlikte yaşanmış, birlikte birçok imtihandan geçilmiş, bağlar gittikçe sağlamlaşmıştır. Eski dostluk içten olduğu için aranır, yeni dostluklar ise henüz gönüllerde kökleşmediği için pek makbul değildir.


Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır.

Herkesin kendine özgü bir çalışma yöntemi, bir iş yapma biçimi vardır. Çünkü kişilikleri, bilgileri, yetenekleri, yöntemleri ve yolları birbirinden farklıdır.


Her yiğidin gönlünde bir arslan yatar.

Herkesin kendine göre yüksek bir emeli vardır. Hoşlandığı, sevdiği, kavuşmak istediği bu emeli devamlı gönlünde taşır, onun özlemiyle yaşar.


Her zaman gemicinin istediği rüzgâr esmez.

Gerçekleştirmek istediğiniz bir iş için uygun şartları dilediğiniz anda bulmanız mümkün değildir. Çünkü olaylar dileğimize göre oluşmaz. Bu bakımdan fırsat elimize geçtiğinde ondan hemen yararlanma yoluna gitmeliyiz.


Her ziyan bir öğüttür.

Bilerek ya da bilmeyerek uğradığı her zarar kişiye ders olur. Kendisini bu duruma düşüren yanlış hareketi bulur, aynısını tekrarlamayarak doğabilecek başka zararlardan kendisini korur.


Hesapsız kasap, ya bıçak kırar ya masat (Hesabını bilmeyen kasap, ne satır bırakır, ne masat).

1. Alacağını ve borcunu bilmeyen, gelirini giderini işine göre ayarlamayan kişi, elinde avucunda bulunanı da kaybeder; zarara uğrar. 2. Önlemini iyi almadan, ne yapıp edeceğini iyi düşünmede, bir iş girişiminde bulunan kişi, başarıya ulaşamaz; o iş için gerekli olan imkânları da yitirir.


Hırsızlık bir ekmekten, kahpelik bir öpmekten.

Hırsızlığın büyüğü küçüğü olmaz. Kişi bir ekmek de çalsa hırsız olur, yavaş yavaş da hırsızlığı meslek edinir. Kahpelik de benzer şekilde oluşur. Bugün bir öpücük verip de bunu önemsemeyen kız ya da kadın, yarın sokaklara düşer. Dolayısıyla bir öpücük bir namus kirletmeye ve kahpeliğe kapı aralamaya yeter.


Hiddetle kalkan nedâmetle oturur.

Öfkeyle, kızgınlıkla hareket eden kişi ne yaptığını pek bilmez; sağı solu incitir, kırar. Kısa bir zaman sonra etrafa ve kendisine verdiği zararı anlar ve pişman olur. Ne var ki iş işten geçmiştir bir kere.


Hocanın (imamın) dediğini yap (söylediğini dinle), arkasından gitme (yaptığını yapma).

Bir din görevlisinin anlattıkları dinin buyruklarıdır. Ancak insan beşerdir, şaşar. O da hatalı, kusurlu olabilir; hatta bile bile yanlış da yapabilir, söyledikleriyle yaptıkları birbiriyle çelişebilir. Bu bakımdan dikkatli ol; bu gibi yanlış yola sapmışların peşinden, onlar dinin buyruklarını anlatıyorlar diye sakın gitme.


Hocanın (öğretmenin) vurduğu yerde gül biter.

Öğretmen ne yaptığını bilen adamdır. Eğer bir öğrenciye vurmayı gerekli görmüşse, bunu mutlaka eğitmek amacıyla yapmıştır. Sakın ola ki, bu tavrından ötürü ona darılıp gücenmeyiniz. Tam tersine onun bu tavrından ötürü sevininiz. Çünkü onun vurduğu yerde meydana gelen kızarıklık, öğrencinin yarın yapacağı yanlışlıklardan, edineceği kötü alışkanlıklardan kurtuluşunun bir işareti olarak görülmelidir.


Horoz ölür, gözü çöplükte kalır.

Yaşanılmış, erişilmiş, alışılmış bir durum veya makam yitirildikten sonra, yine o durum veya makamda gözü kalır insanın. Kişinin bu tutkusu ihtiyarlık, hatta ölüm hâlinde bile devam eder.


Horozu çok olan köyde sabah geç olur.

Karışanı çok olan işlerden güç sonuç alınır. Çünkü her kafadan bir ses çıkar, herkes başka bir yol seçer, işin nasıl yapılacağı konusunda kesin karar verilemez. Dolayısıyla böyle bir işi sonuca ulaştırmak da oldukça güç olur.


Huy canın altındadır.

Bk. “Can çıkmayınca huy çıkmaz.”


Huylu huyundan vazgeçmez.

Doğuştan gelen özellikler kolay kolay değiştirilemez. Bunun için ne kadar uğraşılsa boştur. Çünkü, o huy biçimi, kişinin karakterinin ayrılmaz bir parçası olmuştur. Bunun için onu kolay kolay söküp atamaz.

Fakirlik istenmeyen bir durumdur. Kimse fakir olmak istemez. Fakirlerden herkes kaçmaya çalışır.

Faydalı eser veren, verimli, erdemli, bilgili insan, alçak gönüllü olur, kimseye tepeden bakmaz.

Felaket içinde karar verebilmek yarı kurtuluştur. PASTALOZZI

Felâket kimlerin başına gelirse onları yakar, kavurur, sürekli bir acı içinde bırakır. Başkalarının acıması üzülmesi yüzeyseldir.

Felaket, dost sayısını sıfıra indirir. W. SHAKESPEARE

Felaketlerin üstünde dimdik oturan insan soylu ve cesurdur. NAPOLCON

Fenalıkların ilki ve en büyüğü,haksızlıkların cezasız kalmasıdır. EFLATUN

-G-


Geç kalan teselli,idam dan sonraki affa benzer. SHAKESPARE

Geçim konusunda kimse kimseye yük olmamalıdır En yakınlarımızın bile kazançlarına güvenmemeli, kendi başı¬mızın çaresine bakmalıyız. Birbirlerine çok yakın olan kar¬deşlerin bile ayrı hayatları olduğu için kazançlarının da ayrı olması normaldir.

Geçim sıkıntısı çekeri bir kişi, yaşamını sürdürmek için her türlü yolu dener. Canı yanan kişi de sonunu düşünmeden ağzına geleni söyler.

Geçmişi hatırlayamayanlar,onu bir kere daha yaşamak zorunda kalırlar. G.SANTAYANA

Geleceğini, kötü günleri düşünmeyen, kazandığını har¬cayan kişi, kazanamayacağı günlerde acıklı, kötü duruma düşmekten kurtulamaz.

Gençken bilgi ağacını dikmezsek ,ihtiyarlığımızda gölgesinde barınacak ağacımız olmayacaktır. CHESTERFİELD

Gençler! Muhakkak evlenin. Eşiniz iyi çıkarsa mutlu, kötü çıkarsa benim gibi filozof olursunuz. SOKRAT

Gençliğe üç öğüdüm vardır: ÇALIŞ, ÇALIŞ, ÇALIŞ. BİSMARK

Gençliğin parlak lügatinde başarısızlık diye bir kelime yoktur. E. BULWER LYTTON

Gençlik,rüzgarların savurduğu gül yapraklarının arkasından koşar. N.LENAU

Gençlikte sıkıntılara daha kolay dayanılır, daha kolay atlatır. Önemli olan kişinin ihtiyarlık yıllarını bolluk ve ra¬hatlık içinde geçirmesidir.

Genellikle ticaret adamlan, kendi evlerini, sattıkları şeyden yoksun bırakırlar, evdekiler de o şeyin özlemini çe¬kerler.

Gerçeğin dağlarına umutsuzlukla çıkılmaz. NİETZSCHE

Gerçek arkadaşlık sıhhat gibidir,değeri ancak o yok olduktan sonra anlaşılır. GOLTI

Gerçek bilgi ; yaparak , denenerek öğrenilen bilgidir. DESCARTES

Gerçek bir arkadaş , iki gövdede yaşayan bir ruhtur. ARİSTO

Gerçek dost olan baba dostları, babadan kalan miras kadaı değerlidirler. İyi ve kötü günlerimizde yanımızda olurlar.

Gerçekte olmayan bir şeyin kolay kolay belirtisi hisse¬dilmez. Eğer bir olay varsa onun az da olsa belirtileri, söy¬lentileri vardır. Olmayan bir şeyin belirtisi de yoktur.

Gerek yolculukta, gerek diğer işlerde gereken şeyleri hazırlamaz tedbirli olmazsak, zamanı gelince başkalarınınkine hevesleniriz.

Gerekli koşulları yerine getirmeden, sonuçtaki verimi düşünmeden, az zamanda pek çok iş yapılabilir. Yararsız çok iş yapmaktansa, az yapıp öz yapmak daha faydalıdır.

Gerekli olmadıkça vara yoğa devlet işlerine, resmi yer¬lere karışmamalı, girip çıkmamalıdır.

Gereksiz yere acele etmek, işleri kolaylaştırmaz, tersine zorlaştırır.

Gizli kalması istenen bir şey kimseye söylenmemelidir. Söylenirse o şeyin gizliliği kalmaz. Dilden dile dolaşarak herkese yayılır.

Gizli şeyleri çocuğun yanında konuşmak doğru değidir. Çünkü çocuk gizlilik kavramını bilmeyecek, konuyu başkalarının yanında söyleyiverecektir.

Görünüşü iyi olan ama aslında kötü olan şeylerin veya

Güçlü bir şey, kendisi kadar güçlü başka bir şeyle etki¬siz bırakılır.

Güçlü kişi ile yüzyüze bulundukları zaman ağızlarını açmayan kimseler, o gittikten sonra aleyhinde atıp tutarlar.

Güçlü kişilerin mücadelelerinde, aradaki güçsüzler za¬rar görür.

Güçlü kişilerin sadece korkutucu sözleri bile güçsüzleri korkutup sindirmeye yeter

Güçsüz kimseyi ezmek yiğitlik değildir.

Güçsüz kişi değil başkasına, en yakınlarına bile yardım edecek durumda değildir. Kendi ihtiyaçlarını gidermek bile ona zor gelir.

Güçsüz ve koruyucusuz kişiyi buyruk altına almak, hır¬palamak, yenmek kolaydır.

Gülmek bir güneştir.İnsanın yüzünden hüzün ve keder kışını defeder. VİCTOR HUGO

Gündüz kandilini hazırlamayan , gece karanlığa razı demektir. CENAP ŞAHABETTİN

Güzel bedenler için zevk,güzel ruhlar içinde ıstırap gerektir. OSCAR WILDE

Güzel bir kıyafet iyi bir tavsiye mektubudur. C. ŞAHABETTİN

Güzel bir şey onu isteyen ve elde edecek gibi görünen herkesin eline geçmez. Bu nedenle ondan daha kolay sağla¬yabilen değil, eline geçirebilen kişi yararlanır. Bir bakıma kısmeti olan elde eder.

Güzel bir yaşayış sürmek isteyen kişi, bu yaşayışın yü¬küne razı olmalı, gerekli kaynaklara sahip olmak için elin¬den geleni yapmalıdır.

Güzel düşün , iyi hisset , aldanma; ne varsa doğrudadır ; doğruluk şaşar sanma. T. FİKRET

Güzel fakat küçük bir belirti ile doyurucu sonuç alına¬maz. Tek yönlü isteklerle, uğraşlarla istediğimiz mutluluğa ulaşamayız.

Güzel malı olanın alıcı kaygısı yoktur. Reklâm yapma¬sa bile en uzak yerden istekliler çıkar.

Güzel sanatlar, insanın kafasının, kalbinin birlikte çalıştığı şeylerdir. BACON

Güzel şeyin isteklisi çok olur. Onu herkes elde etmek ister. Ancak durumu uygun olan bir kişi sahip olabilir.

Güzel şeyleri daha da güzelleştirecek şeyler vardır. An¬cak bunları gerçekleştirmek paraya dayanır.

Güzel sözler söylemekle, düş kurmakla güzel so¬nuç elde edilemez. Önemli olan sonuca ulaşmak için gereklidir

Güzellik ile akıl nâdiren birarada bulunurlar. (Perronius)

Güzellik müthiş bir kudret, gülümseme ile onun kılıncıdır. (C.Reade)

Güzellik müthiş bir kudret,gülümseme ise onun kılıcıdır. CHARLES REACK

Güzellik,çoğu zaman kusurları gizleyen bir örtüdür. BALZAC

-H-


Hafızasız baş,bekçisiz kaleye benzer. NAPOLEON

Hak beklediğin bir yola yalnızda olsan gideceksin. TEVFİK FİKRET

Hak'kını aramayana, sesini yükseltmeyene kimse getirip hakkını vermez. Haklı olduğumuz her konuda hakkımızı aramalıyız.

Haksızlık ve zorbalık eden yöneticilere, patronlara çalışanlar, sonunda başkaldır.

Halk arasında fazla zayıflık hoş karşılanmaz. Biraz ki¬lo almakla vücuttaki bazı kusurların örtüleceğine inanılır.

Halk arasındaki inanışa göre Tanrı, herkese isteğine gö¬re verir. Az isteyene az, çok isteyene çok. Gerçekte bunun sebebi şudur: Çok harcamak isteyen bunu elde etmek için çok çalışır. Az isteyen ise az çalışır.

Halk, kendisine önderlik edecek kişinin çevresinde top¬lanır.

Hangi işte olursa olsun aşırılığa gitmemeli, "karar" de¬nilen herkesin uygun gördüğü ölçüde kalınmalıdır.

Hareketlerini, davranışlarını tartarsan, ağır başlı olursan değerin artar.

Haset, insanların duyguları içinde en can sıkıcı ve devamlı olanıdır. BACON

Hata yapmaktan korkan insan , hiçbir şey yapamaz. LİNCOLN

Hayat Tanrının bize sunduğu bir armağandır; onu değerlendirme biçimimiz ise bizim yaratıcıya sunduğumuz armağandır. LEO BUSCAGLİE

Hayat yaşla değil, yaşamakla anlaşılır. ANDRE-GIDE

Hayatı tanıtacak en basit bilgileri bile öğrenememiş kimseyle anlaşmak güçtür. Cahil insanın dünyası dardır, görgüsü kıttır, inanışları boş şeylere dayanır. Böylesi kişile¬re ne kadar uğraşsanız da söz anlatamazsınız.

Hayatta en güzel şey insanın kendi kendisine yetmesidir. Maddi ve manevi olarak en yakınımız bile olsa başkala¬rına muhtaç olmak çok zordur. Allah kimseyi en yakınına bi¬le muhtaç etmesin.

Hayatta uyanık olmaz, gözünü dört açmazsan çok zorlu¬klarla karşılaşır, aldatılırsın. O halde hayatta kötülüklerle karşılaşmadan gözümüzü açmalı, iyiyi, kötüyü ayırmalıyız.

Hazıra konmaya alışmış kişiler her zaman bu yolu izle¬meye çalışırlar.

Hedefi olmayan gemiye hiçbir rüzgar yardım etmez. MONTAİGNE

Hepimiz kahkahalarımızı göz yaşlarımızla ödüyoruz. PEYAMİ SAFA

Her aracın yerine göre önemi vardır. Önemsiz gibi gö¬rünen bir araç, istenmeyen bir durumu önlemeye yaradığı zaman değer kazanır.

Her büyük sanatçı, sanata kendi damgasını vurur. VICTOR HUGO

Her canlının gelişmesini sağlayan, gücünü anıran şey¬ler farklıdır.

Her insan ölümlüdür. Önemli olan öldükten sonra ismi mizı yaşatmak, iyi anılmaktır. Bunun için de topluma fayda¬lı olmak, unutulmaz eserler bırakmak gerekir.

Her işin yapılacağı uygun zaman ve koşullar vardır. Aksi halde yapılacak işten beklenen sonuç alınamaz.

Her işin yapılışının kendisine özgü aracı gereci, yöntemi vardır. İlgili yöntemler kullanılmazsa başarıya ulaşılmaz.

Her kademedeki yöneticinin yetenekli çalışkan olması toplumun, çalışanların verimli olmasını sağlar. Halkın yöne¬timinde de yöneticilerin önemi büyüktür.

Her şey karlışıklıdır. İnsan bir şey kazanmamışsa, elinde yoksa başkasına ne verebilir? Karşılık almaya ihtiyacı olma¬dan verebilen tek varlık, Allah'tır.

Her şey, kendisi için en uygun ortamda daha verimli olur. Örneğin; bağ, fazla suyu sevmez. Yamaçta daha bol ürün verir. Sulak yerde bulunan tarla ise, daha verimlidir.

Her şeyin az fakat öz olanı makbuldür.

Her şeyin başlangıcı küçüktür. CİCERO

Her şeyin temeli önemlidir. Ayrıntıların değişmesiyle düzen bozulmaz. Düzenin bozulması, temelin yıkılmasıyla olur.

Her sıkıntının sonunda mutlaka bir aydınlık vardır. Bu nedenle umutsuzluğa düşmemelidir. Tanrının eskisinden da¬ha iyi imkanlara kavuşturacağına inanmalıdır.

Her türlü acıya, sıkıntıya dayanılır, açlığa dayanılmaz.

Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür ama hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez. TOLSTOY

Herkes işine yarayan şeyi benimser.

Herkes kendi kapasitesini ve toplum içindeki yerini bilmelidir. Kişi, değerinin üstünde ilgi ve iş beklerse hayal kırıklığına uğrar.

Herkes, kendisine yakışan, uygun yerde ve işte,bulunur.

Herkesin belli bir işte, uzmanlığı vardır. Kişi, işinin gereği neyse onu yapmalıdır.

Herkesin dikkatini çekecek iş yapan kimse, bunun gizli kalacağını sanmamalıdır.

Herkesin gözü önünde, ortada bulunan şeye herkes ba¬kar. Bakılmasını engellemeye çalışmak boşunadır.

Herkesin içinde bulunduğu duruma göre bir sıkıntısı vardır. Kişiler durumlarına uygun ayrı ayrı davranışta bululurlar.

Herşey, durumuna uygun yöntemlerle korunur.

Hiç bir bakıcı annenin yerini tutamaz. Hamurun mayası yine kendisindendir. O halde kusursuz, verimli bir iş yapmak istiyorsak. O işin özüne uygun olan en iyi araç gereç ve mal¬zemeyi kullanmamız gerekir. Derme çatma araçlarla yapılan işlerden iyi sonuç alınmaz.

Hiç bir şey olduğu gibi kalmaz. Mutluluk da, mutsuzluk da varlık da yokluk da değişebilir. Hasta iyileşir, sağlam hastalanır, genç yaşlanır...

Hiç bir şeye tam anlamıyla güvenilmez. Her canlının iyi huylarının yanında, kötü huyları da vardır. Bize çok bağ¬lı olan kişiler bile zaman zaman bizi incitebilirler.

Hiç kimse başarı merdivenine elleri cebinde tırmanmamıştır. J. KETH MOORHEAD

Hiçbir insan,kollarında bir çocuk tutan anne kadar çekici ve birkaç çocuk arasındaki bir anne kadar saygıya layık değildir. GOETHE

Hiçbir işinde kimsenin desteğine, yardımına güvenme. Başkasından gelecek yardım sürekli olmaz. Önce kendine ve kendi gücüne güvenmeli.

Hiçbir miras doğruluk kadar zengin değildir. SHAKESPEARE

Hiçbir şey, ele geçince hayalde olduğu kadar güzel kalmaz. N.RICHARD NASH

Hoppalık hafiflik, züppelik etme ki sana büyüğümüz di¬ye saygı göstersinler;

Huy kişiliğin bir parçasıdır. Kişi ile birlikte doğar, ölünceye kadar sürüp gider. Kimse onu değiştiremez.

-İ-

İhtiyaç duyacağımız şeyleri ilişki kuracağımız kişiler sağlamayacak durumda iseler, onlara güvenmeden kendimiz sağlamalı, tedbirimizi almalıyız.



İki günü eşit olan ziyandadır. HZ. MUHAMMED

iki söz, bir büyü hesabı, insanlar sözlerin etkisi altında kalırlar. Adı kötüye çıkan bir kişi, kötü olmasa bile, halkın bu yargısını kolay kolay düzeltemez. İyiye yöneleceği varsa da yönelemez. Kişileri devamlı telkin altında bulundurmak doğru değildir.

İlim öyle bir şeydir ki sen ona tüm gücünü vermedikçe o sana yarısını bile vermez. EBU YUSUF

İlimle geçen bir gece,ibadetle geçen bin geceden hayırlıdır. HZ. MUHAMMED

İmkânsızlıklar ve türlü nedenler öğrenmeyi sınırlayabi¬lir. Kişinin birtakım noksanlıkları olabilir. Önemli olan so¬rup öğrenerek eksiklikleri kapatmaktır. Sorup öğrenmeden yapmaya kalkışmak yanlışlıklara sebep olabilir.

İnanışa göre "cin tuttu" denilen kişiyi iyi etmek için bir muska yeter. Bunun gibi, çok kızmış birini yatıştırmak için akıllı ve sözü dinlenir tek bir kişinin öğüdü yeterli ve etkili olur.

İnatçı kişiler, isteklerinde azmedenler, mutlaka istedikleri şeyi elde ederler.

İnsan , gülmediği günü , yaşadım diye hayat defterine kaydetmemelidir. SOKRATES

İnsan ; düşünmek , sevmek , inanmak için dünyaya gelmiştir. J.J. ROUSSEAU

İnsan canının değerini bilmeli, vücudunu yıpratmamalıdır. Kendine iyi bakmalı, sağlığına özen göstermelidir.

İnsan dâima olanaklarına ve bütçesine göre hareket et¬melidir.

İnsan eğitimle doğmaz,ama eğitimle yasar. CERVANTES

İnsan gençliğinde öğrenir, ihtiyarlığında anlar. (Eschenbach)

İnsan gerektiğinde başkaları için fedakârlık yapar ama bunun sınırı kendi yararıdır. Başkasının, hatta yakınlaıının çıkarıyla kendi çıkan çatışınca fedakârlık şöyle dursun ben¬cil olur, kendi çıkarını öne çıkarır.

İnsan hayatta her türlü sıkıntıyla, sorunla, beklenmedik güçlüklerle karşılaşabilir.

İnsan hür olarak yaratılmış,zincire vurulmuş olarak bile doğsa,yine hürdür. SCHILLER

İnsan isterse, olmayacak gibi görünen işlere çare bulur.

İnsan ne "kadar çok şey bilirse bilsin, bilmediği şey da¬ha çoktur. Çok bildiğini sanan kişi, olur olmaz her konuda konuşur ve kuşkusuz yanılır.

İnsan ne kadar akıllı olursa olsun öğrendiklerinin tümü¬nü aklında tutamaz. Zamanla unutur. Oysaki yazıya geçirilen bilgiler yüzyıllar boyunca unutulmaz. Oluşturulan kitaplar¬dan da herkes okuyarak faydalanır.

İnsan ne kadar çok okursa o kadar çok yükselebileceğini bilmelidir. O.J. BANGS

İnsan ne kadar usta olursa olsun, gerekli araçlar olma¬dıkça kusursuz iş yapamaz.

İnsan tek başına yaşayamaz. Konuşup görüşmek, dert¬leşmek, birlikte bir iş yapmak için daima bir başkasına muh¬taçtır.

İnsan yalnızca kendisine güvenmeli, Kimseden yardım beklememeli. Kişiye en yakınlarının bile yardım etmediği zamanlar olur..

İnsan yaşayışını, elindeki en yakın olanaklardan yarar¬lanarak düzenler.

İnsan zaman öldürmek için değil ; faydalı hoş bir an geçirmek için okumalıdır. OLİVER GOİTMİDH

İnsan, akrabası, eşi dostu, yakınları ile varlığını gösterir; önemli işler yapabilir. İyi, kötü günlerini çevresiyle paylaşır.

İnsan, işlediği suçtan dolayı önce tanrıya ve vicdanına karşı sorumludur. Her şeyi Tanrı bildiğine göre kuldan sak¬lamak anlamsız olur.

insan, kendi durumuna çevresine uygun bir yaşayış sürmelidir; Dostlarını da kendisine uygun olanlardan seçmeli¬dir. Durumumuzun çok üstünde bir yaşayışa özenmek, ya da çok altında bir yaşayış sürmek bize zarar verir.

İnsan,hayatının dörtte üçünü yapamayacağı şeylerle geçirir. DIDEROT

insanın derdi, içindedir. En yakınlan bile onun derdinin inceliğine inemezler. Bazen derdinin farkında bile olmazlar.

İnsanın dostu yoktur,saadetin dostu vardır. NAPOLEON

İnsanın en büyük düşmanı, bizzat kendisidir. (Çiçero)

İnsanın kendi canı başkasınınkinden tatlıdır. Bu, insa¬nın, hatta bütün canlıların bencil yanıdır. Başkasının başına gelen can acıtıcı şeyi olağan sayan kimse, aynı şey kendi ba¬şına gelirse, bunu olağanüstü sayar.

İnsanın kendini feth etmesi zaferlerin en büyüğüdür. EFLATUN

İnsanın yaşamı, sürekli aynı kararda devam etmez. Sağlığı bozulabilir, zenginliği yok olabilir. Gücünü, görevi¬ni kaybedebilir. Gücü, durumu eksilmeyip aynı kalan tek varlık, Tanrı'dır.

İnsanın, tüm bilgileri bilmesine olanak yoktur. Mutlaka kendisinden daha iyi bilen çıkar. Çünkü akıl akıldan üstündür. Bir işe başlarken bilgisi herkesçe kabul edilen kimsenin düşüncesi alınmalıdır. Gerekirse birlikte tartışarak doğrulan aramak gerekir.

İnsanlar birbirleri içindir ; birbirlerine aittir. GOETHE

İnsanlar birbirlerinden etkilenirler. Birbirlerine baka ba¬ka iyi ya da kötü olurlar. Bu durum mevsimlerin oluşumuna benzer. Günlerin birbirinden farkı olmadığı halde ısına ısına yaz yada soğuya soğuya kış olduğu gibi...

İnsanlar fiziksel, ruhsal, yetenek ve başarı yönünden eşit değildir. Bunun sonucu olarak aralarında zenginlik gibi, meslek gibi, farklılıklar oluşur. Bir ailede de böyledir; ço¬cuklar eşit şartlarda yetiştikleri halde her yönden farklılık gösterirler.

İnsanlar her zaman birbirlerine muhtaç olurlar. Daima güçlerini, zekalarını birleştirerek iyi şeyler oluştururlar. (Ser¬çenin eti çok azdır. Ancak birkaç serçenin eti birleşince işe yarar.)

İnsanlar önce para kazanmak için sağlıklarını,sonra da sağlıklarını kazanmak için paralarını verirler. GOETHE

İnsanların başlarına zaman zaman rüyada görseler inan¬mayacakları olaylar gelebilir.

Irmak kenarına çeşme yapılmaz.

Bir yerde ihtiyacı karşılayan bir şey varsa, onun yanına yine aynı ihtiyaca yönelik ve üstelik de daha küçük bir şeyi yapmak gereksizdir; ayrıca bu, boşuna bir çabadır; geri durmak gereklidir.


Irmaktan geçerken at değiştirilmez.

Yürütülmekte olan bir işin tam ortasında, işi tehlikeye düşürebilecek bir yöntem, bir araç-gereç değişikliği girişiminden kaçınılmalıdır. Yoksa işimizi büsbütün bozup büyük bir zararla karşılaşabiliriz. Bu tür girişimler için en uygun zaman kollanmalı, değişiklik zamanında ve yerinde yapılmalıdır.


Irz insanın kanı pahasıdır.

Irz, bir kimsenin başkaları tarafından dokunulmaması, saygı gösterilmesi gereken iffetidir. Dolayısıyla her şeyden önemlidir. Bu bakımdan kişi kanını döker, canını verir ama namusunu kirlettirmez.


Isıracak it dişini göstermez.

Kötülük edecek kimse, bunu daha önceden haber vermez. Dolayısıyla bize açıktan açığa cephe alan, bunu gürültü ve patırtısıyla belli eden kimselerden değil, bize sinsice yaklaşan ve yaklaştığını da belli etmeyen kimselerden çekinmeliyiz; asıl tehlikeli olan ve bize zararı dokunacak kimseler onlardır.


Isırgan ile taharet olmaz.

1. Kötü, zararlı kişiden iyilik beklenmez. 2. Her işin aracı farklıdır. İyi sonuç bekleniyor ve zarara uğranmak istemiyorsan uygun araç-gereç seçilmelidir.

Islanmışın yağmurdan pervası yoktur.

Daha önce kötülük görmüş, zarara uğramış kimse, kendisini bu duruma düşüren şeyden artık çekinip korkmaz.


Issız eve it buyruk.

Sahip çıkılmayan, başında bulunulmayan mal ya da iş, seviyesiz ve niteliksiz, bayağı kişilerin eline geçer; onlarca kullanılır ve idare edilirler.


-İ-
İbadet de gizli, kabahat de.

Yüce Allah`ın buyruklarını yerine getirmek her insana borçtur ve gösterişten uzaktır. Gerçek iman sahipleri ibadetlerini başkaları görsün diye yapmazlar. Eğer böyle yaparlarsa ibadetleri, ibadet olmaktan çıkar. Benzer şekilde kabahat de başkalarına gösterilecek bir şey değil, tam tersi utanılacak bir şeydir. Bu bakımdan onu da açıktan açığa yapmak insana yakışmaz, gizlenmeli ve örtülmelidir.


İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır.

Hoşlanılmayan bir davranışın en küçüğünü, başkalarından önce kendimizde deneyip etkiyi görmeli; ondan sonra bunun daha büyüğünü başkalarına uygulamanın ne denli uygun olup olmayacağına karar vermeliyiz.


İki at bir kazığa bağlanmaz.

Kendi başına buyruk, kimseden izin almaksızın dilediği gibi davranan iki kişi, aynı iş üzerinde görevlendirilip çalıştırılamaz. Her an aralarında anlaşmazlığın çıkması, bunun da kavgaya dönüşmesi kaçınılmazdır.


İki baş bir kazanda kaynamaz.

Fikirleri, eğilimleri ve davranışları birbirinden farklı olan iki kişi belli bir konuda, bir iş üzerinde uyuşamazlar; görüş ayrılıkları yüzünden ortaya bir şey çıkaramazlar.


İki cambaz bir ipte oynamaz.

Kurnazlıkta eşit olan iki kimse bir iş üzerinde birlikte çalışamazlar; birbirlerini aldatmak, saf dışı bırakmak için uğraşırlar. Bunda ısrarlı olmaları, her ikisini de daha tehlikeli bir duruma iter.


İki dinle (bin işit) bir söyle.

Haddinden fazla konuşmak, gereksiz ve yanlış sözlerin ağızdan çıkmasına yol açar. Ayrıca konuşan kişiyi de itici yapar. Bu bakımdan az konuşmalı, çok dinlemelidir. Hem yerinde konuşabilmek için de dinlemek şarttır. Çünkü söylenenler ancak bu şekilde kavranır, çenesi düşüklükten de bu şekilde kurtulur insan.


İki el bir baş içindir.

1. Yüce Allah, insanları geçimlerini sağlayabilecek bir güçle donatmıştır. Bu gücü kullanan insan, başkalarına muhtaç olmadan yaşayabilir. 2. İnsan ancak kendi geçimini sağlayabilecek bir güce sahiptir. Başkalarına yardım edecek bir durumda değildir.


İki karpuz bir koltuğa sığmaz.

Kimisi, önemi büyük birkaç işi bir arada yapmaya kalkışır. Bu ise çok zor ve sakıncalıdır. Çünkü gücü ve dikkati dağıtır. Buna aldırmayanlar çoklukla yapmaya kalkıştıkları işleri sekteye uğratırlar.


İki ölç, bir biç.

Hangi iş olursa olsun, bir işe kalkışmadan önce işin ayrıntıları iyice düşünülmeli; boyutları gözden geçirilmeli; nasıl başlanıp nasıl gelişeceği ve nasıl sonuçlanacağı, ne alıp ne götüreceği dikkatle hesaplanmalı ve daha sonra işe başlanmalıdır.


İnsan beşer, kuldur şaşar.

Hiçbir insan hatasız değildir. Çünkü insan zayıf yaratılmıştır. Dolayısıyla şaşırıp yanlışlık yapması da kaçınılmazdır. Bu bakımdan dalgınlıkla, şaşkınlıkla yapılan hatalara hoşgörüyle bakılmalıdır.


İnsan doğduğu yerde değil, doyduğu yerde.

İnsan doğduğu andan itibaren sosyal bir hayatın içine girer. Dolayısıyla herkes gibi o da yaşamak için çabalamaya başlar. Ne var ki, yaşadığı hayat şartlarının zorluğu, insanı doğduğu yerin dışına iter. İnsan da istemeden geçimini temin ettiği yerde kalır, orayı yurt edinir.


İnsan göre göre, hayvan süre süre (alışır).

Bir işi öğrenmenin en iyi yolu, o işi görmekten, denemekten ve defalarca yapmaktan geçer. Bunu sürekli yapan insanlar hem tecrübe, hem de alışkanlık kazanırlar; dolayısıyla o işi kolayca yaparlar. Hayvanların bir işe alışmaları ve o işi öğrenmeleri ise, o işi tekrar tekrar yapmaları ile sağlanır.


İnsan insanın (adam adamın) şeytanıdır.

Çoklukla görülür ki, kötü ve art niyetli kimi uygunsuz kişiler, bazı saf ve iyi niyetli kişileri kurdukları tuzaklarla doğru yoldan saptırıp yanlış yola sürüklerler.


İnsanoğlu çiğ süt emmiş.

Şurası muhakkak ki, insanın ne zaman ne yapacağı belli olmaz. Çoklukla güven de vermez. Hiç umulmadık bir anda nankörlük edip çıkarı için iyilik gördüğü kimseye bile kötülük yapabilir.


İnsan yedisinde ne ise, yetmişinde de odur.

Kişi pek çok özelliğini doğuşuyla birlikte getirir. Bunun yanı sıra, yedi yaşına kadar da çevresinden etkilenerek kimi davranışlar kazanır ve bir huy edinir. Edindiği bu huy ihtiyarlasa da kolay kolay değişmez.


İp inceldiği yerden kopar.

Bir durum, bir olay ve bir iş en zayıf yerinden, en çürük noktasından bozulur veya kopar.

İslam`ın şartı beş, altıncısı insaf demişler.

“Kelime-i şahadet getirmek, namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek, zekât vermek” İslâm dininin beş temel buyruğudur. Eğer bu beş şarta bir şart daha eklenecek olsaydı, bu mutlaka “insaflı olmak” olurdu. Çünkü insaf sahibi olmak, Müslümanlar için son derece önemli bir vasıftır.


İsteyenin bir yüzü kara, vermeyenin iki yüzü.

Birinden bir şey isteyen biraz utanır ama isteği yerine getirmeyen daha çok utanması gerekir. Darda kalanın, ihtiyacı olanın, bir şeyi başkasından istemesinde utanılacak bir yan yoktur.


İşine hor bakan (sanatını hor gören) boynuna torba takar.

Kişi, nasıl olursa olsun işini ya da sanatını küçük görmemelidir. Eğer böyle görürse işinin, sanatının gereğini yerine getirip para kazanamaz. Para kazanamayınca da geçim darlığına düşer. Sonunda ona buna avuç açar, dilencilik yapmaya başlar.


İş insanın aynasıdır.

Bir kişi hakkında yargıya varmak, nasıl bir kişi olduğunu öğrenmek mi istiyorsunuz? O hâlde onun yaptığı işe bakınız. Çünkü yaptığı o iş, onun ne kadar sorumlu, bilgili ve yetenekli olduğunu açığa çıkarır.


İşleyen demir ışıldar (pas tutmaz).

Durağan durumdan hareketli duruma geçmek ve çalışmak, insandaki hantallığı, isteksizliği ve uyuşukluğu söküp atar; onu canlı, yetenekli ve verimli kılar. Ruhen ve bedenen güçlendirdiği gibi, maddî yönden de kazançlı yapar.


İş olacağına varır.

Her işin kendine has bir akışı ve sonucu vardır. Ne yapılırsa yapılsın, ne tedbir alınırsa alınsın, o iş, ulaşacağı sonuca ulaşır. Bunu değiştirmek mümkün değildir. Bu bakımdan işin istediğin biçimde sonuçlanmadı diye kaygılanıp üzülme.


İşten artmaz, dişten artar.

Kazanç ne kadar çok olursa olsun, tutumlu davranılmazsa para biriktirilemez. Tasarruf, savurganlık yapmamak, tüketimi kısmakla mümkündür ancak.


İt derisinden post olmaz.

Ahlâksız, bayağı ve değersiz kimseler bir göreve veya mevkiye gelip önemi büyük, yüce bir amaç için hizmet yapamazlar.


İtin (köpeğin) duası kabul olunsaydı gökten kemik yağardı.

Eğer art niyetli, aşağılık kişilerin istedikleri yerine gelseydi, onlar mutlu olurken dünya kötülüklerle dolar; iyilere de barınacak yer bulunamazdı. Şükür ki bunların dilekleri yerine gelmemektedir.


İt itin ayağına (kuyruğuna) basmaz.

Hilebaz, ahlâksız, başkalarına kötülük etmeyi kural hâline getiren insanlar birbirlerini gayet iyi tanırlar. Bu yüzden birbirlerini anlayışla karşılar, birbirlerine rahatsızlık verip kötülük etmekten mümkün olduğunca kaçınırlar.


İtle çuvala girilmez.

Bilgisiz, düzenbaz, bayağı, taşkın kimselerden uzak dur. Onlarla iş yapmak, yakın ilişki kurmak, tartışmaya girmek, hatta kavga bile etmek sakıncalıdır.


İtle yatan bitle kalkar.

Bk. “Körle yatan şaşı kalkar.”


İt ürür, kervan yürür.

Gerçekleşmesi doğal olan işlere, durumlara karşı çıkılsa da engellenemez. Bu bakımdan kötü niyetli kimselerin sözlerine ve davranışlarına aldırış etmeden, doğru bilinen yolda ilerlemeye devam edilir.


İyi dost kara günde belli olur.

Bk. “Dost kara günde belli olur.”


İyi evlât babayı vezir, kötüsü rezil eder.

İstenilen ve beğenilen nitelikleri taşıyan, yararlı olup iyilik sunan evlâtlar baba ve anne için övünç kaynağı; kötülük yapan, sağlıksız, yararsız ve şerefsiz insanlar da utanç kaynağı olurlar.


İyiliğe iyilik her kişinin kârı, kötülüğe iyilik er kişinin kârı.

İyilik yapan bir kişiye iyilik yapmak kolaydır. Doğal olan bu tavrı hemen herkes gösterebilir. Önemli olan kötülüğü dokunan birine iyilik edebilmektir ki, bunu herkes yapamaz. Bunu ancak mert, faziletli ve olgun kimseler başarabilir.


İyilik eden iyilik bulur.

Bir karşılık beklemeden yardım yapan, kayıran, yardımcı olan, yararlı işlerde bulunan kimse, hemen herkes tarafından sevilir. Günü geldiğinde iyilik görenler, bunun karşılığını ona iyilik yaparak öderler.


İyilik et, denize at, balık bilmezse Hâlik bilir.

Yaptığın iyiliklerden karşılık bekleme; yaptığın iyilik boşa çıksa da kıymeti bilinmese de sen iyilik yapmaya devam et. Bunu Yüce Allah görür. Bu davranışından ötürü seni bu dünyada olmasa bile öbür dünyada mutlaka ödüllendirir. Hem

de kat kat fazlasıyla.
İyilik (muhabbet) iki baştan.

Gerek iş, gerek evlilik, gerekse herhangi bir konuda iki kişi arasında kurulacak sağlıklı bir ilişkide yalnız birinin iyi davranış göstermesi yeterli değildir. Ötekinin de iyi davranış sergilemesi zorunludur. Tek taraflı iyilik bir yere kadardır.


İyi olacak hastanın hekim ayağına gelir.

Eğer Yüce Allah, kötü durumda olan birinin düzelip iyi olmasını murat etmişse, türlü sebepler yaratarak ona hiç ummadığı yerlerden yardım gönderir. Onun rahata kavuşmasını sağlar.


K
Kaçan balık büyük olur.

Çok önemsiz, çok küçük de olsa, her nedense elden kaçırılan fırsat ah vah edilerek gözde büyütülür.


Kaçanın anası ağlamamış.

Karşı koyamayacağı bir tehlikeden ve saldırıdan kaçan kişi kazançlı çıkar. Ayrıca yakınlarının üzülmesine yol açacak bir olaya da fırsat vermemiş olur.


Kalaylı bakır küflenmez.

Saf, temiz, dürüst ve namuslu kimseye kimse kara çalamaz; onun şahsiyetine kimse leke süremez.


Kalıp kıyafetle adam, adam olmaz.

Ne kadar güçlü, gösterişli, sağlıklı bir vücuda sahip olursa olsun; bu vücudu ne kadar iyi, güzel ve çekici giyim, kuşamla donatırsa donatsın, bütün bunlar kişiyi değerli kılmaz. Kişiyi değerli kılan güzel ahlâkı, becerisi, üretkenliği, bilgisi ve çalışkanlığıdır.


Kalp kalbe karşıdır.

Sevgi karşılıklıdır. Birinin hissettiğini diğeri de hisseder, birinin düşündüğünü diğeri de düşünür. Zevk, alışkanlık, arzu ve isteklerde de birlik mevcuttur.


Kanaat gibi devlet olmaz.

Elindekinden hoşnut olan, onu yeter bulan, fazlasını istemeyen, ihtiras beslemeyen kişi kolay doyuma ulaşır ve mutlu olur. Bundan ötürü de kolay kolay yokluk çekmez, sıkıntıya düşmez.


Kanatsız kuş uçmaz (olmaz).

Gerekli şartları sağlanmayan, araç ve gereci temin edilmeyen, kimi dayanaklardan yoksun bırakılan iş ya da insandan başarı beklenemez.


Kanı kanla yumazlar, kanı su ile yurlar.

Bir kötülük, kötülük yapılarak düzeltilemez; hatta böyle bir karşılıkta bulunmak işi daha da vahim hâle sokar, içinden çıkılmaz yapar. Kötülük ancak iyilik yapılarak ortadan kaldırılabilir.


Kara haber tez duyulur.

Ölüm veya felâket haberi, kötü haber çabuk duyulur; ağızdan ağıza geçerek hızla yayılır.

Karaya sabun, deliye öğüt neylesin.

Esası, özü bozuk olan şeyi düzeltmek hemen hemen imkânsızdır. İnsanlar için de durum aynıdır. Kimi akılsız, anlayışsız, yoldan çıkmış kimseleri de doğru yola getirmek mümkün değildir.


Kardeş kardeşi atmış, yar başında tutmuş.

Kardeşler ne kadar geçimsiz, anlaşmaz, kavgalı, dargın olurlarsa olsunlar yine de kötü bir durumda birbirlerine yardım ederler. Çünkü onları birbirine bağlayan bir kan bağı vardır ortada.


Kardeş kardeşi bıçaklamış, dönmüş yine kucaklamış.

Bk. “Kardeş, kardeşi atmış, yar başında tutmuş.”


Karga, kekliği taklit edeyim demiş; kendi yürüyüşünü şaşırmış.

İnsanlar yetiştikleri çevrenin eğitimini alırlar. Bu bakımdan görgüleri, beceri ve bilgileri, davranışları, yol ve yöntemleri birbirinden farklıdır. Buna rağmen kimi kişiler özenti hastalığına yakalanırlar ve onu bunu taklit etmeye başlarlar. Ancak bunu beceremezler, bunu beceremedikleri gibi tabiî davranışlarını da yitirir, gülünç duruma düşerler.


Karga yavrusuna bakmış, “benim ak-pak evlâdım” demiş.

Yaptığı iş ne kadar kusurlu, çocuğu ne kadar çirkin olursa olsun, kişiye bunlar iyi ve güzel görünür. Başkalarının bu konuda ne diyeceği o kadar önemli değildir.


Kartala bir ok değmiş, o da kendi yeleğinden.

Kişi, hayatta karşılaşacağı en büyük kötülüğü çoklukla en yakınlarından görür.


Kâr, zararın kardeşidir (ortağıdır).

Ticarette sadece kâr etmek düşünülemez, zarar da edilebilir. Ticarete atılan kimse bunu göze almalı, alış verişe öyle girmelidir.


Katıra “baban kim?” demişler, “dayım attır” demiş.

Kişi kusurlu yanının açığa çıkmasını istemez, bunu gizlemeye çalışır. Sadece iyi yanıyla görünmeye ve övünmeye gayret eder.


Kaynayan kazan kapak tutmaz.

İçin için gelişen olaylar veya duygular bir yerde patlak verir, önüne geçilemez, kolay kolay yatıştırılamaz.


Kaza geliyorum demez.

Can veya mal kaybına sebep olan kötü olayın ne zaman olacağını kestirmek mümkün değildir. Bu bakımdan önceden kimi tedbir alınmalı, ansızın ortaya çıkacak kazaya karşı hazırlık yapılmalıdır.


Kazanmayanın kazanı kaynamaz.

Yiyip içmek, geçimini temin etmek isteyen insan çalışıp kazanç sağlamak zorundadır. Kazancı olmayan insanın geçinmesi mümkün değildir.


Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez.

Büyük çıkarlar beklenen yer için küçük fedakârlıklar yapılmalı, kimi sıkıntılara girilmeli ve bundan kaçınılmamalıdır.


Kazma elin kuyusunu, kazarlar kuyunu.

Sen başkasına kötülük yaparsan, o da sana kötülük yapacaktır. Her şeyin bir karşılığı vardır. Unutma ki, her ne edersen onun karşılığını alırsın.


Keçi can derdinde, kasap yağ derdinde.

Kötü bir duruma düşmüş, büyük zarara uğramış kimi kimseler acı içinde kıvranırken, kimileri de küçük yararlarını düşünürler ve hiç umursamadan bu durumdan istifade etmeye çalışırlar.


Keçi nereye çıkarsa oğlağı da oraya çıkar.

Küçükler daima büyüklerini taklit ederler, örnek alırlar. Anne_baba ne yaparsa çocuk da onu yapar; hangi yola giderse çocuk da o yola gider.


Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur.

Açgözlü, gözü doymaz, hırslı insanlar küçük bir çıkar için bütün varlığını tehlikeye atar.


Kedinin boynuna ciğer asılmaz.

Kendisine güvenilmeyecek birine bir şey bırakmak, emanet etmek doğru değildir. Yoksa o şey ya zarar görür, ya da yok olur.


Kedi uzanamadığı (yetişemediği) ciğere pis (murdar) der.

Kimileri, çok istedikleri hâlde elde edemedikleri şeyi hor göstermeye kalkışırlar; beğenmiyor görünürler. Böyle davranmakla asıl yapmak istedikleri şey, kendi çaresizliklerinin ortaya koyduğu açığı kapatmaya çalışmaktır.


Kele, köseden yardım gelmez.

Yardıma muhtaç olan kişi, ihtiyaç duyduğu şey konusunda kendi dururken başkasına yardım edemez. Kendi derdine çare bulamamış, kendi işini halledememiş ki, başkasına nasıl yardım etsin?


Kelin ilâcı olsa başına sürer.

Bk. “Kele, köseden yardım gelmez.”


Kel ölür sırma saçlı olur, kör ölür badem gözlü olur.

Önce değersiz bulunan, beğenilmeyen bir kimse, küçük bir şey veya bir fırsat elimizden çıkıp yok olunca birden kıymet kazanır; çok önemli ve iyi gibi görülür.


Kem göz, kalp akçe sahibinindir.

Kötü sözü kimse kabul etmediği gibi, sahte parayı da kimse kabul etmez. Kötü söz söyleyenin, geçmeyen para da onu kullananındır.


Kendi düşen ağlamaz.

Girdiği bir işte kendi zararına kendi sebep olan bir kimsenin yakınmaya hakkı yoktur. Çünkü bildiğini okumuş, istediği gibi davranmış, kimseyi dinlememiştir. O hâlde kötü sonuca da katlanmalıdır.


Kesilen baş yerine konmaz.

Bir iş yapıldıktan sonra eski durumuna getirilemez. Bu bakımdan bir işe girişmeden, bir davranışta bulunmadan önce, işin nasıl sonuçlanıp sonuçlanmayacağını iyi hesapla; pişman olup olmayacağını iyi düşün taşın ve ondan sonra harekete geçip geçmeme konusunda karar ver.


Keskin sirke küpüne (kabına) zarar verir.

Öfkeli, sert, sinirli kimsenin zararı kendisinedir. Kendini yıprattığı, sağlığına zarar verdiği, toplum içinde saygınlığını yitirdiği gibi işlerini de bozup alt üst eder.


Kılavuzu karga olanın burnu boktan kurtulmaz.

Kişi öncelikle kime danışacağını, kimin peşinden gideceğini iyi bilmelidir. Çünkü seçtiği kişi kötü, işe yaramaz biri olabilir ve onun başını belâya sokabilir.


Kılıç kınını kesmez.

Ne kadar sert ve öfkeli olursa olsun hiçbir kişi yanındakilere, yakınlarına zarar vermez.


Kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan.

Kişi, kiminle arkadaşlık ederse, ondan etkilenir; onun alışkanlıklarına, düşüncelerine eğilim duyar; huyunu, gidişini kapar.


Kırkından sonra azanı teneşir paklar.

Yaşlandıktan sonra yaşına uymayan davranışlarda bulunan, ahlâksız bir yola sapan, kötü işlere bulaşan insanları doğru yola getirmek çok zordur. Bu gibi kimselerin sonu da iyi değildir.


Kırk yıllık Kâni, olur mu Yani.

İyi alışkanlıklar edinmiş ve bunu uzun yıllar sürdürmüş kişi, kolay kolay bu yapısından vazgeçip de kötülük edemez.


Kısmetinde ne varsa kaşığına o çıkar.

Kişi ne kadar çalışırsa çalışsın, çabalarsa çabalasın alın yazısındaki şeye ulaşır. Yüce Allah, ona ne nasip etmişse ancak ona kavuşur; bu az da olur, çok da.


Kızı gönlüne (keyfine) bırakırsan ya davulcuya varır, ya zurnacıya.

Evlenme çağındaki kızı büyükleri uyarmazlarsa uygun olmayan birisiyle evlenir. Çünkü yaşı gereği hem tecrübesiz, hem de eğlenceye düşkün olur ve ileriyi göremez. Bu bakımdan anne baba tarafından denetlenmeli, uyarılmalıdır.


Kızını dövmeyen, dizini döver.

Kızını, çocuğunu daha küçük yaşta eğitme yoluna gitmeyen, terbiye kurallarını öğretmeyen, gerekirse dövmeyen ileride çok pişman olur; ancak iş işten geçmiştir.


Kimi köprü bulamaz geçmeye, kimi su bulamaz içmeye.

Hayat sıkıntılarla, çelişkilerle doludur. Buna bir de insanların nasipleri arasındaki tutarsızlıklar eklenince hayat daha da çekilmez olur. Kimileri bolca bulurken, kimileri hiç bulamaz. Bu da toplumu kargaşaya sürükler. Gerekli olan şey dengeyi sağlamaktır.


Kiminin parası, kiminin duası.

Öyle işler vardır ki, kiminden para, kiminden de dua alınarak yürütülür. Bu dünyada para kadar dua da önemlidir. Canı gönülden yapılan duanın önemi büyüktür.


Kimse ayranım (yoğurdum) ekşi demez.

Herkes sattığı malı; kendi işini, tutumunu ve davranışını över. Kendine yönelik eleştiriler yapılsa da aldırmaz, kusur kabul etmez, o methe devam eder.


Kimseden kimseye hayır yok (gelmez).

İnsan, yapacağı işte başkasının yardımına güvenirse, hayal kırıklığına uğrar. Bu bakımdan bir işe girerken kendine dayanmalı, kendi gücüne güvenmelidir.


Kimsenin âhı kimsede kalmaz.

Güçlü bir kimsenin dine, yasaya veya vicdana aykırı olarak başkasını uğrattığı kötü durum, kıyım, acımasızlık, haksızlık ve cefa asla karşılıksız kalmaz. Zalimler, er veya geç zulme uğrayanların âhını, bedduasını alırlar ve perişan olurlar.


Koça boynuzu yük değil.

1. Kişiye kendisinin ve yakınlarının işini görmek ağır gelmez. 2. Kişi, kendini savunacak araç-gerecini, güvenlik sistemlerini taşımaktan ve kullanmaktan geri durmaz, bunlar ona yük değildir.


Komşu komşunun külüne muhtaçtır.

Hayat şartları insanları bir arada yaşamaya zorunlu kılmıştır. Bir arada yaşama sosyal hayatı, sosyal hayat da karşılıklı olarak yardımlaşmayı beraberinde getirmiştir. Dolayısıyla insan her meselesini tek başına halledemez olmuş, yakınındakine başvurmak zorunda kalmıştır. Bu bakımdan komşular birbirlerine en küçük şey için bile muhtaçtırlar. Çünkü en önemsiz şeyin yokluğu, büyük bir işin aksamasına yol açabilir.


Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür.

Başka bir kimsenin malı, kişiye olduğundan daha değerli görünür. Çünkü insan nefsi doymak bilmez, başkasının elindekine imrenir. Hele insanlar birbirlerini çekemiyorlarsa birinin elindeki mal, diğerini sürekli rahatsız eder.


Kork Allah`tan korkmayandan.

Allah korkusu, öte dünyaya inanan insanları pek çok kötülükten uzak tutar. Çünkü yaptığı kötülüklerin cezasız kalmayacağını bilir ve kolay kolay kötülük yapamaz. Ama insan yüreğinden Allah korkusunu söküp attı mı, şeytanla baş başa kaldı demektir. Artık onun düşünemeyeceği kötülük yoktur, her türlü fenalığı eline fırsat geçti mi kolaylıkla yapar. Bu bakımdan böylelerinden çekinmek, uzak durmak, kendini korumak gereklidir.


Korku dağları bekletir.

1. Korku varlığını her yerde duyurur. Yapacağı işe karşı verilecek cezadan korkan kimse o işi yapmaktan çekinir. 2. Cezadan veya zulümden kaçan dağlara kaçar, gizlenir, zor da olsa orada yaşamaya çalışır.


Korkulu rüya (düş) görmektense uyanık yatmak yeğdir (hayırlıdır).

Tehlikeli bir işe girişmektense o işin sağlayacağı kazançtan vazgeçmek daha iyidir. Çünkü sonu pek iyi görülmeyen, her gün ha battım ha batacağım korkusu veren işten insana pek hayır gelmez.


Korkunun ecele faydası yoktur.

Kişi korkmakla kendisine gelecek bir kötülüğü önleyemez. Bu sebeple korkuyu sürdürmek yerine gelecek tehlikelere karşı önlem alma yoluna gitmek gereklidir. Çünkü gelecek olan gelecek, olacak olan olacaktır. Üzüntü, korku ise bunu

önleyemeyecektir.
Koyunun bulunmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler.

İstenilen nitelikteki şey bulunamayınca onun daha düşük nitelikte olanına da razı olunur. Çünkü bir ihtiyaca, kalitesi düşük de olsa cevap verecektir.


Köpeğe gem vurma kendisini at sanır.

Hiçbir değeri olmadığı hâlde kendisine değer verilen, lâyık olmadığı hâlde bir makama getirilen kişi, kendisini gerçekten kıymetli sanıp buna da inanmaya başlar.


Köpek ekmek veren kapıyı tanır.

Şurası unutulmamalıdır ki, köpek bile kendisini besleyen yeri bilir; o yerin insanına karşı bunu iyi davranışlarıyla belli eder. O hâlde insan bunu görmeli ve bunun çok ötesinde olmalıdır. Kendisine iyilik eden, yardımcı olan kimselere karşı gerekli saygıyı göstermeli, nankörlük etmemeli ve kendisine uzanan şefkatli elleri unutmamalıdır.


Köpek sahibini ısırmaz.

Köpek bile kendisini besleyen, kendisini koruyan sahibine saygılı davranır. Peki, kişi ne kadar kötü olursa olsun iyilik gördüğü, geçimini sağladığı yere nasıl kötülük edecektir? O da nankörce davranıp zarar veremez.


Köpeksiz sürüye (köye) kurt dalar (iner).

Koruyucusuz kalan yere veya ülkeye düşman girer, saldırır, ne var ne yok hepsini talan eder. Eğer elinizdeki yeri ya da ülkeyi iyi koruyup gözetirseniz, düşman sizden uzak durur ve kötü sonlarla karşılaşmazsınız.


Köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı derler.

Kişi işini gördürünceye kadar yardım beklediği kimseye dil döker, onu över, ne kadar kötü de olsa onu göklere çıkarır. Ancak işini gördürdükten sonra bu tavrı birdenbire değişir. Karşısındaki kimse, sanki o övdüğü kimse değildir. Kuşkusuz bu tavır iki yüzlü kimselerin tavrıdır ki namuslu insanlar bundan uzaktırlar.


Körler memleketinde şaşılar padişah olur.

Bilgisiz, anlayışsız, beceriksiz insanların bulunduğu bir yerde, çok az bilgi, anlayış ve becerisi bulunan kişiler başa geçip yönetimi ele alırlar.


Körle yatan şaşı kalkar (İtle yatan bitle kalkar).

Değersiz, kötü, ahlâksız kişilerle ilişki kurup arkadaşlık yapanlar ister istemez onlardan etkilenir ve kötü huylar kaparlar. Çünkü insanı en çok etkileyen yakınında bulunduğu insanlardır.


Kötü komşu insanı (adamı) hacet sahibi eder.

İnsanlar en çok birbirlerine yakın olan insanlarla yardımlaşırlar. İnsanın yardımlaşacağı insanlardan biri de komşusudur. Eğer komşu kötü huylu biri ise, kendisinden emanet olarak istenen bir şeyi vermez. Emanet isteyen de geri çevrildiği için ihtiyaç duyduğu şeyi satın almak zorunda kalır. Böylelikle o kötü komşu, insanı bir alet-eşya sahibi yapmış olur.


Kötülük her kişinin kârı, iyilik er kişinin kârı.

Bk. “İyiliğe iyilik her kişinin kârı...”


Kötü söyleme eşine, ağu katar-aşına.

Yakın ilişkide bulunduğun kimselere (aile fertleri, komşu, arkadaş, mesai arkadaşları vs.) iyi davran, onları incitip kırma. Eğer böyle yaparsan onlar da senin hakkında hiç iyi düşünmezler, sana daha büyük kötülük yapma yoluna giderler.


Kul azmayınca Hak yazmaz.

Kişinin başına gelen felâketler hep onun azgınlığı, sapkınlığı yüzündendir. Çünkü Yüce Allah hiçbir kuluna zulüm yapmaz. Doğru yolda giden toplumlar selâmete ermişler, sapanlar ise felâketlerle karşı karşıya kalmışlardır.


Kul hatasız (kusursuz) olmaz.

Bk. “Hatasız kul olmaz.”


Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez.

Sıkıntıda olan, dara düşen ve kendisine inanan insanları Yüce Allah darda koymaz. Onlara en sıkışık anlarında yardım eder, yeter ki o kullar kötü yola sapmadan sabrederek yollarına devam etsinler.


Kurda, “Neden boynun (ensen) kalın?” demişler; “İşimi kendim görürüm de ondan” demiş.

Kendi işini kendisi gören, başkasına bırakıp yaptırmayan kişinin içi rahattır; çünkü işin bütün yükü ve sorumluluğu ona aittir. Dolayısıyla hiç kaygılanıp üzülmez de, keyfine bakar.


Kurt dumanlı havayı sever.

Kötü niyetli kimseler ortalıktaki karışıklıklardan yararlanma yoluna giderler. Çünkü o anda dikkatler dağılmıştır, kimin ne yaptığı belli değildir. Dolayısıyla kendilerine engel olacak kimselerin bulunmadığı bu ortamı sever ve bu ortamın oluşmasını istekle beklerler.


Kurt kocayınca köpeklere maskara olur.

Güçlü, kuvvetli bir kurt ile köpekler kolay kolay başa çıkamazlar, ondan çekinip korkarlar. Bunun gibi her bakımdan güçlü, kuvvetli iken herkesi korkutan, tedirgin eden, yıldıran kişi, bu gücünü-kuvvetini kaybettikten sonra onun bunun, aşağılık kimselerin eğlencesi ve oyuncağı hâline gelir.


Kurt tüyünü (köyünü) değiştirir, huyunu değiştirmez.

Kötü, zalim kimseler kılık-kıyafetlerini, oturdukları ev ve yerlerini değiştirseler de huylarını değiştirmezler; onların bu kötü yapıları devam edip gider.


Kuru lâf karın doyurmaz.

Anlamsız, yersiz, boş sözlerle bir iş yapılamaz. Bir işten olumlu sonuç alınmak isteniyorsa, o konuda eylemde bulunmak, yararı dokunan davranışlar göstermek gereklidir.


Kurunun yanında yaş da yanar.

Bir düzeni kurmak, huzuru sağlamak için girişilen bir eylem sırasında suç işlemiş kötülerin yanı sıra, suçsuzların da cezalandırıldığı ve zarara uğratıldığı görülür.


Kusursuz dost arayan dostsuz kalır.

Eksiksiz, noksansız kişi olmaz, hiç kimse mükemmel değildir. Bu sebeple kusursuz dost aramak boşunadır. Arayan da dostsuz kalır. Dost bulmak istiyorsak, insanları kusurları ile kabullenip sevmeliyiz.


Kuzguna yavrusu güzel (anka) görünür.

Bak. “Karga yavrusuna bakmış...”


Küçük suda büyük balık olmaz.

1. Yetenekli, büyük kişiler küçük çevrelerde yetişse bile barınıp kalamaz. Bu kişiler kendilerini besleyecek, barındıracak ve olgunlaştıracak daha büyük çevrelere, kültür ortamlarına ihtiyaç duyarlar. 2. Küçük kazançlar, küçük ortamlarda; büyük kazançlar da büyük ortamlarda elde edilir. Sınırlı, küçük bir ortamda yapılan işten bol kazanç sağlanamaz.


Kürkçünün kürkü olmaz, börkçünün börkü.

Başkalarının ihtiyaçlarını karşılayan bir meslek dalında çalışıp çabalayan kişi, kendi ihtiyaçlarını ha bugün, ha yarın diyerek ihmal eder ve savsaklar.

İs bizden iki fenalığı uzaklaştırır : can sıkıntısı, kötülük. VOLTAİRE

İş gerçekleşmeden umutlanıp, oldu gözü ile bakmamalıdır. Her zaman sonucu almadan sevinmek, kişiyi hayal kırıklığına uğratabilir.

İşçi veya yönetilen kişi yöneticisinin işten anlayıp, an¬lamadığını, yeterli olup olmadığını bilir ve çahşmalar'ını ona göre yöneltir.

İşe yaramayan kötü kişilerin bozulacak yönlen kalma¬dığı için zararlı etkenler onları etkilemez.

İşe yaramayan, karın doyurmayan soyluluk geçersizdir. Soyluluğu ile övünüp çalışmayan bir kişiden, soylu olmayıp da çalışıp kazanan bir kişi daha üstündür.

İşin güç kısmı, adam olmak değil, adam kalmaktır. ANDRE MAZERELLES

İşin sahibi, işçilerle çalışıp yorulmazsa, işçi var gücüyle işe sarılmaz

İşveren mal sahibi olur ama bu uğurda işçi de canı çıkıncaya kadar çalışmıştır.

İyi ana babadan kötü çocuklar da olabilir.

İyi beslenmesi için çocuğa ne kadar para harcansa ye¬ridir. Çünkü gelişmesi buna bağlıdır. Ama, değerini bileme¬yeceği için, giydirilen pahalı giysileri hor kullanacak, yıpra¬tacaktır. Zaten büyümekte olduğundan kısa sürede giyemez hale gelecektir.

İyi gün de, kötü gün de fakirliğe zenginliğe bakmaz. Al¬lah dilerse yoksulu zengin, zengini fakir yapabilir.

İyi koşan atın karnı, yiğit erkeğin burnu büyük olur. (Toplumdaki inanışa göre).

İyi olmak kolaydır,zor olan adil olmaktır. V.HUGO

iyi, güzel işler, iyi araç ve gereçler kullanılarak elde edilir. Kişinin hüneri kadar gereçlerin de önemi vardır. İyi malzeme işi yapanın yüzünü ağartır, övünç vesilesi olur.

İyi, kaliteli mal hiçbir zaman insaflı rahatsız etmez. Ka¬litesiz mal alırsak ya çabuk eskir ya da sık sık bozularak ba¬şımızı ağrıtır.

İyice düşünmeden, sonunu düşünmeksizin.

İyice düşünülmeden söylenilen sözlerin, yapılan işlerin doğuracağı olumsuz sonuçlan sonradan düzeltmek mümkün olmaz. Bu nedenle son sözümüzü önceden söylememeliyiz.

İyileri, güzelleri, değerli kişileri çekemeyen, onlara sata¬şıp kötüleyen çok olur.

İyiliğe gücün yetmezse , kötülük etme. ARİSTO

İyiliği yalnız iyiler anlar, kötülüğü herkes. CENAP ŞAHABETTİN

İyilikten bilmeyen nankör kimseler, iyiliklerini ve yar dunlarını gördükleri kişilere karşı kötülükte bulunurlar.

-K-


Kabukta dolaşan böcek, meyvenin tadını alamaz. SAHSUVAR

Kadın, eğitim ve yönetim bakımından ailenin direğidir iş bilmeyen, beceriksiz, müsrif kadınlar ailenin gelişmesini engeller. Akıllı, becerikli kadınlar ise ellerindeki kısıtlı im¬kanlar ile ailelerini çekip çevirirler.

Kaptanın ustalığı deniz durgunken anlaşılır mı? LUKİANOS

Karakterleri kötü olan kişilerin gözü doymaz. Kendi çı¬karları için başkalarının uğradığı zararlan düşünmezler.

Karekterli, soylu kişilerle kurduğumuz ilişkilerde uğra¬yacağımız zarar azdır. Oysa ki soysuz, kötü karakterli kişi¬lerle olan ilişkilerimiz yüzünden başımız pek çok derde gi¬rebilir ve daha çok zarara uğrayabiliriz.

Karşılık beklenerek verilen armağanı alan kişi, armağanı verenin dileğini yerine getirmek zorunda kalır; işini yapar.

Karşısındakini bağırıp çağırarak korkutmaya çalışan kimse, eylemli bir saldırıda bulunmaz.

Kaynaklan köklü ve bol olan kuruluşlar sağlam, sürekli ve verimli olurlar.

Kendi dilini bilmeyen başka dil öğrenemez. B. SHAW

Kendinize yapılmasını istemediğiniz şeyi başkalarına yapmayınız. Başkasının da sizinki gibi bir canı bulunduğunu düşününüz.

Kendisi için, işi için gerekli olan araçlara iyi bakan iyi kullanan kişi güç duruma düşmez. Görevini tam yapan, araç'annı iyi kullanan hiç bir zaman kötü duruma düşmez.

Kendisine cömert denerek pohpohlanan kişi, cömertli¬ğini göstermeye kalkar ve bunu yaparken de elindeki avucundakini saçar, tüketir. Yiğit denerek pohpohlanan kişi de, bunu göstermek için gücünün üstündeki mücadelelere katı¬lır, canından olur.

Kendisini aşka kaptıran kişi, ne sevgilisinin kusurlarını görür, ne de çevresinde olup bitenlerle ilgilenir. Her konuda¬ki aşın, tutkular insanların gerçekleri görmelerini engeller.

Kendisini pek çok seven,çevresinde pek az sevilir. C. ŞAHABETTİN

Kılık kıyafet, zenginlik insanların değerini artırmaz veya eksiltmez. Değersiz kişi, kılık kıyafetle değer kazanmaz. Eşeğe altın semer taksak eşek, yine eşektir, değişmez.

Kim büyük fikirler için yaşıyorsa, kendisini unutmalıdır. LA-EDRI

Kimi zaman bir kişi öyle delice işler yapar ki bir çok akıllı kişi bu durumu düzeltemez. Bazı kişilerin topluma verdiği zararlar kolay kolay önlenemez.

Kimseye kötülük yapma. Sonra sana da yaparlar.

Kişi ağır hasta, ya da çok dertli ise zenginliğinin tadına varamaz. Böyle bir kimse, zengin olmuş neye yarar?

Kişi en değerli bir malının karşılıksız olarak elinden çı¬kacağını önceden bilebilse onu yok denilecek kadar az para¬ya Satardı.

Kişi iyi veya kötü kaderinde ne varsa onu yaşar.

Kişi iyilik ararsa iyilik, kötülük ararsa kötülük bulur. Bir kimse hangi amaca ulaşmak için çalışırsa, ona ulaşır.

Kişi kendisine gerekli olan her şeyi zamanından önce ve ucuzken almalıdır.

Kişi ne yapsa kaderini değiştiremez. Başına gelecekleri görse de, zorlama ile kaderini değiştiremez.

Kişi olduğu gibi görünmelidir. Ailesinden, soyundan utanmak onlara sahip çıkmamak yanlıştır. Kişiyi değerli kı¬lan kendi karakteri, çabasıdır. İyi bir ailedenkötü kişiler çı¬kacağı gibi kötü bir aileden de iyi kişiler çıkabilir. Kişi, top¬lum içindeki yerini kendisi hazırlar.

Kişi, ancak kendi düzeyinde, kendi huyunda olan kim¬selerle uyuşup, arkadaşlık edebilir.

Kişi, bir kez şanssız olmaya görsün. Tüm işleri ters gi¬der. Gökten yağan yağmur bile, talihsiz kişiye fayda yerine zarar verir.

Kışı, çağrıldığı yere gitmelidir. Bu, en azından bir ne¬zaket gereğidir. Ödevdir de. Çağrılmadığı yere ise gitmeme¬lidir. Gitmek, yüzsüzlük ve arsızlık olur.

Kişi, kendine teslim edilen ya da başkaları için çalıştığı işten pay umar, yararlanır. Bu da doğaldır.

Kişi, kendisi için ne gibi hazırlıklar yapmışsa, alacağı sonuç, o hazırlıklardan ne çıkabilirse odur. Bundan öte bek¬lentisi olamaz.

Kişi, ne kadar züğürt olsa, parasız ve işsiz kalsa da yaşa¬mak zorundadır. Aç yaşanmayacağı için kendisine bir geçim yolu bulur.

Kişi, şansız (akılsız) olursa giriştiği hiçbir işten olumlu sonuç alamaz. El attığı her şey kurur.

Kişi, sebepsiz yere başkasına saldırmaz. Ancak kızdırı¬lır, haksızlığa uğratılırsa gözü hiç bir şey görmez ve karşı¬sındakine zarar verir. (Arının soktuktan sonra öldüğü söyle¬nir).

Kişi, zararlı bir eylemin sözünü etmekle kendisini za¬rara sokmuş olmaz.

Kişiler en çok neyi elde etmek istiyorlarsa sürekli onu düşünür, onun peşinde koşarlar.

Kişiler kendilerini çok kurnaz ve çok akıllı sanmamalı¬dırlar. Daima kendilerinden daha uyanık ve kurnaz insanlar bulunabileceğini düşünmelidirler. Birçok hilenin birçok da kaçış yolu olduğu unutulmamalıdır.

Kişiler, iş beğenmezlik ederlerse kâr edemezler. Geçin¬mek için namuslu olmak koşuluyla her iş yapılmalıdır.

Kişiler, önemli ve büyük işleri tek başlarına başaramaz¬lar. Mutlaka işbirliği yapmalıdırlar. Başarıya ulaşmak, hak aramak, kötülükleri yok etmek için birleşmelidirler. İnsanla¬rın en etkili silâhlan el ele verip birlikte çalışmalarıdır karş. "Yalnız taş duvar olmaz." "Yalnız kalanı..."

Kişiler, uyanık ve dikkatli olmalıdırlar. Gereksiz yerde gösterilen cesaret, belâ getirir.

Kişilere oranla devletin gücü daha fazladır. Bu yüzden de devletin yaptığı iş temiz ve sağlamdır. Kişilerin yaptığı işi devlet yaparsa dört başı mamur yapar.

kişilerin iyi şeylere zararı dokunur. Onların değerinin azal¬masına sebep olur.

Kişilerin karakterlerini seçtikleri kişiler ele verir. Çünkü herkes kendi yapısına uygun kişilerle arkadaşlık ku¬rar. Dolandırıcı, dürüst kişiyle arkadaşlık edemez. Bu neden¬le birisini tanımak için onun arkadaşını tanımak yeterlidir.

Kişinin aklı, söylediği sözlerle ölçülür.

Kişinin derdini, sıkıntısını yürekten paylaşan kişi anasıdır.kimse anamız kadar bizim derdimize yanmaz.

Kişinin nazı sevdiklerine geçer. Bu yüzden de zaman zaman yakınlarını hırpalar, üzer.

Kıskanç daha çok sever, fakat kıskanç olmayan daha iyi sever. MOLIER

Kıskançlığımızı ancak sevgi ile yenebiliriz. GOETHE

Kitapsız yaşamak,kör sağır,dilsiz yaşamaktır. SENECA

Kızların, giyim kuşama, eşyaya ihtiyacı çoktur. Evin eksikleri biter, onların eksikleri bitmez. Özellikle evlenecek kızların çeyiz ihtiyacı bitmez.

Konuşma , insanın aklını kullanma sanatıdır. EFLATUN

Konuşmak ihtiyaç olabilir ama susmak sanattır. GOETHE

Korkunun kaynağı bilgisizliktir. EMERSON

Koruyucusu, yöneticisi olmayan kişiyi, topluluğu, düş¬man ezer.

Kötü bir duruma düştüğümüz zaman umutsuzluğa ka¬pılmamalıyız. Durumumuzdan daha kötü durumların da ola¬bileceğini düşünmeliyiz.

Kötü bir kişi, kötü bir söz, bir davranış tüm bir toplulu¬ğun havasını bozmaya, huzurunu kaçırmaya yeterlidir.

Kötü davranışın karşılığı hiç bir zaman iyi olmaz.

Kötü haberlerin kanatları vardır,iyi haberlerin ayakları bile yoktur. MARGARET CAVENDISH

Kötü malzeme ve gereçle iyi şey yapılamaz. Her işin özelliğine uygun malzeme kullanılmalıdır.

Kötü olayları önceden haber verip ikaz eden olmaz. An¬cak kötü sonuç meydana geldikten, iş işten geçtikten sonra herkes akıl vermeye, yol göstermeye kalkar. "Şöyle yapsaydın, böyle yapsaydın..." diye akıl satan çok olur. .

Kötü söz bir kimseyi çileden çıkarınca daha kötü yapar, fena davranışlara sürüklenir.

Kötü yöneticiler emirlerinde çalıştırdıkları kişilere, hal¬ka adaletsiz ve kötü davranarak onları canlarından bezdirir.

Kötülük ve işkence yapmak insanlığa yakışmaz. İnsan yaptığı kötülüğün cezasını gerek yasalar önünde gerekse vic¬danında mutlaka çeker.

Kötülük yapmak için fırsat arayan kişilerle çatışma, zararlı çıkar, kirlenirsin.

Koz helvasının içindeki ceviz ile helva nasıl bir birini tamamlıyor ise, ayırmak zorsa, ana ile kızı da birbirinden ayırmak zordur. Çünkü kız çocuklar ile anaları birbirlerinin sırdaşıdırlar.

Kralda dilencide aynı iştahla acıkırlar. MONTAIGNE

Küçük de olsa bir iyiliğin değerini bilmeyen, ona karşı teşekkür duygusu beslemeyen kişi, daha büyük iyiliklere de lâvık değildir. İyi insan için iyiliğin azı da çoğu da birdir.

Küçük görünen bazı işler, büyük sonuçlar doğurabilir. Küçük bir vida eksikliğinde bir otomobil çalışmayabilir. İş¬lerimizde ayrıntılara, önemsiz saydığımız şeylere de gerekti¬ği oranda önem ve değer vermeliyiz.

Küçük hediyeler dostluk,büyük hediyeler sevgi meydana getirir. LICTERBERG

Küçüklerin büyüklük taslaması kadar tehlikeli bir şey yoktur. SLEFAN ZWEIG

Küçüklerin, büyüklerden yardım istemeleri için, yar¬dımları hak etmeleri, kendilerine düşen görevleri yapmaları gerekir.

Kullanılan, işe yaratılan az değerli nesne, saklanan, kul¬lanılmayan nesneden daha iyidir.

Kullar, Tanrı'dan, kendilerine uygun istekte bulunurlar. Bu istek başka kulların isteklerine uymayabilir. İsteği kabul edecek olan Tanrı'dır ve hangisininkinı yerine getirmişse onu uygun görmüş demektir.

Kurt insanı nasıl içinden yiyerek yavaş yavaş çürütürse, dert ve üzüntü de insanı öyle hırpalar, yıpratır.

Kusurlarınızı hemen söyleyecek arkadaşlar bulun. BOİLEAU

Kusursuz insan ve nesne olmaz. Sevdiğimiz kişileri, ya¬rarlandığımız nesneleri kusurları ile birlikte kabullenmeliyiz.

Kusursuz insan, kusursuz güzel olmaz. Her şeyde bir kusur arayan eşsiz dostsuz, işsiz kalır. İnsanlar biraz hoşgö¬rülü olmalıdır.

Kuvvetli, dişli birisine dayanan, ondan güç alan kişiler,herkese kafa tutar; kabadayıca işler yapar.

-L-


Lâfla peynir gemisi yürümez.

Yalnız konuşarak, yaparım ederim diyerek bir yere varılmaz ve hiçbir iş gerçekleştirilemez. Atıp tutmaktan ziyade harekete geçip uygulamak ve çalışmak lâzımdır.


Lâf torbaya girmez.

Ağızdan söz bir kez çıktı mı artık onu gizlemek mümkün değildir. Çünkü onu herkesin duyması kaçınılmazdır. Bu sebeple söz ağızdan çıkmadan önce iyice düşünmeli, nereye varıp varmayacağı hesaplanmalı ondan sonra sarf edilmelidir.


Lâtife lâtif gerek.

Şaka yaparken bile kaba, kırıcı olmamak, incelikten ayrılmamak gerektir.


Leyleğin ömrü laklakla geçer.

Aylak, işsiz-güçsüz, bir iş yapmak istemeyen kişi zamanını boş ve anlamsız konuşmalarla geçirir. Çene çalmaktan başka bir işe yaramayan bu kimselerle bir arada bulunarak zaman harcamaktan kaçınmak bir zorunluluktur.


Lodosun gözü yaşlı olur.

Güneyden veya güney batıdan esen rüzgâr, ardından çoğunlukla yağış getirir.


Lokma çiğnenmeden yutulmaz.

Her iş bir emekle yapılır. Emek, çaba ve diğer yardımcı güçleri sarf etmeden bir şey elde edilemez. Alın teri dökülmeden kazanılan şeyden hayır gelmez. Nasıl ki çiğnemeden yuttuğumuz şey midemize zarar veriyorsa, emek vermeden elde ettiğimiz şey de bize zarar verir; çünkü helâl değil, haramdır. O hâlde bir şey elde etmek istiyorsak çalışmak, alın teri dökmek ve emek vermek zorundayız.


-M-
Mahkeme kadıya mülk değil.

Hiçbir kimse, hizmet için bulunduğu kamuya ait bir makam ya da mevkide ömrünün sonuna kadar kalamaz. Ayrıca o yeri kendi malı ve mülküymüş gibi de kullanamaz. Gün gelir, onu o yere getirenler onu oradan alır, yerine bir başkasını getirebilirler. Bu sebeple geçici de olsa devlete ait olan yerleri işgal edenler, o yerlerde yetkilerini yanlış yolda kullanmamalıdırlar.


Mal bulunur, can bulunmaz.

Mal ve mülk kazanmakla elde edilir. Bugün kaybeden, yarın gayretli çalışması sonucu yine bulabilir. Ama can öyle mi ya? Canını kaybeden onu bir daha elde edemez. Bu bakımdan insan canının kıymetini bilmeli, onu tehlikeye atmamalı. Unutmamalıdır ki, ancak sağlığı yerinde olan insan mal kazanabilir.


Mal canın yongasıdır.

İnsan, malına gelen zarardan, canına gelmişçesine acı duyar. Çünkü onu kazanırken çok uğraşmış, canını dişine takmış, didinip durmuş ve mal sanki onun bir organı gibi olmuştur.


Mart kapıdan baktırır, kazma-kürek yaktırır.

Mart ayı şiddetli soğukların olduğu bir aydır. Zaman zaman güneş görünse ve havalar ısınıyor gibi olsa da soğuklar şiddetini azaltmaz. Çoklukla bugünlerde yakacak tükenir, insanlar zor durumda kalırlar, evde bulunan kazma-kürek saplarını bile yakmak zorunda kalırlar.


Mart`ta yağmaz, Nisan`da dinmezse sabanlar altın olur.

Mart ayı oldukça soğuk bir aydır. Bu ayda yağmurun yağması ürün için iyi değildir. Nisan ise havaların ısınmaya başladığı bir aydır. Bu ayda yağacak yağmur, hem de çok yağacak yağmur ürün için oldukça faydalıdır, verimi artırır ve çiftçiyi son derece memnun eder.


Maşa varken elini ateşe sokma.

1. Bir işten gelebilecek zarardan kendini koruyacak bir yol vardır, o yolu tut. Kendini zarardan koruduğun gibi rahat da edersin. 2. Yaptırabileceğin biri varken tehlikeli bir işe kendin girme.


Mayasız yoğurt çalınmaz (tutmaz).

Bir işin başarıyla yürütülebilmesi, bir işten verim alınabilmesi için uygun bir ortama, gerekli araç-gerece, az da olsa bir sermayeye ihtiyaç vardır.


Mazlumun âhı, indirir şahı (yerde kalmaz).

Bk. “Kimsenin âhı kimsede kalmaz.”


Merhametten maraz doğar.

Bir kimsenin karşılaştığı kötü durum karşısında üzüntü duyar ve o kişiye yardımda bulunur, iyilik ederiz. Ne var ki, kimileri kendisine gösterilen bu yakın ilgiyi kötüye kullanır ve başımızı derde sokar.


Mermer iyi taştan, iyilik iki baştan.

Bk. “İyilik iki baştan olur.”


Mescide gerek olan meyhaneye haramdır.

Her özellikli şeyin gerekli olduğu bir yer vardır. Onun dışında başka bir yerde kullanılamaz. Kullanılırsa son derece zararlı olur. İçki Müslüman`a haramdır, dolayısıyla içemez ve bulunduramaz. Domuz eti Hıristiyanların sofrasına konabilir ama Müslümanların sofrasına sokulamaz. Aksi takdirde Müslümanlığın özüne zarar verilmiş olur.


Meyveli ağacı taşlarlar.

Öyle sıradan kimselerle pek uğraşan olmaz. Ama toplumda bir konum edinmiş, bilgili, becerikli ve başarılı kimse kolayca hedef olur; hücumlara maruz kalır. Çünkü onun toplumdaki konumu kimilerinin kıskançlık duygularının kabarmasına yol açar.


Mızrak çuvala sığmaz (girmez).

Herkesin gözü önünde duran, apaçık bilinen gerçeklerin gizli tutulması, örtbas edilerek yokmuş gibi gösterilmesi imkânsızdır.


Minareyi çalan kılıfını hazırlar.

Kolay kolay saklanamayacak kadar büyük bir yolsuzluk yapan kimse, sorumluluktan kurtulma yollarını iyiden iyiye düşünür ve ortaya çıkmasını önleyecek tedbirleri önceden alır.


Mirî malı balık kılçığıdır, yutulmaz.

Devletin malını mülkünü kendisine mal etmek son derece zor ve tehlikelidir. Böyle bir teşebbüste bulunsa da rahatça kullanamaz, günün birinde er veya geç bunun hesabı kendisinden sorulur.


Misafir kısmeti ile gelir.

Geleneklerimiz ve dinimiz olan İslâm, yoldan gelene, yolcuya, konuğa gerekli ilgiyi göstermeyi ve ikramda bulunmayı emreder. Bu bakımdan evimizi konuğa açmalı, onu başımıza gelmiş bir külfet gibi görmemeliyiz. Eğer dinimizin buyurduğu gibi davranırsak misafiri ağırlamakta güçlük çekmeyiz, evimize bereket dolar. Çünkü ikram edene, sakınmadan verene, Yüce Allah misliyle verir. Dolayısıyla misafir kısmetini de getirmiş olur.


Misafir on kısmetle gelir; birini yer dokuzunu bırakır.

Bk. “Misafir kısmeti ile gelir.”


Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer.

Bir yere konuk olan, ev sahibinin kendisine özel olarak yapılmış çok güzel şeyler ikram edeceğini düşünebilir. Ancak umduğuna kavuşamaz; çünkü ev sahibi, evde ne varsa onu ikram eder. Bu bakımdan özel yiyeceklerle ağırlanacağını düşünmemelidir.


Misafir üç gün misafirdir.

Geleneğimiz bir yerde haddinden fazla kalınmasını ve ev sahibine fazla sıkıntı verilmesini hoş görmez. Konuğun bir evde kalmasını üç günle sınırlar. Üç günden fazlası ev sahibini sıkıntıya soktuğu gibi, misafiri de zor durumda bırakır. Bu bakımdan, konuk, ev sahibinin durumunu anlamak ve üç günden sonra o yerden ayrılıp ev sahibini rahatlatmalıdır. Unutulmamalı ki suratlarının asılmasına sebep olduğumuz insanların yanına bir daha zor gideriz.


Muhabbet iki baştan.

Bk. “İyilik iki baştan olur.”


Mum dibine ışık vermez.

Konumu ve yapısı gereği etrafına ışık saçan mum, kendi dibini aydınlatamaz. Güçlü kişiler de uzaktakileri kollayıp kayırdıkları ve çokça yardım yaptıkları gibi kendi yakınlarına o kadar fayda sağlayamazlar. Çünkü onlar her şeyden önce çıkarlarını düşünen insanlar olmaktan uzaktırlar.


Mühür kimde ise Süleyman odur.

Hz. Süleyman`ın peygamber ve hükümdar olduğunu belirten bir mührü vardı. Bu yetki gücünün işareti olarak görülmüş, burdan hareketle söze şu anlam verilmiştir: Bir işte yetki kimde ise kuvvet ondadır, onun buyrukları geçer.


Mürüvvete endaze olmaz.

Yiğit, mert, iyiliksever, cömert olmanın ne ölçüsü, ne de sınırı vardır. Kişi bu hasletlerini olabildiğince geniş ve sınırsız tutabilir; tuttuğu oranda da kendini değerli, eşsiz bir insan yapar.


N
Namaza meyli olmayanın kulağı ezanda olmaz.

Müslümanların günde beş kez yapmaları dince buyurulan ve dua okuyarak kıyam, rükû, sücut, kuut denilen beden durumlarını, kuralınca tekrarlayarak Yüce Allah`a edilen bir ibadettir namaz. Buna salât da denir. Namaza çağrı işareti de ezandır. Namazı gerçekten kendine bir görev bilmiş olanlar, onun vaktini dört gözle beklerler ve onun çağrı işareti olan ezana da kulak verirler. Namaz ve ezan arasındaki bu ilişkiden hareketle, atasözü şu anlamı vermek için söylenir: Kişi bir işin esasıyla ilgileniyor ve ona karşı istek duyuyorsa, o şeyin ayrıntılarıyla da ilgilenir; istemiyor ve ilgilenmiyorsa ayrıntılarıyla da uğraşmaz.


Ne doğrarsan aşına, o çıkar kaşığına.

Kişi, çalışma miktarına ve biçimine göre karşılık görür. Çok ve iyi çalışan iyi, az ve kötü çalışan da kötü sonuçla karşılaşır. Elde edilen verimin iyi veya kötü olmasında niyetin rolü de büyüktür.


Ne ekersen onu biçersin.

Nasıl davranırsan öyle karşılık görürsün. Birine kötülük yapan ondan kötülük, iyilik yapan da iyilik görür.


Ne karanlıkta yat, ne kara düş gör.

İleride zarara uğrayıp üzülmek istemiyorsan, karşına çıkabilecek tehlikelere karşı şimdiden tedbir al. Bk. “Korkulu rüya görmekten...”


Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli.

Kişi ummadığı bir duruma ulaşabilir, varlıklı ve başarılı olabilir. Bu duruma ulaşan kimse çok şımarmamalı, sağında solunda bulunan kimseleri küçük görmemeli, bu durumun sürüp gideceğini düşünmemelidir. Yarın elinde olanı, bulunduğu konumu kaybedeceğini ve kötü duruma düşeceğini de hesaba katmalıdır.


Nerde birlik, orda dirlik.

Hangi yerde, toplumda duygu, düşünce ve inanç birliği varsa dirlik ve düzenlik de oradadır. Orada insanlar mutlu, huzurlu, başarılı ve uyumlu bir hayat sürerler.


Nerde hareket, orda bereket.

Hareket olan yerde bolluk olur. Çünkü orada devamlı iş, çalışma ve üretim vardır. Üretimin olduğu yerde de yokluktan değil, bolluktan söz edilir ancak.


Ne verirsen elinle, o gider seninle.

Yaşadığı sürece yoksula, yetime, yolda kalmışa yardım eden, onları doyurup giydiren ve gözeten kimse, bunların karşılığını öbür dünyada alacaktır. Hatta Yüce Allah, ona kat kat fazlasıyla verecektir.


Ne yavuz (azgın) ol asıl, ne yavaş (şaşkın, miskin) ol basıl.

Sertlikten kaçın, ona buna saldırıp kimseyi ezme, yoksa seni kötü biçimde cezalandırırlar. Çok sessiz, uyuşuk, pısırık, korkak ve yumuşak da olma; yoksa seni hırpalayıp ezerler. İkisinin ortası bir yol izle.


Nikâhta keramet vardır.

Nikâh evlenenleri sevgi bağıyla bağlar. Daha önce tanışmadan evlenenler, evlendikten sonra anlaşır ve birbirlerini severler. Bekâr durmaktansa evlenmek yeğdir.


Nisan yağmuru altın araba, gümüş tekerlek.

Bk. “Mart`ta yağmaz, Nisan`da dinmezse...”


Niyet hayır, akıbet hayır (selâmet).

Bir şeyin yapılması önceden iyi niyetle istenip düşünülmüşse, o şeyin sonu hayırlı olur. Kötü niyetle yapılan işten hayır gelmez.

Leyla'nın güzelliğine ancak Mecnun gözüyle bakmalısın ki onu seyretmenin sırrı sana da görünsün. SADİ

Malı, kendi emeğiyle değil, miras yoluyla elde eden kişi, onun ne büyük sıkıntılar çekilerek, ne büyük çabalar harcanarak kazanılmış olduğunu bilmez.

Mer insanın belirli bir yeteneği olduğu için, belirli bir yükselme sınırı vardır. Ne kadar zorlanırsa zorlansın bu sını¬rı aşamaz, daha fazlasına yükselemez.

Mertliğimize kuvvetimize sığınan ve af dileyen güçsüz kişilere el kalkmaz, kötülük yapılmaz. .

Mesleğinde ustalığa erişememiş, acemi kişiler, ilk dene¬melerini önemsenmeyen malzeme üzerinde yaparlar.

Mutlaka bir zarara uğranılacaksa bunun cana değil, mala gelmesi yeğlenir. Çünkü mal yerine gelir ama can gel¬mez. Canı korumak için mal feda edilir.

Mutlu bir yaşam sürmek isteyen kişi, her türlü aşırılık¬lardan kaçınmalıdır. Bunun için de yiyeceğine dikkat etme¬li, işini, arkadaşını iyi seçmelidir.

Mutlu yaşamanın temeli sağlıklı olmaktır. Bunyn için de sağlığımızı korumalıyız. (Özellikle bir çok hastalığın ayağ; üşütmekten ileri geldiğine inanılır). İnsanın beden ve ruh sağlığını bozan etkenlerin başında aşırı sıkıntı ve kurun¬tu gelir. Bu nedenle her şeyi kendimize dert etmemeliyiz.

-N-

Namuslu birisini aldatmak kadar kolay bir şey yoktur. LA FONTAİNE



Nankörlük, zayıf insanların işidir,kudretli insanlar içinde asla nankör olana rastlamadım. GOETHE

Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakilerin anlayabileceği kadardır. MEVLANA

Ne oldum delisi soysuz kişi, eline yetki geçince, işe en yakınlarına kötülük etmekle başlar.

Nerede olsa varlığını, değerini gösteren kişi unutul¬maz.

Nerede ve hangi işte olursa olsun, başta bulunmak, yö¬netilmekten iyidir. Çünkü insana sağlayacağı yararlan çok¬tur.

Nezaket hiçten gelir ; ama her şeyi satın alır. DR. V. PAUCHET

-O-

-Ö-


Ödeme yollarını aramadıktan sonra üzülmekle en kü¬çük bir borç dahi ödenmez. Boş yere üzülmek yerine, üzün¬tünün nedenlerini ortadan kaldırmak gerektir.

Oduncunun gözü omçada, dilencinin gözü çömçede.

Kişiler iş, meslek ve durumlarına göre kendilerine gerekli olan şeylerin peşine düşerler; onları elde etmeye çalışırlar.
Olacakla öleceğe çare bulunmaz.

İnsanın kaderinde ne varsa o olur, bunu değiştirmek mümkün değildir. Dünyada olup biten her şey Yüce Allah`ın kaza ve kaderine göre olur. Dolayısıyla ölüm de insanın iradesinin dışındadır. Eceli gelen, günü dolan ölür; bu mutlaka olacaktır, bunun önüne geçilemez.


Olan dört bağlar, olmayan dert bağlar.

Zengin, varlıklı kişi dilediği gibi yaşar; istediği gibi yer, içer; giyinir, kuşanır; rahatına rahat katar. Ama yoksul kişi değil rahatına bakmak, geçimini temin edemediği için içten içe üzülür; acı çeker.


Olsa ile bulsayı ekmişler, hiç bitmiş (yel ile yuf bitmiş).

İnsan başarılı sonuca boş söz ve hayalle değil, çalışarak ulaşır ancak. Bu sebeple “bu iş böyle, şu iş şöyle olsa, şu şartlar yerine gelse” gibi sözler sarf etmekle insanın eline bir şey geçmez. İnsan bir şey kazanmak istiyorsa hareket etmeli, çalışıp çabalamalıdır.


Ortak (kuma) gemisi yürümüş, elti gemisi yürümemiş.

Bir erkeğin hanımları birbirleriyle iyi-kötü anlaşabilirler, ama kardeşlerin hanımları birbirleriyle geçinemezler.


Osmanlı`nın ayağı üzengide gerek.

Bir devleti ayakta tutmak, yüzyıllar boyu yaşatmak, sınırları genişletmek, dini yaymak o kadar kolay bir şey değildir. Ancak atalarımız bunu becermişlerdir. Becerirken de sürekli hareket hâlinde olmuşlar, didinip çalışmışlar, dur durak bilmemişler, bir yere bağlanıp kalmamışlardır. Onlar bilirlerdi ki, hareketsiz kalan, tembelleşen, bir yere bağlanıp kalan (yani ayağını üzengiden çeken) kişi, ne başarılı olabilir, ne de dirlik ve düzenliğini sağlayabilirdi.


Otu çek, köküne bak.

Bir kişinin kimliğini, nasıl birisi olup olmadığını öğrenmek için soyunu sopunu bilmek ve tanımak gerekir.


Otuz iki dişten çıkan, otuz iki mahalleye yayılır.

Ağızdan çıkan söz, çok çabuk duyulur; başkalarının diline düşer ve bir anda her tarafa yayılır.


Oturduğu ahır sekisi, çağırdığı İstanbul türküsü.

Kimi kişiler bulundukları yer ve şarta uymayan, ters düşen davranışlarda bulunur; kendilerini alay konusu ederler.


Oynamasını bilmeyen gelin yerim dar demiş.

Kimi beceriksiz, başarısız, kendisinden bekleneni veremeyen kişiler bazı bahanelerin arkasına saklanarak açıklarını kapatmaya çalışırlar.


-Ö-
Ödünç güle güle gider, ağlaya ağlaya gelir.

İleride geri alınmak şartıyla verilen para, eşya ya da herhangi bir mal her iki tarafı da mutlu eder. Veren yardımcı olduğu, alan da ihtiyacını gördüğü için sevinir. Ancak geri verme zamanı gelince bu sevinç kaybolur. Çünkü çoklukla geri ödeme ya çok geç yapılır, ya da ödünç olarak verilen şeyin yıprandığı görülür. Bu durum ödünç verenle, ödünç alanın arasını açar; dostlukları bozup zedeler.


Öfkeyle kalkan, zararla (ziyanla) oturur.

Öfkesine kapılarak iş gören sonunda güç duruma düşer. Çünkü öfkeli, kızgın, sinirli insan iyi düşünemez, olup biteni iyi göremez, sonucu iyi hesaplayamaz. Bu yüzden de yanlış iş yapar.


Öküze boynuzu yük değil.

İnsan, kendi yakınlarının işleri ile kendi işlerini yük saymaz. Her ne kadar külfetmiş gibi görünüyorlarsa da, aslında yaptığı işler kişinin kendi yararınadır. Bk. “Koça boynuzu yük değil.”


Ölenle ölünmez.

Her canlının hayatı sona erer. Bu kaçınılmaz bir sondur ve doğal karşılanmalıdır. Çünkü ölüme çare bulunmaz. Bu bakımdan yakınını kaybeden bir kimse, kendini tüketircesine üzülmemeli, sakin olup dövünmeyi bırakmalıdır. Ne yaparsa yapsın, ne kadar üzülürse üzülsün öleni geri getiremeyecektir.


Ölmüş eşek, kurttan korkmaz.

Bazı sebeplerden ötürü çok sıkıntı ve acı çeken, felâket üstüne felâket görüp zarara uğrayan, kaybedecek bir şeyi kalmayan kimse, artık hiçbir şeyden korkmaz; ne tehlikeye aldırır, ne de tehdide.


Ölüm kalım (dirim) bizim için.

İnsan yaşadığı gibi her an ölebilir de. Bu bakımdan öbür dünyayı da hesaba katmalı, ona göre davranmalı, dinin buyruklarını yerine getirmeli, bu dünyadaki işlerini de yarın öleceğini düşünerek bir yola koymalı insan.


Ölüm ile öç alınmaz.

Düşmanlarının ölümünden sevinç duymak veya böyle bir duyguya kapılmak insana yakışmaz.


Önce can, sonra canan.

İnsanlar bencil yaratıklardır. Can da kıymetlidir. Kaybedilmesi göze alınamaz. Bu bakımdan büyük fedakârlık gerektirecek konularda önce kendilerini, sonra sevdiklerini ve yakınlarını düşünür insanlar.


Önce düşün, sonra söyle.

Ağızdan çıkan sözü değiştirmek ya da geri almak çok zordur. Sarf edilen bir söz insanı güç durumda bırakabilir, zarara sokup pişman edebilir. Bu sebeple bir sözü sarf etmeden önce dikkatlice düşünmeli, ne getirip götüreceği iyice tartılıp hesaplanmalıdır.


Öpülecek el ısırılmaz.

Saygı, sevgi, bağlılık gösterilecek ve teşekkür edilecek kimse incitilmemeli; sert ve kaba davranışa muhatap kılınmamalıdır.
-P-
Padişahın bile arkasından kılıç sallarlar.

Kendisinden çekinilen kimselerin yüzüne karşı bir şey diyemeyenler onu arkasından çekiştirirler, hakkında atıp tutarlar. Çünkü hasmı karşısında değildir, arkasından konuşmak da kolaydır.


Papaz her gün pilâv yemez.

İnsanın önüne her zaman aynı nitelikte elverişli bir imkân çıkmaz. Çünkü şart, zaman ve imkânlar sürekli değil, değişkendirler.


Para ile imanın kimde olduğu belli olmaz (bilinmez).

İman her şeyden önce içsel, yani kalbî bir olaydır. İnsanların imanlarını sözle dile getirmeleri mümkünse de, bunu çıkar için yapıyor olabilirler. Dolayısıyla gerçekten kimin iman ettiğini bilmemiz imkânsızdır. Para için de aynı şey söz konusudur. Kimse kolay kolay parasının olduğunu söylemez, gizleme yoluna gider. Kimi cimri olan ve yoksul bir hayat yaşayan insanların çok zengin, kimi cömert ve eli açık insanların da parasız olduğu çok görülmüştür. Bu bakımdan para ile imanın kimde olduğu pek bilinmez.


Paranın yüzü sıcaktır.

Para çekicidir ve öyle kolayca geri çevrilemez. Çünkü paranın gücü, pek çok maddî sorunu halleder. Bu sebeple insanlar parayı görünce gevşer, ona kavuşma isteği duyar, kendisinden istenen işi de kolayca yapma eğilimi gösterir.


Para parayı çeker.

Elde para bulunursa onunla yeni paralar kazanılır. Bilinen o ki, pek çok işte sermaye şarttır. Sermayen ne kadar çoksa, o kadar büyük iş yapar ve o kadar da çok kazanırsın.


Parayı veren düdüğü çalar.

Para harcayan kimse istediğini elde edebilir. İş yapabilir, yaptırabilir; satın alabilir, aldırabilir; hemen her istediği maddî şeye kavuşması mümkündür.


Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.

Bir iş, durum ya da olayın nasıl sonuçlanıp sonuçlanmayacağı şimdiki gidişinden anlaşılıp belli olur.


Pilâv yiyen, kaşığını yanında (belinde) taşır.

Bir şeyden yararlanmak isteyen kişi, bunun için gereken aracı eli altında bulundurmalıdır.


Pilâvdan dönenin kaşığı kırılsın.

Yararlı bir şeyi elde etmek isteyen insan sonuna kadar uğraşıp didinmeli, direnmeli ve mücadele etmekten kaçınmamalıdır.


Püf demeye dudak ister.

Bir şeyi yapmak için kuşkusuz bilgi, beceri ve araç oldukça önemlidir. Ancak bunlardan da önemlisi o işi yapma isteği, gücü ve cesaretidir. Bunlar olmadan işin başarıya ulaşması zorlaşır.


R
Ramazanda yalan söyleyenin (oruç yiyenin) bayramda yüzü kara olur.

Gerçeği yalanla kapatmak mümkün değildir. Bu bakımdan kişi yalan söyleyerek işlerini uzun süre yürütemez. Söylediğinin yalan olduğu, asıl meselenin mahiyeti çok geçmeden anlaşılır. Gerçek ortaya çıkar; işte o zaman, yalan söyleyerek işlerini yürüten kimse de utanır; kimsenin yüzüne bakamaz olur.


Rüşvet kapıdan girince iman bacadan çıkar.

Rüşvet, yaptırılmak istenilen bir işte kolaylık sağlanması için bir kimseye mal ve para olarak sağlanan çıkardır. Dinimiz olan İslâm rüşvet alıp vermeyi haram kılmış, haksız bir kazanç olarak görmüştür. Eğer inananlardan biri, Yüce Allah`ın buyruğuna uymayıp bu yasağı çiğnerse, büyük haksızlık etmiş olur; dolayısıyla imanını da kaybeder.


Rüzgâra tüküren kendi yüzüne tükürür.

İnsan kimle, ne ile mücadele edeceğini bilmelidir. Karşı koyacağı şeyin gücü ne? Onunla ne kadar baş edebilir? Sonuç ne olabilir? Bütün bunları iyice tartmalıdır. Eğer kişi gücünün üstünde bir güce saldırmaya, onunla boy ölçüşmeye kalkışırsa, sonuç alamaz; sonuç alamadığı gibi zararlı da çıkar, yıpranır.


Rüzgâr eken, fırtına biçer.

Kişi bir kötülük yaparsa, yaptığı kötülüğün çok daha kötüsü ile karşılaşır; büyük felâketlere uğrar, zarar görür.


Rüzgâr esmeyince yaprak kıpırdamaz (dal oynamaz).

Meydana gelen her olayın, her durumun belli bir sebebi veya etkeni vardır.


Rüzgârın önüne düşmeyen yorulur.

Toplumun genel gidişatına, ilkelerine, değer yargılarına karşı çıkan, uymayıp ters yönde hareket eden kişi pek çok engellerle karşılaşır; yorulup yıpranır.

Öğrenmek pahalıdır ama cehalet çok daha pahalıdır. H. CLAUSEN

Öğrenmenin temel ilkesi, yapmak, uygulamaktır. Yal¬nızca bakmakla ya da okumakla öğrenme olmaz. Beceri, ba¬ka baka değil, yapa yapa kazanılır. Sözgelimi, bisikleti eline almayan, düşe kalka denemeyen kişi yıllarca baksa bisiklete binmeyi öğrenemez.

Öğretmen bir kandile benzer,kendini tüketerek başkalarına ışık verir. RUFFINI

Okullar demokrasinin kalesidir. HORACE MANN

Okumak ; haz duymaya , zihnimizi beslemeye , yeteneklerimizi artırmaya yarar. BACON

Okumak ; insana olgunluk , konuşmada canlılık , yazmada açıklık verir. BACON

Ölçüsüz ve aşın nitelikler o şeyi tatsız, zevksiz yapar. tuzsuz yemek kadar aşırı tuzlu yemek de hoşa gitmez.

Ölen yakınımız ölüp gitmiştir. Ona her gün ağlamak öleni geri getirmez. Yakınlarımızdan birisi deli ise, yahut dertli ise, acı çekiyorsa asıl ağlanacak durum bunlarınkidir.Çünkü her gün durumlarıyla bizi de üzerler.

Ömrünü seyahatle geçirenler bir çok otelci bulur,ama dostluk kuramaz. SENECA

Önce özveride bulunmayı öğren. Sonra başkalarından özveri bekle.

Onursuz, arsız kişiler ne kadar ağır hakaret görseler de aldırış etmez; işi pişkinliğe vururlar, kötü sözden etkilen¬mezler.

Önyargıları kırmak atom çekirdeğini parçalamaktan daha zordur. EİNSTEİN

Oruç tutan kimse için ramazan günleri ağır ağır geçer. Vadesi bayramda dolacak bir borcu ödemek zorunda olan kimseye o günler çabuk geçiyor gibi gelir. Çünkü insan, güç işlerin yapılmasını ertelemek ve uzak zamanlara atmak is¬ter.

Öyle horozlar vardır ki öttükleri için sabahın olduğunu sanırlar. G. DUMANT

Öyle zaman olur .ki küçük kazançlarla az imkânlarla çok şeyler yapılabilir. Öyle zaman da olur ki büyük kazanç ve imkânlarla küçük şeyler bile yapılamaz.

Özdeyiş (Vecize): Bir düşünceyi en kısa, en özlü biçimde anlatan bir veya birkaç cümleden oluşan bilgece söz.eş.Özdeyiş, özsöz, özlü söz; eski dilde cümle-i hikemiye, kelam-ı kibar.

Özellikle önemli işlerinizi gece yerine sabah yapın. Çünkü gece yapılan işler aksak olabilir. Gündüz sağlanan olanaklar gece sağlanamaz.

-P-


Para arttıkça , para sevgisi de artar. JUVERAL

Para bütün güçlükleri yener, engelleri ortadan kaldırır. Para ile istenilen şey elde edilir.

Para ile satın alınan sadakat, daha fazla para ile de satılır. SENECA

Para ödenmeden, bir emek harcanmadan elde edilen bir nesne, değersiz de olsa hoşa gider, kişiye değerliymiş gibi gelir.

Para verilmeden gelen şey, eksiği, kusuru olsa da hoş karşılanır.

Parayı güç kazanan veya para canlısı olan kişiler bol pa¬ra karşılığında her türlü ağır işi yapmayı kabul ederler.

-R-

Resim, sözcüksüz şiirdir. HORATIUS



-S-

-Ş-


Sabah ola, hayır ola (gele).

Sabah olsun, o vakte kadar işi belki düzelir. Çünkü gündüz geceden daha hayırlıdır. Bk. “Akşamın hayrından sabahın şerri...”


Sabır acı ise de (acıdır) meyvesi tatlıdır.

Acı, yoksulluk, haksızlık gibi üzücü durumlar karşısında ses çıkarmadan onların geçmesini bekleme erdemi gösteren ve direnen kişi, sonunda kârlı çıkar. Çünkü Yüce Allah, sabredenlerle beraberdir; onları sabırları karşılığında mutlaka mükâfatlandıracaktır.

Sabreden derviş, muradına ermiş.

Hiç kimse amacına öyle birdenbire ve kolayca ulaşamaz. İnsanın karşısına pek çok engel çıkabilir, uzun zaman beklemesi gerekebilir, başına türlü hâller gelebilir; işte bütün bunlara sabreden, direnişini yılmadan sürdüren kişi istediğine kovuşup ulaşabilir.


Sabreyle işine, hayır gelsin başına.

Bir iş yapmaya giriştiğinde karşına çıkan zorluklar sebebiyle kızıp öfkeye kapılmaz, acele edip gevşemez, azmini yitirmezsen başarı da, hayırlı sonuç da senin olur.


Sabrın sonu selâmettir.

Olan veya olacak tüm zorluklara göğüs geren, telâş ve öfkeye kapılmadan başına gelen felâketlerin geçmesini bekleyen, ses çıkarmadan bunları aşma erdemi gösteren kimse, sonunda esenliğe erecektir.


Saçın ak mı kara mı, önüne düşünce görürsün.

Acele etme, herhangi bir yargıya varma; sonucun ne olduğunu biraz sonra, iş bitince, kendi gözlerinle görüp anlarsın.


Sadık dost akrabadan yeğdir.

Dostluğu, bağlılığı gerçek ve içten olan dost, akrabadan daha iyi ve hayırlıdır.


Sefa ile yenen cefa ile kazanılır.

Kaygısız, sakin, zevk ve gönül rahatlığı içinde yenen para, sıkıntı çekilerek ve alın teri dökülerek kazanılmıştır.


Sağ baş yastık istemez.

Sağlığı yerinde olan bir insanın durup dururken yattığı pek görülmez. Eğer yatmak istiyorsa, bilin ki o hastadır.


Sağ elinin verdiğini sol elin görmesin.

Birine yaptığın iyiliği gizli tut. Herkesin gözü önünde yaparsan, yardım yaptığın kişiyi incitebilirsin. Onun da bir onuru vardır, bil. Dinimiz olan İslâm da zekât ve sadakaların verilmesinde bu gizliliğe uymayı emretmiştir. Aslolan kişinin kendini gösterip övdürmesi değil, kendini göstermeden yardım yapıp yoksulu sevindirmesidir.


Sağır işitmez, uydurur (yakıştırır).

1. İşitme duyusundan yoksun, işitmeyen kimse, yakınında konuşulanları duymaz. Ama konuşulanlara bakarak değerlendirmeler yapar, anladığını sanarak bir şeyler yakıştırıp karşılık verir. 2. Bir olayın içyüzünü bilmeyen kimse, görünüşe göre bir sonuca varır; vardığı sonucu da doğru sanır.


Sağlık, varlıktan yeğdir.

Vücudun hasta olmaması, vücut esenliği her şeyden önemlidir. Çünkü bir şeyin tadını alabilmek, bir şeyden gerektiği gibi yararlanabilmek için sağlıklı olmak şarttır. Her şeyiniz var, ama ondan istifade edecek durumunuz yok. Neye yarar?


Sahipsiz eve it buyruk.

Bk. “Issız eve it buyruk.”


Sakınılan göze çöp batar.

Üzerine çok düşülen şeyler daha çok kazaya ve zarara uğrar. Olabileceği düşünülen kötü durumlara karşı önlem almak gereklidir, ancak orta bir yol izlemeli, aşırılığa düşülmemelidir.


Sakla samanı, gelir zamanı.

Gereksiz görülen, işe yaramaz kabul edilen şey günün birinde, ileride lâzım olabilir. Bu sebeple önemsiz gördüğümüz şeyleri bir kenara atıp elden çıkarmamalı, onları saklamalıyız.


Sanat altın bileziktir.

Bir kenarda saklanan altın, günü gelince bozdurulup kullanılır. Sanat da altın bilezik gibidir. Günü gelir gerekli olur. Bir sanata sahip kimse, sanatını uygulama alanına sokarak ondan geçimi için kazanç sağlar, yararlanır. Dolayısıyla sanat, altın gibi değerini hiçbir zaman kaybetmez.


Sana taşla vurana, sen aşla vur (dokun).

Sana sert, kaba, acımasız davranana, sen yumuşak davran; o incitiyorsa, sen incitme; kötülük ediyorsa, sen iyilik et.


Sanatını ustadan öğrenmeyen (görmeyen) öğrenemez.

Her işin, her sanatın kendine göre birtakım incelikleri vardır. Çok çalışmak, kendi kendine çalışmakla bu incelikler öğrenilemez. Bu incelikler, pek çok deneme yapmış ve tecrübe kazanmış ustadan öğrenilir ancak. Çünkü usta denen kişi, kendinden öncekilerin tecrübelerinden yararlanan, sanatını gereği gibi öğrenip işinin sırlarını bilen kişidir.


Sana vereyim bir öğüt: Kendin ununu kendin öğüt.

Kişi, kendi işini kendisi yapmalıdır. İşini başkasına bırakmazsa içi rahat eder, sıkıntıya düşmez. Hem işi kolay yürür, hem de istediği gibi olur.


Sarımsağı gelin etmişler, kırk gün kokusu çıkmamış.

İnsanlar kötü yanlarını kolay kolay belli etmezler. Bunun için haklarında yargıda bulunmakta acele etmemek gerekir.


Sayılı gün tez geçer.

Sayısı belli olan, bir işin yapılması için önemli ve az görülen belirli zaman süresi çok çabuk geçer. Kişi işine öyle dalar ki, bugünlerin nasıl geçtiğinin farkına bile varmaz.


Sayılı koyunu kurt kapmaz.

Birine teslim edeceğiniz bir şeyi eğer sayarak, ölçerek ya da tartarak verirseniz, emanet alan kişi onu daha iyi korur; içinde bir kötülük varsa bile, sayılı olduğunu bildiğinden ötürü bundan vaz geçer; dikkatli olur.


Sebepsiz kuş bile uçmaz.

1. Dünyada her şeyin olmasına veya bir hâlde bulunmasına yol açan bir sebep vardır. Bu sebepleri de yaratan Yüce Allah`tır. Sebeplerin sırrını da gerçek anlamda yalnız O bilir. 2. Bir yardımcı, bir yol gösterici olmadan işler başarıya ulaşmaz.


Sel gider kum kalır (kişi ettiğini bulur).

Geçici olanlara değil, kalıcı olanlara önem vermek gereklidir. Hayatın akışı içinde yaşadığımız olayların, bulunduğumuz yerlerin, ilişki kurduğumuz insanların bir aslî olanları, bir de gelip geçici olanları vardır. İşte bizim için bu aslî olanlar, kalıcı olanlardan daha önemlidir.


Sen ağa, ben ağa; bu ineği kim sağa?

Kişi, üzerine düşen işten kaçmayıp onu yapmalıdır. Herkes işini bir kenara bırakıp keyfini düşünürse işler ortada kalır, bir sonuç alınamadığı gibi iş düzeni de bozulur, karışıklık çıkar, tatsızlık başlar.


Sen işlersen mal işler, insan öyle genişler.

Mal-mülk edinmenin, para kazanmanın yolu çalışmaktır. İnsan ne kadar çok çalışırsa, o kadar da çok kazanır; gittikçe de zenginleşir, rahat bir hayata kavuşur.


Sen işten korkma, iş senden korksun.

Bir işi başarmada azim ve cesaret çok önemlidir. Eğer girişeceğin işi gözünde büyütür, bunun altından kalkamam diye korkar, azmini yitirirsen başarılı olamazsın. Korkma, cesaretle işin üstüne üstüne git, bak nasıl iyi bir sonuç alacaksın.


Serçeden korkan darı ekmez.

Tehlikeleri gözünde büyüterek işe girişmekte çekingen davranan kimse, amacına ulaşamaz. Unutulmamalıdır ki, her işin kendine göre zor bir yanı vardır. Amacına kavuşmak isteyen de bunları göze almalıdır.


Sermayen bir yumurta ise taşa çal.

Sermaye, bir işin kurulup yürütülmesi için gerekli olan, önemi büyük bir güven kaynağıdır. Eğer bu kaynak işe yaramayacak, seni yarı yolda bırakacak kadar küçük ve önemsizse, o işten hemen vazgeçmelisin; ona bel bağlayıp yola çıkarsan sonunda zarar görür, pişman olursun.


Sevda geçer yalan olur, sonra sokar yılan olur.

Tutku hâlini almış aşırı sevgi, başlangıçta sevenleri birbirine bağlayan güçlü bir bağdır. Karşılıklı sevgi bittiği anda bu bağ kopar; tutkuya dönüşmüş olan sevgi de kısa zaman sonra yerini karşıtı olan nefrete bırakır, taraflara büyük zarar verici odak hâline gelir.


Seyrek git sen (sıkça varma) dostuna, kalksın ayak üstüne.

Dostumuz da olsa, sık sık yanına giderek kişiyi rahatsız etmek doğru değildir. Onu bezdirmemek, kendimizden soğutmamak, gittiğimizde de yakın ilgi görmek ve lâyıkıyla ağırlanmak istiyorsak, ziyaretlerimizi uzun zaman aralıklarıyla ve arada sırada yapalım.

Sıçan çıktığı deliği bilir.

Yasalara aykırı, yolsuz, gizli bir iş yapan kimse, kalkıştığı bu eylemin doğuracağı sonuçları önceden enine boyuna hesaplar; yakayı ele vermemek, yakalanmamak için gerekli önlemleri alır; nereye, ne zaman ve nasıl kaçacağını bilir.


Sıçan geçer yol olur.

Küçük ve basit de olsa, olumsuz ya da kötü bir işin yapılmasına izin verilmemelidir. Eğer bir kez izin verilirse, sürekli yapılmaya başlar ve alışkanlık hâline gelir. Bu giderek gelenekleşir ve pek çok kimse o zararlı yolu takip eder.


Sinek küçüktür ama mide bulandırır.

Önemsiz, küçük gibi görünse de, kötü ve olumsuz bir şey insan üzerinde iyi bir etki bırakmaz.


Sinek pekmezciyi tanır.

Çıkarını kollayan, kendini düşünen, işinin ehli olan kimse, kimden yararlanacağını iyi bilir.


Soğanın acısını yiyen bilmez doğrayan bilir.

Bir işteki güçlüğü, çekilen sıkıntıyı, o işin içinde olanlar, o işi başarmaya çalışanlar bilir; işin sadece sonucundan yararlananlar ise bundan habersizdirler.


Sona kalan dona kalır.

Bir işin yapılmasında geç kalan, zamanını kullanamayan kimse istediği şeyi elde edemez.


Son pişmanlık fayda vermez.

İş işten geçtikten sonra pişman olmanın bir yararı yoktur. Önemli olan bir zarara uğramadan önce, yapılacak işe iyi düşünerek, tedbir alarak girmek ve kötü bir sonla karşılaşmamaya çalışmaktır.


Sonradan gelen devlet, devlet değildir.

Kişi yaşlandıktan sonra gelen zenginlik işe yaramaz. Çünkü zengin, varlıklı olmanın tadı ancak gençlikte çıkarılır.


Soran yanılmamış.

İnsanoğlu her şeyi bilemez. Pek çok bilgiye sahip olan kimsenin bile bilmediği pek çok şey vardır. Bu sebeple bir işe girişmeden önce, yanılgıya düşmemek ve yanlışa sapmamak için o iş konusunda birilerine soru sormak, onlardan bilgi almak son derece gereklidir.


Sora sora Bağdat bulunur.

İnsan sora sora bilmediği işleri ve çok uzak yerleri bile öğrenip bulabilir.


Sorma kişinin aslını, sohbetinden bellidir.

Bir kişinin kim olduğunu, soyunu sopunu öğrenmenin bir gereği yoktur. Onu tanımak, karakteri hakkında bilgi edinmek istiyorsan konuşmasına, fikirlerine, inançlarına, hâl ve hareketlerine bak; bu sana yeterli ipuçlarını verir.


Söyleyenden dinleyen arif gerek.

1. Çok söz söylemek yerine çok dinlemek daha iyidir. Çünkü öğrenmenin en önemli yollarından biri de dinlemektir. Ayrıca çok konuşanın çok hata yaptığı da ortadadır. 2.Kimi konuşmacılar üstü kapalı, sanatlı ve derin anlamlı konuşurlar. Bu durumda söylenenlerin anlaşılması, dinleyenin bilgi ve anlayış yeteneğine bağlı kalır. Dinleyen, ne denmek istendiğini çaba göstererek anlamalıdır.


Söz ağızdan çıkar.

Faziletli, dürüst, ahlâklı ve mert kişi ağzından çıkan sözü bilir; ona bağlı kalır, verdiği sözden dönmez ve onun gereğini yerine getirir.


Söz gümüşse, sükût altındır.

Konuşmak her ne kadar iyiyse de, susmak bazen konuşmaktan daha iyi sonuç verir. Öyle ki, hiç ummadığı zamanda bile kişinin sarf ettiği sözler başına iş açabilir; onu zor duruma sokabilir.


Sözünü bil, pişir; ağzında der, devşir.

Söyleyeceği sözün ne anlam taşıdığını, ne gibi sonuçlara yol açacağını düşünmeli; derleyip toparlamalı, ondan sonra söylemelidir insan. Eğer söz ağza geldiği gibi, bir tartıdan geçirilmeden söylenirse insanın başına umulmadık dertler açabilir.


Söz var iş bitirir, söz var baş yitirir.

Sözün insan üzerindeki etkisi tartışılmaz. İyi, güzel, akıllıca ve yerinde söylenmiş sözler çoklukla insanlar üzerinde olumlu etkiler bırakır; inandırıcı, kabullendirici, yumuşatıcı bir rol oynayarak rayından çıkmak üzere olan işleri bir düzene sokar. Bunun yanında, kimi kırıcı, kaba, sert, düşünülmeden söylenmiş, ölçüsüz sözler de kimi tepkilere yol açar; anlaşmazlıklara, kavgalara sebep olur; işler çıkmaza girer, giderek büyür ve kimilerinin ölümüne bile sebep olur.


Su akarken testiyi doldurmalı.

İnsan eline geçen fırsatları değerlendirmeli, karşısına çıkan imkânlardan yararlanmasını bilmeli, mümkün olduğunca mal-mülk edinmeli, geleceğini güvence altına almalıdır. Çünkü her zaman uygun bir fırsat yakalaması mümkün olmayacaktır.


Su bulanmayınca durulmaz.

Kimi iş, konu, olay ya da durumlar pek çok tartışma, çekişme ve mücadeleden sonra aydınlığa kavuşur. Hemen herkes niyetini açığa vurur, fikrini söyler, söylenmedik bir şey kalmaz, sonunda mesele çözülür ve iş yoluna girer.


Su bulununca (görülünce) teyemmüm bozulur.

Bir zorunluk dolayısıyla yapılmakta olan bir işin, bu zorunluk ortadan kalkınca gereği gibi yapılmak için yeni baştan ele alınması gerekir. Bir başka deyişle, işimizde kullanacağımız asıl şey elimize geçince, daha önce onun yerine koyduğumuz benzerinin bir hükmü ya da değeri kalmaz.


Su küçüğün, söz (sofra) büyüğün.

Öncelikle büyükler sayılmalı, küçükler de korunmalıdır. Geleneklerimiz ve dinimiz, korunmada önceliği çocuğa vermiştir; çünkü çocuk daha güçsüz ve dayanıksızdır. Saygıda ise önceliği büyüklere vermiştir, çünkü çocuğun bütün ihtiyaçlarını karşılayan odur.


Su testisi su yolunda kırılır.

Bir kişi amaç edindiği işte veya ülküde, tuttuğu yolda çeşitli engellerle karşılaşır; kazaya uğrar, zarar görür, hatta ölür de.


Su uyur, düşman uyumaz.

Kimi akar sular vardır ki sanki akmıyormuş, durgunmuş gibi görünür. Buna asla kanmamak gerekir. Çünkü durgun akan sular daha ziyade tehlikeli olanlardır, asıl akış ve hareket diptedir. Düşman ise bundan daha tehlikelidir. Ona karşı her zaman çok dikkatli ve uyanık davranmak gerekir. Çünkü ne zaman harekete geçeceği, ne yapacağı belli olmaz. Unutulmamalıdır ki, düşman fırsat düşkünüdür, fırsatı kollar.


Suyun yavaş akanından, insanın yere bakanından kork.

Bk. “Adamın yere bakanından...”


Sükût ikrardan gelir.

Susmak kabul etmek demektir. Bir kişi, kendisine yapılan suçlamalara karşı itiraz etmiyor, kendisine yapılan tekliflere ses çıkarmıyorsa, bu “evet, kabul ettim” demek anlamına gelir.


Sürüden ayrılanı (ayrılan kuzuyu, koyunu) kurt kapar (yer).

Herkesin tuttuğu yolu bırakıp ayrı bir yol tutturanlar, herkesin yaptığını yapmayanlar, ya da arkadaşlarının yardımıyla yapılan bir işten ayrılanlar büyük zarara uğrarlar.


Sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yer.

Bir olaydan gerekli dersi alan, zarar gören kimse, ona benzer bir işle karşılaştığında uyanık davranır; tedbirli olur.


Ş
Şahin, sinek avlamaz.

Yüce amaçlar peşinde koşan ve kendini ona lâyık gören kimseler küçük, önemsiz, değersiz şeylerin ardına düşüp de vakit geçirmezler.


Şakanın sonu kakadır.

El veya dil ile yapılan şakadan, eninde sonunda hoş olmayan bir durum veya kavga çıkar.


Şap ile şeker bir değil.

Dış görünüşleri bakımından kimi nesne ve varlıklar birbirlerinin aynı görünürler. Oysa özde ve nitelikte birbirlerinden çok farklıdırlar.


Şeriatın kestiği parmak acımaz.

Şeriat, Kur`an`daki ayetlerden, Hz. Peygamber`in sözlerinden çıkarılan dinî temellere dayanan Müslümanlık kanunları, yani İslâm hukukudur. Bu kanunların karşısında herkes eşittir, ayrımcılık yapılmaz. Buradan yola çıkılarak ata sözü şu anlamda gelişmiştir: Kanunların uygun gördüğü cezaya katlanılır; bu durumu, zarar gören kişi de saygıyla karşılar.


Şeytanın dostluğu darağacına kadardır.

Kimi insanlar vardır ki, tıpkı şeytan gibidirler. Kurnaz, düzenbaz, alçak ve kötü niyetlidirler. Bunlar kimilerini çıkarları için türlü yollara iterler, kandırıp yoldan çıkarırlar, tehlikeli işlere bulaştırırlar. Bütün bunları yaparken kendisi ile beraber olduklarını söylerler ama belâ ve felâketlerle karşılaştıklarında, ölümle burun buruna geldiklerinde onu hemen terk ederler.


Şeytanla kabak ekenin, kabak başına patlar.

Kötü, alçak, düzenbaz, kurnaz biri ile ortak bir işe girenin başına türlü felâketler gelir; oynadıkları oyundan en çok zarar eden o olur.


Şimşek çakmadan gök gürlemez.

Kimi önemli olaylar meydana gelmeden, bir gürültü kopmadan önce bazı belirtileri görülür.


Şöhret afettir.

Herkesçe bilinme, tanınma ve bir üne kavuşma insanın lehineymiş gibi görünüyorsa da aslında daha çok aleyhinedir. Şöyle ki: Kişi belki şöhreti sayesinde kimi maddî imkânlara kavuşabilir ama kaybettikleri daha fazladır. Çok ünlenmek insanı kibirli yapar, insana ne olduğunu unutturur, yavaş yavaş gerçek dostlarını kaybeder. Herkesin dikkati üzerinde olduğu için doğal ve özgür bir şekilde yaşayamaz, aşırı ilgiler onu sürekli rahatsız eder, dolaylı olarak kimi istekler ve baskılarla karşılaşır, bütün bunlar onu sıkıntıya ve bunalıma sürükler, huzuru kalmaz, sunî bir hayatın esiri olur.

Sabah ola, hayır ola (gele).

Sabah olsun, o vakte kadar işi belki düzelir. Çünkü gündüz geceden daha hayırlıdır. Bk. “Akşamın hayrından sabahın şerri...”


Sabır acı ise de (acıdır) meyvesi tatlıdır.

Acı, yoksulluk, haksızlık gibi üzücü durumlar karşısında ses çıkarmadan onların geçmesini bekleme erdemi gösteren ve direnen kişi, sonunda kârlı çıkar. Çünkü Yüce Allah, sabredenlerle beraberdir; onları sabırları karşılığında mutlaka mükâfatlandıracaktır.

Sabreden derviş, muradına ermiş.

Hiç kimse amacına öyle birdenbire ve kolayca ulaşamaz. İnsanın karşısına pek çok engel çıkabilir, uzun zaman beklemesi gerekebilir, başına türlü hâller gelebilir; işte bütün bunlara sabreden, direnişini yılmadan sürdüren kişi istediğine kovuşup ulaşabilir.


Sabreyle işine, hayır gelsin başına.

Bir iş yapmaya giriştiğinde karşına çıkan zorluklar sebebiyle kızıp öfkeye kapılmaz, acele edip gevşemez, azmini yitirmezsen başarı da, hayırlı sonuç da senin olur.


Sabrın sonu selâmettir.

Olan veya olacak tüm zorluklara göğüs geren, telâş ve öfkeye kapılmadan başına gelen felâketlerin geçmesini bekleyen, ses çıkarmadan bunları aşma erdemi gösteren kimse, sonunda esenliğe erecektir.


Saçın ak mı kara mı, önüne düşünce görürsün.

Acele etme, herhangi bir yargıya varma; sonucun ne olduğunu biraz sonra, iş bitince, kendi gözlerinle görüp anlarsın.


Sadık dost akrabadan yeğdir.

Dostluğu, bağlılığı gerçek ve içten olan dost, akrabadan daha iyi ve hayırlıdır.


Sefa ile yenen cefa ile kazanılır.

Kaygısız, sakin, zevk ve gönül rahatlığı içinde yenen para, sıkıntı çekilerek ve alın teri dökülerek kazanılmıştır.


Sağ baş yastık istemez.

Sağlığı yerinde olan bir insanın durup dururken yattığı pek görülmez. Eğer yatmak istiyorsa, bilin ki o hastadır.


Sağ elinin verdiğini sol elin görmesin.

Birine yaptığın iyiliği gizli tut. Herkesin gözü önünde yaparsan, yardım yaptığın kişiyi incitebilirsin. Onun da bir onuru vardır, bil. Dinimiz olan İslâm da zekât ve sadakaların verilmesinde bu gizliliğe uymayı emretmiştir. Aslolan kişinin kendini gösterip övdürmesi değil, kendini göstermeden yardım yapıp yoksulu sevindirmesidir.


Sağır işitmez, uydurur (yakıştırır).

1. İşitme duyusundan yoksun, işitmeyen kimse, yakınında konuşulanları duymaz. Ama konuşulanlara bakarak değerlendirmeler yapar, anladığını sanarak bir şeyler yakıştırıp karşılık verir. 2. Bir olayın içyüzünü bilmeyen kimse, görünüşe göre bir sonuca varır; vardığı sonucu da doğru sanır.


Sağlık, varlıktan yeğdir.

Vücudun hasta olmaması, vücut esenliği her şeyden önemlidir. Çünkü bir şeyin tadını alabilmek, bir şeyden gerektiği gibi yararlanabilmek için sağlıklı olmak şarttır. Her şeyiniz var, ama ondan istifade edecek durumunuz yok. Neye yarar?


Sahipsiz eve it buyruk.

Bk. “Issız eve it buyruk.”


Sakınılan göze çöp batar.

Üzerine çok düşülen şeyler daha çok kazaya ve zarara uğrar. Olabileceği düşünülen kötü durumlara karşı önlem almak gereklidir, ancak orta bir yol izlemeli, aşırılığa düşülmemelidir.


Sakla samanı, gelir zamanı.

Gereksiz görülen, işe yaramaz kabul edilen şey günün birinde, ileride lâzım olabilir. Bu sebeple önemsiz gördüğümüz şeyleri bir kenara atıp elden çıkarmamalı, onları saklamalıyız.


Sanat altın bileziktir.

Bir kenarda saklanan altın, günü gelince bozdurulup kullanılır. Sanat da altın bilezik gibidir. Günü gelir gerekli olur. Bir sanata sahip kimse, sanatını uygulama alanına sokarak ondan geçimi için kazanç sağlar, yararlanır. Dolayısıyla sanat, altın gibi değerini hiçbir zaman kaybetmez.


Sana taşla vurana, sen aşla vur (dokun).

Sana sert, kaba, acımasız davranana, sen yumuşak davran; o incitiyorsa, sen incitme; kötülük ediyorsa, sen iyilik et.


Sanatını ustadan öğrenmeyen (görmeyen) öğrenemez.

Her işin, her sanatın kendine göre birtakım incelikleri vardır. Çok çalışmak, kendi kendine çalışmakla bu incelikler öğrenilemez. Bu incelikler, pek çok deneme yapmış ve tecrübe kazanmış ustadan öğrenilir ancak. Çünkü usta denen kişi, kendinden öncekilerin tecrübelerinden yararlanan, sanatını gereği gibi öğrenip işinin sırlarını bilen kişidir.


Sana vereyim bir öğüt: Kendin ununu kendin öğüt.

Kişi, kendi işini kendisi yapmalıdır. İşini başkasına bırakmazsa içi rahat eder, sıkıntıya düşmez. Hem işi kolay yürür, hem de istediği gibi olur.


Sarımsağı gelin etmişler, kırk gün kokusu çıkmamış.

İnsanlar kötü yanlarını kolay kolay belli etmezler. Bunun için haklarında yargıda bulunmakta acele etmemek gerekir.


Sayılı gün tez geçer.

Sayısı belli olan, bir işin yapılması için önemli ve az görülen belirli zaman süresi çok çabuk geçer. Kişi işine öyle dalar ki, bugünlerin nasıl geçtiğinin farkına bile varmaz.


Sayılı koyunu kurt kapmaz.

Birine teslim edeceğiniz bir şeyi eğer sayarak, ölçerek ya da tartarak verirseniz, emanet alan kişi onu daha iyi korur; içinde bir kötülük varsa bile, sayılı olduğunu bildiğinden ötürü bundan vaz geçer; dikkatli olur.


Sebepsiz kuş bile uçmaz.

1. Dünyada her şeyin olmasına veya bir hâlde bulunmasına yol açan bir sebep vardır. Bu sebepleri de yaratan Yüce Allah`tır. Sebeplerin sırrını da gerçek anlamda yalnız O bilir. 2. Bir yardımcı, bir yol gösterici olmadan işler başarıya ulaşmaz.


Sel gider kum kalır (kişi ettiğini bulur).

Geçici olanlara değil, kalıcı olanlara önem vermek gereklidir. Hayatın akışı içinde yaşadığımız olayların, bulunduğumuz yerlerin, ilişki kurduğumuz insanların bir aslî olanları, bir de gelip geçici olanları vardır. İşte bizim için bu aslî olanlar, kalıcı olanlardan daha önemlidir.


Sen ağa, ben ağa; bu ineği kim sağa?

Kişi, üzerine düşen işten kaçmayıp onu yapmalıdır. Herkes işini bir kenara bırakıp keyfini düşünürse işler ortada kalır, bir sonuç alınamadığı gibi iş düzeni de bozulur, karışıklık çıkar, tatsızlık başlar.


Sen işlersen mal işler, insan öyle genişler.

Mal-mülk edinmenin, para kazanmanın yolu çalışmaktır. İnsan ne kadar çok çalışırsa, o kadar da çok kazanır; gittikçe de zenginleşir, rahat bir hayata kavuşur.


Sen işten korkma, iş senden korksun.

Bir işi başarmada azim ve cesaret çok önemlidir. Eğer girişeceğin işi gözünde büyütür, bunun altından kalkamam diye korkar, azmini yitirirsen başarılı olamazsın. Korkma, cesaretle işin üstüne üstüne git, bak nasıl iyi bir sonuç alacaksın.


Serçeden korkan darı ekmez.

Tehlikeleri gözünde büyüterek işe girişmekte çekingen davranan kimse, amacına ulaşamaz. Unutulmamalıdır ki, her işin kendine göre zor bir yanı vardır. Amacına kavuşmak isteyen de bunları göze almalıdır.


Sermayen bir yumurta ise taşa çal.

Sermaye, bir işin kurulup yürütülmesi için gerekli olan, önemi büyük bir güven kaynağıdır. Eğer bu kaynak işe yaramayacak, seni yarı yolda bırakacak kadar küçük ve önemsizse, o işten hemen vazgeçmelisin; ona bel bağlayıp yola çıkarsan sonunda zarar görür, pişman olursun.


Sevda geçer yalan olur, sonra sokar yılan olur.

Tutku hâlini almış aşırı sevgi, başlangıçta sevenleri birbirine bağlayan güçlü bir bağdır. Karşılıklı sevgi bittiği anda bu bağ kopar; tutkuya dönüşmüş olan sevgi de kısa zaman sonra yerini karşıtı olan nefrete bırakır, taraflara büyük zarar verici odak hâline gelir.


Seyrek git sen (sıkça varma) dostuna, kalksın ayak üstüne.

Dostumuz da olsa, sık sık yanına giderek kişiyi rahatsız etmek doğru değildir. Onu bezdirmemek, kendimizden soğutmamak, gittiğimizde de yakın ilgi görmek ve lâyıkıyla ağırlanmak istiyorsak, ziyaretlerimizi uzun zaman aralıklarıyla ve arada sırada yapalım.

Sıçan çıktığı deliği bilir.

Yasalara aykırı, yolsuz, gizli bir iş yapan kimse, kalkıştığı bu eylemin doğuracağı sonuçları önceden enine boyuna hesaplar; yakayı ele vermemek, yakalanmamak için gerekli önlemleri alır; nereye, ne zaman ve nasıl kaçacağını bilir.


Sıçan geçer yol olur.

Küçük ve basit de olsa, olumsuz ya da kötü bir işin yapılmasına izin verilmemelidir. Eğer bir kez izin verilirse, sürekli yapılmaya başlar ve alışkanlık hâline gelir. Bu giderek gelenekleşir ve pek çok kimse o zararlı yolu takip eder.


Sinek küçüktür ama mide bulandırır.

Önemsiz, küçük gibi görünse de, kötü ve olumsuz bir şey insan üzerinde iyi bir etki bırakmaz.


Sinek pekmezciyi tanır.

Çıkarını kollayan, kendini düşünen, işinin ehli olan kimse, kimden yararlanacağını iyi bilir.


Soğanın acısını yiyen bilmez doğrayan bilir.

Bir işteki güçlüğü, çekilen sıkıntıyı, o işin içinde olanlar, o işi başarmaya çalışanlar bilir; işin sadece sonucundan yararlananlar ise bundan habersizdirler.


Sona kalan dona kalır.

Bir işin yapılmasında geç kalan, zamanını kullanamayan kimse istediği şeyi elde edemez.


Son pişmanlık fayda vermez.

İş işten geçtikten sonra pişman olmanın bir yararı yoktur. Önemli olan bir zarara uğramadan önce, yapılacak işe iyi düşünerek, tedbir alarak girmek ve kötü bir sonla karşılaşmamaya çalışmaktır.


Sonradan gelen devlet, devlet değildir.

Kişi yaşlandıktan sonra gelen zenginlik işe yaramaz. Çünkü zengin, varlıklı olmanın tadı ancak gençlikte çıkarılır.


Soran yanılmamış.

İnsanoğlu her şeyi bilemez. Pek çok bilgiye sahip olan kimsenin bile bilmediği pek çok şey vardır. Bu sebeple bir işe girişmeden önce, yanılgıya düşmemek ve yanlışa sapmamak için o iş konusunda birilerine soru sormak, onlardan bilgi almak son derece gereklidir.


Sora sora Bağdat bulunur.

İnsan sora sora bilmediği işleri ve çok uzak yerleri bile öğrenip bulabilir.


Sorma kişinin aslını, sohbetinden bellidir.

Bir kişinin kim olduğunu, soyunu sopunu öğrenmenin bir gereği yoktur. Onu tanımak, karakteri hakkında bilgi edinmek istiyorsan konuşmasına, fikirlerine, inançlarına, hâl ve hareketlerine bak; bu sana yeterli ipuçlarını verir.


Söyleyenden dinleyen arif gerek.

1. Çok söz söylemek yerine çok dinlemek daha iyidir. Çünkü öğrenmenin en önemli yollarından biri de dinlemektir. Ayrıca çok konuşanın çok hata yaptığı da ortadadır. 2.Kimi konuşmacılar üstü kapalı, sanatlı ve derin anlamlı konuşurlar. Bu durumda söylenenlerin anlaşılması, dinleyenin bilgi ve anlayış yeteneğine bağlı kalır. Dinleyen, ne denmek istendiğini çaba göstererek anlamalıdır.


Söz ağızdan çıkar.

Faziletli, dürüst, ahlâklı ve mert kişi ağzından çıkan sözü bilir; ona bağlı kalır, verdiği sözden dönmez ve onun gereğini yerine getirir.


Söz gümüşse, sükût altındır.

Konuşmak her ne kadar iyiyse de, susmak bazen konuşmaktan daha iyi sonuç verir. Öyle ki, hiç ummadığı zamanda bile kişinin sarf ettiği sözler başına iş açabilir; onu zor duruma sokabilir.


Sözünü bil, pişir; ağzında der, devşir.

Söyleyeceği sözün ne anlam taşıdığını, ne gibi sonuçlara yol açacağını düşünmeli; derleyip toparlamalı, ondan sonra söylemelidir insan. Eğer söz ağza geldiği gibi, bir tartıdan geçirilmeden söylenirse insanın başına umulmadık dertler açabilir.


Söz var iş bitirir, söz var baş yitirir.

Sözün insan üzerindeki etkisi tartışılmaz. İyi, güzel, akıllıca ve yerinde söylenmiş sözler çoklukla insanlar üzerinde olumlu etkiler bırakır; inandırıcı, kabullendirici, yumuşatıcı bir rol oynayarak rayından çıkmak üzere olan işleri bir düzene sokar. Bunun yanında, kimi kırıcı, kaba, sert, düşünülmeden söylenmiş, ölçüsüz sözler de kimi tepkilere yol açar; anlaşmazlıklara, kavgalara sebep olur; işler çıkmaza girer, giderek büyür ve kimilerinin ölümüne bile sebep olur.


Su akarken testiyi doldurmalı.

İnsan eline geçen fırsatları değerlendirmeli, karşısına çıkan imkânlardan yararlanmasını bilmeli, mümkün olduğunca mal-mülk edinmeli, geleceğini güvence altına almalıdır. Çünkü her zaman uygun bir fırsat yakalaması mümkün olmayacaktır.


Su bulanmayınca durulmaz.

Kimi iş, konu, olay ya da durumlar pek çok tartışma, çekişme ve mücadeleden sonra aydınlığa kavuşur. Hemen herkes niyetini açığa vurur, fikrini söyler, söylenmedik bir şey kalmaz, sonunda mesele çözülür ve iş yoluna girer.


Su bulununca (görülünce) teyemmüm bozulur.

Bir zorunluk dolayısıyla yapılmakta olan bir işin, bu zorunluk ortadan kalkınca gereği gibi yapılmak için yeni baştan ele alınması gerekir. Bir başka deyişle, işimizde kullanacağımız asıl şey elimize geçince, daha önce onun yerine koyduğumuz benzerinin bir hükmü ya da değeri kalmaz.


Su küçüğün, söz (sofra) büyüğün.

Öncelikle büyükler sayılmalı, küçükler de korunmalıdır. Geleneklerimiz ve dinimiz, korunmada önceliği çocuğa vermiştir; çünkü çocuk daha güçsüz ve dayanıksızdır. Saygıda ise önceliği büyüklere vermiştir, çünkü çocuğun bütün ihtiyaçlarını karşılayan odur.


Su testisi su yolunda kırılır.

Bir kişi amaç edindiği işte veya ülküde, tuttuğu yolda çeşitli engellerle karşılaşır; kazaya uğrar, zarar görür, hatta ölür de.


Su uyur, düşman uyumaz.

Kimi akar sular vardır ki sanki akmıyormuş, durgunmuş gibi görünür. Buna asla kanmamak gerekir. Çünkü durgun akan sular daha ziyade tehlikeli olanlardır, asıl akış ve hareket diptedir. Düşman ise bundan daha tehlikelidir. Ona karşı her zaman çok dikkatli ve uyanık davranmak gerekir. Çünkü ne zaman harekete geçeceği, ne yapacağı belli olmaz. Unutulmamalıdır ki, düşman fırsat düşkünüdür, fırsatı kollar.


Suyun yavaş akanından, insanın yere bakanından kork.

Bk. “Adamın yere bakanından...”


Sükût ikrardan gelir.

Susmak kabul etmek demektir. Bir kişi, kendisine yapılan suçlamalara karşı itiraz etmiyor, kendisine yapılan tekliflere ses çıkarmıyorsa, bu “evet, kabul ettim” demek anlamına gelir.


Sürüden ayrılanı (ayrılan kuzuyu, koyunu) kurt kapar (yer).

Herkesin tuttuğu yolu bırakıp ayrı bir yol tutturanlar, herkesin yaptığını yapmayanlar, ya da arkadaşlarının yardımıyla yapılan bir işten ayrılanlar büyük zarara uğrarlar.


Sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yer.

Bir olaydan gerekli dersi alan, zarar gören kimse, ona benzer bir işle karşılaştığında uyanık davranır; tedbirli olur.


Ş
Şahin, sinek avlamaz.

Yüce amaçlar peşinde koşan ve kendini ona lâyık gören kimseler küçük, önemsiz, değersiz şeylerin ardına düşüp de vakit geçirmezler.


Şakanın sonu kakadır.

El veya dil ile yapılan şakadan, eninde sonunda hoş olmayan bir durum veya kavga çıkar.


Şap ile şeker bir değil.

Dış görünüşleri bakımından kimi nesne ve varlıklar birbirlerinin aynı görünürler. Oysa özde ve nitelikte birbirlerinden çok farklıdırlar.


Şeriatın kestiği parmak acımaz.

Şeriat, Kur`an`daki ayetlerden, Hz. Peygamber`in sözlerinden çıkarılan dinî temellere dayanan Müslümanlık kanunları, yani İslâm hukukudur. Bu kanunların karşısında herkes eşittir, ayrımcılık yapılmaz. Buradan yola çıkılarak ata sözü şu anlamda gelişmiştir: Kanunların uygun gördüğü cezaya katlanılır; bu durumu, zarar gören kişi de saygıyla karşılar.


Şeytanın dostluğu darağacına kadardır.

Kimi insanlar vardır ki, tıpkı şeytan gibidirler. Kurnaz, düzenbaz, alçak ve kötü niyetlidirler. Bunlar kimilerini çıkarları için türlü yollara iterler, kandırıp yoldan çıkarırlar, tehlikeli işlere bulaştırırlar. Bütün bunları yaparken kendisi ile beraber olduklarını söylerler ama belâ ve felâketlerle karşılaştıklarında, ölümle burun buruna geldiklerinde onu hemen terk ederler.


Şeytanla kabak ekenin, kabak başına patlar.

Kötü, alçak, düzenbaz, kurnaz biri ile ortak bir işe girenin başına türlü felâketler gelir; oynadıkları oyundan en çok zarar eden o olur.


Şimşek çakmadan gök gürlemez.

Kimi önemli olaylar meydana gelmeden, bir gürültü kopmadan önce bazı belirtileri görülür.


Şöhret afettir.

Herkesçe bilinme, tanınma ve bir üne kavuşma insanın lehineymiş gibi görünüyorsa da aslında daha çok aleyhinedir. Şöyle ki: Kişi belki şöhreti sayesinde kimi maddî imkânlara kavuşabilir ama kaybettikleri daha fazladır. Çok ünlenmek insanı kibirli yapar, insana ne olduğunu unutturur, yavaş yavaş gerçek dostlarını kaybeder. Herkesin dikkati üzerinde olduğu için doğal ve özgür bir şekilde yaşayamaz, aşırı ilgiler onu sürekli rahatsız eder, dolaylı olarak kimi istekler ve baskılarla karşılaşır, bütün bunlar onu sıkıntıya ve bunalıma sürükler, huzuru kalmaz, sunî bir hayatın esiri olur.

Sabırlı kimse sıkıntıları atlatır, güçlükleri yener. Sabır güzel bir huydur. Allah sabırlı kuluna yardım eder.

Sağlam bir anlaşmaya ve uzlaşmaya varılabilmesi için karşılıklı düşüncelerin ortaya konup tartışılması gerekir.

Sağlık bir beden değil, bir kafa meselesidir. M.B EDDY

Sağlıklı, hastalıksız bir yaşam, dünyanın bütün zengin¬liğine değer. En büyük zenginlik sağlıklı olmaktır.

Şair, her şeyden önce yaşadığı toplumun sorunlarına, giderek tüm dünyaya karşı sorumludur. NERUDA

Saklanması, gizli kalması gereken şeyleri ortada bırakır, herkese açarsak olur olmaz kişilerden zarar göreceğimiz ke¬sindir.

Sanat hem bir coşma, hem bir yadsıma işidir. ALBERT CAMUS

Sanat ve sanatçıdan yoksun bir toplumun canlılığı olmaz. M. KEMAL ATATÜRK

Sanat, doğaya eklenmiş insandır. BACON

Sanat, insanın doğaya eklediği bir şeydir. ALAIN

Sanat, özgürlük tarafından emzirildikçe büyür. SCHILLER

Sanat, şiddeti ortadan kaldırmalıdır, yalnız o yapabilir bunu. TOLSTOY

Sanat, toplumsal bir çabadır; toplumdan gelir, topluma döner. Fakat gelenle giden aynı şey değildir. ATTİLA İLHAN

Sanatın düşmanı bilgisizliktir. SAMUEL JOHNSON

Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir. M. KEMAL ATATÜRK

Sanatta temel olan, yeni ve kişisel bir şey söylemektir. Büyük sanatçı bununla belli olur. TOLSTOY

Şans, her zaman kişilere yardım etmez. Birkaç kez işi rast giden kişi, bunun sürekli olacağını sanıp şansa güvenmemelidir.

Sarı donlu (renkli) atı ne beslemeli ne de alıp satmalıdır.

Savaşta veya diğer olaylarda karşı tarafa fırsat verme¬den baskın yapan kazançlı çıkar.

Saygı olmayan yerde aşk da olmaz. EMILE ZOLA

Sebepsiz yere karşısındaki kötü kişilere bulaşıp, seninle ilgili fena sözler söylemelerine yol açma.

Selâm, insanlara özgü uygar ve gönül alıcı bir davranış¬tır. Maddi bir değeri yoktur ama bize duygusal olarak çok şeyler kazandırır. İnsanlar, küçük şeylerle gönül kazanmayı bilmelidir.

Şerefli bir ölüm ,şerefsiz bir ömürden daha iyidir. TACİTÜS

Şerefli, temiz insana, hiç kimse leke süremez. (Tasasız kimse hiç bir şeye üzülmez).

Sermayesiz borç para ile kurulan iş, kısa zamanda iflas eder.

Sevdiği bir işi bulan insan mutludur. THOMAS CARLYLE

Sevdiklerimize vereceğimiz en değerli hediye,ne altın ne de mücevher. Yalnız kendimizden bir küçük parça. RALDP WALDO EMERSON

Şiir benim içimde bir amaç değil, tutkudur. EDGAR ALLEN POE

Şiir, düşüncelerle değil, sözcüklerle yazılır. MALLARME

Şiir, güzellikte çarpışan tek gerçektir. GLFILLON

Şiir, hem ozanın hem de yazıldığı çağın resmidir. ERIK STINUS

Şiirin, düzyazıdan ayrıldığı nokta şudur: Az sözcükle çok şey söylemek. VOLTAIRE

Sıkıntı çekmemiş olanlar, eristikleri, içinde bulunduk¬ları rahatlık ve mutluluğun değerini gereği gibi ölçemezler.

Size yapılan en ufak yardımı sakın unutmayınız,yaptığınız en büyük yardımı ise hiçbir vakit hatırlamayınız. CHILON

Sonbaharda ekilen bir dönümlük yerden, yazın ekilen on dönümlük yerin ürünü kadar ürün alınır.

Söyleneni doğrulamaktan, bir kimsenin suyuna gitmekten zarar gelmez.

Soylu kişi, kötü, acınacak durumunu kimseye göster¬mez, söylemez, Başkalarının merhamet duygularına sığın¬maz

Suçu toplum hazırlar , suçlu işler. BUCKLE

Sürekli bir hizmet için evine kabul edeceğin kimseyi iyice sorup soruşturmadan alma.

Sürekli ve olur olmaz yerde acıyarak koruduğumuz kışı, buna alışarak arsız olur, acıma duygumuzu kötüye kullanır. Emeğinin tam karşılığını vermediğimiz, haksızlığa uğrattığı¬mız kışı de hırsız olur.

Süresi belirli plan bir işi çok kişi de yapsa zamanından önce halledemez. Örneğin; bir çok kişi uğraşsa da pişme za¬manından önce yemeği ortaya koyamaz.

Susan bir bilgin , bir kelime söylemeyen aptaldan farksızdır. MOLİERE

Susmayı bilmek söylemeyi bilmekten daha nadir bir meziyettir. AMBROISE

-T-


Talebelerine öğrenme arzusu aşılayamayan bir öğretmen soğuk demiri döven bir demirci gibidir. HORACE MANN

Tam dostluk benzer arkadaşlar arasında olur. NIETZCHE

Tan yeri ağarınca hırsızın gözü kararır.

Doğru olmayan yollara başvurarak çıkar sağlayan, gizli kapaklı işler çeviren kişi, bu kirli ve karanlık işleri çevirmesine imkân sağlayan şartlar ortadan kalkınca şaşırır; ne yapacağını bilemez olur, iş yapamaz hâle gelir.


Tarlanın iyisi suya yakın, daha iyisi eve yakın.

Ekilen tarla yeterince sulanırsa daha fazla ürün verir. Eğer tarla suya yakınsa hem kolay, hem de çok sulanma imkânı doğar. Bu durum da tarlayı değerli kılar. Bu tarla bir de eve yakınsa daha da kıymetli olur. Çünkü bir yandan tarlaya olan ulaşım, bir yandan tarlanın bakımı, bir yandan da tarlanın korunması kolaylaşmış olur.


Tarlada izi olmayanın, harmanda yüzü olmaz.

Emeksiz, çabasız verim düşünülemez. Tarlasını gerektiği gibi sürmeyen, işleyip çapalamayan, gübresini zamanında vermeyen, sulayıp yabancı otlardan temizlemeyen kişinin tarladan ürün beklemeye hakkı yoktur.


Tarlaya saban, sürüye çoban.

Bir tarla iyi sürülür ve işlenirse istenen ürünü verir. Sabanın girmediği tarla kısa bir süre sonra yozlaşıp çoraklaşır, ekilemez olur. Bunun gibi bir sürüden de verim bekleniyorsa, onu iyi bir çobana teslim etmelidir. Çünkü iyi bir çoban, sürünün nerede besleneceğini, bakımının nasıl yapılacağını bilir.


Taşa çıkan keçinin, ağaca çıkan oğlağı olur.

Bk. “Ağaca çıkan keçinin, dala bakan...”

Taş düştüğü yerde ağırdır (Taş yerinde ağırdır).

Herkes, her şey kendi çevresinde önem taşır. Çünkü kişi bulunduğu yerde tanınmış, kendisine bir çevre edinmiş, hatırı sayılır bir yere gelmiştir. Yabancısı olduğu bir yerde yeterince tanınmadığı gibi kıymeti de bilinmez.


Taşıma (dökme) su ile değirmen dönmez.

Bir işin yapılmasında güç, emek ve sermaye çok önemlidir. İşi yapacak olan bunlardan yoksunsa, başkalarının küçük katkılarıyla, derme çatma yardımlarıyla sürekli ve büyük bir işi yürütemez.


Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.

Sert ve kırıcı olmayan, yumuşak, hoşa giden, gönül alıcı, okşayıcı, etkileyici, inandırıcı ve yerinde söylenmiş söz insanın hoşuna gider; bu söz en azgın kişinin bile inadını kırar, onu yumuşatır ve yola getirir.


Tatlı ye, tatlı söyle (konuş).

Kırıcı, üzücü, incitici konuşmalardan sakın; güzel, hoşa giden bir dil kullan; yerinde ve inandırıcı konuş ki karşındaki memnun olsun; sen de sevil ve sayıl.


Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış.

İstediği etkiyi yapmaktan çok uzak kalan kişi küser, darılır; ne var ki; karşısındaki kişi, onun bu durumunu bilip anlamaz.


Tayfanın akıllısı, geminin dümeninden uzak durur.

Kendini bilen, sorumluluk sahibi, akıllı kişi altından kalkamayacağı, beceremeyeceği işlerin idaresinden uzak durmaya çalışır. O bilir ki, bunun aksine bir hareket hem kendini, hem de başkalarını zarara uğratır.


Tebdil-i mekânda ferahlık vardır.

Bulunduğu yeri veya çevreyi kimi zaman değiştirmek, daha değişik yerleri görüp gezmek insanın sıkıntısını giderir; ona rahatlık, ferahlık verir.


Tek kanatla kuş uçmaz.

Kimi işler vardır ki, yardımcısız, araç-gereçsiz yapılamaz. İşin iyi ve olumlu sonuç vermesi için bunlar mutlaka gereklidir.


Tekkeyi bekleyen çorbayı içer.

Bir işin başarılmasında türlü sıkıntılara katlanıp sabretme, azim ve gayret gösterme, uzun süre çalışıp emek verme son derece önemlidir. Bütün bunları yerine getiren kişi, eninde sonunda bu davranışının yararını görür; bir mükâfata mutlaka kavuşur.


Tembele iş buyur, sana akıl öğretsin.

İş görmeyi, çalışmayı sevmeyen; çaba göstermekten, sıkıntıdan kaçan kimse, kendisinden bir konuda yardım istendiğinde, yardım edeceği yerde çözüm yolları gösterir ve işten kaçmaya çalışır.


Terazi var, tartı var; her şeyin bir vakti var.

Hemen her şeyin, her işin bir ölçüsü ve zamanı vardır. Eğer bunlara dikkat edilmezse işler yolunda gitmez, karışıklık baş gösterir, hayat alt-üst olur, düzen gerektiği gibi kurulamaz.


Tereciye tere satılmaz.

Birine çok iyi bildiği bir şey öğretilemez, bir konuda bilgi verilemez. Böyle bir şeye kalkışan ya da çalışan kendisini gülünç duruma sokar.


Terzi kendi söküğünü dikemez.

İnsanlar başkalarına yaptıkları hizmetleri kendilerine gelince çoğu kez savsaklarlar, ya da yapmaya zaman ve fırsat bulamazlar.


Testiyi kıran da bir, suyu getiren de.

İyilik ödülsüz, kötülük de cezasız kalır; yahut her ikisi eşit tutulur da aralarında bir fark gözetilmezse adaletsiz davranılmış olur. Bu durum da düzeni bozar, yönetimin iflâsına neden olur.


Teşbihte (temsilde) hata olmaz.

Kimi zaman yapılan benzetmeler çirkin ve kaba da olsalar söze güç katmak için yapılırlar. Dolayısıyla bunların söz arasında kullanılmasından kimse alınmamalıdır.


Tevekkelin (tevekküllünün) gemisi batmaz (eşeğini kurt yemez).

Tedbirini aldıktan sonra fazla titizlikten uzak duran, her şeyi artık Yüce Allah`a bırakıp boyun eğen kimsenin malına, işine zarar gelmez.


Tırnağın varsa başını kaşı.

Kendi bilgi, beceri ve imkânın varsa, bunlara da güveniyorsan bir işe giriş; yoksa vaz geç. Bil ki, kimseden kimseye hayır yoktur; başkalarından kolay kolay yardım da gelmez, gelse de pek bir işe yaramaz.


Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkânıdır.

Meslek veya alışkanlık gereği olan bir sonuçtan kaçınılmaz. Daha önce kopup ayrılmış olsa da, kişi bağlı olduğu çevreye, işe veya bir alışkanlığa eninde sonunda, şu ya da bu sebepten ötürü döner.


Tilki tilkiliğini bildirinceye kadar post elden gider.

1. İşlemediği hâlde suçlu görülen kimse, suçsuz olduğunu kanıtlayıncaya kadar yeterince ceza çeker. 2. Kurnaz ve düzenbaz kimse, sahasında ne kadar hünerli olduğunu gösterinceye kadar, kendisinden daha hilekâr birinin tuzağına düşer.


Tilkiye, “Tavuk kebabı yer misin?” diye sormuşlar; “Adamı güldürmeyin” diye cevap vermiş.

Bir kimseye düşkün olduğu, çok sevip özlediği, elde etmek için yanıp tutuştuğu bir şeyi, “İster misin? Arzu eder misin?” diye sormak son derece yersiz, hatta abes ve gülünçtür.


Tok, acın hâlinden bilmez (Var ne bilsin yok hâlinden).

Para, mal gibi şeyleri elde etmiş; açlığını gidermiş ve bunlara doymuş olanlar, yoksulların çektikleri sıkıntıyı, içine düştükleri geçim darlığını anlamazlar. Toprağı işleyen, ekmeği dişler.

Emeksiz yemek olmaz. Çalışmayan, bir uğraş vermeyen, alın teri dökmeyen kişi verim elde edemez.
Tuz, ekmek hakkını bilmeyen kör olur.

Birinin ekmek yedirip iyilik ettiği kimse, bütün bunlara karşılık üzerinde hakkı bulunan insana karşı nankörlük edip hıyanet içinde olursa başına türlü felâketler gelir.


Türk karır, kılıcı karımaz.

Türk insanı ihtiyarlar ama mücadele gücünden, direnme azminden bir şey kaybetmez.


Türkün aklı sonradan gelir.

Yaratılışı gereği saf, samimî, dürüst ve merttir Türk insanı. Art düşüncelerden uzak kaldığı gibi, içten pazarlıklı da değildir. Bunun için olsa gerek, giriştiği bir işte pek hesap-kitap yapmaz; çıkarını hemen öyle aklına getirmez. Öte yandan bir olay karşısında ne yapmak gerektiğini de hemen düşünemez. Dolayısıyla kendisi için hazırlanan kimi tuzaklara düşmekten kurtulamaz. Bir süre sonra aklı başına gelir, işin iç yüzünü anlar, doğru yolu bulur ama iş işten de geçmiş olur.


U
Ucuz alan pahalı alır (pahalı alan aldanmaz).

Ucuz alınan mal genellikle kötü, dayanıksız ve çürük maldır. Kolay yıpranır, eskir ve çabuk atılır. İster istemez yerine yenisinin alınması zorunlu olur, tekrar masrafa girilir. Dolayısıyla pahalıya alınmış gibi olur.


Ucuz etin yahnisi yenmez (tatsız olur).

Ucuza alınan, maledilen şeylerde nitelik bulunmaz; ya çürük, ya kötü, ya da hilelidir. Bu sebeple, bu tür mallardan istenildiği gibi fayda sağlanamaz.


Ucuzdur vardır illeti, pahalıdır vardır hikmeti.

Bir malın fiyatı niteliğine göredir. Bu sebeple ucuz şeylerin ucuzluğuna tamah etmemeli, pahalı şeylerin de pahalılığından korkmamalıdır. Çünkü ucuz olan çürük, kötü ve dayanıksız olur çoklukla; pahalı olan da kaliteli, değerli ve sağlamdır.


Ulular köprü olsa basıp geçme.

Erdemli, büyük ve yaşlı kimselere karşı daima saygılı ol, hürmette kusur etme, onları incitecek davranışlardan kaçın. Çünkü onlar gerek yaşları, gerek tecrübeleri, gerekse erdemleri bakımından buna lâyıktırlar.


Ulu sözü dinlemeyen, uluyakalır.

Büyüklerin, erdemli kişilerin uzun tecrübelere dayanan sözlerine ve uyarılarına kulak asmayan kimse, türlü çıkmazlarla karşılaşır ve sonunda sızlanıp durur.


Ummadığın taş baş yarar.

Küçük ve önemsiz görülen kişi ya da nesneler, çoğu kez büyük etkiler yaparlar; umulmadık işler görürler.


Umut, fakirin ekmeğidir.

Sıkıntı içinde bulunan, yokluk çeken yoksul kişi, içinde bulunduğu durumdan bir gün kurtulacağını, bolluğa ve rahata kavuşacağını umar ve bu umuşdan doğan güven duygusuyla yaşamaya çalışır.


Ustanın çekici bin altın.

Usta kişi, bir zanaatı uzun denemeler sonucu gereği gibi öğrenmiş olan ve kendi başına yapabilen kimsedir. İşinin hemen tüm inceliklerini kavramıştır. Bu bakımdan pek çok kimsenin uğraşıp da yapamadığı işi kolayca yapıverir o. Dolayısıyla onun çok küçük gibi görülen emeği bile oldukça kıymetlidir.


Uşağı işe koş, sen de ardına düş.

Bk. “Çocuğa iş buyur,...” Utanma pazar, dostluğu bozar.

Yakın tanıdıklar arasında yapılan alış verişte, taraflar birbirlerinden utanıp sıkılırlar ve gerçek niyetlerini ayıp olur düşüncesiyle söyleyip ortaya koyamazlar. Ancak bu durum çok geçmeden anlaşmazlıklara, tartışmalara sebep olur; dostluğu zedeleyip bozar.
Uyuyan yılanın kuyruğuna basma (basılmaz).

Şimdilik zararı dokunmayan kötü bir kimsenin yeni bir kötülük yapmasına fırsat vermek doğru değildir.


Ü
Üçlenmemiş eken, olmamış biçer.

Her işin belirli bir yapılma biçimi ve ortamı vardır. Gerekli şartları yerine getirilmeden yapılan işlerden verimli sonuç alınamaz.


Ürümesini (ürmesini) bilmeyen köpek (it), sürüye kurt getirir.

1. Beceriksiz kimseler iyilik yapayım derken çoklukla hem kendilerini, hem de başkalarını zarara sokarlar. 2. Neyi, ne zaman, nasıl söyleyeceğini bilmeyen kimseler hem kendilerinin, hem de başkalarının başına dert açarlar.


Ürüyen köpek ısırmaz (kapmaz).

Bağırıp çağırarak başkalarını korkutmak isteyen kimseden saldırı beklenmez. Kötülük yapacak kişi, bu niyetini gizli tutar; belli etmez ve gürültüye patırtıya yer vermez.


Üşenenin (utananın, erinenin) oğlu kızı olmamış.

Çok üşenen, tembel tembel oturan, gevşek davranan, içinde bir çalışma isteği duymayan kimse bir şey elde edemez. Bir şey elde etmek isteyen, onu elde edecek yola baş vurmalıdır. Sözgelimi oğul-kız isteyen önce evlenmek zorundadır.


Üzüm üzüme baka baka kararır.

Her zaman bir arada bulunan, arkadaşlık eden, bir çevrede yaşamaya çalışan kimseler birbirlerinden etkilenirler; birbirlerinin özelliklerini, huylarını ve alışkanlıklarını kaparlar. Bk. “Körle yatan...”


V
Vakit nakittir.

Bir işin yapılmasında sermaye ve emek ne kadar değerliyse, zaman da o kadar değerlidir. Çünkü her iş, bir zaman dilimi içinde gerçekleşir. Bir işte kullanılmadan geçirilen zaman bir kayıptır ve bu zamanı bir daha elde etmek mümkün değildir. Dolayısıyla zamanın kaybı iş kaybına, iş kaybı da para kaybına yol açar. Bu bakımdan zamanın en küçük parçasını bile boşa geçirmemeli, iyi değerlendirmelidir.


Vakitsiz öten horozun başını keserler.

Her işin olduğu gibi, her sözün de uygun bir yeri ve zamanı vardır. Uygun olan bir zamanda söylenmeyen, yerli yersiz ortaya atılan, densizce sarf edilen sözler birilerinin tepkisini çeker; rahatsızlığa neden olur, büyük zarara yol açar.


Vakitsiz öten horozdan, ancak onu keserek kurtulan insanlar; yerinde ve zamanında konuşmayan insanı da cezalandırıp susturmakta hiç tereddüt etmezler.
Var evi, kerem evi; yok evi, verem evi.

Bir kişinin bağışta bulunabilmesi, iyilik yapabilmesi için varlıklı, zengin ve mal mülk sahibi olması gereklidir. Bu varlığa kavuşmuş ailenin evinde ikram ziyadesiyle yapılır, konuklar kusursuzca ağırlanır, ihtiyaç sahiplerine gereken yardım eli uzatılır. Buna karşılık yoksulun evinde dert, sıkıntı ve yokluktan başka bir şeye rastlanmaz.


Varını veren utanmamış.

Kendisinden bir şey isteyene elinde ne varsa onu verebilir kişi. Verdiği şey az diye bundan utanmamalıdır; tam aksine bu davranışı soyluca bir davranıştır. Çünkü iyiliğin çoğu kadar azı da değerlidir. O hâlde küçük ve önemsiz de olsa, kişi verebileceği kadarını vermelidir.


Var ne bilsin yok hâlinden.

Bk. “Tok, acın hâlinden...”


Varsa (var mı) pulun, herkes kulun; yoksa (yok mu) pulun, dardır yolun (Paran varsa, cümle âlem kulun; paran yoksa, tımarhane yolun).

Varlık, zenginlik, mal-mülk herkesi kendine çeker. Bunları kim elinde tutuyorsa, insanlar onun etrafında pervane olur, herkes ona yaklaşır, hizmet eder, saygı gösterir, emrine koşar. Yoksul kişide ise ne para pul, ne de mal-mülk vardır. Bu sebeple onların yüzüne kimse bakmaz; ömürlerini sıkıntı, darlık ve yokluk içinde geçirirler. Hatta kimi zaman çektikleri bu sıkıntılar yüzünden bunalıp deli bile olabilirler.


Var varlatır, yok söyletir.

Para parayı çeker; varlıklı kişiler, paralarını kullanarak daha çok kazanır, varlıklarına varlık katarlar. Bu varlıkları, onlara ayrıca yüksekten atma ve övünme gücü de verir. Yoksul kişinin elinden ise sadece sızlanmak, yakınmak ve dert yanmak gelir.


Veren eli herkes öper.

Cimri olmayan, ona buna yardım elini uzatan, eli açık olan, iyilik yapan kimseyi pek çok kişi sever; ona saygı duyar.


Verip pişman olmaktansa, vermeyip düşman olmak yeğdir.

Sizden ödünç veya borç istendiğinde (eşya, para) verdiğiniz şey size zamanında ödenmezse, ya da yıpratılarak geri iade edilirse canınız oldukça sıkılır. Verdiğinize pişman olursunuz. Vermemiş olsaydınız bu sefer karşı taraf size kırılmış olacaktı. Görüldüğü gibi her iki durumda da kırgınlık olacak ve dostluk bozulacaktır. O hâlde vermeyip dostluğu bozmak daha iyidir. Çünkü bu durumda hiç olmazsa malınız ya da paranız sizde kalacaktır.


Verirsen doyur, vurursan duyur.

Bir yardımda bulunacak, bir iyilik yapacaksanız bu mutlaka bir işe yaramalı; doyurucu ve karşı tarafın ihtiyacını giderici nitelikte olmalıdır. Çünkü gelişigüzel, baştan savma, yarı buçuk yapılan yardımlar pek işe yaramaz. Bir kavgaya tutuşmadan önce hasmını bu kavgadan haberdar etmek de mertlik gereğidir. Ansızın, habersiz saldırmak er kişiye

yakışmaz.
Verirsen veresiye, batarsın karasuya.

Parasını daha sonra olmak şartıyla kimseye mal verme. Yoksa zararlı çıkarsın, hatta batabilirsin de. Çünkü veresiye alıp da borçlarını ödemeyenler çok görülmüş, müşterilerin de bu tutumu yüzünden kimi esnaflar ya batmış, ya da batma tehlikesi atlatmışlardır.


Vermeyince Mabud, neylesin Mahmud.

Her şey Yüce Allah`ın takdiri iledir. Kimine zenginlik, kimine darlık, kimine de ilim verir. Eğer Yüce Allah, bir kimseye geniş bir imkân, belirli bir yetenek ve zenginlik nasip etmemişse, kulun yapacağı hiçbir şey yoktur. Ne kadar çırpınırsa çırpınsın boşunadır, eline nasibinden fazlası geçmez.

Tanrı dar zamanlarında kullarına yardım eder. Sıkıntıya düştüğümüz zaman kendimizi kötümserliğe kaptırmamalıyız.

Tanrı hiçbir canlıyı aç bırakmaz. Kımıldamadan duran baykuşun rızkını bile önüne koyar. (İnanışa göre baykuş bü¬tün geceyi uykusuz geçirir, ibadet edermiş. Sabaha karşı ö-nüne gelen bir serçeyi yetmiş).

Tanrı'ya yaklaşmış kişilerin bazı şeyleri önceden sezdi¬ğine inanılır. (Ancak bu söz, böyle keşiflerde bulunduğunu söyleyen kişilerle alay etmek için söylenir).

Taşlı yerdeki bağ, daha verimli ve değerlidir. Uzun saç¬lı kadın da daha gösterişli ve sevimlidir.

Tatlı dil ise her kapıyı açar, en kötü kışılen bile yola ge¬tirir.

Tatlı dil, her kapıyı açan sihirli bir anahtardır. MONTAİGNE

Tatlı sözler,şiddetli bir öfkeye karşı en tesirli ilaçtır. AISKHYOS

Tehlikeli bir durum doğunca, ondan uzaklaşmanın çare¬leri aranmalıdır.

Tehlikeli, başkalarına zarar verecek işlerden yarar uman kişiler, sonunda kendileri de zarar görebilirler. Kişi, başkasına zarar vererek geçinmeye çalışırsa, bir gün kendi¬sine de zarar veren çıkar.

Temiz süt emmiş, dürüst kişilerle en zor işler bile kolay¬lıkla yapılır. Kötü kişilerle de en kolay işler dahi zorlaşır.

Tilki, kümesi iyi tanıyor diye bekçi yapılır mı? TRUMAN

Toplum içinde her kişinin bir değeri yardır. Ancak zü¬ğürt kişilerin değeri azdır.

Toplum içinde tam anlamıyla bağımsız kişi yoktur. Herkesin sorumlu olduğu, bağlı bulunduğu bir yer veya makam vardır. Biz yöneticilere bağlıyız, yöneticiler de kanun¬lara bağlıdır.

Toplumda bazı şeyler karşılıklıdır. Ziyafete giden bir gün ziyafet vermek durumundadır. Düğüne giden de, kendi düğününe çağırmak durumundadır.

Toplumda nice'değerli kişiler vardır ki şansızlıklar so¬nucu, layık oldukları yere gelememişlerdir.

Toplumdaki inanışa göre eve getirilen at ve kendisi ile evlenilen kadın eve uğur getirir.

Toplumun insanlık özelliği, güzel sanatlarla beslenir. İSMET İNÖNÜ

Toplumun kurallarına, geleneklerine uymayan, büyük¬lerin yol gösterici öğütlerine önem vermeyen kişiler, toplum dışına atılırlar. Toplumda sevilmeyen, başarısız kişifolurlar.

Toplumun ortak malına zarar veren ya da kendisini bü¬yütüp yetiştirenlere ihanet eden, el uzatan kişi onmaz, cezasını bulur.

Tüm sanatlar kardeştir, hepsi de birbirinin ışığı altında ilerler. VOLTAIRE

Türk Ata Sözleri, Mustafa Nihad Özön, 1952

Feridun Fazıl Tülbentçi, Türk Atalar Sözü ve Deyimleri, 1963

Ömer Asım Aksoy, Atasözleri Sözlüğü, 1965

Türk Atalar Sözü: Yeni Türk harfleriyle bu alanda ilk basılan eserdir. Muzaffer Lütfü Bey’e aittir. 1928’de basılmıştır.

Türk ulusunun tarihsel bir niteliği de güzel sanatları sevmek ve onlarda yükselmektir. M. KEMAL ATATÜRK

Türkler atı soyluluğun, inceliğin, vefanın sembolü saymışlardır.

Tuttuğu işte, yolda ilerlemek isteyen, ağır ağır, acele et¬meden güvenilir adımlarla ilerlemelidir. Böyle olursa işi sağ¬lam olur.

-U-


-Ü-

Ulusların zenginliği ipek , pamuk , altın değil , insandır. RİCHARD HOVEY

Ümidini kaybetmiş olanın,başka kaybedecek şeyi yoktur. BOLSE

Umut insanı uyandıran bir rüyadır. ARİSTO

Unutma ki ağzında bal olan arının kuyruğunda iğnesi vardır. LYLY

Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet, sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir. M. EMİN YURDAKUL

Üreterek sattığımız, başkalarının yararlandığı mala biz de gereksinme duyabiliriz.

Uşağım dahi olsa, hatalarımı düzelten efendim olur. GOETHE

Üstün değer taşıyan kişi ya da nesne, ne türlü uygunsuz koşullar içinde bulunursa bulunsun değerini, niteliğini yitir¬mez.

Üzerinde yük olan at, yokuş aşağı inerken zorlanır, bel¬ki de ölebilir. Ama üzerinde yük de olsa yokuşu daha kolay çıkar. Bu nedenle kişi, hem kendisi, hem at için kolay dav¬ranışları yeğlemelidir.

Uzun süre bir nesnenin yokluğunu çeken, özlemini duyan kişi, istediği şeye kavuşunca kudurmuş gibi ona saldırır. Ondan başka bir şey görmez.

Uzun süre bir şeyin yokluğunu çeken kimse, o şeyden ne kadar çok elde etse de yine kendisine yetmeyeceğini sa¬nır, gözü doymaz.

Varlık içinde yaşamaya alışmış olan için sıkıntılı bir du¬rum, yoksulluk içinde yaşayanlar için kaygı verecek bir şey değildir. Onlar bu yaşama zaten alışıktırlar.

Varlıksız kişinin armağanı da küçük bir şey olur. Kü¬çük ya da büyük, önemli olan içtenlikle sunulmasıdır.

-Y-

Ya sus yada susmaktan daha değerli şeyler söyle. PHTAGORE



Yabancı koyun kenara yatar.

Bir yere, çevreye ya da bir topluma yeni gelen kimse, insanlarla hemen ilişki kurup kaynaşamaz; onların arasına giremez, uzakta durur. Çünkü yabancılık çeker. Oradaki insanlar da huyunu suyunu bilmedikleri bir adamı hemen aralarına almazlar zaten.


Yağına kıymayan, çöreğini yavan (yoz, kuru) yer.

Bir işten iyi sonuç alınmak isteniyorsa, o iş için lâzım olan şeyler eksiksiz kullanılmalı, gerekli fedakârlık gösterilmelidir. Yoksa kişi istediği verimi alamayacak, olumsuz ve kusurlu sonuca evet demek zorunda kalacaktır.


Yağmur yağsa kış değil mi? Kişi hâlini bilse hoş değil mi?

Her mevsim özelliğini açıkça ortaya kor. Yaz sıcağından, kış yağmur ve soğuğundan bellidir. Bunun gibi kişilerin de kendilerine has özellikleri ve nitelikleri vardır ki, toplumda bu yanları ile tanınırlar. O hâlde kişi bu özelliğini saklayıp başkalarını yanıltmamalıdır. Ne demişler: “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.” Kişiye ancak bu yakışır.


Yakın (hayırlı) dost (komşu), hayırsız akrabadan (hısımdan) yeğdir (iyidir).

Sıkıntıya düşen kişi, öncelikle akrabalarından ilgi bekler, yardım ve iyilik umar. Ancak bu beklentileri boşa çıkmış, akrabaları yüzüne bakmamışlardır. Öte yandan dost ve komşuları onu yalnız bırakmamış, ilgi ve yardımlarını esirgememişlerdir. İşte bunun için hayırlı dost, hayırsız akrabadan daha iyidir.


Yalancı kim? İşittiğini söyleyen.

Yalan, aldatmak amacıyla bilerek ve gerçeğe aykırı olarak söylenen sözdür. Eğer kişi, öyle her duyduğunu doğru kabul edip aslını araştırmadan başkasına aktarırsa birilerini yanıltır; kendisi de yalancı konumuna düşer.


Yalancının evi yanmış, kimse inanmamış.

Yalan söylemeyi huy edinmiş kimselere kolay kolay kimse inanmaz. Kişilerin yalancı hakkındaki bu kanıları öyle pekişir ki, yalancının sözleri gerçeği yansıtsa bile onun bu sözlerine kimse inanmaz.


Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.

Hayatını yalancılık üzerine oturtmuş olan insanlar, kendi yalanlarına destek olacak tedbirleri alırlar; bunun için de gerekli titizliği gösterip masrafa girerler.


Yalnız öküz, çifte (boyunduruğa) koşulmaz.

Her işin uygun bir yapılma biçimi vardır. Dolayısıyla iki kişinin ancak yapacağı bir işi, tek kişi ile yapmaya kalkışmak doğru bir hareket değildir.


Yalnız taş duvar olmaz.

İnsanlar bir arada yaşamak zorundadırlar. Bu zorunluluk bir dayanışmayı, yardımlaşmayı gerekli kılar. Nasıl ki tek taşla duvar yapılamazsa, insanlar da tek başlarına tüm işlerinin üstesinden gelemezler. Dolayısıyla diğer insanlarla ilişki kurmak, işbölümü yapmak, iş birliğine geçmek durumundadır.


Yanlış hesap Bağdat`tan döner.

Ortaya çıkan bir yanlışlık çok geç de olsa, ne olursa olsun düzeltilmelidir.


Yapı taşı, yapıdan kalmaz.

Değerli, elinden iş gelen kimse boşta kalmaz. Mutlaka kendisine bir iş bulunur.


Yarası olan gocunur.

Bir işte sorumlu aranırken kusurlu olan kimse, açığı ortaya çıkacak diye telâşa düşer.


Yarım elma, gönül (hatır) alma.

Sunulan armağan küçük de olsa, gönül almaya yeter. Çünkü önemli olan dostlarımızı unutmadığımızı, hatırladığımızı ortaya koymaktır.


Yarım hekim candan eder, yarım hoca dinden eder.

Her işin bir ehli, ustası ya da uzmanı vardır. Bir iş, ehline değil de, yarım yamalak bir bilgiye sahip olan kişiye teslim edilirse, o işten iyi sonuç alınamaz. Hatta işin tamamen bozulduğu, kötü bir sonuç verdiği bile olur. Tecrübesi olmayan, acemi, kusurlu, eksik bir doktorun uyguladığı tedavi insanı ölüme götürebilir. Bunun gibi dinin ilkelerini iyi bilmeyen hoca da, insanları yanlış bilgilerle donatıp, onları, dine ters düşen yollara itebilir.


Yarınki kazdan, bugünkü tavuk yeğdir.

Bk. “Bugünkü tavuk...”


Yaş kesen, baş keser.

Ormanı meydana getiren ağaçlar bir memleketin can damarıdır. Yeşil tabiat, berrak su, temiz hava, yağmur, cıvıl cıvıl kuşlar, ağaçla birlikte vardır. Ağaçsız kalan yer kısa zamanda çöle döner, hayat orada son bulur. Öte yandan, ağaç memleket ekonomisine de sayısız katkılarda bulunur. Hem ekolojik denge, hem de iktisadi hayat açısından ağacı koruma görevi bir zorunluluktur. Bu bakımdan bir ağacı boş yere kesen, insan hayatına kıymış gibi suç işlemiş olur.


Yatan aslandan, gezen tilki yeğdir.

Çok güçlü olup da çalışmayan, soylu olup da bir şeyler üretmeyen, tembel tembel oturup onun bunun sırtından geçinen kimselerden; güçsüz olup da çalışan, boş oturmayan ve geçimini sağlamak için uğraşan kimseler daha iyidir.


Yatanın, yürüyene borcu var.

İhtiyaçlarını gidermek, yaşamak isteyen kişi paraya ihtiyaç duyar. Para da ancak çalışmakla elde edilir. Tembel tembel oturan, çalışmayan, zamanını boşa geçiren kimse para kazanamaz. Para olmayınca da ihtiyaçlarını sağa sola borçlanarak karşılama yoluna gider. Doğal olarak borçlandığı kimseler de çalışan, boş durmayan, zamanını değerlendiren kimselerdir.


Yatan kurttan, yeler tilki yeğdir.

Bk. “Yatan aslandan...”


Yavaş (yumuşak huylu) atın çiftesi pek (yavuz) olur.

Mizaç itibariyle ılımlı, uysal, kaba ve hırçın olmayan, kolay yola gelen insanlar genellikle çok sabırlı olurlar. Bunlar öyle olur olmaz şeye hemen öfkelenmezler, kızmazlar. Ancak kimi zaman öyle öfkelenip patlarlar ki yanlarında durulmaz. Kendilerinden hiç beklenilmeyen bu tepkinin tek sebebi, sabırlarının artık taşmış olmasıdır. Bu bakımdan bu gibi kimselerin yumuşak huylarına aldanıp da gereksiz yere üzerlerine gidilmemelidir.


Yavuz at, yemini (yavuz it ününü) kendi artırır.

Gayretli, girişken, çalışkan, görevini ihmal etmeyen, üzerine aldığı işi tam yapan kimseler bunun mükâfatını görürler.


Yavuz hırsız, ev sahibini bastırır.

Edepsiz, arsız, ahlâksız, şarlatan, öyle kimseler vardır ki bunlar suç işlemekle kalmazlar, işledikleri suçu reddettikleri gibi, bir de bu suçu, zarar verdikleri kimseye yüklemeye ve onu susturmaya çalışırlar.


Yaza çıkardık danayı, beğenmez oldu anayı.

Anne-baba pek çok emek sarf edip zahmete katlanarak çocuklarını yetiştirip büyütürler. Ne var ki, büyüyen bu çocuklar kendilerini bu yaşa getiren anne-babalarını çoğu kez beğenmezler.


Yazın başı pişenin, kışın aşı pişer.

1. Yazın o sıcağında durmayan, güneşe aldırmadan çalışıp kazanan, yiyeceğini hazırlayan kişi kışın rahat eder; hiç sıkıntı çekmez. 2. Gençlikte çalışıp kazanan, har vurup harman savurmayan, varlık edinen kişi ihtiyarladığında rahat eder; sıkıntı çekmeden hayat sürer.


Yazın gölge hoş, kışın çuval boş.

1. Yazın çalışma, kazanma günleridir. Bu zamanlarda çalışmayıp keyiflerine bakanlar, gününü gün ederler, kışın zor şartlarında yiyecek bulamazlar; sıkıntıya düşer ve ona buna avuç açarlar. 2. Gençliğinde çalışmayıp tembel tembel oturan, eğlenceye dalan, mal-mülk edinmeyen, kazanç sağlamayan kimse ihtiyarlığında ya da hastalığında sıkıntıya düşer; perişan olur.


Yazın gölge kovan, kışın karın ovar.

Bk. “Yazın gölge hoş...”.


Yeğniği yel alır, ağır yerinde kalır.

Kişiliksiz, ağırbaşlı olmayan, züppe-hoppa, gayri ciddî, bir sözü diğerini tutmayan, hafif meşrep, zayıf karakterli kimseler bir varlık gösteremezler; bir yerde tutunamadıkları gibi onun bunun oyuncağı da olurlar. Ama ağır başlı, tavırlarında ciddî, sözünde duran, kişilikli, ahlâklı kimselere kimse ilişemez; onlar bulundukları yerde kolayca barınırlar, işlerinde başarılı oldukları gibi sevilip sayılırlar da.


Yel, kayadan ne koparır (aparır).

Güçsüz, güçlüye etki edemez. Sağlam karakterli, kişilik sahibi, onurlu, ciddî kimselere öyle önemsiz etkiler hiçbir şey yapamaz. Sağlam bir temele oturmuş işleri de kimi olaylar kolay kolay etkileyip bozamaz.


Yemeyenin malını yerler (üstüne bir bardak bu içerler).

Kimi cimri kimseler para ve mallarını biriktirirler ama harcamaya, yemeye bir türlü kıyamazlar. Ne var ki, onların kıyıp da faydalanamadığı bu para veya malı sağlıklarında o ya da bu, öldükten sonra ise mirasçıları bir güzel yerler.


Yerdeki yüze basılmaz (kimse basmaz).

Ağırbaşlı, nazik, alçakgönüllü, ilişkilerinde ılımlı kimselere kimse hor gözle bakmaz; onları hırpalamaz, ezmeye çalışmaz. Bunun yanında felâkete uğramış, yenik düşmüş, muhtaç kimselere de merhametli davranılır.


Yerini bilmeyen, yılda bir kat urba eskitir.

Kişi neyle uğraşacağını, ne iş yapacağını, hangisinin kendisine uygun geleceğini bilmeli ve ona göre bir seçim yapıp çalışmaya başlamalıdır. Aksi takdirde bir işte tutunamayarak, sık sık yer değiştirecek, bundan ötürü de çok zarar görecektir.


Yerin kulağı var.

Ne kadar saklı tutulursa tutulsun, gizli konuşulan bir şey umulmadık bir yoldan başkalarınca mutlaka duyulur. Bu bakımdan elden geldiğince tedbirli olmalı, olur olmaz yerde konuşmamalıdır.


Yılana yumuşak diye el sunma.

Hiçbir şeyin dış görünüşüne bakarak bir eylemde bulunmamalı kişi. Kolay görünen iş çok zor, yumuşak huylu bir kimse çok sert, zararsız gibi görünen bir durum çok tehlikeli olabilir ve zarar görebilir insan.


Yılanın başı küçükken ezilmeli.

Daha küçükken tehlikeli olacağı, zarar vereceği anlaşılan bir şeyin, düşmanın veya bir durumun önüne hemen geçilmeli; büyümesine izin verilmeden ortadan kaldırılmalıdır.


Yıl uğursuzundur.

Kimi dönemlerde arsız, yüzsüz, ahlâksız, adaletsiz kimseler el üstünde tutulur. Böyle bir zamanda dürüst, namuslu, erdemli kimseler zalimlerin baskısı altında kalırlar.


Yırtıcı (alıcı) kuşun ömrü az olur.

Ona buna saldıran, zarar veren, onun bunun sırtından geçinen kimselerin düşmanı çok olur. Az zamanda, bunlar da düşmanlarının gazabına uğrarlar, hak ettikleri cezayı görürler.


Yiğidin malı meydandadır.

Yiğit, mert insanlar aynı zamanda cömert olurlar. Mallarını herkesin yararlanması için ortaya koyarlar.


Yiğidin sözü, demirin kertiği.

Yiğit, mert kimseler sözlerinin eridirler. Onlar verdikleri sözden geri dönmezler, sözlerini inkâr da etmezler. Bu tıpkı bir demir üzerine açılmış çentik gibi meydandadır, kolay kolay yok olmaz.


Yiğit arkasından vurulmaz.

1. Mert olan alçakça yollara baş vurmaz. Düşmanıyla yüz yüze dövüşür, onu arkasından vurmaya çalışmaz. 2. Yiğit bir kimsenin yokluğundan haydanılarak arkasından konuşulmaz, dedikodusu yapılmaz, kötülenmez ve iftira atılmaz.


Yiğit meydanda belli olur.

Atıp tutma, “ben şöyle yaparım, böyle ederim” demek, kişinin yiğit olduğunu göstermez. Asıl yiğit iş başında, kavgaya ve mücadeleye tutuştuğunda belli olur.


Yiğit yarasına yiğit katlanır.

Mert olanların derdinden ancak mert olanlar anlar. Öte yandan, bir yiğitten gelen saldırıya da herkes katlanamaz, buna ancak yiğit olanlar dayanabilir.


Yiğit yiğide at bağışlar.

Yiğit, mert olmasının yanında gözü tok ve cömerttir de. Kendisi gibi gözü pek olana her türlü fedakârlığı yapmaktan kaçınmaz. En kıymetli varlığını bile kolayca bağışlar.


Yoğurdum (ayranım) ekşidir diyen olmaz.

Bk. “Kimse ayranım...”


Yoksul âlâ ata binse, selâm almaz.

Edinip görmemiş, sonradan bir makama ya da varlığa kavuşmuş olan kimse, etrafa hava atmaya, herkese yukarıdan bakmaya başlar; kimseyi beğenmez olur. Hatta selâmı bile insanlardan esirger.


Yol bilen kervana katılmaz.

Bir işte bilgisi olan, onun nasıl yapılacağını bilen, işinin ehli kimse, çoğunlukla başkalarının yardımına ihtiyaç duymaz; işini kendisi görmeye çalışır.


Yolcu yolunda gerek.

1. Bir yerden bir yere doğru gitmeye hazırlanan kimse, kimi sebeplerden ötürü oyalanmamalı, zaman geçirmeden yoluna koyulmalıdır. 2. Bir amacı gerçekleştirmek için çalışan, gayret sarf eden kimse kimi sebeplere takılıp kalmamalı; vakit kaybetmemeli ve bir an önce hedefine varmalıdır.


Yoldan (yol ile) giden yorulmaz.

Bir işin yapılmasında tutulacak yol, yöntem ortaya çıkacak sonuç açısından oldukça önemlidir. Yapacağı iş için en uygun usulü seçen kimse, işini kolayca yapar, başarılı olur, başına gelecek türlü hâllerden de korunur.


Yoldan kal, yoldaştan kalma.

Yolculukta insanın başına türlü işler, sıkıntılar, belâlar gelebilir. Bunların halledilmesi içinde bir insana gerek duyulur. Bu gereklik, yolculukta candan bir arkadaşın önemini büyük kılar. Dolayısıyla insan, candan bir yol arkadaşı bulabilmek için

hareketini erteleyebilir.
Yol sormakla bulunur.

Bir işe kalkışan ama nasıl yapılacağını bilmeyen kişi, takip etmesi gereken yolu bilenlere sorarak öğrenip bulur.


Yol yürümekle, borç ödemekle tükenir.

Yola çıkan orada burada oyalanırsa, gideceği yere bir türlü ulaşamaz; borçlu olan da ödemesini aksatır, geciktirir, günü gününe ödemezse hiçbir zaman borçtan yakasını kurtaramaz. Bunlar gibi yaptığı işin üzerine yeterince eğilmeyen, uyuşuk davranan, gerekli çalışma ve çabayı göstermeyen, işini zamanında yapmayan kişi, yaptığı işten olumlu bir sonuç alamaz.


Yularsız ata binilmez.

Nasıl ki yularsız bir at zapt edilip yönlendirilemezse; bir kurala, bir disipline bağlı olmayan iş, kuruluş ya da kişi de idare edilip yönetilemez. Dolayısıyla kargaşanın, başıbozukluğun hüküm sürdüğü bir yerde işin başına geçmek doğru değildir.


Yumurtasına hor bakan civcivini cılk eder.

1. Kişi elinde olan işe gereken önemi vermezse, o işten olumlu bir sonuç alamaz. 2. Elinin altındakilerine önem vermeyen, onları iyi eğitmeyen onlardan ne olumlu davranışlar, ne de iyi işler bekleyemez.


Yurdun otlusundan kutlusu yeğdir.

Kuşkusuz ki insan yaşadığı yerin verimli olmasını ister. Daha da önemlisi o yaşadığı yerde huzur ve mutluluk ister. Kişinin başını felâketlerden kurtaramadığı, rahat ve özgür yaşayamadığı yurt ne kadar verimli olursa olsun, kişi için bir anlam ifade etmez.


Yuvarlanan taş yosun tutmaz.

Sürekli olarak iş değiştiren kimse bir başarı kazanamadığı gibi bir varlık da edinemez.


Yuvayı yapan dişi kuştur.

Evin dışındaki işler erkekten, içindeki işler de genellikle kadından sorulur. Bu bakımdan tertipli, geçinmesini bilen, çekip çeviren, en önemlisi tutumlu olan kadın ailesini huzurlu kılar; evin içine mutluluk getirir.


Yürük ata kamçı değmez.

Üzerine aldığı işi veya görevi aksatmadan, gerektiği gibi zamanında, en iyi şekilde yapan kişiye kimse bir şey diyemez.


Yürük at yemini kendi artırır.

Bir işte üstün çaba gösterenler, o ölçüde bir karşılık görürler.


Yüzü güzel olanın huyu da güzeldir.

Çoğunlukla kabul edilir ki, yüzü güzel olanın içi de güzeldir. Bu bakımdan insanın yüzü, içinin aynası olarak görülür. Eğer bir insanın yüzü hiç gülmez, asık suratlı olmaya devam ederse, o insanın katı yürekli, hoşgörüsüz, içinin de kötülükle dolu olduğuna hükmedilir. Eğer kişi güler yüzlüyse bu takdirde hoşgörülü, samimî, iyi yürekli, içten, duygulu, yumuşak huylu ve temiz olduğuna karar verilir. O hâlde denebilir ki, yüzü güzel görünen kişinin huyu da güzeldir.


Yüz verme arsız olur, az verme hırsız olur.

Bk. “Çok söyleme arsız olur...”


Yüz, yüzden utanır.

Bir aracı vasıtasıyla değil de, insanlar karşı karşıya gelince daha kolay uzlaşırlar. Çünkü böyle bir durumda herkes niyetini açıkça ortaya koyacak, isteyeceğini doğrudan isteyecek ve bir şeyini gizleyemeyecektir.


Z
Zahirenin ambarı sabanın ucundadır.

Hangi iş olursa olsun, olumlu sonuç açısından mutlaka yeterli bir emeği, özenli bir çalışmayı gerekli kılar. Sözgelimi bir çiftçinin bol ürün alabilmesi için toprağını en iyi şekilde sürmesi, işlemesi ve çok çalışması gerekir.


Zahmetsiz rahmet olmaz.

Sıkıntı çekmeden, güçlüklere göğsü germeden, yorulup emek vermeden, uğraşıp didişmeden, kimi masraflara da girmeden olumlu, güzel, hoş bir sonuç elde etmek mümkün değildir. Unutmayalım ki, Yüce Allah, çalışanları sever; onlara rahmet eder.


Zararın neresinden dönülse kârdır.

Zarar, bir şeyin ya da bir olayın yol açtığı çıkar kaybı veya kötü sonuçtur. Eğer zarar-ziyan devam ediyor ve önü alınamıyorsa, yapılan işi hemen kesmekle daha fazla zarardan kurtulmuş, zarardan kurtulmakla da kâr etmiş olursunuz.


Zengin arabasını dağdan aşırır, züğürt düz ovada yolunu şaşırır.

Zengin, varlıklı kişi para ve mal gücüyle pek çok güçlüğü yenip aşar. Yoksul ise, parasızlık ve imkânsızlık yüzünden en kolay işleri bile başaramaz; en ufak engel karşısında bile şaşırıp kalır.


Zenginin malı, züğürdün çenesi yorar.

Yoksul, züğürt kimseler çoklukla birinin zenginliğinden, malından ve parasından, kazancından, hatta yiyip içmesinden, gezip tozmasından söz ederler. Oysa böylesi bir konuşma son derece gereksiz ve yersizdir; ayrıca ellerine bir şey geçmediği gibi dedikoduya da bulaşmış ve yanlış bir iş yapmış olurlar.


Zırva tevil götürmez.

Saçma sapan, boş, anlamsız olan bir düşünceyi açıklamaya, yorumlamaya, savunmaya ve haklı göstermeye kalkışmak son derece yanlıştır.


Zora dağlar dayanmaz.

Gücü, kuvveti elinde bulunduran ve zor kullanan kimseler pek çok kimseye boyun eğdirirler; öyle ki büyük güçleri bile yener, istediklerini yaptırırlar.


Zor kapıdan girerse, şeriat bacadan çıkar.

Zorbaların, zalimlerin bulundukları yerde baskı, zulüm ve haksızlık hüküm sürer. Dolayısıyla böyle bir yerde Yüce Allah`ın buyrukları çiğnenmiş, ortadan kaldırılmış demektir.


Zorla güzellik olmaz.

İnsanların yapıları bir değildir. Bu bakımdan beğenme, hoşlanma duyguları da farklı farklıdır. Dolayısıyla bir kişiye beğenmediği bir şeyi zorla beğendirmeye çalışmak yanlış bir yola girmek demektir.


Zor oyunu bozar.

1. Zor kullanılarak işlemekte olan bir düzen bozulup durdurulabilir ya da istenen yöne çevrilebilir. 2. Bir oyun veya hile, güç kullanılarak kestirme yoldan boşa çıkarılabilir, işlemez kılınabilir.


Zurnada peşrev olmaz (ne çıkarsa bahtına).

Rast gele yapılan plânsız, programsız işlerde yöntem, kural aranmaz; işin sonucu da kestirilemez.


Züğürtlük zâdeliği bozar.

Zengin, varlıklı ve soylu kimseler yoksullaşıp parasız pulsuz kalınca zamanla soyluluklarını da yitirirler.

Yalanı söküp atmadan gerçeği dikmeye çalışma ! tutmaz. CENAP ŞAHABETTİN

Yalnız kendi nefsini düşünerek dost arayan,hizmetçi arıyor demektir. CENAB ŞAHABETTİN

Yanıldığını asla kabul etmeyenler,en çok yanılanlardır. LA ROCHEFOUCAULD

Yanınızda çalıştırdığınız, kazanç sağladığınız kişi ya da hayvanı yeterince doyurmaz, emeğinin karşılığını ödemezseniz onlardan istediğiniz yaran elde edemezsiniz.

Yanlış yolda olan bir kişiye verilen yüzlerce öğüt etkili olmaz. Tuttuğu yolda başına gelen bir felâket, aklını başına getirir. Demek ki bir insana en iyi dersi, başına gelen felaket verir.

Yapacağı, öğreneceği işe karşı aşırı istek ve sevgisi bulunmayan kimse o işi öğrenemez.

Yapamayacağın bir şeye, işinde çalıştırmayacağın kim¬seye yapacakmışsın, çalıştıracakmışsın gibi ilgi gösterip, umut verme.

Yapılmış küçük işler,planlanmış büyük işlerden çok daha iyidir. PETER MARSHALL

Yaradılıştan iyi ve doğru olan kişi ya da nesne, ne den¬li uygunsuz ortam içinde bulunursa bulunsun, niteliğini yi¬tirmez.

Yaradılıştan niteliksiz, yeteneksiz kişi üzerinde ne ka¬dar durulursa durulsun, mükemmel hale getirilemez.

Yararlan saymakla bitmeyecek ağaçları, özellikle fi¬danları kesmek, bir insan başı kesmek kadar zararlı ve vahşicedir.

Yarın bambaşka bir insan olacağım diyorsun. Niçin bugünden başlamıyorsun? EPİKTETOS

Yaş geçmeden, elde olanaklar varken gezip görmeli, bilgi, görgü ve eş dost edinmeli.

Yaşam kısa, sanat uzundur. HIPPOKRATES

Yaşamak için her canlı ne yapıp eder geçim yolunu bulur.

Yaşamak solumak değil , çalışmaktır. J.J. ROUSSEAU

Yaşamanın amacı , hoşa gitmeyen şeylerden kaçmak değil , hoşa gitmeyen şeyleri yenmektir. F.W. FOERSTER

Yavaş akan sular genellikle defin ve tehlikelidir. İnsanın ela düşünce ve dugularînı belli etmeyeni tehlikelidir.

Yenilince ümitsizliğe kapılma, her başarısızlıkta bir zafer arzusu yatar. GERMAIN MARTIN

-Yerinde davranmasını, konuşmasını bilen kişilere her¬kes saygı gösterir. Ağır başlı olmayan kişilere ise kimse de¬ğer vermez.

Yerine getirmedikten sonra verilen sözler, yapılan vaadler işe yaramaz. Bazı kişiler yardımsever görünmek amacıy¬la vaadlerde bulunurlar ama asıl niyetlen yardımda bulun¬mamaktır.

Yetenekli kişiler, yeteneklerini, becerilerini göstereme¬yecekleri, takdir edilmeyecekleri bir ortamda veya görevde bulunurlarsa, yetenekleri kaybolup gider. Çevrelerinde basit bir kimse sayılırlar.

Yeteneksiz, beceriksiz kimse, önemli işlerde kullanıl¬maz.

Yeteneksize iş verirsen, o işin yürüyeceğinden emin olamaz, aynı işin peşinden koşmak zorunda kalırsın.

Yiğit olan sırrını kimseye demez,kötü kalbindekini dile getirir. KARACAOĞLAN

Yoksul kişi, eline geçen şeyin iyisine kötüsüne bakmaz. Varlık içinde olanlar da sıkıntı çekmedikleri için her şeyde kusur ararlar.

Yoksul kişinin kurduğu hayallerde hep bolluk vardır. Varlıklı olma umuduyla hayaller kurup tasanlar yapar.

Yoksul ve her şeyi derme çatma olan kişide varlıklılara özgü bir şey bulunmaz.

Yoksul, yoksulla evlenirse bunlardan doğacak çocuk da yoksul olacaktır.

Yoksulluğa yerinmemeli. Küçük bir şey en büyük gereksinim duygumuzu gidermeye yeter. Mutsuzluktan mutluluğa geçmek için bazen çok küçük şeyler yeterlidir

Yoksulluk içinde bulunan kişilerin durumları az şeyler¬le, kolayca giderilemez. Bir eksiği giderilse, bir başka eksik çıkar.

Yoksulluk insanı öldürmez ama insanı üzüntü ve sıkıntı¬larla yıpratır. Yoksulluk çeken kişiler bedensel ve ruhsal yönden dert sahibi olurlar.

Yönetici çalıştırdığı kişiye tembih üstüne tembih, emir üstüne emir, eleştiri üstüne eleştiri yağdırmamalıdır. Bu ka¬dar çok söylenme üzerine o kişi karşılık verecek, ilişkinizi bozacaktır. Maddî sıkıntı içinde de bırakmamalıdır. Çünkü o takdirde, içinde varsa hırsızlığa itilmiş olacaktır.

Yönetimin altında bulunan kişilere yerli yersiz, haklı haksız söylenip karışır, gereksiz cezalar verirsen onları kötü davranışlara sevkedersin. Sonunda ya arsız ya da hırsız olur¬lar.

Yurdu savunmanın en ucuz yolu, eğitimdir. BURKE

Yüzü yüzünüze pek yakın olarak iş gören berber solu¬yorsa nefesi, ağız kokusu burnunuza girer. Tellak terliyorsa sizi keselerken terleri üzerinize damlar; ayrıca ter kokusun¬dan rahatsız olursunuz. Müşterilerinin iç yüzünü bilen kah¬veci, birinin sırrını ötekine söylerse sanatını kötüye kullan mış olur. Kişiler mesleklerinin insan ilişkilerinde gerektirdi ği, görgü ve saygı kurallarına uymalıdırlar. Kısacası herkes meslek ahlâkına sahip olmalıdır.

Zamanında güçlü ve önemli işler yapmış, büyük kazanç¬lar elde etmiş kişiler, yaşlanıp güçten düşünce küçük işlerle oyalan ular.

Zekânın gücü her zaman diğer güçlere üstün gelmiştir. Çelimsiz ama zeki bir kimse, güçlü fakat düşünme gücü az olan kimseyi rahatlıkla yener. Zekâsız güç, en basit şeyleri bile yapamaz.

Zenginlik de, fakirlik de, yüksek mevkiler de sürekli değildir. Gün gelir, zengin fakirleşir; fakir zenginleşir. Kimin kime ne zaman muhtaç olacağı belli olmaz. Bu nedenle iyi durumumuza aldanıp insanlan horlamamalıyız.

Zevk alacağı, yararlanacağı bir iş peşinde olan kimse, o işin gerektirdiği araçları hazırlamış olmalıdır.

Zevk ve sefa içinde ömür sürmüş olan kimse, en sıkın¬tılı günlerinde bile eğlenceden aynlmaz. Herkesin yaşantısı ve sonu davranışına, karakterine göredir.

Zorlukla geçimini sağlayan kişi, eline geçenle ancak kendisini geçindirebildiği için yakınları ve kendisine birikim yapamaz

Adaskanga ayıp yok, kaytıp üyin tapkan song.

Şaşırana ayıp yok, dönüp evini bulduktan sonra.

-Adaspayman degen erdi, Karanga tuman adastıradı.

Ben yolumu şaşırmam diyen adam, karanlık duman içinde yolunu kaybetti.

-Aga bolayım deseng, atlanuvdan kalma, bay bolayım deseng, kazanınga aram salma.

Ağa olayım dersen koşturmaktan geri kalma, zengin olayım dersen, kazanına haram sokma.

-Aga-iniding kedirin,Yalalı bolsang bilersing, Ata-anadıng kadirin, Balalı bolsang bilersing.

Kardeşin, akrabanın kadrini düştüğünda, yaralandığında bilirsin, ata-ananın kadrini çocuk sahibi olduğunda bilirsin.

-Agalı-inili tatuv tursa, Ekpege at köp bolar. Absın-kelin tatuv tursa,Aşamaga as köp bolar.

Kardeşler tatlı olursa at çok olur, elti-gelin tatlı olursa yemek için aş çok olur.

-Agaş etten öter, söz süekten öter.

Ağaç etten geçer, söz kemikten geçer.

-Agaş kesseng uzın kes, yona – yona kıskarar, kiyiz kesseng kıska kes, tarta-tarta uzayar.

Ağaç kesersen uzun kes, yonta yonta kısalır, kilim kesersen kısa kes, çeke çeke uzar.

-Agaş kıyşığın talkı tüzeter, Edem kıyşığın halkı tüzeter.

Ağacın eğrisini dalı düzeltir, adamın eğrisini halkı düzeltir.

-Ahıret azabınnan dunıya namısı küşli.

Ahret azabından, dünya namusu güçlü.

-Ak nietliding atı arımas, arbası tozbas.

İyi niyetlinin atı yorulmaz, arabası yolda kalmaz.

-Akıl akıldan üyrik.

Akıl akıldan üstün.

-Akıl bastan şıgar, asıl tastan şıgar.

Akıl baştan çıkar, mücevher taştan çıkar.

-Akıl tabar, til söyler.

Akıl bulur, dil söyler.

-Akıl yasta tuvıl, basta.

Akıl yaşta değil başta.

-Ala azbandı böri aşar, yarlıdıng yıygan malın töre aşar.

İyi boğayı kurt yer, fakirin topladığı malı zengin yer.

-Aldı tegerşik kaydan köşse,songgısı da sonnan köşer.

Ön tekerlek nereden geçerse, arka tekerlek de ordan geçer.

-Algasagan kız kievge barmas, barsa da ongmas.

Çabuk evlenmek isteyen kız evlenemez, evlense de hayır getirmez.

-Algasagan suv tengizge etpes.

Hızlı akan su denize yetişmez.

-Alma e de suv iş – avırmasang köreyim, nartük e de suv iş – semirmeseng köreyim.

Elma ye de su iç-hastalanma da göreyim, mısır ye de su iç- şişmanlama da göreyim.

-Almaktıng körki – bermek.

Almanın sonu-vermek.

-Altı yasar altıstan kelse, alpıs yasar aldına şıgar.

Altı yaşındaki uzaktan gelse, altmış yaşındaki onu karşılar.

-Altın kapılıdıng kullıgı agaş kapılıga tüser.

Altın kapılıya hizmet etmek, ağaç kapılıya düşer.

-Alıs-beris bilmegen, bergende yatıp uykısı kelmegen.

Alış-veriş bilmeyen, verdiğinde gözüne uyku girmeyen.

-Anadıng köngili balada,baladıng köngili dalada.

Ananın gönlü balada, balanın gönlü dışarda.

-Aram batar, ak kalkar.

Kötülük batar, iyilik kalkar.

-Aram kapşıktıng tübi tesik.

Haram kabın dibi delik.

-Aramzadeding koynı tolı, beti kara.

Haramzadenin koynu dolu, yüzü kara.

-Arkasına ötken ayavşıl bolar.

Bir acıyı yaşayan kişi , aynı acıyı yaşayanların halini anlar.

-Arıgan atka-kamışı avır.

Yorulan ata kamçı ağır.

-Arık oydan öler, semiz maydan öler.

Arık düşünceden (nasıl doyacağım diye) ölür, besili yağdan ölür.

-Asık oynagan azar, top oynagan tozar, koy bagıp, kuyrık asagan, berinnen de ozar.

Aşık oynayan azar, top oynayan tozutur, koyun besleyip kuyruk yiyen de hepsini geçer.

-Asılsız astan kıtar, yavapsız sözden kıtar.

Cimri adamı açlıktan öldürür, az konuşan da cevapsızlıktan öldürür.

-At arısa tuvlak, er arısa avırak.

At yorulursa sersemler, yiğit yorulursa hastalanır.

-At avnagan erde tük kalar.

At oynayan yerde tüy kalır.

-At basına kün tuvsa, avızlıgı man suv işer. Er basına kün tuvsa, etigi men suv işer.

Atın bahtına gün doğsa ağızlığı ile su içer, insanın başına gün doğsa eteği ile su içer.

-At iygisi arıkta biliner, er iygisi yarlılıkta biliner.

Atın iyisi arıklıkta, yiğidin iyisi fakirlikte bilinir.

-At sürinmes bolarma, edem yangılmas bolarma.

Atın sürçmezi olmaz, adamın yanılmazı olmaz.

-Ata baladıng sını.

Baba oğulun sınayıcısı.

-Ata barda uvıl yas, aga barda ini yas.

Baba varken oğul genç, ağabeyi varken küçüğü genç.

-Ata minmek bir mırad, attan tüspek bir namıs.

Ata binmek bir murad, attan inmek bir namus.

-Ata ulınıng atkan ogı da kaypas, aytkan sözi de kaytpas.

Oğul babası gibi olursa attığı ok da dönmez, söyledeği söz de dönmez.

-Ata- balaga sınşı.

Baba, oğulun öğreticisidir.

-Atadan körgen ok yonar, anadan körgen ton pişer.

Babasından gören ok yontar, anasından gören kürk biçer.

-Ataga usap ul tuvmas, anaga usap kız tuvmas.

Ataya benzeyip oğul doğmaz, anaya benzeyip kız doğmaz.

-Atang barda el tanı, atıng barda er tanı.

Baban varken çevrendekilerle (baba dostları ile) tanış, atın varken çevreni gez.

-Atang ölse de, atangdı körgen ölmesin.

Atan ölse de, atanı gören ölmesin.

-Atası maktagandı alma, avıldası maktagandı salma.

Atasının methettiğini alma, komşusunun methettiğini salma.

-Atasına yahşılık etpegennen, yahşılık kütpe.

Atasına iyilik yapmayandan iyilik bekleme.

-Atasız öksiz-yartı öksiz, anasız öksiz-kerti öksiz.

Babasız öksüz yarım öksüz, anasız öksüz gerçek öksüz.

-Attı kamışı öltürer, erdi namıs öltirer.

Atı kamçı öldürür, yiğidi namus öldürür.

-Atım yok aranda, kaygım yok boranda.

Ahırda atım yok, fırtınadan endişem yok.

-Atın süygen alasam der, hatının süygen tamaşam der.

Atını seven kıratım der, kadınını seven temaşalığım der.

-Avla tolu malıng bolganşa, er erde dosıng bolsın.

Avlu dolusu malın olacağına her yerde dostun olsun.

-Avıl iyti ala bolsa da, böri körse biriger.

Ağılların köpekleri ayrı ayrı olsalar da, kurdu gördüklerinde birleşirler.

-Avıldasıng kim bolsa, adanasıng sol.

Komşun kimse, kardeşin odur.

-Avılga aytsam aşadı, kongısıga aytsam kosadı.

Halktan birine söylesem yayılır, komşuya söylesem çarpıtır.

-Avırmagan baska yavlık baylama.

Ağrımayan başına bez bağlama.

-Avıruv attan şıgar.

Hastalık attan çıkar.

-Avıruvdıng aldın al.

Hastalığın önünü kes.

-Ayagı baskanın, közi tanımaydı.

Ayağın nereye bastığını göz görmez.

-Ayagı yaman tördi bulgaydı, avızı yaman eldi bulgaydı.

Ayağı kötü baş köşeyi batırır, ağzı kötü cemiyeti karıştırır.

-Ayagın körüp asın iş, anasın körip kızın al.

Ayağını görüp aşını iç, anasını görüp kızını al.

-Ayagına kara da kımızın iş, anasına kara da kızını al.

Ayağına bak da kımızın iç, anasına bak da kızını al.

-Ayamda bolsa yalarman, anamda bolsa alarman.

Avucumda olsa yalarım, anamda olsa alırım.

-Ayavlı dostıng malı bir, kemege mingenning yanı bir.

İyi dostun malı bir, gemiye binenlerin canı bir.

-Ayaz bolsa suvıtar, bulıt bolsa yılıtar, tuvgan-ösken erlerin tentek kisi mutar.

Rüzgâr olsa üşütür, bulut olsa ısıtır, doğup büyüdüğü yerleri aptal kişi unutur.

-Ayda bir at bergennen, künde bir tostakay may bergen artık.

Ayda bir at vermektense, her gün bir tabak yağ vermek daha iyidir.

-Ayday bilmes at öltirer, söyley bilmes söz keltirer.

Sürmesini bilmeyen at öldürür, konuşmasını bilmeyen (kendine) söz getirir.

-Aylandırgan avıruv almay koymas.

Dolaştıran (çektiren) hastalık almadan bırakmaz.

-Aytarman-mennen keter, tınglamasang -sennnen keter.

Söylerim benden gider, dinlemezsen senden gider.

-Aytkanga ıynanma, akılınga kelse ıynan.

Söylenene inanma, aklına yatana inan.

-Ayvan alası tısında, edem alası işinde.

Hayvan alası dışında, insan alası içinde.

-Ayırılgandı ayuv er, Bölingendi böri er.

Ayrılanı ayı yer, bölüneni kurt yer.

-Az aşa köp şayna-tüyilmessing, az söyle, köp tıngla-yangılmassıng.

Az ye çok çiğne- döğülmezsin (kuvvetli olursun), az söyle çok dinle- yanılmazsın.

-Az aşagan, taza aşar.

Az yiyen, temiz yer (Az yiyen, birşey bırakmaz!…).

-Az söz-altın, köp söz kümis.

Az söz altın, çok söz gümüş.

-Azdı bilmegen, köpti de bilmes.

Azı bilmeyen çoğu da bilmez.

-Aşıkkan aska piser.

Acele edenin ağzı yanar.

-Bakkandı bilmegen, bagıslagandı da bilmes.

Mala (hayvan) bakmasını bilmeyen, değerini de bilemez.

-Bakırak-bakırak bardı aytar, bargan sözin yartı aytar.

Herşeyi sahiplenen varolanı söyler, söylerken de yarım söyler.

-Baladı yastan, kelindi bastan terbiyalav.

Çocuğu küçüklükten, gelini geldiği andan itibaren terbiyele.

-Balalı kargaga kok artpas.

Yavrulu kargaya yiyecek kalmaz.

-Balalı üy-bazar, balasız üy-mezar.

Çocuklu ev pazar, çocuksuz ev mezar.

-Balalı üyde melek bar, balasız üyde elek bar.

Çocuklu evde melek var, çocuksuz evde elek (anlaşmazlık) var.

-Balam barar erge, bele-kaza barmasın.

Kızım evleniyor, bela-kaza onunla gitmesin.

-Balık süygen suvga etegin malar.

Balık seven, suya eteğini salar.

-Bara-bara bayram kalar, bayramnan song kurman kalar.

Gide gide bayram kalır, bayram sonu kurban kalır.

-Barma töre kasına, bayısang özi keler kasınga.

Çıkma zenginin karşısına, sen zengin olursan kendisi gelir karşına.

-Bas baladan, mal tanadan.Akıllı insan çocukken belli olur, iyi inek danalığında belli olur.

-Bası baskadıng, akılı baska.Başı başkanın aklı başka.

-Basına payda etpegen, dosına payda etpes.

Kendisine faydası olmayanın, dostuna faydası olmaz.

-Basınga kelgen beleden beleden, eteging kesip bolsa da kutıl.

Başına gelen belâdan, eteğini kesip de olsa, kurtul.

-Bay mınan barıspa, betir minen kürespe.Zengin ile barışma, yiğit ile uğraşma.

-Baydıng kızı ölmey, yarlıdıng kızına kün tuvmas.

Zenginin kızı ölmeden, fakirin kızına gün doğmaz.

-Baysız pişe-patşa.Kocasız kadın-kraliçe.

-Bereket kelinning ayagınnan, şobannıng tayagınnan.Bereket gelinin ayağından, çobanın dayağından.

-Bergen üyine barayık, beren-şeren eteyik.Verenin evine gidelim, ne varsa altını-üstüne getirelim.

-Bergen yumart tuvıl, algan yumart.Veren cömert değil, alan cömert.

-Bilegi yuvan birdi yıgar, bilimi artık mıngdı yıgar.

Bileği güçlü biri yıkar, bilimi fazla olan bini yıkar.

-Bilgenge bir soksang da saz, bilmegenge davılbaz da az.

Bilene bir çalsan saz, bilmeyene davlumbaz az.

-Bir edemning üyi kalası bolar, ası – balası bolar.

Cimri, hasis adamın evi kalesi olur (girilmez), aşı-yemeği, çocuğu gibi kıymetli olur.

-Bir körgen bilis, eki körgen tanıs.Bir gören bilir, iki sefer gören tanışır.

-Bir şeşekey men yaz bolmas.Bir çiçekle yaz olmaz.

-Birev söyler, birev uyalar.Biri söyler, biri utanır.

-Biyimde de bar, biykemde de bar.

Kadınlar birbirleri ile dövüşürken diyor “benim annemde de var, karımda da var”.

-Bolayak on yasında da yas tuvıl, bolmayak yırma beste de yas.

Olacak on yaşında da çocuk değil, olmayacak yirmi beşinde de çocuk.

-Böri bolsang kök bol, er bolsang – aytkanınga berk bol.

Kurt olursan gök (boz) ol, yiğit olursan sözüne sadık ol.

-Böriding kuyrıgın keskeni men, ol iyt bolmas.Kurdun kuyruğunu kesmeyle o it olmaz.

-Borışlı ölmes, şerli öler.Borçlu ölmez, şerli ölür.

-Bos mıltık eki kisidi korkustar.Boş tüfek iki kişiyi korkutur.

-Bügüngü isingdi tanglaga kaldırma.Bugünkü işini yarına bırakma.

-Büldirvüşi ining bolsa, tüzetüvşi agang bolsın.

Bozguncu, dağıtıcı kardeşin varsa, düzeltici, birleştirici annen olsun.

-Bulganşık suvda balık boladı, köp söylegen kiside bele boladı.

Bulanık suda balık olur, çok konuşan kişiden belâ gelir.

-Dos bergenning tısına karama.

Dostunun verdiğinin dışına bakma.

-Dos doska kerek, asabı durıs kerek.

Dost dosta gerek, hesabı dürüst gerek.

-Dos esabı köngilden.

Dostun hesabı gönülden.

-Dos üyinde oltırıp ket, duşpan üyinde turıp ket.

Dostunun evinde oturup git, düşmanının evinde oturmadan, görüşmeni bitir ve hemen ayrıl.

-Doska bergen borışka.

Dosta verilen borçtur.

-Dosıng berse kım, uvısınga yım.

Dostun verse sus, avucunu yum.

-Dosınga mungkir kazba, özüng tüsersing.

Dostuna çukur kazma, kendin düşersin.

-Dosıngnıng asın duşpanday aşa.

Dostunun aşını düşman gibi ye.

-Dosıngnıng bekisi men müyiz kes, duşpanıngnıng bekisi men kiyiz kes.

Dostunun bıçağı ile boynuz kes, düşmanının bıçağı ile kilim kes.

-Duşpan ayakka, dos baska karar.

Düşman ayağa, dost başa bakar.

-Duşpan külip üyreter, dos urısıp üyreter.

Düşman gülerek öğretir, dost azarlayarak öğretir.

-Edem bolar baladıng kisi minen isi bar, edem bolmas baladıng kisi minen nesi bar.

Adam olacak çocuğun insanlarla işi var, adam olmayak çocuğun insnlarla ne işi var.

-Edem sözi tas yarır, tas yarmasa, bas yarır.

Adam sözü taş yarar, taş yarmasa baş yarar.

-Edem üreginde arslan yatagı bar.

İnsan yüreğinde aslan yatağı var.

-Edem-edemge konak, yan-tenge konak.

Adam adama konak, can tene konak.

-Eki ölşe, bir kes.

İki ölç, bir kes.

-Eki sıyırdıng ayranı köp, eki hatınnıng vayranı köp.

İki sığırın ayranı çok, iki kadının dedikodusu çok olur.

-El agasız bolmas, ton yagasız bolmas.

El ağasız olmaz, kürk yakasız olmaz.

-El almagan, elli yıl yatar.

Halkın kaldırmadığı elli yıl kalır.

-El bolgan erde betir de bolar.

İnsanların olduğu yerde yiğit de olur.

-El bolmasa, suvık yok.

Yel olmazsa soğuk yok.

-El espese, şöp bası kıymıldamas.

Yel esmezse çöp başı kımıldamaz.

-El kaznası-eski söz.

Halkın hazinesi-eski söz.

-Elde amanşılık bolsa, elşi avırar.

Halk içinde hastalık yoksa, iyileştirici hasta olur.

-Eldi sökpe.

Ülkeni kötüleme.

-Elding avızına elli arşın böz etpes.

İnsanların ağzını kapatmaya elli arşın bez yetmez.

-Elding işi-altın besik.

Halkın işi-altın beşik.

-Elim boluvdan edem boluv kıyın.

Alim olmaktan adam olmak zor.

-Elli yıldan el yangırar.

Elli yılda toplum yenilenir.

-Elşiding keşikkeni hayır.

Elçinin gecikmesi hayırdır.

-Emisting iygisine kurt tüser.

Yemişin iyisine kurt düşer.

-Epsizdi elşilikke yiberseng, soramay aytpas.

Aptalı elçiliğe göndersen, sormadan söylemez.

-Er aytpas, aytkanınnan kaytpas.

Yiğit demez. dediğinde de sözünden dönmez.

-Er iygisi burınlı bolar.

Erkeğin iyisi burunlu olur.

-Er kadirin el biler.

Yiğidin kadrini çevresindekiler bilir.

-Er kartaydı – kuş taydı, ekevledi soltanım.

Erkek yaşlandı- gücü tükendi, kötülükler çoğaldı.

-Er kayratlansa, ekev bolar.

İnsan kendine güvenirse, gücü iki kat artar.

-Er ötirik söylemes, ep ötirik söyler.

Erkek yalan söylemez, şartlar yalan söyletir.

-Er tamırınnan er tamırı köp bolar.

İnsanlar arasındaki akrabalık, yerdeki köklerden daha fazladır.

-Er tarıkpay molıkpas.

İnsan darda kalmadan rahata ermez.

-Er yangılıp kolga tüser, kus yangılıp torga tüser.

İnsan yanılır esir düşer, kuş yanılır kafese girer.

-Er yanılmay bolmas, at sürinmey bolmas.

İnsanın yanılmazı olmaz, atın sürçmeyeni olmaz.

-Er şıragı-eki köz.İnsanın ışığı iki gözü.

-Erden ozuv bar, elden ozuv yok.

Erden vazgeçilir, elden (vatandan) vazgeçilmez.

-Erding atın ya atı şıgarar, yade hatını şıgarar.

Erkeğin adını ya atı çıkarır, ya da kadını çıkarır.

-Erekte avızın yappagan, köpir avızda sözin tappagan.

Köprüden uzakta ağzını kapatmayan, köprü başında söz bulamayan.

-Erge devlet kuralsa, bas duşpanı dos bolar.

Erden devlet taygan song, bas dosları kas bolar.

İnsan güçlü olursa baş düşmanları dost olur, güçsüz düştüğünde ise dostları kaybolur.

-Eri baydıng eli bay.

İnsanı zenginin, ülkesi zengin.

-Erinşekting ertengisi bitpes.

Erinceğin yarını bitmez.

-Erte turgan erding ırısı artık.

Erken kalkanın rızkı çok olur.

-Esaplı dostıng malı bir, antlı dostıng yanı bir.

Hesabını bilen dostların malları bir, yeminli dostların canları bir.

-Esitken yangılıs, körgen kerti.

İşiten yanlış, gören doğru.

-Et etke, sorpa betke.

Et ete, çorba benize.

-Et kanlı bolsın, yigit yanlı bolsın.

Et kanlı olsun, yiğit canlı olsun.

-Etimge eti kisi bas.

Yetimin yedi başı var (Yedi kişi emreder).

-Etimning karnı-eti kabat.

Yetimin karnı-yedi kat.

-Etispesti ongmas kuvar.

Talihsiz kişi olmayacak işlerin peşinden koşar.

-Hatın karıganın bilmes, eşek arıganın bilmes.

Kadın ihtiyarladığını bilmez, eşek yorulduğunu bilmez.

-Hatında hatın bar, torgay etin as etken, hatında hatın bar, baytal etin tas etken.

Kadınlardan kadın var serçe etinden aş eder, kadınlardan kadın var koca gövdeyi kaybeder.

-Hatınlarda hatın bar, kara suvdı as eter, hatınlarda hatın bar, kumar közdi yas eter.

Kadınlardan kadın var kuru suyu aş eder, kadınlardan kadın var kör gözü yaş eder.

-Hatınnıng ekevi bazar, üşevi-yarmalık.

İki kadın pazar, üç kadın panayır.

-İesin sıylagannıng iytine süek taslar.

Sahibi saygı gören kimsenin köpeğine kemik verilir.

-İnisi bardıng-tınısı bar.

Kardeşi olanın arkası kuvvetli olur.

-İslese kulday, tursa biydey.

Çalıştığında işçi gibi, oturduğunda bey gibi.

-İytli konak oramga sıymas.

Köpekli konuk sokağa sığmaz.

-İyttey kabıp, attay tevip.

İt gibi ısırır, at gibi teper.

-İytting yamanı in kazar, pişe yamanı-künde azar.

Köpeğin yamanı çukur kazar, kadının kötüsü hergün tartışır.

-İşip toymagan, yalap toymas.

İçip doymayan, yalayıp doymaz.

-Kadere bergen attıng tüsine karamas.

Kaderin verdiği atın dişine bakılmaz.

-Kadir bilmes kardaştan, kedir bilgen yat yahşı.

Kadir bilmez kardeşten, kadir bilir yabancı iyi.

-Kadıdıng kabırınnan kırk adım alıs.

Kadının (hakimin) mezarından kırk adım uzak geç.

-Kalgan iske kar yavar.Kalan (ertelenen) işe kar yağar.

-Kamışıdı silke almagan, özüne tiygister.

Kamçıyı sallamasını bilmeyen kendisine vurur.

-Kan şıkkandı karga biler, yan şıkkandı molla biler.

Kanın çıktığını (kokusunu) karga bilir, can çıktığını molla bilir.

-Kancıgadıng batkanın, kaptal bilmes, at biler. Atadan yahşı ul tuvganın kardaş bilmes, yat biler.

Yükün ağırlığını çeken at bilir, iyi oğul doğduğunu kardeş değil diğer insanlar bilir.

-Kar küregen aslık kürer.

Kar küreyen, aş kürer.

-Karama özine-kara sözine.

Kendisine bakma, sözüne bak.

-Kardaştıng azarı bolsa da, beteri bolmas.

Kardeşin azarlaması olsa da, kötülüğü olmaz.

-Karga neşe çakırsa da, kaz bolmas.

Karga ne kadar bağırsa da, kaz olmaz.

-Karga şakırıp kıs bolmas, torgay şakırıp yaz bolmas.

Karganın bağırmasıyla kış olmaz, serçenin ötmesiyle yaz olmaz.

-Kat – yigitting is bası, aldında ezir ası.

Elleri nasırlı yiğidin aşı önünde hazır olur.

-Kat bilmegen zat bilmes.

Ellerinde nasır bilmeyen (çalışmayan), hiç bir şey bilmez.

-Kazan avızı aşık bolsa, iytke de namıs kerek.

Kazanın kapağı açıksa, o zaman köpeğin namuslu olması gerek.

-Kazannıng karası yugar, yamannıng belesi yugar.

Kazanın karası bulaşır, kötünün belâsı bulaşır.

-Kazanı asuvlıdıng kapısı yabılmas.

Kazanı kaynayan evin kapısı kapanmaz.

-Kazanı kırda, oşagı üyde.

Kazanı kırda, ocağı evde.

-Kel demek bar, ket demek yok.

Gel demek var, git demek yok.

-Kelgenşe konak uyalar, kelgennen song konakbay uyalar.

Gelinceye kadar konuk utanır, geldikten sonra ev sahibi utanır.

-Kelin kemtiksiz bolmas, kayınana kemiriksiz bolmas.

Eksiği olmayan gelin olmaz, konuşmayan kaynana olmaz.

-Kemege mingenning tilegi bir.

Gemiye binenlerin dilekleri birdir.

-Kengesli ton keng şıgar.

Çok danışılarak biçilen kürk bol olur.

-Kerek tastıng avırlıgı yok.

Gerekli taşın ağırlığı olmaz.

-Kerek üşin terek yık.

Gerektiğinde ağaç kes.

-Kerekpesti yıymasang, kerekkende tappassıng.

Gerekmezi toplamazsan, gerektiğinde bulamazsın.

-Keşe karanga bolsa, yuldızı yarık bolar.

Gece karanlık olsa, yıldızı parlak olur.

-Kisige munkir kazsang, özing atılarsıng.

Başkasına çukur kazarsan, kendin düşersin.

-Kisige yamanlık tilegenşe, özinge yahşılık tile.

Başkaları için kötülük isteyinceye kadar, kendine iyilik iste.

-Kökke köterip kelgendi, erge karatıp yiberme.

(Seni) göklere çıkarıp geleni, yere baktırıp gönderme.

-Kökürekte bar, kolda yok.

Gönülde var, elde yok.

-Kol kıbırdasa, avız da kıbırdar.

Kol kıpırdasa, ağız da kıpırdar.

-Konak az oltırıp, köp sınaydı.

Konuk az oturur, çok görür.

-Konak bolsang kolga tüs, yolavşı bolsang yolga tüs.

Konuk olsan iyi evsahibine rastgel, yolcu olsan yola düş.

-Konak bolsang, tiling tıy.

Konuk olsan, dilini tut.

-Konak kelse et piser, et pispese bet piser.

Konuk gelse et pişer, et pişmese yüz pişer (ev sahibinin yüzü kızarır).

-Konak toysa esikke karar.

Konuk doysa eşiğe bakar.

-Konakka sorap bergenşe, sogıp ber.

Konuğa sorup vereceğine, vurarak ver.

-Konaktıng kursagı toysa, közi yol karar.

Konuğun karnı doysa, gözü yolda olur.

-Köp biledi degen küledi, özim bilemen degen öledi.

Başkaları çok biliyor diyen güler, yalnız ben bilirim diyen ölür.

-Köp sözding azı yahşı, az sözding özi yahşı.

Çok sözün azı güzel, az sözün özü güzel.

-Köp tükirse köl bolar.

Herkes tükürse göl olur.

-Köp yaşagannan sorama, köp yurgennen sora.

Çok yaşayandan sorma, çok gezenden sor.

-Köp-korkıtadı, teren-batıradı.

Çok korkutur, derin batırır.

-Köplegen konak atkarar, kömeklegen -yavdan kutkarar.

Bir araya gelenler konağını iyi ağırlar, yardımlaşan düşmahdan kurtulur.

-Köpten koyan kutılmas, yalgızdıng aytkan sözi tutılmas.

Çokluktan tavşan kurtulmaz, yalnızın söylediği söz tutulmaz.

-Köpten koyan kutılmas.

Çoktan tavşan kurtulmaz.

-Köpting avazı bir bolsa, birding avazı yok bolar.

Çoğunluğun sesi bir olsa, tek kişinin sesi yok olur.

-Korkak mıng öledi, betir bir öledi.

Korkak bin ölür, batır bir ölür.

-Korkaktan sorama közi aytar, tentekten (aptal) sorama sözi aytar.

Korkağa sorma gözü söyler, aptala sorma sözü söyler.

-Korkaktı köp kuvlasang, betir bolar.

Korkağı çok kovalarsan, cesur olur.

-Korkkanga kos koriner.

Korkana çok görünür.

-Körklige köne kiygistseng de, yarasar.

Gösterişli, yakışıklı olana eski-püskü giydirsen de yakışır.

-Korkpa marttıng kısınnan, kork aprelding besinnen.

Korkma martın kışından, kork nisanın beşinden.

-Kösevi uzınnıng kolı küymes.

Maşası uzunu olanın eli yanmaz.

-Köz korkak-kol batır.

Göz korkak, kol batır.

-Közel-közel tuvıl dı, köngil tüsken-közel di.

Güzel güzel değildir, gönlün sevdiği güzeldir.

-Közing avırsa, kolung tıy, işing avırsa, avızıng tıy.

Gözün ağrırsa elini tut, karnın ağrırsa ağzını tut.

-Kudalık ayırılsa da, tuvganlık ayırılmas.

Dünürlük ayrılsa da, akrabalık ayrılmaz.

-Kula tüzdi suv alsa, kuba kazdıng tösinnen, kulaksızga söz aytsang, kulagınıng tısınnan.

Yanmış ovayı su bassa bile kazın göğsüne su yapışmaz, anlamayan adama söz söylesen kulağının dışında kalır.

-Kuldan tuvgan kul bolmas, yaman tuvgan kul bolur.

Kuldan doğan kul olmaz, kötü doğan kul olur.

-Küle baksang, köylegine yamavlık sorar.

Fakirle samimi olsan, gömleğine yamalık kumaş ister.

-Kulluk etkende kulday bol, atlanganda biydey bol.

Çalıştığında işçi gibi ol, ata bindiğinde bey gibi ol.

-Külme doska, keler baska.

Gülme dostuna gelir başına.

-Kün körmegen kün körse kündiz şırak yandırar.

Gün görmemiş gün görse gündüz çıra yakar.

-Kündesting otı da, suvı da kündes.

Birbiriyle cekişen iki kadın (kuma)’ın ateşi de, suyu da tartışır.

-Künşi köbeymes, bakılşı bayımas.

Kıskanç adam büyük aileli olmaz, kötü adam zenginlemez.

-Kus uyasında ne körse, uşkanda da sonı eter.

Kuş yuvasında ne görse, uçtuğunda (ayrıldığında) da onu yapar.

-Kutlı konak kelse, koy egiz tabar.

Kutlu konuk gelse koyun ikiz doğurur.

-Küşi etken-küşi etpegenning küşpeni.

Gücü yeten, gücçsüzün efendisidir.

-Kılık kızga kerek, kızdan aldın yigitke kerek.

Terbiye kıza gerek, kızdan evvel yiğide gerek.

-Kılış kespesti tilek keser.

Kılıç kesmezi dilek keser.

-Kırk yıl saban aydasang, bir yıl türening altınga tier.

Kırk yıl tarla sürersen, bir yıl sabanın altına değer.

-Kıs karlı bolsa, yaz yavınlı bolar.

Kış karlı olsa, yaz yağmurlu olur.

-Kısıng tuman bolsın, marazıng tımav bolsın.

Kışın duman olsun, hastalığın hafif olsun.

-Kız kimdi süyse, sonıkı.

Kız kimi severse, onundur.

-Kız kılıgı man süydirer.

Kız davranışları ile sevdirir.

-Kızıng yaman bolsa, kızıl kiygist.

Kızın çirkin ise, kırmızı giydir.

-Malı ketken yarlı tuvıl, sını ketken yarlı.

Malı giden zavallı değil, şerefi giden zavallı.

-Mart şıkpay, dert şıkpas.

Mart çıkmadan dert çıkmaz.

-Maslagatlı toy tarkamas.

Öğütlü törenler sonlanmaz.

-Meneli söz maldan artık.

Manalı söz maldan güzel.

-Misapir atangnan üyken.

Misafir, babandan büyüktür.

-Molla bermes, bergen erden kalmas.

Molla vermez, veren yerden kalmaz.

-Mısalsız söz-tuzsız as.

Misalsiz söz-tuzsuz aş.

-Mısırda patşa bolgannan, elimde şoban bolganı artık.

Mısırda padişah olmaktansa, ülkemde çoban olmak iyi.

-Nesip, kayda barasıng? Til bir erge baraman.

Nasip, nereye gidiyorsun? Dili bir yere gidiyorum.

-Ocagınıng bası şoklı, oltırgan eri koklı.

Ocağın dışı (bacası) güzel, oturduğu yer bakımsız.

-Oltırgan kız ornın tabar.

Oturan kız yerini bulur.

-Önerli ölmes, önersiz kün körmes.

Hünerli ölmez, hünersiz gün görmez.

-Önerli örge yurer, önersiz körge kirer.

Hünerli başarıya koşar, hünersiz yerin altına (mezara) girer.

-Ong kolıng man berseng, sol kolıng man alarsıng.

Sağ kolun ile versen, sol kolun ile alırsın.

-Onggannıng eki dosı bir keler, ongmagannıng eki borışı bir keler.

Talihlinin iki dostu bir gelir, talihsizin iki borçlusu bir gelir.

-Onggannıng üyine kobız kirer, ongmagannıg üyine abız (molla) kirer.

Talihlinin evine düğün, şenlik girer, bahtsızın evine ölüm girer.

-Ongmas yigit, bolmas erden konıs kurar.

Ongmaz yiğit, kutsuz yere çadır kurar.

-Orazası yok namazı yok, onggan avıl cemboylık.

Orucu yok, namazı yok, şanslı halk cemboyluk.

-Orta yolda arbang sınmasın, orta yasta hatınıng ölmesin.

Yolun ortasında araban kırılmasın, hayatının ortasında karın ölmesin.

-Osal kisi ayagına karap yurer, mahtanış kökke karap yurer.

Kötü (sebatsız) insan ayağına (yere) bakıp yürür, övüngeç göğe bakıp yürür.

-Ötirik sözding örkeni yok, akılsız kızdıng törkini yok.

Yalanın temeli yok, akılsız kızın evi (ailesi) yok.

-Ötirikşi törge bir şıgar, eki şıkpas.

Yalancı baş köşeye bir sefer çıkar, ikinci sefer çıkamaz.

-Ötirikşiding üşin sözi de zaya.

Yalancının doğru sözü bile yalan.

-Otka bargan hatınnıng otız avız sözi bar.

Ateş almaya giden kadının otuz ağız sözü var.

-Ötpes pışak kol keser.

Kör bıçak kol keser.

-Oylamay söylegen, avırmay öler.

Düşünmeden söyleyen (konuşan), hastalanmadan ölür.

-Ozgan yamgırdı yamışı alıp kuvma.

Geçmiş yağmuru yamçı alıp kovalama.

-Özi isine divana, kisi isine kuvana.

Kendi işini önemsemez, başkasının işine sevinir.

-Özi söylep özi külgen-yayrang yigit, özi söylep halk külgen-kayrang yigit.

Kendi söyleyip, kendisi gülen boş adam, Kendi söyleyip, halkı gülen hoş adam.

-Özi yıgılgan-yılamas.

Kendi düşen ağlamaz.

-Özing arısang, yoldasıngdı öldi dep bil.

Kendin yorulduğunda, yoldaşını öldü bil.

-Saban tübi-sarı altın.

Ekin dibi-sarı altın.

-Sabır tübi-sarı altın.

Sabrın sonu sarı altın.

-Sav baska-satlık maraz.

Sağlam başa-satın alınmış hastalık.

-Sirkeli tay at bolar, simgirikli bala er bolar.

Sirkeli tay at olur, sümüklü çocuk er olur.

-Söylegennen tıngla, bilgennen angla.

Söyleyenden dinle, bilenden anla.

-Söyley-söyley söz şıgadı, türtkilese köz şıgadı.

Söyleye söyleye söz çıkar, dürtüklese göz çıkar.

-Söz ben şirkeydi de öltirip bolmas.

Söz ile sivrisineği bile öldüremezsin.

-Söz sözdi şıgarar, ümırık közdi şıgarar.

Söz sözü çıkarır, yumruk gözü çıkarır.

-Sözding bası bir puşık, ızı bir kuşak.

Sözün başı tel olur, arkası kuşak olur (Sözün başı bir damla, arkası göl olur).

-Sözing sav bolsa, basıng tav bolar.

Sözün halkda yaşıyorsa, hatırın dağ gibidir.

-Süt pen kirgen, süek pen şıgar.

Süt ile giren kemik ile çıkar.

-Suv körmey etik şeşpe.

Suyu görmeden…

-Suvga süenme, yavga ıynanma.

Suya dayanma, düşmana (yağıya) inanma.

-Süygenning asın duşmanday aşa.

Sevdiğinin aşını düşman gibi ye.

-Süymesem de süyemen, süygenimning süygeni.

Sevmesem de severim, sevdiğimin sevdiğini.

-Süymesing kelse, üy sıpır.

Sevmediğin gelirse ev süpür.

-Sırıng aytpa dosınga, dosıngnıng da dosı bar.

Sırrını söyleme dostuna, dostunun da dostu var.

-Sıylasang sıy körersing.

Değer verirsen, değer görürsün.

-Sıyır kurşanggıdı tilinnen tabar.

İnek kabuğu diliyle bulur.

-Şanışa almagan-iynesinnen körer, tarta almagan yibinnen körer.

Dikmesini bilmeyeniğnesinden görür, çekmesini bilmeyen ipinden görür.

-Şaşpagan arımas.

Ekmeyen yorulmaz (biçmez).

-Şegertkiden korkkan, egin ekpes.

Çekirgeden korkan ekin ekmez.

-Şeşen yigit elge ortak, Şeber yigit malga ortak.

Akıllı yiğit yönetici olur, çalışkan yiğit mal sahibi olur.

Lahana org.dan alınmıştır …


TÜRK DÜNYASINDA ATASÖZLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI ÜZERİNE BİR DENEME

Kategori: Umumi tasnif — okuz @ 3:53 pm

Hasan ÜLKER

Bilindiği gibi atasözleri, bir konu hakkında birçok cümle ile ifade edilecek duygu ve düşünceleri birkaç kelime ile ortaya koyan özel ifadelerdir. Asırların süzgecinden süzülüp gelen ve günümüzde en güzel şeklini alan bu sözler bazen kitaplar dolusu açıklamaların yerini alıverir. Bu davranış biçimi bütün toplumlarda kendilerine has bir tarzda ortaya çıkar ve millet diyebileceğimiz toplumlarda zamanın da etkisiyle bazıları kaybolur, bazıları da değişikliklere uğrar.Bazıları ise hiç değişmeden yüzyıllar boyu yeni nesillere aktarılmak suretiyle yaşar

Bu atasözlerinde o topluma ait pek çok ipucu vardır. Dikkatli bir inceleme ile atasözleri sayesinde o toplum ile ilgili pek çok bilgiye ulaşmamız mümkündür. Genel bir ifade ile “bir milletin yaşama biçimi,hayat tarzı” nı bulabiliriz.

Karaçay Türkleri atasözlerindeki ifadelerin Türkiye Türklerindeki benzerliğini incelediğimizde her iki Türk boyunda da “bir milletin yaşama biçimi,hayat tarzı” nı bulduk. Sayın Prof. Dr. Saim Sakaoğlu’nun yönlendirmesi ile diğer Türk boylarındaki ifade biçimlerine göz attığımızda pek çok atasözünün aynı biçimde kullanıldığını gördük.

Sakaoğlu, Anadolu’daki atasözlerini

A- Bütünüyle benzer olanlar

B- Bazı yönleriyle benzer olanlar

C- Bütünüyle farklı olanlar olmak üzere üç grupta değerlendirmektedir1. Biz de aynı dağılımı Türk dünyasında gözledik. Bu da tabii bir durumdur. Geniş bir coğrafyaya dağılan Türk milletini oluşturan boyların atasözleri arasında dikkati çeken farkların bir çoğunun hayat şartları, bölge, zaman, ayrı iklim ve başka milletlerle olan münasebetten doğduğu muhakkaktır2. Ama bu ayırıcı faktörlere rağmen gördük ki, ta Adriyatik’den Çin Seddi’ne kadar olan geniş bir coğrafyada aynı kelimelerle, aynı manâlarla aynı atasözleri söylenmektedir.

Sınırlı imkanlarla ulaşabildiğimiz kaynaklardaki Türk atasözlerini diğer Türk boylarındaki şekliyle karşılaştırmaya çalıştık ve yine gördük ki Türklük dünyasının damarlarında tertemiz bir kan dolaşmaktadır. Aynı olaylar karşısında aynı duygu ve düşünceler ifade edilmektedir. Türk Milleti’nin Kuzey Kafkasya’daki küçük bir topluluğu olan Nogay Türklerindeki hayat tarzı ile en kalabalık nüfusa sahip olan Türkiye’deki hayat tarzı arasında çok büyük bir fark bulunmamaktadır. Küçük farklar ise; bir Karslı ile bir Kütahyalı arasındaki fark kadardır.

Atalarımız, ana yurtlarından ayrılıp yer yüzünün değişik bölgelerine dağılırken, kültür ürünlerini de beraberlerinde taşımışlardır. Böylece, aynı kökten beslenen bir ağacın bütün dallarında aynı meyvenin yetişmesi gibi, yeni vatanlarında hep benzer duyguları dile getirmişlerdir. Bir ağacın bir veya birkaç dalının kabul edebileceği diğer bazı benzer meyvelerin aşılanması gerçeğinde olduğu gibi, atalarımız da yadırgamıyacakları kültürlerden tesirler almış, ancak onları milli benliklerinin içinde eritmesini bilmişlerdir. Aynı kültürün küçük farklılıklarla karşımıza çıkmasını tabii karşılıyoruz. Büyük bir meyve ağacı düşünün. Daha çiçek açarken bile bütün dallarda tam bir birlik göremeyiz. Çiçekler hızla gelişerek meyveye dönüşür, toplanıp yenecek hale gelir. Bu meyveleri büyüklükleri, tatları, renkleri hasılı birçok özellikleri küçük farklılıklar gösterir. Ama hiç kimse o meyvelerin aynı ağaca ait olmadığını söyleyemez.

Yukarıda göstermeye çalıştığımız gibi, kültür ağacımızın meyvelerinin de kökünden uzaklaştıkça bazı değişikliklere uğraması normaldir. Elbette bizim kadar geniş bir coğrafyaya yayılan bir soyun kültürü bu tür değişmelere uğrayacaktır. Ancak, başka ülkelerin topraklarında yaşasa bile onlar, aynı kökten geldiklerini unutmamışlar, o ağacın tadını, kokusunu, rengini aynı güneşin ısıttığı dünyamızda başka bir topraktan beslenerek yaşatmaya devam etmişlerdir. Nasıl ki bitkiler, yetiştikleri coğrafi bölgelere göre kendilerine has bir yayılma sahasına sahiplerse, kültürler de ilk çıktıkları yerden başlayarak yeni yeni sahalara sahip olmuşlardır. Bizim kültürümüzde yayıldığı her yere aslında pek az bir kayıpla ulaşmış ve özünü daima korumuştur. İşte bu kültür akışı, bizim milli beraberliğimizin en büyük teminatıdır. Bugün aynı atasözünü söyleyebiliyorsak, çocuklarımız aynı tekerlemeyi söyleyebiliyorsa, türküler, ninniler, ağıtlar hep aynı kalıplara dökülebiliyorsa aynı ağacın dalları olduğumuz içindir.

Atalarımızın bize bıraktığı kültür ürünlerinden atasözleri dünyasına girip bir bakalım. Biz rastladığımız eserlerdeki benzer atasözlerimizi bir araya getirdik ve Türk Dünyası haritasını okuyucunun gözü önüne serdik. Bu denemenin bir ekip çalışması ile daha da geliştirilerek Türk dünyasındaki birlik ve beraberliğin dosta düşmana ilan edilmesi en büyük temennimizdir.

