Cehennemliklerin yiyecekleri sadece hiçbir tadı ve besleyici değeri olmayan ZAKKUM ağacıdır.
KADER INANCI
Kader, Kaza, Tevekkül, Ecel, İhtiyari fiil, Iztırari fiil ne demektir? Birer cümleyle açıklayınız.
Kader: Olacak olayların önceden Allah tarafından bilinmesi ve yazılması demektir.
Kaza: Kaderde yazılı olan şeylerin vakti geldiği zaman ortaya çıkması demektir.
Tevekkül: Her hangi bir konuda üzerimize düşeni yaptıktan sonra sonucu Allah’tan beklemek demektir.
ihtiyari fiiller: Kendi irademizle işlediğimiz fiillerdir.Yeme, içme, bakma, konuşma ...gibi.İnsanın sorumlu olduğu fiiller bunlardır.
Iztırari fiiller: Tamamen irademiz dışında meydana gelen fiillerdir. Bu fiiller için herhangi bir mükafat veya ceza söz konusu değildir. Bunlara misal
olarak; göz kapaklarımızın çalışması, kanımızın dolaşması, kalp atışımız, cinsiyetimiz ve ırkımız verilebilir.
Ecel: (Sözlükte: vakit,müddet,vaktin bitimi,müddetin sona ermesi) Her canlının hayatının kesin olarak son bulması için Allah Teala’nın ezelde takdir etmiş olduğu belirli bir zamana ECEL denir.
KADER: (Sözlükte)Ölçü, miktar demektir...Mesela:bir elbisenin güzelliği terzinin kumaşı belli ölçülerle kesip biçtikten sonra yine belli ölçülere göre dikmesiyle ortaya çıkar...İnsanın vücudu da bir ölçüye göre yaratılmıştır.
Kaderin her şeyi güzeldir. Mesela:Balığı suda en rahat şekilde yaşayabilecek bir keyfiyette yaratmıştır. Bir balık kendisi için yasaklanan hava âlemine girse (yani kendisini sahile atsa )acı akıbetini kendisi hazırlamış olur. Şimdi bu balık ölümle pençeleşirken “Niçin Allah’u Teala benim karaya çıkmama müsaade etti ve benim ölümümü bu tarzda taktir etti?” diyebilir mi?. Elbette diyemez.Çünkü ona sudan ayrılmamasını emretmişti. Emri dinlemeyen cezasını çeker.
Görmemizin sınırlı oluşunda büyük hayırlar vardır. Yemek yerken kaşığımızdaki mikropları, karşımızdaki insanların iç organlarını ve bağırsaklarının içindeki pislikleri görebilseydik hiç hoş olmazdı.
Duymamızın sınırlı oluşunda da büyük hayırlar vardır. Eğer her sesi duyacak olsaydık gece üzerimizden kayan yorganın sesinden çılgına döner, karıncanın ayak sesinden rahatsız olurduk.
Bu kainatta kader proğramından çıkan her eserde ve her işte sonsuz hikmetler bulunduğunu her bir ilim ispat edip göstermiştir. Hiçbir ilim kâinatın hiçbir yerinde bir noksanlık veya fazlalık bulamamıştır. Vücudumuzda da aynı şeyi görürüz.
Ana rahminde iken bize takılan organların dünyada ne işe yarayacağını bilemediğimiz gibi yüce Rabbimizin emrettiği namaz, oruç ve diğer ibadetlerin âhiretteki neticelerini bu dünyada kavramamız mümkün değildir.
Allah’ın emrettiği her şeyde mutlaka bir fayda, yasakladığı her şeyde de mutlaka bir zarar vardır. Bu emirlere uymak mutlaka menfaat icabıdır. Mesela; Bir babanın besleyip büyüttüğü, okula kaydettiği oğlunu mükafatlandırması ve cezalandırması çocuğun iyiliği içindir. Bir hocanın talebesini cezalandırması da böyledir. Bir doktorun, hastasına bazı şeyleri yasaklaması yine hastanın menfaatinedir. (Örneğin, ameliyatlı hastaya su verilmez. Verilirse dikişlerine zarar verir.)
Kim cehenneme giderse kendi hatasının neticesi olarak gidecektir. Biz kendimize ve diğer insanlara Yüce Allah’tan daha merhametli olamayız.
KADER: Varlıkların ve hadiselerin bütün özellikleriyle, varlık âlemine gelecekleri zaman ve mekânın Cenab-ı Hakk tarafından ezelde tayin buyurulması ve bir tertip ile kaydedilmesi demektir.
KAZA: Ezelde takdir olunan her şeyin Cenab-ı Hakk’ın yaratması ve icadıyla varlık sahasına çıkması demektir.
Buna göre kader Allah’ın ilim sıfatına, kaza da kudret sıfatına dayanır. Kader, kazadan hem daha öncedir, hem de daha kapsamlıdır. Çünkü her kaza olunan şey kaderde vardır, fakat her kaderde olan şey kaza olmamıştır.
Allah, dünya ve ahiret nimetlerinin bir takım SEBEPLERLE meydana gelmesini ezelde takdir etmiş ve şarta bağlamıştır. Öyleyse onların SEBEPSİZ meydana gelmesini arzu etmek ilahi kanunlara zıttır.
Allah’tan herhangi bir nimeti istemenin yolu, onun sebeplerini yerine getirmektir.Cenab-ı Hakk, çocuk istemenin yolunu evlenmeye, meyve istemenin yolunu ağaç dikmeye bağladığı gibi, CENNET istemenin yolunu da ilahi emirlere uymaya ve yasaklardan kaçmaya bağlamıştır. Sebeplere tutunmamak o nimetten mahrum kalmayı netice verir.
İnsanla ilgili kaderi 2’ye ayırabiliriz:
Birincisi:İnsanın kendi irade ve kudretiyle giriştiği hareketlere bağlıdır.Meydana gelmesine insanlar sebep olmaktadır.Şöyle ki; Allah-u Teala insanların ve toplulukların takip etmesi gereken yolu tayin ve taktir etmiştir. Bu yolda gidenler kaderlerinin mutlu olarak tayinine sebep olurlar. Aksi halde felaket ve yoksulluğa düşerler...(Bir millet kendini bozmadan Allah onları bozmaz)..
İkincisi : İnsan iradesi ve gücü dışında meydana gelen hadise ve hallere aittir. Bunların sebepleri insanlar tarafından bilinmemektedir. Akıl kaderin bu kısmına vakıf olamamaktadır. Mesela; Erkek ya da kadın olmak, şu zamanda şurada doğmak, falanın veya filanın çocuğu olmak, şu kadar yıl ömrü olmak gibi. Bu meselelerdeki ilahi sırrı anlamaya uğraşmak, kişiyi helake götürür. Bu sırlar ahirette, Adalet Günü’nde bütün incelikleriyle görülecektir.
İNSANIN İRADESİ: İrade , (sözlükte) : Kasdetmek, dilemek, istemek gibi manalara gelir. İnsanın bütün duyguları gibi iradesi de mahluktur, yani yaratılmıştır. İnsanın bir işe başlamasından önce kendisinde mevcut olan iradesine KÜLLİ İRADE ; bu iradenin her hangi bir zamanda bir fiile yönelmesine CÜZ’İ İRADE denir.
(Mesela: Bir insanın kendi iradesiyle okuma, yazma, oynama, uyuma, gezme, koşma, TV seyretme, namaz kılma, vb. gibi işlerden birini yapabilecek durumda olduğundan iradesine külli irade denmiştir. Bir işe karar verip o işe yöneldiğinde iradesi cüz’ileşmiş olur. Yani irade, kapsamlı ve genel durumdan belirli ve özel duruma geçmiş olur.)
İNSANIN KUDRETİ: Kudret, iradenin uygun görmesi üzerine,istenen şeylerde te’sir icra eden ve faile(özneye)bir işi işleme ve işlememe imkanı veren bir kuvvettir.İrade için yapılan külli-cüz’i ayrımı kudret için de yapılabilir.İnsanın külli kudreti,bütün organlarının ve hislerinin vazife görebilecek durumda bulunması demektir. İnsan bu durumda her hangi bir işe yönelebilir. (Mesela: Yürüyebilir, okuyabilir, dinleyebilir). Fakat bunlardan birine, mesela okumaya karar vermesi halinde kendisinde bulunan kudreti cüz’ileşmiş olur. İnsanda belli bir işin yapılması için gerekli olan kudret önceden bulunmuyorsa sorumlulukta söz konusu olamaz. (Mesela: Eli olmayan bir kimse abdest alırken elini yıkamakla mükellef (sorumlu) değildir).
BÜTÜN İYİLİKLER, GÜZELLİKLER ALLAH’TAN;
BÜTÜN KÖTÜLÜKLER NEFİSTENDİR
Bu esası bilen hiç kimse kaderinin iyi yönleriyle gururlanamaz. Aynen arının bal ile, ağacın meyve ile, dünyanın insan ile gururlanamayacağı gibi.
Yine hiç kimse yaptığı kötülükleri kadere yükleyemez...Yaptığı kötülüklere sahip çıkmamak, onu inkar etmek veya başkasına yüklemek çocuklar da bile görülen bir haldir. Kusurunu kabul etmeme hastalığı, bir insanda ilerledikçe sonunda onu “işlediği günahların sorumluluğunu kadere yükleme” sapıklığına düşürür. Bu ise Allah’a iftira etmektir ve insanı küfre götürür.
İNSANIN FİİLLERİ İKİYE AYRILIR:
1)-İHTİYARİ FİİLLER: Kendi irademizle işlediğimiz fiillerdir.Yeme, içme, bakma, konuşma ...gibi.İnsanın sorumlu olduğu fiiller bunlardır.
2)-IZTIRARİ FİİLLER: Tamamen irademiz dışında meydana gelen fiillerdir. Bu fiiller için herhangi bir mükafat veya ceza söz konusu değildir. Bunlara misal olarak; göz kapaklarımızın çalışması, kanımızın dolaşması, kalp atışımız, cinsiyetimiz ve ırkımız verilebilir.
İnsan cüz’i iradesiyle neyi isterse Allah onu yaratır.(Önemli misal: Padişahın asansörünün düğmesine basarak bodrum kata inen kişinin durumu). Bize düşen tek şey TERCİHTİR(asansörün düğmesine basmak). İşin bundan sonrası Cenab-ı Hakka aittir. ÖNEMLİ BİR SORU: Cenab-ı Hakk, ezelde,ilim ve iradesiyle her şeyi tespit ve taktir ettiğine göre, bir insanın hakkında şer işlemeyi (kötülük yapmayı) taktir etmişse o kimse nasıl hayır işleyebilir ve bu durumda nasıl sorumlu tutulabilir? CEVAP: “İlim maluma tabidir”. (İlim: işlediğimiz bütün amelleri Cenab-ı Hakk’ın ezeli ilmiyle bilmesi; malum ise işlediğimiz amellerdir) Bu kaideyi şöyle ifade edebiliriz: İnsanlar ihtiyari fiilleri nasıl işleyeceklerse Cenab-ı Hakk ezelde öylece bilmiş ve takdir etmiştir (yani kaderine yazmıştır). Yoksa, Yüce Allah öyle bildiği için insanlar fiilleri o tarzda işlemiş değildir.
Dostları ilə paylaş: |