Süveyş Kanalı’nın Açılması: Çalışmaları ta firavunlar dönemine kadar uzanan bu projenin temelleri Osmanlı imparatorluğu tarafından atılmış ancak Süveyş Kanalı Birleşik Krallık tarafından 1869’da açılmıştır. Bu kanalın açılması Mısır’ın stratejik önemini artırmıştır. Coğrafi keşiflerle ticaret yollarının okyanuslara kayması Akdeniz’in önemini azaltmış ve ticareti sönükleştirmişti. Ancak Süveyş kanalının açılmasıyla Akdeniz eski önemine yeniden kavuşmuştur.
Sanayi Mektebinin Açılması: Bu okul yerli üretimi artırmak amacıyla açılmıştır.
Islah-ı Sanayi Komisyonunun Kurulması: Böyle bir komisyon kurularak sanayileşme ve şirketleşme teşvik edilmiştir. Hereke dokuma fabrikası gibi birçok fabrika kurulmuştur.
Yabancılara Kabotaj Hakkının Verilmesi: Osmanlı Devleti kapitülasyonlarla Türk denizlerinde yolcu ve yük taşıma gemi işleme hakkını batılı devletlere vermiştir. Cumhuriyet döneminde 1 Temmuz 1926 tarihli Kabotaj kanunu ile yabancıların bu ayrıcalıklarına son verilmiştir.
İç Gümrük Uygulamasının Kaldırılması: Daha önce uygulanan iç gümrük uygulaması Tanzimat döneminde kaldırılmıştır.
Gümrük vergisi nedir ve ülke ekonomisi üzerinde ne gibi etkilere sahiptir araştırınız.
İşçi Sendikalarının Kurulması: ilk işçi sendikamız olan Amaleperver Cemiyeti 1871 yılında kurulmuştur.
Telgraf: Osmanlı devletinde ilk telgraf hatları Kırım Savaşı yıllarında döşenmeye başlanmıştır. Öncelikli amaç savaş sırasında İstanbul-Rumeli-Kırım arasındaki haberleşmeyi sağlamaktır.
Vergi Toplamada Yeni Düzenlemeler: iltizam yoluyla Aşar vergisinin toplanması kaldırılmış, Aşarın maliye bakanlığı tarafından toplanması kuralı getirilmiştir.
F.TEKNOLOJİ-İLETİŞİM VE ULAŞIM
Demiryolları: Osmanlı devletinde demiryolu yapımına ilk kez sultan Abdülmecit döneminde başlanmıştır. İlk demiryolu hattı 1856-1867 yılları arasında döşenen İzmir-Aydın hattıdır. İkincisi ise 1860’ta açılan Köstence-Çernova hattıdır. Bu demiryolu hattının döşenmesini Kırım Savaşı nedeniyle İstanbul’a gelen müttefik devletlerin yetkilileri istemiştir. Bu hattın inşasında İstanbul’da bulunan Avrupa ordularının Balkanlardan gelecek muhtemel bir Rus saldırısına karşı cephelere taşınması ihtiyacı etkili olmuştur.
Telgraf: Tanzimat döneminde ilk telgrafhane ve postaneler kurularak posta pulu basılmıştır. Telgraf hatlarının döşenmeye başlaması Kırım Savaşı yıllarına rastlar. Amaç İstanbul-Rumeli ve Kırım arasında haberleşmeyi sağlamaktı. Bu dönemde bu gibi gelişmeler sonucunda ihtiyaç duyulduğu için bir telgraf okulu da açıldı.
Kırım Savaşı aslında I.Dünya Savaşı’ndan önce Avrupa’da yaşanan en büyük savaştır. Avrupa ve Osmanlı tarihi açısından önemli sonuçlar meydana getirmiştir. Bunlardan biride Osmanlı Devletinde bazı yenilik ve uygulamalar için bir dönüm noktası olmasıdır. Rusya’nın Osmanlı torakları ile ilgili öteden beri bazı emelleri vardı ve bu amaçlarına ulaşmak için savaşı en etkili yöntem olarak görmekteydi. Savaş için bahane arayan Rusya zaten öteden beri Karadeniz kıyılarında İstanbul’a çıkarma yapmak amacıyla üç tümenlik bir kolorduyu hazır hale getirmişti. Rusya İstanbul’a yani Osmanlının kalbine son bir darbe indirmek istiyordu. Bu sefer bahane olarak kutsal yerlerle ilgili olarak Osmanlı devletinden bazı taleplerde bulundu. Bu talepler Osmanlı devleti tarafından kabul edilmeyince savaş başladı; ancak bu savaş sırasında İngiliz, Fransız ve Piyemonte donanmaları Osmanlıya yardım için İstanbul’a geldiler. Ruslar bu duruma çok kızmış olmalılar ki misilleme olarak 30 Kasım 1953’te Sinop’ta Osmanlı donanmasını yaktılar. Müttefik donanmaları İstanbul’da bulunduğu için İstanbul’a bir türlü saldırmaya cesaret edemeyen Ruslar Balkanlarda ilerlemeye başladılar. Ancak Avusturya’nın itirazı üzerine Eflak ve Buğdan’daki askerlerini geri çekmek zorunda kalmıştır. Böylece balkanlardaki savaş da sona erdi. İstanbul’a beklene Rus saldırısı gerçekleşmeyince savunmada bekleyen müttefik orduları ve Osmanlı ordusu saldırıya geçti böylece savaş Rus topraklarına yani kırıma sıçradı. Bu savaş sırasında yüz binlerce Fransız İngiliz ve İtalyan’dan oluşan müttefik ordusu muhtemel bir Rus saldırısına karşı önceden İstanbul’a konuşlandırılmıştı. Bu askerler uzun zaman İstanbul’da kaldılar. Beklenen Rus saldırısının bir türlü gelmeyişi bu bekleyişi uzattı. Bundan dolayı birçok asker İstanbul’da ev kiralamak zorunda kaldı, kimisi ailesini bile getirdi. Böylece Avrupalılar ilk kez Türkleri bu kadar yakından tanıma imkânı buldurlar. Aynı şey Türkler içinde geçerli olmuştur. Türklerle komşu olup birlikte yaşamaya başladılar. Türkler ilk defa bu kadar kalabalık bir yabancı topluğunu üstelik kendi topraklarında izleme ve yakından tanıma şansı yakaladılar. Bu durum etkisiyle İstanbul’da bir alafranga modası bile oluştu.
Diğer taraftan savaş sırasında genelde askeri ihtiyaçların etkisiyle demiryolu, telgraf gibi birçok yenilik ilk defa Osmanlı ülkesinde görülmeye başlandı. Örneğin İstanbul’a yönelik beklenen Rus saldırısı gerçekleşmeyince savaş Kırım’a taşındı. Fakat kırım İstanbul’a oldukça uzaktı. İstanbul’daki askeri malzemeleri Kırım’a nakletmek gerekiyordu. Bunu atlarla ve katırlarla yapmak mümkün değildi. Bu yüzden demiryolu rayları döşeme fikri oluştu. Ayrıca cephe ile haberleşmenin sağlanması gerekiyordu bu yüzden ilk telgraf hatları döşendi. Bütün bu projeler Avrupalılar tarafından gerçekleştirildi. Tabi bunun için para gerekiyordu. Bu yatırımlar Osmanlı topraklarına yapıldığı için masrafların Osmanlı Devleti tarafından karşılanması gerekiyordu. Bu dönemde büyük ekonomik sıkıntılar yaşayan Osmanlı devleti Avrupalı devletlerden borç almak zorunda kalmıştır.
Posta Nezareti: Posta teşkilatı II. Mahmut döneminde kuruldu; fakat bunun bakanlık haline gelmesi Tanzimat döneminde oldu.1840 yılında Sultan Abdülmecit döneminde haberleşme ve iletişimle ilgili olan bu bakanlık kuruldu.
G.TANZİMAT DÖNEMİNDE BASIN VE YAYIN HAYATI
İlk Özel Gazete: Sultan Abdülmecit döneminde 1860 yılında Şinasi, Agâh Efendi, Namık Kemal, Ziya Paşa ve Ali Suavi tarafından Tercüman-ı Ahval adında bir gazete yayın hayatına başlamıştır. Bu gazete Osmanlıdaki ilk özel gazetedir.
H.SAĞLIK HİZMETLERİ
Ebe Mektebi: Tanzimat döneminde eğitimde batı tarzında yapılan çalışmaların bir uzantısı olarak Sultan Abdülmecit döneminde hemşire yetiştirmek amacıyla 1842’de ebe mektebi açılmıştır.
J.SOSYAL DEVLET
Darüşafaka Lisesi: Adı şefkat kapısı anlamına gelen bu okul, sultan Abdülaziz döneminde yetim Müslüman çocukları okutmak amacıyla 1872’de kuruldu.
K.TANZİMAT DÖNEMİNDE EDEBİYAT, DİL VE SANAT
Tanzimat döneminde Türkçenin sadeleştirilmesi akımı başlatıldı. Tiyatro, roman, makale türleri edebiyata bu dönemde girdi. Bu dönemde yayın hayatına başlayan gazeteler de kültürel hayatın canlanmasına büyük katkılar sundu. Bu gazetelerden biride 1866’da Abdülaziz döneminde çıkarılan Muhbir gazetesiydi. Bu gazetede Genç Osmanlılar meşrutiyet yönetimi ile ilgili düşüncelerini yayınlama fırsatı bulmuşlardır.
Mimari de ise bu dönemde batı etkisi iyice artmıştır. Batı tarzında birçok köşk ve saray yaptırılmıştır. Bunların en güzel örneklerinden biride Abdülmecit döneminde yaptırılan Dolmabahçe sarayı ve Ihlamur Kasrı’dır. Padişah ve ailesi Topkapı sarayından bu saraya taşınmıştır.
MEŞRUTİYET DÖNEMİ
I.Meşrutiyet Dönemi İstidat Dönemi II. Meşrutiyet Dönemi
1876-1877 1877-1908 1908-1915
Meşrutiyet: Bir ülkenin bir kişi tarafından yönetildiği sistemlere monarşi, bir grup veya sınıf tarafından yönetildiği sistemlere oligarşi, egemenliğin halka ait olduğu sistemlere ise cumhuriyet diyoruz. Meşrutiyet ise hükümdar ile halkın seçtiği kimselerin ülkeyi birlikte yönettiği karma bir sistemdir.
Bu durumda meşrutiyetin ilanını Osmanlıda yönetim biçiminde bir değişiklik olarak değerlendirebiliriz. Ancak Tanzimat ve Islahat Fermanı için böyle bir değerlendirme yapamayız.
I.MEŞRUTİYET DÖNEMİ 1876-1877
İlan Tarihi:23 Aralık 1876
Dönemin Padişahı: II. Abdülhamit
Padişaha baskı yapan grup: Genç Osmanlılar Cemiyeti
Etkili olan fikir akımı: Osmanlıcılık
Meşrutiyetin ilan edilme nedenleri:
Genç Osmanlılar, Tanzimat dönemi yeniliklerini yetersiz buluyorlardı. Ülkedeki karışıklıkların ve isyanların meşruti yönetime geçilmesiyle sona ereceğine inanıyorlardı. Bu yüzden meşrutiyetin ilan edilmesi için padişaha baskı yapmaya başladırlar.
Ulusal isyanları önleme ve Avrupalı devletlerin Osmanlı iç işlerine karışmalarını engelleme Meşrutiyet’in ve Kanun-i Esasi’nin ilan edilmesinin en önemli nedenidir.
Diğer bir neden ise (güncel neden) Balkan sorununu görüşmek için toplanan İstanbul (tersane) konferansını gereksiz hale getirerek dağılmasını sağlamaktı. Avrupalı devletlerin Bulgaristan ve Hersek gibi yerlerle ilgili ıslahat taleplerine karşı meşrutiyet yönetiminde Hıristiyanlar kendi ıslahatlarını kendileri yapacaktı. Böylece konferansın toplanmasına gerek kalmayacak Osmanlı devleti kendi içerisinde bu sorunu halledecekti. Mithat paşa’nın başkanlığında toplanan bir heyet Belçika ve Prusya anayasalarını örnek alarak Osmanlı devletinin ilk anayasasını hazırladı. Hazırlanan anayasa II. Abdülhamit’in fermanıyla ilan edildi. İstanbul’da Tersane konferansı devam ederken meşrutiyet ilan edildi ve dışarıda top sesleri eşliliğinde kutlamalar başladı. Fakat sonuç beklenildiği gibi olmadı. Konferans dağılmadı ve çalışmalarına devam etti.
Kanun-i Esasi’nin Özellikleri
1.Anayasanın başlangıç bölümü:
-
Devletin başkenti İstanbul, resmi dili Türkçedir.
-
Padişahın kişiliği kutsal ve dokunulmazdır.
-
Saltanat, Osmanlı ailesinden ekber evlada aittir.
Gibi hükümler yer almaktaydı.
2.Yasama ile ilgili hükümler:
-
Yasama görevi Ayan Meclisi ve Mebusan Meclisine aittir.
-
Kanun teklifi padişahın iznine bağlı ve sadece hükümete aittir.(padişahta kanun teklif edebilirdi)
-
Kanunlar padişahın onayı ile yürürlüğe girebilir.
-
Padişah kanunları veto edebilir.
-
Padişah meclisi açıp ve kapatma yetkisine sahiptir.
-
Her 50.000 Osmanlı erkeği bir milletvekili seçme hakkına sahiptir. Vekiller sadece kendilerini seçenleri değil tüm Osmanlı halkını temsil ederler.
3.Yürütme ile ilgili hükümler:
-
Yürütme yetkisi padişahın seçtiği ve başında bulunduğu hükümete(Heyet-i Vükela) aittir.
-
Hükümet meclise karşı değil padişaha karşı sorumludur.
-
Savaş ve barışa padişah karar verir.
-
Para basma, komutanları atama, af çıkarma gibi yetkiler padişaha aittir.
4.Yargı ile ilgili hükümler:
-
Yargı ve yargıçlar bağımsızdır.
-
Yargıya müdahalede bulunulamaz.(Yargı ve yargıç bağımsızlığı getirilmiştir.)
-
Padişah devlet güvenliğini bozduğu gerekçesiyle kişiler hakkında polis araştırması yaptırabilir, suçlu görülen kişileri sürgüne gönderebilir.
NOT: Bu hak Tanzimat fermanında bile padişaha tanınmamıştı. Padişah bu hakkını kullanırken mahkeme kararına ihtiyaç duymamakta ve dilediği kimseyle ilgili bu hakkını kullanabilmekteydi.
5.Temel hak ve özgürlükler:
-
Kişi özgürlükleri, eğitim-öğretim, din özgürlüğü gibi özgürlükler, dilekçe, mülkiyet, konut dokunulmazlığı gibi temel haklar, vergi eşitliği, yasal eşitlik gibi hukuki güvenceler bu anayasada da yer almıştır.
-
İşkence ve eziyet yasaklanmıştır.
-
Vergi kanunla konur(kanuni vergi) ilkesi kabul edilmiştir.
-
Herkes mal ve mülk edinebilir.
-
Basın kanun kapsamında serbesttir.
NOT:1876 anayasasında siyasi düşünce hakkı, siyasi özgürlükler, siyasi partilerle ilgili düzenlemelere ise yer verilmemiştir.
Sonuç ve Değerlendirme
-
Türk tarihinin Avrupa tarzında ilk anayasası yapılmış ve parlamenter sisteme geçilmiştir. Böylelikle Türk tarihinde ilk kez halk yönetime katılmıştır.
-
Yönetim biçimi değişmiş mutlak monarşiden meşruti monarşiye geçilmiştir.
-
Bu anayasanın göze çarpan en demokratik yönü Mebusan Meclisi üyelerini halkın seçmesidir.
-
Kanun tekliflerinin sadece hükümet ve padişah tarafından yapılıyor olması Mebusan Meclisini danışma meclisi durumuna düşürmüştür.
-
113.madde Meclisi açıp –kapatma yetkisini padişaha vermiştir. Padişaha böyle bir hak tanınması ulusal egemenliğe aykırıdır.
-
Hükümetin padişaha karşı sorumlu olması vb. maddeler padişahın yetkilerini milli iradenin üstünde tutmuştur.
-
Anayasa padişaha sağladığı haklarla meclis üstünlüğü ilkesine aykırı özellikler taşır.
-
Ayan meclisi üyelerini padişahın seçmesi ve ömür boyu görevde kalmaları demokratik değildir.
-
Mecliste ve kurulacak hükümette din ayrımı olmaksızın herkes yer alabilir ve seçilebilir maddesi Osmanlıcı bir anlayışın benimsendiğini gösterir. Kanun-i Esasi’yle Osmanlıcık anlayışı resmiyet kazanmıştır.
-
Bu anayasa kadın hakları ve siyasi haklar yönünden eksik ve yetersizdir.
-
Mecliste kadı milletvekilleri yer almamış, ancak Cumhuriyet döneminde 1935 yılında yapılan seçimlerde 17 kadın vekil TBMM’ye girebilmiştir.
NOT: Meşrutiyetin ilan edilmesi İstanbul konferansında Osmanlı devleti aleyhine kararlar çıkmasını engelleyemedi. Mecliste yer alan azınlık milletvekillerinin ülke menfaatlerini dikkate almamalarının ve ayrılıkçı bir siyaset izlemelerinin de etkisiyle II. Abdülhamit 1877-1878 Osmanlı-Rus harbini gerekçe göstererek meclisi süresiz tatil edip Kanun-i Esasi’yi yürürlükten kaldırmıştır. Savaş bir yıl sonra bitmesine rağmen padişah anayasadaki her dört yılda bir seçim yapılır maddesini uygulamayıp istibdat denilen bir yönetim anlayışı ile ülkeyi yönetmeye başlamıştır.
İSTİBDAT DÖNEMİ 1877-1908
Dönemin padişahı: II. Abdülhamit
Dönemin Etkili Fikir Akımı: Ümmetçilik(İslamcılık)
Osmanlı tarihinde meşrutiyetin askıya alındığı 1878’den başlayıp 1908’e kadar yani II. Meşrutiyetin ilanına kadar süren 30 yıllık döneme istibdat dönemi denir. Bu dönemde her türlü hak ve özgürlükler kısıtlanmış baskıcı bir yönetim sergilenmiştir. Bu dönemin en belirgin özelliği sergilenen baskıcı yönetimdir. Ülke bütünlüğünü korumak için ise İslamcılığa dayalı bir siyaset izlenmiştir. Bu dönemde yapılan Hicaz demiryolu gibi çalışmalar bu durumun somut örnekleridir. İslamcılık bir bakıma zorunlu olarak izlenen bir siyaset olmuştur. Çünkü 1877-1878 Osmanlı Rus savaşından sonra Osmanlının Balkan topraklarının büyük bir bölümü elden çıkmıştır. Osmanlıcılık siyaseti böylece çökmüş oldu. Balkanlar elden çıkınca imparatorluk sınırları içerisinde geriye kalan nüfusun büyük bölümünü artık Türkler ve Araplardan oluşmaktaydı. Bu durum izlenecek siyasetin de değişmesini gerektiriyordu. İmparatorluğun geriye kalan topraklarını elde tutmak için bu milletlerin ortak paydası olan din üzerinden bir siyaset izlenmesi yoluna gidilmiştir. Ancak İslamcılıkta milliyetçilik karşısında etkili olamamıştır. I. Dünya Savaşı sırasında Arapların Osmanlı devletine karşı isyan etmeleri ve İngilizlerle işbirliği yapmaları bunun en belirgin örneğidir.
Islahatlar açısından bakıldığında bu dönemde en çok eğitim, tarım ve hayvancılıkla ilgili yapılan çalışmalar dikkat çekmektedir.
İstibdat dönemi denilen bu otuz yıllık süreçte meydana gelen bazı önemli gelişmeler şöyle sıralanabilir:
Yıldız Sarayının Yapılması: Yıldız sarayı II. Abdülhamit döneminde devletin yönetim merkezi olarak kullanılmaya başlandı. II. Abdülhamit’in diğer padişahlardan farklı olarak ikametgâh olarak Dolmabahçe sarayı yerine yıldız sarayını tercih etmesinde güvenlikle ilgili endişelerin etkili olduğu söylenmektedir. Dolmabahçe sarayı deniz kıyısında olduğu için denizden müdahalelere ve baskınlara açık bir konumdaydı. Yıldız sarayının ise bu açıdan daha güvenli ve korunaklı bir konuma sahip olduğu söylenebilir.
Hafiyelik Teşkilatının Kurulması: Sultan II. Abdülhamit bu dönemde kendi şahsına bağlı bir istihbarat ve casusluk teşkilatı kurmuştur.
Muharrem Kararnamesinin İmzalanması-Duyun-u Umum iye’nin Kurulması ve Osmanlının Mali İflası 1881: Osmanlı Devleti ilk dış borcunu 1854’te %4 faizle 5000.000 sterlin olarak İngiltere’den almıştı. Osmanlı Devleti 1854’ten itibaren almaya başladığı dış borçlarının 1875’e gelindiğinde faizini bile ödeyemeyecek duruma düşmüştü. Bu durum ilk olarak doksan üç harbi sonucunda toplanan Berlin konferansında alacaklı Avrupalı devletler tarafından dile getirilmiştir. Alacaklı devletler konferansta borçlar konusunu gündeme getirmişlerdir.
İngiltere ve Fransa kendilerine borçlu olan Mısır ve Tunus gibi ülkelerin mali iflaslarını öne sürerek bu ülkeleri sömürgeleştirdiler. Osmanlı Devleti de dış borçlarını ödeyemez hale geldiğinden 20 Aralık 1881’de Muharrem Kararnamesiyle Duyun-u Umumiye kuruldu. Bu kuruluş 1869’da Tunus’ta kurulan uluslar arası borç komisyonunu model alıyordu. Duy farsça kuyruk anlamına gelir. Genel borçlar idaresi anlamına gelen bu kurumda İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, Avusturya gibi alacaklı devletlerin temsilcileri bulunuyordu. Ülkenin tuz, tütün, içki, ipek aşarı, damga pulu, balıkçılık gibi önemli gelir kaynaklarına el konuluyordu. Bu gelirler hazineye girmeden borçlara gidiyordu. Durumun vahametini anlamak için şöyle bir bilgi vermek yararlı olacaktır.1911 yılına gelindiğinde Osmanlı maliyesinde çalışan memur sayısı 5472 iken Duyun-u Umumiye’de çalışan memur sayısı 8931 dir.
Dar’ül Fünunun Resmen Açılması: Sultan Abdülaziz döneminde açılan ve daha sonra kapatılan Dar-ül Fünun II. Abdülhamit döneminde 1900 yılında kesin olarak açılmış ve faaliyete başlamıştır.
Ticaret, Hukuk ve Mühendis Mekteplerinin Açılması: Ticaret mektebi, hukuk mektebi ve mühendis mektepleri bu dönemde açılan önemli eğitim kurumlarıdır.
Sanay-i Nefise Mektebi’nin Kurulması:1881 yılında Osman Hamdi Bey’in öncülüğünde Sanay-i Nefise Mektebi denilen güzel sanatlar okulu açıldı. Bu okul günümüzde Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi olarak faaliyetlerine devam etmektedir.
Baytar Mektebinin Açılması 1895:II. Abdülhamit tarım ve hayvancılığa büyük önem vermiştir. Bu okulun açılması da bu durumun bir göstergesidir.
Halkalı Ziraat Mektebinin Açılması: sultan II. Abdülhamit döneminde 1893’te açılmıştır.
Ziraat Bankasının Kurulması 1888:Daha önce kurulmuş olan memleket sandıkları bu dönemde Ziraat Bankasına dönüştürülmüştür. Temel amaç köylüyü tefecilerin elinden kurtarmak ve köylüye kredi sağlamaktır.
Reji İdaresinin Kurulması: Bu şirket görünürde tütün üretimini artırmak için Alman ve Fransız idaresinde 1883’te bir sözleşme ile kuruldu. Yabancı sermaye ile kurulan bu şirket tütün ticareti ve tekel ayrıcalıkları olan özel bir kar ortaklığıdır. Osmanlının en önemli gelir kaynağı olan tütün, tuz ve alkolden toplanan vergiler alacaklı ülkelerin kurduğu bu şirkete 30 yıl süreyle bırakıldı. Bu vergiler Osmanlı borcundan düşülmeye başlanmıştır.
Mecellenin Uygulanmaya Konması: Hazırlık çalışmaları uzun yıllar süren mecelle bu dönemde uygulanmaya başlanmıştır.
II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ 1908-1915
İlan Tarihi:23 Temmuz 1908
Dönemin padişahı: II. Abdülhamit
Padişaha baskı yapan grup: İttihat ve Terakki Partisi
Dönemin en etkili fikir akımı: Türkçülük
Meşrutiyetin ilan edilme nedenleri: I.Meşrutiyet çok kısa sürmüştü bunun en önemli nedeni Genç Osmanlıların güçlü bir siyasi örgütlenmeye sahip olmamalarıdır.1908 yılına gelindiğinde II. Abdülhamit’in baskıcı yönetimine karşı meşrutiyeti ilan etmek için içte ve dışta çalışmalar oldukça artmıştı.1905’te Mustafa Kemal’in aynı amaçla kurduğu Vatan ve Hürriyet Cemiyeti İttihat ve Terakki Cemiyeti ile birleşmişti. Makedonya’da bulunan III. Orduya mensup bazı subaylar II. Abdülhamit’e karşı meşrutiyeti ilan ettirmek için ayaklandılar. Bunlardan Resneli Niyazi ve birlikte dolaştığı geyik ülkede büyük üne kavuştu. Bu sırada İngiltere ile Rusya arasında yapılan Reval görüşmeleri padişahın direnişini zayıflatmıştır. Zaten istibdat yönetimi toprak kayıplarını engelleyememişti. İstibdat döneminde Osmanlı devleti;1878’de Kıbrıs’ı,1881’de Tunus’u,1882’de Mısır gibi yerleri kaybetmişti.
İttihatçıların Selanik’teki hükümet konağını işgal etmesi üzerine bu tür askeri ayaklanmaların ülkenin geneline yayılmasından çekinen II. Abdülhamit meşrutiyeti yeniden ilan etmiştir.
Buna göre meşrutiyetin ilanında iki neden ön plana çıkmaktadır:
*Temel Neden: Devletin parçalanmasını engellemek
*Dış Neden: İngiltere ile Rusya arasındaki yapılan Reval görüşmeleridir. Reval görüşmesi İngiliz-Rus yakınlaşmasının bir tezahürüdür. İngiliz kralı Rus çarı ile Reval’de bir araya gelerek Makedonya’nın geleceğini konuşmuş ve bir ıslahat programı hazırlamışlardır.(Makedonya Selanik, Kosova ve Manastır vilayetlerini kapsayan bölgeye deniyordu) Berlin Antlaşmasında yer verildiği üzere Osmanlı Devleti Makedonya’da ıslahat yapacaktı. Bu görüşme bu ıslahatların söz verildiği gibi yapılmaması bahanesine dayalı olarak gerçekleştirilmiştir. Yani Osmanlı Devleti Berlin Antlaşmasında Makedonya’da bir takım ıslahatlar yapmaya söz vermişti fakat bu sözünde durmamıştı bu görüşme bu sebeple gerçekleştiriliyormuş gibi bir hava oluşturuldu… Gerçek hedef ise İngiltere ve Fransa’nın Almanya ile olan rekabetlerinde Rusya’yı yanlarına almak ve Osmanlı devletini balkanlardan atmak istemeleridir. Alman gizli servisi Reval’de alınan kararları İttihat ve Terakki Partisine bildirdi. İttihat ve Terakki Partisi dönemin Manastır’daki büyük devletlerin temsilcilerine bir lahika sundu. Bu lahiya da 2000 yıldır Makedonya diye bir devletin bulunmadığını eski devletler canlandırılacaksa önce Polonya’nın akla geldiğini belirtmiştir.
İttihat ve Terakki Partisi: II. Abdülhamit’in istibdat yönetimine karşı Jön Türklerin içerisinde yer alan bazı kimseler 1889 yılında ittihad-ı Osmaniye (Osmanlı birliği) cemiyetini kurdular. Daha sonra bu cemiyet Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ile birleşerek İttihat ve Terakki ismini almıştır. Bu cemiyetin temelini İstanbul’da askeri tıbbiye öğrencileri atmıştır. İbrahim Temo, Abdullah Cevdet, Mehmet Reşit, İshak Sukuti, Hüseyinzade Ali gibi isimler bu cemiyetin kurucularıdır. Bursa maarif müdürü olan Ahmet Rıza Bey Fransız ihtilalinin 100.yılını anmak amacıyla gittiği Fransa’da kaldı. Orada pozitivizme merak saldı. Öyle ki ittihad-ı Osmaniye ile temas kurduğunda pozitivizmin düsturu olan intizam ve terakki yani İttihat ve Terakki ismini onlara benimsetmiştir. İttihat yani birlik o dönemde vazgeçilmez bir sözcüktü. Çünkü bu sözcük o günlerde Osmanlı devletinin en çok ihtiyaç duyduğu Osmanlıcılığı ifade ediyordu. Aslında ittihatçılar Türkçülüğü savunan asker ve bürokrat sınıfına mensup kimselerden oluşuyorlardı. Türkçü bir örgüt olmasına rağmen içinde bulunulan şartlar gereği programında Osmanlıcı görünmek zorunda kalmıştı.
Bu cemiyetin yayın organları Mizan ve Meşveret gazetesiydi.1907 yılında İttihat ve Terakki ismini alan cemiyet orduda büyük taraftar kitlesine sahip olmuştur. Hürriyet taburları kurarak padişaha baskı yapmış 23 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyeti ilan ettirmişlerdir. İttihat ve Terakkiye karşı zamanla Ahrar Partisi denen bir muhalefet partisi kurulmuştur. İttihat ve Terakkinin ordu içindeki etkinliği ordunun siyasete bulaşmasına neden olmuştur. Bu durumun birçok olumsuz sonuçları olmuştur. Bu durum özellikle Balkan Savaşlarında iyice su yüzüne çıkmıştır. Farklı partilere mensup subaylar savaş sırasında bir birlerinin emirlerini dinlememişlerdir. Mustafa Kemal’de ordunun siyasete karışmasını doğru bulmamış ve bir süre sonra İttihat Terakki Cemiyetinden ayrılmıştır. Bu dönemde ordu içerisinde yaşanan diğer bir sorunda mektepli ve alaylı subaylar arasındaki rekabettir. Zamanla yönetimi ele geçirip baskıcı bir niteliğe bürüne ittihatçıların düzenledikleri suikastlara karşılık vermek için alaylı subaylar Halaskar-ı Zabıtan grubunu kurmuşlardır. I.Dünya savaşından sonra partiye ve ittihatçılara yönelik suçlamalar ve kovuşturmalar üzerine kendisini fesheden partinin yerine Teceddüt Fırkası kurulmuştur. İttihatçı liderlerden Enver paşa I.Dünya Savaşından sonra orta Asya’ya gitmiş orada Rus egemenliğine karşı bir mücadele başlatmıştır; fakat başarılı olamamıştır. Bir ara Anadolu’ya geçmeyi düşünmüş fakat Mustafa Kemal önderliğinde sürdürülen kurtuluş savaşının başarılı olması vaz geçmesinde eltili olmuştur. İttihatçılık Atatürk’e düzenlenmesi planlanan İzmir suikastından sonra tamamen tasfiye edilmiştir.
Dostları ilə paylaş: |