Türki.. Aç tavuk düşünde kendini buğday ambarında görür.(ADS1,110)

Aç tavuk düşünde darı görür.(TASH,73)

Azeri.. Aç toyuğ yuhusunda darı görer. (AHYÖ,149)

Karaç. Tavuk tüşü – tarı bürtük.(NKÇ,61)

Nogay. Tavıklın tüsine tarı ener.(i.çeneli,28)Kırım.. Aş tavuk tüşünde tarı körer.(DKTAD,21)Özbek..Aç itning çüşige söngek kirer.

Trkmn.. Aç tavuk düyşünde darı görer. (TIIM,201)

Kosov. Aç tilçi ruyasında touk cürür.

Türki.. Adam olacak çocuk, bokundan belli olur.(ADS1,113)

Dlt….. Boldaçı buzagu öküz ara belgülüg. (I,528,17)

Karaç.. Adam bolluk atlamından belgili. (KNS,158)

Bolur – boğundan belgili. (KNS,189)

Krgız.. Bolor muzoo bogunan. (KA,141)

Trkmn. Bolcak oglan bolşundan belli. (TIIM,203)

Irak…. Yaşamayan uşağ pohunnan bellidir.(ITDA,315)

Kıbrıs. Adam olacak çocuk bokundan bellidir.(KTADS,44)

Yugos. Ümürsüz çoçogon bokondan bellidir.

Türki.. Adamın adı çıkacağına canı çıksın.(ADS1,112)

Azeri.. Yaman addan ölüm yahşıdır. (HDD,103)

Karaç. Atıng amannga çıkğandan ese canıng tamağıngdan çıksın. (NKÇ, 77)

Kırım.. Adı şıkdı tokuzga, tüşmez endigi sekizge.(DKTAD,16)

Irak….. Adamın adı haraba çıkacağına canı çıksın. (ITDA,264)

Insanın adı harab’a çıhınca.( ITDA,292)

Kıbrıs.. Birinin adı çıkacağına canı çıksın. (KTADS,63)

Kosov.. Insanın daha ey canı ise adi çıksın.

Türki.. Ağaç fidan (yaşken) iken eğilir.(TASH,242)

Karaç. Çıbıklıkda bügülmegen, kazıklıkda bügülmez.(KNS,,43)

Kırım.. Terek talında iyilir (ağaç fidan iken eğilir).(DKTAD,88)

Trkmn Ağaçı yaşlıkdan bük. (TIIM,201)

Irak…. Ağaç yaş iken eğili. (ITDA,264)

Kıbrıs. Ağaç yaşıkan eğilir.

Yugos. Ağaç yaş içer eğrilir.

Türki.. Ağlamayan çocuğa meme vermezler.(ASD1,s,117,115)

Azeri.. Ağlamayan uşağa süt vermezler. (AHYÖ,149)

Karaç. Cılamağan caşha cukka salınmaz.(NKÇ,28)

Cılamağan caşha anası emçek salmaz.(KNS,2189)

Kazan. Yılamagan balaga imçek birmiyler.(KzTAD,78)

Kırım.. Cılamagan balaga emşek berilmez.(DKTAD,40)

Krgız.. Iylabağan balağa emçek cok. (KA,153)

Bala ıylabay emçek kana. (KA,138)

Trkmn. Emgenmedik oglana emçek cok. (TIIM,205)

Irak….. Uşağ yığlamasa ağzına emcek koymazlar.(ITDA,315)

Kosov. Çocuk aglamadan ana ele almas.

Türki. Akıl yaşda, değil baştadır. (ADS1,123)

Azeri.. Ağıl yaşda deyil, başdadı. (AHYÖ,149)

Ağıl başda olar. yaşda olmaz. (AF,235)

Karaç.. Akıl caşda, kartda da tüldü - başdadı.(NKÇ,25)

Kumuk. Yaşda tügül, başda. (AVAS, 39)

Nogay. Akıl yasta tuvıl, basta.(NKÇ,326)

Kırım.. Akıl caşda tuvul baştadır.(DKTAD,16)

Kırgz.. Asıl başdan, asıl taştan. (KA,47)

Özbek. Agl yaşta emas, baştadır. (TIIM,184)

Uygur Ekil yaşta emes, başta. (i.çeneli, TK, kasım 84)

Trkmn. Akıl yaşda bolmaz, başda bolar. (TIIM,201)

Irak……Akıl yaşta dögü, baştadı. (ITDA,265)

Kosov. Akıl dil, baştadır.

Türki.. Akıllı düşman akılsız dosttan hayırlıdır.(ADS1,121)

Deli dostun olacağına akıllı düşmanın olsun.(ADS1,199)

Azeri.. Merdin tövlesi, namerdin otağından yahşıdı. (AF,243)

Karaç.. Aman şohung bolgandan ese, igi cavung bolsun.

Aman şuyohung bolgandan ese, bolmaganı igidi. (MNS, 11)

Kazan.. Cüler dustan akıllı duşman yahşırak.(KzTAD,37)

Kırım.. Akıllı duşman, akılsız dostan iygidir.(DKTAD,16)

Krgız.. Akmak dostan akılduu duşman. (KA,133)

Özbek..Akılsız dostdın akıllu düşman yahşıdur.

Trkmn.. Nadan dostdan, dana düşman yagşıdır. (TIIM,208)

Irak….. Akıllı düşman akılsız dosttan iyidir. (ITAD,265)

Kosov.. Akılli duşmandan korkma, akılsıs dosttan kork.

Türki.. Alışmış kudurmuştan beterdir.(ADS,127)

Karaç.. Ürenngen avruv tohdamaz.

Kırım.. Tatangan kuturgandan beter.(DKTAD,86)

Irak….. Alışmış -öğrenmiş- kudurmuşdan beterdi. (ITDA,265)

Kıbrıs.. Alışmış kudurmuştan beterdir.(KTADS,37)

Yugos.. Alınmiş kudurmiştan beterdir.

Dadanmiş kudurmiştan beterdir.

Türki.. Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al. (ADS,134)

Azeri.. Anasına bah, gızını al-gırağına bah, bezini al. (AHYÖ,149)

Kumuk. Anasına karap kızın al, aşına karap tuzun sal. (AVAS, 29)

Nogay.. Ayagın körip asın iş, anasın körip kızın al.(NKÇ,350)

Ayagına kara da kımızın iş, anasına kara da kızını al.(NKÇ,350)

Kazan.. Bakraçına bagıp suvın iç, anasına bagıp kızın kuç(KzTAD,30)

Trkmn.. Enesini görüp gızını al, gırasını görüp bızını al. (TIIM,205)

Irak….. Kenarına bah bezini al, nenesine bah kızını al.(ITDA,294)

Astarına bah üzünü al, nenesine (annesine) bah kızını al.(ITDA,266)

Türki.. Arabanın ön tekerleği nereden geçerse, art tekerleği de oradan geçer.(ADS1,136)

Azeri.. Su ahan arhdan bir de ahar. (AHYÖ,153)

Karaç.. Arbanı al çarhı kirgen cerden, art çarhı da öter. (MNS, 14)

Nogay.. Aldı tegerşik kaydan köşse,songgısı da sonnan köşer.(NKÇ,309)

Kazan.. Algı küpçek kaydan tegerese artkısı da şundan tegerer. (KzTAD,25)

Kırım.. Arabanıng ald tegerşigi kayerden cürse ard tegerşigi de o yerden cürer.(DKTAD,19)

Baş kayaka ketse ayak o yaka keter.(DKTAD,30)

Kazak.. Iyne ötken cerden cipte öter.

Kıbrıs.. Ön tekerlek nereye giderse, arka tekerlek de oraya gider. (KTADS,179)

Baş nereye giderse, ayak da oraya gider. (KTADS,62)

Türki.. Atlar tepişir, arada eşekler ezilir.(ADS1,s,147,342)

Dlt….. Ikka bugra igeşür otra kökegün yançılur.

Karaç.. Eki at tabanlaşsala, arada eşek ölür.(NKÇ,75)

Kırım.. Atlar tebişir arada eşek ezilir.(DKTAD,23)

Krgız.. Eki döö kağışsa, orto cerde kara çımın kırılat. (KA,150)

(Iki deve döğüşür, arada kara sinek ezilir.)

Trkmn.. Iki at depişer, arasında eşek öler.(TA,84)

Türki.. Ayağını yorganına göre uzat.(ADS1,150)

Azeri.. Ayağını yorganına göre uzat. (AHYÖ,150)

Karaç.. Cuvurganınga köre ayağıngı uzat.

Nogay..Yorkanınga köre ayağındı soz.

Kazan.. Ayağıngnı tüşeginge küre suz. (KzTAD,29)

Kırım.. Ayağın corkanınga köre uzat.(DKTAD,24)

Özbek..Karpanga garab ayağını uzat. (TIIM,192)

Trkmn.. Yorganına göre ayak uzak. (TIIM,211)

Irak….. Yorğanıva göre ayağıv uzak. (ITDA,316)

Yugos.. Yorgana cüre ayaklarıni uzat.

Türki.. Ayıpsız dost arayan, dostsuz kalır.(ADS1,151)

Karaç.. Ayıbsız teng izlegen tengsiz kalır.

Kırım.. Kusursuz dos kıdırsang dossuz kalırsıng.(DKTAD,69)

Kul kusursuz bolmaz.(DKTAD,68)

Irak….. Ayıpsız dost isteyen, dostsuz kalı. (ITDA,267)

Türki.. Azıcık aşım, kaygısız başım.(ADS1,153)

As….. Azacuk işum, kavgasuz başım.

Azeri.. Azacığ aşım, ağrımaz başım. (AHYÖ,150)

Karaç.. Aç karnım, tınç kulağım.(NKÇ,64)

Kırım.. Az aşım avrusuz başım.(DKTAD,114)

Özbek..Aç garnım, tinç gulağım. (TIIM,182)

Trkmn.. Aç başım, dinç gulagım. (TIIM,201)

Irak….. Azıcık aşım, ağrısız başım. (ITDA,267)

Türki.. Bal bal demekle ağız tatlanmaz.(ADS1,158)

Karaç.. “Bal-bal!” degenlikge avuzung tatlı bolmaz.(NKÇ,66)

Kazan.. Bal bal diyü blen avız tatlılanmas. (KzTAD,30)

Kırım.. Bal bal demekmen avuz tatlılanmaz.(DKTAD,28)

Trkmn.. Bal diyenin bilen agız süycemez. (TIIM,202)

Irak….. Bal bal demeğten ağız şirin olmaz. (ITDA,269)

Türki.. Bal tutan parmağını yalar.(ADS1,160)

Azeri.. Bal tutan barmağ yalar. (AHYÖ,150)

Karaç.. Bal tutgan barmagın calar.

Kazan.. Bal tutkan barmak yalar.(KzTAD,31)

Kırım.. Bal tutkan parmağın calar.(DKTAD,27)

Özbek..Bal tutgan barmağını yalaydı. (TIIM,186)

Trkmn.. Bal tutan barmagını yalar. (TIIM,203)

Türki.. Bıçak yarası geçer, dil yarası geçmez.(ADS1,s,167,490)

Azeri.. Gılınc yarası sağalar, dil yarası sağalmaz.(AHYÖ,151)

Söz yarası gılınç yarasından beterdir. (HDD,106)

Karaç.. Kama cara biter, söz cara bitmez.

Ok caradan söz cara amandı.

Avuz cara bitelmez, kılıç cara bitelir.(NKÇ,26)

Kılıç cara bitelir, avuz cara bitelmez.(NKÇ,81)

Nogay.. Til yarası tüzelmes, kılış yarası tüzeler.(NKÇ,332)

Kazan.. Kul yarası tüzelir, til yarası tüzelmes.(KzTAD,56)

Kırım.. Kol carası keşer, til carası keşmez.(DKTAD,65)

Trkmn.. Tıg yarası biter, söz yarası bitmez. (TIIM,210)

Gılıç yarası biter, dil yarası bitmez.(TA,80)

Irak….. Adamı kilinç öldürmez, tahne söz öldürü. (ITDA,264)

Hançer yarası sağalı, dil yarası sağalmaz. (ITDA,288)

Kıbrıs.. Bıçak yarası geçer, dil yarası geçmez. (KTADS,61)

Kosov. Biçak yarasi ceçer, süz yarasi ceçmes.

Türki.. Bin bilsen de bir bilene danış.(ADS1,167)

Azeri.. Yüz ölç, bir biç. (AHYÖ,154)

Karaç.. Bile tursang da sora tur.(KNS,,38)

Nogay.. Eki ölşe, bir kes.(NKÇ,356)

Kazan.. Un mertebe ülçe, bir mertebe kis.(KzTAD,69)

Kırım.. Bing bilseng de gene bir bilgenge danış.(DKTAD,33)

Irak….. Bin düşün bir seleş.(ITDA,270)

Kıbrıs.. Dokuz ölç, bir kes. (KTADS,86)

Türki.. Birlikden kuvvet doğar.Birlik dirliktir.(TASH,153)bkz:nerde birlik….

Azeri.. Birlik hardadı, dirlik ordadı. (AHYÖ,150)

El bir olsa dağı yerinden terpeder. (AF,242)

Karaç.. Birlikte tirlik.

Kumuk. Birlik bolmay, tirlik bolmas. (AVAS, 16)

Nogay.. Tirlikting küşi – birlikte.(NKÇ,304)

Kazan.. Birlik tirliktir. (KzTAD,34)

Kırım.. Kayerde birlik, o yerde tirlik.(DKTAD,61)

Krgız.. Tiriliktin küçü birlikte.(KA,165)

Kıbrıs.. Birlikten dirlik olur. (KTADS,64)

Türki.. Bu günün işini yarına bırakma.(ADS1,180)

Azeri.. Bu günün işini sabaha goyma. (AHYÖ,150)

Karaç.. Bügünngü işni tamblağa koyma.

Nogay.. Bügüngi isingdi tanglaga kaldırma.(NKÇ,350)

Kazan.. Bugüngi işni irtege kaldırgan kişining işi hiç bitmes.(KzTAD,36)

Özbek..Bugüngi işni ertaga goyma. (TIIM,188)

Trkmn.. Bu günki işi ertire goyma.(TAÖ)

Irak….. Bugünün işini yarına koyma, belki yarın sana yar olmaz.(ITDA,271)

Kıbrıs.. Bögünün işini yarına bıragma.

Yugos. Bu cünün işini yarına bırakma.

Türki.. Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur.(ADS1,196)

Dlt….. Tag tagka kavuşmas, kişi kişike kavuşur.

Azeri.. Dağ dağa govuşmaz, adam adama govuşar. (AHYÖ,150)

Karaç.. Tav tavğa tübemez, adam adamğa tüber.(NKÇ,82)

Kumuk.Tav-cavğa yolukmas, adam adamğa yoluğar. (AVAS, 24)

Nogay.. Tav tavga ılaspasa da, edem edemge ilasar.

Krgız.. Eki too toşulbayt, eki el koşular. (KA,151)

Özbek..Tağ tağga gavuşmaydı, adam adama gavuşadı. (TIIM,195)

Trkmn.. Dag daga govuşmaz, adam adama govşar. (TIIM,204)

Irak….. Dağ dağa kavuşmaz, adam adama kavuşu. (ITDA,276)

Kıbrıs.. Dağ dağa gavuşmaz, insan insana gavuşur.

Yugos. Dağ dağle kavuşmaz, insan insanla gavvuşr.

Türki.. Damlaya damlaya göl olur.(ADS1,196)

Dlt….. Birin birin ming bolur, tama tama köl bolur.

Azeri.. Dama dama göl olar.

Karaç. Tama-tama köl bolur, cıyıla-cıyıla el bolur.(NKÇ,72)

Köl da tama tama boladı. (KNS,138).

Tama-tama köl bolur, ağa ağa söl bolur.(KNS, 140)

Nogay.. Köp tükirse köl bolar.(NKÇ,303)

Kazan.. Il tükürse kül bulur.(KzTAD,47)

Kazak. Tamışdan tama berse derya bola.

Trkmn Dama dama köl bolar, hiç dammasa çöl bolar. (TIIM,204)

Köp damcadan köl bolar. (TIIM,208)

Irak…. Su damlaya damlaya göl olu. (ITDA,308)

Adım adım yol olu, damla damla göl olu. (ITDA,264)

Kıbrıs. Damla damla göl olur, düşman gözü kör olur. (KTADS,86)

Bir, bir daha bin olur. (KTADS,61)

Yugos. Damlaya damlaya cül olur.

Damlaya damlaya col olur, damlacikdan sel olur.

Uygur. Köp tükürse köp bolur. (UAD, 230)

Türki.. Delikli taş yerde kalmaz.(ADS1,199)

Azeri.. Delüklü taş yerde galmaz. (OGZ, 106)

Karaç. Teşik taş cerde kalmaz. (KNS, 177)

Kumuk. Teşikli taş erde yatmas. (AVAS, 32)

Krgız.. Üttüü monçok cerde çatpayt. (KA,167)

Trkmn Altın yerde yatmaz , yagşılık – yolda.(TA,70)

Kıbrıs. Delikli boncuk yerde kalmaz. (KTADS,88)

Türki.. Dost başa düşman ayağa bakar.(ADS1,210)

Azeri.. Dost başa bahar, düşmen ayağa.(HDD,102)

Karaç. Dosung başınga karar, cavung ayağınga karar.

Nogay.. Duşpan ayakka, dos baska karar.(NKÇ,323)

Kazan. Dus başka, duşman ayakka bağar.(KzTAD,41)

Kırım.. Dos başka, duşman ayakka karar.(DKTAD,45)

Özbek. Dost başga, düşman ayagga garaydı. (TIIM,189)

Irak…. Dost başa bahar, düşman ayağa. (ITDA,278)

Kıbrıs. Dost başa, düşman ayağa bakar. (KTADS,83)

Yugos. Dost başa bahar, düşman ayağa.

Türki.. Eceli gelen köpek cami duvarına siyer.(ADS1,216)

Eceli gelen fare, kedinin yoluna çıkar.(TASH,91)

Eceli gelen kiçe, çobanın ekmeğini yer.(TASH,241)

Dlt…. Öldeçi sıçgan muş taşakın kaşır.

Karaç.. Çıçhannı acalı cetse, kidikni kuyruğundan kabar. (KNS, 109)

Kırım.. Eceli kelgen it camining duvarına siyer.(DKTAD,46)

Eceli kelgen ışkan catkan mışıgıng kuyrugun tırnar.(DKTAD,46)

Eceli kelgen eşki, şobanıng tayagına süykenir.(DKTAD,46)

Trkmn Acalı yeten tilki, hinine bakıp üyrer. (TIIM,201)

Irak.. Geçinin ameli azarsa gider çobanın ekmeğini yer. (ITDA,284)

Kıbrıs. Eceline susayan köpek, cami duvarına siyer.(KTADS,97)

Koç kaşınınca çobanın topuzuna sulanır.(KTADS,140)

Kırg(Af) Eçkining ölgüsü kelse, koyçunung tayagıga soyönör.

Türki.. El eli yıkar, iki el de döner yüzü yıkar.(ADS1,220)

Azeri. El eli yuvar, iki el yüzi yuvar. (OGZ, 47)

Karaç.. Kol kolnu cuvar, kol betni cuvar.(KNS, 144)

Kumuk. Kol kolnu cuvar, bet betge bağar. (AVAS, 44)

Kol kolnu cuvar, eki de betni cuvar. (AVAS, 44)

Nogay.. Kol koldı yuvar, eki kol betti yuvar.

Kazan.. Kul kulnı yuwa, iki kul bitni yuwa(KzTAD,56)

Trkmn. El eli yuvar, iki el biğigin yüzi yuvar.(TA,77)

Kıbrıs.. El eli yıkar, el de yüzü yıkar.(KTADS,97)

Türki.. El için kuyu kazan, evvela kendi düşer.(ASD1,221)

Azeri.. El üçün guyu gazan, özü düşer. (AF,243)

Karaç. Birevge uru kazğan, kesi tüşedi.(NKÇ,68)

Birevge költürgen tayağıng kesingi başına tier.(NKÇ,27)

Kumuk. Özgege tuzak salgan – ozü tüşer tuzakğa. (AVAS, 18)

Nogay. Kisige şunkır kazsang, özing atılarsıng.(NKÇ,352)

Dosınga şungkır kazba, özüng tüsersing.(NKÇ,323)

Kazan. Kişige baz kazma, uzing tüşersing(KzTAD,54)

Kazak. Birevge deb kör kazba, özün tüşersin.

Irak….. Başkası için kuyu kazan özü düşer. (ITDA,269)

Kuyunu kazan içine düşer.(ITDA,297)

Kıbrıs. El kuyusu kazan, içine kendi düşer.(KTADS,101)

Türki.. Erken kalkan (çıkan) yol alır, er evlenen döl alır.(ASD1,227)

Sabahtan karnını doyuran, küçükten evlenen aldanmamış. (ASD1,1724)

Dlt….. Tünle yorıp kündüz sevnür, kiçigde evlenip ulgadha sevnür.

Karaç. Ertde turğannı erkek atı tay tabar.(NKÇ,84)

Ertde turğan bla ertde üylenngen sokuranmaz.(NKÇ,84)

Nogay.. Erte turgan erding ırısı artık.(NKÇ,306)

Erte turgannıng ırısı artar, erinmey yurgenning yurisi artar.(NKÇ,341)

Kırım.. Erte turgan col alır, erte üylengen döl alır.(DKTAD,49)

Erte turgannıng kısmet açık.(DKTAD,49)

Türki.. Geçmiş yağmura kebe tutma.(TRAD,134)

Karaç.. Cavgan canngurnu camçı bla kuvma.

Kumuk. Getgen yangurnu artından yamuçu alıp çapmak hakılsızlık. (AVAS, 49)

Nogay.. Ozgan yamgırdı yamışı alıp kuvma.(NKÇ,353)

Kazan.. Uzgan bulutnı tutup bulmiy.(KzTAD,71)

Irak….. Geçmişe mazı diyeller. (ITDA,284)

Kıbrıs.. Geçmişe mazi pişmişe kuzu derler.(KTADS,110)

Türki.. Görmemişin oğlu olmuş, çekmiş çükünü koparmış.(ASD1,245)

Karaç. Kün körmegen kün körse, kündüz çırak candırır.(NKÇ,30)

At körmegen atha minse, urub tüyüb atlatır; Koy körmegen koy körse, kuvub, sürüb otlatır.KNS,,42)

Nogay.. Kün körmegen kün körse kündiz şırak yandırar.(NKÇ,318)

Kazan.. Kün kürmegen kün kürse, kündüz çıra yandıra.(KzTAD,56)

Kırım.. At minmegen at minse, şaba şaba ötdürür, Ton kiymegen ton kiyse, kaga kaga tozdurur.(DKTAD,23)

Koy körmegen koy alsa, kuvalap cürüp otlatır, Kız körmegen kız tapsa başına kına salıp oplatır.(DKTAD,67)

Irak….. Görmemiş, gördü gümüş, oldu kudurmuş. (ITDA,285)

Kıbrıs.. Görgüsüzün bir oğlu olmuş, çeke çeke taşaklarını sökmüş.(KTADS,116)

Türki.. Gülme komşuna, gelir başına. (ASD1,245)

Azeri.. Gülme gonşuna, geler başına. (AHYÖ, 152)

Karaç.. Külme kartha, kelir başha. (KNS, 188).

Nogay.. Külme doska, keler baska.(NKÇ,324)

Trkmn.. Gülme gonşına, geler başına. (TİİM, 206)

Irak….. Gülme konşuva, geli başıva.. (ITDA,286)

Yugos.. Gülme komşına, colur başına.

Türki.. Haydan gelen huya gider..(ADS1,254)

Azeri.. Haynen gele, vaynen geder.

Kumuk. Haydan gelgen hüyden geter. (AVAS, 42)

Nogay.. Aram kapşıktıng tübi tesik.(NKÇ,329)

Kazan.. Haramdan kilgen haramga kite.(KzTAD,45)

Kırım.. Haramdan kelgen haramga keter.(DKTAD,53)

Irak….. Haydan gelen huya gider, selden gelen suya gider. (ITDA,288)

Kıbrıs.. Haydan gelen huya gider, sudan gelen sele gider.(KTADS,125)

Türki.. Işleyen demir pas tutmaz..(ADS1,274)

Işleyen demir ışıldar.(TASH,86)

Yuvarlanan taş yosun tutmaz.(TASH,87)

Azeri.. Işlemeyen demiri pas basar.

Karaç.. Işde temir tot bolmaz.(NKÇ,34)

Işlegen balta tot bolmaz.(NKÇ,34)

Kazan.. Yürgen taş şumarır, yatkan taş müklenir(KzTAD,80)

Kırım.. Işlegen temir ışıldar.(DKTAD,57)

Irak….. Işliyen demir paslanmaz. (ITDA,292)

Kıbrıs.. Işleyen demir pas tutmaz.(KTADS,133)

Yugos.. Işleyen igne pas tutmaz.

Türki.. It ürür, kervan yürür..(ADS1,276

)Kumuk. İt haplar, kerivan geçer. (AVAS, 23)

Kazan.. It ürür, büri yürür(KzTAD,49)

Krgız.. It üröt, kerben cüröt.(KA,153)

Özbek.. It ürür, karvan yürar. (TIIM,191)

Trkmn.. It üyrer, kerven geçer. (TIIM,207)

Irak….. It hürer kervan geçer.(ITDA,292)

Türki.. Iyiliğe iyilik her kişinin kârıdır, kötülüğe iyilik er kişinin kârıdır..(ADS1,277)

Azeri.. Yahşılığa yahşılığ her kişinin işidi, yamanlığa yahşılığ er kişinin işidi.(AHYÖ,154)

Karaç.. Aşhılıkga aşhılık har kimni da işidi, amanlıkga aşhılık aşhılanı işidi.

Nogay..Yahşılıkka yahşılık-ar kisiding isi di, yamanlıkka yahşılık-er kisiding isi di.(NKÇ,307)Kazan..Yahşılıkka yahşılık her kişining işidir, yamanlıkka yahşılık ir kişining işidir(KzTAD,76)Özbek..Yahşılıkga yahşılık har kişining işidir, yamanlıkga yahşılık er kişining işidir.(TIIM,197)

Trkmn. Yagşılıga yagşılıg her kişinin işidir; yamanlıga yagşılık er kişinin işidir.(TA,92)

Irak…. Eyiliğe eyiliğ her adamın kârı, haraplığa eyiliğ mert adamın kârı.(ITAD,282)

Türki.. Iyilik et denize at, balık bilmezse halik bilir..(ADS1,277)

Azeri.. Yahşılığ ele balığı at deryaya, balıg bilmezse halığ biler.(AHYÖ,154)

Karaç.. Igilik tas bolmaz.

Kazan.. Yahşılık kıl da deryaga sal; balık bilmese Halik bilir(KzTAD,76)

Özbek.. Yahşılık gıl daryağa taşla, balığ bilmasa halıg bilar. (TIIM,197)

Trkmn.. Yahşılık et de derya at, balık biler, balık bilmese halık biler.(TIIM,210)

Irak….. Eyiliğ et at deryaya, balığ bilmezse Halik bili.(ITDA,282)

Türki.. Karga yavrusuna bakmış, “benim ak pak evladım” demiş.(ADS1,284)

Kuzguna yavrusu anka görünür.(ADS1,284)

Karaç.. Çavka balasına “çımmakçığım”, kirpi va balasına “cumuşakçığım” deydi.

Karğa balasına: “çımmağım”, -dey edi.(NKÇ,59)

Kirpi balasına: “cumuşağım”, -dey edi.(NKÇ,60)

Kazan.. Karga da balasına “appağım” dir, kirpi de “yumuşacığım” dir. (KzTAD,52)

Kırım.. Ayu balasın appagım, kirpi balasın cımşagım dep süyer.(DKTAD,25)

Krgız.. Karga süyöt balasın “appağım” dep. (KA,154)

Ar kimdiki özünö ay körünöt.(KA,134)

Trkmn.. Garda da öz balasına ap-ağım diyer, kirpi de öz çagasına yumşaçağım diyer.(TIIM,206)

Kıbrıs.. Karga yavrusu kendine zümrütü anka kuşu görünür.(KTADS,160)

Türki.. Kaybolan koyunun kuyruğu büyük olur.(ADS1,s,288,1355)

Karaç.. Tas bolğan koynu kuyruğu ullu bolur.

Tas bolğan bıçaknı sabı altın.(NKÇ,73)

Kumuk. Ölgen sıyırnı sütü maylı bolur. (AVAS, 38)

Kazan.. Yugalgan pıçaknıng sabı altın.(KzTAD,79)

Ülgen sıyır sütli, ülgen katın kutlı.(KzTAD,72)

Kırım.. Ölgen sıyır sütlü bolur.(DKTAD,77)

Krgız.. Cogolgon bıçaktın sabı altın. (KA,147)

Trkmn.. Iyten pıçagıng sapı altın.(TA,85)

Türki.. Kendi düşen ağlamaz.(ADS1,292)

Karaç.. Kesi cığılgan caş cılamaz.

Nogay.. Özi yıgılgan – yılamas(NKÇ,353).

Kazan.. Üzi yıgılgan yılamas(KzTAD,74)

Kırım.. Özü cıgılgan cılamaz.(DKTAD,78)

Trkmn.. Özi yıkılan çaga aglamaz.(TAÖ)

Türki.. Kendi gözündeki merteği görmez, elin gözündeki çöpü görür.(ADSII,776,5778)

Deve kendi kamburunu görmez, karşısındakininkini görür.(TASH,126)

Dlt….. Yılan kendü eğrisin bilmes, teve boynun eğri tir.(I,127,7)

Azeri.. Öz gözünde tiri görmür, özge gözünde gılı seçir.(AHYÖ,152)

Karaç.. Közünde teregi bolgan, çöpü bolgannga sokur deyt.

Közünde teregi bolğan çöbü bolğanga “sokur” dey edi.(NKÇ,29)

Kırım.. El ayıbın körgende dört boladır közu, öz ayıbın körgende kör boladır közu. (DKTAD,47)

Krgız.. Baka mayrığın bilbeyt, cılandı iyri-iyriy deyt. (KA,138)

Trkmn.. Düye öz boynunıng egrisin bilmen, yılana egri diyermiş.(TAÖ)

Irak….. Deve öz kamburun görmez.(ITDA,277)

Kıbrıs.. Kendi gözündeki merteği görmez de el gözündeki çöpü görür.(KTADS,155)

Türki.. Kızım sana söylüyorum gelinim sen dinle (işit, anla). (ADSII,786)

Azeri.. Gızım sene deyirem, gelinim sen eşit. (AHYÖ,151)

Karaç.. Kızım, sanga aytama, kelinim, sen eşit.(NKÇ,53)

Kumuk..Kızım sağa aytaman, gelinim, sen tıngla.(AVAS,31)

Kazan.. Kızım sınga eytem, kilinim sin tıngla.(KzTAD,53)

Kırım.. Kızım saga aytaman, kelinım sen tıngla.(DKTAD,173)

Özbek..Kızım senga aytaman, kelinim sen eşit.

Kazak.. Gelinim sagan aytam, kızım sen tıngla.(N.Yüce, TKA, 307,,38)

Trkmn.. Gızım sanga aydayın, gelnim sen düş. (TIIM,206)

Tatar.. Kızım sınga eytem, kilinim sin tıngla.

Bkırd.. Kızım hinge eytem, kilenem hin tıngla.

Kkalp.. Kızım sagan aytaman, kelinim sen tıngda.

Kıbrıs.. Kızım sana söylerim, gelinim sen anla. (KTADS,155)

Yugos.. Kızıma süleyim, celınım anlasın.

Türki.. Kimin arabasına binerse onun türküsünü söyler.(ASÖZ,369)

Gavurun ekmeğini yiyen, gavurun kılıncını çalır.(ADS1,238)

Karaç.. Kimni arbasına minseng, anı cırın cırla.(NKÇ,81)

Kumuk. Arbasına mingenni yırın yırlar. (AVAS, 15)

Kırım.. Kiming arabasına minse onung turkusun cırlar.(DKTAD,173)

Irak….. Gâvur ekmeği yen gâvur kilinci atar.(ITDA,284)

Kosov.. Çimın arabasına binersın, onun türçüsüni sülersin.

Türki.. Koyun can derdinde, kasap yağ derdinde.(ADS1,301)

Azeri.. Keçi can hayında, gessab piy arzular. (AHYÖ,152)

Kazan.. Kuyga can kaygı, itçige may kaygı.(KzTAD,58)

Kırım.. Eşki can dertinde, kasap may peşinde.(DKTAD,46)

Trkmn.. Geçee can gaygı, gassaba yag. (TAÖ)

Irak….. Geçi can vayında, kasap pim vayında. (ITDA,284)

Kıbrıs.. Kasap yağ derdinde, keçi can derdinde.(KTADS,143)

Türki.. Körün istediği bir göz, iki göz olursa ne söz.(ADS1,305,1490)

Körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz.(ADSII,792)

Azeri.. Kor ne ister, iki göz- biri eyri biri düz. (AHYÖ,152)

Kırım.. Sokur tiledi bir köz, Tangrı berdi eki köz.(DKTAD,82)

Trkmn.. Körüng bir dilegi – iki gözi.(TAÖ)

Irak….. Kör ne ister iki göz, biri eğri biri düz. (ITDA,296)

Kıbrıs.. Körün da istediği iki göz.(KTADS,149)

Türki.. Misafir misafiri istemez, ev sahibi ikisini de.(ADS1,319)

Azeri.. Gonag gonağı sevmez, ev issi ikisin de sevmez. (OGZ, 148)

Kazan.. Kunak kunaknı süymes, üy iyesi birsin de süymes.(KzTAD,55)

Kırım.. Müsapır müsapırnı süymez, konakbay alayın süymez.(DKTAD,73)

Krgız.. Konok konoktu söybelt, eesi baarın da süybeyt.(KA,158)

Trkmn.. Mıhman mıhmanı gıshınar, öy eyesi ikisini hem.(TA,86)

Irak….. Mısafır mısafırı sevmez, ev sahabı her ikisini de. (ITDA,300)

Kıbrıs.. Yeyici yeyiciden, ev sahibi misafirden hoşlanmaz.(KTADS,219)

Türki.. Ne ekersen onu biçersin.(ADS1,322)

Kumuk. Ne çaçsang, onu alırsan. (AVAS, 44)

Nogay.. Ne şaşsan-sonı orarsın.

Kazan.. Ni çeçseng şunı urursıng.(KzTAD,61)

Kırım.. Ne ekseng onu pişersing.(DKTAD,74)

Trkmn.. Her kim öz ekenini orar.(TA,84)

Neme ekseng, sonı orarsın.(TA,87)

Irak….. Ne ekersev onu biçesen. (ITDA,301)

Herkes ektiğini biçer.(ITDA,289)

Kıbrıs.. Ne ekersen onu biçen.

Yugos.. Herçez ektigini biçer.

Dünyada ne ekersen oni biçersin.

Türki.. Nerde birlik, orda dirlik.(ADS1,323)

Azeri.. Birlik harda, dirlik orda. (AF,235)

Karaç.. Birlikde – tirilik.(NKÇ,20)

Kumuk Birlik bolmay tirlik bolmaz. (AVAS, 16)

Birlik bulan el yaşnar. (AVAS, 16)

Kazan.. Birlik-tirliktir.(KzTAD,34)

Kırım.. Kayerde birlik, o yerde tirlik.(DKTAD,61)

Krgız.. Tiriliktin küçü birlikte. (KA,544)

Kıbrıs.. Birlikden dirlik olur. (KTADS,64)

Kosov.. Nerde ise birl’ık, ondadır dirlik.

Türki.. Öküz öldü ortaklık ayrıldı.(TASH,180)

Karaç.. Ögüz öldü, ortaklıkdan ayrıldık. (KNS, 83)

Kumuk. Ögüzüm ölüp, ortaklıkdan ayrıldım. (AVAS, 38)

Kırım.. Ögüz öldü ortak ayrıldı.(DKTAD,78)

Kıbrıs.. Öküz öldü, ortakcılık bozuldu.(KTADS,177)

Türki.. Sana taşla vurana sen aşla vur.(ADS1,342,1750)

Dlt….. Suv birmeske süt bir.

Karaç.. Birev seni taş bla ursa, sen anı aş bla ur.(NKÇ,79)

Kazan.. Taş blen atkanga aş blen at.(KzTAD,65)

Kazak.. Birev zabir etse sen sabır et.

Kıbrıs.. Su vermezse süt ver.(KTADS,195)

Türki.. Serçeden korkan darı ekmez.(ADS1,345)

Azeri.. Gurddan gorhan goyun sahlamaz. (AHYÖ,151)

Karaç.. Kanatlıdan korkğan tarı sepmez.

Nogay.. Şegertkiden korkkan, egin ekpes.(NKÇ,308)

Kazan.. Çikirtgeden korkkan igin ikmes.(KzTAD,39)

Kırım.. Bödeneden korkkan tarı ekmez.(DKTAD,35)

Krgız.. Çegirtkeden korkkon egin ekpes. (KA,148)

Trkmn.. Serçeden gorkan, darı ekmez. (TIIM,209)

Gurttan gorkan tokaya (ormana) girmez.(TA,82)

Irak….. Donguzdan korkan darı ekmez. (ITDA,276)

Türki.. Sıçan deliğe sığmamış, bir de kuyruğuna kabak bağlamış. (ADSII,871)

Azeri.. Dilkü inine sığmaz, guyruğına gabag asar. (OGZ, 103)

Karaç.. Çıçhan kesi kirirge teşik tapmay edi, kuyruğuna dingil taga edi.

Kazan.. Tişigine sıymagan tıçkan kuyrıgına tubal takkan(KzTAD,67)

Kırım.. Işkan teşigine kiralmay cürgende kuyruguna cuvguş (bulaşık bezi) baylar. (DKTAD,57)Özbek.. Sıçgan iniga sığmaydı, ğalvur bağlaydı dümüğa. (TIIM,194)

Kıbrıs… Sıçan deliğine sığmaz, bir de götüne kabak bağlar.(KTADS,187)

Türki.. Sürüden ayrılanı kurt kapar.(ADS1,352)

Azeri… Köçden azan gurda guşa gismet olar.(HDD, 132)

Karaç.. Iesiz malnı börü aşar. (NKÇ, 59)

Ayırılgannı ayıu aşar, bölünngenni börü aşar. (MNS, 55)

Kumuk..Ayırılgan el azar, koşulgan el ozar. (AVAS, 14)

Nogay.. Ayırılgandı ayuv er, bölingendi böri er.(NKÇ,302)

Yalgız koydı böri aşar.(NKÇ,304)

Kırım… Ayırılgannı ayu aşar, bölüngennı börü aşar. (DKTAD, 24)

Özbek..Süriden ayrılgan koynı börü yırtar.

Bölingandı börü yer, ayrılgannı ayığ. (TİİM, 180)

Trkmn. Sürüden ayrılan goynı gurt iyer. (TİİM, 210)

Irak… Sürüden ayrılan koyunu – kuzunu kurt yer. (ITDA, 308)

Kıbrıs. Sürüden ayrılanı kurt yer. (KTADS, 195)

Yugos.. Sürşden ayrılan kuziyi kurt kavrar.

Türki.. Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.(ADS1,359,1882)

Dlt….. Tılın tirgike tegir.

Azeri.. Şirin dille ilanı yuvadan çıharmağ olar. (AHYÖ,159)

Karaç. Ariuv söz cilyannı teşiginden çığarır.(MNS, 15)

Kumuk. Hakıllı buzav eki ananı içer. (AVAS, 50)

Nogay. Yahşı söz yılandı innen şıgarar.(NKÇ,333)

Kazan. Tatlı til yılannı üninden çıgara.(KzTAD,66)

Krgız.. Cıluu süylösö cılan iyinden cığat. (KA,235)

Trkmn. Yagşı söz yılanı yinden çıgarar.(TAÖ)

Irak….. Datlı dil ilanı dellükden çıhardı. (ITDA,276)

Şirin dil ilanı dellükden çıhardı. (ITDA,309)

Yugos. Tatlı süz demir kapilari açar.

Kosov. Tatlı süz (dil) ilanı deliginden çikarır.

Tatlı süz demir kapilari açar.

Btrak….Güler yüz, tatlı söz yılanı kovuğundan çıkarır.

Türki.. Tok acın halinden bilmez.(ADS1,363)

Karaç.. Avrugannı sav bilmez, aç karınnı tok bilmez.(NKÇ,38)

Kazan Açnıng halin tuk bilmes.(KzTAD,23)

Krgız.. Aç kadırın tok bilbeyt. (KA,132)

Özbek. Açnıng halını, tok bilmaydı. (TIIM,182)

Trkmn.. Dokun açdan habarı yok. (TIIM,204)

Açlık cebrin çekmedik, dokluk gadırın ne bilsin.(TA,70)

Irak….. Toh olan ne bilsin acın halınnan. (ITDA,311)

Acın tohtan ne habarı var.(ITDA,263)

Krg(AF) Aç kadrın tok bilmeyt-oğru kadrı soo bilmeyt.

Türki.. Ulu sözü dinlemeyen uluya kalır.(ADS1,367)

Dlt….. Ulugnı uluglasa kut bulur. (I304,16)

Azeri. Ulular sözin tutmayan ulaya galur. (OGZ, 59)

Karaç.. Kart aythannı etmegen – kartaymaz.(NKÇ,81)

Kumuk. Ullu aytganın etmegen hökünçlü kalır.(AVAS, 19)

Ullu aytganın etmegen ullaymas. (AVAS, 19)

Kırım.. Kart ögutun tutmagan kartaygaşı ongmaz.(DKTAD,60)

Trkmn.. Ulının diyenini etmedik uvlar.(TA,91)

Türki.. Ummadığın taş baş yarar.(ADS1,367)

Ummadığın kütük araba devirir.(TASH,192)

Nogay.. Edem sözi tas yarır, tas yarmasa, bas yarır.(NKÇ,316)

Kırım.. Kişkene şotuk arba avdarır.(DKTAD,67)

Umulmadık şotuk arba avdarır.(DKTAD,92)

Trkmn.. Kicicik daş baş yarar. (TIIM,208)

Irak…..Ummadığıv daş baş kırar. (ITDA,312)

Beğenmediğiv daş baş kırar. (ITDA,209)

Kıbrıs.. Ummadık kütük araba devirir.(KTADS,211)

Yugos.. Ummadığın taş, yarar baş.

Btraky.. Ummadığın taş araba devirir.

Türki.. Yalnız taş duvar olmaz.(ADS1,376)

Azeri.. Yalğız elden ses çıhmaz. (AHYÖ,154)

Karaç.. Cangız taşdan kala bolmaz.(KNS,,67)

Tav başında tav bolmaz, cangız terek bav bolmaz.(KNS,,68)

Kumuk. Yangız taş kala bolmas.(AVAS,,34)

Yangız terek bav bolmas.(AVAS,,34)

Nogay..Yalgız söylep söz bolmas, yalgız kazık kos bolmas, yasırtın işken as bolmas.(NKÇ,333)

Kazan.. Bir tarıdan butka (lapa ? tapa?,tıkaç) bulmas. (KzTAD,35)

Kırım.. Cangız ağaş calbarsang canmaz.(DKTAD,37)

Trkmn.. Yalngız goldan av çıkmaz.(TA,92)

Irak….. Tek elin sesi çıhmaz. (ITDA,310)

Türki.. Yılanın sevmediği ot deliğinin ağzında biter.(ADS1,383)

Dlt….. Yılan yarpuzdan kaçar, kança barsa parpus utru kelür.(III,39,26)

Azeri.. Ilanın yarpızdan zehlesi geder, o da burnunda biter. (AHYÖ,152)

Karaç. Ayu duğumanı süymey edi, ol da anı teşigine bite edi.(KNS, 97)

Cılan duğumanı süymey edi, duğuma da anı teşigine bite edi.(KNS, 110)

Trkmn. Yılanıng yigreneni narpız, ol hem hinining agzında gögerer.(TA,93)

Irak….. Ilan yarpızdan haz etmez, gider burnu önünde biter. (ITDA,291)

Kıbrıs.. Sevmediğin bok daima burnunun dibinde tüter.(KTADS,194)

Türki.. Yılan sokmuş, ipten de korkar.(TASH,244)

Karaç.. Cay cılandan korkğan, kış arkandan ürker.(NKÇ,28)

Nogay. Yazda yılannan korkkan, kısta arkannan korkar.(NKÇ,360)

Kazan. Kurkkanga kuş körüne. (korkana her şey çift görünür).(KzTAD,57)

Trkmn Yılan çakan kendirden gorkar.(TA,93)

Irak…. Ilan çalan ip sürüntüsünden korkar -kaçar-.(ITDA,291)

Türki.. Yürek yanmasa göz yaşarmaz.(TASH,71)

Azeri.. Can yanmasa gözden yaş çıhmaz. (AHYÖ, 150)

Karaç..Can avrusa sokur közden caş çığar. (KNS, 150)

Kırım.. Meram etseng sokur közden caş şığar. (DKTAD, 72)

Krgız.. Çındap ıylasa, sokur közdön caş çığat.(KA,149)

Trkmn. Ihlas bilen aglasang, kör gözden bile yaş çıkar. (TA, 84)

Kazan. Çın köngilden yılasang sukır küzden yeş çıga. (KzTAD,40)

Türki.. Zenginin keyfi gelinceye kadar, fukaranın canı çıkar.(TASH,220)

Göle (arığa) su gelinceye kadar kurbağanın gözü patlar. (ADS1,243)

Azeri.. Kök arıglayınca arığın canı çıhar. (AF,64)

Karaç. Bay hakın berginçi carlı canın berir.(NKÇ,39)

Baynı kübüründen çıkğınçı, carlını canından çığar.(NKÇ,40)

Kumuk. Baynı kepi kelginçe, yarlını canı çığar.(AVAS, 19)

Kırım.. Barlınıng kiypı kelgeşi, carlınıng canı şıgar.(DKTAD,29)

Kıbrıs.. Zenginin gönlü olana kadar, fukaranın göbeği düşer.(KTADS,231)

Gagau..Zenginin kefi gelince, fukaranın canı çıkar.

Btrak….Ağanın keyfi gelince. fıkaranın canı çıkar.

KISALTMALAR

-Ata Sözleri (ASÖZ)

-Atasözleri ve Deyimleri Sözlüğü I-II (ADS)

-Aytıvlar ve Atalar Sözleri (AVAS)

-Azerbaycan Folkloru (AF)

-Azerbaycan Halk Yazını Örnekleri (AHYÖ)

-Dobruca’daki Kırım Türklerinde Atasözleri ve Deyimler (DKTAD)

-Halgımızın Deyimleri ve Duyumları (HDD)

-Irak Türklerinde Deyimler ve Atasözleri (ITDA)

-Karaçay Nart Sözle (KNS)

-Kazan Türkçesinde Atasözleri ve Deyimler (KZTAD)

-Kıbrıs Türk Atasözleri ve Deyimleri Sözlüğü (KTADS)

-Kırgız Atasözleri (KA)

-Malkar Nart Sözle (MNS)

-Mukayeseli Van Folkloru (MVF)

-Poslovitsı i pogovorki Narodov Karaçaevo-Çerkesii (NKÇ)

-Tarih Boyunca Türk Atasözleri (TBTA)

-Türk Atalar Sözü Hazinesi (TASH)

-Türk Atasözleri ve Deyimleri I (TRAD)

-Türkistan İle İlgili Makaleler (TİİM)

-Türkiye’de Yaşayan Karaçay-Malkar Türklerinden Derlenen Atasözleri (KMTA)

-Türkmen Atasözleri (TA)

-Türkmen Atasözlerinden Örnekler (TAÖ)

-Uygur Atasözleri ve Deyimleri (UAD)

DİPNOTLAR

1,Afganistan’dan Göçen Soydaşlarımızn Bazı Atasözleri Üzerine Notlar, Prof.Dr. Saim Sakaoğlu, Türk Kültürü Araştırmaları, Prof.Dr. İbrahim Kafesoğlu’nun Hatırasına Armağan’dan Ayrı Basım, Ank.1983,sh.438.

2,Türk Şivelerindeki atasözlerinde Uygunluk, Nuri Yüce, Türk Kültürü Araştırmaları, XVII-XXI/1-2, 1979-1983, Ank.1983 Prof.Dr. Faruk Kadri Timurtaş’ın Hatırasına Armağan, s.3090.

KAYNAKLAR

-Ata Sözleri, F.Fazıl Tülbentçi, İnk. Ve Aka Kitabevi, II.Baskı, 582 s.

-Atasözleri ve Deyimleri Sözlüğü I-II, Ömer Asım Aksoy, TGK Yay.1984

-Aytıvlar va Atalar Sözleri, Haz.Abdurahim Abdurahmanov, Mahaçkala Dağıstan Ohuv-Pedagogika İzdatelstvosu, 1991, 120 s.

-Azerbaycan Folkloru, Vagif Veliyev, Maarif Neş. Bakı 1985, 416 s.

-Azerbaycan Halk Yazını Örnekleri, Ehliman Ahundov, TDK Yay. Ankara 1978, 556 s.

-Dobruca’daki Kırım Türklerinde Atasözleri ve Deyimler, Müstecib Ülküsal, TDK Yay. 1970, 256 s.

-Halgımızın Deyimleri ve Duyumları, M.I.Hekimov, Maarif Neş. Bakı 1986, 392 s.

-Irak Türklerinde Deyimler ve Atasözleri, İhsan S. Vasfi, Fuzuli Yay. İst. 1985, 320 s.

-Karaçay Nart Sözle, Aliylanı Soltan, Karaçay-Çerkes Kitab İzdatelstvo, Çerkessk 1969.

-Kazan Türkçesinde Atasözleri ve Deyimler, A.Battal Taymas, TDK Yay. Ankara 1968, 152 s.

-Kerkük Halk Edebiyatından Seçmeler, Dr. Cengiz Ketene, Kültür Bakanlığı, Ankara 1990.

-Kıbrıs Türk Atasözleri ve Deyimleri Sözlüğü, Haz. M. Gökçeoğlu, Galeri Kültür Yay. 234 s.

-Kırgız Atasözleri, Bilgehan A. Gökdağ, TDA, sayı:61, Ağustos 89, s.129-168.

-Malkar Nart Sözle, Azret Holaev, Elbrus Kitab Basma, Nalçik 1982.

-Mukayeseli Van Folkloru (Yayımlanmamış bitirme tezi), Ayşegül Üstün, A.Ü.Fen-Edb.Fak. Erz.1986, 251 s.

-Nakıl Sözler, Cusup Balasagın, Bütkul Soyuzduk Caştar Kitep Birikmesi, Balasagı 1991, 64 s.

-Oğuzname, Bahü 1987, 223 s.

-Poslovitsı i pogovorki Narodov Karaçaevo-Çerkesii, Alieva A.İ. ve Arkadaşları, Çerkessk 1990, 368 s.

-Tarih Boyunca Türk Atasözleri, Aydın Oy, İst. 1972.

-Türk Atalar Sözü Hazinesi, Hilmi Soykut, Ülker Yay. İst.1974, 496 s.

-Türk Atasözleri ve Deyimleri I, Milli Kütüphaneler Genel Müdürlüğü, ME Basımevi, İst.1992, 144 s.

-Türkistan İle İlgili Makaleler, Çağatay Koçar, Kültür Bak.Yay.. Ankara 1991, 268 s.

-Türkiye’de Yaşayan Karaçay-Malkar Türklerinden Derlenen Atasözleri, Hasan Ülker, TDA, sayı:75, Aralık 91, s.159-190.

-Türkmen Atasözleri, Bilgehan Atsız Gökdağ, TDA, sayı:79, Ağustos 92, s.67-94

-Türkmen Atasözlerinden Örnekler, İlhan Çeneli, TFA, sayı: 338, Eylül 1977, s.8084

-Uygur Atasözleri ve Deyimleri, Kurtuluş Öxtopçu, Doğu Türkistan Vakfı Yayınları, İst.1992, 340 s.

Türkler Ansiklopedisi Cilt 19 : Hasan ÜLKER, Türk Dünyasında Atasözlerinin Karşılaştırılması Üzerine Bir Deneme [s.96-104]

Yorum yapın

Ocak 6, 2009

DİVANI LÜGAT-İT TÜRK’DEN ATASÖZLERİ

Kategori: Divan'ı Lügat-it Türk — okuz @ 10:31 am


Türk atasözlerin için en eski yazılı Türkçe kaynak Dîvân ü Lûgât-it Türk kabul edilir. Atasözleri bir toplumun derin manevi, tarihsel ve mitoloji bilgilerini birleştirirler. Türk atasözleri için de bu kural geçerlidir.

Örnek Atasözleri -Dîvân ü Lûgât-it Türk:

Emgek eginde kalmas (I. 110) (Sıkıntı ebedîyen sırtda kalmaz.)

Karı öküz balduka korkmas (III. 421)(Yaşlı öküz baltadan korkmaz.)

Kökge sagursa (suysa) yüzge tüşür (II. 81) (III. 132) (III. 439) (Kişi göğe tükürse, yüzüne düşer.)

İm bilse er ölmes (I. 38)(Parolayı bilen kişi hayâtını kurtarır, ölmez.)

Yaş ot köymes, yalapar ölmes (III. 47) (Yaş ot yanmaz, elçi ölmez, öldürülmez.)

Yazmas atım bolmas, yañılmas bilge bolmas (III. 59) (Şaşmaz ok olmaz, yanılmadık bilgin olmaz.)

Telim sözüğ uksa bolmas, yalım kaya yıksa bolmas (III. 20) (Çok söz anlaşılmaz, yalçın kaya yıkılmaz.)

Teñsizde tegirmen turgursa, yaragsızda yar bolmas (II. 355) (Uygun olmayan yerde değirmen yapan yararsız ark yapar.)

Biş erngek tüz ermes (beş parmak bir (düz) olmaz)

Tay atasa at tinur (tay yetişirse at dinlenir)

Öldeçi sıçgan muş ayakı kaşır (ölecek sıçan kedi ayağını kaşır)

Teve silkinse eşgekke yük çıkar (deve silkinse eşeğe yük çıkar)

Ermegüge bulut yük bolur (tembele bulut (bile) yük olur)

Bir tilkü terisin ikile soymas (bir tilki derisi iki kez soyulmaz)

Koç kılıç kınga sığmas (İki kılıç bir kına sığmaz)

Tegirmende tovmış sıçgan kökreginge korkmas (değirmende doğmuş sıçan, gökgürlemesinden kokrmaz)

Ölgesi gelgen sıçgan muşkanın taşgını kaşır (eceli gelen sıçan kedinin taşaklarını kaşır)

Yorum yapın

TÜRK ATASÖZLERİ VE DEYİMLERİNDE AİLE VE AKRABALIK ANLAYIŞI

Kategori: Aile-Akrabalık — okuz @ 10:27 am

NEVİN GÜNGÖR ERGAN*[/b]

Atasözleri geniş halk yığınlarının yüzyıllar boyunca geçirdikleri tecrübe ve bunlara dayanan düşüncelerden doğan ve benimsenen, kimin tarafından söylendikleri belli olmaksızın ağızdan ağıza dolaşan, yol gösterici nitelik kazanmış, az kelime ile çok mana ifade eden kültür unsurlarıdır. Deyimler de, çekici bir anlatım özelliği taşıyan ve çoğunun gerçek manasından ayrı bir manası bulunan kalıplaşmış söz topluluklarıdır.

Türk atasözleri ve deyimlerinin muhteva analizi yapılacak olursa çok büyük bir kısmının aile ve akrabalık ilişkilerini ifade etmeye yönelik olduğu görülür.

“Aile, kan bağlılığı, evlilik ve diğer yasal yollardan aralarında akrabalık ilişkisi bulunan ve çoğunlukla aynı evde yaşayan fertlerden oluşan, fertlerinin cinsel, psikolojik, sosyal, kültürel ve ekonomik ihtiyaçlarının karşılandığı, fertlerin topluma uyum ve katılımlarının sağ¬landığı ve düzenlendiği temel bir toplumsal birimdir şeklinde tanımlanabilir”. (DPT 1989: 3-4)

Toplumsal yaşayışın ilk zamanlarından beri her toplumda ailenin varlığı gözlenmiştir. İlkel topluluklarda aile tek sosyal kurum olma durumundadır. Hayatın gerektirdiği dinî, ekonomik, eğitimle ilgili, siyasî… bütün faaliyetler aile çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Kültürler geliştikçe kurumlar da genişleyip daha karmaşık hale girmektedirler. Bu sü¬reç yapısal farklılaşmayı ve sosyal yapının kurumsal bileşiklerini ortaya çıkarıyor Dolayısıyla aile dinî, ekonomik, siyasî birçok fonksiyonunu bu faaliyetlerle ilgili kurumlara devretmiş ya da onlarla paylaşmıştır. Fakat sile insan neslini üretme ve sosyalleştirmedeki birincil grup olma fonksiyonları ile hem insan neslinin üretilmesinde hem de toplumun devamlılığında ve şekillenmesinde vazgeçilmez bir sosyal kurum olarak varlığım sürdürmektedir.

Bu tebliğimizde önemli folklorik malzeme, olan Türk atasözleri ve deyimlerinde ortaya konmuş olan aile ve akrabalık ilişkileri silenin kurulması, sile üyeleri ve aralarındaki etkileşim boyutlarında ele alınıp sos¬yolojik bakış açısıyla değerlendirilmeye çalışılacaktır. Aile konusu çeşitli boyutlarıyla incelenirken, ilgili çok sayıda atasözü ve deyim içinden belli başlıları seçilerek verilecektir.

Türk atasözleri ve deyimlerinde ortaya çıkan aile ve akrabalık anla¬yışının incelenmesinin sosyolojik açıdan iki önemi vardır:

Öncelikle Türk atasözleri ve deyimleri Türk toplumunun, Türk kültürünün bir ürünüdür. Burada tesbit edilen bulgular Türk toplumunu, Türk ailesini tanımamızda bize yardımcı olur; Türk toplumunu ve ailesini birleştiren, bütünleştiren bağları, aynı zamanda bu süreçte ortaya çıkan problemleri tesbit edebiliriz.

İkinci olarak, Türk atasözleri ve deyimleri aynı zamanda Türk aile¬sine ve Türk toplumuna şekil veren unsurlardır. Buradaki tesbitlerimiz toplumun sosyal kontrolü, sosyo-kültürel bütünleşmesi konularındaki çalışmalarımızda bize yol gösterebilir.

I. AİLENİN KURULMASI

Aile evlilik kurumu yoluyla kurulur. Türk atasözleri ve deyimlerin¬de evlilik kurumu değişik yönleriyle ayrıntılı olarak işlenmiştir.

“Bekârlık sultanlıktır” gibi bekârlığı destekleyen atasözleri de bu¬lunmakla birlikte, Türk atasözleri ve deyimlerinde genellikle evli olma teşvik edilen, bekârlık ise arzu edilmeyen bir statüdür.

“Bekâr gözü kör gözü”.

“Bekârın parasını it yer, yakasını bit”.

“Bekârlık maskaralıktır”.

“Varsa eşin rahattır başın, yoksa eşin zordur işin”.

“Evlenenle ev alana (yapana) Allah yardım eder”.

Genellikle kız çocukları için erken yaşta evlilik teşvik edilir, fakat evlilik konusundaki kararın aceleye getirilmesi de istenmez. Fatma Ba¬şaran’ın 1980’li yılların başında Manisa kent merkezi ve köylerinde yaptığı araştırmaya göre kız için en ideal evlenme yaşının 16-20 olmasına karşılık, erkek için ideal evlenme yaşı 21-25’dir. (Başaran 1984: 148) Ev¬lenme yaşı kırsal kesimden kasabaya ve kente doğru gittikçe, kadının eği¬tim düzeyi yükseldikçe yükseklemtedir. Erken evlilik konusu şu atasözlerinde dile getirilmektedir:

“Kız beşikte çeyiz sandıkta”.

“Onbeşindeki kız ya erdedir, ya yerde”.

“Demir tavında, dilber çağında”.

“Erken evlenen döl alır, erken kalkan yol alır”.

“Erken evlenen yanılmamış”.

“İven (acele eden) kız ere varmaz, varsa da baht bulmaz”.

* * *

Türk atasözleri ve deyimlerinde tek eşlilik (monogami) vurgulanmaktadır. Tarih içersinde Türklerin birden fazla eşle evlendikleri görülmüştür. Gökalp’ın bildirdiğine göre, hakanların ve beylerin “hatun”dan başka “kuma” adıyla başka illere mensup eşleri de bulunabilirdi. Fakat Türk töresi bunları resmen eş olarak tanımazdı, çocukları hakan olamazdı, mirasdan hak alamazlardı. (Gökalp 1976: 159) Bugün de ikinci kadın kuma olarak hoş karşılanmamaktadır. Daha çok kırsal kesimde görülen iki eşle evlilik, çocuk sahibi olma veya erkek çocuk sahibi olma gibi sebeplerle yapılmaktadır. Nitekim atasözlerinin hiçbirinde çok eşlilik desteklenmemektedir:



“Kadının biri alâ, ikisi belâdır”.

“Bir eve bir baca, bir kadına bir koca”.

“Kızın kimi severse güveyin odur, oğlun kimi severse gelinin odur”

atasözü eş seçmede kız ve erkek çocuğu serbest bırakmayı öngörüyorsa da, genelde atasözlerinde gençlerin evlenmelerine müdahale edildiği gözlenir. Bu özellikle kızlar için erken yaşta evlilik teşvik edilmesi ve biraz sonra açıklanacağı üzere, Türk ailesinde üyeler arasındaki sıkı bağlar dikkate alındığında tutarlı bir yaklaşımdır. Merter’e göre “evlenme ve eş seçiminde kırsal alanlarda çok etkili olan aile baskısı köy ailesinden kent ailesine doğru etkisini kaybetmektedir… Yine Türkiye’de özellikle kızların evlenme kararında silenin etkisi erkeklere göre daha fazla olmaktadır. “(Merter 1990: 29, 41)” Konu ile ilgili atasözlerinden bazıları:

“Kızı kendi havasına bırakırlarsa ya davulcuya varır, ya zurnacıya”.

“Kızı kendi keyfine koysalar çalgıcıya varır”.

“Ergen gözü ile kız alma, gece gözü ile bez alma”.

Eş seçmede hem ailenin hem de akraba ve çevrenin fikri alınır. Eşler arasında denkliğe özen gösterilir. Özellikle kızın köklü bir aileden gelmesine, belli özelliklere ve değerlere sahip olmasına dikkat edilir. Kurulan ailenin sağlam temellere sahip olmasında bu seçim önemli rol oynar:

“Davul dengi dengine çalar”.

“Halayıktan (beslemeden) kadın olmaz, gül ağacından odun”.

“Kenarın dilberi nazik de olsa nazenin olamaz”.

“Kendinden küçükten kız al, kendinden büyüğe kız verme”.

“Kız alan gözle bakmasın, kulak ile işitsin”.

“Pekmezi küpten, kadını kökten al”.

“Lafın azı uzu, çobana verme kızı; ya koyun güttürür, ya kuzu”.

“Asili alması zor, saklaması kolaydır”.

“Babasının mezarını görmediğin adama kız verme”.

Eğer yeni evlenen çiftler ayrı ev açmayacaklarsa, genellikle erkeğin babasının evine yerleşme usulü (patrilokal) hakimdir. Evliliklerde “İçgüveysi” olarak kızın baba evine girme az görülür. Erkeğin “baba” ocağı’nı tüttürmesi önemlidir. Bu yalnız kırsal kesim için değil, kent kesimi için de bugün de geçerli bir tesbittir. Şu atasözleri ve deyimlerden bu durum gözlenebilir:

“Kızı ver, köprü kes”.

“İç güveysi iç ağrısı”.

“İç güveysinden hallice”.

“Baba ocağı”.

II. AİLE ÜYELERİ VE ARALARINDAKİ ETKİLEŞİM

A. Aile Üyeleri:

Türk atasözleri ve deyimlerinde anne, baba, kız ve erkek çocuklar üzerinde ayrı ayrı durulmaktadır. Ailede en büyük rol kadına verilir, kadın ön plana çıkmaktadır. Çünkü, evi yuva haline getiren, aileyi birbirine bağlayan kadındır.

“Evi ev eden avrat (kadın), yurdu şen eden devlet”.

“Kadın erkeğin eşi, evin güneşidir”.

“Kadının düzdüğü evi Tanrı yıkmaz, kadının bozduğu evi Tanrı yapmaz.”

“Kadın var ev yapar, kadın var ev yıkar”.

“Kadınsız ev olmaz”.

“Dişi kuş yapar yuvayı, içini, dışını sıvayı sıvayı”.

Buna karşılık bazı atasözlerinde kadının statüsünün düşük olduğu vurgulanmaktadır:

“Kadını sırdaş eden esrara tellal aramaz”.

“Avradın kazdığı kuyudan su çıkmaz”.

“Kadının saçı uzun olur, aklı kısa”.

“Kadın şerri şeytanın şerrine eşittir”.

“Kadının bir aklı, erkeğin dokuz aklı vardır”.

“Avrattan vefa, zehirden şifa”.

1971-1981 yılları arasında yapılan Türkiye’de aile içi etkileşimi esas alan birtakım araştırmaların ortak bulgusu da erkeğe kıyasla kadının aile içi düşük statüsü üzerinde odaklaşmaktadır. Kadın-erkek statü farklılaşması özellikle karar verme süreçlerinde; tüketimde ve genellikle maddî imkânlarda; çevre ile ilişkilerde ve hareket özgürlüğünde kendini göstermektedir. Bulgular kadının eve bağlı, bağımlı konumunu yansıtmaktadır. (Kâğıtçıbaşı 1984: 131-132) Yine “Erkek getirmeyi, kadın yettirmeyi bilmelidir”, “Anasız çocuk evde hordur; babasız çocuk çarşıda” atasözleri kadın ile erkek arasındaki işbölümüne işaret eder; kadının yeri evidir, erkeğin görevi dışarıdadır.

Kadının en önemli statüsü anneliğidir. Daha sonra işleneceği üzere ailenin önemli sosyal fonksiyonlarından biri üyelerine birincil grup tatmini sağlamasıdır. Bunun da büyük kısmını annelik rolü ile kadın yerine getirmektedir;

“Ağlarsa anam ağlar, gayrısı yalan ağlar”.

“Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz”.

“Ana evlâdından geçmez”.

“Analı kuzu kınalı kuzu”.

“Anadan doğmayan kardeş sayılmaz”.

“Anadan olur dana, hamurdan olur maya”.

Türk atasözlerinde ve deyimlerinde silenin ikinci önemli öğesi babadır:

“Baba ocağı”.

“Baba nasihatı tutmayan pişman olur”.

“Baba oğlunun fenalığını istemez”.

Türk atasözleri ve deyimlerinde çocuk da aile içinde önemli ve gerekli bir öğe olarak işlenmiştir. Çocuk evde aileyi tamamlar, özellikle kırsal kesimde küçükken aileye maddî katkı sağlar, büyüyünce de yaşlılık güvencesidir, aynı zamanda statü kaynağıdır.

“Çocuklu ev pazar, çocuksuz ev mezar”.

“Çocuksuz kadın meyvesiz ağaç gibidir”.

“Çocuk evin meyvesidir”.

“Oğlanı kızı olmayan avrattan, eski hasır yeydir”.

“Evlâdı olmayanda merhamet olmaz”.

Çocuk sahibi olmayı teşvik eden bu atasözleri ailenin insan neslinin üretilmesi ve devamındaki fonksiyonunu da getirir. Böylece hem ailenin ya da soyun hem de toplumun devamlılığı sağlanmış olur.

Geleneksel Türk kültüründe çok çocuk statü ve güven kaynağıdır, fakat, Türk atasözleri ve deyimlerinde genellikle çocuk büyütmenin zorluklarına işaret edilir:

“Çok çocuk anayı şaşkın, babayı düşkün eder”.

“Evlâdın varsa başında derdin var”.

“Çocuk büyütmek taş kemirmek”.

“Çocuk isteyen belâsını da istemek gerek”.

“Evlâdın varsa bin derdin var, evlâdın yoksa bir derdin var”.

“Evlâdın var mı derdin var”.

Merter’e göre “Türkiye’de doğurganlık oranları diğer Avrupa ülkelerine göre yüksek olmasına rağmen, Türkiye’nin sanayileşmesi, modernleşmesi, eğitim düzeyinin yükselmesi, kentleşme hızının artması ve kadının tarım dışı işgücüne katılması ile paralel olarak azalmaktadır. “(Merter 1990: 58)”

Çocuklar içinde de kız çocuğun değeri düşüktür, çünkü ele gidecektir. Erkek çocuğun değeri yüksektir, çünkü ondan beklentiler çoktur; hem baba adını, soyunu ve ocağını sürdürecek, hem de anne babaya statü kazandıracaktır. Kâğıtçıbaşı’na göre, erkek çocuğuna verilen değer köylerden kentlere ve büyük kentlere doğru gidildikçe değişmektedir. Büyük kentlerde kız erkek ayırımı yapılmadan çocuğun aile bağlarını güçlendirici fonksiyonu köylere göre daha çok vurgulanmaktadır. “(Kâğıtçıbaşı 1969: 110)” Şu atasözlerinde kız ve erkek çocuğun değeri işlenmiştir:

“Kız yükü tuz yükü”:

“Kız doğuran tez kocar”.

“Kız evde olsa da elden sayılır”.

“Oğlan doğuran övünsün, kız doğuran dövünsün”.

“Oğlanı her karı doğurmaz, er karı doğurur”.

“Oğlandır oktur, her evde yoktur”.

Torunda bile “Oğlanınki oğul balı, kızınki bahçe gülü” olarak nitelendirilir.

***


B. Aile Üyeleri Arasındaki Etkileşim

Aile üyeleri birbirlerine karşılıksız sevgi bağı ile bağlıdırlar. Aile içinde birincil ilişkiler, yani, sıcak, samimî, yüzyüze, duygusal yönü ağır… İlişkiler yaşanır. Birincil ilişkiler her yaştaki insanın kendini güvende hissetmesi, diğer insanlarla normal ve sağlıklı etkileşime girebilmesi için çok gerekli ve önemlidir. Anne baba çocuklara sıcak bir ortam sağlar. Çocuklar da belli yaşa geldiklerinde anne babaya yardımcı olurlar. Ayrıca çocuk küçükken anne baba nasıl onun için güvence kaynağı ise, anne babanın yaşlılığında da çocuklar güvence olabilirler. Dolayısıyla sile üyelerine birincil grup tatminleri sağlayarak, toplumsal birlik, dayanışma ve bütünleşmede fonksiyonel rol oynamış olur Ailenin bu önemli fonksiyonu şu atasözlerinde dile getirilmektedir:


“İnsana ata ana gibi yâr olmaz”.

“Bağdat gibi şehir olmaz, kardeş gibi yâr olmaz; ana baba hiçbir yerde bulunmaz”.

Aile üyeleri arasındaki etkileşimi dört başlık altında incelemek mümkündür:

1. Eşler Arası Etkileşim:

Aile kurulduktan sonra eşler arası etkileşim hem kadın hem de erkek için birinci planda gelir:

“Bir adamın karısı onun yarısıdır”.

“Kardeş kardeşi atmış, yar başında tutmuş”.

“Kardeşten karın yakın”.

“Otuz oğlun olacağına bir oturak kocan olsun”.

“Baba/oğul ekmeği zindan ekmeği, koca ekmeği meydan ekmeği”.

Eşlerarası ilişkide “eşitlik”ten çok “otorite” ilişkisi dikkati çeker. “Erkeksiz ev, yelkensiz gemiye benzer” atasözü gereği erkek evin reisidir. Kadın elinin hamuru ile erkek işine karışmamalıdır. Hele evde kadının otorite kurması hiç tasvip edilmez.

“Kadının hükmettiği evde mutluluk olmaz”.

“Bir evde iki horoz olunca sabah güç olur”.

“Kocana göre bağla başını, harcına göre pişir aşını”.

Aile düzeninin sürmesi için eşlerin rollerini gereği gibi oynamaları tavsiye edilir:

“Kadını yeşil yaprak eden de kocası, kara toprak eden de kocası”.

“İyi kadının kocası cüppesinden bellidir”.

“Erkeğin rızkı kadının ruhsatına bağlı”.

“Avradı bed olanın sakalı tez ağarır”.

2. Anne-Baba-Çocuk Etkileşimi:

Çocuk dünyaya geldikten sonra ilk tecrübelerini aile içinde edinir. Kişinin daha sonraki yaşantıları ve çevresi ile ilişkileri aile içi ilişkilerden büyük ölçüde etkilenir. Aile bütün dünyada en önemli bir birincil gruptur. Aile üyeleri arasındaki sevgi ve samimiyet “biz duygusu”nu geliştirir ve bu duygu ana babalardan çocuklara tutum ve alışkanlıkların geçmesini teşvik eder. Ailenin sosyalleştirme fonksiyonu şu atasözlerinde dile getirilmektedir:

“Sen seversen oğlunu, o da sever oğlunu”.

“Soydur çeker, huydur geçer”.

“Meyve ağacından uzak düşmez”.

“Armut dalının dibine düşer”.

“Ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olur”

“Çocuğuna iyi-kötü huy anadan gelir”.

Aile sosyalleştirme süreci içinde çocuğa statü kazandırır. Çocuk aileye girdiği andan itibaren yaş, cinsiyet, doğum sırası gibi bir seri statülere sahip olur. Diğer bazı statülerin kazanılması da sile üyeliğine bağlı olarak gerçekleşir. Meselâ, Ankaralı olmak, orta tabaka mensubu olmak gibi. Ailenin sağladığı statü toplamı çocuğun daha sonra kazanacağı statülere de zemin hazırlar. Yine sile verdiği değerler ve yaptığı telkinlerle eş, meslek, arkadaş gibi seçimlerinde çocuğa statü yönlendirmesi de yapar:

“Ata dostu oğula mirastır”.

“Babası ekşi elma yer, oğlunun dişi kamaşır”.

“Dedesi koruk yemiş, oğlunun dişi kamaşmış”.

Buna karşılık çocuğun sosyalleşmesinde ve statü kazanmasında şahsiyetin gelişmesinde ailenin yeterli olmadığı, diğer kişi ve gruplara da ihtiyaç duyulduğu bazı atasözleriyle dile getirilmektedir. Böylece Türk atasözleri ve deyimlerinde hem anne babanın statü kazandırıcı fonksiyonları hatırlatılarak aile kurumu fonksiyonel hale getirilir, hem de bunun yeterli olmadığı gösterilerek fert ve toplum hayatında diğer kişi ve gruplararası etkileşime de yer verilir; böylelikle dolaylı yoldan da olsa sosyal etkileşim ve dayanışmanın önemi de vurgulanır.

“Ana baba ile iftihar olmaz”.

“Ata malı mal olmaz, kendin kazanmak gerek”.

“Atalar çıkarayım der tahta, döner dolaşır gelir bahta”.

“Babadan mal kalır, kemal kalmaz”.

Atasözlerinde silenin statü kazandırma fonksiyonu da çift yönlü olarak işlemektedir. Anne baba çocuklara doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak statü kazandırdığı gibi, çocuklar da hem küçükken hem de büyüdükleri zaman anne babaya statü kazandırabilirler. “İyi evlât anayı babayı vezir eder, kötü evlât rezil eder”, “Doğan anası olma, doğuran anası ol” atasözleri bu gerçeği dile getirmektedir.

Türk toplumunda erkek çocuğun değeri daha büyük olduğundan erkek çocuk doğuran anne de, erkek çocuğa sahip olan baba da daha yüksek bir statü kazanmış olurlar: “Oğlanı her karı doğurmaz, er karı doğurur” atasözü bu gerçeği dile getirmektedir.

Zaten realitede olduğu gibi Türk atasözleri ve deyimlerinde de annelik başlı başına bir statü kaynağıdır: “Çocuksuz kadın meyvesiz ağaç gibidir”.

Çocuk sosyalleşme sürecinde cinsiyet rollerini aile içinde öğrenir. Cinsiyet rolleri çocuğun kişiliğinin gelişmesinde, diğer insanlarla ilişkilerinin düzenli ve uyumlu olmasında ve topluma uyumlu bir kişi olarak katılmasında, aile içi uyumun sağlanmasında önemli rol oynar. Bu öğrenme sürecinde kız çocuk anne ile, erkek çocuk baba ile özdeşim kurar. Aşağıdaki atasözleri ailenin bu fonksiyonunu açıklar niteliktedir:

“Oğlan babaya kız anaya çeker”.

“Kenarına bak bezini al, anasına bak kazını al”.

“Oğlan atadan öğrenir sofra açmayı, kız anadan öğrenir biçki biçmeyi”.

Türk atasözleri ve deyimlerinde ebeveyn-çocuk ilişkilerinde otorite-itaat ilişkisi dikkati çeker. Çocuklar anne babaya hürmet etmeli, saygılı davranmalıdırlar.

“Oğula devlet gerek ise, anaya ataya hürmet eyleye”.

“Ana ata önünden geçmek hata”.

“Ana baba duasını almış”.

“Ana baba bedduasını alan onmaz”.

“Ata yolu doğru yoldur”.

“Atanın önünden geçeni Allah sevmez”.

Anne baba çocuk ilişkilerinde çocuk ve ebeveynlerin birbirlerine karşılıklı görevleri vardır, fakat ebeveyn daha vericidir. Çocuklar özellikle evlendikten sonra kendi ailelerini (eşlerini ve çocuklarını) ön plana almakta, anne-babalarına gereken ilgi ve yardımı gösterememektedirler.

“Baba borcu evlâda düşer”.

“Baba himmet, oğul hizmet”.

“Doğurdum oğlum oldu, evlendi komşum oldu”.

“Bir baba dokuz oğlu besler, dokuz oğul bir babayı besleyemez”.

“Babası oğluna bir bağ bağışlamış, oğlu babasına bir salkım üzüm vermemiş”.

Çocuk için genelde annenin varlığı ve rolü daha önemlidir:

“Yüz koyunlu atam kalmaktan, bir yüksüklü anam kalmak yeydir”.

“Baba öksüzü öksüz değil, ana öksüzü öksüz”.

“Ana analık olursa, baba da babalık olur”.

Aile içi ilişkilerde karşılıklı sevgi ve saygıdan, işbölümünden doğan işbirliği ve dayanışma istenir:

“Oğlun güder, karın sağarsa koyun olur”,

“Anasını babasını dinlemeyen evlât, kocasını saymayan avrat, üvendere ile yürüyen atı kapında tutma hiç, durma sat”.

“Buyurmadan tutan evlât, çağırmadan kalkan avrat, orada olur devlet”.

3.Kardeşlerarası Etkileşim:

Türk atasözleri ve deyimlerinde çok çocuk da tek çocuk da istenmez. Aileyi bir sosyal sistem olarak aldığımızda anne, baba, çocuk yanında kardeş de ikinci bir çocuk olarak bu sistemi tamamlayan bir alt sistemdir.

“İnsana kardeş gibi yâr, Irak gibi diyar olmaz”.

“Kardeşi olmayan garip olur”.

“Kardeşçe taksim” deyiminden kardeşlik ilişkisinin paylaşma, eşitlik duygularını kazandırdığını, “Kardeşin büyüğü peder, küçüğü evlât yerine geçer” atasözünden de kardeşliğin aile içi dayanışmayı da sağlayan bir ilişki olduğunu anlıyoruz. “Anadan doğmayan kardeş sayılmaz”

atasözü de kardeşlik duygularının ve rollerinin verilmesinde annenin rolünü vurgular, oysa soy bağı olarak kardeşlik babadan geçmektedir.

Bazı atasözlerinde kardeşlerarası ilişki rekabet ya da düşmanlık ilişkisi olarak verilir Tabiî atasözleri ve deyimler halkın belli yer ve zamanda belli bir durumu ifade etmek için söyledikleri sözler olduklarından, söylendikleri bağlamda değerlendirildiklerinde anlam kazanırlar.

“Allah kardeşi kardeş, keselerini ayrı yaratmış”.

“Kardeş kardeşin ne öldüğünü, ne onduğunu ister”.

“Kardeş kardeşi bıçaklamış, dönmüş yine kucaklamış”.

“Dost kazan, anan düşman doğurur”.

•4. Akrabalık:

“Et tırnaktan ayrılmaz”, “Akrabaya taş atan onmaz” gibi atasözleri akrabaların öneminden bahsetmekte ise de genellikle Türk atasözleri ve deyimlerinde ortaya çıkan akrabalık ilişkileri realitede olduğu kadar da sıcak ve samimi değildir:

“Hısım hısımın ne öldüğünü ister, ne unduğunu”.

“Akraba idik akrep olduk biz bize, ayrı düştük bakmaz olduk yüz yüze”.

“Akrabanın akrabaya akrep etmez ettiğin”.

Aile ve ev içinde olduğu gibi akrabalar arasında da ilişkiyi kadın belirler. Bu sebeple kadın tarafı ya da annenin akrabalarına daha yakın davranılır:

“Hanım hısmı gelince oklovalar tıkır tıkır, beyin hısmı gelince dişler takır takır”.

“Oğlan anası kapı arkası, kız anası minder kabası”.

“Karı hısmı alay bağlar, erkek hısmı sinek avlar”.

•Gelin-kaynana ilişkisi Türk atasözleri ve deyimlerinde de bir kalıba oturmuştur. Gelin ile kaynana arasında daima soğuk ve gergin bir ilişki yansır:

“Gelin çiçek, her dediği gerçek; kaynana yılan, her dediği yalan”.

“Gelinin dini yok, kaynananın imanı”.

“Kaynana dırıltısı”.

“Kaynana pamuk ipliği olup raftan düşse gelinin başını yarar”.

Eltiler ve gelin-görümce arasındaki ilişkiler de soğuk ve gergindir:

“Elti eltiden kaçar, görümceler bayrak açar”.

“Ortak/Kuma gemisi yürümüş, elti gemisi yürümemiş”.

“Görümce, yüzünü görmeyim ölünce”.

Anne babanın birinci dereceden kardeşleri çocukların bakımında ve yetiştirilmesinde büyük rol oynar:

“Oğlan dayıya kız halaya çeker”.

“Teyze ana yarısıdır”.

“Amca baba yarısıdır”.

“Gayret dayıya düştü”.

SONUÇ olarak bütün bu açıklamalardan sonra Türk atasözleri ve deyimlerinde ortaya çıkan sile modelini şöyle tesbit edebiliriz: Aile anne baba ve çocuklardan meydana geliyor Kadının kadın olarak statüsü düşük, fakat ailenin devamında, aile üyelerinin etkileşiminde, kısacası aile içindeki rolü çok önemli, annelik rolü ile ön plana çıkıyor. Erkek evde reis rolündedir, eşi ve çocukları üzerinde otorite sahibidir. Fakat Gökalp’ın da belirttiği gibi, erkeğin evdeki otoritesi ataerkil aile düzeninde olduğu gibi sınırsız değil, velâyete dayalı sınırlı bir otoritedir. Ailede çocuğun değeri yüksektir Ancak atasözleri ve deyimler baba soyuna ve baba otoritesine dayalı, bir aile düzenini, henüz kentleşme ve modernleşme düzeyinin yükselmediği, kadının eğitim düzeyinin düşük olduğu ve çalışa hayatına katılmadığı bir toplumsal yapıyı yansıttıklarından ailede kız çocuğun değeri erkek çocuğa göre düşüktür. Akrabalar arasındaki ilişkiler de fazla sıkı ve yoğun değildir Gökalp’ın tanımladığı “Pederî aile” tipi (Gökalp 1976: 155-156) ortaya çıkmaktadır.

Türkiye’de özellikle 1960’lı yıllardan itibaren sanayileşme ve kentleşme hızının yükselmesi, iç ve dış göçlerin artması, doğum kontrolü uygulamasının yaygınlaşması, özellikle büyük şehirlerde kadının eğitim düzeyinin yükselmesi ve iş alanına atılması ile kadının ve kız çocuğun statüsünde yükselme gibi değişiklikler dışında Türk atasözleri ve deyimlerinde ortaya çıkan sile ve akrabalık anlayışı hemen hemen günümüzdeki sile anlayışını da yansıtmaktadır.

Bu haliyle Türk ailesi Türk toplumunda nesillerin ve toplumun/kültürün devamlılığını sağlayan, birincil ilişkilerle üyelerini tatmin eden, sosyalleştirme süreci ile topluma yeni üye sağlayan, üyelerine statü aktaran ve rol modelleri sunan, bütün bu fonksiyonları ile de sosyal kontrol ve sosyo-kültürel bütünleşmede önemli rolü olan temel bir sosyal kurumdur.

KAYNAKÇA



ARSOY, Ömer Asım, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, Cilt: I-II, 3. b., Ankara: Türk Dil Kurumu Yay., 1981.

BAŞARAN, Fatma, “Ailede Cinsiyet Rollerine İlişkin Tutum Değişmeleri” . Türkiye’de Ailenin Değişimi, Ankara: Sosyal Bilimler Derneği Yay., 1984, ss. 145-160.

DPT, Türk Aile Yapısı, VI. Beş Yıllık Kalkınma Planı Ö.İ.K Raporu, Ankara: T.C. Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilâtı Yay., 1989.

GÖKALP, Ziya, Türkçülüğün Esasları, (Haz: Mehmet Raplan), İstanbul: Kültür Bakanlığı Yay., 1976.

KÂĞITÇIBAŞI, Çiğdem, “Aile İçi Etkileşim ve İlişkiler: Bir Aile Değişme Modeli Önerisi” Türkiye’de Ailenin Değişimi, Ankara: Sosyal Bilimler Derneği Yay., 1984, ss. 131-143.

KÂĞITÇIBAŞI, Çiğdem, İnsan Aile ve Kültür, İstanbul: Remzi Kitabevi Yay., 1990.

MERTER, Feridun, 1950-1958 Yılları Arasında Köy Ailesinde Meydana Gelen Değişmeler, Ankara: T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, 1990.,

TÜLBENTÇİ, Feridun Fazıl, Türk Atasözleri ve Deyimleri, İstanbul: İnkılâp ve Aka Kitabevi, 1963.

YURTBAŞI, Metin, A Dictionary of Turkish Proverbs, Ankara: Turkish Daily News, 1993.

* Doç.Dr.Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü, Beytepe-Ankara

Türk Kültürü Kongresi Bildirileri Cilt II
HALK BAHÇESİNDE DİLLENMEK

Kategori: Uncategorized — okuz @ 8:48 am


Deyimler, karşı karşıya olduğumuz bir durumu özetleme çabasının ürünüdür. Deyim kullanmaktaki ereğimizi (murat) ise, “Lafını balla kesmek” deyimiyle özetleyebiliriz. Ama her deyim, aynı zamanda bir bencilliğin yapışkanlığını da dillendirir. O halde her yazarın, her ozanın “Lafını bil de söyle, ağzını sil de söyle.” uyarısını hiç göz ardı etmemesi gerekir. O halde deyimle atasözünü çoğu kez kol kola görmek de olası. Hatta zaman zaman biri diğerinin yerine de kullanılabilir. Ayağını yorganına göre uzatmayı geç de olsa öğrendin, dersem karşıma çıkan deyimdir. Bak evlat, ayağını yorganına göre uzat dersem atasözüdür.

Deyimleri algılamak, anlam derinliğine inmek sanıldığı kadar zor değil. Her şeyden öne kalıplaşmış bir ifade. O tek anlamı doğru saptayabilmek için kendimizi bir oyunu izlemekte olan bir tiyatrosever gibi düşünelim. Sözgelimi öğrencilerimiz “etekleri zil çalmak” ile “etekleri tutuşmak”ı birbirleriyle hep karıştırırlar. Sahnede iki kız, birinci eteklerini zil ritmiyle sağa sola oynatıyor, öbürünün etekleri alev alıp tutuşmuş, yanmakta. Birincinin oynamakta olduğunu, sevinmekte olduğunu görüyorsunuz; öbürünün iyice telaşlandığını, korktuğunu. Deyimler, yargı belirtmeyip bir durumu saptadığına göre birinci deyim sevinmenin, mutlu olmanın; öbürü de kaygının, korkunun somutlaması. Bir de her toplum kendi doğal ve yaşamsal koşullarına göre deyimleri biçimlendirmektedir. Türkçe’de “gökten kasnak yağsa bir başıma geçmez” vardır, Almanca’da “gökten kedi, köpek yağmak” vardır ve ikisi de şanslı olmakla ilgilidir.

Deyimler yaşamın aynasıdır. Mutlu bir geçmişi olmayan toplumların deyimleri de daha çok olumsuz somutlamalar olarak karşımıza çıkar. Göçlerle biçimlenen bir yaşam, nereyi yurt edineceğini bilememe kaygısı, savaşlar, işgaller ve kıyımlar doğal olarak deyimlerimizi çoklukla olumsuz somutlamalar olarak karşımıza çıkarmaktadır: Adı batasıca, inceldiği yerden kopsun, yürek erintisi… Aşağıdaki deyimlerin yanına bir artı, bir eksi koyup geçin, bakalım ne göreceksiniz. Tepeden tırnağa karamsarlık, acı, olumsuzluk… Diğer toplumlarla ilişkilerimizi belirlerken de deyimler, yine gerçeğin somutlaması olarak karşımıza çıkar: Yunan dölü, Senin yaptığını Ermeni yapmaz, *** inadı, *** azabı çektirme, *** parasıyla beş para etmemek… Bu durum diğer toplumlarda da böyle. Sözgelimi İtalyanca’daki şu üç beş deyime bakalım: “Türk gibi küfretmek, Türk gibi konuşmak, Türk gibi sigara içmek, anneciğim Türkler geliyor (mamma i Turchi)…” Ama Norveçli için Türkiye uzak bir ülke. Arada hiçbir çıkar çatışması, dalaşma yok. O halde onların dilindeki o göğüs kabartıcı “Mustafa Kemal gibi düşünmek” deyimine de şaşırmamak gerekir. Doğal olarak bunda yaşama hep olumlu bakan Mustafa Kemal’in olağanüstü kişiliğinin etkisini de unutmamak gerekir.

Bu yazım “halk Bahçesi” başlıklı başka bir yazımın devamı. Anamın dilinden “anadil”ime başka bir yolculuk: Deyimler derlemesi. “Anadil” kavramı hep ilgimi çekmiştir; bana hem anamızdan öğrendiğimiz dili, hem dilin o doğurgan özelliğini düşündürmektedir. Bir yazar, bir ozanın da görevini bu bağlamda ele alıp gereğini yerine getirmekle sorumludur.. Böyle düşündüğüm için, çok eski bir şiirimde şu dizelere vermiştim: “Ozanım ben küstüremem sözcükleri / Ben hem bulut hem toprağım / Utanır mıyım hiç sizler için yüklenmeyi / Çünkü ben sözcükleri doğurtup / şiiri doğuranım / ki / katmer katmer çiçekçe / açım / a ç ı m” (OZAN,Türk Dili Dergisi, 16. Sayı )

Dil, deyimler üretmeye devam ediyor. Bugün de deyimler üretiliyor. Dileğim, kalıp söz olabilecek ifadeler kullanırken, somutlamalarımızın olumlu olmasına özen göstermek gerekir. Kamuoyunda etkili sanatçının, siyasetçinin ve kitle iletişimcinin görevi artık biraz da budur. Demokrasi kültürünün oluşmasına bir katkı da bu yolla olacaktır inancındayım.

Adı batasıca: Ölmesini, adının unutulup gitmesini istemek, ilenç.

Şu adı batasıca çıplaklığa ne şiir yazılır, ne de ağıt yakılır; o adı batasıcayla, olsa olsa sevdanın ve şiirin namusu beş paralık edilir.

Ağzının kaytanı olmamak: Sözü düşünmeden kullanmak.

Ağzının kaytanı olmayan o ozanlardır yerginin (hiciv) öncüleri; yergiyi şiir yapansa kaytanın rengi ve o kaytanın büzdürdüğü dudağın biçimidir.

Akçakavak yaprağı gibi: Bir parlayıp bir sönmek, bir böyle bir şöyle davranmak.

Ne kinaye ne tevriye akçakavak yaprağına benzer; çünkü her ikisi de her zaman hem böyle hem şöyledir.

Başında kışlamak: Hiç istenmeyen bir durumla karşılaşmak, o durumu yaşamak zorunda kalmak.

Başımda kışlayacaklarını bilseydim, sapla samanı birbirine karıştıran bu okurlara, ozan olduğumdan hiç söz etmezdim.

Cayrak Çalı: Birden öfkelenen, öfkesini bağırıp çağırarak dışa vuran.

Övgüye alışan o şairlerdir, ilk eleştiri de çayrak çalı etrafı tutuşturuverenler

Ciğerinin sapından yanasıca: Onulmaz derde düşmesi için ilenmek.

Ciğerinin sapından yanmış o arabesk şiirlerde aşkı arama; çünkü A. Behramoğlu’nun

dediği gibi “Aşk iki kişiliktir”.

Çayın taşıyla çayın kuşunu vurmak: Sonuca, kendi koşullarındaki olanaklardan yararlanarak gitmek.

Şiir kapısından ancak konuya uygun sözcüklerle girebilirsin; o halde çayın taşıyla çayın kuşunu vurma yolunu seçeceksin.

Çifte koşmak: Öküzü çift için boyunduruğa bağlamak.

Şiir boyunduruğu sevmese de şiir sözcükleri çifte koşarak yazılır; uyumu olmayan sözcükler ise asla çifte koşulmaz.

Dal başına: Yalnız, kimsesiz.

Tek şiirle ödül kazanmak ne kötü, “Otuz beş Yaş” ödül alınca Tarancı’nın nice güzel şiiri koca dünyada dal başına kalakalmıştı..

De gidi de: Çokluğu, aşırılığı abartmada kullanılan belirteç.

De gidi de, bu şiirlerin hepsini Dağlarca mı yazmış.

Deli bozuk: Kabadayıca davranıp aklına geleni yapan.

O deli bozuk dizelerdir bir ozanı yola getiren.

Deli tepek konuşmak: Tutarsız laf etmek.

Bu dünyada deli tepek konuşan bir kişi tanırım; o da ustalığa gideceğine ustalık ayağıma gelsin diyen ozandır.

Dilli düdük: Çok konuşan, işittiğini herkese duyuran.

Ozanların, dilli düdüklüğe özenmelerine, dilli düdük olmalarına hiç de gerek yoktur; unutmamak gerekir ki İbni Abdul (XI. Yy) en güzel kasidelerini dili kesildikten sonra yazmıştır.

Dokuz memelilerin Emirayşe: Köpek; erkek düşkünü kadın.

Şiiri dokuz memelilerin Emirayşe emzirmeseydi, erotizm dünyaya gelir miydi?

Düdüğü taş atmak: Bir şeyi yemek için iyice sabırsızlanmak.

Düdüğü taş atan sözcük açı ozanlar dize üstüne dize eklerler de yine de doymak bilmezler.

Ekmeği yanından zeytin silkmek: Yaptığı işten hiçbir kazanç elde edememek, hep kendinden tüketmek.

Ozanlık, dünden bugüne amatörce bir uğraştır; demek ki ekmeği yanından zeytin silkmeyi göze alamayanların ozanlığa soyunmamaları gerekir.

Ekmek yerken kedinin gözünü bağlamak: Cimrilikte sınır tanımamak.

Ekmek yerken kedinin gözünü bağlayan, şiir sofralarında başka ozanlara yer açmayan ozanlar, “şairi azam” olarak anılsalar bile ozan olarak geleceğe kalamazlar.

Elin kızı: Gelin, karı.

Elindeki gülü, elin kızına kaptırmadan kim ozan olabilmiş ki?

Elin oğlu: Damat, koca.

Elin oğlu, şiir dururken ozanı baş tacı edecek değil ya!

Evinsiz konuşmak: Yersiz, boş laf etmek.

Onca benzetmedir evinsiz konuşan her ozanı bir güzel benzeten..

Geçmişi kınalı: Kişinin geçmişine yönelik sevecen bir sövgü; geçmişte hafif bir yaşamı olan sevimli, cana yakın kişi.

O geçmişi kınalı şiirler, bugün, tesettür mağazalarının köçekliğe tövbeli o işbilir tezgahtarlarıdır.

Gök görmedik: Görgüsüz.

Gök görmediklik yapıp da bir günden bir güne ne şiirini ne kendini övmeye kalk; a

Rıza’nın kendine filozof demesine bugün de hâlâ gülünmüyor mu?

Götünde gözü olmak: Gizli saklı her şeyi görmek.

Ahmet Haşim, götünde gözü olan okura çatmamış olacak ki, kapalı şiirden söz edebilmektedir.

Götünden solumak:İyice güçsüz ve yorgun ya da ölmek üzere olmak.

Götünden soluyan şairleri ele veren, son sözü bulamamış, sonu iyice zayıf şiirlerdir.

Götünün kurtları dinlenmek: Yapacağı kötülüğü yapıp rahatlamak.

Götünün kurtlarını dinlendirmek için şiir yazılmaz, çünkü şiir kazasında yaşama dönüş yoktur.

Gözünü belertmek: Gözlerini irileştirip öfkeli öfkeli bakmak.

Lirik şiire, öbür şiirler hep gözlerini belerterek bakmışlardır; çekemezlik.

Gıllın gıccık: İyice sıradan, işe yaramaz olan.

Gıllın gıccık şiirleri, kitaplarda değil, şiir sitelerinde ara.

Gidinin deyyusu: Kişilik ve karakteri iyice zayıf, ahlaksız

“Gidi”nin ilk anlamının pezevenk olduğunu bilen bir ozan, başkaları kendisine “gidinin deyyusu” dese bile üstüne alınmaz; çünkü bir ozanın biricik işinin sözcüklere pezevenklik yapmak olduğunu bilir.

Gününü görmek: Belasını bulmak, kötü duruma düşmek.

Hemen beğenilme tutkusudur (tamahkârlık), bir şaire gününü gösteren.

Hadi ordan: Hafifseme ve öfkeyi birlikte içeren inanmama, akılcı bulmama ifadesi.

Hep “Hadi ordan!” denilen o şiirler değil midir bir edebi akımın önünü açan; o açılmış öne bakanların dudağını uçuklatan?

Hırsız kedi enseli: Besili, paralı, ama duygu yoksulu.

Ne zaman hırsız kedi enseliler, yayın dünyasını ele geçirdiler, o günden beri, şiir şiirliğini unuttu, ozan ozanlığını…

Hora geçmek: İşe yaramak, haz vermek.

Hora geçmeyen şiiri, ver şarkı sözü yapsınlar.

Horsasını almak: Kızgınlığını, öfkesini almak; o konuda bir isteği kalmamak.

Birilerinden horsasını almak isteyenlerin yapabildikleri en saygın iş, kuşkusuz şiir eleştirmenliği..

İnceldiği yerden kopsun: Ne olacaksa olsun deyip her şeye baştan razı olma.

Bir ozan yer geldiğinde inceldiği yerden kopsun demeyi bilmeli ve sözcüklerin yasak ilişkisine asla karışmamalıdır.

Kaba ağaç gölgesi: Dallı budaklı fazla yayılmış ağacın gölgesi.

Okura kaba ağaç gölgesi olabilecek bir şiire, on kitaptan birinde ya rastlanır ya rastlanmaz.

Kaç kıymadan: “Sakın ha, aman yapma” anlamlarını da içeren şaşırma ifadesi.

Kaç kıymadan, eğitimin gece bekçileri, “Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var” demeyi de mi yasaklamışlar!

Kahpe herif :Küçümsemenin etkisini azaltmak için kullanılan, küfür niyeti taşımayan, söze içtenlik, sevimlilik katan bir seslenme.

Kahpe herif, şiir pazarında narh ödemeden şöyle ya da böyle bir yer kapan kaç kişi var ki; bir sen, birde o Büyük İskender özentisi…

Kahyası, köpeği olmak: Her konuda kendini ilgili görmek.

Her şiire ve şiir üzerine yazılana her şeye karışan şiir dünyasının bu kahyası, köpekleri olmasa ozanlarımız kendi kişiliği yaratmakta hiç de zorlanmayacak.

Kanara köpeği: Her yere sokulan, her şeyden yararlanmaya çalışan; arsız, yüzsüz.

Kanara köpeği gibi ayak altında dolanıp her şeyi hazır bekleme; sözcüğünü suskunluğunda kendin üret.

Karı ağızlı: Hanımının sözünden hiç çıkmayan, dedikoduyu çok seven.

Şiir, biraz da karı ağızlı olduğu içindir ki, bütün şiir seçkileri baştan sona erkek ozanlarla doludur!

Karnının şişini aldırmak: Öfkesini gidermek, öcücü almak.

Karnının şişini aldırmak amacıyla yazılan her şiir, zaman içinde yel olup gider.

Kekreyi kestirmek: Yapmak istediği şeyi sonuna kadar yapmak, beklentisi kalmamak.

Kırk defter doldurup kekreyi kestirdikten sonra bile ozan olunmaz, ancak ozanlığa başlanır.

Kırk bir heybeli: Yalanı, palavrası bol.

Kırk bir heybeli ozanlardır okuru şiirden soğutan; okur ne bilsin şiirin kırk birinci heybede olduğunu.

Kıt kımır: Yeter yetmez, ucu ucuna.

Kıt kımır şiir bilgisiyle eleştirmen olunsa da ozan olunmaz.

Kuru soğuk: Ayaz.

Kuru soğuk duygulara kulak ver; ama o duygulara acıma; belki o zaman ozan olabilirsin..

Omar (Ömer) diyecek dudak domarışından belli olur: Niyetin, daha söze başlar başlamaz belli oluşu.

Ben bir ozanın bir, bilemediniz iki şiirini okurum, beğenmediysen diğer şiirlerini okumam; eh Omar diyecek dudak da domarışından belli olur.

Ot tohumundan biter: Kişi, atasının, soyunun özelliklerini taşır.

Hep Ece Ayhan okumasaydın, eceyi gecede aramasaydın, bilinçaltın bilincine böyle burun kıvırmazdı; eee, ne de olsa ot tohumundan biter.

Sevincik delisi olmak: Çok sevinen, çok sevindiği için de nasıl davranacağını bilmeyen.

Şiir, okuru sevincik delisi yapabildiği gün, kendi kurtuluşunu da ilan edecektir.

Sevisi akmak: Sevmek, aşık olmak.

Sözcüğe sevisi akan ozanlardır okurların sevgilileri.

Sıçanın sidiği denize katıktır: Küçücük şey de yerine göre bir katkıdır, kazanımdır.

Sıçanın sidiği denize katıktır, esininki şiire.

Soğan diktim soyuna çekti, soydum diktim soyuna çekti, soyundum diktim soyuna çekti: Soydan getirilen özelliklerin değişmediği, değiştirilemediği.

Mayasında özgünlük mayası bulunmayanların sıradanlığını da önce şiir özetler: Soğan diktim soyuna çekti, soydum diktim soyuna çekti, soyundum diktim soyuna çekti

Sulu ağız: Geveze, sır saklamayı bilmeyen.

Sulu ağız ozanlardır, şiirin gizini, daha başlıkta söyleyiverenler.

Sütlü keçinin kır oğlağı: Kayrılan, ayrıcalıklı bir konumda bulunan.

Dönüp bakın, bütün dergi yöneticileri, zamanında çok dileyip istemelerine karşın, bir türlü sütlü keçinin kır oğlağı olmayı beceremeyen ozanlardır.

Tahta yaran: Damdan düşer gibi yersiz ve yakışıksız konuşan kişi.

Şiir, tahta yaranların işi değildir, sevgili de şairi “haddeden geçmiş nezaket” olarak görmek ister.

Ters tokadı yapıştırmak: Beklemediği bir sırada elin tersiyle şiddetlice vurmak.

Böyle aynı şiiri yazmaya devam edersen, şimdi okurun ters tokadını yiyeceksin.

Uçkuru gevşek: Her an cinsel ilişki kurmaya istekli.

Ozanın uçkuru gevşek midir,onu bilmem; ama uçkura nakış işlemeyi düşünen kişidir ozan.

Yakanın kırlısı: Kaba saba, taşralı.

İyi ozan olmak için, öteden beri yakanın kırlısı olmamak, İstanbullu olmak gerektiği söylenir; ama nedense Fuzûli’nin de Haşim’in de Külebi’nin de yakanın kırlısı olduğu unutuluverir.

Yalamacı bitti de bulamacı mı kaldı: Her şeyi kendi çıkarı için tüketmesine karşın, hâlâ bir beklenti içinde olmak.

Yalamacı bitti de bulamacı mı kaldı dedirtenlerden olma; bütün ödülleri topladığına göre, bırak da özendirme ödülünü bir başkası almış olsun.

Yangın Ayşe: Gördüğü erkeğe iç geçiren.

Şiirin “Yangın Ayşe”şi o okurlar değil mi İbrahim Sadri’leri TV yıldızı yapan?

Yel esmeyince yaprak çıldırdamaz: Kötü haberin duyulmasının mutlaka bir nedeninin olduğunun düşünülmesi.

Yel esmeyince yaprak çıldırdamadığına göre, F.Edgü’nün: “Eleştirmen, golünü ya ofsayt ya da penaltıdan atar.”sözüne ben de inanıyorum.

Yüküm hıyar diyenin ardından bir avuç tuzla koşmak: Yüz veren herkesten bir çıkar ummak.

Yüküm hıyar diyenin ardından bir avuç tuzla koşmakla, benzek (nazire) peşinde koşmak arasında bir fark göremiyorum..

Yüreği burmak (yüreği ağrımak): Karnı ağrımak.

Sık sık yüreği buran o ozanlar değil midir genel tuvaletlerin “Tosun”ları?

Yürek erintisi: İç sıkıntısı, kaygılı bekleyiş.

Şiirle değil, okurla ilgili bir yürek erintin varsa, yazdıklarını, bekletmeden bir bardak suyla şifa niyetine hemen iç.

Tahsin Şimşek


Gadasın Aldığım

Kategori: Deyimler — okuz @ 12:08 pm

Anadolu’da özellikle Orta Anadolu’da ve Kayseri’de bu sözün anlamı çok büyüktür. Bu sözü duyan bir insan sadece bir söz duymuş olmaz; aynı zamanda anasının, büyükannesinin, atalarının sesindeki sıcaklığı da duyar. Bu söz diğer sözlere bu cihetle benzemez. Kendi kanınızdan, kendi canınızdan, kendi soyunuzdan bir insanın şefkatini, merhametini de yakalarsınız bu sözde. Hele gurbette böyle bir söz duysanız, buram buram memleket tüter ruhunuzda. Hasretinizden yüreğiniz efil efil eser. Çünkü bu ses ananızın sesidir, kardeşinizin sesidir, komşunuzun, eşiniz dostunuzun sesidir.

“Kada” veya “gada” Türkçenin eski kelimelerinden biridir. Manası “günah, musibet, dert, bela, felaket” demektir. Yani, bizi canı gönülden insanlar, bize gelecek felaketleri dertleri kendi üzerlerine almayı dilemekteler bu sözle. Bu kadar içten ve bu kadar doğal bir sözdür bu. Doğuda “gadan alam” derler. Bizde ise “gadasın(ı) aldığım” derler.

AZERBAYCAN’DA DA KULLANILIYOR

Kayseri Barosu avukatlarından İ.Necdet Çetinok, 1991 yılında Azerbaycan’ı da içine alan TDAV’ın bir gezisine katılmış. Azerbaycan’da Şamahı Cami imamından bu sözü duyunca birkaç kez bu sözü imam efendiye tekrarlatmışlar. Necdet Bey, Kazakistan’da “bıldır” kelimesini duyup heyecanlandığı gibi, kendi ifadesiyle “Kayserilerin alamet-i farikası” gadasını aldığım sözünü duyunca da aynı heyecana kapılıyor. Bu heyecanını Azerbaycanlı dostlarına taşıdığında ise Azeri Türklerinden Aydın Bey, Azerbaycan’lı şair Necef’in bir şiirini okuyor:

GADASIN ALDIĞIM

Seherin esen yelleri

Esme gadasın aldığım

El menimdir etek senin

Kesme gadasın aldığım

Seherin esen yelleri

Yana dağıtıp telleri

Destinde deste gülleri

Mesme gadasın aldığım

Üst yanımız dağlar gardı

Alt yanımız bağlar bardı

Necef’in de erki vardı

Küsme gadasın aldığım

Mesme: masume, Necef’in sevgilisinin adı

Bar: Mahsul, ürün Erk: güven, itibat

S.Burhanettin Akbaş

Kemal Sunal’ın Kapıcılar Kralı filmi vardır. Daha dün tekrar oynattılar televizyonda.

Burada Kemal Sunal bir türkü söyler. Türküde “ergen kızlar alsın benim gadamı”

dediği bir kısım vardır.

Ben bunu “gözünün yagini yiyeyim” ile benzer anlamda diye duymustum..

“Gadanalım” ve “Gadasınıalım” Azerbaycanda çok sık sık kullanılan kelimeler. Bu arada kullananlar çok şirin(şeker) dilli insanlar oluyor .

“GIZ BEN SENİN GADALARINI ALIRIM” ÇOCUKLUĞUMDAN BERİ DUYDUĞUM BİR SÖZ.BENDE HEP DERDİM ACEBA NEDİR DİYE DEMEKKİ BENİ ÇOK SEVEN BÜYÜKLERİM BENİM BÜTÜN GÜNAHLARIMI, OLUMSUZLUKLARIMI ÜZERLERİNE ALIYORLAR.NE GÜZEL BİR İFADE VE SEVGİ GÖSTERGESİ.İNSANLARIN HAYATTA HEP YANLARINDA GADASINI SEVE SEVE ALACAK İNSANLARIN BOL OLMASI DİLEĞİYLE.DİLİMİZE VE ÖZÜMÜZE SAHİP ÇIKALIM VE BÖYLE YAYINLARLA CANLI TUTALIM.

Bizimkiler ünlem gibi de kullanıyorlar.

Bir yaşlı teyze mesela olumlu bir cevap veriyor:

-He gadasını diyor.

He, evet demek ama sonuna da “gadasını” sözünü getirince o kişiyi sevdiğini, ona değer verdiğini söylemiş oluyor.

Bir Antepli olarak Gadasını alım lafını çok kullanırız , Hele birde tam yerilisi oldu mu Antep’in siz dinleyin derim misal ben . Yazılışıyla söylenişi çok farklı .Benim bildigime göre bu Söz Elazigdada kullaniliyor. Hep Duymusumdur Elazigda . Eski arkadaslarimi gördügüm zaman hep ( Gadan olam ) derlerdi. Vallahi bu Söz cok Hosuma gidiyor.
Kızılderili atasözleri

Kategori: Amerika Yerlileri — okuz @ 1:14 pm

Ağlamaktan korkma! Zihindeki ıstırap veren düşünceler gözyaşı ile temizlenir.

Allah’ ın kelimeleri meşe yaprağı gibi sararıp düşmez: çam yaprağı gibi ilelebet yeşil kalır.

Arkamda yürüme, ben öncün olmayabilirim. Önümde yürüme, takipçin olmayabilirim. Yanımda yürü, böylece ikimiz eşit oluruz. (Ute Kabilesi)

Aşkı tanıdığında, Yaratıcı’yı da tanırsın. (Fox Kabilesi)

Avlayacaksan en zayıf geyiği avla, çünkü sağlam olanlar yeni neslin devamını sağlayacaktır.

Barış ve mutluluk her anda mevcuttur.

Barış ve mutluluk her adımdadır.

Ruhun meseleleri için siyasi çözümler yoktur.

Bir başkasının kabahati hakkında konuşmadan önce daima kendi makoseninin içine bak (Sauk Kabilesi)

Bir düşman çok, yüz dost azdır. (Hopi Kabilesi)

Bir kere “Al şunu” demek, iki kere “Ben vereceğim” demekten iyidir. (Kabilesi bilinmiyor)

Biz ağaçlara zarar vermek istemeyiz. Ne zaman onları kesmemiz gerekse, önce onlara tütün ikram ederiz. Odunu asla ziyan etmeyiz, lazım olduğu kadar keser, kestiğimizin hepsini kullanırız. Eğer onların hislerini düşünmez ve kesmeden önce tütün ikram etmezsek, ormanın diğer bütün ağaçları gözyaşı dökecektir, bu da bizim kalbimizi yaralar.

Bütün Kızılderililer her yerde durmadan dans etmelidir.

Önümüzdeki ilkyaz Yüce Ruh gelecek. Bütün av hayvanlarını geri getirecek. Avdan geçilmeyecek bu topraklarda. Bütün ölü Kızılderililer geri gelecek ve yeniden yaşayacaklar. (Wovoka)

Doğum yapan herşey dişidir. Kadınların ezelden beri bildiği kainatin dengelerini erkekler de anlamaya başladıkları zaman, dünya daha iyi bir dünya olmak üzere degişmeye baslamış olacaktır. (Mohawk Kabilesi)

Dünyadaki her şeyin bir sebebi vardır. Her bitki bir hastalığı tedavi etmek için büyür. Ve her insan bir görevle yaratılmıştır.

Düşmanımı cesur ve kuvvetli yap! Eğer onu yenersem utanç duymayayım. (Apache Kabilesi)

Eğer herkes bir başkası için bir şey yaparsa dünyada ihtiyaç içinde kimse kalmaz. Sadece bir kişiye yardım et! Şimdiki usul bu değil ama inanıyorum, insanlar bu yolu öğrenecekler.

Eğer sorsanız: ‘Sessizlik nedir?’ Cevap veririz: O Büyük Ruh’ un sesidir. Yine sorsanız: ‘Sessizliğin meyveleri nelerdir?’ Cevap veririz: Kendi kendini kontrol, gerçek cesaret demek olan metanet, sabır, vakar ve saygı.’

Fakir olmak, ******** olmaktan daha küçük bir meseledir.

Gözlerde yaş yoksa, ruh gökkuşağına sahip olamaz.

Gözün ile değil, yüreğin ile hüküm ver.

Günümüzde insanlar bilgiyi arar oldu, hikmeti değil. Halbuki bilgi mazidir, hikmet ise istikbal (Lumbee Kabilesi)

Hayvanlar olmadan insanlar nedir ki? Eğer bütün hayvanlar kaybolup giderse insanoğlu büyük bir ruh yalnızlığı içinde ölecektir. Hayvanlara ne olduysa insanlara da aynısı olur. Her şey birbirine bağlıdır. Yerkürenin başına gelen, yerkürenin çocuklarının da başına gelecektir. Her şey halkadır. Her birimiz kendi hareketlerimizden sorumluyuz. Hepsi döner dolaşır, bize geri gelir.

Herbirimizin farklı bir rüya gördüğünü hatırlatmakta fayda var.

İhanet arkadaşlık zincirini karartır, fakat vefa onu her zamankinden parlak yapar.

İlkbaharda usul usul yürü; toprak ona hamiledir…

İnsan tabiattan uzaklaştıkça kalbi katılaşır.

İnsanın gözleri öyle kelimelerle konuşur ki dil onları telaffuz edemez.

Kehanet, muhtemel bir olayı kesin bir bakış ile görmekten başka şey değildir.

Hava ya bulutlu olacaktır, ya da güneş açacaktır. (Cherokee Kabilesi)

Komşun hakkında hüküm vermeden önce, iki ay onun makosenleriyle yürü! (Cheyenne Kabilesi)

Nimette külfette ‘Büyük Ruh’ un elindedir. Bazen onun külfeti bizi nimetinden daha fazla akıllandırır.

Ölüler güç ve bilgilerini beraberinde götürmez, yaşayanlara ilave eder. (Hopi Kabilesi)

Senin vicdanın senden başkasını temsil edemez.

Sevgi ile yorulmadan ilerleriz.

Sevgi ile, sadece onunla başkaları için fedakarlık yapabiliriz.

Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen birşey olduğunu anlayacak.

Su gibi olmalıyız. Her şeyden aşağıda, ama kayadan bile kuvvetli. (Siyu Kabilesi)

Şeytan hakkında konuşmayın.Gençlerin kalbinde merak uyandırır. (Siyu Kabilesi)

Unutmayın çocuklarınız sizin değildir. Onu Yaratıcı’dan ödünç aldınız. (Mohawk Kabilesi)

Üç barış vardır: Birinci barış, en önemli barıştır. İnsan ruhundadır o. İnsan, kainatla ve kainatın bütün güçleri ile olan ilişkisini, beraberliğini farkettiğinde, kainatın merkezinde Büyük Ruh’un durduğunu ve bu merkezin her yerde, her birimizin içinde olduğunu farkettiğinde birinci barış sağlanmıştır. Bu gerçek barıştır, diğerleri sadece bunun akisleridir. İkinci barış iki fert arasında olan barıştır. Üçüncü barış ise iki millet arasında yapılır. Fakat hepsinden önce, anlamalısınız ki ‘gerçek barış’ dediğim birinci barış, insanın ruhundaki barış yoksa ne fertler ne de milletler arasında barış olabilir.

Yağmur iyilerin üzerine de yağar, kötülerin de..

Yanlışı gören ve önlemek için eli uzatmayan yanlışı yapan kadar suçludur.

Yapmamız gereken: her şeyi eski sadeliğine döndürmektir, böylece bozulan düzenimiz yeniden kurulacaktır.

Yaşlılık ölüm kadar şerefli değildir. Yine de çok kimse onu ister.

Yeryüzüne iyi muamele et! O babanızın malı değil, onu çocuklarınızdan ödünç aldınız.
Nogay Atasözleri

-Adaskanga ayıp yok, kaytıp üyin tapkan song.

Şaşırana ayıp yok, dönüp evini bulduktan sonra.

-Adaspayman degen erdi, Karanga tuman adastıradı.

Ben yolumu şaşırmam diyen adam, karanlık duman içinde yolunu kaybetti.

-Aga bolayım deseng, atlanuvdan kalma, bay bolayım deseng, kazanınga aram salma.

Ağa olayım dersen koşturmaktan geri kalma, zengin olayım dersen, kazanına haram sokma.

-Aga-iniding kedirin,Yalalı bolsang bilersing, Ata-anadıng kadirin, Balalı bolsang bilersing.

Kardeşin, akrabanın kadrini düştüğünda, yaralandığında bilirsin, ata-ananın kadrini çocuk sahibi olduğunda bilirsin.

-Agalı-inili tatuv tursa, Ekpege at köp bolar. Absın-kelin tatuv tursa,Aşamaga as köp bolar.

Kardeşler tatlı olursa at çok olur, elti-gelin tatlı olursa yemek için aş çok olur.

-Agaş etten öter, söz süekten öter.

Ağaç etten geçer, söz kemikten geçer.

-Agaş kesseng uzın kes, yona – yona kıskarar, kiyiz kesseng kıska kes, tarta-tarta uzayar.

Ağaç kesersen uzun kes, yonta yonta kısalır, kilim kesersen kısa kes, çeke çeke uzar.

-Agaş kıyşığın talkı tüzeter, Edem kıyşığın halkı tüzeter.

Ağacın eğrisini dalı düzeltir, adamın eğrisini halkı düzeltir.

-Ahıret azabınnan dunıya namısı küşli.

Ahret azabından, dünya namusu güçlü.

-Ak nietliding atı arımas, arbası tozbas.

İyi niyetlinin atı yorulmaz, arabası yolda kalmaz.

-Akıl akıldan üyrik.

Akıl akıldan üstün.

-Akıl bastan şıgar, asıl tastan şıgar.

Akıl baştan çıkar, mücevher taştan çıkar.

-Akıl tabar, til söyler.

Akıl bulur, dil söyler.

-Akıl yasta tuvıl, basta.

Akıl yaşta değil başta.

-Ala azbandı böri aşar, yarlıdıng yıygan malın töre aşar.

İyi boğayı kurt yer, fakirin topladığı malı zengin yer.

-Aldı tegerşik kaydan köşse,songgısı da sonnan köşer.

Ön tekerlek nereden geçerse, arka tekerlek de ordan geçer.

-Algasagan kız kievge barmas, barsa da ongmas.

Çabuk evlenmek isteyen kız evlenemez, evlense de hayır getirmez.

-Algasagan suv tengizge etpes.

Hızlı akan su denize yetişmez.

-Alma e de suv iş – avırmasang köreyim, nartük e de suv iş – semirmeseng köreyim.

Elma ye de su iç-hastalanma da göreyim, mısır ye de su iç- şişmanlama da göreyim.

-Almaktıng körki – bermek.

Almanın sonu-vermek.

-Altı yasar altıstan kelse, alpıs yasar aldına şıgar.

Altı yaşındaki uzaktan gelse, altmış yaşındaki onu karşılar.

-Altın kapılıdıng kullıgı agaş kapılıga tüser.

Altın kapılıya hizmet etmek, ağaç kapılıya düşer.

-Alıs-beris bilmegen, bergende yatıp uykısı kelmegen.

Alış-veriş bilmeyen, verdiğinde gözüne uyku girmeyen.

-Anadıng köngili balada,baladıng köngili dalada.

Ananın gönlü balada, balanın gönlü dışarda.

-Aram batar, ak kalkar.

Kötülük batar, iyilik kalkar.

-Aram kapşıktıng tübi tesik.

Haram kabın dibi delik.

-Aramzadeding koynı tolı, beti kara.

Haramzadenin koynu dolu, yüzü kara.

-Arkasına ötken ayavşıl bolar.

Bir acıyı yaşayan kişi , aynı acıyı yaşayanların halini anlar.

-Arıgan atka-kamışı avır.

Yorulan ata kamçı ağır.

-Arık oydan öler, semiz maydan öler.

Arık düşünceden (nasıl doyacağım diye) ölür, besili yağdan ölür.

-Asık oynagan azar, top oynagan tozar, koy bagıp, kuyrık asagan, berinnen de ozar.

Aşık oynayan azar, top oynayan tozutur, koyun besleyip kuyruk yiyen de hepsini geçer.

-Asılsız astan kıtar, yavapsız sözden kıtar.

Cimri adamı açlıktan öldürür, az konuşan da cevapsızlıktan öldürür.

-At arısa tuvlak, er arısa avırak.

At yorulursa sersemler, yiğit yorulursa hastalanır.

-At avnagan erde tük kalar.

At oynayan yerde tüy kalır.

-At basına kün tuvsa, avızlıgı man suv işer. Er basına kün tuvsa, etigi men suv işer.

Atın bahtına gün doğsa ağızlığı ile su içer, insanın başına gün doğsa eteği ile su içer.

-At iygisi arıkta biliner, er iygisi yarlılıkta biliner.

Atın iyisi arıklıkta, yiğidin iyisi fakirlikte bilinir.

-At sürinmes bolarma, edem yangılmas bolarma.

Atın sürçmezi olmaz, adamın yanılmazı olmaz.

-Ata baladıng sını.

Baba oğulun sınayıcısı.

-Ata barda uvıl yas, aga barda ini yas.

Baba varken oğul genç, ağabeyi varken küçüğü genç.

-Ata minmek bir mırad, attan tüspek bir namıs.

Ata binmek bir murad, attan inmek bir namus.

-Ata ulınıng atkan ogı da kaypas, aytkan sözi de kaytpas.

Oğul babası gibi olursa attığı ok da dönmez, söyledeği söz de dönmez.

-Ata- balaga sınşı.

Baba, oğulun öğreticisidir.

-Atadan körgen ok yonar, anadan körgen ton pişer.

Babasından gören ok yontar, anasından gören kürk biçer.

-Ataga usap ul tuvmas, anaga usap kız tuvmas.

Ataya benzeyip oğul doğmaz, anaya benzeyip kız doğmaz.

-Atang barda el tanı, atıng barda er tanı.

Baban varken çevrendekilerle (baba dostları ile) tanış, atın varken çevreni gez.

-Atang ölse de, atangdı körgen ölmesin.

Atan ölse de, atanı gören ölmesin.

-Atası maktagandı alma, avıldası maktagandı salma.

Atasının methettiğini alma, komşusunun methettiğini salma.

-Atasına yahşılık etpegennen, yahşılık kütpe.

Atasına iyilik yapmayandan iyilik bekleme.

-Atasız öksiz-yartı öksiz, anasız öksiz-kerti öksiz.

Babasız öksüz yarım öksüz, anasız öksüz gerçek öksüz.

-Attı kamışı öltürer, erdi namıs öltirer.

Atı kamçı öldürür, yiğidi namus öldürür.

-Atım yok aranda, kaygım yok boranda.

Ahırda atım yok, fırtınadan endişem yok.

-Atın süygen alasam der, hatının süygen tamaşam der.

Atını seven kıratım der, kadınını seven temaşalığım der.

-Avla tolu malıng bolganşa, er erde dosıng bolsın.

Avlu dolusu malın olacağına her yerde dostun olsun.

-Avıl iyti ala bolsa da, böri körse biriger.

Ağılların köpekleri ayrı ayrı olsalar da, kurdu gördüklerinde birleşirler.

-Avıldasıng kim bolsa, adanasıng sol.

Komşun kimse, kardeşin odur.

-Avılga aytsam aşadı, kongısıga aytsam kosadı.

Halktan birine söylesem yayılır, komşuya söylesem çarpıtır.

-Avırmagan baska yavlık baylama.

Ağrımayan başına bez bağlama.

-Avıruv attan şıgar.

Hastalık attan çıkar.

-Avıruvdıng aldın al.

Hastalığın önünü kes.

-Ayagı baskanın, közi tanımaydı.

Ayağın nereye bastığını göz görmez.

-Ayagı yaman tördi bulgaydı, avızı yaman eldi bulgaydı.

Ayağı kötü baş köşeyi batırır, ağzı kötü cemiyeti karıştırır.

-Ayagın körüp asın iş, anasın körip kızın al.

Ayağını görüp aşını iç, anasını görüp kızını al.

-Ayagına kara da kımızın iş, anasına kara da kızını al.

Ayağına bak da kımızın iç, anasına bak da kızını al.

-Ayamda bolsa yalarman, anamda bolsa alarman.

Avucumda olsa yalarım, anamda olsa alırım.

-Ayavlı dostıng malı bir, kemege mingenning yanı bir.

İyi dostun malı bir, gemiye binenlerin canı bir.

-Ayaz bolsa suvıtar, bulıt bolsa yılıtar, tuvgan-ösken erlerin tentek kisi mutar.

Rüzgâr olsa üşütür, bulut olsa ısıtır, doğup büyüdüğü yerleri aptal kişi unutur.

-Ayda bir at bergennen, künde bir tostakay may bergen artık.

Ayda bir at vermektense, her gün bir tabak yağ vermek daha iyidir.

-Ayday bilmes at öltirer, söyley bilmes söz keltirer.

Sürmesini bilmeyen at öldürür, konuşmasını bilmeyen (kendine) söz getirir.

-Aylandırgan avıruv almay koymas.

Dolaştıran (çektiren) hastalık almadan bırakmaz.

-Aytarman-mennen keter, tınglamasang -sennnen keter.

Söylerim benden gider, dinlemezsen senden gider.

-Aytkanga ıynanma, akılınga kelse ıynan.

Söylenene inanma, aklına yatana inan.

-Ayvan alası tısında, edem alası işinde.

Hayvan alası dışında, insan alası içinde.

-Ayırılgandı ayuv er, Bölingendi böri er.

Ayrılanı ayı yer, bölüneni kurt yer.

-Az aşa köp şayna-tüyilmessing, az söyle, köp tıngla-yangılmassıng.

Az ye çok çiğne- döğülmezsin (kuvvetli olursun), az söyle çok dinle- yanılmazsın.

-Az aşagan, taza aşar.

Az yiyen, temiz yer (Az yiyen, birşey bırakmaz!…).

-Az söz-altın, köp söz kümis.

Az söz altın, çok söz gümüş.

-Azdı bilmegen, köpti de bilmes.

Azı bilmeyen çoğu da bilmez.

-Aşıkkan aska piser.

Acele edenin ağzı yanar.

-Bakkandı bilmegen, bagıslagandı da bilmes.

Mala (hayvan) bakmasını bilmeyen, değerini de bilemez.

-Bakırak-bakırak bardı aytar, bargan sözin yartı aytar.

Herşeyi sahiplenen varolanı söyler, söylerken de yarım söyler.

-Baladı yastan, kelindi bastan terbiyalav.

Çocuğu küçüklükten, gelini geldiği andan itibaren terbiyele.

-Balalı kargaga kok artpas.

Yavrulu kargaya yiyecek kalmaz.

-Balalı üy-bazar, balasız üy-mezar.

Çocuklu ev pazar, çocuksuz ev mezar.

-Balalı üyde melek bar, balasız üyde elek bar.

Çocuklu evde melek var, çocuksuz evde elek (anlaşmazlık) var.

-Balam barar erge, bele-kaza barmasın.

Kızım evleniyor, bela-kaza onunla gitmesin.

-Balık süygen suvga etegin malar.

Balık seven, suya eteğini salar.

-Bara-bara bayram kalar, bayramnan song kurman kalar.

Gide gide bayram kalır, bayram sonu kurban kalır.

-Barma töre kasına, bayısang özi keler kasınga.

Çıkma zenginin karşısına, sen zengin olursan kendisi gelir karşına.

-Bas baladan, mal tanadan.Akıllı insan çocukken belli olur, iyi inek danalığında belli olur.

-Bası baskadıng, akılı baska.Başı başkanın aklı başka.

-Basına payda etpegen, dosına payda etpes.

Kendisine faydası olmayanın, dostuna faydası olmaz.

-Basınga kelgen beleden beleden, eteging kesip bolsa da kutıl.

Başına gelen belâdan, eteğini kesip de olsa, kurtul.

-Bay mınan barıspa, betir minen kürespe.Zengin ile barışma, yiğit ile uğraşma.

-Baydıng kızı ölmey, yarlıdıng kızına kün tuvmas.

Zenginin kızı ölmeden, fakirin kızına gün doğmaz.

-Baysız pişe-patşa.Kocasız kadın-kraliçe.

-Bereket kelinning ayagınnan, şobannıng tayagınnan.Bereket gelinin ayağından, çobanın dayağından.

-Bergen üyine barayık, beren-şeren eteyik.Verenin evine gidelim, ne varsa altını-üstüne getirelim.

-Bergen yumart tuvıl, algan yumart.Veren cömert değil, alan cömert.

-Bilegi yuvan birdi yıgar, bilimi artık mıngdı yıgar.

Bileği güçlü biri yıkar, bilimi fazla olan bini yıkar.

-Bilgenge bir soksang da saz, bilmegenge davılbaz da az.

Bilene bir çalsan saz, bilmeyene davlumbaz az.

-Bir edemning üyi kalası bolar, ası – balası bolar.

Cimri, hasis adamın evi kalesi olur (girilmez), aşı-yemeği, çocuğu gibi kıymetli olur.

-Bir körgen bilis, eki körgen tanıs.Bir gören bilir, iki sefer gören tanışır.

-Bir şeşekey men yaz bolmas.Bir çiçekle yaz olmaz.

-Birev söyler, birev uyalar.Biri söyler, biri utanır.

-Biyimde de bar, biykemde de bar.

Kadınlar birbirleri ile dövüşürken diyor “benim annemde de var, karımda da var”.

-Bolayak on yasında da yas tuvıl, bolmayak yırma beste de yas.

Olacak on yaşında da çocuk değil, olmayacak yirmi beşinde de çocuk.

-Böri bolsang kök bol, er bolsang – aytkanınga berk bol.

Kurt olursan gök (boz) ol, yiğit olursan sözüne sadık ol.

-Böriding kuyrıgın keskeni men, ol iyt bolmas.Kurdun kuyruğunu kesmeyle o it olmaz.

-Borışlı ölmes, şerli öler.Borçlu ölmez, şerli ölür.

-Bos mıltık eki kisidi korkustar.Boş tüfek iki kişiyi korkutur.

-Bügüngü isingdi tanglaga kaldırma.Bugünkü işini yarına bırakma.

-Büldirvüşi ining bolsa, tüzetüvşi agang bolsın.

Bozguncu, dağıtıcı kardeşin varsa, düzeltici, birleştirici annen olsun.

-Bulganşık suvda balık boladı, köp söylegen kiside bele boladı.

Bulanık suda balık olur, çok konuşan kişiden belâ gelir.

-Dos bergenning tısına karama.

Dostunun verdiğinin dışına bakma.

-Dos doska kerek, asabı durıs kerek.

Dost dosta gerek, hesabı dürüst gerek.

-Dos esabı köngilden.

Dostun hesabı gönülden.

-Dos üyinde oltırıp ket, duşpan üyinde turıp ket.

Dostunun evinde oturup git, düşmanının evinde oturmadan, görüşmeni bitir ve hemen ayrıl.

-Doska bergen borışka.

Dosta verilen borçtur.

-Dosıng berse kım, uvısınga yım.

Dostun verse sus, avucunu yum.

-Dosınga mungkir kazba, özüng tüsersing.

Dostuna çukur kazma, kendin düşersin.

-Dosıngnıng asın duşpanday aşa.

Dostunun aşını düşman gibi ye.

-Dosıngnıng bekisi men müyiz kes, duşpanıngnıng bekisi men kiyiz kes.

Dostunun bıçağı ile boynuz kes, düşmanının bıçağı ile kilim kes.

-Duşpan ayakka, dos baska karar.

Düşman ayağa, dost başa bakar.

-Duşpan külip üyreter, dos urısıp üyreter.

Düşman gülerek öğretir, dost azarlayarak öğretir.

-Edem bolar baladıng kisi minen isi bar, edem bolmas baladıng kisi minen nesi bar.

Adam olacak çocuğun insanlarla işi var, adam olmayak çocuğun insnlarla ne işi var.

-Edem sözi tas yarır, tas yarmasa, bas yarır.

Adam sözü taş yarar, taş yarmasa baş yarar.

-Edem üreginde arslan yatagı bar.

İnsan yüreğinde aslan yatağı var.

-Edem-edemge konak, yan-tenge konak.

Adam adama konak, can tene konak.

-Eki ölşe, bir kes.

İki ölç, bir kes.

-Eki sıyırdıng ayranı köp, eki hatınnıng vayranı köp.

İki sığırın ayranı çok, iki kadının dedikodusu çok olur.

-El agasız bolmas, ton yagasız bolmas.

El ağasız olmaz, kürk yakasız olmaz.

-El almagan, elli yıl yatar.

Halkın kaldırmadığı elli yıl kalır.

-El bolgan erde betir de bolar.

İnsanların olduğu yerde yiğit de olur.

-El bolmasa, suvık yok.

Yel olmazsa soğuk yok.

-El espese, şöp bası kıymıldamas.

Yel esmezse çöp başı kımıldamaz.

-El kaznası-eski söz.

Halkın hazinesi-eski söz.

-Elde amanşılık bolsa, elşi avırar.

Halk içinde hastalık yoksa, iyileştirici hasta olur.

-Eldi sökpe.

Ülkeni kötüleme.

-Elding avızına elli arşın böz etpes.

İnsanların ağzını kapatmaya elli arşın bez yetmez.

-Elding işi-altın besik.

Halkın işi-altın beşik.

-Elim boluvdan edem boluv kıyın.

Alim olmaktan adam olmak zor.

-Elli yıldan el yangırar.

Elli yılda toplum yenilenir.

-Elşiding keşikkeni hayır.

Elçinin gecikmesi hayırdır.

-Emisting iygisine kurt tüser.

Yemişin iyisine kurt düşer.

-Epsizdi elşilikke yiberseng, soramay aytpas.

Aptalı elçiliğe göndersen, sormadan söylemez.

-Er aytpas, aytkanınnan kaytpas.

Yiğit demez. dediğinde de sözünden dönmez.

-Er iygisi burınlı bolar.

Erkeğin iyisi burunlu olur.

-Er kadirin el biler.

Yiğidin kadrini çevresindekiler bilir.

-Er kartaydı – kuş taydı, ekevledi soltanım.

Erkek yaşlandı- gücü tükendi, kötülükler çoğaldı.

-Er kayratlansa, ekev bolar.

İnsan kendine güvenirse, gücü iki kat artar.

-Er ötirik söylemes, ep ötirik söyler.

Erkek yalan söylemez, şartlar yalan söyletir.

-Er tamırınnan er tamırı köp bolar.

İnsanlar arasındaki akrabalık, yerdeki köklerden daha fazladır.

-Er tarıkpay molıkpas.

İnsan darda kalmadan rahata ermez.

-Er yangılıp kolga tüser, kus yangılıp torga tüser.

İnsan yanılır esir düşer, kuş yanılır kafese girer.

-Er yanılmay bolmas, at sürinmey bolmas.

İnsanın yanılmazı olmaz, atın sürçmeyeni olmaz.

-Er şıragı-eki köz.İnsanın ışığı iki gözü.

-Erden ozuv bar, elden ozuv yok.

Erden vazgeçilir, elden (vatandan) vazgeçilmez.

-Erding atın ya atı şıgarar, yade hatını şıgarar.

Erkeğin adını ya atı çıkarır, ya da kadını çıkarır.

-Erekte avızın yappagan, köpir avızda sözin tappagan.

Köprüden uzakta ağzını kapatmayan, köprü başında söz bulamayan.

-Erge devlet kuralsa, bas duşpanı dos bolar.

Erden devlet taygan song, bas dosları kas bolar.

İnsan güçlü olursa baş düşmanları dost olur, güçsüz düştüğünde ise dostları kaybolur.

-Eri baydıng eli bay.

İnsanı zenginin, ülkesi zengin.

-Erinşekting ertengisi bitpes.

Erinceğin yarını bitmez.

-Erte turgan erding ırısı artık.

Erken kalkanın rızkı çok olur.

-Esaplı dostıng malı bir, antlı dostıng yanı bir.

Hesabını bilen dostların malları bir, yeminli dostların canları bir.

-Esitken yangılıs, körgen kerti.

İşiten yanlış, gören doğru.

-Et etke, sorpa betke.

Et ete, çorba benize.

-Et kanlı bolsın, yigit yanlı bolsın.

Et kanlı olsun, yiğit canlı olsun.

-Etimge eti kisi bas.

Yetimin yedi başı var (Yedi kişi emreder).

-Etimning karnı-eti kabat.

Yetimin karnı-yedi kat.

-Etispesti ongmas kuvar.

Talihsiz kişi olmayacak işlerin peşinden koşar.

-Hatın karıganın bilmes, eşek arıganın bilmes.

Kadın ihtiyarladığını bilmez, eşek yorulduğunu bilmez.

-Hatında hatın bar, torgay etin as etken, hatında hatın bar, baytal etin tas etken.

Kadınlardan kadın var serçe etinden aş eder, kadınlardan kadın var koca gövdeyi kaybeder.

-Hatınlarda hatın bar, kara suvdı as eter, hatınlarda hatın bar, kumar közdi yas eter.

Kadınlardan kadın var kuru suyu aş eder, kadınlardan kadın var kör gözü yaş eder.

-Hatınnıng ekevi bazar, üşevi-yarmalık.

İki kadın pazar, üç kadın panayır.

-İesin sıylagannıng iytine süek taslar.

Sahibi saygı gören kimsenin köpeğine kemik verilir.

-İnisi bardıng-tınısı bar.

Kardeşi olanın arkası kuvvetli olur.

-İslese kulday, tursa biydey.

Çalıştığında işçi gibi, oturduğunda bey gibi.

-İytli konak oramga sıymas.

Köpekli konuk sokağa sığmaz.

-İyttey kabıp, attay tevip.

İt gibi ısırır, at gibi teper.

-İytting yamanı in kazar, pişe yamanı-künde azar.

Köpeğin yamanı çukur kazar, kadının kötüsü hergün tartışır.

-İşip toymagan, yalap toymas.

İçip doymayan, yalayıp doymaz.

-Kadere bergen attıng tüsine karamas.

Kaderin verdiği atın dişine bakılmaz.

-Kadir bilmes kardaştan, kedir bilgen yat yahşı.

Kadir bilmez kardeşten, kadir bilir yabancı iyi.

-Kadıdıng kabırınnan kırk adım alıs.

Kadının (hakimin) mezarından kırk adım uzak geç.

-Kalgan iske kar yavar.Kalan (ertelenen) işe kar yağar.

-Kamışıdı silke almagan, özüne tiygister.

Kamçıyı sallamasını bilmeyen kendisine vurur.

-Kan şıkkandı karga biler, yan şıkkandı molla biler.

Kanın çıktığını (kokusunu) karga bilir, can çıktığını molla bilir.

-Kancıgadıng batkanın, kaptal bilmes, at biler. Atadan yahşı ul tuvganın kardaş bilmes, yat biler.

Yükün ağırlığını çeken at bilir, iyi oğul doğduğunu kardeş değil diğer insanlar bilir.

-Kar küregen aslık kürer.

Kar küreyen, aş kürer.

-Karama özine-kara sözine.

Kendisine bakma, sözüne bak.

-Kardaştıng azarı bolsa da, beteri bolmas.

Kardeşin azarlaması olsa da, kötülüğü olmaz.

-Karga neşe çakırsa da, kaz bolmas.

Karga ne kadar bağırsa da, kaz olmaz.

-Karga şakırıp kıs bolmas, torgay şakırıp yaz bolmas.

Karganın bağırmasıyla kış olmaz, serçenin ötmesiyle yaz olmaz.

-Kat – yigitting is bası, aldında ezir ası.

Elleri nasırlı yiğidin aşı önünde hazır olur.

-Kat bilmegen zat bilmes.

Ellerinde nasır bilmeyen (çalışmayan), hiç bir şey bilmez.

-Kazan avızı aşık bolsa, iytke de namıs kerek.

Kazanın kapağı açıksa, o zaman köpeğin namuslu olması gerek.

-Kazannıng karası yugar, yamannıng belesi yugar.

Kazanın karası bulaşır, kötünün belâsı bulaşır.

-Kazanı asuvlıdıng kapısı yabılmas.

Kazanı kaynayan evin kapısı kapanmaz.

-Kazanı kırda, oşagı üyde.

Kazanı kırda, ocağı evde.

-Kel demek bar, ket demek yok.

Gel demek var, git demek yok.

-Kelgenşe konak uyalar, kelgennen song konakbay uyalar.

Gelinceye kadar konuk utanır, geldikten sonra ev sahibi utanır.

-Kelin kemtiksiz bolmas, kayınana kemiriksiz bolmas.

Eksiği olmayan gelin olmaz, konuşmayan kaynana olmaz.

-Kemege mingenning tilegi bir.

Gemiye binenlerin dilekleri birdir.

-Kengesli ton keng şıgar.

Çok danışılarak biçilen kürk bol olur.

-Kerek tastıng avırlıgı yok.

Gerekli taşın ağırlığı olmaz.

-Kerek üşin terek yık.

Gerektiğinde ağaç kes.

-Kerekpesti yıymasang, kerekkende tappassıng.

Gerekmezi toplamazsan, gerektiğinde bulamazsın.

-Keşe karanga bolsa, yuldızı yarık bolar.

Gece karanlık olsa, yıldızı parlak olur.

-Kisige munkir kazsang, özing atılarsıng.

Başkasına çukur kazarsan, kendin düşersin.

-Kisige yamanlık tilegenşe, özinge yahşılık tile.

Başkaları için kötülük isteyinceye kadar, kendine iyilik iste.

-Kökke köterip kelgendi, erge karatıp yiberme.

(Seni) göklere çıkarıp geleni, yere baktırıp gönderme.

-Kökürekte bar, kolda yok.

Gönülde var, elde yok.

-Kol kıbırdasa, avız da kıbırdar.

Kol kıpırdasa, ağız da kıpırdar.

-Konak az oltırıp, köp sınaydı.

Konuk az oturur, çok görür.

-Konak bolsang kolga tüs, yolavşı bolsang yolga tüs.

Konuk olsan iyi evsahibine rastgel, yolcu olsan yola düş.

-Konak bolsang, tiling tıy.

Konuk olsan, dilini tut.

-Konak kelse et piser, et pispese bet piser.

Konuk gelse et pişer, et pişmese yüz pişer (ev sahibinin yüzü kızarır).

-Konak toysa esikke karar.

Konuk doysa eşiğe bakar.

-Konakka sorap bergenşe, sogıp ber.

Konuğa sorup vereceğine, vurarak ver.

-Konaktıng kursagı toysa, közi yol karar.

Konuğun karnı doysa, gözü yolda olur.

-Köp biledi degen küledi, özim bilemen degen öledi.

Başkaları çok biliyor diyen güler, yalnız ben bilirim diyen ölür.

-Köp sözding azı yahşı, az sözding özi yahşı.

Çok sözün azı güzel, az sözün özü güzel.

-Köp tükirse köl bolar.

Herkes tükürse göl olur.

-Köp yaşagannan sorama, köp yurgennen sora.

Çok yaşayandan sorma, çok gezenden sor.

-Köp-korkıtadı, teren-batıradı.

Çok korkutur, derin batırır.

-Köplegen konak atkarar, kömeklegen -yavdan kutkarar.

Bir araya gelenler konağını iyi ağırlar, yardımlaşan düşmahdan kurtulur.

-Köpten koyan kutılmas, yalgızdıng aytkan sözi tutılmas.

Çokluktan tavşan kurtulmaz, yalnızın söylediği söz tutulmaz.

-Köpten koyan kutılmas.

Çoktan tavşan kurtulmaz.

-Köpting avazı bir bolsa, birding avazı yok bolar.

Çoğunluğun sesi bir olsa, tek kişinin sesi yok olur.

-Korkak mıng öledi, betir bir öledi.

Korkak bin ölür, batır bir ölür.

-Korkaktan sorama közi aytar, tentekten (aptal) sorama sözi aytar.

Korkağa sorma gözü söyler, aptala sorma sözü söyler.

-Korkaktı köp kuvlasang, betir bolar.

Korkağı çok kovalarsan, cesur olur.

-Korkkanga kos koriner.

Korkana çok görünür.

-Körklige köne kiygistseng de, yarasar.

Gösterişli, yakışıklı olana eski-püskü giydirsen de yakışır.

-Korkpa marttıng kısınnan, kork aprelding besinnen.

Korkma martın kışından, kork nisanın beşinden.

-Kösevi uzınnıng kolı küymes.

Maşası uzunu olanın eli yanmaz.

-Köz korkak-kol batır.

Göz korkak, kol batır.

-Közel-közel tuvıl dı, köngil tüsken-közel di.

Güzel güzel değildir, gönlün sevdiği güzeldir.

-Közing avırsa, kolung tıy, işing avırsa, avızıng tıy.

Gözün ağrırsa elini tut, karnın ağrırsa ağzını tut.

-Kudalık ayırılsa da, tuvganlık ayırılmas.

Dünürlük ayrılsa da, akrabalık ayrılmaz.

-Kula tüzdi suv alsa, kuba kazdıng tösinnen, kulaksızga söz aytsang, kulagınıng tısınnan.

Yanmış ovayı su bassa bile kazın göğsüne su yapışmaz, anlamayan adama söz söylesen kulağının dışında kalır.

-Kuldan tuvgan kul bolmas, yaman tuvgan kul bolur.

Kuldan doğan kul olmaz, kötü doğan kul olur.

-Küle baksang, köylegine yamavlık sorar.

Fakirle samimi olsan, gömleğine yamalık kumaş ister.

-Kulluk etkende kulday bol, atlanganda biydey bol.

Çalıştığında işçi gibi ol, ata bindiğinde bey gibi ol.

-Külme doska, keler baska.

Gülme dostuna gelir başına.

-Kün körmegen kün körse kündiz şırak yandırar.

Gün görmemiş gün görse gündüz çıra yakar.

-Kündesting otı da, suvı da kündes.

Birbiriyle cekişen iki kadın (kuma)’ın ateşi de, suyu da tartışır.

-Künşi köbeymes, bakılşı bayımas.

Kıskanç adam büyük aileli olmaz, kötü adam zenginlemez.

-Kus uyasında ne körse, uşkanda da sonı eter.

Kuş yuvasında ne görse, uçtuğunda (ayrıldığında) da onu yapar.

-Kutlı konak kelse, koy egiz tabar.

Kutlu konuk gelse koyun ikiz doğurur.

-Küşi etken-küşi etpegenning küşpeni.

Gücü yeten, gücçsüzün efendisidir.

-Kılık kızga kerek, kızdan aldın yigitke kerek.

Terbiye kıza gerek, kızdan evvel yiğide gerek.

-Kılış kespesti tilek keser.

Kılıç kesmezi dilek keser.

-Kırk yıl saban aydasang, bir yıl türening altınga tier.

Kırk yıl tarla sürersen, bir yıl sabanın altına değer.

-Kıs karlı bolsa, yaz yavınlı bolar.

Kış karlı olsa, yaz yağmurlu olur.

-Kısıng tuman bolsın, marazıng tımav bolsın.

Kışın duman olsun, hastalığın hafif olsun.

-Kız kimdi süyse, sonıkı.

Kız kimi severse, onundur.

-Kız kılıgı man süydirer.

Kız davranışları ile sevdirir.

-Kızıng yaman bolsa, kızıl kiygist.

Kızın çirkin ise, kırmızı giydir.

-Malı ketken yarlı tuvıl, sını ketken yarlı.

Malı giden zavallı değil, şerefi giden zavallı.

-Mart şıkpay, dert şıkpas.

Mart çıkmadan dert çıkmaz.

-Maslagatlı toy tarkamas.

Öğütlü törenler sonlanmaz.

-Meneli söz maldan artık.

Manalı söz maldan güzel.

-Misapir atangnan üyken.

Misafir, babandan büyüktür.

-Molla bermes, bergen erden kalmas.

Molla vermez, veren yerden kalmaz.

-Mısalsız söz-tuzsız as.

Misalsiz söz-tuzsuz aş.

-Mısırda patşa bolgannan, elimde şoban bolganı artık.

Mısırda padişah olmaktansa, ülkemde çoban olmak iyi.

-Nesip, kayda barasıng? Til bir erge baraman.

Nasip, nereye gidiyorsun? Dili bir yere gidiyorum.

-Ocagınıng bası şoklı, oltırgan eri koklı.

Ocağın dışı (bacası) güzel, oturduğu yer bakımsız.

-Oltırgan kız ornın tabar.

Oturan kız yerini bulur.

-Önerli ölmes, önersiz kün körmes.

Hünerli ölmez, hünersiz gün görmez.

-Önerli örge yurer, önersiz körge kirer.

Hünerli başarıya koşar, hünersiz yerin altına (mezara) girer.

-Ong kolıng man berseng, sol kolıng man alarsıng.

Sağ kolun ile versen, sol kolun ile alırsın.

-Onggannıng eki dosı bir keler, ongmagannıng eki borışı bir keler.

Talihlinin iki dostu bir gelir, talihsizin iki borçlusu bir gelir.

-Onggannıng üyine kobız kirer, ongmagannıg üyine abız (molla) kirer.

Talihlinin evine düğün, şenlik girer, bahtsızın evine ölüm girer.

-Ongmas yigit, bolmas erden konıs kurar.

Ongmaz yiğit, kutsuz yere çadır kurar.

-Orazası yok namazı yok, onggan avıl cemboylık.

Orucu yok, namazı yok, şanslı halk cemboyluk.

-Orta yolda arbang sınmasın, orta yasta hatınıng ölmesin.

Yolun ortasında araban kırılmasın, hayatının ortasında karın ölmesin.

-Osal kisi ayagına karap yurer, mahtanış kökke karap yurer.

Kötü (sebatsız) insan ayağına (yere) bakıp yürür, övüngeç göğe bakıp yürür.

-Ötirik sözding örkeni yok, akılsız kızdıng törkini yok.

Yalanın temeli yok, akılsız kızın evi (ailesi) yok.

-Ötirikşi törge bir şıgar, eki şıkpas.

Yalancı baş köşeye bir sefer çıkar, ikinci sefer çıkamaz.

-Ötirikşiding üşin sözi de zaya.

Yalancının doğru sözü bile yalan.

-Otka bargan hatınnıng otız avız sözi bar.

Ateş almaya giden kadının otuz ağız sözü var.

-Ötpes pışak kol keser.

Kör bıçak kol keser.

-Oylamay söylegen, avırmay öler.

Düşünmeden söyleyen (konuşan), hastalanmadan ölür.

-Ozgan yamgırdı yamışı alıp kuvma.

Geçmiş yağmuru yamçı alıp kovalama.

-Özi isine divana, kisi isine kuvana.

Kendi işini önemsemez, başkasının işine sevinir.

-Özi söylep özi külgen-yayrang yigit, özi söylep halk külgen-kayrang yigit.

Kendi söyleyip, kendisi gülen boş adam, Kendi söyleyip, halkı gülen hoş adam.

-Özi yıgılgan-yılamas.

Kendi düşen ağlamaz.

-Özing arısang, yoldasıngdı öldi dep bil.

Kendin yorulduğunda, yoldaşını öldü bil.

-Saban tübi-sarı altın.

Ekin dibi-sarı altın.

-Sabır tübi-sarı altın.

Sabrın sonu sarı altın.

-Sav baska-satlık maraz.

Sağlam başa-satın alınmış hastalık.

-Sirkeli tay at bolar, simgirikli bala er bolar.

Sirkeli tay at olur, sümüklü çocuk er olur.

-Söylegennen tıngla, bilgennen angla.

Söyleyenden dinle, bilenden anla.

-Söyley-söyley söz şıgadı, türtkilese köz şıgadı.

Söyleye söyleye söz çıkar, dürtüklese göz çıkar.

-Söz ben şirkeydi de öltirip bolmas.

Söz ile sivrisineği bile öldüremezsin.

-Söz sözdi şıgarar, ümırık közdi şıgarar.

Söz sözü çıkarır, yumruk gözü çıkarır.

-Sözding bası bir puşık, ızı bir kuşak.

Sözün başı tel olur, arkası kuşak olur (Sözün başı bir damla, arkası göl olur).

-Sözing sav bolsa, basıng tav bolar.

Sözün halkda yaşıyorsa, hatırın dağ gibidir.

-Süt pen kirgen, süek pen şıgar.

Süt ile giren kemik ile çıkar.

-Suv körmey etik şeşpe.

Suyu görmeden…

-Suvga süenme, yavga ıynanma.

Suya dayanma, düşmana (yağıya) inanma.

-Süygenning asın duşmanday aşa.

Sevdiğinin aşını düşman gibi ye.

-Süymesem de süyemen, süygenimning süygeni.

Sevmesem de severim, sevdiğimin sevdiğini.

-Süymesing kelse, üy sıpır.

Sevmediğin gelirse ev süpür.

-Sırıng aytpa dosınga, dosıngnıng da dosı bar.

Sırrını söyleme dostuna, dostunun da dostu var.

-Sıylasang sıy körersing.

Değer verirsen, değer görürsün.

-Sıyır kurşanggıdı tilinnen tabar.

İnek kabuğu diliyle bulur.

-Şanışa almagan-iynesinnen körer, tarta almagan yibinnen körer.

Dikmesini bilmeyeniğnesinden görür, çekmesini bilmeyen ipinden görür.

-Şaşpagan arımas.

Ekmeyen yorulmaz (biçmez).

-Şegertkiden korkkan, egin ekpes.

Çekirgeden korkan ekin ekmez.

-Şeşen yigit elge ortak, Şeber yigit malga ortak.

Akıllı yiğit yönetici olur, çalışkan yiğit mal sahibi olur.

-Tamaktan kalgan yavdan kalganga esap.

Damaktan kalan düşmandan kalmış gibidir.

-Tang atpay, künning közi tuvmas.

Tan atmadan günün gözü doğmaz.

-Tarı şaşkan boza işer.

Darı saçan (eken) boza içer.

-Tatuv bolsang balday bol, aşşı bolsang tuzday bol.

Tatlı olsan bal gibi ol, acı olursan tuz gibi ol.

-Tavda ösken baladıng eki közi tasta, etim kalgan baladıng eki közi yasta.

Dağda büyüyen çocuğun iki gözü taşta, yetim kalan çocuğun iki gözü yaşta.

-Tavda öskenning tuyagı katı, baska öskenning bavırı katı.

Dağda büyüyenin tırnağı sert, yalnız büyüyenin bağrı katı.

-Tavdı-tastı el buzar, edem ulın söz buzar.

Dağı-taşı insanlar bozar, adem oğlunu söz bozar.

-Tavga tas atpa.

Dağa taş atma.

-Tay yamanı yorga boladı, edem yamanı molla boladı.

Tayın kötüsü yorga olur, adamın kötüsü molla olur.

-Teng tengi men, teke müyizi men.

Akran akranı ile, teke boynuzu ile.

-Tentek özin özi davga sanar.

Aptal kendini deve zanneder.

-Tentek suvga semirer.

Aptal suda bile şişmanlar.

-Tentek toy eter, törinde özi oltırar.

Deli (akılsız, divane) düğün yapar, baş köşeye kendi kurulur.

-Tentekke künde bayram.

Akılsıza her gün bayram.

-Tentekke tek turmak-kuş.

Aptala, (söz dinlemeyen, şımarık) doğru durmak zor.

-Tentekten sorama, özi aytar.

Deliye sorma kendi söyler.

-Tentekting dosı köp bolar.

Aptalın dostu çok olur.

-Tentekting tastarın tekene tozdırar.

Aptal kadının örtüsü çamaşır leğenini eskitir.

-Ter şıkkanın ten tuymas, akşa şıkkanın er tuymas.

Terin çıktığını ten duymaz, akçanın çıktığını yer duymaz.

-Terek şaşpay tal bolmas, borışlıda mal bolmas.

Fidanı dikmeden ağaç olmaz, borçluda mal olmaz.

-Teren yılga tavıssız agar.

Derin nehir sessiz akar.

-Termede yatkan termesin maktar, üyden şıkpagan kül töbesin maktar.

Çadırda yaşayan çadırını över, yerleşik insan yaktığı külleri (küllerden yaptığı dağı) över.

-Termeni yaman-unı iygi, atası yaman-ulı iygi.

Değirmeni kötü-unu iyi, babası kötü-oğlu iyi.

-Tevekelşi erge nur yavar.

Coşkulu, çalışkan yere nur yağar.

-Til bir bolsa, is ör bolur.

Dil bir olsa, başarı yüksek olur.

-Til tas yarar, tas yarmasa bas yarar.

Dil taş yarar, taş yarmasa baş yarar.

-Til yarası tüzelmes, kılış yarası tüzeler.

Dil yarası düzelmez (iyi olmaz), kılıç yarası düzelir.

-Til- bele, tis-kaya.

Dil belâ, diş kaya.

-Tildi süek yok.

Dilde kemik yok.

-Tiri bolıp sanda yok, öli bolıp körde yok.

Diri ama canlı değil, ölü ama mezarda değil.

-Tiride sıylaspagan, ölide yılaspas.

Diriyken tanışmayan, ölünce ağlaşmaz.

-Tirlikting küşi-birlikte.

Dirliğin gücü-birlikte.

-Tirnekli edem töredi kül eter.

Gücü olan, töreyi köle eder.

-Tisi şıkkan balaga, şaynap bergen as bolmas.

Dişi çıkamış çocuğa çiğnenip verilen aş olmaz.

-Tisim, saga razıman, tilimning kalasısıng, tilim, saga razı tuvılman, basımnıng belesising.

Dişim, senden razıyım, dilimin kalesisin, dilim, senden razı değilim, başımın belâsısın.

-Tolmaska kuyma, toymaska berme.

Dolmaza dökme, doymaza verme.

-Törkini yuvıktıng tösegi yıyılmas.

Evi yakın olan gelinin döşeği toplanmaz.

-Toyga barsang erte bar, erte barsang orın bar.

Düğüne gidersen erken git, erken gidersen yer var.

-Toygan kız törkinin tanımas.

Gelin olup giden kız (zengin olup mala doyan kız), kendi evdekilerini , yakınların bile tanımaz.

-Toymagannan ton kiyseng, toyda betingdi kara eter.

Görmemişin kürkünü giysen, toyda yüzünü kara eder.

-Tüedey boynıng bolganşa, tüymedey akılıng bolsın.

Deve gibi boynun olacağına, düğme kadar aklın olsun.

-Tuvar toysa bek keter, yaman toysa, öpke eter.

Hayvan doysa iyi gider, kötü doysa sana küser.

-Tuvgan elding eri-cennet-, suvı-serbet.

Vatanımın (doğduğum yer) yeri cennet, suyu şerbet.

-Tuvgan erde er yurer, toygan erde iyt yurer.

Yiğit doğduğu yerde yürür, it doyduğu yerde yürür.

-Tuvra aytkan kutılar, aldap aytkan tutılar.

Doğru söyleyen kurtulur, yalan söyleyen tutulur.

-Tuvra aytkan tuvganga yaramas.

Doğru söyleyenden akraba olmaz.

-Ul tuvganga kün tuvadı.

Oğlan doğduğunda gün doğar.

-Ulım üyde-ırısı tüzde, kızım üyde-kılıgı tüzde.

Oğlum evde-rızkı dışarda, kızım evde-sözü dışarda.

-Ulıng aşuvlansa, örge şık, kieving aşuvlansa, esik bavın tut.

Oğlun hiddetlendiğinde baş köşeye kurul, damadın hiddetlendiğinde kapıyı tut.

-Urlagan-bir künali, urlatkan-mıng künali.

Çalan bir kez suçlu, çaldıran bin defa suçlu.

-Urıspas ul bolmaydı, kelispes kelin bolmaydı.

Azarlamayan oğul olmaz,anlaşamayan gelin olmaz.

-Uv işken bir öledi, ant işken mıng öledi.

Zehir içen bir ölür, yemin eden bin ölür.

-Ündemeste üydey bele bar.

Sessiz evde bela var.

-Ürgen iyt kisidi kappas.

Havlayan köpek kimseyi ısırmaz.

-Üyinge abız kirgennen kobız kirsin.

Evine molla (ölüm) girmesindense kobız (düğün) girsin.

-Üyinge kelgenge, üydey öpkeng bolsa da, aytpa.

Evine gelene, ne kadar öfkeli olsan da, söyleme.

-Yahşı bergenşe, yaman asıgar.

İyi verinceye kadar , kötü sabredemez (acele eder).

-Yahşı bolsang-üş kün, yaman bolsang-eti kün (berdazi akında).

İyi olsan üç gün, kötü olsan yedi gün (Zemheri için).

-Yahşı körgenin aytar, yaman bergenin aytar.

İyi gördüğünü söyler, kötü verdiğini söyler.

-Yahşı man söyleseng, balga seker katkanday, yaman man sölleseng iytke süek atkanday.

İyi ile konuşsan bal şeker katmış gibi, kötü ile konuşsan köpeğe kemik atmış gibi (olur).

-Yahşı söz yılandı innen şıgarar.

Güzel söz yılanı ininden çıkarır.

-Yahşıdıng eki dosı bir keler, yamannıng eki borışı bir keler.

İyinin iki dostu birden gelir, kötünün iki borcu birden gelir.

-Yahşıdıng yatlıgı yok, yamannıng özligi yok.

İyinin yabancılığı yok, kötünün yakınlığı yok.

-Yahşıga kün yok, yamanga ölim yok.

İyiye gün yok, kötüye ölüm yok.

-Yahşıga yoldas bolsang, etersing mıratka, yamanga yoldas bolsang, kalarsıng uyatka.

İyiye yoldaş olsan yetersin murada, kötüye yoldaş olsan kalırsın utançta.

-Yahşılık etken maktanar, yamanlık etken yaskanar.

İyilik yapan övünür, kötülük yapan saklar.

-Yalangaşka yaz yahşı, maktanşakka yat (yabancı) yahşı.

Çıplak olana yaz iyi, övüngeçe yabancı iyi.

-Yalgız at şavıp yuyrik bolmas.

Yalnız at binicisiz birinci olmaz.

-Yalgız koydı böri aşar.

Yalnız koyunu kurt yer.

-Yalgız söylep söz bolmas, yalgız kazık kos bolmas, yasırtın işken as bolmas.

Yalnız başına söz olmaz, yalnız kazık çadır olmaz, saklı içen aş olmaz.

-Yalgızdıng bir isi de yarımaydı, birleskenler bir iste de arımaydı.

Yalnızın bir işi de sonuçlanmaz, birleşenler ise hiç yorulmazlar.

-Yalgızdıng küni karanga ,yayavdıng künin sorama.

Yalnızın gündüzü karanlık, yayayı ise hiç sorma.

-Yalgızdıng yayı kalsa da, tabılmas, ıruvlıdıng ogı kalsa da, tabılar.

Yalnızın yayı kaybolsa bulunmaz, çevresi geniş olanın saçma tanesi bile bulunur.

-Yaman arba yol buzar, yaman edem üy buzar.

Kötü araba yol bozar, kötü adam ev bozar.

-Yaman arba yol buzar, yaman elşi el buzar.

Kötü araba yol bozar, kötü elçi köyü bozar.

-Yaman avıldıng agası bolsa, yarlı avıldıng bayı bolma.

Kötü soyun başı olma, fakir köyün zengini olma.

-Yaman aygır anasına kas, yaman edem yoldasına kas.

Aygırın kötüsü anasına düşman, adamın kötüsü yoldaşına düşman.

-Yaman aytkan sözin eki aytar.

Kötü söylediği sözü iki kere söyler.

-Yaman evlet ataga sögis keltirer.

Kötü evlat atasına sövdürür.

-Yaman kisiding sözi aşşı, yabagı tonnıng biyti aşşı.

Kötü kişinin sözü acı, yünlü paltonun biti acı.

-Yaman söz-bas kazıgı, yahşı söz-yan azıgı.

Kötü söz baş kazığı, güzel söz can azığı.

-Yaman tamak yarlı eter, yaman nepsi kor eter.

Kötü damak fakir eder, kötü nefis candan eder.

-Yaman ulga da, yahşı ulga da mal yıyma.

İyi oğula da, kötü oğula da mal yığma (bırakma).

-Yaman üşin aytaman dep, sırın aytadı.

Geveze doğruyu anlatıyım derken, kendi sırlarını söylüyor.

-Yamanda altın toktamas.

Kötüde altın durmaz.

-Yamandı körmey, yahşıdıng basın bilip bolmas.

Kötüyü görmeden iyi bilinmez.

-Yamandı yahşı deseng, börki kara kazanday bolar.

Kötüye iyi desen kalpağı kazan karası gibi olur.

-Yamannan yahşı tuvar, ozayım dep, yahşıdan yaman tuvar, kalayım dep.

Kötüden iyi doğar, (atamı) geçeyim diye, iyiden kötü doğar, geri kalayım diye.

-Yamannıng avızınnan yahşı söz şıkpas.

Kötünün ağzından güzel söz çıkmaz.

-Yamannıng tayagı segiz, biri tiymese biri tier.

Kötünün çubuğu sekiz, biri değmese biri değer.

-Yangı elek şüyde bolar, yangı kelin üyde bolar.

Yeni elek duvarda, yeni gelin evde olur.

-Yanımdı almagan maraz-yanımdı.

Canımı almayan hastalık-canımdır (onun zararı yoktur).

-Yarlı yatsa öler, bay yuvırsa öler.

Fakir yatsa ölür, zengin koşarsa ölür.

-Yarlıdıng baylıgı – denining savlıgı.

Fakirin zenginliği, vücudunun sağlığıdır.

-Yartı teri yabınsam da, sosı duniyada üreyim.

Yarı deri örtünsem de, bu dünyada yaşayayım.

-Yarımas yardan kulatar, atkan erden uyantar.

Kötü adam yardan atar, attığı yerde uyandırır.

-Yası yaslaskan teng tuvıl, sözi kelisken teng.

Yaşı denk olan akran değil, sözü denk olan akran.

-Yatkandıkın turgan er.

Tembelin (yatanın) payını çalışan yer.

-Yatıp kalgannan, atıp kal.

Hareketsiz kalacağına mücadele et.

-Yavga ıynanma, suvga tayanma.

Düşmana inanma, suya dayanma.

-Yaz ennet, kıs kıyamet.

Yaz cennet, kış kıyamet.

-Yazda mıyın kaynatpagan, kısta kazanın kaynatpas.

Yazın beynini kaynatmayan, kışın kazanın kaynatmaz.

-Yazda tentek oyga konar, kısta tentek kırga konar.

Aptal yazın düzde olur, kışın yaylaya konar.

-Yazda tırnagan, küzde yırlar.

Yazın çalışan, güzün türkü söyler.

-Yazda yılannan korkkan, kısta arkannan korkar.

Yazın yılandan korkan, kışın ipten korkar.

-Yazlıktıng küni, yarlılıktıng küni.Yaz günü, fakirin günü.

-Yibek tüyinine berk, yigit sözine berk.

İpeğin düğümü sıkı olur, yiğit sözüne sadık olur.

-Yigit öler, danı kalar.

Yiğit ölür, adı kalır.

-Yigit ölse de, sözi ölmes.

Yiğit ölse de sözü ölmez.

-Yigitting asılınnan sorama, isinnen sora.

Yiğidin aslını sorma, işini sor.

-Yol anası-tuyak, suv anası-bulak, söz anası-kulak.

Yol anası tırnak, suyun anası pınar, sözün anası kulak.

-Yol kuvgan kaznaga yolıgar, söz kuvgan belege yolıgar.

Yolculuk yapan hazineye rastlar, dedikodu yapan (söz kovalayan) belâya çatar.

-Yolavşı yolda kalmas.

Yolcu yolda kalmaz.

-Yahşılıkka yahşılık-ar kisiding isi di, yamanlıkka yahşılık-er kisiding isi di.

İyiliğe iyilik her kişinin işidir, kötülüğe iyilik er kişinin işidir.

-Yumırtka tavıktı akılga üyretken.

Yumurta tavuğa akıl öğretir.

-Yuvırtın aşagan kutılar, şölmegin yalagan tutılar.

Yoğurdunu yiyen kurtulur, çömleğini yalayan tutulur.

-Yılagannan sorama, külegennen sora.

Ağlayandan sorma, gülenden sor.

-Yırtık tonnan er şıgar.

Yırtık dondan er çıkar.

-Zor man avlagan iyt koyan almas.

Zorla avlanan köpek tavşan tutmaz.

ÜLKER, Hasan. Nogay Atasözlerinden Örnekler. Türk Kültürü 35 (413) 9.97, 531-


Eşq dodaqlarda qəhqəhə deyil, gözlərdəki yaşdır. Məqsəd sevgi uğrunda ölmək deyil, uğrunda öləcək sevgili tapmaqdır.

Həyatda heç bir şey ilk eşqin yerini tutmaz. İnsan sevsə belə o ilk eşq heç unudulmaz.

Səni o qədər çox sevəcəyəm ki, mənsiz günlərini yox sayacaqsan. Səni sevdiyimi söyləməyəcəyəm gözlərimə baxıb anlayacaqsan.

Bu gecə sürüşərkən göz üzündən ulduzlar gözlərimdən yaş süzülsə də ilk dəfə olaraq dilək tutmayıb təşəkkür etdim Tanrıya bu gecə yanımda olduğun üçün!

Niyyətin səni qaçırtmaqsa artıq qaçırtmışam, gözlətməksə artıq gözləyirəm, sevməksə artıq sevirəm.

Sən məni deyil mənim səni sevməmi sevirsən.

Könlümdə taxt qurdun, könlümün sultanı oldun, gecə göy üzündə parlayan ulduzam, sabah isə ruhuma doğan günəşim oldun.

Səni sevirəm çünki əlini qəlbimin üzərində hiss etdiyim zaman, üzüntülərimi alıb onların yerinə o bənzərsiz sıcaqlığı verməyi bacarırsan.

Sevən unutmaz, unudan sevməmişdir, əgər sevib unutmuşsa sevgisini bilməmişdir. Çiçəklər sola bilir, yarpaqlar tökülə bilir, səni hər kəs unuda bilir amma mən əsla.

Haraya gedərsənsə get sevdadan qaçılmaz, könül elə bir şey ki, hər kəsə açılmaz.

Mən gedirəm mənim canım gül bağçam. Mən ağlayıram sən ağlama. Bir ömür boyu o gül üzün həmişə gülsün. Çünki güllər ağlamaz.

Dünyan elə qaralsın ki, səni aydınladan tək işıq gözlərim olsun.

Gördüyüm ən gözəl yuxu sənin olduğun, duyduğum ən dərin sevgi sənin əsərin, gördüyüm ən gözəl dünya sənin gözlərin və qurduğum ən gözəl xəyal sənsən.

Sən ürəyimin dərinliyində hər kəsdən uzaq hər kəsdən fərqli olaraq yaşayacaqsan. Sən mənim son eşqim, dəli sevdam, yaşamış olduğum ən özəl insan olaraq qalacaqsan.

Sənə söz verirəm sən getsən də, məni tərk edib, unutsan da, səni mən əsla unutmayıb hər an üçün sevəcəyəm.

Sevgilərin ən gözəli səni sevmək, gözləntilərin ən gözəli səni gözləmək və həyatın dadı sabaha qalxdığımda sənin var olduğunu bilməkdir.

Ovcunun arasına bir ürək buraxdım. İstəyərsənsə bir kənara atarsan, istəyərsənsə ürəyinin üstünə qoyub hər zaman səninlə olacağını xatırlayarsan.

Mən bu həyatda bir çox səhvlər edib acısını çəkdim. Tək bir doğru iş gördüm oda sənə qəlbimlə güvənməkdir. Canımın içi düşünürəm sən buna layiqsən.

Gecələrdən qorxma, pəncərəndə ulduz kimi parlayacağam, uzaqdayam deyə yalnızsansa kölgə kimi arxanda, nəfəs kimi içində, can kimi yanındayam.

Əgər qədər səni mənim qollarımdan alıb başqasının qollarına atarsa bil ki, sənin düyün musiqin mənim cənazə marşım olacaq.

Eşqin tək dili gözlərdir onlar dodaqlar kimi yalan söyləməz.

Son bir günüm qalsa da fani dünyada səninlə bərabər olmaq istəyərəm. Sevincli günləri təkrar-təkrar yaşayıb əllərin əlimdə ölmək istəyərəm.

Səsini duysam da hər an üzünü görmək kimi deyil. Səni gözlədiyimi bil hər an. Heç bir şey səni sevmək kimi deyil.

Sevgililər öpüşərkən nədən gözlərini yumurlar bilirmisən? Çünki gözləri ilə deyil qəlbləri ilə görmək istəyirlər. Yəni hiss etmək istəyirlər. Sevgilim mən də səni ruhumun dərinliklərində hiss edirəm, çünki səni çox sevirəm.

Dəniz dalğasız, könül sevdasız olmaz, yarı gözəl olanın başı bəlasız olmaz.

Sən güllərə qibtə etmə, güllər sənə qibtə etsin. Üzmə şirin canını sən güllərdən də gözəlsən. Sevgi qədər məsum seviləcək qədər özəlsən, çünki sən bircəcik, hər şeyə bərabərsən.

Buraxacağın bir əli tutma, tutacağın bir əli buraxma. Saxta sevgilərə gül olmaqdansa gerçək sevgilərə tikan olmağa dəyər bunu əsla unutma.

Heç bir qız oğlana boyun əyməz, heç bir oğlan da bir damla göz yaşına dəyməz.

Səni sevirəm deyən sözlərə deyil, sənin üçün ağlayan gözlərə inan.

Yaxınlıq nə məkanla nədə zamanladır. Yalnız əllər göyə açıldığında ağlına gələnlər yaxın olduqlarındır.

Onun gözəlliyini hər kəs görürsə o məncə bir az gözəldir. Onun gözəlliyini hər kəs bilirsə o məncə heç gözəl deyildir. Onun gözəlliyini yalnız mən görürəmsə bu sevgidir. Onun gözəlliyini yalnız mən bilirəmsə bu eşqdir. Heç kim bilmirsə bu yalnızlıqdır.

Həyat bir damla sudursa eşq bir damla göz yaşıdır.

Bu dünyada 2 qüsursuz insan vardır. Biri doğmamışdır digəri isə ölmüşdür.

Məni sənə qovuşduracaq tək şeyin ölüm olduğunu bilsəydim, əzrailin gəlməsini gözləməzdim.

Yarpaq tökən gəncliyimin sətir aralarında altı qırmızı cızılmış və dırnaq içinə alınmış susqunluğumun baş hərflərisən.

Məndə Məcnundan füzun aşiqlik istedadı vardır, aşiqi məcnun mənəm Məcnunun ancaq adı vardır.

Fırtınalar qopar könlümdə. Səni axtararam xəyallarımda. Geriyə dönməsən belə, könlüm yenə həmişə səninlə.

Gənclikdə günlər qısa, yollar uzun, yaşlılıqda isə günlər uzun, yollar qısadır.

Səninlə başım dərddə, nə edim bilmirəm, canımdan bir parçasan, söküb ata bilmirəm.

Hər zaman doğrunu söyləsən nə dediyini xatırlamaq zorunda qalmazsan.

Mənə səni unut dedilər unutdum; Amma səni deyil, mənə səni unut deyənləri.

Səni sevmək acıların ən böyüyü olsa da, səni düşünərkən gözyaşı tökmək yaşana biləcək ən böyük sevincdir.

Dost istəyərsənsə Allah yetər. İbrət istəyərsənsə ölüm yetər.

Sən məni, mənim səni sevdiyim qədər sevsəydin; Mənim səni, sənin məni sevdiyin qədər sevdiyimi anlayardın.

Bərabər ağlamaqdakı göz yaşı kimi heç bir şey qəlbləri bir-birinə bağlamaz.

Əgər oralarda bir gün yağmur yağarsa üzünü çevirmə. Burax səni mənim yerimə öpsün.

Aynaya baxınca özümü deyil qocaman bir ürək və o ürəkdə ondan da böyük bir sən gördüm.

Sən dünyaya sürgün bir mələksən. Mən səni o qədər çox sevəcəyəm ki, bir daha cənnətinə dönməyəcəksən.

Həyatın ən gözəl anı hər şeydən vaz keçdiyiniz zaman sizi həyata bağlayan biri olduğunu düşündüyünüz andır.

Əgər bir gün sevmək istəsən öncə özünü sev, daha sonrada istəyərsənsə məni, Amma məni; məni sevən kimi deyil özünü sevən kimi sevməlisən, çünki mən səni belə sevdim.

Səni sevməmi istəmişdin, sevdim. Səni öpməmi istəmişdin öpdüm. Sənə baş əyməmi istəmişdin bunu edə bilmərəm gözəlim. Yaradandan başqasına baş əymək sevənə də sevilənə də yaraşmaz.

Əsla üzməsin səni qarşılıqsız sevgilər. Ürəyinə dağ basmasın acılar bir gün gedər. Gedən getsin bu yanğınlarda sönər. Əsla baxma geriyə krallar öndə gedər.

Yalnızlıqdan qurtulmanın tək yolu yalnızlıq duyğusundan uzaqlaşıb hər insanın içərisində doğuşdan var olan sevgiyə sarılıb öncə özünü sevməni öyrənərək bu sevgini başqaları ilə heç bir ayırım etməyərək paylaşmaqdır.

Qanadlanıb göylərə necə uçum, küləyin olub sənə necə əsim, yağmurun olub yanağına necə düşüm, başımı tutub uzaqlara sənsiz necə gedim, içimdə sən var ikən söylə necə ölüm.

Fədakar olan insan könüldən sevəndir. Ürəkli olan insan özünü biləndir. Ümidli olan insan yaşamağı sevəndir. Unutmayan insan bir ömrə bərabərdir.

Həyata dair gözəl olan hər şeylə birlikdə yaşamağı bil yetər.

Sənsizlik səssizlik demək. Səssizlik ölüm demək. Yaşayarkən ölmək, səni sevib sənsizliklə yaşamaq demək. Demək ki, yaşamaq üçün sevmək, sevmək üçündə sən gərəksən.

Sənə səni dünyalar qədər sevirəm desəm yalan. Sənə səni ölüm qədər sevirəm desəm inan, çünki ölümdür dünyada tək gerçək olan.

Mən səni sevmək üçün deyil sevmənin necə bir duyğu olduğunu görməyin üçün sevdim.

Əsla sevmə, sevərsənsə xəyanət etmə, xəyanət edəni əsla əfv etmə.

Hiss etdiyin hissləri hiss etdiyini hiss etdiyin an hiss etdiyin hiss eşqdir.

Gülü gülənə ver. Qəlbi sevənə ver. Aşiq olmaq gözəl şey, qiymətini bilənə ver.

Ay gecə üçün, günəş gün üçün, sən mənim üçün, bütün güllər sənin üçün.

Sən mənim qanadımsan, tutunacaq arxamsan. Yaşamaq nəyə yarar yanımda olmalısan.

Uzaqlardasan mənimlə deyil, mən isə yalnızam səninlə deyil, ismin qəlbimdədir dilimdə deyil, qəlbim səninlədir içimdə deyil, səni sevirəm əlimdə deyil.

Ümid gözəl şeydir qəlbində daşıyarsansa, sevmək gözəl şeydir gerçəkdən sevirsənsə, yaşamaq gözəldir anlamını bilirsənsə, sevilmək gözəldir gerçəkdən sevirsənsə.

Mən sənsizliyi sənin yerinə qoyub səni sənsizliklə yaşaya bilirəm. Unutma unutmaram unutmasan. Səndən uzaqlarda sənsiz qalacağımı zənn etmə.

İndi yağmur isladır ümidlərimi. Səni bir çiçəkdə yaşatdığımı bilirsən. Yox imiş sənsiz yaşantımın anlamı. Səni sevirəm desəm gələrmisən ?

Yaşamağı bir sevda sandım, sevgini sən sandım, həyatı bir yol sandım, dərin bir yuxudan oyandım, amma səni yanımda tapa bilmədim.

Adını günəşə yazdım, hər şəfəqdə doğsun deyə, ürəyini ürəyimə yazdım için-için yandığında mənimki də yansın deyə, adını canım qoydum sən öldüyündə mən də ölüm deyə.

Dünyadakı bütün insanların eşqi toplanıb birləşsə belə, mənim sənə qarşı olan eşqimin yanında aciz qalar. Çünki mənim sənə qarşı olan eşqim ağıl və məntiqin heç bir zaman çata bilməyəcəyi yerdə qalır.

Xəritəyə baxıram evin yox. Sözlərə baxıram adın yox. Sənə baxıram özümü görürəm, çünki məndən başqa yerin yox.

Hər dəniz bir dalğa, hər röya bir yuxu, hər məzar bir ölü, hər ağac bir kök tapar. Mən başqa bir sən tapa bilmərəm.

Bir gecə yarısı titrəyərək oyansan bil ki, şəklini öpdüyüm gündür, bir gün səbəbsiz yaşlar süzülərsə o gözəl gözlərindən bil ki yoxluğundan öldüyüm gündür.

Ağırdır sevgilərim hər ürək daşıya bilməz, böyükdür ümidlərim, hər ürək saxlaya bilməz. Hər şeyi unudar da. Amma bu qəlbim tək bir səni unutmaz!

Gözəlsən, birdənəsən, şirinsən. Çəkdiyim dərddə tək bəhanəsən. Mələkmi, şeytanmı bilmirəm ki, nəsən. Əllərdən əllərə atsan da olar. Mən səni sevirəm, sən məni sevməsən də olar!

Sənsizəm, səndən uzaqda səni düşünürəm, səni gözləyirəm və gözləməyi çox sevirəm. Bir gün səni itirmək kimi duyğu gəlir beynimə, qorxuram və bu qorxunu çox sevirəm. Sevirsən deyə qorxursan. İtirsən uzaqdan baxmaq yetər bilirsən. Sənsizəm, sevgi yox artıq, amma mən yenə də səninləyəm, çünki səni sevirəm.

Mənə bir günün 24 saat, bir saatın 60 dəqiqə və bir dəqiqənin 60 saniyə olduğu öyrədildi, amma sənsiz keçən bir saniyənin sonsuzluq qədər uzun olduğu öyrədilmədi. Həyatımızın hər anında birlikdə olmağımız arzusu ilə sevgilim.

Bir sevgilim var uzaqda üzünü görmədiyim, səsini eşitmədiyim. Bir sevgilim var uzaqda əlini tutmadığım, saçına dəymədiyim. Gün gələr sevgilim mənə dünəndən yaxın olar.

O qədər gözəlsən ki, üzünə baxa bilmirəm. Titrəyir əllərim, əllərini tuta bilmirəm. Elə bağlanmışam ki sənə, sənsiz qala bilmirəm.

Heç sənin sevginə xəyanət edərəm? Canım kimi sevərkən buraxıb gedərəm? Qəlbimdə sevdan var ikən heç başqa əllərlə gəzərəm? Kim dedisə yalan inanma çünki günahsızam!

Sevən nə qədər sevərsə, sevilən bir o qədər nankor olar. Bir gün özümü öldürəcəm, səbəbi sən olacaqsan sevgilim. Günlərdən sonra xəbərimi bir dostumdan alacaqsan. Bəlkə üzüləcəksən, bəlkə də sevinəcəksən. Amma sən nə deyirsən de, mən öləndə belə "SƏNİ SEVDİYİMİ" söyləyəcəyəm".

Gözlərim səni narahat edirsə bağlayaram, bir daha açmaram. Sözlərim səni narahat edirsə, susaram bir daha danışmaram. Varlığım səni narahat edirsə ölərəm bir daha qarşına çıxmaram. Yox narahat edən sevgimdirsə, bağışla ona heç nə edə bilmərəm.

Sevmə məni, xatırla. Gözləmə məni amma unutma.

Yalnızca uşaqlar ağlayar və yalnızca Allah bağışlayar. Əgər bir gün məni tərk etsən, uşaq deyiləm ağlamaram, Allah deyiləm bağışlamaram!

Ürəyinə sevda əkən, ayrılıq biçərmi, sevən seviləndən asanca vaz keçərmi, sən məni sevmə gülüm, mən yanaram ikimizin yerinə yetməzmi?

Bax yenə soldu günəş, yenə axşam olur, ömrümün qədəhinə sənsiz bir gün dolur, sən yoxsan deyə inan dərdliyəm, kədərliyəm, gəlməzsənsə məhv olaram, yıxılaram. Sevgilim səni çox sevirəm.

Vaxtından öncə çiçək açmaz. Məndə sən bitmədikcə, məndə mən ölmədikcə sənə olan bu sevgim bitməz.

Gül çiçəklədiyi gündən günəşə aşiqdir. Nə qədər günəş hər gecə ayın görkəminə qapılıb gülü buraxsa da, gül ulduzlara qapılıb günəşi unutmaz.

Birlikdə yaşaya biləcəyin biriylə deyil, onsuz yaşayamayacağın biriylə ol. Gəldiyi zaman boşluq dolduran deyil, getdiyində yeri doldurulmayan biriylə ol.

Həyatda heç bir insan üçün ağlamağa dəyməz. Lakin ağlamağa layiq insan heç bir zaman ağlatmaz. Sən yenə də ağlamaq istəyirsən başını dik tut. Göz yaşların ağladan qədər alçalmasın.

Gözlərin sözlərini örtəcək qədər məsum, düşüncələrin duyğularını basdıracaq qədər açmasız, əllərində əllərimi tutmayacaq qədər uzaqsa mənim günahım nə birdənəm.

Ruhumu yerə vurub həsrət çəkdirən olsan da, nə sevginə bəd duam, nə sənə kinim var. Dəryaya axar kimi min bir dərdlə dolsam da, səni məhşərə qədər sevməyə əminim var.

Xatirənə dağlar diz çöksün; Sən əsla əyilmə, ayrılıq, hüzn nədir; Sən əsla bilmə, bu könül bağçasından kim gedərsə getsin, sən əsla getmə!

Son hədiyyə olaraq bu gülü sənə verəcək qədər könüllüyəm, amma yenə bilirəm ki, sən bu gülü alacaq qədər zərif könüllüsən.

Qorxduğum sevmək deyil, sevib ayrılmaqdır. Qorxum ölmək deyil, sənin tərəfindən unudulmaqdır.

Duyğular vardır anladılmayan sevgilər vardır kəlmələrə sığmayan, baxışlar vardır insanı ağladan. İnsanlar vardır ki, əsla unudulmayan, səndə onlardansan.

Əllərini tutmaqdan deyil bir gün buraxmaqdan qorxuram, acı çəkməkdən, ağlamaqdan deyil səni incitməkdən qorxuram. Sən mənim tək sevdiyimsən. Mən sənsizlikdən qorxuram!

Bir gecə ay məndən soruşdu. "Niyə sən sənə bu qədər acı verən birini sevirsən? " Niyə sən ondan vaz keçmirsən? Aya baxdım və dedim "Sən heç göy üzündən vaz keçərsən?"

Ümidsizliyə qapıldığın zaman göy üzünə bax mütləq səni orada qarşılayacaq bir günəş, dəli bir yağış, ya da parlaq bir ulduz vardır!

Dost uğrunda ölmək asandır, lakin uğrunda ölünəcək dostu tapmaq çətindir.

Əsla heç kimin ümidini qırma bəlkə də tək sahib olduğu şey məhz odur.

Xəyal etmək istədiyiniz hər şeyi xəyal edin, getmək istədiyiniz hər yerə gedin, olmaq istədiyiniz insanla olun, düşünün ki, yaşaya biləcəyiniz bir həyatınız və bütün bunları edə biləcək bir şansınız var.

Hər şeyi sildim, yeni bir həyat üçün, sənin üçün.

Güləndə hər kəs səninlə bərabər olar, bəs ağlayanda necə? Qələbələrə hər kəs ortaq olur, bəs məğlubiyyətlərə necə? Elə bir dost seçki, pis gün qapını döyəndə qapıya səninlə bərabər çıxsın.

Mən səni ulduz qədər sevmədim bir gün sürüşərsən deyə, mən səni günəş qədər sevmədim bir gün batarsan deyə, mən səni qəlbimdə sevdim daim orada qalasan deyə.

Bizim yerlərdə taleyimiz doğuşdan yazılır, şerlərimiz həyatımızı anladır, sevdamızda ürəyimiz qədər mərd olur. Səni unutdum kəlməsi məzar daşında olur.

Sevmə səni sevməyəni dünyanın sahibi olarsa belə, sev səni sevəni dağdakı çoban olsa belə.

Unutduqlarını xatırla, itirdiklərini axtar, gözlədiklərini get tap, incitdinsə bağışlanma dilə, incidinsə bağışla, sevirsənsə bunu bildir. Bu günki yaşam çox qısa.

Gözlər vardır ki, sözləri anladır, sözlər də var ki, gözləri anladır, bir də sevgi var səni anladır.

Tək qaldığım dünyada dünyam olarmısan? Dənizlər qədər sevdim səni. Dəniz fənərim olarmısan?

Sən mənə canım deyərdin, gülüm deyərdin, hər gecə yollarımı gözləyərdin. Dünyan mən idim sonun mən idim, hər şeyin mən idim, bunları mənə deyən sən idin mən deyildim.

Yalnızlıq gecələrin, ümid gözləyənlərin, xəyal çarəsizlərin, yağış küçələrin, təbəssüm dodaqların, hüzn ellərin, sən isə sadəcə mənimsən birdənəm.

Başını sinəmə qoyub yatanda bir tək düşmənim var idi. "Keçib, gedib və bitəcək olan "ZAMAN".

Səni ən çox kim sevir desələr; Mənim adımı verə bilərmisən? Nədən onu gözləyirsən desələr; Sevgimiz üçün deyə bilərmisən? Onu unut desələr; Xeyir əsla deyə bilərmisən? Eşqinizin məqsədi nədir desələr; Ölüm var ayrılıq yox deyə bilərmisən?

Sən heç dənizin altında meşənin yaşıllığını gördünmü? İmkansız olduğunu söyləmə, çünki mən sənin gözlərində ölülərin belə görmədiyi cənnəti gördüm.

Ağaclara yazdım adını, yandırdılar, göy üzünə yazdım, yağış olub axdılar. Bu dəfə qəlbimə yazıram, ölüm ancaq silər adını oradan.

Dünyada iki rəng gül olsun. Qırmızılar sənin, ağlar mənim olsun. Sən məni unutsan qırmızı güllər solsun, mən səni unutsam ağ güllər kəfənim olsun.

Buludlarla yüklədim, həsrətimi, küləklərlə yolladım sevgimi, yağışlarla birgə yağdırdım göz yaşlarımı, sənə kiçik mələklər göndərdim öpmək üçün! Gəldilərmi?

Gözlərin gözlərimdə, əllərin əllərimdə, qəlbin içimdə və ruhun bədənimdə olduğu müddətdə səni sonsuza qədər sevəcəyəm.

Allahın sənə verəcəyi ən böyük cəza xoşbəxtlik olsun. Ağlamaq istə fəqət göz yaşların içinə axsın.

Sanma ki, adını bir başqası siləcək, səninlə başladım səninlə bitəcək!

Ey bülbül nə oturmusan qəfəsdə? Sındır qəfəsi sevgini isbat et. Sənsiz sanki qaranlıq dünyayam. Ver işığımı, suyumu ver. Ürəyimi geriyə ver.

Hər sevən adsız bir qəhrəmandır və insan sevə bildiyi qədər insandır.

Dodaqlar yalan söyləyə bilər amma gözlər əsla!

Mən səni unutmaq üçün sevmədim, amma nə üçün sevdiyimi unutdum.

Sənə minlərcə gül vermək istərdim amma güllər solar, sənə ömrümü vermək istərdim amma bir gün öləcəyəm, sənə sadəcə sevgimi verirəm ki, o əbədiyyən yaşayacaq!

Sən (S)ənə inanan kimsəyə inanma. Sən (S)əni sevən, kimsəni sevmə. Sən (S)ənə güvənən, kimsəyə güvənmə. Mötərizə daxilində olan "S"-ləri "M" et və bunu kimsəyə də bildirmə.

Hər aya baxışında məni xatırla. Gözlərin ulduzlara dikilərsə, gözlərinə baxdığımı unutma. Ovcuna bir yarpaq düşərsə, əllərimdir onu əsla buraxma.

Səni gündə bir dəfə düşünürəm o da mənim 24 saatımı alır.

Gecənin səssizliyini dinlə, içindəki məni duyacaqsan. Qaranlığa bax üzümü görəcəksən. Əllərini qəlbinə qoy gözlərini bağla. Sənə ruhumu yollayıram bir azdan öpüləcəksən.

Səni çox sevirəm. Soruşsan nə qədərmi? Dənizlərdəki qum dənələri qədər, göy üzündəki ulduzlar qədər, qəfəsdəki bir quşun uçmaq istədiyi qədər.

Sevgini daşımaq deyil, həsrətini daşımaq çətin. Gülüşü unutmaq deyil, ağlamağa alışmaq çətin. Yaşamaq deyil, ölməkdə deyil, gözləyib görüşməmək çox çətindir birdənəm.

Kəlmələr yetərsiz qalır sevgimi anlatmağa, gözlərimə baxaraq anla necə aşiqəm sənə. Əllərimi bərk tut heç ayrılma, çünki nəfəs kimi möhtacam sənə.

Kiçik bir əsintiylə başlayan fırtınaya bənzər mənim eşqim. O qədər şiddətlidir ki, dayanmaq bilməz taki sənin içindəki dənizi dalğalandırana qədər.

7 dağdan 7 ayrı 7 arı gətirsələr, 7 arının 7 ayrı balını gətirsələr 7 dənə qızıl qaşığa qoysalar mənim qəlbimdəki eşqim qədər şirin olmaz.

Unutma sən mənim öz canımdan çox dəyər verdiyimsən. Bil ki, nə olursa olsun hər zaman üçün ürəyimdəsən.

Qovuşmaq ölümsə, həsrətin zülm. Əlbəttə qovuşarıq, gözlə gülüm. Tək sənə aiddir bu könlüm. Mən yolumu seçdim: Ya sən, Ya ölüm!

Aramızda nə qədər məsafə olursa olsun sonsuzluğa gedən bütün yollara adını yazdım. Hansı yoldan keçirsən keç, səni çox sevdiyimi görəcəksən.

Bir yolçu gözləyirəm bir gün gələcək. Bir xəyal qururam heç bitməyəcək və bir qəlb daşıyıram səndən başqasını əsla sevməyəcək.

Sən mənim qarşılıqsız sevdiyim, dalıb gedən gözlərimsən. Mənim bir dənəm, sevdiyimsən.

Səni elə bir yerə yerləşdirdim ki, gerçəyin gəlsə belə xəyalının yerini doldurmaz.

Günəşim ol isit amma yandırıb yaxma. Yağışım ol üzərimə yağ amma islatma! Küləyim ol əs amma sovurma. Sadəcə mənim ol, sevə bildiyin qədər sev amma SƏNSİZ buraxma!

Ürəyin o qədər gözəl ki, onu incitmələrinə əsla izin vermə. Nə istiliyini yetir nə dostluğunu tək qorxun unudulmaq olsun. Səni unudana yazıqlar olsun.

Mən sənin məni sevə bilmə ehtimalını sevdim.

Unutmadım həsrət yaşlı gözlərini. Sən qəlbimə girəndən görməz gözüm bir kimsəni. Şerimdə yarımçıq qalacaq yarımçıq qalan sevgimiz kimi. Səni sevdim mən gülüm! Yemək kimi su kimi.

Səni sevdiyim qədər yaşasaydım ölümsüzlüyün adını sevgi qoyardım.

Həyatda elə anlar vardır ki, o anlar uğrunda məğlub olmaq belə zəfər sayılır. Mənim anlarımda sən idin. Səninlə apardığım sevda vuruşunda məğlub oldum fəqət özümü qalib sayıram.

Mən + Sən = Birik; Mən - Sən = Heçnəyik; Mən / Sən = Bölünmərik!

Gecə yarısı başlanarsa səsim duyulsun deyə deyil, çağırışmalarım isə sənin gəlməyin üçün deyil. Bu ürək duyulmadan səslənməyi bilirsə, görmədən sevməyidə bilir.

Deyirlər göy qurşağının bitdiyi yerdə bir xəzinə var. Bir gün təqib etdim bitdiyi yerdə sən var idin.

Gecənin qaranlığındasan, günəşin işığında, yağışın damlasındasan, selin coşqusunda, bəzən yuxumdasan, bəzən yanımda, amma hər zaman ağlımdasan bunu unutma.

Bir oğlanı xoşbəxt edə bilmək üçün çox anlayıb azda olsa sevməli, bir qadını xoşbəxt edə bilmək üçün çox sevib anlamağa çalışmamaq gərəkdir.

Mənə səni sevirəm dediyin zaman bu yalan olsa belə bu yalanı dünyanın bütün gerçəklərinə dəyişməyə hazıram.

Sevgi insanın həm dostu həmdə düşmənidir. İnsanı onun kimi yıxan, onun kimi sevindirən bir şey daha yoxdur həyatda.

Dəli bir yağış yağmur olsam səni yağdığım yerlər qədər sevərdim. Dəli bir külək olsam səni əsdiyim yerlər qədər sevərdim. Amma mən sadəcə dəliyəm və səni aldığım hər nəfəs qədər çox sevirəm!

Gözəlsən, şirinsən, bircəciyimsən. Mələkmisən? Şeytanmısan? Bilmirəm nəsən. Əldən əllərə atsan da olar, mən səni sevirəm, sən sevməsən də olar.

Zənn etmə ki, gözlərim sənə baxdıqca yorulacaq, ölsəm də ruhum səninlə qalacaq. Səndən əvvəl həyata əlvida desəm də, son sözüm səni sevirəm olacaq.

Sən ən mükəmməl sevgiyə layiq olacaq qədər gözəl, hamının sevə bilməyəcəyi qədər özəlsən.

Ağlamaq istəyirsənsə ağlama! Çünki, yalnız sənin gülüşün üçün yaşayan biri var.

Sevmək "səni sevirəm" demək deyil. "Səni sevirəm" deyərkən titrəməkdir.

Sən səhrada açan bir gül olsan, qurutmamaq üçün səni göz yaşlarımla sulardım.

Səni hər dəfə düşünəndə qəlbimə bir ulduz əlavə olunur. Neçə dəfə düşündüyümü xatırlamıram, amma mənim qəlbimdə bir səma var.

Əgər gecələr səni düşündüyüm qədər uzun olsaydı, səhər açılmazdı.

Mən səni əsil insanların sadə sevgisi ilə yox, sadə insanların əsl sevgisi ilə sevirəm.

Sən uçurum kənarında açan bir çiçək olsan və öləcəyimi bilsəm də səni qoparardım.

Səni nə vaxt sevməyəcəyimi soruşma. Çünki, öləcəyim günü bilmirəm.

Sənə olan məhəbbətimi dağlara-daşlara yazmaq istədim. Sənə olan məhəbbətimdən böyük dağ tapa bilmədim.

Dünən gecə sən yatarkən bir mələk göndərdim sənə nəzarət etmək üçün. Tez qayıtdı. Nə oldu? Soruşdum. Bir mələk başqa bir mələyə nəzarət edə bilməz dedi.

Həyatda elə birini sev ki, sən onun üçün ölməyi düşünərkən O sənin üçün çoxdan ölmüş olsun.

Təbəssümün kimidir ölüm, razıyam gülüm, al məni qəlbin canıma məzar olsun.

Həyatda tək ümidin gülmək olsun. Bir gün ağlasan o xoşbəxtlikdən olsun. Unutma, sevən bir dəfə ölər. Ölən bir dəfə basdırılar. Mənim sənə olan sevgim nə ölər, nə də basdırılar.

Zənn etmə ki, gözlərim sənə baxdıqca bezəcək. Ölsəm də ruhum hər zaman səninlə qalacaq. Bağlansa gözlərim həyata inan ki, son sözüm səni sevirəm olacaq.

Səni düşündüyüm zaman sənin də məni düşünüb-düşünmədiyini düşünmək məni düşündürür.

Ən gözəl sevgi desələr eşqimizi deyə bilərsənmi? Ən çox kimi sevirsən desələr, adımı verə bilərsənmi?

Güllər həmişə əllərində açsın, tikanları əllərinə batmasın, sevda həmişə səni tapsın amma səni yaralamasın, xoşbəxtlik həmişə ürəyinə dolsun, amma sevənini unutdurmasın.

Yağan hər yağış, dərdlərini yusun. Doğan hər günəş, xoşbəxtliyinə başlanğıc olsun əsən hər külək, sənə olan məhəbbətimi anlatsın.

Həyatda o qədər xoşbəxt ol ki, xoşbəxtlik də səni qısqansın.

Hamını sevə bilərdim sevməyə səndən başlamasaydım.

Günəşin buzlaşdığı yerdə yanan bir şey görsən, bil ki, o sənin üçün yanan mənim qəlbimdir.

Kaş ki, sən mən olaydın. Səni sevməyin nə qədər çətin olduğunu hiss edəydin. Kaş ki, mən sən olaydım. Bu qədər sevilməyin ləzzətini duyaydım.

Həyatda mənim üçün ən dəyərli şeyi sənə vermək istərdim. Amma səni sənə verə bilmərəm.

Çığır dünyaya bütün gücünlə və ya pıçılda qulağıma səssizcə. Necə istəyirsən elə et, yetər ki mənə səni sevirəm söylə.

Həyat sevgi ilə xoşdur. Sevgisiz həyat boşdur. Nə olar Allahım sevənləri qovuşdur.

Bu gün həkimə getmişdim. Böyrəyimdə daş, ciyərimdə qum, qəlbimdə səni tapdılar.

Nə qədər insafsızsan çobanyastığı! Nə olardı bir ləçəyin də olsaydı? O zaman sevərdi məni.

Bir can düşün bədənsiz. Bir bədən düşün qəlbsiz, bir qəlb düşün sevgisiz, bir də məni düşün sənsiz.

Sənə gülüm desəm olmaz solub gedərsən. Sənə mələyim desəm olmaz uçub gedərsən. Səni sevirəm desəm nə deyərsən?

Səni bir nəfər sevirsə o mənəm, səni iki nəfər sevirsə, birinci sevən mənəm. Səni üç nəfər sevirsə, ən çox sevəni mənəm. Səni heç kim sevmirsə, bil ki, ölmüşəm.

Kimsəyə könlümü vermədim, içində səni görərlər deyə. Kimsənin könlünü almadım, içində səni görərəm deyə.

Günəşi sevirəm deyirsən günəş çıxınca kölgəyə qaçırsan. Yağışı sevirəm deyirsən yağış yağınca çətiri açırsan, küləyi sevirəm deyirsən külək əsincə pəncərəni bağlayırsan. Qorxuram sevgilim, çünki sən məni də sevdiyini deyirsən.

Səni dünən sevmədim, dünənlər bitdi. Səni bu gün də sevmirəm, bu günlər də bitəcək. Səni sabah sevəcəyəm, çünki sabahlar heç bitməyəcək.

Ölümümdən deyil ölümündən qorxuram, çünki birincisində mən varam, ikincisində isə sən.

Duyğuları açıqlayan gözlər olmasaydı, qəlb hisslərin məzarına çevrilərdi.

Məsafələr kiçik sevgiləri yox edib, böyükləri isə artırar. Necə ki, külək şamı söndürür, atəşi alovlandırar.

Həyatda üç şeyi sevdim: Səni, qəlbimi və ümid etməyi. Səni sevdim-sənsən deyə. Qəlbimi sevdim səni sevdi deyə. Ümid etməyi sevdim bəlkə nə vaxtsa sevərsən deyə.

"Səni sevirəm" deyərkən heç yalan söyləmədim, yalan söyləyərkən "səni sevirəm" demədim!

Küçədə birini gördüm. Sancıldı gözlərim gözlərinə. Aşiq olduğumu zənn etdi məni özünə. Halbuki, nə bilsin bənzəyir gözləri gözlərinə.

Əgər bir gün ölsəm, baş daşıma səninlə tanış olduğum tarixi yazdır, əgər bu tarix səhvdir desələr, məni tanımadan əvvəl yaşamırdı deyərsən.

Dünyanı gözəl olduğu üçün deyil, içində sən olduğun üçün sevirəm.

Bir gün günəş doğmağı, ay batmağı unudarsa mən də səni unudacam.

Sözlərim səni üzürsə susaram bir daha danışmaram, əgər varlığım səni narahat edirsə ölərəm bir daha qarşına çıxmaram, əgər narahat edən sevgimdisə, bağışla ona heç nə edə bilmərəm.

Güllərin hamısı gözədir amma sənin qədər deyil, səni hər kəs sevir amma mənim qədər deyil.

Al xəncəri vur qəlbimə, ürəyim qana bulansın, amma çox dərinə getmə çünki orda sən varsan.

Səni ulduzlara bənzədirəm onlar qədər təsir edici, çəkici və gözəlsən amma aranızda bir fərq var onlar milyonlarcadır amma sən birdənəsən.

Sən gözlərimdə bir damla yaş olsaydın səni itirməmək üçün ömrü boyu ağlamazdım.

Hər kəs mənə tez-tez xəyala daldığım üçün dəli deyir, amma əsil dəli onlardır. Onlar bilmirlər ki, xəyala daldıqda hər dəfə xəyallarımda səni görürəm.

Göy üzündən özün üçün bir ulduz seç. Sənin qədər parlaq və gözəl olsun, birini də mənim üçün seç, parlaqlığı önəmli deyil təki sənə yaxın olsun.

Çiçəklərin ən gözəli gül, güllərin ən gözəli sən. Çiçəklərdən gülü güllərdən səni sevirəm.

Elə bir ağaca güvən ki heç qurumasın, elə birini sev ki, heç zaman unutmasın, sev amma mövsümlük olmasın, yayda yaşıl olub qışda solmasın.

Bir gül olmaq istərdim. Bilirsən nə üçün? Məni dərib iylədiyində bədəninin dərinliklərinə girib bir daha oradan çıxmamaq üçün.

Yağan hər yağış damlasında sən varsan. Bilirsən nə istəyirəm? Hər gün yağış yağsın.

Qalan son sevgi parçasını ilk gündəki kimi yaşadacağam içimdə. Sevgilim heç bir zaman ayrılmayaq ölsəm belə əllərində.

Mükəmməl bir insanla tanış olmaq istəyirsənsə, aynaya bax və səni tanıdıqları üçün Allaha şükr edənləri düşün, çünki mən də o insanlardan biriyəm.

İnsanlar tanıdım ulduzlar kimi idilər. Hər biri göydə idi. Hər biri parlayırdı, amma mən səni günəşim seçdim və bir günəş üçün min ulduzdan vaz keçdim.

Həyata niyə gəldiyimi düşünməyə başlamışdım, səninlə tanış olandan sonra başa düşdüm səbəbini dünyaya gəlişimin.

Alıb qırsalar qələmimi qanımla yazaram səni sevdiyimi.

Kül olmuş atəş yanarmı? Buz tutmuş su axarmı? Bu gözlər sənə baxdı başqasına baxarmı?

Hər yağış damlası səni sevirəm demək olsaydı hər yeri sel götürərdi.

Gülü bir gün, səni hər gün, gülü soluncaya qədər, səni ölüncəyə qədər sevəcəyəm.

Onun dərdlərini paylaşıb. Onun üçün ağlayırsınızsa bu eşqdir, o olmadan onu düşünüb ağladığınız vaxt olubsa o da eşqdir.

Mənə deyirsən ki mənsiz yaşa, yaşayarmı bu bədən ruhu olmasa?

Yer üzündəki tək sevinc, həyatımdakı tək həsrət, dilimdəki tək dua, gözümdəki tək yaş, yuxularımda bir tək sən yalnız sən varsan! Mən səni sevirəm!

Səni nə qədər sevdiyimi bilmək istəsən, yerə düşən yağışın hər damlasını tutmağa çalış. Tuta bilmədiyin damlalar mənim sevgimdir.

Qəlbimi qırmaq suya yazı yazmaq qədər çətindir. Könlümü almaq günəşə toxunmaq qədər çətindir. Sən suya yazı yazmağı bacardın, indi günəşin batmasını gözlə.

Günəş aydınlatmaq, quş uçmaq, külək əsmək üçün mən isə səni sevmək üçünəm. Mən səni sevirəm.

Güllər içində keçsə də ömrüm. Sənin üstündən gül qoxulamaram. Gülüm səni qoxulamaqsa ölüm. Sən buna dəyərsən gülüm.

Gözlərindən süzülən bir damla yaş olmaq istərdim. Gözlərindən doğub, yanaqlarından süzülüb, dodaqlarında ölmək üçün.

Sən hər zaman harada oluramsa olum nə düşünərəmsə düşünüm hər an qəlbimdəsən. Səni nə qədər sevdiyimi kəlmələr ilə anlada bilmərəm. Amma bunu bil SƏNİ SEVİRƏM!

Ürəyimdən ürəyinə yollar var, mənim üçün uzaqlardan bir təbəssüm yolla.

Bu gözəl sevgimizə nöqtə qoyma, sənə qucaq dolusu vergül gətirdim,,,,,,,,,,,

Sənə şərab verəcəyəm, iç amma sərxoş olma. Sənə bir gül vərəcəm, qoxula amma soldurma. Sənə qəlbimi verəcəyəm, sev amma incitmə!

Allah gücü kişiyə gözəlliyi qadına vermiş. Hər şeyi yenən güc gözəlliyə yenilmiş.

Eşqimizin suya düşəcəyini bilsəydim, balıq olardım.

Kaş ki, sənin kimi ola bilsəm, fəth edilməsi çətin, əldə edilməsi ölüm.

Siqaramdakı duman idin, siqaranı buraxdım, qədəhimdəki içkim idin, içkini buraxdım, gecələri röyamda idin, yatmağı buraxdım. Baxdım, sənsiz yaşanmıram, yaşamağı buraxdım.

Sevgini göstərəcəksən söyləmək yetməz, sevgi gözlərində olacaq sözlərin yetməz, sevgi her şeydir qəlbə həbs edilməz, sevəcəksən mənim kimi amma buna ürəyin yetməz.

İçimdən bir şer yazmaq gəldi. Yazıram, çünki sevirəm, sevirəm, çünki hiss edirəm, hiss edirəm, çünki yaşayıram, yaşayıram, çünki səninləyəm!

Röyaların ən gözəlini görürkən, Tanrının səni qorumaq üçün göndərdiyi mələklərin qanadları o qədər böyük olsun ki, ən məsum anında belə kimsə sənə zərər verə bilməsin.

Səni tapmaqdan çox axtarmaq istərəm, səni sevmədən öncə anlamaq istərəm, səni bir ömür boyu bitirmək deyil, səni yenidən başlamaq istərəm

ATASÖZLERİMİZ

Atasözü: Halkın deneyiminden geçmiş, doğruluğu onaylanmış, genel bir kural ve öğüt biçimine kalıplaşmış özlü sözlere “atasözü” denir.

Atasözleri, bir ulusun ortak tutumunu göstererek bize yol gösterir. Geniş halk yığınlarının yüzyıllar boyunca edindikleri deneyimlerden ve bunlara dayanan düşüncelerden doğmuştur.

Yaycılar’da en fazla kullanılan atasözleri şunlardır.

Acele giden ecele gider.

Acele işe, şeytan karışır.

Acı patlıcanı kırağı çalmaz.

Acı acıya ,su sancıya.

Acıkan doymam,susayan kanmam sanır.

Açık yaraya kurt düşmez.

Aç ayı oynamaz.

Acıkmış kudurmuştan beterdir.

Açtırma kutuyu, söyletme kötüyü.

Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar.

Ağlamayan çocuğa meme vermezler.

Ağlayanın malı, gülene hayır etmez.

Ahmak misafir, ev sahibini ağırlar.

Akacak kan damarda durmaz.

Akıl yaşta değil baştadır.

Akıl akıldan üstündür.

Alışmış kudurmuştan beterdir.

Allah bir kapıyı kapatırsa ötekini açar.

Altının kıymetini sarraf bilir.

Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar olmaz.

Aptalın karnı doyunca gözü yolda olur.

Aslan yattığı yerden belli olur.

Aş sabahın iş sabahın.

Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık.

Ateş düştüğü yeri yakar.

Ayağını yorganına göre uzat.

Az veren candan çok veren maldan verir.

Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur.

Bal döksen yalanır.

Balık baştan kokar.

Başa gelen çekilir.

Başa gelmeyince bilinmez.

Bedava sirke baldan tatlıdır.

Bekâra karı boşamak kolay gelir.

Belâ geliyorum demez.

Besle kargayı oysun gözünü.

Beterin beteri vardır.

Bir adamın adı çıkacağına, canı çıksın.

Bir elin nesi var, iki elin sesi var.

Borcun iyisi vermek, derdin iyisi ölmektir.

Borcun iyisi vermek, derdin iyisi ölmektir.

Büyük lokma ye, büyük söz söyleme.

Can çıkar huy çıkmaz.

Çam sakızı, çoban armağanı.

Çivi çıkar ama yeri kalır.

Çok bilen çok yanılır.

Çok yaşayan bilmez çok gezen bilir.

Dağ dağa kavuşmaz insan insana kavuşur.

Damlaya damlaya göl olur.

Deme dostuna, der dostuna.

Dereyi görmeden paçayı sıvama.

Dünya malı dünyada kalır.

El ağzı ile çorba içilmez

El deliye, bende akıllıya muhtacım.

El elin eşeğini türkü çağırarak arar.

Esirgenen göze çöp batar.

Ev alma komşu al.

Geç olsun, güç olmasın

Garip kuşun yuvasını Allah yapar.

Fazla mal göz çıkarmaz.

Görünen dağın uzağı olmaz.

Gülü seven dikenine katlanır.

Gülme komşuna gelir başına.

Hasta yatan değil, eceli gelen ölür.

Her koyun kendi bacağından asılır.

Her işte bir hayır vardır.

Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır

İnsanoğlu çiğ süt emmiş.

İş olacağına varır.

İt ite buyurur, itte kuyruğuna.

İyi insan lafının üzerine gelirmiş

Kaza geliyorum demez.

Kendi düşen ağlamaz.

Kızım sana diyorum, gelinim sen anla.

Kötü komşu insanı hacet sahibi eder.

Kurt kocayınca köpeğin maskarası olur.

Misafir misafiri sevmez,ev sahibi hiç birini sevmez.

Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer.

Oğlan dayıya, kız halaya çeker.

Ölmüş eşek, kurttan korkmaz.

Para parayı çeker.

Parayı veren düdüğü çalar.

Sakla samanı gelir zamanı.

Sinek küçük ama, mide bulandırır.

Son pişmanlık fayda vermez.

Sona kalan dona kalır.

Su uyur, düşman uyumaz.

Sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yer.

Tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır.

Tok ağırlaması güçtür.

Ummadığın taş baş yarar.

Üşenenin oğlu, kızı olmamış.

Üzümünü ye bağını sorma.

Yarım elma, gönül alma.

Yarası olan gocunur.

Yolcu yolunda gerek.

Yola giden yorulmaz.

Yiğidi öldür hakkını yeme.

Yuvayı yapan dişi kuştur.

Zararın neresinden dönersen kârdır.

Zenginin malı, züğürdün çenesini yorar.

Zorla güzellik olmaz.



• Ac gezmeden tox ölmex eydür. • Ac işletme, toxi terpetme. • Ac it furun yıkar. • Ac ne yemez? Tox ne demez? • Acluqdan qudurani sazlamax olur, toxluqdan qudurani saxlamax olmaz. • Ad adami bezemez, adam adi bezer. • Adam adi ile tanınur. • Adam verduğuni geri almaz. • Adamın adi çıxınca, cani çıxsa eydir. • Adamın düşmeni – köti dili, bir de köti qarisi. • Adamın yüregininen dili bir olsun gerek • Adami tez qocaldur il axşamdan yatan qari. • Adli kişi adından qorxar, Adsız kişi tanrıdan qorxar. • Ağ axça qara gün içindür. • Ağac dibinden su içer. • Ağac ekene rehmet oxunur. • Ağac yıxılanda baltalı da, baltasız da başının tüni keser. • Ağantn vari geder, xidmetçinin cani. • Ağılli gördüğuni, axılsız eşitduğini söyler. • Ağır kamğayi yel qaldırmaz. • Ağır qazan gec qaynar. • Ağır qazan gec qaynar. • Ağırmiyan baş yastux istemez. • Ağla, derdin yitsin. • Ağlamayana meme yoxdur. • Ağlamiyinen gülmax baci-qardaşdur. • Ağzan sığari lukmayi al. • Ağzımın tadı tuz, heppisinde ucuz. • Ağzının aşi degül, yoxsa bene can qoymaz. • Al qapide, sat qapide, işin yoxsa, yat qapide. • Al qoşovi gir axora – yağurli mal qucunur. • Alan vurdi, satan yanğıldi. • Alışux ağzın tövbesi yoxdur. • Allah asılsıza düşürtmesin. • Allah bin dert vermiş, bin bir de derman. • Allah demiş – çalış, qulum, vericiyim. • Allah möminlere her şeyi bağışlar. • Allahdan buyrax, ağzıma quyrux. • Amanata xeyanet olmaz. • Ana kimi yar olmaz, veten kimi dövlet var. • Ana qısmi bedva edende memeleri duva edermiş, • Ana qızına taxt vermiş; baba qızına baxt vermiş. • Ana-baba olanda ana-baba qedrini bilürsün. • Ana-babanın qedrini bilmeyen bişqasının ne bilir? • Anam-bacım kimdür? – Eyi komşim. • Anandan izinin, axıldan ceyizin olsun. • Anasına bax tanasıni al. • Anasına bax-qızıni al, qırağına bax-bezini al. • Anasının qız vaxtını söyliyer. • Anasının sevgülli oğli çoban olurmuş. • Anasi qızıni ögse – burax da qaç, el ögse al da qaç. • Ara sözü ev yıxar. • Arasan-bulursun. • Araya giren – belaya girer. • Arif adam terif istemez. • Arkadan vuran namerddir. • Armudun iyisini meşedeki aviler yiyar. • Artuk aş ya qarın ağrıdır, ya baş. • Artux mal gözmi çıxarur? • Asıl azmaz, bal kokmaz, Asılsızdan kerem gelmez. • Aş ol, keş ol, xoşun işine qarışma. • Aşaği tüfürürsen – saxal, Yoxari tüfürürsen – buyux. • Aşığa sinek sesi saz gelür. • Aşıx gülegen olur, dertli söylegen. • Aşi yox, oroc tutar, İşı yox, namaz qılar. • At bazannda eşşek satılmaz. • At olmayan yerde eşek de atdur. • At yerine eşek bağlama. • Ata dost kimi bax, düşmen kimi bin. • Atda qarın, yigitde burun. • Atılan ox geri dönmez. • Atın izi itin izine karışmaz. • Atın ölümü teki arpadan olsun. • Atına baxan ardına baxmaz. • Avi meşeden küsmüş, meşenin xeberi yox! • Aviden qorxan meşeya getmez. • Avlu çürür, borc çürümez. • Ax, benim kisem, minnetsiz yesem. • Axar su geder, qalmaz. • Axılli düşmen, nadan dostdan yaxşıdür. • Axılli düşmenden qorxma, deli dostdan qorx. • Axılliye hesret qaldım, deli bacayi aşdi., • Axılliye qırx gün deli desen deli olur. • Axılliynen çekişmax ceyilinen halova yemeden eydür. • Axılsız baş elinden sefil ayax neler çekiyer. • Axiretde qomşi hexi sorulur. • Ay variken, yıldızlara ne minnet. • Ayağıma yer edem, gör bir sene ne edem. • Ayaxla geden gelür, başla geden gelmez. • Ayda yilde bir namaz anide şeytan qoymaz. • Ayıb söyleyenin ayıbını söylerler. • Ayın on beş güni qaranluz olsa da, on beş güni aydınluxdur. • Ayvaz – qassad, hep bir hesap. • Az idi arux-urux, biri de geldi tabani cırux. • Azan quşun ömri az olur. • Azi bilmiyan çoxi heç bilmez. • Baba baba olsa, oğul da oğul olur. • Baba olmamış baba qedrini bilemesin. • Baba olmax qolaydur, babalux etmax çetindür. • Baba qısmi bedva edende buyuxlari amin diyarmiş. • Babamın evi uzax olsa, ögünmeye ne var? • Bacanın egriluğuna baxma, tütünün düz çıxmasına bax • Bali barmaği uzun degil, nasibli yiyer. • Balta ağaci kesmezdi, sapi ağac olmasaydi. • Baltada var ise, sapda da var. • Baluğun emri sudan çıxanacandur. • Bar veren ağaci kesmezler. • Başxasını çaruğun geyen tez açmur. • Başxasının elininen tikan yolma ki, “hayıf sene tikan” olur. • Başxasının qaşuğinan qarın doymaz. • Bataxluxda çırpınmaq olmaz. • Baxmaynan ögrenmağ olsa, it de qesep olurdi. • Bay qaftan geyse, “xeyirli olsun” diyarlar, yoxsul geyse, “nerden buldun” diyarlar. • Bayaz atinen cehil ağaya qulluq etme. • Bayaza bayaz diyarlar, qaraya qara. • Bayazın adı var, qaranın dadi var. • Bazısi arar – bulamaz, bazısi bulur – yiyamaz. • Beg deduğun ne, begenmeduğun ne? • Beglere inanma, suya tayanma. • Behşiş atın dişine bakılmaz. • Bekliyan beg olur/Beklemiyan qul olur/• Bekliyana verürler/Beklimiyani dögerler. • Beşiginimi yügürümişin? • Beyaz at arpa yemez. • Bin gör, bir al. • Bin qula yalvarmaxdan bir kere peyğembere selavat getir. • Bin tedbiri bir teğdir pozar. • Bine bir söyle, bire bin söyle. • Bir axilli baş bin başi saxlar. • Bir ayax sen gel, iki ayax ben gelem. • Bir baba dokkuz oğul besler, Dokkuz oğul bir babayi besliyamaz. • Bir baltaya sap ol. • Bir bilenden qorx, bir de bilmezden. • Bir bilmem bir qezayi qurtarur. • Bir bişi – qırx kişi. • Bir gelen bir daha gelür, sabır et. • Bir günün begliğu de begluxdur. • Bir insan ataş olsa da dünyayi yakamaz. • Bir köçmax – yüz talanmax. • Bir müşteriye dükan açılmaz. • Bir tavuğun başın sadağasi bir yumurtadur. • Bir yumurta, oni de dürte-dürte. • Bire yeten ikiye da yeter. • Biri od olanda biri su olsun gerek. • Bismillah demeynen donuz bostannan çıxmaz. • Bitmez iş olmaz. • Biz geldüx gelini görmeye, Gelin getdi tezek yığmaya. • Bize de bir gün toğar. • Boğulsam da, böyük suda boğulem. • Boşluğun belasından söz çox olur. • Bögünün yarıni var, yarınin bir xoş güni vardur. • Böyügün sözüni tutmiyan uluya-uluya qalur. • Böyügyni tanmıiyan allahıni de tanımaz. • Böyük başın böyük derdi olur. • Böyük luxma çeyne, böyük söyleme. • Böyüksüz evde bereket olmaz. • Buğda – etmegin yoxise, tatli dilin olsun. • Bulanux suda boy verme, boyun görünmez. • Bulutdan nem qapiyer. • Buna el demişdürler, selin ögüni keser. • Buynuzsuz koçun haxi buynuzli koçda qalmaz. • Camiden de qaldi, medreseden de. • Ceyilluxda odun yığsan. qocaluxda titremezsin. • Ceyulluxda daş daşi, qocalanda ye aşi. • Ceyulluxda para qazan, qocalanda qur qazan. • Çağırılmamiş misefır mindersiz qalur. • Çağrılan yerden qalma, çağrılmiyan yere ayax basma. • Çalıncı her keşi çalıncı zanar. • Çaliden aldi, çamura basdi. • Çamura taş atma, yüzüne sıçrar. • Çeken öküze vururlar, • Çıxılmaz bir soxaxdayım. • Çıxmiyan canda ümüd var. • Çik yumurta soyulmaz. • Çingeney altun qefese qoymiş. • Çobansız tavari qurd yiyar. • Çocux teregi, tana merek qurtarur. • Çogunun yanında atın quyruğuni kesme, biri uzun, biri qısadur diyar. • Çor diyana sen can de. • Çox ağliyan ulusini bulamaz. • Çox ögülen çürük çıxar. • Çox söyliyen çok yanulur. • Çoxi gören aza qayil deyil. • Çoxi iştiyan azdan da olur. • Çuvalduza yumrux vurmazlar. • Çürük iple quyuya enilmez. • Çürük taxta mux götürmez. • Dadli-dadli söyliyer, aci-aci söker. • Dağda qurutdan, bağda tutdan olma. • Davada ağac ortadakına deger. • Daveye bürc lazım olsa, boynuni uzadur. • Dedugini diyer, demeduğini geder-gelmeze yolliyar. • Degirman bilduğini eder, Çemberin çek-çuki gendine qalur. • Degirmana giren çaqqal, dirgana dözsün gerek. • Degirmana su nerden axduğun ögren. • Degirmançi ac qalmaz. • Deli ağlamaz, derdli gülmez. • Deli deliyi görünce degenegini saxlar. • Deli demiş, haxilli de inanmiş. • Deli gülegen olur, derdli söylegen. • Delinin etiğuni haxilli etmez, • Deliye uyan deli olur. • Demür nemden, insan qemden çürür. • Demüri sicax-sicax dögerler. • Deniz olub taşma, elinden gelmiyen işe tolaşma. • Derd adama selinen girer, misxalinen çıxar. • Derd bir olsa ağlamaya ne var. • Derd bulmax qolay, yitirmax çetindür. • Derd derde oxşamaz. • Derd var deler keçer, Derd var geler köçer. • Derdi çeken bülür. • Derdin derd bilene söyle. • Derdini gizleden davasıni bulamaz. • Derin bulax bulanmaz. • Dermene inanma, dermansız da qalma. • Dertli gezsen tez ölürsün. • Deseler ki, göyde toy var, qariler merdivan ararlar. • Deşi xocaya, döşi xocaya, yeddide bir başi xocaya. • Deve xurmay seçmez. • Deveden böyük fil var. • Devetsiz geden mindersiz oturur. • Deyilen söz geri gelmez, • Dilen güc verme, işen güc ver. • Dilen zor verme, elen zor ver. • Dilin gemügi yoxdur. • Diş çeynemeynen qarın toymaz. • Diyerler zamaninen hep unudulur sevgiler. • Dizimde oturiyer, saxalimi yoliyer. • Dost acıdıb söyler, düşmen güldürüb. • Dost arasi pak gerek. • Dost başa baxar, düşmen ayağa. • Dost daşi keti deger. • Dost gelen güni bayram olur. • Dost yolunda tufan olur, qar olur. • Dostumuz dost olsun, düşmenimiz kor olsun. • Dostun yoxsa – ara, tapanda – qori. • Dovuzun bitini elen alma ki, başarı çıxar. • Dögme kirase qapisini, dögerler senin qapini. • Dünden söyleme, bögünden söyle. • Dünya beş günlüxdür, beşi de qara. • Dünya yalan dünyadur. • Dünya yansa, bir xorum oti yanmaz. • Dünyaya ümidinen yemişler, bize de bir gün toğar. • Düşman ocax başında. • Düşmen etek altından çıxar. • Düşüne-düşüne görer işi, sonra peşman olmaz kişi. • Düşünmeyıb oturan qalxarken ayıblanır. • Düz söz baş keser. • Düz söz qıhıncdan keskün. • Edecağından söyleme, etdiğunden xeber ver. • El ağzınnan quş tutulmaz. • El ağzi – çuval ağzi. • El ağzi faldur. • El atduği taş uzax geder. • El atına binen tez ener. • El eli yıxar, el de dönüb yüzi. • El eliynen tikan yolma, yazıx sene tikan derler. • El gözi terezidir. • El için ağlayan gözden olur. • El keçduği körpüden sen de keç. • El sözüne uyan evini tez yıxır. • Elden geden ele gelmez. • Elden olan gözden olur. • Ele uyan evsiz qalar. • Eli egri hep düzluxdan söyler. • Eliaçığa allah kendi yetürür. • Elinden gelse, adami bir qaşux suyinen boğar. • Elinen açılani dişinen açma. • Elinen gelen derd dügündür. • Emür paşanın, çubux meşenin. • Enemeduğun yere çıxma. • Enişden gene yoxuş eydur. • Er qaxaninen er evlenen yanğılmemiş. • Ereb toyunca yiyar, türk ölünce yiyar, • Eringenden gene axsax eydür. • Eringenin qazancını it yiyar, yaxasıni – bit. • Esgi şehere teze nırx qoyma. • Esgi yırtılmasa, tezesi olmaz. • Eski düşman dost olmaz, eski dost düşman olmaz. • Eski pambukdan bez olmaz, eksi düşmandan dost. • Eski yırtılmasa tezesi olmaz. • Eşege atlas-çul vursan, gene eşegdür. • Eşegi satdım, "hoş" demekden qurtuldum. • Eşegin cani yansa, ati de keçer. • Eşegin ölümi ite dügündür. • Eşek ne bülür, xurma ne tadur. • Et gömüksüz olmaz. • Etinen dımax arasına girme. • Etmegi tek yiyanın boğazunda qalur. • Etmegin çoxuni yetimin ögüne qoy. • Etmek elden, su gölden. • Etmek ögüci olma. • Etmeki etmekçiye büşürtür, birini de artuq ver. • Ev alma, alanda qomşi al. • Ev sözsüz olmaz, degirman tozsuz. • Ev tanasından öküz olmaz. • Ev üstüne ev olmaz. • Ev yıxanın evi olmaz. • Evde bülbül, dişerde quzi. • Evdeki bazar çarşide keçmez. • Evinden çıxan ev qeder yıxılur, kövünden çıxan köv qeder. • Evvel-evvel qapaz çalan uçamaz. • Ey söz demür qapiler açar. • Eyi evlad babayi vezir eder, kötisi rezil. • Eyibsiz yar iştiyan yarsız qalur. • Eylik et ki, eylik göresin. • Eyluge eylük olsa, öküze biçax vurulmaz. • Ezelden gülmiyan sonunda da gülmez. • Eziyyetin ben çekdim, sefasını eller. • Ezizim ezizdür, canım ondan da eziz. • Fağırın ahi. endürür şahı. • Fağırların düşgüni/Bayaz geyer qış güni/Zenginlerin azğıni/Kürk geyiner yaz güni. • Fikirleşmenin axri deliluxdur. • Fite uyanın evi yıxılur. • Fitneden uzax tolan. • Fuxara kendi çıxışıni bilse oger, fuxara olmaz. • Fuxaranın gozi tox olur. • Gec buldum, tez yüyürtdüm. • Gec olsun, güc olsun. • Gedeni tutmax olmaz. • Geder bağlar qorasi, qalur yüzler qarasi. • Gelen gedene rehmet oxudur. • Gelen gedeni aratır. • Gelende “paşam”, gedende “ağam”. • Gelin inek sağamaz, havli egridur diyar. • Gelin oldun, dilin çek. • Gelinin eyisi olmaz, qızın da kötisi. • Gendi gözel yox, qelbi gözel olsun. • Gendinden yoxarilere baxma, bir az de aşağilere bax. • Gendini tanımiyan allahini de tanımaz. • Gezağan qari iki evi viran edir. • Gezeğan gelinnen, güleyen qızdan çarşi – bazardakı loti eydir. • golse daşinen, sen get aşinen. • Gökde yıldız ararkon. yerdeki çuxuri görmir. • Gökden on iki alma düşdi, on bir dediler, bir da sabur et dediler. • Göke direk yox. • Göl yerinde su eskik olmaz. • Gölgesinde yatacaq ağaci budama. • Gördüğün qoyub, eşitduğan inanma. • Gördün deli, savul geri. • Gören göz yol aramaz. • Gören göze kül sepme. • Görmemişe gösterme, görmemişden eskük etme. • Gövül ferman dinlemaz. • Gövül omduğu yerden küser. • Göyduği ipek, yeduği kepek. • Gözel aşi tez bişer. • Gözel sevmeye töbe olmaz. • Gözele göz deger, qelbe söz. • Gözi ancaq toprax toyurur. • Gözünde yaşi var, tasinda aşi yok. • Gul tikansız olmaz. • Güne göre kürkün gey. • Günleri sayduxca uzanur. • Hacdan gelen ben, xeber veren sen. • Hava geçen yerden suda geçer. • Hax batil olmaz. • Haxıl başın böyükluğunda.dögül. • Haxılli büduğim söylemez, deli söylediğuni bilmez. • Haxılsız baş, neynar traş? • Haxılsız kişi paray neder? • Haxlan keçen başan keçer. • Haxli kesenin qapisidür. • Hayinen gelen, huyunen geder. • Hayinen gelen, vayinen geder. • Hazır aşa tik qaşux. • Hekim kımdür? – başa keçen. • Hem suçli, hem gücli. • Her derdin bir dermanı vardur. • Her esen yele uyma. • Her gün ömürden gediyer. • Her işi qurtardide, lacordiya qaldi işi • Her keş kendi babmi bulur. • Her keş kendi derdine yanar. • Her keşe gendi Veteni ezizdür. • Her kövün soğan toğramasi başxadur. • Her öküzi bir çomağinen sürmezler. • Her qari kendi evinin hem quli, hem xanımidür. • Her sılığa uyan tez döner. • Her taraxda bezi var. • Her xeberi çocuxdan al. • Her yerin kendi adeti var. • Her zemiden bir taxıl, her başdan bir axıl. • Hers gelür, göz qaralür, hers gedür yüz qaralur. • Hersin çıxıyer, burnun dişle. • Hersin çıxıyer, savux suya gir. • Işi yari-buçuk görme. • Iştiyanın bir yuzi yara, vermiyanın iki üzi. • İki gövül bir olsa, samanlux da saraydur. • İki qarili evde dirlux olmaz. • İlk baxtım – altun baxtım. • İlk vuran oxçudur. • İnanma dostan, saman teper postan. • İnek almaz, tana sevmez. • İnek öldi xab kesildi. • İnsan evledi dünyada tek olmaz, cüt olur. • İnsan insanan yük olmaz. • İnsan ne bulsa, kendinden bulur. • İnsan qocalsa da, yürek qocalmaz. • İnsan sözünden, öküz buynuzundan tutulur. • İp qırılduği yerden bağlanur. • İpe un sariyer. • İşliyanda çoxinen işle, yiyanda azinen ye. • İt ile çuvala girilmez. • İt ölür de sahabi çıxar. • İt qışi çıxarur, amma derisi ne çekir. • İtin ölumi gelince çobanın degenegine sürünür. • Kamil ögren – it dili olsun. • Karib kuşun yuvasini allah yapar. • Karibe bir salam bin altuna deger. • Karibin boyni bükük olur. • Karibin kimsesi yox, allahı vardur. • Karyıli – varyıli. • Katıksız etmek boğazdan keçmez. • Keçen günlerin harmanini sovurma. • Kedi cigere yetişmezse, orucdur deyer. • Kediye neynir ismarlamazlar. • Kefenin cefı olmaz. • Kendi düşen ağlamaz. • Kesdeneden (şabalıd) çıxmiş, qabuğuni begenmiyer. • Keser kendi sapıni yonmaz. • Kesilen baş yerine gelmez. • Kime ne seslesen oni eşidürsün. • Kimi bildisem haci, boynundan çıxdi xaçi. • Kimin mumi sabağacan yanmiş? • Kimsenin ahi kimsede qalmaz. • kişi ne etsin ki/Yokari assa his olur./Aşaği qoyşa pas olur /Vurub öldürse yas olur. • Kişi olan sözünde durur. • Kişinin hörmeti gendi elinde azdur. • Koç nereden olur-olsun, quzunun sesi avluda duyulsun. • Komşinin quzusi komşiya koç görünür. • Komşuda pişer, bize de düşer. • Kor degenegini bir kere yitürür. • Kor odur ki, düşdüği quyuya bir de düşe. • Kosadan buyux iyidir, buyuxdan saxal iyidir. • Köçdüğun yurdun qedrini qonduğun yurdda bilürsen. • Köç-küçe tayandi, qırğın yeni oyandı. • Kölgede biten oğacın meyvesi olmaz. • Köşe taşi yapiden düşmez. • Köti adamnan dert eskük olmaz. • Köti hava düzelür, köti insan düzelmez. • Köti it ne yiyar, ne başxasına yedürür. • Köti olmasa eyin qedri bilinmez. • Köti söz sahabınındür. • Köti sözi qulax ardi et. • Köv üstüne köv olur, ev üstüne ev olmaz. • Kövül umduğundan küser. • Kövülsüz sevmenin gözsüz oğli olur. • Küçük daş baş yarar. • Küçük kövün böyük ağasi. • Küçükler suç işler, böyükler bağışlar. • Külden tepe olmaz. • Laf kiseye gırmez. • Lafdan gümrük alınmaz. • Lafla peynir gemısi yürümez. • Mal adama hem dostdur, hem düşmendür. • Mal senin, meslehet senin. • Malının yanında saabi gerek, oğli yoxsa da, babasi gerek. • Merdivani ayax-ayax çıxarlar. • Mermer – ey daşdan, eylik – iki başdan. • Meydan bulmuş, at bulmamış, at bulmuş meydan bulmamış. • Meyvali ağaca daş atan çox olur. • Meyvasız ağaca heç kim taş atmaz. • Meyxaneçiden şahid iştediler, serxoşi gösterdi. • Mezar taşiyla iltifat olmaz. • Misafırin rizi kendinden ireli gelir. • Misefir evin yaxuşuğidir. • Misefir üç günluxdur. • Mollanın deduğuni de, etduğuni etme. • Mum dibine işıx vermez. • Namus geder, dönmez geri, yoxdur onun belli yeri. • Namusi altuna degişmezler. • Ne coraba yamaxdur, ne şarvara yamax. • Ne çabux ol asıl, ne yavaş ol basıl. • Ne qeder bilsen de, gene bir bilmişden sor. • Ne ver, ne de peşine get. • Ne ver, ne de peşine get. • Nere gedirsin, oranın arabasına binersin. • Nesibe zaval yoxdur. • Nesibinde varise qaşuğan çıxar. • Oğlan doğurdum-oydi beni, qız doğurdum-soydi beni. • Oğlan evlenür, beg oldum sanur. • Oğlan olan yerde oğurlux saxlanmaz, Qız olan yerde igne gizlenmez. • Oğlum oldi – gülüm oldi, everdim – elin oldi, ayurdum komşim oldi. • Oğul babasına göre süfre açar. • Oma-oma döndüm muma. • Onde geden yorulur, arxada qalan soyulur. • Otuz iki dişden çıxan otuz iki mehelleye yayılur. • Ovçi ne qeder biliyerse, avi de o qeder biliyer. • Oxlavısız tutmac olmaz. • Öküzi buynuzundan, insani sözünden tutarlar. • Öküzün çekdüğüni qayışdan sor. • Ölen can qurtatur, vay qalanın halına. • Ölum ile öc alınmaz. • Ölü gözünde yaş olmaz, imam evinde aş olmaz. • Ölümden başxa her şeye çare var. • Ölümi göreceksen ki, bayılmaya da razı olasın, • Ölümi olan bir gün ağlar. Delisi olan her gün ağlar. • Ölünün yüzi serindür. • Ölüye ağlamaz, diriye gülmez. • Önde geden yorulur, arxada qalan soyulur. • Önüne baxma, sonuna bax. • Öpülecek yüzi tüfrülecax etme. • Papaği keçi derisinden, xeberi yok gerisinden. • Papaxçının papaği olmaz. • Paran vardur, çerşi-bazar senindür. Paran yoxdur, sırıt, allah kerimdür. • Paşanım işi de poşaya düşarmiş?! • Paşanın varı getmiş, paşanın cani çıxmiş. • Peynil-etmek yemesen, kimse demez ki, yiyansan. • Qalan işe qar yağar. • Qalan işe qar yağar. • Qanliden uzax goz. • Qapiye geleni qataxlamazlar. • Qaraya bayaz deyilmez. • Qari var – arpa ununnan aş eder, qari var – buğda ununi daş eder. • Qari yüzli adamnan (kişiden), adam yüzli qariden elheze. • Qarili-varili. • Qarisi küti olan adam tez qocalar. • Qarnın toymiyan yerde acluğun bildürme. • Qarsisiz ev – susuz degirman kimidür. • Qaşuğinen aş verib, sapinen göz çıxarma. • Qazan qarasi geder, yüz qarasi etmez. • Qelemin ucunda qılınc güci var. • Qembersiz dügün olmaz. • Qeribin dosti olmaz. • Qeribin kimsesi yox, allahi vardur. • Qeza gelende geliyerim demir. • Qılınc qınini kesmez. • Qılıncsız qırğına düşdüx. • Qırıx etmek birleşmez. • Qırmızı gömlek gizlenmez. • Qırmızi gömlek gizlenmez. • Qırx gün günahkar, bir gün tövbekar. • Qırx illik balığa üzmek ögredir. • Qırx oğri bir çıplaği soyamamış. • Qırx qurda bir aslan ne yapsın? • Qırx yillux yanux eylanmaz. • Qız beşikde – cehiz sanduxda. • Qız evinde danqur-dunqur, oğlan evinde xeber yox. • Qız sabahi-qala sahabi. • Qız yükü- duz yükü. • Qızın qövli bende, şalvarı başxasında. • Qızıni dögmiyan dizini döger. • Qızi kendi – kendine qoysan, ya halvaçıya, ya davxılçiye köçer. • Qismetden artux yemek olmaz. • Qoca kafır misliman olmaz. • Qoçun buynuzi qoça ağırlux etmez. • Qorxan göze çöp düşer. • Qorxax bezirgan ne xeyir edur, ne zerer. • Qoyuna çoban – tarlaya sapan. • Quduzun ömri qırx gündür. • Qurban olem tipiye (küleye), gendi getürdi qapiye. • Quri ağaca qan sürtme. • Quri qaşıx ağız yırtar. • Quri selemi yel alur. • Quri torbaynan at bir kere tutulur. • Qurumuş ağacın gölgesi olmaz. • Qutli gün toğuşundan bellidür. • Sabax naxıra, axşam axora. • Sabax qismetini kimseye verme. • Sabonnadux suya qoydux, gene bizim qara cocux. • Sabur eden her şeye ulaşur. • Sabur eden her şeye ulaşur. • Sadağa veren eller derd görmez. • Sağ baş yasdux iştemez. • Sağı soldan baxıb söyle. • Sağıldım, sağıldım, axırda da tokmük vurdi tağıldım. • Sağır eşitduğini, kor tutduğuni buraxmaz. • Sakın, yeddi toy, yeddi bayramda söylerler. • Samannuxda kedi bin yil yaşasın. • Sanat altın – bilerzikdür. • Sayanin quliyam, saymiyanin sultani. • Saymaduğun taş, yarar baş. • Seadet qapiden girende, sefalet bacadan çıxar. • Sen biliyen bir-iki, eller biliyer bin iki. • Senden ötri xasta olana sen öl. • Sene ton çıxsa, bene de yelek. • Senetine kim xor baxar, boynuna torba taxar. • Seni senden sormazlar, elden sorarlar. • Sert olma, merd ol. • Sev seni seveni, iki dişli qarise. • Sevenin gözi kor olur. • Sevme seni sevmiyani, kökden enen hürise. • Sımarlamayinen hac qabul olmaz. • Sinek murdar dequl, yürek bulandurur. • Sivri başda axıl durmaz. • Son biliyen bir-iki, eller biliyer bin-iki. • Soylu soyuni yuturmez; soyuni yütüren soysuzdur. • Söyliyene baxma, söyledene bax. • Söz bir, meslehet iki. • Söz bir, qulax iki. • Söz sözün küsküsidür. • Söz var ev icin, söz var el için. • Söz var ev için, söz var el için. • Söz var gelür geder, söz var delür geder. • Söz var, aş bütürür, söz var, baş yütürür. • Söze gelende usta, işe gelende xasta. • Sözi yerinde söyle. • Sözin düzüni cocux diyar. • Sözin gerçegi yerennüginen deyilür. • Su bulandurmaynan balux tutulmaz. • Su geder, çuxuri bulur. • Su geder, qum qalur. • Su kimi ömrin olsun. • Susuz ağac meyve vermez. • Suya düşse quri çıxan oğuldur. • Suyi qoyub ataşnan oynama. • Sükut atın tekmügi böyük olur. • Şefteliden bağ olmaz. • Şeytan getdi, meydan bize qaldi. • Şeytanın dostluği dar ağacına qederdür. • Tac olmaynan şah olmaz. • Tağın da derdi tağ boydadur. • Tanri nişan vurduği quldan qorxmax gerek. • Tarlada izi olmayan sufrada yüzi olmaz, • Tatli dil yılani deşiginden çıxarur. • Tatli suyi kim içmez. • Tava delux, tas delux, bu da geldi üstehıx. • Tek ayranın olsun, sinek Bağdaddan gelib qonar. • Tiken battığı yerden çıxar. • Tilki tilkiye diyar, tilki de dönüb quyruğuna. • Tilkinin bazarda ne işi var? • Toğmaduğun oğlana ad qoyma. • Toğri geden tolaşmaz. • Toğri olan, her kişiyi toğri sanar. • Toğriya allah yardımçi. • Topal eşşeginen karvana qoşulma. • Topalinen gezen axsamayi ögrenür. • Tovşan ne küçük, qulaği ne böyük. • Toxun ögüne aş qoysan, bin türli behane bulur. • Toydan sonra nağara, xoş geldin Bayram ağa. • Tutulmiyan oğri – begden toğri. • Tuz-etmek dostluği pozmaz. • Tuzsuz aşa şoker de qoşsan tadi gelmez. • Türk atının samani bol gerek. • Türk geden yere bereket gedir. • Türk para bulsa tavara verür. • Türk sögduxca qızar, turduqca bezer. • Türk şerlünin qulidür. • Türk zoppasi görmemiş. • Türkün sonraki axli bende olsa. • Ucuz veren tez satar. • Uli gözi ile qız al, orgen gözi ile at al. • Unu uçiyerdi, kepegi qaçiyerdi. • Ununi elemiş, elegini asmiş. • Ustadıni xor gören boğanıza torba taxar. • Uzax getme-canım çıxar, yaxın gelme-qoxun gelür. • Uzun yaşın axri gene ölümdür. • Üşümüş yilani qoynan qoyma, isınen kımı seni sancar. • Var başinı gizlemez, yox da daşdan qevidir. • Var-dövletim yitürdüm, canımi Vetene yetürdüm, • Varlının xorizi da yumurta qoyar, tavuği de. • Vaxtıni yitüren bextini yitürür. • Vaxtsız öten xoruzun başıni keserler. • Veren eli kemsezler. • Veten hesreti çekdim, gözlerime qan geldi, • Vetene geldim, imana geldim. • Veteni sevmax imandandur, vay ona ki, içinde olmiya. • Vetenime geldim-imana geldim. • Vetenime qovuşdum, cesedime can geldi. • Veten-veten deyip sızladi yürek. • Vurğudun bir yumurta, oni da dürte-dürte, • Xain adam qorxax olur. • Xalq gözi terezidir. • Xalqa quyi qazan kendi düşer. • Xasta, çorbayi qoymaz tasda. • Xastalux şaşurur, ölüm yıxar. • Xastayi buza yollamazlar/Aşığı söze yollamazlar. • Xeyir say eşine, xeyir gelsin başına. • Xeyirsiz oğlannan, namusli qız eydür. • Xırman yelinen, dügün elinen olur. • Xırmana giren posrux dirqana tayanur. • Yad gele-gele biliş olur, bilen varmaya-varmaya yad olur. • Yağ taşanda kepçenin bahası olmaz. • Yalançının ipinen quyuya enmax olmaz. • Yalançının quyruği peşinde olur. • Yalançının yeminine inanma. • Yapmaduğun gövüli qırma. • Yaralının derdini ne bülür yarasızlar. • Yatağan arslannan gezegen tilki eydir. • Yaxın adamın yoldiğu saxal bitmez. • Yaxşi niyat yarım dövlet. • Yaxşuluğa yamannux, kor eşşege samannux. • Yaz qışından belli, qız qardaşından. • Yazan da Bedel, pozan da Bedel. • Yazda ayransız olma, qışda yorğansız. • Yazılan yazi başa gelür. • Yazın yalağı, qışın sicax yemeginden eydür. • Yel esende yelleniyer, yol görende yollaniyer. • Yetim demiş ben gülerim, allah demiş ben nerdeyim. • Yetim xırsuzluğa çıxar, ay ilk axşamdan toğar. • Yeyilmemiş aşa dua qılınmaz. • Yigide qırx günah azdur. • Yigidim sağ olsun, bulunmiyan qız olsun. • Yigidin başna her iş gelür. • Yilani yarali buraxmazlar. • Yiyan bilmesa, toğriyan bülür. • Yiyan içar, qonan köçer. • Yolsuz geden tez yorulur. • Yolundan çıxan tez yorulur. • Yoxdan kosa yaxşidur. • Yoxsulun bayla ne qardaşi, eşşek atın ne yoldaşi. • Yumurtadan yüng qırxılmaz. • Yumurtanın sansından pay oman cehennemluxdur. • Yurdundan sürülen yurduna varınca ağlar. • Yuxi yastuk iştemez. • Yuxliyan yilanın quyruğuni basma. • Yügrek at qemçi işletmez. • Yügrek at yemini kendi arur. • Yüksek olma, vura-vura endürürler, alçak olma, basa-basa yere keçürürler. • Yüksekden baxan alçağa tez enür. • Yürek şüşe kimidür, qırdın, yapamazsan. • Yürüş vardur ki, duruşdan beterdür. • Yüz bilsen de bir bilenden sor. • Yüzen gülen arxadan söyler. • Yüzger esmese yaprax oynamaz. • Yüzüne bax, ondan su um, • Zamanaya bax, aviye qaval çaldirüyer. • Zehmetinen yeyilen aci soğan, minnetinen yeyilen baldan tatlidür. • Zengin arabasıni dağdan aşırur, yoxsul düz ovada yoluni şaşurur. • Zerelin yarısından da dönsen xeyirdür. • Ziyada xarçlamax mekrüfdür. • Ziyade xarçlamax mekrüfdür. • Ziyankerden qeza eskik olmaz. • Zorinen gözelluz olmaz. • Zorun var ise, zurnaçi başi ol.
Yüklə 1,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin