10. Sinif dil ve anlatim ders notlari I. ÜNİte sunum-tartişma-panel



Yüklə 2,29 Mb.
səhifə2/21
tarix26.07.2018
ölçüsü2,29 Mb.
#58597
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   21

Konu olarak sınırlandırılması:

1.basamak :Sınav kaygısı

2.basamak :Üniversite sınavı kaygısı

3.basamak :Lise son sınıf öğrencisi olan Merve’nin yaklaşan üniversite sınavı yüzünden yaşadığı kaygı


Tema :Tiyatro

Konu olarak sınırlandırılması:

1.basamak: Türk tiyatrosu

2.basamak: Milli Edebiyat Döneminde Türk tiyatrosu

3.basamak: Faruk Nafiz Çamlıbel’in tiyatro eserleri



4. ANLATIMIN VE ANLATICININ AMACI
Anlatımımızı amacımıza göre yönlendirir, amacımıza göre biçimlendiririz.
Acaba söze ve yazıya başlarken amacımız ne olabilir? Bu soruya verilebilecek cevapları dört maddede toplayabiliriz:
1. Bir şeyi açıklama, bir düşünceyi aydınlatma, bir durum

ya da karakteri inceleme, bir terimi tanımlamayı isteyebiliriz. Bu durumda amacımız, okura bilgi vermektir.

(…………….………..….. Anlatım)
2. Okurun bir konu üzerindeki yerleşmiş duygu, düşünce, davranış ve kanılarını değiştirmeyi amaçlamış olabiliriz.

(…………………………… Anlatım)


3. Duyduklarımızı, gördüklerimizi okurun bizimle birlikte duymasını veya görmesini amaçlarız. “Bir bina, bir hayvan, bir sokak, bir ev, birinin yüzü” gibi. Yani okurda izlenim kazandırmak isteyebiliriz.

(………………….…...…... Anlatım)


4. Okuru bir olay içinde yaşatmak isteyebiliriz. Bu, olmuş

ya da olabilecek herhangi bir olay olabilir. Bunda da

amacımız, olayları bir oluş içerisinde anlatma olacaktır. (…………………….……. Anlatım)
Anlatımımıza yön veren bu dört amaç, dört “anlatım biçimi”ni ortaya çıkarmaktadır. Bunlar; öyküleyici anlatım, betimleyici anlatım, açıklayıcı anlatım ve tartışmacı anlatımdır.
Etkili bir iletişim için iletişim öğeleri sağlıklı olmalıdır ve dil en doğru şekliyle kullanılmalıdır.
İletişim ögelerini kısaca hatırlayalım:
İletiyi gönderene gönderici, iletiyi alana alıcı, göndericinin vermek istediği mesaja ileti, iletiyi gönderme şekline kanal, iletişimin gerçekleştiği ortama bağlam, alıcının iletiyi algılayarak verdiği cevaba dönüt denir.
Her anlatımda anlatıcı (gönderici) ile okuyucu veya dinleyici (alıcı) arasında bir ilişki vardır. Anlatıcı üslubunu alıcının niteliklerine göre belirler, bazı değişiklikler yapar.
Üslup: Sanatçının duyuş, düşünüş ayrılığı ve kendine özgü ifade tarzıdır.
Anlatımda üslup, sadece iletişim kurulan kişinin özelliklerine göre değil ele alınan konuya ve yazarın amacına göre de değişiklik gösterir.



  • Bilimsel metinlerde amaç öğretmedir ve bu amaç açıklayıcı anlatımla gerçekleştirilir. Nesnel bir anlatım söz konusudur ve anlam kesindir. Dil göndergesel işleviyle; sözcükler gerçek ya da terim anlamlarıyla kullanılır.

  • Edebi metinlerde estetik bir kaygı güdüldüğünden sezdirme, çağrıştırma ve bir güzellik oluşturma amaçlanır. Bu da betimleyici ve öyküleyici anlatımla gerçekleşir. Daha çok mecaz veya yan anlamlı sözcükler, sanatlı ve yoruma açık ifadeler kullanılır.

  • Felsefi metinlerde okura bir dünya görüşü kazandırmak, yerleşik kanılara farklı bir bakış açısı oluşturmak hedeflediğinden amaç tartışmacı anlatımla gerçekleşir. Soyut anlamlı sözcükler oldukça sık kullanılır.


5. ANLATIMDA ANLATICININ TAVRI
Anlatımda başarı, işlenen konu, üslup kadar anlatıcının tavrı ile de doğru orantılıdır. Bir olay, bir durum karşısında kişinin takındığı davranışa tavır denir. Anlatıcı, konuyu işlerken öznel ya da nesnel, somut ya da soyut, doğrudan ya da dolaylı bir anlatım seçebilir. Dolayısıyla anlatımı, anlatıcının seçtiği bu tavır belirler.
Öznel Anlatım: Anlatıcının kendi duygu ve düşüncelerinden yola çıkarak yaptığı anlatıma “öznel anlatım” denir. Anlatıcı, kişisel değer yargılarını yansıtarak yorum yapar.

Öznel yaklaşım, bireysel deneyimlerin, duygu ve düşüncelerin yönlendirmesiyle şekillenir. Dolayısıyla böyle metinlerde dile getirilenlere başkaları katılmayabilir. Çünkü bunlar kişiden kişiye değişen, kanıtlanamayan ifadelerdir.


“Konya, Türkiye’nin en güzel şehridir.” ifadesi öznel bir ifadedir çünkü içerisinde geçen güzel kavramı kişiseldir ve bir başkası bu görüşe katılmayabilir.
Örnek Cümleler:

-Dostluğun olmadığı yerde insanca hiçbir değerin gelişebileceğine inanmıyorum.

- En iyi tatil, ormanda yapılan tatildir.

-İyi bir romancı, şiir yazamaz; ama iyi bir şairroman yazabilir. 


Nesnel Anlatım: Anlatıcının, kişisel duygusunun, görüşünün, yorumunun yer almadığı ifadelerdir. Bu ifadeler kişiden kişiye değişmez. Doğruluğu ya da yanlışlığı kolayca kanıtlanır. Bilgi verme amaçlı metinlerde yoğun bir şekilde kullanılır.
“Konya Türkiye’nin yüzölçümü en büyük şehridir.”

İfadesi doğruluğu tartışılmaz bir ifadedir, bu nedenle nesneldir.


Örnek Cümleler:
-Dün izlediğimiz oyunda dört kadın, üç erkek oyuncu rol almıştı.

-Türkiye Avrupa Topluluğu’na girebilmek için çeşitli girişimlerde bulundu. 

-Öykünün yanı sıra birçok şiir yazmış, bunlardan bazıları bestelenmiştir. 

Doğrudan Anlatım: Bir kişinin sözünü herhangi bir değişiklik yapmadan aktarmaya doğrudan anlatım denir.
İfade, bu tip bir anlatımda söyleyen kişinin ağzından çıktığı gibi aynen aktarılır, yorum katılmaz. Aktarılacak olan söz genelde ya tırnak içine alınır ya da tırnak kullanılmayacaksa sözün bittiği yer virgülle ayrılır.
Örnek Cümleler:

-Can Yücel: “Her zaman acıların en büyüğünü kendi kendimize çekeriz.” der.

-Okul müdürü: “Okullar 13 Haziran’da tatile girecek.’’dedi 

-Bu konuda atalarımız: "Cesurun bakışı, korkağın kılıcından keskindir." der. 

-Bu kadar duyarsız olduğunu bilmiyordum, diye bağırdı

arkadaşına.


Anlatıcının kendi duygu, düşünce ve bilgilerini dile getirdiği cümleler de doğrudan anlatıma örnektir.
-Köyümüz Ankara'ya yetmiş kilometre uzaklıkta, küçük, şirin bir orman köyüdür.

-Bugün yapılacak çok işim var.


Dolaylı Anlatım: Anlatıcının başkasından öğrendiklerini, duyduklarını ifade etmek amacıyla gerçekleştirdiği anlatımdır.

Anlatıcı aktaracağı ifadede kendine göre bir takım söyleyiş değişiklikleri yapar. Dolaylı anlatımda bir başkasının sözünü kendi ifademizle aktarırız.


Örnek Cümleler:

-Can Yücel, her zaman acıların en büyüğünü kendi kendimize çektiğimizi söyler.

-Okul müdürü, okulların 13 Haziran’da tatile gireceğini söyledi.

-Öğretmenimiz test çözmenin yararlı olacağını söyledi.

-Bana, yazdığı eserde olayları iki planda geliştirdiğini açıkladı.
Not: Doğrudan anlatım olsun, dolaylı anlatım olsun aktarılan ifadenin anlamında bir değişiklik olmaz.

Somut Anlatım: Beş duyu organımızdan herhangi biri ile algılayabildiğimiz kavramlar somut kavramlardır. Somut anlatım ise anlatıcının gördüklerini, duyduklarını, duyuları ile algılayabildiklerini aktardığı ifadelerdir.

Örnek Cümleler:

-Çocuk süratle koşarken bir anda dengesini kaybetti ve düştü.

-Herkes üşüyor, montlarına kabanlarına sıkı sıkı sarılıyordu.

-Ortam öyle gürültülüydü ki kimse kimseyi duymuyordu.

-Mayıs ayında bir akşam vakti, bir balıkçı kayığı denizin güney kesiminde yavaş yavaş ilerliyordu.
Soyut Anlatım: Beş duyu organımızdan herhangi biri ile algılayamadığımız ama varlığına inandığımız kavramlara soyut kavramlar denir. Hayal, rüya, korku, sevgi, üzüntü.. gibi

Anlatıcının kişisel kanaatlerinin yoğun olarak kullanıldığı anlatımlarda, sanatsal ve felsefi metinlerde soyut anlatım oldukça çok kullanılır.


Örnek Cümleler:

-Baharda içim coşkuyla dolar.

-Hayatı yaşama ve başarma sanatı yokmuş.

Hiçbir matematik formülü vermiyor bana doğru sonucu. Hayallerim var oysa yaşama dair. Sevmek, sevilmek, özlemek istiyorum ben de.

-Aydın uyumsuz olabilendir. Yaşadığı ortam ile çelişkisi olan kimsedir. Tabi biraz da kendi kendiyle çelişkisi olan kimsedir. Çelişki olmadan gelişme olmaz. Aydın gelişen, gelişirken biraz da geliştiren kimsedir. Geliştirmeyen aydın olmaz.
Somutlama (Somutlaştırma):

Soyut bir sözcüğün kullanıldığı cümleye bağlı olarak somut anlam kazanmasıdır.


Örnekler :

- Aşk kanadı kırık bir kuş olup uçtu. ( Soyut bir kavram olan aşk, somut bir varlık olan kuşa benzetilerek somutlaştırılmıştır. )

- İyiler, her zaman kaybeder. ( İyi kelimesi soyut anlamlı bir kelime olmasına rağmen, iyiler kelimesiyle insanlar kastedilmiş ve somut bir varlık yerine kullanılmıştır. )

-Sevgi, bu akşam tiyatroya gidecekmiş. (Soyut anlamlı olan “sevgi” sözcüğü bu cümlede bir insanı karşılayacak biçimde kullanılmış ve somut hâle gelmiştir.)
Soyutlama ( Soyutlaştırma ):

Somut anlamlı kelimelere çeşitli şekillerde soyut anlam yüklemeye soyutlaştırma denir.



Örnekler:

-Bu işte kesinlikle onun parmağı var. (Somut anlamlı parmak sözcüğü olaylara müdahale etme anlamında kullanılmış ve soyut anlam kazanmıştır.)

-Sende bu olanlara karşı koyacak yürek ne gezer? (Bu cümlelerde somut anlamlı yürek sözcüğü cesaret anlamında kullanılmış ve soyut anlam kazanmıştır.)

- Öyle saçma konuşurdu ki çoğu zaman kafasızın birisin diyesim gelirdi.(Somut anlamlı olan kafa sözcüğü bu cümlede zeka, akıl gibi soyut anlamları ifade eder şekilde kullanılmıştır.



ANLATIMIN TEMEL ÖZELLİKLERİ

(ANLATIM İLKELERİ )

Anlatımın özellikleri, yazılı veya sözlü anlatımın insanlar üzerindeki etkisi açısından oldukça önemlidir. Çünkü bir konudaki duygu ve düşünceleri, karşıdaki kişi veya kişilere en doğru biçimde aktarabilmek için, anlatımın belli özellikleri (ilkeleri) taşıması gerekmektedir.
Bu ilkeler şöyle sıralanabilir: Açıklık, Duruluk, Akıcılık, Yalınlık(Sadelik), Özlülük, Doğallık, Özgünlük, Sağlamlık, Tutarlılık, Etkileyicilik, Sürükleyicilik
AÇIKLIK

Açıklık, duygu ve düşüncenin kolaylıkla anlaşılabilecek bir biçimde anlatılması, yargıdan birden çok anlam çıkarılmamasıdır.

Anlatımda önemli olan söylemek istediğimizin rahatça anlaşılmasıdır. Aksi takdirde iletişim gerçekleşemez ve “Bu sözünle ne demek istedin?”, “Ama ben senin konuşmandan bunu anlamıştım.”, “Dediğinden hiçbir şey anlamadım.” gibi dönütlerle karşılaşabiliriz. Böyle dönütler de iletişimin amacına ulaşmadığını gösterir. Bu nedenle anlatıcının, anlatımda açıklık ilkesine dikkat etmesi gerekir.
Metinde açıklığın olmamasının birkaç nedeni vardır :


  • Virgül eksikliği

  • Sözcüklerin yerinde kullanılmaması

  • Zamir eksikliği

  • Karşılaştırma yanlışlığı

  • Çelişen sözcük kullanımı


Örnek:
"İzinsiz inşaata girilmez."
cümlesinde "izinsiz" sözcüğü yanlış yerde kullanıldığı için açıklık bozulmuştur. Açıklığın sağlanması için "izinsiz" sözcüğü "inşaata" sözcüğünden sonra kullanılmalıdır.

‘’İnşaata izinsiz girilmez.’’



Örnek:
"Yılandan senden daha çok korkarım."
cümlesinde "yılan" ile "sen" arasında bir karşılaştırma yapılmamaktadır aslında. Ama cümle bu haliyle bu yoruma da müsaittir. Cümleyi şöyle söylersek açıklık sağlanır: "Yılandan senin korktuğundan daha çok korkarım."
Aşağıdaki cümlelerde yanlışları gideriniz. Cümleleri açıklık ilkesine uygun hale getiriniz:
Can düşmanlarını asla affetmez.
*……………………………………………..…………………..
*…………………………………….….……..…………………
Tekrar tekrar yıkılan evleri niye gösterirler ki?
*…………………….……………….………………………….
Ağrısız kulak delinir.

*………………..………………………………………………..

Kim bilir içinden neler geçiyor?

*…………………………………………………………………


*………………………….……………………………………...
Kitap okumayı babamdan çok severim.

*………………………….…..…………………………………


*…………………………...……………………………………
Hiç kuşku yok ki en çok seni özlemiş olmalı.

*…………………………………………………………………


*…………………...……………………………………………..
Ailemi senden çok düşünüyorum.

*…….…………………………………..……………………….


*…………………………..……………………………………..
DURULUK

Duruluk, yazıda gereksiz sözcük, söz grubu ya da eklere yer verilmemesidir.

Eş anlamlı sözcüklerin cümlede bir arada kullanılması ya

da görevi olmayan sözcüğe yer verilmesi anlatımın gücünü azaltır. Sözü gereksiz yere uzatır. Bu nedenle bir sözcüğü cümleden çıkardığımızda cümlenin anlamı daralmıyorsa o sözcük gereksiz kullanılmış demektir.


Cümlenin duru olmasını engelleyen birkaç neden vardır:

  • Eş anlamlı sözcüklerin bir arada kullanılması

  • Sözcüğün anlamının cümledeki başka bir sözcükte bulunması

  • Sözcüğün anlamının cümledeki işteş çatılı ya da bileşik bir eylemde bulunması

  • Yardımcı eylemin gereksiz kullanılması

  • Ek eylemin gereksiz kullanılması

  • Eklerin gereksiz kullanılması

‘’Arkadaşım benim bütün gizli sırlarımı açıklamış.’’

cümlesinde aynı anlamı veren “gizli” ve “sır” sözcüklerinin bir arada kullanılması duruluk ilkesine aykırıdır. Cümleden “gizli” sözcüğünün çıkarılmasıyla duruluk sağlanmış olur.

‘’Arkadaşım bütün sırlarımı açıklamış.’’


Birçok şehirlerde bulundum.” cümlesinde “-ler” çokluk eki duruluk ilkesine aykırı olarak kullanılmıştır, cümleden çıkarılmalıdır. Çünkü “birçok” belgisiz sıfatı zaten çokluk bildirmektedir.

 ‘’Birçok şehirde bulundum.’’


‘’Umut ediyoruz ki bu yıl her şey daha güzel olacak.’’ cümlesinde ‘’etmek’’ yardımcı fiili gereksiz kullanılmıştır.

Cümle şu şekilde düzeltilirse duruluk ilkesi sağlanmış olur.

’’Umuyoruz ki bu yıl her şey daha güzel olacak.’’

Aşağıdaki cümlelerde yanlışları gideriniz. Cümleleri duruluk ilkesine uygun hale getiriniz.
Yarı karanlık, loş bir yerde oturdular.

………………………………………………………………


Bu olayların ders çalışmana etki edeceğini sanmıyorum.

………………………………………………………………


Durumu bir dilekçeyle yazılı olarak yönetime bildirdik. 

………………………………………………………………….


Heyecan yaptığı için birçok soruyu yanlış yanıtladı.

…………………………………………………………………


Olanlardan sonra çok sessizdi ve tedirgindi.

…………………………………..……………………………..


Mecburen evden çıkmak zorunda kaldık.

………………………………………………………………….


Nalbantçı atları çabucak nalladı.

………………………………………………………………….


Bugün sıcaklık sıfırın altında eksi 10 dereceye düşecekmiş.

…………………………………………………………………..


Onunla üç yıl süreyle mektuplaştık.

…………………………………………………………………..


Böyle önemli konuları duyuru yapmak sizin asıl görevinizdir.

…………………………………………………………………..


Öğretmenlerimi severim ve onları her zaman ararım.

…………………………………………………………………..


Onun iyi niyetinden hiçbiriniz kuşku etmemelisiniz.

…………………………………………………………………..


AKICILIK

Sözcük ve cümlelerin dile takılmadan rahatça okunabilmesi ve anlatılmak istenen düşüncenin kolayca anlaşılır şekilde ifade edilmesidir.


Anlatımda akıcılığı, bir nehrin akıp gitmesiyle somutlaştırabiliriz. Nehrin akışı sırasında suyun karşısına çıkan taş, kaya gibi unsurlar suyun akışını nasıl engellerse anlatımda da akışı engelleyen ek ve kelimeler bulunabilir.
Söylenmesi zor olan seslere ve sözcüklere, anlamı fazla bilinmeyen kelimelere ve terimlere yer verme; aynı ek ve sözcükleri sık sık tekrar etme, gereğinden uzun cümleler kurma akıcılık ilkesine aykırıdır.
Akıcı bir metin oluşturmak için sözcüklerin bir düzen içinde sıralanması, ifade edilen düşüncenin herkes tarafından bilinen ve kolay söylenebilen sözcüklerle anlatılması, cümlelerin kısa ve yapı bakımından doğru olması, eklerin doğru kullanılması gerekir.

Aşağıdaki paragrafta anlatım hiçbir engele takılmadan akıp gitmektedir.

‘’Güneş batmak üzereydi; hava serinlemişti, üşüdü, hırkasını aldı sırtına. Çevre sakindi, sanki herkes uykudaydı. Sessizlik vardı, içi ürperdi, koşup gitti içeriye, radyoyu açtı. Bir müzik yayıldı ortalığa, "Oh!" dedi, içi rahatladı. Tekrar döndü balkona, hava serindi; ama hırkası vardı, üşümüyordu. Müzik vardı hafiften, sessizlik kaybolmuştu, şimdi rahat rahat okuyabilirdi kitabını.’’


Aşağıdaki cümle ve paragraflarda akıcılık ilkesine uyulmamaktadır.
‘’Kişiden, zamandan ve olaydan arınılmış bir öyküleme yoktur.’’ cümlesinde –den eki gereksiz tekrarlanmış, arınmak sözcüğündeki –ıl eki yanlış kullanılmış ve akıcılığı bozmuştur. Cümle şu şekilde olmalıdır:

‘’Kişi, zaman ve olaydan arınmış bir öyküleme yoktur.’’


Programlarının izlenme oranından memnun olamayan televizyon kanallarının yeni program arayışı aslında programlardan değil, program içeriklerinden kaynaklanmaktadır. cümlesinde ‘’program’’ sözcüğünün sürekli tekrar edilmesi akıcılığı bozmuştur.
Devrimlerle asırlardır özlemini çektiğimiz bir hukuk devletinin kurulacağına, bütün sosyal ve ekonomik kurumların da demokratik esaslara göre düzenleneceğine, bu topraklar üzerinde yaşayan insanlar olarak hepimizin her şeyden önce hak ve onurumuzun demokratik yasalarla korunacağına inanıyor ve bekliyoruz.” cümlesi uzun olması nedeniyle akıcılık özelliğini kaybetmiştir. İlk okuyuşta, yazarın ne demek istediğini kolayca anlayamıyoruz.
‘’Dünyada kulağa en ziyade letafet-bahş olan lisan, İtalyanca veya Rumcadır, diyenler var. Lâkin tecrübe edenler teslim ve itiraf ederler ki dünyada kulağa en hoş gelen ve anlamayanları bile meftun ve hayran eden bir lisan varsa o da İstanbul’da ve devletin büyük şehirlerinde tekellüm olunan Türkçedir.’’

Bu parçada günümüz Türkçesinden uzak sözcüklerin kullanılması okuma zorluğuna neden olmuş ve akıcılığı bozmuştur.


Tekerlemelerde aynı sesin tekrar edilmesi akıcılığı engellemektedir.

Örn.*Elalem ala dana aldı aladanalandı da biz bir ala dana alıp aladanalanamadık. 

*Ocak kıvılcımlandırıcılardan mısın, kapı gıcırdatıcılar- dan mısın? Ne ocak kıvılcımlandırıcılardanım, ne kapı gıcırdatıcılardanım.



*A be kuru dayı ne kuru sarı darı bu darı a be kuru dayı.
Not: Akıcılığı sağlamak için şiirlerde asonans ve aliterasyonlara başvurulur.

YALINLIK (SADELİK)

Yalınlık, anlatımın süsten, zorlamadan ve gereksiz kullanılan söz sanatlarından uzak olmasıdır.


Cümlede yalınlığı bozan nedenlerin başında etki ve inandırma gücü artsın diye kullanılan süslü sözler gelmektedir. Bu süslü ifadeler daha çok “sanatlı yazma isteği”nden kaynaklanmaktadır. Ancak yalınlık, söz sanatlarından tamamen uzak durmak da değildir. Sanatlı söyleyişin abartılmadığı, söyleyiş kaygısının konunun önüne geçmediği anlatımlardır.

Yalınlıktan uzak, çok süslü, ağır anlatımlar için ‘’ağdalı’’ ifadesi kullanılır.



  • Makale, gezi yazısı, bilimsel yazılar gibi öğretici metinlerde amaç, öğretmek olduğundan yazarın nesnel, somut bir anlatım kullanması gerekmektedir. Bu da yalın anlatımı zorunlu hâle getirmektedir.



  • Yalın anlatım, olay çevresinde gelişen roman, öykü, tiyatro gibi metinlerde yazarın özenle dikkat etmesi gereken bir niteliktir. Çünkü bu tür metinlerde süslü, ağdalı cümlelerin anlatılan olay ya da durumun önüne geçmemesi, metnin anlaşılmasına engel olmaması gerekmektedir.

  • Coşku ve heyecanı dile getiren metinler olan şiirlerde ise şairin imgeye yönelmesi söz konusudur. İmge oluşumu alışılmamış bağdaştırmaları, bu da söz sanatlarının kullanımını beraberinde getirmektedir. Böylelikle şairler, duygu ve hayallerini anlatırken bazen yalınlıktan uzaklaşabilmektedirler


Aşağıdaki paragraf, kısa ve sanatsız cümlelerle kaleme alındığından yalın (sade) bir dile sahiptir.
"Ayağa kalktı. Elindeki kadehi kafasına dikti. Ortalıkta dolaşmaya koyuldu. Salınarak geziniyor. Duvardaki tabloların önünde duruyor. Gözlerini kısarak bakıyor tablolara, anlamış gibi. Ağırlığını yüksek ökçeli ayakkabılarının birinden diğerine aktarıyor kimseye sezdirmeden. Ne kötü bir sanatçı taklidi!’’
Aşağıdaki paragraf ise yalınlık ilkesine uymamaktadır.
"Uzakta, ağlayarak uyurmuş bir Stradivarius. Bir pericik, sel sularına bırakırmış çiçekleri; küf pembesi bir kökten atarmış mor yüreğini bir külkedisi. Ormanda yüzyıldır uyuyan gözler, açılırmış bir menekşe ışığına. Eskil denizlerin köpüğünde belirirmiş, bir yıkıntı. Melankolya, çocukluğum!"
Bu paragrafta "Stradivarius" (el yapımı bir keman markası) ve yazarın türettiği bir sözcük olan "melankolya" gibi anlaşılması zor sözcüklerin kullanılması; ayrıca söz sanatlarına yer verilerek sanatlı/ süslü bir dil kullanılması metni yalınlıktan uzaklaştırmıştır.

ÖZLÜLÜK

Özlülük, anlatılmak istenenlerin gereksiz ayrıntılara girilmeden anlatılmasıdır. Az sözle çok şey anlatmaktır.


Özlü ifadeler, yoğunluk ve derinliği de beraberinde getirir. Anlam zenginliğine sahiptir. Anlatım kısa olmasına rağmen okura çok şey anlatır.
Özdeyişler ve atasözleri özlü sözlerdir.
Örnek:

‘’Bir mıh bir nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır.’’

Teması “önlem” olan bu atasözü “Bir işte çok küçük görülen, önemsenmeyen her ayrıntının önemi vardır.’’ anlamına gelmektedir.

‘’El el ile, değirmen yel ile.’’

Teması “yardımlaşma” olan bu atasözü de ‘’İnsanlar arasındaki yardımlaşma ve dayanışma her işte kendisini gösterir, başarıyı getirir. ‘’ anlamına gelmektedir.
‘’Kötümser yalnız tüneli görür, iyimser tünelin sonundaki ışığı görür, gerçekçi tünelle birlikte ışığı ve de gelecek treni görür.’’(J. Harris)

Bu özdeyiş üç farklı tipteki insanın hayata bakış açılarını kısa ve özlü bir şekilde anlatmaktadır.


‘’Yarın bambaşka bir insan olacağım, diyorsun. Neden bugünden başlamıyorsun?’’ (Epiktetos) Bu özdeyiş de hayata dair planlar yapan ancak bu planları erteleyen, kimi zaman da hiç gerçekleştirmeyen insanın durumunu kısa ve çarpıcı bir dille ortaya koymaktadır.
DOĞALLIK

Doğallık, duygu ve düşüncelerin yapaylıktan uzak, içten geldiği gibi, samimi bir şekilde anlatılmasıdır.


Doğallık, inandırıcılığı sağlayan en önemli özelliklerin başında gelir.
Roman, öykü gibi olay çevresinde oluşturulan sanatsal metinlerde doğallık çok önemlidir. Denemelerde de doğallık (içtenlik) aranan bir özelliktir.
Aşağıdaki paragraf doğallık ilkesine örnek gösterilebilir:
‘’Yalnızsınızdır; etrafınız her daim yosun kokulu bir tülle sarılı, biraz bulanık, biraz titrektir sanki... Yaşadığınız hiçbir anın içinde değilsinizdir, hep bir başka anı yaşar zihniniz. Baktığınız hiçbir yeri görmezsiniz aslında, hep bir başka yerin hayaliyle bulunduğunuz yerin gerçekliğini birbirine karıştırır gözleriniz... Bilirsiniz birileri vardır orada; bekleyen, seven, hoş geldin diyecek olan, biri, birileri... Bildikleriniz yaşadıklarınızı değiştirmez; oysa saplanıp kalmışsınızdır, koparamayacaksınızdır kendinizi.’’

Aşağıdaki örnek ise yazarın, çocuk bakış açısını günlük konuşma diliyle, anlatımı zorlamadan, içinden geldiği gibi kaleme aldığı, doğal bir anlatımdır:
"Benim saçlarım yumuşak. Havva'nın saçları keçe gibi. Annem, ustura ile iki kere kazıttı saçlarını uzasın diye, ama uzamadı, kısa kaldı. Burnu da öyle biçimsiz ki! Yamyassı. Tıpkı okul kitabımızdaki maymunun burnuna benziyor burnu. Hiç sevmiyorum onu, pis, hırsız. Nasıl çıktı dediğim? Oh olsun! Kütük gibi şişti bacağı. Geceleyin asmadan üzüm koparmaya çıkmış, düşmüş, doğru idare lambasının üstüne. Cam kırıkları ayağına değmiş hep. Aptal. Babam da çok merhametli. Kalktı bu çirkin kızı İstanbul'a götürdü. Yalnız kaldık. Annem gizli gizli ağladı. Bir aydır rahatız. Keşke hiç gelmese bu Havva. Geldi ama. İyi olmuş."

ÖZGÜNLÜK

Anlatımın veya düşüncelerin başka bir anlatıma veya düşünceye benzememesi, hiçbir yapıtı veya düşünceyi taklit etmemesidir. Yazarın kendine özgülüğü, anlatıma getirdiği yeniliktir


Özgünlüğü yakalamış bir sanatçının yazısının altına imzasını atmasına gerek yoktur. Çünkü içerikte ya da biçimde veya her ikisinde de kendini diğer yazarlardan ayırmış, belli etmiştir. Kendine özgü olan sanatçı sıradanlıktan da kurtulmuş olmaktadır.
Behçet Necatigil, aşağıdaki şiirinde ölüme farklı ve kendine özgü bir şekilde yaklaşmıştır.
LADES
Uzayacağa benzer,

Tutuştuğumuz lades.


İşi gücü bırakıp,

Mezarlığa nazır,

Bir eve taşındım.
Ölüm;

Sen beni aldatamazsın.

Aklımda...

Behçet Necatigil


Yüklə 2,29 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   21




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin