Bir umut gemiSİ: HİLMİ yavuz



Yüklə 121,87 Kb.
tarix19.01.2018
ölçüsü121,87 Kb.
#39264




BİR UMUT GEMİSİ: HİLMİ YAVUZ

ÇİĞDEM DEĞERMENCİ




GİRESUN
2013









KİŞİLER:

Yahya Hikmet Bey: Hilmi’nin babası, kaymakam, inanç sahibi bir insan. 45 yaşında, uzun boylu, yapılı, kır saçlı, bıyıklı, kahverengi gözlü.

Vecide Hanım: Hilmi’nin annesi, düşünceli, yumuşak ruhlu, inanç sahibi bir insan. 40 yaşında, başörtülü, kahverengi gözlü, orta boylu, balıketli.

Hilmi: Evin tek çocuğu. Siyah saçlı, kahverengi gözlü.

Ayşe Hanım: Komşuları.

Öğretmen: Hilmi’nin ortaokulda sınıf öğretmeni. Çok titiz bir insan. Orta boylu, zayıf, siyah saçlı, renkli gözlü.

Ahmet: Hilmi’nin ortaokuldaki en iyi arkadaşı. Dürüst, hareketli, siyah saçlı, kahverengi gözlü bir çocuk.

Aylin: Hilmi’nin ortaokuldaki ilk aşkı. Sarı saçlı, mavi gözlü, sevimli bir kız.

Behçet Necatigil: Hilmi’nin lisedeki edebiyat öğretmeni. Aynı zamanda şair ve yazar.

Adnan: Hilmi’nin lisedeki sıra arkadaşı.

Kemal: Hilmi’nin üst sınıfta okuyan lise arkadaşı.

Erdal Öz: Hilmi’nin üniversiteden arkadaşı. A dergisinin kurucularından birisi. Uzun boylu, siyah saçlı, siyah gözlü, beyaz tenli.

Onat Kutlar: Hilmi’nin üniversiteden arkadaşı. A dergisinin kurucularından birisi. Orta boylu, sıska, sarışın.

Doğan Hızlan: Hilmi’nin üniversiteden arkadaşı. A dergisinin kurucularından birisi. Uzun boylu, esmer, kahverengi gözlü, siyah saçlı.

Cemal Süreya: Dönemin tanınmış yazar ve şairi. Orta boylu, siyah saçlı, kahverengi gözlü, balıketli. Sevecen, dost canlısı.

1.PERDE 1. SAHNE

Kişiler: Yahya Hikmet Bey, Vecide Hanım, Hilmi.

(Perde açılır. Sahnede birkaç sandalye, bir divan, yerde eski bir kilim ve duvarda bir gaz lambası vardır.)

Gecenin geç vakitleridir. Ev halkı uyumaktadır. Birden kapı çalar. Vecide Hanım uyanmıştır. Başına bir şal geçirdikten sonra kapıyı açar. Gelen kocası Yahya Hikmet Bey’dir.

Vecide Hanım: (Uykulu bir halde) Hoş geldin bey.

Yahya Hikmet Bey: (Yorgun bir sesle) Hoş bulduk hanım.

Vecide Hanım: Yorulmuşsun belli ki. Sana bol köpüklü bir kahve yaparım şimdi, bütün yorgunluğun geçer.

Yahya Hikmet Bey: Allah razı olsun hanım. Kendine de yap da karşılıklı içelim.

Vecide Hanım: Tamam bey, sen otur ben kahveleri yaparım.

(Kocası bir koltuğa oturur, Vecide Hanım sahneden çıkar. Kahvelerle birlikte tekrar sahneye girer.)



Vecide Hanım: (Gülümseyerek) Buyur bey, kahven hazır.

Yahya Hikmet Bey: Sağ ol hanım, eline sağlık.

Vecide Hanım: Afiyet olsun bey.

(Kendisi de kocasının karşısına oturur. Birlikte kahvelerini içerken, bir yandan da sohbet ederler.)



Vecide Hanım: Bugün günün nasıl geçti bey?

Yahya Hikmet Bey: (Dalgın bir halde) Ne dedin hanım? Anlamadım.

Vecide Hanım: (Daha yüksek bir sesle) “Günün nasıl geçti?” diyorum.

Yahya Hikmet Bey: Her zamanki gibi işte. Yine o tören senin bu tören benim dolaştım. Ayaklarıma kara sular indi.

Vecide Hanım: Sabah tuzlu suyla ovarım. Bir şeyin kalmaz. Sen önemli adamsın! Olacak o kadar.(Güler)

Yahya Hikmet Bey: Önemli adam olmak çok zor iş Vecide. Ama ben memnunum işimden. Haklısın olacak o kadar.(Güler)

Vecide Hanım: (Gülerek) Haklıyım tabi. Başka neler oldu bugün?

Yahya Hikmet Bey: Bir vatandaş geldi yanıma. Çok perişan bir hali vardı. Ne istediğini sordum önce. Uzun süredir işsiz olduğunu ve son bir haftadır da aç olduğunu söyledi. Benden iş istedi.

Vecide Hanım: Sen ne dedin peki?

Yahya Hikmet Bey: Önce oturmasını söyledim. Sonra yiyecek bir şeyler ikram ettim. Yemekleri görünce adamın gözleri parladı. (Güler) Ama görmen lazımdı Vecide. Adamın karnı doyunca nasılda yüzünün rengi değişti. Resmen kendine geldi adam.

Vecide Hanım: İyi yapmışsın, eee sonra?

Yahya Hikmet Bey: Sonra, adama gereken ne varsa yapacağımı söyledim. Adam teşekkür etti ve gitti.

Vecide Hanım: Allah razı olsun bey. Senin gibi bir kaymakam zor bulunur.

Yahya Hikmet Bey: (Gülerek) Öyle mi dersin? Ben sadece bana düşen görevi yaptım. Halkın sorunlarını dinlemek ve çözüm bulmak benim görevim biliyorsun.

Vecide Hanım: Bilirim bey, bilirim. Ama her kaymakam senin bu yaptığını yapmaz. Sen de bunu bilesin.

Yahya Hikmet Bey: (Gülerek) Tamam hanım, tamam. (Saate bakar) Sabah ezanı da okunmak üzere. Ben abdest almaya gidiyorum.

Vecide Hanım: Sen git, al abdestini. Ben şunları kaldırıp geliyorum. (Kahve fincanlarını gösterir)

(Sahneden önce adam ayrılır. Kadın masadaki kahve fincanlarını tepsiye koyar, sahneden ayrılır. Işıklar söner.)



1.PERDE 2. SAHNE

Kişiler: Vecide Hanım, Hilmi, Ayşe Hanım.

(Işıklar açılır. Sahnede bir masa, masanın etrafında birkaç sandalye vardır.)

(Kadın elinde demlikle sahneye girer. Demliği masaya koyar. İçeri doğru seslenir)

Vecide Hanım: Hilmi gel oğlum, sofra hazır.

Hilmi: Geliyorum anne.

(Çocuk üstünde okul kıyafeti ile sahneye girer. Masanın yanına gelir, sandalyeye oturur.)



Hilmi: Geldim işte anne.

Vecide Hanım: Nerde kaldın oğlum? Okula geç kalacaksın.

Hilmi: Geç kalmam ki anne! Unuttun mu, ben öğlenciyim.

Vecide Hanım: Unutmadım oğlum.

Hilmi: O zaman neden beni erkenden uyandırdın?

Vecide Hanım: “Erken kalkan yol alır.” demişler, hiç duymadın mı? Benim oğlum vali olacak, paşa olacak inşallah.

Hilmi: Hiçbir şey anlamadım anne.

Vecide Hanım: Büyüyünce anlayacaksın oğlum. Kafana takma bunları yemeğini ye sen.

Hilmi: Anne, babam niye bizimle yemiyor?

Vecide Hanım: O erkenden işe gitti oğlum. İşleri yoğun bu aralar.

Hilmi: (Üzgün bir şekilde) Anladım anne.

Vecide Hanım: Üzülme oğlum. Yarın hafta sonu. Hep beraber güzel bir kahvaltı yaparız.

Hilmi: (Gülümseyerek) Sahiden mi?

Vecide Hanım: (Gülerek) Sahi ya! Benim aslan oğlum üzülmesin yeter ki.

Hilmi: Teşekkür ederim canım annem. (Anne oğul birbirine sarılır).

Vecide Hanım: E anlat bakalım, dersler nasıl gidiyor?

Hilmi: İyi gidiyor anne.

Vecide Hanım: (İmalı bir tavırla) Hadi bakalım, karnede göreceğiz artık.

Hilmi: Bana güvenmiyor musun anne?

Vecide Hanım: Tabi ki güveniyorum. Benim akıllı oğlum vali olacak, paşa olacak!

Hilmi: (Sinirli bir şekilde) Gene başlama anne!

Vecide Hanım: Tamam oğlum kızma. Yemeğini ye hadi.

(O sırada kapı çalar. Vecide Hanım sofradan kalkıp kapıyı açar. Gelen komşusu Ayşe Hanım’dır.)



Vecide Hanım: Sen miydin Ayşe? Hoş geldin.

Ayşe Hanım: Hoş bulduk Vecide.

Vecide Hanım: Biz Hilmi ile kahvaltı yapıyoruz. Buyur sen de gel sofraya.

Ayşe Hanım: Sağ ol Vecide ama ben yeni yaptım kahvaltımı. Size afiyet olsun. Benim senden başka bir isteğim var.

Vecide Hanım: Tabi söyle Ayşe.

Ayşe Hanım: Evde tuz bitmiş. Sende varsa biraz bana verir misin?

Vecide Hanım: Tamam var bende. İçeri gel. Böyle kapıda kaldın. (Ayşe Hanım içeri girer.)

Vecide Hanım: Sen otur ben hemen geliyorum.

Ayşe Hanım: Tamam Vecide.

(Vecide Hanım sahneden çıkar. Ayşe Hanım bir yere oturur. Hilmi ile göz göze gelirler.)



Hilmi: Hoş geldin Ayşe teyze. Sofraya buyur.

Ayşe Hanım: Hoş bulduk Hilmi. Ben yeni yedim oğlum, sağ ol sen ye yemeğini.

(O sırada Vecide Hanım elinde tuzla sahneye girer.)



Vecide Hanım: Buyur Ayşe.

Ayşe Hanım: Allah razı olsun Vecide. Sende olmasan ne yaparım. İyi ki varsın.

Vecide Hanım: Allah hepimizden razı olsun. Sen de iyi ki varsın Ayşe.

Ayşe Hanım: Ben gideyim artık Vecide. Benim oğlan gelmek üzeredir. Ona yemek hazırlamam lazım.

Vecide Hanım: Doğru, senin oğlan sabahçıydı değil mi?

Ayşe Hanım: Evet Vecide. Hadi yine görüşürüz.

Vecide Hanım: Tamam görüşürüz Ayşe.

(Ayşe Hanım sahneden ayrılır. Vecide Hanım Hilmi’nin yanına gelir.)



Vecide Hanım: Bitirdin mi yemeğini oğlum?

Hilmi: Evet anne.

Vecide Hanım: O zaman çantanı al, doğru okula.

(Hilmi masadan kalkar. Sahneden çıkar. Elinde bir çanta ile tekrar sahneye girer.)



Hilmi: Anne ben gidiyorum.

Vecide Hanım: Tamam oğlum. İyi dersler.

(Vecide Hanım oğlunu yolcu eder. Sonra masadan birkaç şey alarak sahneden ayrılır. Işıklar söner.)



1. PERDE 3. SAHNE

Kişiler: Hilmi, Ahmet, Aylin, Ali, Öğretmen.

(Işıklar açılır. Sahnede sınıf dekoru vardır. Birkaç öğrenci sırada oturmaktadır. Sahneye Hilmi girer. Arkadaşı Ahmet yanına gelir.)



Hilmi: Günaydın Ahmet.

Ahmet: Günaydın Hilmi. Öğretmenin dün verdiği ödevi yaptın mı?

Hilmi: Tabi ki yaptım. Yoksa sen gene yapmadın mı?

Ahmet: Akşam teyzemler geldi. Kuzenlerimle oyuna daldık. Ödevi yapmayı unutmuşum.

Hilmi: (Sinirli) O zaman benim ödevimden bak da yaz. Zaten hep benden bakıyorsun.

Ahmet: Tamam Hilmi kızma. Söz bir sonra ki ödevi kendim yapacağım.

Hilmi: Öyle olsun bakalım.

(O sırada sınıfa öğretmen girer. Öğretmen masasına yönelir. Oturmadan önce sandalyeyi siler. Oturur. Sınıfa döner.)



Öğretmen: Günaydın çocuklar.

Sınıf: Günaydın öğretmenim!

Öğretmen: Dün size verdiğim ödevleri yaptınız mı?

Sınıf: Yaptık öğretmenim!

Öğretmen: O zaman bir kişi ödevleri toplasın. (Hilmi’ye dönerek) Hilmi sen topla ödevleri.

Hilmi: Tamam öğretmenim.

(Hilmi ayağa kalkar. Kâğıtları toplamaya başlar. Sıra Aylin’in kâğıdına gelir. Onun kâğıdını alırken göz göze gelirler. Hilmi çok utanmıştır. Yanakları kızarmış halde öğretmenin yanına gider. Kâğıtları masanın üzerine bırakır. Sırasına geçer. Hilmi’nin bu durumunu gören Ahmet şaşırmıştır.)



Ahmet: Ne oldu sana böyle? Birden kızardın.

Hilmi: Hastayım biraz, ondandır.

Ahmet: Tabi tabi, ödevi yapmadığımı söyleyince bile bu kadar kızarmamıştın. (Güler)

Hilmi: Demek ki o kadar kızmamışım sana.

Ahmet: (İmalı bir şekilde) Hadi bakalım öyle olsun.

Öğretmen: ( sınıfa dönerek) Çocuklar ben ödevlerinizi okuyacağım. Siz de kitabınızın 25. sayfasındaki metni okuyun.( Sınıf da metni okumaya başlar. Öğretmen kâğıtları biraz inceledikten sonra Ahmet ve Hilmi’ye bakar.)

Öğretmen: (Sinirli bir şekilde) Ahmet, Hilmi! Yanıma gelin!

(Ahmet ve Hilmi ayağı kalkar, öğretmenin yanına giderler.)



Öğretmen: İkinizin de kâğıdını inceledim. Birebir aynı cevapları vermişsiniz. Anlaşılan biriniz diğerine bakmış. Hanginiz yaptı bunu?

(İkisi de korkmuş ve şaşırmıştır. Öğretmenin bu sorusu karşısında sessiz kalmışlardır. Ahmet daha fazla dayanamaz)



Ahmet: Ben ödevimi yapmadım öğretmenim. Sabah Hilmi’nin ödevinden bakıp yazdım. Hilmi’nin bir suçu yok lütfen ona kızmayın.

Öğretmen: Dürüst insanları severim. Bu seferlik sizi affediyorum. Ama bundan sonra herkes kendi ödevini kendi yapsın. Tamam mı çocuklar?

İkisi birden: Tamam öğretmenim!

(Sonra Ahmet ve Hilmi yerine oturur. Öğretmenin söylediği metni okumaya başlarlar. Öğretmen de kâğıtları incelemeye devam eder. Daha sonra zil çalar. Öğretmen ve bazı öğrenciler sınıftan çıkar.)



Ahmet: ( Hilmi’ye dönerek) Haydi, Hilmi bahçeye çıkalım. Biraz top oynayalım.

Hilmi: Sen çık Ahmet, ben gelmeyeceğim.

Ahmet: Niye ki ne oldu yine?

Hilmi: (Gülerek) Unuttun mu, ben hastayım.

Ahmet: (Gülerek) Doğru ya nasıl unutmuşum.

Hilmi: Ayrıca öğretmene doğruyu söylediğin için teşekkür ederim.

Ahmet: Ben olması gerekeni yaptım. En iyi arkadaşımı zor durumda bırakamazdım herhalde.

Hilmi: İşte bu yüzden en iyi arkadaşımsın.

Ahmet: Ben de teşekkür ederim. Mademki hastasın sen gelme. Ben bahçeye çıkıyorum.

Hilmi: Tamam.

(Ahmet sınıftan çıkar. Hilmi önünde oturan Aylin’e bakar. O sırada sınıfa Ali girer. Elinde iki tane şeker vardır. Birini Aylin’e verir. Bunu gören Hilmi çok sinirlenir. Sonra zil çalar. Diğer öğrenciler sınıfa gelmeye başlar. Ahmet de gelir. Hilmi’nin yanına oturur. Onun çok sinirli olduğunu görür.)



Ahmet: Ne oldu yine, neye sinirlendin?

Hilmi: Şu Ali denen çocuk Aylin’e şeker verdi.

Ahmet: E ne var bunda, bu kadar sinirlenecek?

Hilmi: Bilmiyorum, o anda kendimi çok kötü hissettim.

Ahmet: (İmali bir şekilde) Yoksa sen bu kızı seviyor musun?

Hilmi: (Kendinden emin bir tavırla) Hayır sevmiyorum!

Ahmet: (Gülerek) Hadi hadi itiraf et. Belli ki seviyorsun.

Hilmi: (Sinirli bir şekilde) Sevmiyorum dedim ya Ahmet!

Ahmet: Tamam, Hilmi yine sinirlenme!

(Öğretmen sınıfa girer. Sınıfa döner)



Öğretmen: Bütün kâğıtları inceledim. Sorduğum bütün sorulara eksiksiz cevap veren sadece bir kişi var sınıfta. (Aylin’e bakarak) Aylin aferin kızım. (Sınıfa dönerek) Arkadaşınızı alkışlayın lütfen.

(Bütün sınıf Aylin’i alkışlar. En çok da Hilmi alkışlar.)



Öğretmen: Şimdi size söylediğim metnin değerlendirme sorularını çözün ve cevaplarını defterinize yazın. Bu yeni ödeviniz.

(Herkes metnin sorularını çözmeye başlar ve ışıklar kapanır.)



1.PERDE 4. SAHNE

Kişiler: Yahya Hikmet Bey, Vecide Hanım, Hilmi.

(Işıklar açılır. Sahnede yine ev dekoru vardır. Akşam vakitleridir. Vecide Hanım bir sandalyede oturmuş, örgü örmektedir. Hilmi de masada ödevini yapmaktadır. Bu sırada kapı çalar. Vecide Hanım kapıyı açar. Gelen Yahya Hikmet Beydir.)



Vecide Hanım: Hoş geldin bey!

Yahya Hikmet Bey: Hoş bulduk hanım.

(Yahya Bey kapıdan içeri girer. Bir yere oturur.)



Hilmi: Hoş geldin baba!

Yahya Hikmet Bey: Hoş bulduk oğlum.

(Vecide Hanım kapıyı kapatır. Kocasının yanına oturur.)



Vecide Hanım: (Gülerek) Hayırdır bugün erkencisin?

Yahya Hikmet Bey: Bugün işim erken bitti hanım.

Vecide Hanım: İyi o zaman, sevindim. Kaç gündür işlerin çok yoğundu. Sen de çok yoruluyordun.

Yahya Hikmet Bey: Öyle hanım, öyle. Bugün de bitti çok şükür. Birazda yaşlandım tabi. Emekliliğimi istemenin zamanı geldi. (Güler)

Vecide Hanım: (Gülerek) Bir daha düşün istersen. Bence senin yapacağın daha çok iş var. Haksız mıyım?

Yahya Hikmet Bey: Ama görünen köy kılavuz istemez. Yetişemiyorum artık hiçbir işe. En azından biraz ara vermeliyim.

Vecide Hanım: Sen bilirsin bey. Bu arada aç mısın, sofrayı kurayım mı?

Yahya Hikmet Bey: Bugün arkadaşlarla dışarıda yedik, aç değilim.

Vecide Hanım: O zaman çay yapayım da hep beraber içelim.

Yahya Hikmet Bey: İyi olur hanım.

(Vecide Hanım sahneden ayrılır. Yahya Hikmet Bey Hilmi’nin yanına gider.)



Yahya Hikmet Bey: Ödev mi yapıyorsun oğlum?

Hilmi: Evet baba.

Yahya Hikmet Bey: Yapamadığın bir soru varsa söyle, beraber yapalım.

Hilmi: Yok baba, sağ ol. Bitirmek üzereyim zaten.

Yahya Hikmet Bey: Tamam oğlum, aferin.

(O sırada Vecide Hanım elinde tepsi ile sahneye girer.)



Vecide Hanım: Buyurun çaylar hazır.

Yahya Hikmet Bey: Eline sağlık Vecide.

Hilmi: Eline sağlık anne.

Vecide Hanım: Afiyet olsun.

(Elindeki tepsiyi masaya bırakır. Vecide Hanım ve Yahya Hikmet Bey masaya otururlar. Beraber çaylarını içerken bir yandan da sohbet ederler.)



Yahya Hikmet Bey: Oğlum karneni ne zaman alacaksın?

Hilmi: İki hafta sonra baba.

Yahya Hikmet Bey: Demek ki mezun olmana sadece iki hafta kaldı. Artık sende liseli olacaksın. Heyecanlı mısın?

Hilmi: Biraz heyecanlıyım. Ama bir o kadar da üzgünüm. Çünkü öğretmenlerimi ve arkadaşlarımı bir daha göremeyebilirim.

Vecide Hanım: Üzülme oğlum. Belki lisede de tanıdığın arkadaşların olabilir. Hem yeni arkadaşlarında olacak. Eminim onların içinde de senin çok seveceğin kişiler olacak.

Hilmi: (Umutsuz bir şekilde) İnşallah dediğin gibi olur anne.

Vecide Hanım: Öyle olacak oğlum bak da gör.

Yahya Hikmet Bey: Evet çaylarımızı içtik, içimiz ısındı. Birazda ruhumuz ısınsın. Oğlum çekmeceden kahverengi kaplı defteri al, bana getir.

Hilmi: Tamam baba.

(Hilmi kalkar masanın biraz ötesinde duran çekmeceyi açar. Defteri alır ve babasına verir. Bu defter Yahya Hikmet Bey’in çok sevdiği bazı şiirlerin yer aldığı bir defterdir. Bu defterin içinden Tevfik Fikret’in “Mai Deniz” şiirinden bir bölüm okur.)

Safü râkid… Hani akşamki tagayyür, heyecan?

Bir çocuk ruhu kadar pür- nisyân.

Bir çocuk ruhu kadar şimdi münevver, lekesiz.

Uyuyor mâî deniz.

Ben bütün bir gecelik cûşiş-i ahzânımla

O hayâlât-ı perişanımla

Müteşekkî, lâim.

Karşıdan safvet-i mahmurunu seyretmedeyim…



Yahya Hikmet Bey: Ne güzel söylemiş Fikret değil mi? İnsan şiir okurken içi huzurla doluyor, sakinleşiyor. Böyle güzel duyguları bize yaşattığı için Fikret ve onun gibilere sonsuz minnettarım.

Vecide Hanım: Ne güzel söyledin bey. İnsan huzuru şiirlerde kolaylıkla bulabilir.

(Anne ve babasının bu konuşmaları Hilmi’nin dikkatini çekmiştir. Babasının okuduğu şiiri de çok beğenmiştir.)



Hilmi: Baba bu defteri alabilir miyim? Uyumadan önce bende içinden birkaç şiir okumak istiyorum.

Yahya Hikmet Bey: Tabi oğlum al; ama okuduktan sonra çekmeceye geri koy.

Hilmi: (Sevinç içinde) Tamam baba!

Vecide Hanım: (Saate bakarak) Zaman da epey ilerlemiş. Ben uyumaya gidiyorum.

Yahya Hikmet Bey: Benim de uykum geldi zaten.

Hilmi: Benim de.

(Üçü birlikte sahneden ayrılır. Işıklar söner.)



2.PERDE 1.SAHNE

Kişiler: Adnan, Hilmi, Behçet Hoca.

(Aradan altı ay geçmiştir. Hilmi liseye başlamıştır. Sahnede sınıf dekoru vardır. Hilmi yeni tanıştığı arkadaşı Adnan ile yan yana oturmaktadır.)



Adnan: Nasıl alışabildin mi okula?

Hilmi: Alıştım sayılır. Sen alıştın mı peki?

Adnan: Ben çoktan alıştım. Sağ olsun öğretmenlerim bana çok yardımcı oluyor. Hepsi çok iyi insanlar.

Hilmi: Ne mutlu sana! Aslında ben de öğretmenlerimi çok sevdim. En çok da Behçet Hocamı.

Adnan: Ben de Behçet Hocayı çok sevdim. Edebiyatı bana ilk sevdiren kişi odur diyebilirim.

Hilmi: Ben de edebiyatı çok seviyorum. Özellikle şiir yazmaktan büyük zevk alıyorum.

Adnan: (Şaşırarak) Sen şiir mi yazıyorsun?

Hilmi: Evet. Hatta dün akşam bir tanesini bitirdim. Bugün Behçet Hocaya göstereceğim. Bu yüzden biraz heyecanlıyım.

Adnan: Heyecanlanma sakın! Duyduğuma göre Behçet Hoca kendinden emin insanları severmiş. Sen de bütün cesaretini topla, öyle göster şiirini.

Hilmi: Haklısın. Bütün cesaretimi toplamam lazım.

Adnan: Hoca da geldi işte.

(Sınıfı kapısından Behçet Hoca girer. Öğretmen masasına oturur. Sınıfa göz gezdirdikten sonra elini cebine atar. Cebinden bir mendil çıkarır. Halinden çok yorgun ve hasta olduğu anlaşılmaktadır. Çıkardığı mendille yüzündeki teri siler. Öğrencilere döner.)



Behçet Hoca: Günaydın arkadaşlar! Bugün biraz hastayım. Bu yüzden ders işlemeyeceğiz. İsteyen evine gidebilir.

(Behçet Hoca ayağa kalkar. Sınıfın kapısına yönelir. Bunu gören Hilmi sıradan fırlar ve hocanın önünü keser.)



Hilmi: Hocam size bir şey vermek istiyorum.

Behçet Hoca: (Şaşırmış bir halde) Ne vereceksin evladım? Çabuk söyle!

Hilmi: Bir şiir yazdım onu size vermek istiyorum.

(Yazdığı şiir Hilmi’nin elindedir. Onu hemen hocasına uzatır. Behçet Hoca kâğıdı alır. Şöyle bir göz gezdirdikten sonra kâğıdı çantasına koyar. Hiçbir şey söylemeden sınıftan çıkar. Hilmi sevinç içinde sırasına oturur. Onun bu mutluluğunu Adnan fark eder.)



Adnan: Aferin Hilmi! Sana dediğim gibi bütün cesaretini topladın ve şiirini hocaya verdin.

Hilmi: Evet, Adnan. Biraz zor oldu benim için ama değdi. (Güler)

Adnan: Bu arada ben eve gidiyorum. İstersen sen de benimle gel. Evim yakın zaten.

Hilmi: Sağ ol; ama annemin haberi yok. Yine de teşekkürler.

Adnan: Sen bilirsin. O zaman ben gidiyorum. Görüşürüz.

Hilmi: Görüşürüz.

(Adnan sahneden ayrılır. Işıklar söner.)



2. PERDE 2.SAHNE

Kişiler: Adnan, Hilmi, Behçet Hoca.

(Işıklar açılır. Sahnede yine sınıf dekoru vardır. Zil çalar. Öğrenciler sınıfa doluşur. Adnan ile Hilmi de gelir. Sıralarına otururlar. Behçet Hoca kapıdan görünür. Okul müdürü ile bir şeyler konuşuyordur. Herkes merak içinde onlara bakıyordur. En çok da Hilmi bu durumu merak eder.)



Hilmi: Behçet Hoca müdürle ne konuşuyor acaba?

Adnan: Dün ders yapamadı ya, ek ders yapmak için müdürden izin istiyordur.

Hilmi: Bana başka bir şey konuşuyorlarmış gibi geldi.

Adnan: O zaman tam iyileşmedi, izin gününü uzatması için müdürden rica ediyordur.

Hilmi: Neyse, sınıfa gelirse anlarız.

(Behçet Hoca elinde çantasıyla sınıfa girer. Masasına oturur. Halinden bugün daha iyi olduğu anlaşılmaktadır. Çantasını masaya koyar. İçinden bir kâğıt çıkarır. Sonra sınıfa döner.)



Behçet Hoca: Günaydın arkadaşlar! Geçen hafta size yazdırdığım şiirin ahenk unsurlarını bularak tahlil edin. Bugün daha iyiyim ama yine de ders anlatabileceğimi sanmıyorum.

(Sınıftaki herkes hocanın dediğini yapmaya başlar. Behçet Hoca ile Hilmi göz göze gelir. Hilmi’ye yanına gelmesi için eliyle işaret eder. Hilmi de sırasından kalkarak hocanın yanına gider.)



Behçet Hoca: Dün bana verdiğin şiiri okudum.

Hilmi: (Heyecanla) Beğendiniz mi hocam!

Behçet Hoca: Aferin! Güzel yazmışsın; ama bazı yerlerde imla hataların var. Bunlara da dikkat et. (Güler)

Hilmi: Tabi hocam, dikkat ederim. (Güler)

Behçet Hoca: Benim senden başka bir isteğim daha var.

Hilmi: (Merakla) Buyurun hocam.

Behçet Hoca: Yazdığın bu şiiri bir dergide yayımlamayı düşünüyorum. Hem bu durum arkadaşlarına da örnek olur. Onları da şiir yazmaya teşvik etmiş oluruz. Ne dersin?

Hilmi (Sevinçle): Güzel olur hocam. Ben de çok mutlu olurum.

Behçet Hoca: Tamam o zaman. Ben bazı dergilerle irtibata geçeceğim. Ayrıca bu konuyu müdürle de konuştum. Onun bazı dergilerde çalışan tanıdıkları var. Onlardan bize yardımcı olmalarını isteyecek.

Hilmi: (Gülerek) Hem size hem de müdüre teşekkür ederim.

Behçet Hoca: Ne demek evladım! Edebiyatımızın senin gibi gençlere ihtiyacı var. Biz öğretmenlerin görevi onlara yol göstermek. Haydi, şimdi yerine otur.

(Hilmi sevinç içinde yerine oturur. Ne konuştuklarını herkes çok merak etmiştir.)



Adnan: Hocayla ne konuştunuz Hilmi?

Hilmi: Şiirimi beğendiğini ve bir dergide yayımlamak istediğini söyledi.

Adnan: ( Şaşırmış bir tavırla) Sen ne dedin peki?

Hilmi: (Gülerek) Çok mutlu olacağımı söyledim.

Adnan: (Gülerek) Ne güzel bir haber bu. Tebrik ederim.

Hilmi: Teşekkür ederim Adnan. (Güler)

(Sonra ikisi önüne döner ve hocanın söylediği çalışmayı yapmaya başlarlar. Işıklar söner.)



2. PERDE 3. SAHNE

Kişiler: Hilmi, Kemal, Adnan.

(Aradan üç ay geçmiştir. Hilmi’nin şiiri Dönüm Dergisi’nde yayımlanmış ve büyük ilgi görmüştür. Artık Hilmi okulda tanınan bir öğrencidir.)

(Işıklar açılır. Hilmi okul kantininde oturmaktadır. Gelen geçen ona bakmakta ve selem vermektedir. Hilmi bu duruma pek alışık olmadığı için biraz utanmıştır. Kantinden içeri üst sınıflardan arkadaşı Kemal girer. Hilmi’yi görür ve yanına oturur.)

Kemal: Nasılsın Hilmi?

Hilmi: iyiyim sen nasılsın?

Kemal: Ben de iyiyim. Dönüm Dergisi’nde yayımlanan şiirini okudum. Gerçekten güzel yazmışsın. Tebrik ederim. (Güler)

Hilmi: (Gülerek) Teşekkür ederim.

Kemal: Benim de yazdığım şiirler var. Müsait olduğun bir zaman seninle paylaşmak istiyorum.

Hilmi: Tabi ki neden olmasın. (Güler)

Kemal: Çok teşekkür ederim. (Güler)

Hilmi: Rica ederim.

Kemal: Sonra görüşürüz o zaman.

Hilmi: Görüşürüz.

(Kemal ayağa kalkar ve sahneden ayrılır. Bu sefer sınıf arkadaşı Adnan yanına gelir.)



Adnan: Burada tek başına oturmuş ne yapıyorsun?

Hilmi: Yalnız değildim. Az önce Kemal buradaydı. Onunla konuşuyorduk.

Adnan: İyi o zaman, sevindim. Hafta sonunda neler yaptın?

Hilmi: Hocaların verdiği ödevleri yaptım ve yeni bir şiir yazmaya çalıştım.

Adnan: Yazabildin mi peki?

Hilmi: Henüz yazamadım. Biraz daha çalışmam lazım. Zaten şiir öyle hemen yazılmaz. Şiir yazmak sabır, emek ve zaman ister.

Adnan: Haklısın. Şiir yazmak külfetli bir iştir. Herkes şiir yazamaz. Bak bana, bir satır bile yazamıyorum. (Güler)

Hilmi: Aslında insan istedikten sonra her şeyi yapabilir.

Adnan: Ama ben istediğim halde şiir yazamıyorum.

Hilmi: (Gülerek) Demek ki tam manasıyla istememişsin.

Adnan: Herhâlde. (Güler)

Hilmi: (Saatine bakarak) Ders başlayacak şimdi. Haydi, sınıfa gidelim.

Adnan: Tamam, gidelim.

(İkisi de ayağa kalkar ve sahneden ayrılırlar. Işıklar söner.)



2. PERDE 4. SAHNE

Kişiler: Yahya Hikmet Bey, Vecide Hanım, Hilmi.

(Aradan dört yıl geçer. Hilmi liseden mezun olur. İlkokul, ortaokul ve liseden sonra sıra üniversiteye gelir. Babası emekli olmuştur. Hilmi’nin edebiyata ilgisi olduğu halde onun edebiyatçıdan çok vali, kaymakam olmasını ister. Bu durum Hilmi’yi endişelendirmekte ve üzmektedir.)

(Işıklar açılır. Sahnede ev dekoru vardır. Yahya Hikmet Bey bir koltukta oturmuş kitap okuyordur. Hilmi sahneye girer.)

Hilmi: (Çekinerek) Baba seninle bir şey konuşabilir miyim?

Yahya Hikmet Bey: (Kafasını hiç kaldırmadan) Kitap okuyorum, sonra konuşalım.

Hilmi: Ama çok önemli bir konu bu. Mutlaka konuşmamız lazım.

Yahya Hikmet Bey: (Kafasını kaldırır) Tamam, ama ben çok acıktım. Yemek yedikten sonra konuşuruz.

Hilmi: (Üzgün bir halde) Peki baba.

(O sırada Vecide Hanım elinde bir tencereyle sahneye girer. Masanın yanına gelir. Elindeki tencereyi masaya bırakır.)



Vecide Hanım: Sofra hazır. Buyurun yemeğe.

Yahya Hikmet Bey: Nerde kaldın hanım! Çok acıktık.

Vecide Hanım: Geldim işte, geldim! Hadi oğlum sen de gel.

Hilmi: Geliyorum anne.

(Hilmi ve Yahya Hikmet Bey sofraya otururlar. Vecide Hanım da oturur. Yemek yemeğe başlarlar. Hilmi bir yandan yemeğini yerken bir yandan da babasıyla üniversite ile ilgili konuşmak için sabırsızlanır. Hepsi yemeklerini bitirmiştir.)



Vecide Hanım: Nasıl yemekleri beğendiniz mi? (Güler)

Yahya Hikmet Bey: Eline sağlık hanım, yemekler güzeldi.

Vecide Hanım: Afiyet olsun bey. (Hilmi’ye dönerek) Sen beğendin mi oğlum?

Hilmi: Evet, beğendim. Eline sağlık anne.

Vecide Hanım: Afiyet olsun oğlum.

(Vecide Hanım sofrayı kaldırır ve eline de birkaç parça bir şey alarak sahneden çıkar. Yahya Hikmet Bey ve Hilmi masadan kalkarak koltuğa otururlar.)



Hilmi: Artık konuşabilir miyiz baba?

Yahya Hikmet Bey: Dur oğlum bismillah, daha yeni kalktık sofradan, bu ne acele!

Hilmi: Ama önemli bir konu demiştim sana baba.

Yahya Hikmet Bey: E söyle hadi o zaman.

Hilmi: Senin de bildiğin gibi artık üniversiteye başlayacağım. Ben Edebiyat Bölümü’nü okumak istiyorum.

Yahya Hikmet Bey: (Sinirli bir şekilde) Ben seni edebiyatçı olasın diye değil vali, kaymakam olasın diye okuttum!

Hilmi: (Üzgün bir şekilde) Ama baba ben sevdiğim işi yapmak istiyorum. Bana engel olma lütfen!

Yahya Hikmet Bey: Edebiyat yapmakla karın doymuyor. Bu yüzden para kazanacağın bir meslek seçmelisin.

(Babasının bu tutumu karşısında Hilmi başka bir şey söyleyemez, oturduğu yerden kalkar. Yavaş yavaş sahneyi terk eder. Işıklar kapanır.)



3.PERDE 1. SAHNE

Kişiler: Hilmi, Erdal, Onat, Doğan.

(Hilmi, babasının isteği üzerine İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne başlar ama şiirden de bir türlü vazgeçemez. Arkadaşlarıyla birlikte A Dergisi’ni çıkarır. Bu dergide kendi şiirlerini yayımlamaya devam eder. Hatta bu dergide Cemal Süreya’nın bir yazısı ve Edip Cansever’in şiirleri yayımlanır.)

(Işıklar açılır. Hilmi ve arkadaşları okulun bahçesindeki çardakta oturuyordur. Yeni bir dergi çıkaracaklardır. Bunun verdiği tatlı bir telaş içindedirler.)

Hilmi: Arkadaşlar çıkaracağımız derginin ismini hiç düşündünüz mü?

Erdal: Ben dün akşamdan beri düşünüyorum ama aklıma güzel bir isim gelmiyor.

Onat: Benim de aklıma hep basit şeyler geliyor.

Hilmi: Aslında basit bir isim olması problem olmaz. Hatta daha iyi olur.

Doğan: Bence de iyi olur, hem akılda kalması da kolay olur.

Hilmi: O zaman biraz daha düşünelim beyler.

Onat: Benim aklımda bir isim var ama bilmem ki siz ne dersiniz?

Hilmi: (Merakla) Neymiş söyle bakalım?

Onat: A Dergisi, nasıl?

Doğan: İlginç bence.

Erdal: Bence de ilginç; ama güzel.

Hilmi: Güzel aslında istediğimiz gibi basit ve akılda kalıcı. O zaman dergimizin ismi bu olsun mu?

Doğan: Bence olabilir.

Erdal: Olsun, ben beğendim.

Hilmi: (Gülerek) O zaman dergimizin ismi belli arkadaşlar A dergisi. Şimdi görev dağılımını yapalım. Birimiz yazı işlerinden sorumlu olsun, birimiz haberleşmeden birimiz de dağıtmadan sorumlu olsun.

Erdal: Ben yazı işlerinden sorumlu olabilirim. Biliyorsunuz kalemim iyidir.(Güler)

Doğan: Pek tabi biliyoruz.(Güler)

Onat: Doğru Erdal’ın kalemi iyidir Bence olabilir.

Erdal: Teşekkür ederim Onat.

Hilmi: O zaman yazı işleri sorumlusu Erdal olsun.

Doğan: Ben haberleşmeyi sağlarım.

Onat: Dağıtma işi de benden olsun.

Hilmi: Tamam anlaştık o zaman. Ben de Erdal ile birlikte yazı işlerinde çalışırım. Şimdiden hazırlıklara başlayalım arkadaşlar. Benim dersim var şimdi, gitmem lazım. Sonra görüşürüz.

(Hilmi oturduğu yerden ayağa kalkar. Sahneden çıkar. Işıklar söner.)



3.PERDE 2. SAHNE

Kişiler: Hilmi, Erdal, Onat, Doğan, Cemal Süreya.

(Işıklar açılır. Hilmi ve arkadaşlarının elinde dergiler vardır. Sokaktaki insanlara bunları dağıtmaktadırlar. Hilmi sesinin yettiği kadar avaz avaz bağırır.)



Hilmi: Gel! Vatandaş gel! Edebiyatımızın en tanınmış yazarları bu dergide.

Erdal: (Kısık bir sesle ve alaycı bir tavırla) Aman ne demezsin! Gerçektende çok tanıdık bu yazarlar.(Güler)

Hilmi: Niye öyle diyorsun Erdal? Ben kendi çapımda tanınmış biriyim. (Güler)

Erdal: Doğru ya nasıl da unutmuşum? (Güler)

Doğan: Kesin şamatayı da işinize bakın.

Onat: Doğan doğru söylüyor. Böyle yapmaya devam ederseniz biz bu dergileri satamayız.

Hilmi: (Sinirli bir halde) Sen hiç konuşma Onat. Hani dağıtma işi senindi. Niye hep beraber dağıtıyoruz ki?

Onat: (Kızarak) Sen dağıtım işi deyince, ben sadece okuldaki öğrencilere dergileri dağıtacağımı sandım. Ne bileyim dışarıdaki insanlara da dağıtmam lazım diye. Tek başıma o kadar dergiyi nasıl dağıtmamı bekliyorsun?

Hilmi: Bu işler kolay değil anlamışsındır en azından. Ama haksız da sayılmazsın. O zaman bundan sonra dergileri hep beraber dağıtalım.

Onat: Hadi arkadaş dağılıp işe koyulalım o zaman.

(Hilmi ve arkadaşları sokak sokak dağılıp dergileri dağıtmaya koyulurlar. Hilmi dergileri dağıtırken şık giyimli, başında şapkası olan genç bir adamla çarpışır. Hilmi’nin elindeki dergiler yola saçılır.)



Hilmi: (Utanarak) Kusura bakmayın bey efendi.

(Bir an duraksar ve karşısındaki adamın Cemal Süreya olduğunu fark eder.)



Hilmi: (Heyecanla) Siz Cemal Süreya değil misiniz?

Cemal Süreya: Evet doğru tahmin. Sen de kusura bakma.

(Cemal Süreya’nın gözü yere saçılan dergilere takılır. Eğilip bir tanesini eline alır. Biraz inceler.)



Cemal Süreya: Bu dergiyi daha önce hiç görmemiştim.

Hilmi: Yeni bir dergi, ben ve arkadaşlarım çıkardık.

Cemal Süreya: Edebiyat dünyasından mısınız?

Hilmi: (Gülerek) Kendi çapımızda evet diyebiliriz. Biz edebiyat sevdalılarıyız. Bu dergiyi de bu yüzden çıkardık.

Cemal Süreya: (Gülerek) Madem edebiyat sevdalısısınız o zaman ben de sizleri tanımak isterim.

Hilmi: (Şaşkın bir şekilde) Gerçekten mi?

Cemal Süreya: Neden olmasın. Diğer arkadaşlarınla da tanışmak isterim. Sevdim seni genç adam.

Hilmi: (Gülerek) Teşekkürler. O zaman bir gün sizi ağırlamak isteriz.

(Hilmi cebinden bir kâğıt ve kalem çıkarır. Bir adres yazar ve Cemal Süreya’ya kâğıdı uzatır. Cemal Süreya kâğıdı alıp cebine koyar.)



Hilmi: Bu adresten bize ulaşabilirsiniz. Bu arada adım Hilmi Yavuz.

Cemal Süreya: (Gülerek) Tamam Hilmi, müsait olduğumda sizi ziyaret edeceğim.

(Cemal Süreya ve Hilmi tokalaşır. Cemal Süreya yoluna devam eder. Hilmi dergileri kolunun altına alıp sevinç içinde sahneden ayrılır. Işıklar söner.)



3. PERDE 3. SAHNE

Kişiler: Hilmi, Erdal, Onat, Doğan, Cemal Süreya.

(Işıklar açılır. Sahnede ev dekoru vardır. Hilmi ve arkadaşları Erdal’ın evinde toplanmış dergiyle ilgi yazılar yazarken bir yandan da Cemal Süreya’nın gelmesini bekliyorlardı.)



Hilmi: (Saate bakarak) Cemal Bey gelmek üzeredir.

(Tam bu sırada kapı çalar. Hilmi kapıyı açmak için kalkar. Kapıyı açar. Gelen Cemal Süreya’dır.)



Hilmi: (Gülerek) Hoş geldiniz Cemal Bey.

Cemal Süreya: Hoş bulduk Hilmi.

Hilmi: Buyurun içeri girin. Biz de arkadaşlarla sizi bekliyorduk.

(Cemal Süreya ve Hilmi salona doğru geçerler.)



Hilmi: İşte size bahsettiğim arkadaşlarım; Erdal, Onat ve Doğan. (Gülerek) Herhalde Cemal Süreya’yı tanıtmama gerek yoktur.

Cemal Süreya: (Gülerek) Tanıştığıma memnun oldum.

Onat ve Doğan: Bizde tanıştığımıza memnun olduk.

Erdal: (Gülerek) Sizinle tanışmak büyük şeref. Buyurun şöyle oturalım.

(Cemal Süreya elindeki çantasını bir yere bırakır ve oturur. Diğerleri de yerlerine oturur. Saatlerce keyifli bir şekilde muhabbet ederler. Artık samimi olmaya başlarlar. Cemal Süreya bu gençlerden çok hoşlanmıştır.)



Erdal: Artık siz de bizden biri sayılırsınız. (Gülerek) Bu derginin başarılı olabilmesi için sizinde yardımlarınızı bekliyoruz.

Cemal Süreya: Tabi ki edebiyat için elimizden geleni yaparız. Hatta elimde bir dergiye gönderilmek için bekleyen yeni bir makale var. İsterseniz bu makaleyi sizin derginizde yayımlayalım.

Hilmi: Gerçekten çok minnettar oluruz.

Diğerleri: Biz de.

Cemal Süreya: Çantam da olacaktı, bir bakayım.

(Cemal Süreya çantasını açar. Biraz karıştırdıktan sonra makaleyi bulur.)



Cemal Süreya: İşte burada.

(Cemal Süreya elindeki kâğıdı Hilmi’ye uzatır.)



Hilmi: Teşekkür ederiz. Gerçekten çok makbule geçti. Bu akşam dergiye ekleyip yarına hazır ederiz.

Cemal Süreya: Hadi o zaman başarılarınızın devamını diliyorum. Benim artık gitmem gerek. Daha sonra tekrar görüşürüz.

(Hep beraber ayağa kalkarlar. Cemal Süreya kapıdan çıkar. Diğerleri de salona geri dönüp makaleyi dergiye eklemeye başlarlar. Işıklar söner.)



3. PERDE 4. SAHNE

Kişiler: Hilmi Yavuz, Sunucu, İki kız ve bir erkek öğrenci.

(Kısa bir süre içinde, A Dergisi herkes tarafından beğeniyle okunan bir edebiyat dergisi haline gelmiştir. Bunda Cemal Süreya’nın etkisi büyüktür. Hilmi başarılı bir dergicilik serüveninden sonra Hukuk Fakültesi’ndeki eğitimini yarıda bırakmış, dergi faaliyetleri de son bulmuştur. Bundan sonra eğitimine Londra Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde devam eder. Buradan mezun olur. Daha sonra Türkiye’nin ünlü gazetelerinde çalışma fırsatı bulur. Pek çok eseri de yayımlanmıştır. Artık Türkiye’nin tanınan simalarındandır.)

(Işıklar açılır. Sahnede bir kürsü, pek çok sandalye vardır. Bir grup üniversite öğrencisi, üniversitenin bazı hocaları ve rektör sahneye girer. Sandalyelere otururlar. Ardından sunucu kürsüye çıkar.)

Sunucu: Sayın rektörüm, değerli hocalarım ve siz sevgili arkadaşlar, bugün burada toplanmamızın amacı; gazeteci, şair ve yazar Hilmi Yavuz’un üniversitemizi şereflendirmiş olması. Dilerseniz onu kürsüye davet edeyim. Sayın Yavuz buyurun lütfen.

(Hilmi Yavuz sahneye girer ve kürsüye çıkar.)



Hilmi Yavuz: Öncelikle beni üniversitenize davet ettiğiniz için teşekkür ederim. Sizin gibi gençlerle buluşmak bana ayrı bir keyif veriyor. Bana sormak istediğiniz sorular varsa alabilirim.

Bir kız öğrenci söz alır: Sayın Yavuz bu kadar başarılı olmanızın sırrı nedir?

Hilmi Yavuz: Bunun cevabını tam olarak ben de bilmiyorum aslında. Kendimi bildim bileli hep çalışkan ve başarılı bir öğrenci olmuşumdur. Tabi ki bunda ailemin ve öğretmenlerimin payı büyüktür. Onların sayesinde buralara geldim.

Başka bir kız öğrenci: Herkesin bildiği gibi gazeteci, şair ve yazarsınız. Birbirinden zor bu üç mesleği nasıl aynı anda yürütüyorsunuz?

Hilmi Yavuz: Aslında üçü de severek yaptığım bir meslek. Ama zor oldukları konusunda sana katılıyorum. İnsan bir mesleği sevdikten sonra zorluklarına da katlanabiliyor.

Bir erkek öğrenci söz alır: Sayın Yavuz neden Hukuk Fakültesindeki eğitiminizi yarıda bıraktınız?

Hilmi Yavuz: Babam hiçbir zaman edebiyatçı olmamı istemedi. Kendisi gibi devlet kademelerinde çalışan birisi olmamı arzu etti. Ben de o zamanlar babamın isteğini kırmamak için Hukuk Fakültesine başladım. Fakat orada daha fazla bulunamayacağımı anladığım için eğitimimi yarıda bıraktım. Daha sonra kendi istediğim bölüm olan felsefeyi yurt dışında okudum. Tabi bunları yaparken hiçbir zaman edebiyattan vazgeçmedim. Bunun göstergesi olarak şuan karşınızdayım. Siz gençlere tavsiyem asla hayallerinizden vazgeçmeyin. İnsan istedikten sonra aşılamayacak hiçbir zorluk yoktur.

(Hilmi Yavuz’un bu anlamlı ve güzel sözleri üzerine salonda büyük bir alkış tufanı kopar. Bu alkışlar eşliğinde perde kapanır.)



SON

.

.
Yüklə 121,87 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin