1.“Gerçeği buldum.” deme, “Bir gerçek buldum.”de!



Yüklə 0,78 Mb.
səhifə10/13
tarix01.03.2018
ölçüsü0,78 Mb.
#43487
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   13

SORULAR


1.a- Birinci kurbağa nede kendini bırakıyor? Sonuçta bu kurbağa ne oluyor?

b-İkinci kurbağa neden hareket ediyor? Bu kurbağanın sonu ne oluyor?

2. Parçaya göre neden bazı insanlar kendilerini ölümün ellerine teslim ederler?

3. Parçanın bize vermek istediği öğüt nedir ? Açıklayınız.


KİTAP, AZ YAŞAMAYI ÖNLER

Türk vatandaşlarının tüm yaşamlarında ortalama kaç kitap okuduklarını biliyor musunuz? Ben bilmiyorum...

Sanırım kişilerin okudukları kitap ortalaması açısından, dünyada sonuncu gelen toplumlar arasındayız.

Acaba uğradığımız çeşitli sıkıntıların bir nedeni de bu değil mi?

Kitap, yaşamı genişleten ögelerin başında gelir. Altmış yaşına kadar bin kitap okumuş biri, aynı yaşa kadar yüz kitap okumuş birinden, çok daha enine boyuna, çok daha genişliğine algılamış olur dünyayı.

Okumadığımız için az yaşayan insanlarız. Az yaşayanlar, hem genç kuşakları iyi yetiştiremez hem de özlenen bir hızla gelişemez.

Ne yazık ki okumadığımız için ne kadar az yaşadığımızın bilincinde değiliz.

Her hafta bir roman okuyan kişi, her hafta yaşamına bir değişik yaşam daha katıyor demektir.

Bu konu ne vakit açılsa, kişiler, neden kitap okumadıklarına bir yığın gerekçe göstermeye başlarlar.

En başta:

­–– Vakit mi var kardeşim, derler. Tanrı’nın kör karanlığında kalkıp akşamleyin suyun çıkmış olarak dönüyorsun eve... Yok çocuğun zırıltısı, yok elektrik faturası, yok hanımın yakınması... Bir oh demeye bile fırsat bulamıyorsun ki bir de kitap okuyasın...

Bütün bunlar kitaba karşı olan genel sevgisizliği kapatmaya dönük bahanelerdir.

Eğlenmeye, tavlaya, misafir çağırıp misafirliğe gitmeye, yemeye, uyumaya, banyo yapmaya zaman bulabilen kişi, kitap karıştırmaya da haftada üç dört saat ayırabilir.

Her evde küçük bir kitaplık bulunsa inanın Türkiye bugün çok daha başka olurdu.

Çetin ALTAN

1. Yazar, Türk vatandaşlarının kitap okuma alışkanlıkları ile ilgili olarak ne düşünüyor?

2. Yazar, kitap okumanın hangi yararlarından söz ediyor?

3. Kitap okuma alışkanlığı olmayan kişiler, hangi bahaneleri uyduruyorlar?

4.Size göre metnin ana düşüncesi nedir?

NASREDDİN HOCA

Nasreddin Hoca, ince taşlamaları ile yüzyıllardan beri halkımızı güldürüp düşündüren bir söz ustasıdır; bir bilgedir. Ünü yurt sınırlarını aşmış, Türk adını bütün dünyaya duyurmuştur. Eldeki kaynaklara göre Hoca, 1208 yılında Sivrihisar’ın Horto Köyü’nde doğmuştur. Babası, aynı köyün imamı olan Abdullah Efendidir. Nasreddin Hoca, çevresinde ün yapan kişilerden dersler almıştır. Sonra Konya’ya gitmiş, medresede okumuştur. Akşehir’e yerleşmiş, 1285’te orada ölmüştür.

Akşehirliler, çok sevdikleri Hoca’ya adına yakışır bir türbe yaptırmışlar. Söylentiye göre türbesi de kendisi gibi gülermiş. Üstü açıkmış, duvarları yokmuş. Fakat kocaman bir kapısı varmış. Kapısının üstünde de değirmen taşı gibi bir kilit asılıymış. Hoca, fıkralarında doğru bulmadığı birçok şeyi eleştirmiştir. Fıkraları gülüp geçilecek boş sözler değildir. Üzerinde uzun uzun düşünülecek; sonuçlar dersler çıkarılacak; öğretici, eğitici gerçeklerdir. Onun içindir ki halkımız bunları sevmiş, benimsemiş; her yerde her fırsatta anlatmış; bütün canlılığı ile zamanımıza dek gelmesini sağlamıştır.
(Aşağıdaki ilk beş soruyu yukarıdaki parçaya göre cevaplayınız.)


  1. Yazara göre Nasreddin Hoca nasıl birisidir?(5)

  2. Nasreddin Hoca’nın yaşamı hakkında neler biliyoruz? (5)

  3. Akşehirliler Nasreddin Hoca’ya nasıl bir türbe yaptırmışlar? (5)

  4. Nasreddin Hoca’nın fıkraları hangi özelliklere sahiptir? (5)

ARAMAK,BULMAK

Picasso,”Ben aramam,bulurum”dermiş.Hoş söz! Güvenen bir kişinin sözü,meydan okur gibi...Ama bilmem doğru mu?

“Kimse aramadan bulamaz”demeyeceğim,şunu düşünüyorum:Sanatta aramak,bulmak var mıdır?Şair olsun,ressam olsun,sanat adamı aramaz,bulmaz;cesaret eder,cüret eder.Aramak,bulmak bilim adamında olur.Bilgin,doğanın yasalarını arar,birtakım olayları inceleyip sebeplerini bulur.Bunlara dayanarak yeni şeyler ortaya koyar.Sanat eri bunu yapmaz.

Orhan Veli’ nin şiiri tutunuverdi,yayılıverdi.Ölçüsüz,uyaksız,şiir dışındaki konularda yazmayı göze aldı,cesaret etti.Bunları şiir diye kabul ettirdi.Aramadı,bulmadı.sanat eri,yaptığını çağına kabul ettirir.

Sanatın kaynağı cürettir. ( Nurullah ATAÇ )

1.Yazar,Picaso’nun sözünü ne yönden beğeniyor? ( 5 puan )

2.Yazara göre bilim adamı ile sanatçı arasında ne fark vardır? ( 10 puan )

3. Yazara göre Orhan Veli şiirlerinde nasıl başarıya ulaşmıştır? ( 5 puan )

D İ L

Ezop başlangıçta bir köleymiş. Yani satın alınmış, parası verilmiş; soylu baylara uşaklık, hizmetçilik etsin diye tutulmuş insanlardan. Efendisi de Bilge Ksantusmuş. Bilge Ksantus bir gün dostlarına, tanışlarına bir şölen vermeyi kararlaştırdığında kölesi Ezop’u çağırıp buyurmuş:

“Çarşıya çık: yiyeceklerin, içeceklerin en güzelini, en tatlısını al; parlak bir şölen hazırla ki gelenlerin hepsi yediklerine şaşırıp parmak ısırsınlar…”

Ezop denileni yapmış, buyruğu yerine getirmiş. Bilgenin dostları, tanışları şölen sofrasına oturmuşlar. Bir de ne görsünler? Bütün yemekler, çerezler, tatlılar hep dilden yapılma değil mi? Kızmışlar, Bilge Ksantus’a çıkışmışlar :

“Sen bizimle alay mı ediyorsun? Nedir bu senin yaptığın, hani bizi şölene çağırmıştın, bu mu şölen şölen dediğin senin?” demişler.

Doğrusu Bilge Ksantus da bozulmuş bu işe. Ezop’u çağırtmış: “Nedir bu olanlar?” demiş. “Sen aklını mı kaçırdın? Bir iş emanet ettik sana bak n’oldu? Beni durup dururken bunca insana karalattın.”

Ezop: “Siz bana çarşıdan dünyanın en güzel, en tatlı şeyini al, getir dememiş miydiniz? Ben de dediği-nizi yaptım işte…” demiş. “Dil dünyada var olan en güzel, en tatlı şeydir. Bütün bilimlerin anahtarı dildir. İnsanlar onunla anlaşırlar; sevgimizi, düşmanlığımızı dilimizle anlatırız. O olmasaydı halimiz kim bilir nice olurdu!...”

Hem tanışları, hem Bilge Ksantus, Ezop’un dediklerini doğrulamışlar.

“Evet…” demişler. “ Ezop haklı. Dil gibi var mı?” Ezop Masalları
ANLAMA SORULARI:


  1. Efendisi, Ezop’tan nasıl bir istekte bulunuyor?

  2. Ezop, nasıl bir sofra hazırlıyor?

  3. Ev sahibi ve konukların, Ezop’un hazırladığı yiyeceklere tepkisi ne oluyor?

  4. Ezop, kendini nasıl savunuyor? Siz buna katılıyor musunuz? Niçin?


DİNLEMESİNİ BİLİYOR MUYUZ?

Hemen her gün yaptığımız işlerden biri de dinlemektir. Bir düşününüz. Hiç olmazsa günde üç dört saatimizi buna ayırırız. Evde annemizi, babamızı; okulda öğretmen ve arkadaşlarımızı dinleriz. Radyoyu açar, haberleri, bizi ilgilendiren konuşmaları dinleriz. Kısaca dinleme, günlük hayatımızda önemli bir yer tutar.

Dinleme de okuma gibidir. Nasıl, okuyarak başkalarının düşüncelerini, duygularını öğreniyorsak aynı şeyi dinleyerek de yaparız. Konuşanlar üzerinde düşünür, anlatılanları kavramaya çalışırız. Bu bakımdan dinleme, öğrenme yollarının başında gelir.

İyi bir dinleyici olmak için birtakım alışkanlıklar gerekir. Bu alışkanlıkları edinmedikçe dinlediklerimizden iyice yararlanamayız. Bazıları vardır; gözlerini konuşana diker, sessizce otururlar. “İşte iyi bir dinleyici.” dersiniz. Ama gözleri konuşanlarda, akılları ve dikkatleri başka yerdeyse bunlar iyi bir dinleyici değillerdir. İyi bir dinleyici; gözleriyle değil, sorularla dinler; yani, konuşulan konu üzerinde kafasında uyanan sorulara cevaplar arar. Dinlediklerini bu sorularla değerlendirir.

Bazı dinleyiciler de konuşmayla değil de konuşmayı yapanla ilgilenirler. Konuşanın elbisesine, saçlarını tarayıp taramadığına, el ve yüz hareketlerine bakarlar. Bunlar da iyi dinleyici değildir. Konuşanın giyinişi, kılık kıyafeti iyi bir dinleyiciyi ilgilendirmez. Onu ilgilendiren, konuşanın anlattıkları, bu konu üzerinde düşündükle-ridir.

İyi bir dinleyici sabırlıdır. Konuşanı sonuna kadar izler. Konuşanla aynı düşüncede olmayabilir. Ama hiçbir zaman onun sözünü kesmez. Eğer soracakları varsa bunları konuşma bittikten sonra sorar…

Emin ÖZDEMİR

ANLAMA SORULARI:

1- Dinlemenin günlük yaşantımızdaki yeri nedir?

2- Dinleme, hangi yönlerden okumaya benzer?

3- İyi bir dinleyicide hangi alışkanlıkların olması gerekir?

4- İyi dinleyici olmayanlar hangi davranışları yaparlar? Sabırlı bir dinleyici olmak neleri gerektirir?

Onur

Onur, benliğimizi duyup sevmekten ve başkaları tarafından da iyi karşılanmasını istemekten meydana gelen bir duygudur. İnsanlarda bu duygu, varlığı korumak özlemine bağlıdır ve onun neticesidir. Vücut ve ruh varlığımız için daima iyi şartlar istememiz, bu özlemden ileri gelir.

        Başka insanların kendi hakkımızdaki fikirlerine karşı duygulu, övmelerinden memnun olmak; yermelerinden üzülmek, herkes için tabiîdir. Onur duygusu, medenî cemiyetler içinde yaşayan fertlerde daha beslenmiş bir hâldedir. İlkel cemiyetlerde insanlar, birçok yanlış inançlara ve âdetlere esir oldukları için kişiliklerine de tamamıyla sahip bulunamazlar. Onları memnun veya müteesir edecek şeyler, kendilerine ait fikir ve hükümlerinden ziyade âdetlere ve inançlara bağlıdır.

        Onur duygusu, insanlık değerini artırıyor. Çünkü ölçülü ve doğal hâlde olmak şartıyla onuru kuvvetli olanlar, cemiyet nizamlarına ve başkalarının onuruna da riayet ederler. Onurlu insanlardan toplanmış bir millete, hak ve ödev kavramları daha iyi anlaşılır.                                          

      

        36. Yazara göre onur nedir?.



        37. İnsanlardaki onur duygusu nelerden kaynaklanır

        38. Onur duygusu medenî ve ilkel toplumlarda neden farklıdır?

        39. Onur duygusu insanlık değerini niçin arttırır?

       


 Bir meslek yalnız bilgi, beceri ve tekniğe değil, aynı zamanda ahlâka dayanır. Tutulan işte, o işin gerektirdiği davranış kurallarına özen gösterildiği ölçüde başarı sağlanır.

        Meslek yaşamını, düşünce ve görüşlerimizi geliştiren bir okul olarak benimsemeliyiz. Başarı için kolay yollar arayanlar hayal kırıklığına uğrayacak, üzüleceklerdir. Karşılaşacakları engelleri hesaba katanlar, onlardan yılmayanlar yorgunluklarının ödülüne kavuşacaklardır.

        Öğrenciyi mesleğe hazırlayan okulların kapılarına, “Meslek tekniği önemlidir, ama meslek ahlâkı daha önemlidir” sözleri asılmalıdır. Mesleklerinde başarısızlığa uğrayanlar vardır. Bunların, sorunları kavrayabilecek zekâları ve meslek bilgileri yetersiz değildir. Başarısızlıkları, saat gibi olmayı, anlaşmaları hakkıyla yerine getirmeyi, müşterilerine, yanında çalışanlara doğru davranmayı bilmemeleri yüzündendir.

 

        40.Bir mesleğin dayandığı dört temel ilkeyi yazınız.



        41. Parçaya göre meslek hayatı neden bir okul olarak benimsenmelidir?

        42. Meslek yaşamındaki başarısızlığın nedenleri neler olabilir?

ATATÜRK COĞRAFYA SINAVINDA
Atatürk, bir gün Ankara dolayında bir bucak merkezine gitmişti. Amacı, orada yeni traktör kullanmaya başlayan çiftçilerin çalışmalarını yakından görmekti.

Atatürk, traktörlerle sürülen tarlaları gezip dolaştıktan sonra bir süre köylülerle de konuştu. Onların sorunlarını, isteklerini öğrendi. Bucaktan ayrılmadan önce ilkokulu da görmek istedi. Yanındakilerle birlikte okula gitti.

O gün okulda son sınıf bitirme sınavları yapılıyordu. Atatürk hemen sınav odasına girdi. Öğretmen ve sınavda görevli ayırtmanlar, karşılarında Atatürk’ü görünce çok sevindiler. Atatürk, öğretmene sordu:

–– Bugün hangi dersin sınavı var?

–– Coğrafya, efendim.

Atatürk bir iskemleye oturdu, sınavı izlemeye başladı. Bir ara ayağa kalktı, tahta başında sorulara cevap veren öğrenciye yaklaştı ve ona:

–– Gözlerini kapatıp Türkiye haritasını çizebilir misin? diye sordu.

Öğrenci:


–– Çizerim! Dedi.

–– Haydi bakalım, çiz de görelim...

Küçük öğrenci gözlerini yumdu, bir iki dakika içinde kara tahtaya tebeşirle büyük bir Türkiye haritası çizdi.

Atatürk:


–– Şimdi de bu harita üzerinde Ankara’nın, İstanbul’un, İzmir’in, Erzurum’un yerlerini göster, dedi.

Öğrenci, çizdiği haritada bu şehirlerin yerlerini de hemen işaretleyiverdi. Atatürk’ün yeni sorularını beklemeye başladı.

Küçük öğrencinin bu başarı ve tutumundan çok memnunluk duyan Atatürk:

–– Aferin yavrum! Dedi. Her Türk çocuğu senin gibi yurdunu tanımalı, onu bütün özellikleriyle bilmelidir. Ülkesini iyi tanımayan, ulusa yararlı olamaz!

Ferhan OĞUZKAN

1. Atatürk, Ankara yakınlarındaki bucak merkezine niçin gidiyor? Orada neler yapıyor?

2. Bitirme sınavlarının yapılmakta olduğu ilkokulda, okuldakiler Atatürk’ü nasıl karşılıyorlar?

3. Atatürk, tahtadaki öğrenciden ne yapmasını istiyor? Öğrenci, Atatürk’ün isteğini nasıl yerine getiriyor?

4. Atatürk, daha sonra öğrenciden ne istiyor? Öğrenci ne yapıyor?

5. Bu yazıdan nasıl bir ders çıkarıyorsunuz?

8.SINIF METİN SORULARI

ORHUN ABİDELERİ’NDEN


Türk, Oğuz Beyleri, milleti işit: Üstte gök basmasa, altta yer delinmese,

Türk milleti, ilini, töreni kim bozabilir? Türk milleti, vazgeç, pişman ol!

Disiplinsizliğinden dolayı, beslemiş olan kağanına, hür ve müstakil iyi

iline karşı kendin hata ettin, kötü hale soktun.

Bilge Kağan Abidesi’nden

(Doğu Cephesi)


S.1) Parçadaki anlatıcının üslûbundan hareketle bu yazının türünü

belirleyiniz. (Roman, hikâye, makale...gibi.)

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

S.2) “Üstte gök basmasa, altta yer delinmese” ifadesi ile ne anlatılmak

isteniyor?

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

S.3) Parçada hangi olumsuz durumdan şikâyet edilmektedir?

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

S.4) Parçada Türk milletine seslenen kim olabilir?
………………………………………………………………………………………………….

İzlenimci eleştiri kurallara inanmadığından ve eser hakkında herkesçe geçerli yargılar verilemeyeceği kanısında olduğu için eserin nitelikleri, yapısı üzerinde durmaz. Onlarca eser hakkında söylenen şeylerin doğru ya da yanlış olması söz konusu edilemez. Nasıl edilsin ki, güzellik bir zevk meselesidir ve zevkler kişiden kişiye değişiklik gösterir.Eleştiri eserden zevk alıp almadığına bakar ve yapabileceği tek şey de eserin kendisinde uyandırdığı duyguları, yaşantıları anlamaktır. Bundan ötürü, eleştirici her şeyden önce güzelliğe karşı duyarlı olmalı , güzelin heyecanına varabilmelidir.


***Aşağıdaki soruları yukarıdaki parçaya göre cevaplayınız?
S.4)Parçaya göre eleştirinin dayanağı ve amacı nedir? (10p.)
S.5)Parçaya uygun bir başlık yazınız. (5p.)
S.6)Parçaya göre izlenimci eleştiri , yapıtların özellikleri ve yapısı üzerinde niçin durmamaktadır? (10p.) S.7)Parçaya göre eserler hakkında yapılan eleştirilerin doğru veya yanlış şeklinde değerlendirilememesinin sebebi nedir? Bir cümleyle açıklayınız? (10p.)

…………………………………………………………………………………………………

SAYGI VE SAYGINLIK
Saygı ve saygınlığa ilişkin değer yargılarımız, davranışlarımız genellikle hatalıdır.Kişileri;niteliklerinden çok,bulundukları mevki veya servetleri açısından değerlendiriyor ve onlara bu çerçevede saygı gösteriyoruz.Para ve mevki,adeta saygınlık ölçüsü oluyor.Bu değer yargısının doğal sonucu olarak kişi,bulunduğu mevkiden ayrıldığında veya serveti azaldığında toplumdaki saygınlığını da yitirmiş oluyor.

Kişiler; topluma katkıları, yapıtları,nitelikleri,davranışlarıyla değerlendirilmeli;buna göre saygınlık kazanmalıdırlar.Rastlantılar,fırsatçı davranışlar,eş-dost desteklemesi,bazı kişileri uygun düşmedikleri makamlara getirebilir.Ancak bu tür kişilere ,bulundukları makam,mevki gerçek bir değer kazandırmaz.

Kişiler bulundukları makam nedeniyle saygınlık kazanmamalı, kendi kişilikleriyle bulundukları makama saygınlık kazandırmalıdırlar.

Ö. AKGÜÇ
1-Yazar hangi tür davranışlardan yakınıyor?

2-Yazara göre kişi saygınlığının asıl ölçütü neler olmalıdır?

3-Yazının son cümlesinden ne anlıyorsunuz?Kısaca açıklayınız.

ÇANAKKALE

Övün,ey Çanakkale cihan durdukça övün; _____________

Ömründe göstermedin bin düşmana bir düğün. _____________

Sen bir büyük milletin savaşa girdiği gün _____________

Başına yüz milletin üşüştüğü yersin. _____________

F.NAFİZ ÇAMLIBEL


4-Şair “Çanakkale” beldesinin şahsında,kimlere seslenmektedir?

5-Binlerce düşmanla savaşıldığı halde,onlara zafer zevkinin tattırılmadığı şiirde nasıl ifade edilmiştir?


6-Dörtlüğün ölçüsünü ,uyak düzenini ve uyaklarını dörtlüğün yanındaki boşlukta gösteriniz.

………………………………………………………………………………………….

SERÇENİN ÖĞÜDÜ


Avcının biri tuzak kurarak bir serçe avlamıştı. Tutunca eline aldı. Alır almaz serçe dile geldi ve, “Bu güne kadar “ dedi, “sığır ve koyunlar yedin. Yediklerini bir düşünsene. Doymadın mı da benim birkaç gramlık etime hevesleniyorsun? Onlar seni doyurmadıysa ben ne yapabilirim. Bırak beni.
Avcı şaşırdı. Hem serçenin dile gelmesine hem de şimdiye kadar yediklerine. Serçe konuşmasını sürdürdü:
“Şayet bırakırsan beni sana üç altın öğüt vereceğim, üç lokma kuş etini mi tercih ediyorsun, ömrünün sonuna kadar yararını göreceğin üç öğüdü mü? İyi düşün”
Avcı düşündü ve kararını verdi,”kabul” dedi,”seni bırakacağım.Neymiş bakalım bana vereceğin üç altın öğüt?”
Serçe,” bir şartım var ama”,dedi .Avcı bir de bana şart mı koşuyorsun diye sordu.
Serçe,” kabul edersen” deyince ,Peki dedi Avcı “şartın neymiş bir bakalım dedi”
“Öğüdün birini “dedi Serçe ,”elindeyken vereceğim ikincisini karşıki damın üstünde, sonuncusunu ağaçta söyleyeceğim.
Avcı bunu da kabul etti.Serçe ,” birinci nasihatım.”dedi.”olmayacak işe söyleyeni kim olursa olsun inanma” .Avcı avucunu açtı,bıraktı onu.pırr diye karşıdaki evin damına kondu,
“Olmuş şeye üzülme “dedi,”kaçırdığın fırsatların arkasından kederlenme “dedi ve ekledi.”Karnımda paha biçilmez bir inci tanesi vardı benim,ama kaçırdın onu,Kısmetin değilmiş.
Eyvah ! Diye sızlandı Avcı ,”Ben ne yaptım ,neden seni bıraktım?
Serçe ,”az önce ben ne söyledim sana? Kaçırdığın fırsatlar için dövünmeyecek,pişmanlıkla vaktini geçirmeyeceksin. Ayrıca ilk öğüdüm neydi unuttun mu?Kim söylerse söylesin olmayacak işe inanma.
Avcının aklı başına gelmişti.Kendisiyle alay ediyordu besbelli.Avcı birde üçüncü öğüdü görelim bakalım, dedi.Serçe artık ağaçtaydı.Boş ver onu artık,dedi “İkisini tuttu mu da üçüncüyü istiyorsun.Hadi bana bana eyvallah.”
Ve uçup gitti gözden,Avcı şaşakaldı arkasından
SORULAR
1-Yakalanan serçe avcıyı nasıl ikna ediyor?(5)

2-Avcının şaşırmasının sebebi nedir?(5)


3-Serçe üçüncü öğüdü neden söylemiyor?(10)


4-Avcı verilen öğütlere uyuyor mu?(10)


5-Serçe karnın da inci olduğunu neden söylüyor? Serçenin karnında gerçekten inci var mıydı?(10)

…………………………………………………………………………………………………

Tabur Karanlıkta Ant İçti


Ey Şehitler Tepesi,andımız olsun
Bu gömülen şehitler üstüne
Seni elden bırakmayacağız haşre dek
Düşmedikçe birer birer üstüne. Allahım bu seferlik izin ver
Yazamadık tunca,mermer üstüne
Sen karanlık,sen yarının nazlı gündüzü, Nakşolsun andımız
Al vaktimizi,hemen götür seher üstüne Yerler,gökler üstüne.
Yeniden yaşayalım, Fazıl Hüsnü DAĞLARCA
Uğruna ölünen değer üstüne,
1.Şehitler Tepesi’ne karşı verilen söz nedir?
2.Uğruna ölümü göze aldıkları değer nedir?
3.Şair tanrıdan niçin izin istiyor?
4.”Vakit almak”deyiminin günlük yaşantımızda kullandığımız anlamını açıklayınız.Şiirdeki kullanışıyla nasıl bir anlam ayrılığı taşıdığını belirtiniz.
5.Şiirin uyak şemasını ve uyaklarını gösteriniz.
6.Şiir konusu bakımından ne türdür?
…………………………………………………………………………………………………
ÇİFTÇİ İLE KARTAL

Kartalın biri bir ağa tutulmuş. Oradan geçmekte olan bir çiftçi, kuşun güzelliğine, gözlerinin o bakışına

dayanamamış; onu kurtarıp azat etmiş. Kartal da kendisine yapılan bu iyiliği anlamış. Çiftçi bir gün bir duvarın

dibinde oturuyormuş. Kartal bakmış ki duvar çürük, çöküverecek; hemen adamın üzerine doğru inip başından

külahı kapıvermiş. Çiftçi de kalkıp arkasından koşmuş. Bir süre sonra kartal külahı bırakmış. Çiftçi de külahını

alıp yine geldiği yere dönmüş. Bir de ne görsün!... Duvar çökmemiş mi! Orada kalsaymış ölecekmiş...

İlk 6 soruyu yukarıdaki metne göre cevaplayınız.

1. Çiftçi kartalı niçin kurtarmış?

a) Hayvanları sevdiği için. b) kendisine iyilik yapması için c) iyilikten hoşlandığı için d) kartala acıdığı için

2. Kartal, çiftçinin külahını niçin kapıvermiş?

a) Çiftçinin duvarın altında kalmaması için b) Çiftçiye şaka yapmak için

c) Çiftçiyi arkasından koşturmak için d) Çiftçinin külahından hoşlandığı için

3. Çiftçi külahını alınca ne yapmış?

a) Duvarın dibine yeniden oturuvermiş. b) Geldiği yere dönmüş.

c) Kartala çok kızmış d) Külahını başına giymiş.

4. Parçadan nasıl bir sonuç çıkarılabilir?

a) Kartallar zararsız hayvanlardır. b) Hayvanlara yardım etmek gereksizdir.

c) İyilik eden, iyilik bulur. d) Tehlikeli yerlerde durulmamalıdır.

5. Metinde geçen "duvarın çöküvermesi" ne demektir?

a) duvarın yıkılması b) duvarın küçüklemisi c) duvarın çatlaması d) duvarın kırılması

6. Metinde geçen "tutulmuş" sözcüğünün yerine aşağıdakilerden hangisini kullanabiliriz?

a) bakmış b) gelmiş c) çalmış d) takılmış

………………………………………………………………………………………………

İNSAN SEVGİSİ

Kitaplar; bir zaman bana, insanları sevmek lazım geldiğini, insanları sevince tabiatın, tabiatı sevince dünyanın sevileceğini, oradan yaşama sevinci duyulacağını öğretmiştiler. Hayır, şimdi insanları kitapların öğrettiği şekilde sevmiyorum. Şiirler, romanlar, hikayeler, masallar bana bu ilmi tahsil ettirmişlerdi. Beyinin vapurdan iner inmez çantasını kapan uşaktan iğrenmemeyi, sabahleyin altı buçukta tabiatla kavga için sokağa fırlamayan adamın çalışmadığını kendi kendime öğrendim. Ama şu sabahleyin altı buçukta tabiatla kavga için sokağa fırlamayan adam, isterse akşama kadar insanları aldatmak için didinsin. Kaç para eder? Gözümde, milyonu da olsa, kalp(sahte) para ile metelik etmez.

Sait Faik ABASIYANIK

SORULAR:

1)Yazar, insan sevgisinden ne anlamaktadır? (10 puan)

2)Yazar, “kitabî bilgi”ye karşı nasıl bir tavır alıyor? (10 puan)

3) “Kalp para ile metelik etmemek” sözünü açıklayınız. (10 puan)


……………………………………………………………………………………………….
“Jade ailesiyle birlikte New Jersey yakınlarında küçük bir kasabada yaşar. Jade çocukluktan çıkıp gençliğe ve delikanlılığa başlangıç aşamasında hissediyordu kendini. Yanında Tayne ile kasabanın her köşesini akşama kadar turlar, ayak basmadık yer bırakmaz. Günler hızla geçer. Jade delikanlı bir gençtir. On sekiz yaşının sınırındadır artık. Tayne’nin yaşı da iyice ilerlemiş, onu yalnız bırakma ihtimali gün geçtikçe artmaktadır. Tayne, artık eskisi gibi çevik ve gür sesli değildir. Bir akşam durgunlaşmış, bahçenin köşesinde kafasını ayaklarının üzerine uzatmış homurtulu bir şekilde yatmaktaydı. Bu olay Jade için çok üzücü bir hal almıştı. Onu okşamaya çalışıyor ama o önündeki birkaç küçük kemik parçasına bile ilgi göstermiyordu. Artık yemiyordu da... Yeseydi de hazmetmesi onun için oldukça zor olacaktı. Akşam karanlığının bastırmasıyla o, daha da durgunlaşmış, yağan yağmur ve ortalığı yırtan gök gürültüsü onu titretmeye başlamıştı. Jade, onun korktuğunu anlayabiliyordu. Onun için yapabileceği tek bir şey vardı. Onu mahzenin girişinde sıcak camekanın içine alabilirdi. Bir anda yerinden fırladı ve kendini nefes nefese Tayne’nin kulübesinin önünde buldu. Kapıyı açmasıyla Tayne’nin geriye düşmüş kafasını ve hiç kımıldamayan vücudunu gördü. İçinden bir can gitmişti. En büyük dostu can yoldaşı artık veda etmiş, yaşlı vücudunu bırakmış ruhunu alıp gitmişti.”

Yüklə 0,78 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   13




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin