Birinci Madde
Feleklerin yuvarlaklığının kabulünü ve unsurları ve yuvarlaklığa erişkin
olan hayret verici meseleleri bildirir.
Ey azizi, malûm olsun ki, astronomlar demişlerdir ki: Unsurların ve
feleklerin yuvarlaklığının inkârı için ileri sürülen delillerden
uzaklaşmak, astronomi ilminde gereklidir ki, cisimler âleminin ve yerin
yuvarlak olması kabul edile. Zira ki, bu ilmin kaideleri hepten bu esas
üzere kurulmuştur. Bundan başkasına imkan yoktur. Bu felsefî görüş, şeriata
aykırı sanılırsa; endişenin atılıp, kalbin yatışması için bitmeyen feyz
kaynağı İmam Muhammed Gazali (Allah ona rahmet etsin) hazretlerinin
"Tehafüt-ü Felasife" adlı kitabında yazdığı arapça ibareleri aynıyle burada
tercüme kılınmıştır ve o büyük imam hazretleri buyurmuştur ki:
"Malûm olsun ki, filozoflar ile halk arasında olan ihtilaf üç kısımdır ki:
Bir kısımda münakaşa, mücerret söze dayanır. Meselâ: Filozoflar, alemin
yaratıcısına cevher deyip; cevheri, mekândan münezzeh, zatıyle kâim varlık
ile tefsir eyledikleri gibi. İkinci kısımdaki çekişmeler, dinden bir esasa
ilişkin olmayan işlerdedir. O halde onlarla münakaşa etmek, peygamberleri
tasdik zaruretinden değildir. Yani o işleri kabul, onları yalanlamayı veya
aksini gerektirmez. Meselâ: Ay tutulması, yerkürenin güneş ile ay arasına
girmesiyle ayın ışığının görünmemesinden ibarettir. Zira ki ay, ışığını
güneşten alır. Yer ise küredir ve gök her taraftan yeri kuşatmıştır. Ne
zaman ay, yerin gölgesinde kalsa, güneşin ışığı ondan kesilir, dedikleri
gibi. Ve dahi güneşin tutulmasının mânâsı, yerden güneşe bakan şahıs ile
güneşin arasında ayın bulunması ve gölge olmasıdır. Bu durum güneşle ayın
baş ve kuyruk düğümlerinde bir anda birleştikleri vakitte olur dedikleri
gibi. Bu görüşleri dahi münakaşa ile çürütmekle durumu değiştirmek mümkün
değildir.
Bu durumda, o kimse ki, söylenmiş bu işleri çürütmekte münazarayı, dinin
gereklerinden zanneder; o kimse dine zarar vermiş olur. Zira ki, bu işlerin
olmasına geometrik ve matematiksel deliller delalet eder. Bir kimse ki, ona
muttali olup, tahkikine gücü yeter, sebebinden ve vaktinden, miktarından ve
süresinden haber verir; ona denilse ki: "Bu şeriata aykırıdır." Buna rağmen
o kimse kesinlikle bildiği bu işte şüphe etmez, beşki şeriatta şüphe eder
ki: "Kesin bilgiye aykırı şeriat nasıl olur?" diye tereddüde başlar. İmdi,
şeriata, yoluyla tan edenlerin zararından, yolsuz yardım edenlerin zararı
daha çoktur. Nitekim "akıllı düşman akılsız dosttan iyidir," demişler.
Bundan sonra İmam Gazali hazretleri, güneş ve ay tutulmaları hususundaki
Hadîs-i Şerifi nakledip, demişlerdir ki: "Hadîs-i Şerifin sonunda
buyurulduğu üzere: "Ay tutulması İlahî tecelli sebebiyle saygıdır," bu
fazlalığın nakli sahih değildir. Sahih olduğu takdirce dahi kesin işlerde,
iddialaşmaktansa te'vili ehvender. Çok açık deliller, kesinlikle bu noktaya
ulaşmayan kati işler karşısında te'vil olunmuştur; nerede kaldı ki nakli
sahih olmayan...
Filozoflarla İslâm âlimleri arasında tartışılan konu: Alemin sonradan
olduğu ve sonradan olmadığı meselesidir. Alemin sonradan olduğu sâbit
olduktan sonra; yuvarlak olsun, düz olsun; felekleri ve unsurları
buldukları gibi, onüç tabaka olsun, daha az veya çok olsun, dine zarar
vermez. Alem her nice olursa olsun, kastolunan şey, onun Allah'ın
kudretiyle vücuda geldiğidir.
Üçüncü kısım odur ki, onda tartışma, din esaslarından birine ilişkin ola:
Alemin sonradan yaratılması, Allah'ın sıfatları, cesetlerin haşri gibi. Bu
maddelerde onlarla gerektiğince tartışmak ve sözlerini çürütmek lazımdır.
Meselâ: Onlar derler ki: "Alem sonradan yaratılmamıştır, kadimdir. Zira ki
kadime dayanır ve her kadime dayanan kadimdir. O halde âlem kadimdir." Biz
bu sözleri çürütüp, deriz ki: "Alem sonradan yaratılmıştır, hâdistir, çünkü
değişicidir. Her değişikliğe uğrayan hâdistir."
İmam Gazali hazretlerinin bu sözleri, burada yazılmıştır. Ta ki dine bağlı
olanlar, anlatılacak şaşırtıcı işleri, şeriate muhaliftir diye reddetmekle
reddolunmuş olur kabilinden zannetmeyeler ve inkâr yoluna gitmeyeler.
İkinci Madde
Alemin yuvarlaklığını isbat eden akli delilleri bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, astronomlar demişlerdir ki: Alemin işlerinin tümü
birbirine bağlıdır. Alem, birbirini çevreleyen ve birbirine teğet
kürelerdir ki, iğne atacak bir boş mekân olmayıp, ulvî ve süflî cisimlerle
dolmuştur ve âlemin tabii yapısı yuvarlak şekil üzere olmaktır. Tabiatının
gereği olan nice deliler ile bu dava ispat edilmiştir. Alemin her ne
tarafına bakılsa, yumru görünür. Her kuşağın bir kavis olduğu nazarî ve
fikrî kanun ve insan aklının tecrübesiyle bilinir. Kürevî şekil, şekillerin
en genişi olduğundan başka gökte ve yerde müşahede olunan durumlar,
kürevîden gayride olmak muhaldir. Yuvarlak zemini düzeysel zannedip, dünya
düzdür fikrini edenler, hayalî vehmin mağlûbudur.
Kara, deniz, dağlar, vâdiler, değişik şekilleriyle toptan bir küre olup,
yerin gölgesiyle ay tutulduğu ve tutulma anında yerin gölgesinin ayıp
yüzünde dönücü bulunduğu ve yeryüzünde seyyahların hareketiyle enlem ve
boylam yerlerinin değişiklik üzere bulunduğu hep yuvarlaklığın
delilleridir. Sabit yıldızlar, âlemin kutbunun çevresinde paralel daireler
üzere dönüp, kutba yakın olan yerde küçük daireler çizerek görünmesi ve
ufuk dairesine teğet görünen sabit yıldızdan ekvatora varıncaya değin zaman
boyutu hesabiyle gizlilik zamanının artması, ta bir hadde varıncaya değin
ki, görünme ve gizlenme zamanları eşit ola. Bundan sonra gizlilik zamanı
yavaş yavaş artıp, görünme zamanı azala. Hatta öbür kutbun yakınında hiç
görünmeye. Doğan yıldızların ufuktan günün yarısına gelinceye dek yavaş
yavaş yükselip, doğması ve yine aynı minval üzere batması ve yıldızın
büyüklüğü ufkun üstünde değişmeyip, batış ve doğuş sırasında yerin
buğusuyla değişir ve büyük görünmesi ve daima yeryüzünden göğün yarısı ya
yarısına yakını görünmesi ve yıldızın doğudakiler üzerine, batıdakilerden
önce doğası ve batması; ay ve güneş tutulmalarının saatiyle meydana
gelmesi; kuzey tarafına gidenlere, kuzey kutup yıldızı ve diğer kuzey
yıldızlarının yüksekliklerinin artması ve güney yıldızlarının düşüşünün
artması; güney tarafına gidenlere, kutup yıldızının ve güney yıldızlarının
yüksekliğinin artması ve kuzey yıldızlarının düşüşünün artması; deniz suyu
yumruluğunun, gemiden örttüğü sahillerin ve dağların, bakanlara, önce en
yüksek tarafları görünüp, yaklaştıkça en aşağılarının dahi görünmesi;
yıldızların görünme süresince yükseklik ve düşüşünün eşit olması; güneşin
ekvator üzerinde iken görünmesi ve görünmemesi süreleri eşit oldukta; doğup
ve batacak, gölgenin düz bir çizgi üzere doğu ve batı noktalarına karşılık
ve iki gölgenin birbirine eşit olması... Bütün bunlar, yerin ve göğün
yuvarlaklığına delalet eder.
Ay tutulması vaktinde, ayın yüzünde daire şeklinde ortaya çıkan yer kürenin
gölgesi olduğu, yerin küreliğine açık delildir. Zira ki, eğer yer, küre
şeklinde olmayıp, ya üçgen, ya kare, ya altıgen şeklinde olsa, ay tutulması
ile ayın yüzünde ortaya çıkan yerin gölgesi dahi daire şeklinde belirmeyip,
ya üçgen, ya kare, ya altıgen şeklinde görünmek iktiza ederdi. Oysaki
görüntü hep daire şeklinde olmuştur.
Atmosferik olaylar değişik yerlerde gözetlenip; doğu tarafında, seher
vaktinde vaki olan ay tutulması ve doğuş anında beliren güneş tutulması,
batıdakilere görünmez. Batıda, doğuş anındaki ay tutulması ve akşam
vaktindeki güneş tutulması, doğudakilere görünmez. Göğün ortasında ortaya
çıkan güneş ve ay tutulmaları, yerin alt yüzünde oturanlara görünmez. Yerin
altı tarafında ve göğün ortasında vaki olan güneş ve ay tutulmaları, yerin
üst tarafında oturanlara görünmez. Yerin üstünde ve göğün ortasında meydana
gelen güneş ve ay tutulmaları, batıdakilere, doğudakilerden önce görünür.
Mesela batıdakilere ya seher veya kuşluk vakti görünür, doğudakilere ya
akşam veya ikindi vakti görünür. O halde doğuluların sabah ve akşamı,
batılılarınkinden önce olduğu ay ve güneş tutulmalarıyle bilinir.
Nitekim şehirler arası uzaklıklar, güneş ve ay tutulmalarıyle bulunur.
Bütün bu durumların, kürenin gayrisinde olmak ihtimali yoktur.
Bütün bunları bir yana bırakalım, Hind-i Şarkî adı verilen Hindistan'a ve
Hind-i Garbî adı verilen Yeni Dünya'ya (Amerika) deniz yoluyla sefer
edenlere şarken ve garben gidip-gelme imkanı ortaya çıkıp; batıdan gidip,
yerin altından dolaşıp doğudan gelen gemiler, yerin yuvarlaklığı davasını
ispat edip, bütün delillerin mühürü olup, tartışma kapısını kapamıştır.
Dostları ilə paylaş: |