Yunus Emre Bana namaz kılmaz diyen ben kılarım namazımı Kılar isem, kılmazsam o Hakk bilir niyâzımı Yunus Emre



Yüklə 71,19 Kb.
tarix02.08.2018
ölçüsü71,19 Kb.
#65994

Oruç, namaz, gusül, hicabdur aşıklara

Aşık andan münezzeh hass-ul- havas içinde

Yunus Emre
Bana namaz kılmaz diyen ben kılarım namazımı

Kılar isem, kılmazsam o Hakk bilir niyâzımı



Yunus Emre1
Şekle fedâ edilmez bizde Hak ve Hakikat

Nasıl istersen tapın müsaiddir Tarikat



Ali Naci Baykal Dedebaba
Hakayıkı kavrayamayanlar/ Merasimi din edinirler

Hasan Lütfi Şuşud
Mihrâb-ı muhabbette namaz kalbe şifadır

Allâh!” diyerek göğe bakmak riyâdır

Esrâr-ı dîl’in kaldırıver Dost!

Her gördüğün kaynağı bir Nûr-u Hüdâ’dır2



Bedri Noyan Dedebaba [ Aşk Risâlesi’nden]

Arapça bilmezem Türkçedir sözüm

Dost’tan gayrısını hiç görmez gözüm

Günde yüz bin kere sürerim yüzüm

Hacc-el- ekberimiz Dost ayağıdır

Melûlî3
Salât [ Namaz] Sözcügü ve Türkçe Anlamı

Kur’ân-ı Kerîm’in 114 âyetinde salât [ Türkiye’de kullanılan anlamı ile namaz] sözcüğü geçmektedir.

Kur’ân’ı dışsal [ zâhiri] yorumlayanlar salât sözcüğünü şöyle tanımlamaktadırlar: “ İlk kez Kur’ân’da kullanılan Ârâmî [ Semitik- Yahudi] kaynaklı bu sözcük, katlanmak [bükmek] anlamına gelir. [Salât] ikiye katlanarak kılındığından namaz anlamına gelir4

Bir başka zâhiri tanımda şöyledir: “ Salât [sözcüğü] Sad, Lâm, İllet harfleri [ile yazılır] iki köktür: BİRİNCİSİ: Ateş ve ona benzer sıcaklık demektir. İKİNCİSİ ise, bir ibâdet cinsidir. Birinci anlam, “ salleytü el-ade bi’n-nâz; [yani] (odunu ateşte yaktım) ifadesinde geçer. İkinci Anlamda salât, DUA DEMEKTİR. Salât, şeriatın getirmiş olduğu rukû, secde gibi ibadetlerdir. Allah’ın salât etmesi [ise] rahmettir”. 5



SALÂD sözcüğünü içsel [Bâtınî] tanımlayan Muhiddin-i Arâbî’ye göre bu sözcüğün iki anlamı vardır:

  • Tanrı’nın salâtı

  • Kulun salâtı

Allah’ın salâtı rahmet demektir. 6 Hz. Peygamber şöyle buyurur:

  • Gözümün nûru salât kılınmıştır. Bu sevenin gözlerini aydınlatan Sevilen’in müşahedesi [ gözlemi] dir. Bu nedenle Hz. Peygamber namazda bir yöne yönelmeyi yasaklamıştır. Çünkü yönelmek Şeytan’ın namazdan çaldığıdır. Böylece kulu Sevdiği’ni müşahadeden mahrum bırakır. [ Fususu’l- Hikem s. 224- 225]

Demek ki gerçek salât [namaz], “ Tanrı ile kul arasındaki perdeleri birer birer kaldırmak” ve Tanrı’ya doğru yükselmektir. Başka bir anlatımla mi’râc’a ermektir. Bu görevin yapılabilmesi için, Tanrı’dan başka her şeyden [ masivadan] arınmak gerekir. Masivadan arınmak için kıble, mihrab, secde, rukû gibi tüm şekilleri, yani Tanrı ile kul arasındaki perdeleri yıkmak gerekir. Noyan Dedebaba bu hali şöyle anlatır:

Bulmak ne müşkilmiş ol kıbleyi, bildim.

Her yerde Nüdâ gördüğüm an benliği sildim.

Bu bentte geçen “ben kıbleyi buldum” sözleri ile Arapistan’da bulunan Mekke veya camilerde bulunan ve taştan yapılan mihrap kastedilmemiştir. Kur’ân 115 Bakara Sûresi’nde tanımlanan “nereye bakarsan bak, Tanrı’nın veçhesi oradadır” açıklaması kastedilmiştir.

Kur’ân-ı Kerîm’in buyurduğu salât, şeriatın dili ile namaz, böyle kılınırsa, Tanrı’nın buyruğu olan salât ibadeti yerine getirilmiş olur.
Kur’ânın 114 Âyetinde geçen Salât Sözcüğü Nasıl Namaz Oldu?

Namaz Arapça olmayıp Farsça bir sözcüktür. Geçmişte İran’da yaşayan Zerdüşt eşitlik, özgürlük ve dayanışmayı [ Hz. Peygamber’in dili ile “ Güzel ahlâkı”] temel alan bir din yarattı insanlara.7 Her din gibi, Zerdüşt’ün kurduğu din de zaman içinde bozuldu ve bu dinin adına hareket eden “ …..kâhinler, Zerdüşt’ün anlattığı hakikatları koruyacağı yerde, kendi mevkilerini muhafazaya olanak bulmuşlar ve hakikatı boğdukları oranda, kendi durumlarını korumaya muvaffak olmuşlardır. Bunlara göre, hayatta kurtuluşa ermek, ancak âyinlere bağlılık sayesinde mümkündür. Âyinleri idare etmek ise, onların [yani kâhinlerin] elinde idi ve bu yüzden kurtuluş ihsan etmek din adamlarının elinde idi. Bu böyle olduğu için dini ne kadar âyinleştirmek olanaklı ise, onu o kadar âyinleştirmişlerdi. Çünkü bu iş mükellef [büyük] kazançlar sağlıyordu………….. [ Rahipler] nefesleri ile kutsal ateşleri kirletmemek için yüzlerine kalın maskeler geçirirler ve ateşgedeler önünde her gün beş kere tören yaparlardı……..” 8

Bu rahiplerin yaptıkları törenin adı NAMAZ İDİ. Kur’ân-ı Kerîm’de geçen salât sözcüğü, insanlara açıklanırken, Farsça olan sözcük kullanıldı. Böylece Mecusîlerin ibadetlerinin adı olan namaz, İslâmın ibadeti olan salâtın açıklanmasında ölçü veya referans oldu.
Peki Namaz Sözcüğü Salât Sözcüğünün Eş anlamı mıdır?


  • Hayır bu iki sözcük eş anlamlı sözcüklerden değildir.

Neden:

Aşağıdaki örnek bu nedeni anlatmaktadır:



  • Allâhümme salli [salât] âlâ Seyyidinâ Muhammedin ve alâ âl-i Muhammed” sözlerinin Türkçesi şudur: “ Alâh Efendimiz Muhammed ve O’nun soyuna salât etsin”.

Salâtımızı yerine getirirken ve sık sık salavât getiriyoruz. Her salavât getirdiğimizde şunu mu söylüyoruz:

  • Tanrı Efendimiz Muhammed ve O’nun soyuna namaz kılsın

Hiç Yüceler Yücesi Tanrı, yarattığı insana, yani kuluna namaz kılarmı? O kulun maddi ya da manevi huzurunda rukû’a secdeye varabilir mi?

Amma

  • Tanrı sevdiği kulu için, “Habibi” için, iyilikler yapar, ondan rahmetini esirgemez.

Demek ki, salât sözcüğünün anlamlarından birisi rahmetmiş, namaz değilmiş.

Kur’ân-ı Kerîm’e Göre Salât İbâdeti Nasıl Yerine Getirilir ve Kaç Vakittir?

  • Hz. Peygamber’e indirilen ilk âyetleri kapsayan 98. Âlak Sûresinin son âyetinin Arapça aslı şöyledir: “ Kellâ, lâ tütı’hüvescüd vakterib”. Bu sözleri Bedri Noyan Dedebaba şöyle Türkçeye çevirmiştir: “ Hayır, onu dinleme, dinleme ve çevir baş/ Sen yüce Hakk Çalap’a secde et, O’na yaklaş” Demek ki Tanrımıza göre salât veya şer’i deyimi ile namaz, secdeden ibaret bir ibadetmiş.

  • 84. İnşikak Sûresi 20 ve 21. âyeti ise şunları buyurur: “ ve izâ kurie aleyhimülkur’ânü lâ yescûdûn” . Bu sözlerin Türkçe anlamı şudur: “ (20) Onlara ne oluyor? (21) İman etmezler niye?/ Kapanmıyorlar Kur’ân okununca secdeye”.

Yukarıda sunulan bu iki âyette Âlak Sûresi’nin son ayetini desteklemekte ve Sâlat’ın Kur’ân okumak ve secdeye kapanmak olduğunu buyurmaktadır.

  • 21. Enbiya Sûresi 73. âyetinde Hz. Peygamber’den önceki peygamberlere de salâtın buyurulduğu, şu sözlerle açıklanmıştır: “ ……. Ve ikaâmessalâti…..”9

Önceki peygamberlerden Hz. İsâ ve Mûsâ’nın ümmetleri olan Hıristiyan ve Musevîler halen yaşamaktadırlar. Onların ibâdetlerinin bizim “namazımıza” benzeyen hiçbir yönü bulunmamaktadır. Eğer Bektâşî/ Alevî olmayanların kıldıkları namazın şekli, Tanrı tarafından buyurulmuş olsa idi, arada ufak tefek benzerlikler olması gerekmez miydi?

  • 53. Necm Sûresi 62. âyeti “Fescûdûllâhi [ secde edin] “ diyerek, Tanrıya kulluğu [ va’büdû] bir kez daha tanımlamıştır.

Kur’ân gerçek inananların, oturarak, kalkarak ve YATARAK, ibaret edeceklerini, Tanrı’yı tesbih edeceklerini buyurmuştur.



Siz hiç yanyatarak namaz kılan bir Sünnî gördünüz mü?

* 73. Müzemmil Sûresi salâtın zamanını ikirciğe yer vermeyecek şekilde tanımlamıştır: “ (2) Ey giysisine tamam sarınan ve bürünen! / Gece kalk, gecenin bir kısmında kalkma, dinlen! / (3-4) Kalk az eksik, az fazla bir yarım gece kadar…/Kur’ân oku yavaş ve tane tane…Sonralar/ (5) Biz sana ağır, çetin sözler vahyedeceğiz…/ Gece kalkmak en sağlam, en etkili şüphesiz gece okunması da/ En doğrusu aslında/ (7) Gündüz senin uzunca işlerin var nihayet…/ Hakk adını an, O’na ihlâsla yönel elbet”. 10

Bu âyet açık bir biçimde gecenin ibadet, gündüzün de maişet için yaratıldığını buyurmaktadır. Ayrıca salât’ın Kurân okumak olduğu da bir kez daha yinelenmektedir.

Bu âyetleri artırmak olanaklıdır.

Fakat cami’de kılınan namaza inananların ibadetlerini tartışmak, onlara saygısızlık ve küstahlık olacağı için, bu kısa örneklerle yetineceğim. Zorlandığımız zaman artırmak olanağımız bulunduğunu anımsatırım.

Bu konuda son sözümüz şudur: Kişi beş vakit namazla da Tanrı’ya doğru yükseliyorsa, namazına artırarak devam etsin.

Bektâşîliğin unutulmaması gereken kuralı şudur;



  • Tanrı’ya giden yol yaratılmışların sayısı kadardır. Riyadan ve çıkardan arınılarak yapılıyorsa bunların hepsi de Hak’tır. Hiç birisi bâtıl [ Tanrı’nın yasakladığı] değildir.

Bu nedenle Sünnîlerin kıldığı namaz da Hak’tır. YETER Kİ RİYÂDAN

VE GÖSTERİŞTEN arınılarak kılınsın.
Salât [ Namaz] ın Bir Zamanı Var mıdır?

Gündüz şevk ile dünya işine/ Gece

aşk ile âhiret işine”

Hacı Bektâş Velî

Namazı Sünnîler beş vakit, Şîî’ler ise üç vakit kılarlar.

Kur’ân-ı Kerîm’de ise açık ve net bir hüküm yoktur. Şîîler Kur’ân’ın sözlerinden hareketle üç vakit namaz kılarken, Sünnîler beş vakit kılarlar.

Beş vakit namazın kaynağı Ebû Hureyre’nin aktardığı bir hadistir. Ebû Hureyre’ye göre Hz. Peygamber Mi’râc sırasında, Tanrı ile şöyle bir pazarlığa tutuşmuştur: Tanrı İslâm ümmetinin elli vakit namaz kılmasını buyurmuştur. Peygamberimiz bu buyruğa itiraz etmemiş ve sessiz kalarak kabul etmek durumunda kalmıştır. Hz. Mûsâ Peygamberimize “ Yâ Muhammed! Senin ümmetin bu yükü kaldıramaz, git Tanrı’ya yalvar- yakar bu elli vakti düşür” demiştir. Bunun üzerine Tanrı ile sıkı bir pazarlık yapılmış ve direnmeler sonunda, elli vakit namaz beş vakte inmiştir.

Söz arasında söyleyelim; Ebû Hureyre binlerce hadis uyduran bir insandır. Salt Hz. Alî’yi küçültmek için kendi öz kızına iftira etmiştir. Bu nedenle muhaddisler ondan rivayet edilen hadislere fazla itibar etmezler.

Kur’ân-ı Kerîm bir çok ayetinde inananlara, gündüz çalışın, gece ibadet edin diye buyurmuştur. Yüce Tanrı, gündüzü çalışılıp nafaka kazanmak için yarattığını ve bu nedenle insanların Tanrı’ya minnet ve şükran duymaları gerektiğini sık sık söylemektedir.

Ebû Hureyre’nin hadisi Mi’râc’la ilgili olduğundan önce miracla ilgili âyetlerden örnek vereceğim:



  • 17.İsra Sûresi 78- 79. âyetlerde şu buyurulmuştur: “ Güneşin batışından gece karanlığına / Değin kalk ta devam et akşam salâtına [namazına]/ Sabahta kalk oku ki [ Kur’ân oku deniliyor] bunun tanığı olur/ Gecenin bir bölümü, belki başkası uyur/ Sen uykuyu bırak ta fazladan ibâdet et…/ Bu size apayrı ibâdetten ibaret./ Belki Tanrı bu yüzden hoşnut olur da gelir/ Seni yüce ve şanlı bir makâma yüceltir”. 11

  • Mi’râc olayı, 52 Necm Sûresinde de şöyle anlatılmaktadır: Yüce Tanrı’ya, “ …… sonra gelip yaklaştı, daha fazla yaklaştı… Ta ki aralarında uzaklık pek azaldı…/ İki yay boyu kadar… Veya daha az kaldı./ O da orda kuluna vahyettiğini etti, / Kalbi de gördüğünü yalansızca göstertti” 12

Yukarıda sunulan âyetlere göre Evrenlerin Sevgilisi, Peygamberimize bazı vahyler vahyetmiş, O’da kendisine indirilenleri Kur’ân ile insanlara bildirmiştir.

Bildirilen tebliğler [ âyetler] içinde açık ve kesin bir biçimde beş vakit namaz var mı?



  • Yok

Eğer olsaydı, Şîîler üç vakit namaz kılmazlardı.

Beş vakitin olmadığı, varsa bile bunun çok müphem sözlerden hareketle, zorlama yorumlarla yaratıldığı bilinen bir gerçektir.

Haşa! Tanrı’ya ve insanların en kâmili Hz. Muhammed’e müphemiyeyet, eksiklik, kusur izafe edilebilir mi?


  • Asla edilemez.

Öyleyse, Medreseden yetişmiş ulemanın bize dayatmak istediği şu beş vakit namaz nereden çıktı?

Kur’ân-ı Kerîm; 10. Yunus Sûresi 67, 17. İsra Sûresi 12, 25. Furkan Sûresi 47, 27 Neml Sûresi 86, 28. Kassas Sûresi 73, 30 Rûm Sûresi 23, 40. Mü’min Sûresi 61, 78, Nebe Sûresi 11. âyetlerinde, gündüzün çalışmak için yaratıldığı buyurulmuştur.

Bu açık buyruklara karşın, beş vakitte namaz kılmayanın kâfir olacağı söylenebilmektedir…

Sünnî Mezhep Mensupları Farklı Farklı Namaz Kılmaktadır.

Yukarıda sunduğumuz üzere, Tanrı’nın Salât buyruğunu Namaz olarak tanımlayanlar, günde kaç vakit namaz kılınacağı konusunda uyuşmazlığa düşmüşlerdir. Çünkü Sünnîler beş vakit namaz kılarken, Şî’îler üç vakit namaz kılmaktadırlar.

Yine Şîa namazın sünnetlerini kılmamaktadır ve sadece farzı kılarak bu ibadeti yerine getirmektedir .

Namazın kılınış biçimi de farklıdır.

Bu yargımızı sabah namazından örnek vererek kanıtlayalım:



Hanefî mezhebine mensup olanlar, sabah namazına niyet ettikten sonra Sübhaneke duasını okur. 13 Ardından Fâtiha Sûresini, bundan sonra da bir ekleme sûreyi (Zamm-ı sûreyi) okur.14

Şâfi’îler ise Sübhaneke duası yerine iftitah duası 15okurlar

Sabah namazının farzı iki rekâttır. İkinci rekâtın sonunda oturulur [tahiyyata geçilir]. Tahiyatta Sünnîler: Tahiyyat Duasu [ Ettehüyati], ardından Allahümme Salli, Allahümme barik, bunların ardından da Allahümme Rabbena duasını okurlar.

Şâfi’îler ise Allahümme salli ve barik’i okuduktan sonra; “ Allahümmeğfirli mâ kaddemtü ve mâ a’lentü ve mâ esraftü ve mâ ene a’lemü bihi minî entel…….” Sözleri ile başlayan duayı okurlar. 16

Bu farklılıkları artırdıkça artırabiliriz.

Beş vakit namazı kılan 4 Sünnî Mezhebin namazlarındaki ritüeller ve okunacak dualar farklandıkça farklanmaktadır…

Tanrı ve O’nun Sevgilisi olan insanların en yücesi Muhammed Mustafa insanlara anlaşılması zor, çapraşık, farklı farklı buyrukları asla veremez.

Bu Farklılıkların nedeni, ne Tanrımız ve nede Peygamberimizdir. Bu farklılıkları yaratanlar, Tanrı’nın İslâm diye adlandırdığı yüce dini, dünyevî çıkarlar nedeni ile yorumlayanlardır.
HAZRET-İ PEYGAMBER’İN TEBLİĞ ETTİĞİ DİN ZAMAN İÇİNDE ÇOK DEĞİŞMİŞTİR

Her din gibi İslâmiyet te zaman içinde önemli değişikliğe uğramıştır. Bu değişikliklere birkaç örnek vermek isterim:



  • Ramazan ayı boyunca akşamları kılınan Teravih Namazları Peygamberimiz zamanında kılınmıyordu. Bu namaz İkinci Halife Ömer Zamanında kılınmaya başlanmıştır.

  • Bu gün nerede ise resmi kutlamalar arasına giren kandiller hicretin üçüncü yüzyılına kadar yoktu. Hatta 17. yüzyılda Bursa’da, BİR CAMİDE, BERAT KANDİLİNİ KUTLAYANLAR, DİNE BİD’AT SOKUYORLAR DİYE saldırıya uğramış VE SALDIRIDA BİR KİŞİ KATLEDİLMİŞTİR. [ Ayrıntılı bilgi için bakınız: Mustafa Akdağ Türkiye’nin iktisadi ve İçtimai Tarihi, c. 2].

İslâm dininin geçirdiği değişiklikler için okuyuculara şu kitabı salık

Veririm: Ignaz Goldziher, İslâmda Fıkıh ve Akaid, Türkçeye Çeviren Prof. Dr. İlhan Başgöz, Ardıç Yayınları, Ankara 2004. Büyük otorite olduğu İslam Dünyasınca da kabul edilen Goldziher, İslâm hakkında çok ilginç bilgiler vermektedir.

Üzülerek söyleyeyim galiba biz, okuma özürlüyüz. İçimizde okumadan kitap yazanlarımız bile vardır.

Bir topluma zulüm egemen olursa,

devlet şahsi menfaatlerinden başka bir şeyi düşünmeyenlerin eline geçmişse,

insanlar arasında korkunç eşitsizlikler varsa,



rüşvet, talan, yalan ve yağma beceriklilik sayılıyorsa,

DİN MERASİME BOĞULDUKÇA BOĞULUR.

Güzel ahlâkın tamamlanması amacı ile gönderilen din”, ahlâksızlığın perdelenmesi amacı ile kullanılır hale dönüşür.

Burada bir örnek vereceğim:

İslâmın olmazsa olmazı “ Lâ ilâhe illallâh/ Muhemmedün Resûlullâh” tır. Günümüzde, salt emperyalist ülkelerin insanlarının hatırı için, Kelime-i Şahâdetten “ Muhammed’en Resûlullâh” tamlaması çıkartılmaktadır. Bu çıkartılırken NİSAN AYININ SON HAFTASI KUTLU DOĞUM HAFTASI OLARAK KUTLANMAKTADIR. Sanki insanların ve peygamberlerin en yücesi, evrenin yaratılma nedeni [ levlâke levlâk] Muhammed Mustafa, haşa bir puttur.

Bu putçu kafa büyük insan Mustafa Kemal Atatürk’ü de böyle bitirdi.

Bunları neden yazdım?

Kur’ân-ı Kerîm’in “ Kur’ân okumak, Kur’ân okununca seçdeye kapanmak” olarak tanımladığı SALÂT zaman içinde merasime dönüştü.

Niçin dönüştüğünü de siz düşünün

HACI BEKTÂŞ VELÎ’NİN SALÂT [ Namaz] KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ.

I- Hz. Pîr’in Makâlât Adlı Yapıtında Ekleme Var mıdır?

Bilindiği üzere, İslâm Yazınında [ İslâm Edebiyatında] özlü ve simgesel [ şifreli ] anlatımları kapsayan, fazla uzun olmayan, kısa yapıtlara makâlât adı verilir.

Hacı Bektâş Velî Hazretleri’ne ait olan Makâlât adlı yapıt bu türden bir yapıttır.

İslâm düşünürleri arasında makâlât yazmış bir çok insan vardır. Nitekim Dursun Gümüşoğlu Erenlerim Fakîr’e, “ Kütüphanelerimizde 140 adet Makâlât adlı yapıt vardır” demek lütfunda bulunmuştur.

Hacı Bektâş Velî’nin Makâlât adlı yapıtını, az da olsa kavrayabilmek için, O’nun Makâlât-ı Gaybiyye ve Kelimât-ı Ayniyye 17 adlı kitabını da okumak gerekir. Aslında bu da yetmez. Çünkü Hz. Pîr’in simgesel sözlerinin yorumunu, ancak ve ancak Bektâşîlik Adlı Yol’un eğitiminden geçenler kavrayabilir.

Bedri Noyan Dedebaba ile birlikte YOLUMUZUN HİÇBİR GİZİ KALMAMIŞTIR. 18 AMA ONLARI ÖĞRENMEKLE KEMÂLATA ULAŞILMAZ. Kemalât ancak yol içinde ulaşılacak bir makamdır.


Yolun terbiyesini almadan, Hz. Pîr’in Makâlât adlı yapıtını, [Makâlat-ı Gaybiyye’yi de okumadan] okuyanlar; “bu kitaba sonradan eklemeler yapılmıştır” diyorlar .
Acaba Bu Yargı Doğru mudur? Makâlât’a Sonradan Eklemeler Yapılmış mıdır?

Yol ehli olmayanlara bu soruyu sorarsanız, onlardan “ evet” yanıtını alacaksınız.

Aslında bu yanıtı verenlere de hak vermek gerekir. Çünkü onlar cevizin kabuğunu görüyorlar, tatmadıkları için içini hiç bilmiyorlar. Zâhirden bâtına geçemiyen bu taife, bu gün yaşayan Bektâşî Alevîlere bakıyorlar ve büyük çoğunluğun Ramazan ayında oruç tutmadığını ve beş vakit namazı kılmadığını görüyorlar. Bu gözlemden sonra da, Makâlât adlı kitabı okuyorlar, orada şeriat ehline [ Hz. Pîr’in dili ile âbidlere] oruç, namaz, hacc, zekat gibi ibadetlerin buyurulduğunu saptıyorlar. O zaman kendi kendilerine şu soruyu soruyorlar:


  • Türkiye’de yaşayan Bektâşî/ Alevîler Hacı Bektaş Velî’ye candan bağlıdırlar, her işlerinde O’ndan himmet bekliyorlar, ama O’nun buyruklarını yerine getirmiyorlar acaba bu çelişki nasıl açıklanır?

İmdatlarına “okullar olmasaydı milli eğitim bakanlığını ne güzel yönetirdim”diyen Haşim Paşa mantığı yetişiyor ve

  • Alevî/ Bektâşîleri Sünnîleştirmek isteyenler, Hacı Bektâş Velî’nin Makâlât adlı yapıtına, sonradan eklemeler yapmışlardır diyorlar.

Bu yargının yanlışı nerededir?

Yanlış şuradadır:



  • Bektâşî/ Alevîler şeriat ehli midirler?

  • Hayır.

Eğer Bektâşî/ Alevîler şeriat ehli iseler, onların Ramazan orucu tutmaları, günde beş vakit namaz kılmaları gerekir. Bu gereklilik Hacı Bektâş Velî’yi pîr olarak [örnek insan olarak] tanımanın bir gereğidir.

NE Kİ

Bektâşî/ Alevîler şeriat ehli olmayıp, YOL İÇİNDEKİ GELİŞMELERİNE GÖRE, tarikat, marifet ve hakikat ehlidirler.

Bir Bektâşî “ Hakk huzuruna, Muhammed Alî divanına, erenlerin Dârı Mansûr’una, Hünkâr Hacı Bektâş Veli meydânına19 girip, Hz. Muhammed’i temsil eden mürşîdi [Dede veya Baba], Hz. Alî’yi temsil eden rehberi ve kırkları temsil eden yol kardeşleri huzurunda, ELİNE DİLİNE BELİNE [EDEB] bağlı kalacağına söz verdiği an, önceki yaşamı sona erer, yani ölür. Bu ölüm anında [ yani kesinti olmadan] Cem Evi [ Meydan Evi]’nde yeniden doğar .

BU ÖLÜM VE DOĞUM OLAYINA YÜCE PEYGAMBERİMİZ:


  • Ölmeden önce ölünüz [mutu kable ente mutu] demiştir.

Hakk’ın rahmetine kavuşan Besim Atalay Erenler bu doğuş ve

Ölüm olayını şu sözlerle anlatır:

Ölmeden ölünüz âlemde yekser

İyanen göründü bizlere mahşer20

Lâ havf-ün aleyhim” 21denildi bizler

Gerçekler demini sürenlerdeniz

Ey sofi korkutma bizi sıratla

Biz sırat köprüsün geçerek geldik22

Satma kof bilgini bize kerat’la

Biz akı karadan seçerek geldik.

Yeni doğuş Tarıkat dünyasına geliştir [ Bu tarikat Büyük Atatürk tarafından yasaklanan tarikat değildir- Farklı bir tarikattır].

Yeni hayatın [yeniden doğuşun] yapacağı ibadetleri, Hz. Pîr Makâlât adlı yapıtında saymıştır. Sayılan bu ibadetlerin içinde, beş vakit namaz ve Ramazan orucu yoktur.

Burada sayılan ibadetler birer birer yerine getirilir ise; kişi hayvan atasından aldığı özelliklerini, adım adım yok ederse; bu kez Meydan evi’nde yeniden ölür ve hemen ardından Marifet Dünyasında yeniden doğar. Bu kez yapacağı on ibadet daha vardır.

Bu yolculuk [ seyr-i sülûk], kırkıncı basamağa, yani Hazret-i Şâh’ın en sevdiği özelliği olan TOPRAK OLMAYA KADAR GİDER.

Bu süreci Hakk’ın rahmetine kavuşan Ali Naci Baykal Dedebaba şöyle anlatır:

Bir katrecik suya bakın

Gâh yükselip, alçalıyor

Bin vartadan akabe’den

Geçip sonra yalpalıyor

Kirleniyor, pâk oluyor

Nihayet geçit buluyor

Aslındaki sâfiyetle

Varup ummana dalıyor

O zaman o bir damla su

Muazzam bir şey oluyor

Kendinde büyük ummanın

Büyük vasfını buluyor 23

Şarkışla Ortaköy Köyü Mustafa Abdal Bektâşî Tekkesi’nde yetişen Âşık Veysel’de bu süreci şöyle anlatmaktadır:

Katre idim bir ırmağa karıştım

Çalkalandım, çok bulandım, çok taştım.

Gide gide bir deryaya ulaştım

Durulandım coştum oldu olacak

Derya bende, ben deryada birleştik

Ayrılmaya imkan yoktur yerleştik

Nice boyralardan, çemberden geçtik



Veysel neler çekmiş kim ne bilecek

Bu nefesten [şiirden] tat alabilmek için; damlanın [katrenin] insan, Umanın ise İlâhi Hakikat olduğunu bilmek gerekir.

Burada dikkatinizi bir noktaya çekmek istiyorum:

Ali Naci Baykal Dedebaba okumuş, ulusal Kurtuluş Savaşı’nda Genel Kurmay Haberleşme Daire Müdürlüğü yapmış bir insan24

Âşık Veysel ise, okuması yazması olmayan bir köylü…

Birincisi Hacıbektaş Tekkesi’nde [Pîr Evi]

İkincisi denizden 1600 metre yüksekte bir dağ köyünde bulunan Mustafa Abdal Tekkesi’nde yetişmiş.

Ama aynı olayı her ikisi de aynı sözlerle anlatmaktadır.



  • Allah rıza için söyleyin; dünyada hangi okul bu dil birliğini sağlayabilir?

Bektâşîlik böyle bir derya, böyle bir iksirdir. Onun hakkında konuşmak

İçin o iksirden içmek gerekir.

Bu iksiri içmeden konuşmak:

Ahır sekisinde İstanbul Türküsü” söylemeye benzer.


Hacı Bektâş Velî Orucu ve namazı ret mi ediyor?

Bu soruya evet demek, Hz. Pîr’e iftira etmektir. İslâma inanan hiçbir insan salâtı ve orucu ret edemez. Ama herkesin orucu ve namazı farklıdır. Hacı Bektâş Velî’ye göre salât [ Namaz] beş vakitle sınırlı değildir. Onun her an ve her dakika kılınması gerekir. Yol ehli; bir an için bile olsa, Tanrı’yı gönlünden silip, Tanrı’nın yerine maddeyi koyarsa namazı fesata uğramış [bozulmuş] olacaktır . [ Daha ayrıntılı bilgi için ilk makalemize veya Makâlat-ı Gaybiyye ve Kelimât-ı Ayniyye adlı yapıta bakınız].

Şeriat ehlinin orucu bir şeyler yiyince bozulurken, Bektâşî/ Alevînin orucu yalan söyleyince bozulur. Yol eri elinden gelen iyiliği, bu iyiliğe ihtiyacı olandan esirgiyorsa, insanları incitiyorsa, varını paylaşmıyorsa oruç tutmuyor demektir.

Böyledir orucumuz, namazımız

Allah ile başlar, Allah ile biter sazımız

Cümleye Aşk u niyazlarımızla

Şakir Keçeli Baba


1 Abdalbâki Gölpınarlı, Yunus emre veTasavvuf, Remzi Kitapevi, İstanbul 1961, s 178 ve 179.

2 Bu son iki dizeyi şöyle yorumlarız: “ Ey Yüce Dost [Tanrı] gönüldeki esrarı kaldır/ [ O zaman] görünen her yerin Tanrı’nın yansıması olduğunu görürsün [Bak: 2. Bakara Sûresi 115. âyet]

3 Melûlî Divânı, Hazırlayanlar: Latife Özpolat- Hamdullah Erbil, Başak Yayınları, Şahin Matbaası, Ankara [ Tarihsiz], s.45.

4 Orhan Hançerlioğlu, İslâmî İnançlar Sözlüğü, Remzi Kitapevi, İstanbul 1984, s. 504.

5 Suad el- Hakim, İbnü’l- Arabî Sözlüğü, Türkçeye Çeviren Ekrem Demirli, Kabalcı Yayınevi, İstanbuL 2005, S. 544.

6 İbnu’l- Arabî. Fususu’l-Hikem. C. IV, s275’den aktaran: Suad El- Hakim, Agy, s.275.

7 Kur’ân-ı Kerîm bir âyetinde; “ ben her millete kendi dili ile peygamber gönderdim” der. Bu âyetten hareketle Zerdüşt’ün Fars (İran) milletine, gönderilmiş bir peygamber olduğu da düşünülebilir. Yanı böyle bir olasılık var olabilir. Çünkü Kur’ân’a göre bu evrene yüz yirmi dört bin peygamber gelmiştir. Kutsal kitabımız bunlardan bazılarının adlarını sayar.

8 Ömer Rıza Doğrul, Yer Yüzünde Dinler Tarihi, İnkılâp Kitapevi, İstanbul 1947, s.203- 204.

9 Bu âyetin tamamının Türkçe anlamı şöyledir: “ Onları, buyruğumuz ile, doğru yol için/ İnsanlara bir rehber eyledik böyle bilin/ Onlara iyilikler yapmaya, hem salâta/ Kalkmayı vahyeyledik ve devama zekâta/ Yalnız onların hepsi/ Bize kulluk ederdi”.

10 Sûrenin bu bölümünün Arapça aslının sözleri şunlardır: “ (1) Yâ Eyyühelmüzemmilü (2) kumilfeyle illâ kaliylen (3) nısfehû evinkus minhu kaliylen (4) evzid aleyhi ve rettililkur’ânen tertiylâ ( 5) innâ senil kıyaleyke kavlen sekıylâ (6) inne naşietelleylihiye eşeddü va’ten ve akavmü kıylâ (7) inne leke fiynnehâri sebhan taviylâ

11 Bu iki âyetin Arapça aslının sözleri şöyledir: “ Ekimisselâte lidülûkişşemsi, ilâ gasakilleyli ve Kur’ânelfecr, inne Kur’ânelfecr kâne meşudâ (79) ve minelleyli feteheccud bihî nâfileten leke asâ en yeb’aseke rabbike mukaâmen mahmûdâ”.

Âyette geçen ve koyu harflerle dizdiğimiz sözcüklere dikkatinizi çekerim. Çünkü Tanrı salât sözcüğü ile Kur’ân okumayı kast etmektedir.



12 53. Necm Sûresi 8,9,10, 11. âyetlerinin Türkçe anlamı budur.

13 Sübhaneke Duasını Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba şiir şeklinde şöyle Türkçeye çevirmiştir: “ Tanrı’nın Esirgeyen Bağışlayan adıyla/ Tanrım! Eksiklik senden ıraktır, reddederim./ Seni öğerim, adın ne kadar kutlu derim./ Büyüklüğün, celâlin, yüceliğin pek çoktur./ Senden özge bir Çalab, Tapılacak ta yoktur”.

Yayıma hazırladığımız Bütün Yönleriyle Bektâşîlik ve Alevîlik adlı yapıtın sekizinci cildinden buraya aktarılmıştır.



14 Daha ayrıntılı bilgi için bakınız: Seyfettin Yazıcı, Açıklamalı İbadet Rehberi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2008.

15 İftitah duasının sözleri için bakınız: Siraceddin Ünlüer, Şâfi’î İlmühali, Semerkand Yayınları, İstanbul 2006.

16 Daha ayrıntılı bilgi için bakınız: Siraceddin ünlüer, Şâfi’î İlmihali, Semernkant Yayınları, İstanbul 2006.

17 Hacı Bektâş Velî, Makâlât-ı Gaybiyye ve Kelimât-ı Ayniyye, G.Ü.H.A.M. Yayınları, Ankara 2004.

18 Çünkü 400 yıldan bu yana Türk insanından gizlenen Balım Sultan erkânnâmesi de yayıma hazırlanmakta ve yakında okuyucunun bilgisine sunulacaktır.

Aslında bizim gizlediğimiz erkânnâmeyi emperyalist ülke insanı çoktan biliyordu.



19 Tırnak içindeki sözler Meydan Evi [ Cem Evi] ‘ne girenlerin söylemeleri gereken sözlerdir. Yol ehli Cem Evi’ni böyle tanımlar.

20 Meydan evi’ni mahşere benzetiyor.

21 Tırnak içindeki sözler 10. Yunus Sûresi 62. âyette geçer “ Tanrı dostları ölmez” anlamına gelir.

22 Meydan Evi [ Cem Evi]’nin eşiği Sırat Köprüsü [Dosdoğruluk Yolu]’dür.

23 Bu nefesin tamamı için bakınız: Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba, Bütün Yönleriyle Bektâşîlik ve Alevîlik, ardıç Yayınları, Ankara 2001, C.4, S. 38.

24 Ali Naci Dedebaba’nın yaşam öyküsü için bakınız: Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba, Bütün Yönleriyle Bektâşîlik ve Alevîlik, ardıç Yayınları, c.1.

Yüklə 71,19 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin