25 dünya devinden biri olmak


İnsanlığın gerçek gündeminde başka neler var?



Yüklə 227,71 Kb.
səhifə4/5
tarix09.01.2019
ölçüsü227,71 Kb.
#94118
1   2   3   4   5
İnsanlığın gerçek gündeminde başka neler var?

Rotary’nin sağlık alanında bir diğer önemli konusu açlık. Şu anda dünyada yaklaşık 1 milyar insan açlık sorunuyla karşı karşıya. Bir diğer konu, eğitimdir. Dünyada hâlâ 900 milyon kişi okuma yazma hiç bilmiyor. Yaklaşık 1 milyar kişi de işlevsel olarak okur yazar değil. Yani dünyadaki 6.4 milyar insanın 2 milyarı cahil. Yaklaşık 2 milyar insan su sıkıntısı ile karşı karşıya. Dünya barışı yine Rotary’nin çok önemli bir gündem maddesi. Paradokslar içinde bir dünyada yaşıyoruz. Bu paradokslar insanları birbirinden ayırıyor. Okuma yazma bilmez bir insanla uzay teknolojisinde bir insan arasında 500 senelik bir fark vardır. Rotary’nin temel işlevi bu uçurumun giderilmesi konusunda hizmetlerde bulunmaktır. İnsanlığın problemi bitmez. Dolayısıyla nerede katkıda bulunulabilecek bir insanlık sorunu var ise Rotary de oradadır.



Rotary’de Uluslararası Direktör olmak, Türkiye’nin tanıtımı açısından da imkânlar sunuyor olsa gerek.

Türkiye’nin tanıtılmasının yanı sıra Rotary’nin biraz önce belirttiğim hizmet yelpazesi içinde Türkiye’nin de daha iyi yer almasını sağlıyorum. Bütün konuşmalarımın başında, Türkiye’yle ilgili bir buçuk dakikalık bir tanıtım filmi koyuyorum. “Ben buradan geliyorum” diye başlıyorum konuşmama. Geçen yıl San Diego’da bütün dünyadaki Rotary liderlerinin katıldığı bir toplantıda ben “Müslüman Ülkelerde Rotary” konulu bir konuşma yaptım. Bu özellikle Amerikalıların çok ilgisini çekti. Onların kafasındaki İslam imajının nasıl bir yanlış imaj olduğunu ve dogmatik yaklaşımlardan uzak olmak gerektiği mesajını verdim. Herkes de bu mesajı çok iyi algıladı. Ekim ayında Seattle’da yine aynı başlıklı bir konuşma yapacağım. Toplantıyı düzenleyen kişi “Senin konuşmandan sonra olağanüstü soru yağmuru olacağını biliyorum, onun için konuşmandan sonra geniş bir de soru-cevap bölümü ayırıyorum” dedi.

Amerikalılar çok fazla seyahat etmezler. Dolayısıyla bu insanlar dünyayı fazla bilmezler ve nasıl doktrine ediliyorsa öyle düşünürler. Benim farklı bir yaklaşım sunmam onları etkiliyor doğal olarak. Türkiye’nin tanıtımına katkıda bulunacak bir başka organizasyon 1–2–3 Aralık tarihlerinde İstanbul’da gerçekleşecek. Rotary liderlerinin katıldığı, 400–600 kişilik bir toplantı yapacağız. Bu tabii ki Türkiye’nin tanıtımı açısından fevkalade önemli bir toplantı olacak.
Aralık ayında İstanbul’da Rotary liderlerinin katılacağı 400-600 kişilik bir toplantı düzenleyeceğiz. Bu, Türkiye’nin tanıtımı için çok önemli bir organizasyon olacak”

Meliha Okur Divan Tesisleri’nde...
Sabah gazetesinin yazarı Meliha Okur, Divan’ın Ümraniye’deki üretim tesislerine konuk oldu ve Divan’ın meşhur rokokosunun da tarifini aldı. Usta gazeteci, bu gezisi sırasında Divan Oteli’nde Divan Akademi adıyla bir okul açılacağını da öğrendi
Divan tesisleri usta bir gazeteciyi ağırladı. Deneyimi ve objektif yorumlarıyla ekonomi basınının önemli kalemlerinden biri olan Sabah gazetesi yazarı Meliha Okur, Divan’ın Ümraniye’deki üretim tesislerini ziyaret etti. Divan Üretim ve Market Ürünleri Koordinatörü Doç. Dr. Önder Eltan, Divan Pastane Mutfaklar Koordinatörü Marc Pauquet’in karşıladığı Meliha Okur, Divan’ın artık bir klasik haline gelmiş meşhur rokokosunun yapım süreçlerini gözledi ve tesisin diğer bölümlerini de gördü. Üretim tesislerini ziyaret etmekten duyduğu memmuniyeti dile getiren Meliha Okur, Divan’ın artan yemeklerinin hayvan barınaklarına verilmesi uygulamasını çok beğendiğini de ifade etti. Ekmekçilerin giderek pastanecilikle entegre olduğunu belirten Meliha Okur, Tansaş’ın ekmek bölümlerine hayran olduğunu da sözlerine ekledi. Divan’ın Belçikalı Pastane Mutfaklar Koordinatörü Marc Pauquet’in Türkiye’de pastacılık okulu olmadığını, sadece Ankara’da bir tane olduğunu belirtmesi üzerine, neden bu konunun üzerine gitmediklerini soran Meliha Okur, güzel bir haber de aldı; yakında Divan Oteli’nde Divan Akademi adıyla bir okul açılacak. Divan Üretim ve Market Ürünleri Koordinatörü Doç. Dr. Önder Eltan, Divan’la ilgili şu bilgileri de verdi: “Türkiye’de Divan içindeki fırınlarla birlikte 35 şubemiz var. 1500 ürün çeşidimiz bulunuyor. Sürekli olarak da yeni ürünler üzerinde çalışıyoruz. Müşterilerimizin yorumlarını çok önemsiyoruz. Buranın dışında bir de Ankara’da bir üretim tesisimiz var. Her ürünün raf ömrü ayrıdır. Biz buna ve gıda güvenliğine çok dikkat ederiz.”
Divan’ın meşhur rokokosu

Gezide, daha sonra rokokonun yapılması aşamasına geçildi. Divan’ın meşhur rokokosu için önce yumurta süt ve şeker çırpılıyor ve daha sonra kaynatılarak kabartılıyor; biri sade diğeri çikolatalı olmak üzere iki tabaka halinde pasta tabanına ve üstüne sürülüyor. Daha sonra bu ürün, 18 saat derin dondurucuda bekletiliyor. Arkasından süslenmek üzere dışarı çıkarılıyor ve sonra tekrar buzluğa geri dönüyor.

Meliha Okur’un bir gazeteci olarak, bir üretim tesisinde ilgisini çeken pek çok şey vardı elbette. Gıda güvenliğine gösterilen hassasiyet ve pastörize yumurta kullanımı dikkatini çeken konulardan biri oldu. Bir başka heyecan duyduğu konu ise üç kuşaktır Divan’da çalışan Şokola Bölüm Şefi Muhsin Çıpaoğlu ile tanışmaktı. Muhsin Usta’nın babası 1956’da çalışmaya başlamış Divan’da, o da 1962’de. Şimdi de Muhsin Usta’nın 24 yaşındaki oğlu İsmail Cem onunla birlikte çalışıyor.

Gezinin ardından rokokolar yenirken, usta gazeteci Meliha Okur’un yüzünde Türkiye’deki iyi şeyleri görmekten duyduğu memnuniyet vardı.


Divan gibi olumlu örneklerimizi tanıtmamız lazım...

Koç’taki hizmet sektörüne ilişkin yolculukla ilgili analizler benim ilgimi çekiyor. Ben, Türk sermayesinin giderek hizmet ve servis sektöründe daha çok odaklanacağını düşünüyorum. Burası da onun önemli ayaklarından biri olacak. Koç içinde özellikle Divan’ın hem otel işletmeciliği, hem de gıdada farklı alanlarda büyüyeceğine ilişkin bir düşüncem var. Gerçi Koç, Türkiye’deki diğer şirketlerle arayı açmış, küresel bir yolculuğa çıkmış durumda ama ben 10-15 yıllık süreçlere baktığımda Koç’un sanayi alanında, enerji alanında ortaklıklar almasını bekliyorum. Asıl büyüyecekleri ve odaklanacakları alan ise hizmet sektörü olacak. O yüzden önemli bu işletme. Bugünkü gezimizi çok sevdim. Her işletme, üretimin olduğu her alan, farklı bir sahadır benim için. Ben bunun için geldim ve burda ilk kez, çok mutlu insanları gördüm. Türkiye’de üç kuşak bir işletmede çalışanı görmek çok nadirdir. Bu da şunu gösteriyor: Üretim içerisinde kurumsal kimlik yaratılmış ve 40 yaşındaki insan “25 yıldır buradayım” diyor ve “Ben Divanlıyım” diye söz ediyor kendinden. Bu çok önemli. Ayrıca gıda güvenliği sorununun çözüldüğü son derece modern bir tesis. Türkiye’de artık “yetimin hakkı” edebiyatının bitmesi gerekiyor. Semt pastaneleri elbette çok özel bir tat ama endüstriyel üretimin getireceği kalite de göz ardı edilemez. Gıda güvenliği üzerine Divan gibi olumlu örneklerin de topluma anlatılması gerekiyor. Avrupa Birliği yolculuğunda üç temel dosya var tarımda. Bunlardan biri biyogüvenlik meselesi. Birtakım olumsuzluklar olabilir ama Türkiye’nin belli noktalarda iyi olan yanlarını, iyi işletmelerini de göstermek lazım. İnsanlar kıyaslama şansına sahip olsunlar ve bilgi verilsin insanlara.


Meliha Okur


Areva Elektrik’in kurucusu Mardiros Arat ile geçmişe yolculuk
Uzun yıllar Vehbi Koç ile beraber çalışmış olan Mardiros Arat Arçelik’in kuruluşunda gece gündüz mesai yapmış. Arat, Arçelik’in, kurulduğu dönemde ülkede yaşanan ekonomik zorluklardan kurtulmak için bir ümit kaynağı olduğunu vurguluyor
Koç Topluluğu’nda 1944 yılında muhasebe elemanı olarak göreve başlayan Mardiros Arat, uzun yıllar Vehbi Koç ile birlikte çalışmış. 1956 yılında ülkede yaşanan ekonomik zorluklar içinde kurulan Arçelik için gece gündüz mesai yapmış. Vehbi Koç ile uzun süren toplantılardan sonra, Arçelik’in ilk beyaz eşyasını, sıkma kollu, şanzımanlı çamaşır makinesini üretmiş. 1969 yılında Areva Elektrik Limited Şirketi’ni kurmuş. Ankara’da Arçelik bayiliği yaparak Koç Topluluğu ile ilişkilerini kesmeyen Mardiros Arat ile geçmişten bugüne uzanan bir yolculuk yaptık.

Koç Topluluğu ile tanışma hikâyenizi dinlemek isteriz...

1944 yılında Ankara Ticaret Lisesi’nden mezun olduktan hemen sonra, Vehbi Koç ile bire bir görüşerek Koç Ticaret A.Ş.’de muhasebe elemanı olarak göreve başladım. İki yılın sonunda şirketimizin İstanbul’da kurulan yeni bir şubesine, muhasebe işlerini organize etmek üzere muhasebeci olarak gönderildim. 1955 yılında askerden döndükten sonra, Vehbi Bey’e, şirketlerimizde muhasebe müdürlerinin değil, şirket müdürlerinin para kazandığını gördüğümü ve bunun için beni aktif bir işte denemelerini arzu ettiğimi ifade ettiğimde, “Sen hesabı biliyorsun, satış işini de becerirsen benim için iyi bir eleman olursun” diyerek beni iki yıl deneme süresine tabi tutarak göreve aldı. Başarılı olursam da ertesi yıl müdür olarak çalışmak üzere Ankara’ya gelmemi istediler. Ankara’da elektrik mağazasında çalışmaya başladım. Nitekim, ertesi yıl 14 yıl sürecek olan mukaveleli kâr ortağı müdür olarak işime devam ettim ve düşündüğüm gibi para da kazandım.


Arçelik hangi şartlarda kuruldu?

1955 sonu ve 1956 yıllarındaki Demokrat Parti zamanında Türkiye birden büyük bir ekonomik krize girdi. Toplu iğneyi dahi ithal yoluyla temin eden ülkemizin ekonomisi felç olmuş, had safhaya gelen mal yokluğundan birçok mallar karaborsaya düşmüştü.

Devam eden bu süreç içerisinde mağazamızda dış temsilciliklerimizden ithal yoluyla getirdiğimiz General Elektrik ve Siemens markalı çamaşır makinesi, buzdolabı ve elektrikli ev aletlerinin yerleri boş kalmıştı. Ne alıp ne satacağımızı bilemiyorduk, üretim yoktu, mal yoktu. Vehbi Bey, bu zor dönemde ithalat işlerini bir yana bırakarak, bir şeyler üretmekten başka bir yol olmadığını anlayarak Arçelik’i kurdu.
Arçelik, çamaşır makinesi üretimine nasıl başladı?

Araştırmalarım sonucu İstanbul Ortaköy’de Nurmetal Çelik Eşya Sanayi isimli bir imalatçı şirketin çamaşır makinesi yapmakta olduğunu öğrenince oraya gittim. O dönemde halkın ihtiyacı olan çamaşır makinesi çok aranıyordu. Ben de makine almak istedim. Ancak ödemenin İstanbul’dan hemen yapılması şartıyla bir miktar mal alabileceğimi söylediler. Bu da Ankara hesabına İstanbul’da çek imzası, imza sirkülerlerimiz gereği yalnız Sayın Vehbi Koç’un imzası ile mümkün olabiliyordu. Çamaşır makinesi almak için olduğunu söylediğimde, mal yokluğunun ne safhada olduğunu bildiklerinden, çeki bir şey söylemeden imzaladılar. Aldığımız çamaşır makineleri kısa zamanda Ankara’da satıldı ve bitti. Sonra ihtiyacımız gereği aynı şekilde çek imzası için Vehbi Bey’in yanına çıktığımda, “Arçelik yalnız dosya dolabı, masa, koltuk, sandalye mi yapacak, İstanbul’da imalatçının yerini gördüm. Arçelik ile hiçbir şekilde mukayese edilemez durumda iken, çamaşır makinesi yapabiliyor ve istediği şekilde de satıyor. Biz Ankara’da şimdi alacağımız bu çamaşır makinelerini, gelmeden paralarını alıp müşterilerimizi sıraya yazarak satmış bulunuyoruz” dedim. “Arçelik neden çamaşır makinesi yapmıyor?“ diye ısrarla konuştum ve bu vesile ile çamaşır makinesi imalatı için Vehbi Bey’in dikkatini çektim. Nitekim bundan kısa bir süre sonra Arçelik, ilk beyaz eşyasını, sıkma kollu, fakat şanzımanlı ve kaliteli çamaşır makinesini üretti. Kendi mağazamızda kendi malımızı, kendi markamızı satma imkânının tarifsiz mutluluğuna kavuştuk. Artık Arçelik bizim için, zor şartlardan kurtulmamız için bir ümit kaynağı oluvermişti. Mamullerimizi Ankara mağazamızda en iyi şekilde teşhir edebilmek ve satmak için, geçmişte yapılmamış olan bazı tadilat işleri gereğini Vehbi Bey’e sunduğumda, sarf için 90 bin liraya kadar müsaadesini ısrar ile koparabilmiştim. Gündüz iş yaparak, akşam mağaza kapandıktan sonra geceleri geç vakitlere kadar çalışarak, işin başında takip sureti ile 15 gün içerisinde işimizi bitirdik.


1955 sonunda Türkiye birden büyük bir ekonomik krize girdi. Ne alıp ne satacağımızı bilemediğimiz, üretimin olmadığı ekonomik krizde Vehbi Bey, bir şeyler üretmekten başka bir yol olmadığını anlayarak Arçelik’i kurdu”
Areva Elektrik olarak Arçelik bayiliğine ne zaman başladınız?

1968 yılı sonunda Sayın Vehbi Bey’in “İnsan 24 yıllık emeğini bırakır da gider mi?” diye bende saklı mektuplarına rağmen, geç kalmadan serbest hayatı denemek, kendi işimi kurmak için son 14 yıl ortak müdür olarak yönettiğim elektrik mağazası müdürlüğünden ayrıldım.


Oğlunuz Tanyel Arat da beyaz eşya sektöründe sizinle birlikte yer alıyor. Oğlunuzla şirketinizi nasıl büyütüyorsunuz?

Oğlum Tanyel Arat yurtdışından iki ay önce dönüp bana yardımcı olarak çalışmaya başladı. Bu çok kısa zaman zarfında işlerimiz değişti. İleride daha iyi olacağını da şimdiden görüyoruz.


Arçelik bayii olarak sizce en önemli sorumluluklarınız neler?

Öncelikle Arçelik’in takip etmekte olduğu satış ve sonrası hizmet politikalarını müşterilere en iyi şekilde yansıtmak ve sunmaktır. Daha sonra Arçelik’in verdiği imkânlarla satışlarımızı artırmak ve Arçelik’e hedefleri için yardımcı olmak.


Begüm Korkmazel

Müşterinin sadakati onun cüzdan payıyla yakından ilgili


Koç Üniversitesi Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Lerzan Aksoy’un da yazarlarından biri olduğu ve müşteri sadakatinin enine boyuna anlatıldığı “Loyalty Myths” (“Sadakat Söylenceleri”) adlı kitap büyük yankı uyandırdı, ABD’de en çok satanlar listesine girdi

Divan Kuruçeşme’de gerçekleştirdiğimiz sohbetimizde Koç Üniversitesi Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Lerzan Aksoy’a “Loyalty Myths” (“Sadakat Söylenceleri”) adlı müthiş kitabın yazar kadrosuna nasıl dahil olduğunu soruyoruz. Lerzan Aksoy Fransa’da katıldığı bir panelde kitabın yazarlarından ABD’li Timothy L. Keiningham ile tanışmış. İkisinin de ilgi alanı içinde olan bir proje üzerine sohbet etmeye başlamışlar. Zaman içinde Terry G. Vavra ve Timothy L. Keiningham, Henri Wallard ile birlikte bu kitabı yazmak için kolları sıvadıklarında, bu çalışmaya hem akademik bir soluk getirmek hem de farklı bir kıtadan, Avrupa’dan izlenimler almak için Lerzan Aksoy’u bu projeye davet etmişler. Lerzan Aksoy, ABD’de en çok satanlar listesine giren ve iş dünyasında büyük yankılar uyandıran bu kitap çerçevesinde sorularımızı cevapladı.


Loyalty Myths” adıyla yayımlanan kitabınızın çıkış noktası neydi?

Yaptığımız çalışmalarda şaşırtıcı bir sonuçla karşılaşmıştık. Şirketler müşteri sadakati yaratmak ve var olan müşteri sadakatinin devamını sağlamak için büyük paralar harcıyorlar. Buna karşın çoğu zaman yatırımları istedikleri geri dönüşümü sağlamıyor. Bunu nedenini araştırmaya başladık ve ortaya 53 tane mit çıktı. Bu mitlerin bazılarının her şekilde yanlış olduğunu, bazılarının ise sadece belli noktalarda ve durumlarda doğru olduğunu gördük.


Kitapta yer alan ve sizin karşı çıktığınız mitlerden biri de şu: “Yeni bir müşteri edinmenin maliyeti, eski müşteriyi elde tutmanın maliyetinden beş kat fazladır.” Burada yanlış olan nedir, açıklar mısınız?

Edinmek pahalı ama elde tutmak da ucuz bir şey değil. Bir müşterinin veri tabanına baktığınızda, müşterilerin kârlılık açısından üç temel gruba ayrıldığını görürsünüz. Birinci grup kârlı müşterilerden oluşur, ikinci grup başa baş müşterilerden, üçüncü grup ise maliyetli müşterilerden. Eğer siz maliyetli müşteriyi elde etmeye çalışıyorsanız, elinizdeki kârlı müşteriyi tutmanız kesinlikle daha doğru. Ama her zaman böyle olmuyor. Bazen tam tersi durumlarla karşılaşabiliyoruz. Maliyetli bir müşteriyi korumak, başabaş ya da kârlı müşteriyi edinmekten daha zararlı.


Firmalar müşteri sadakati oluşturabilmek ve mevcut müşterilerini elde tutmak için neler yapmalılar?

Müşteri sadakatinde iki ayrımdan söz edebiliriz: Birincisi davranışsal sadakattir. Müşteri size geri geliyor mu, yoksa gelmiyor mu? Bir müşteri size geliyor olabilir ama sizden aldığı ürünü aynı zamanda başka yerden de alıyor olabilir. Bu noktada, müşterinin cüzdan payına ya da harcama payına bakın. İkinci sadakat kriteri de, duygusal bağımlılıktır. Müşteri ile marka arasında duygusal bir bağ olmalı. İzlemeleri gereken yolu ise şöyle tanımlayabilirim. Birinci koşul olarak müşteriye “değer sunan” bir ürün veya hizmet ortaya koymanız gerekir. İkincisi sizin için gerekli verileri toplamalısınız. Verileri CRM çalışmalarında doğru şekilde kullanacaksınız.


Bu noktada CRM çalışmalarından nasıl yararlanmamız gerekiyor?

Az önce bahsettiğim her iki bağımlılık içinde müşteriye değer sunan bir ürün ya da hizmet olması şart. Bunun yanına bir de duygusal bağımlılık eklemelisiniz; mesela Harley Davidson... Dünyada duygusal bağımlılığın büyük örneklerinden biri Harley Owners Club’dır. Bu konuda Türkiye’den Migros sadık müşterilerine sinema galaları düzenliyor, bağbozumu şenliklerine davet ediyor. CRM’de sizin bir sonraki satın almanızın ne olacağının çok iyi tespit edilmesi gerekiyor. Bunun için de öncelikle elimizde müşteri verisi olması lazım.



Kitapta bir de Türk vakası var. Tansaş örneğinden bahseder misiniz biraz?

Kitapta Tansaş örneğine yer vermemin nedeni, Tansaş’ın kitabın amacına da hizmet eden bir şekilde, bildik yolları uygulamadan başarıya ulaşmış olmasıydı. Tansaş’ın sadakat programı yoktu. Tansaş’ın başarısının arkasında yatanın müşteriye sunduğu “değer” olduğunu görürsünüz. “Tüketici Hakları” projesiyle büyük takdir topladılar müşterilerden. Mağaza formatlarını değiştirdiler ve beş duyumuza hitap ettiler. Fonda çalan müzik, pişen ekmeklerin kokusu, renk cümbüşleri, mağaza içindeki iklim, bunların hepsi müşterinin ilgisini çekti. Tansaş’ın büyümesini, açtıkları mağazalar bazında değerlendirmedik. Var olan mağazalarındaki müşteri sayısını artırdılar, müşteri sepetini büyüttüler. Bu noktada bizim için önemli olan, Tansaş’ın bildik sadakat programlarını uygulamadan sadık müşteriler yaratabildiği gerçeğidir.


Gerek yurtdışında gerek Türkiye’de büyük yankılar uyandıran kitabınızdan sonra, üzerinde çalışmayı sürdürdüğünüz yeni projeleriniz var mı?

Kitaptan sonra iki derleme kitap üzerinde çalışıyorum. Birincisi “müşteri hayat boyu değeri” üzerine. Bu konuda benim ve çeşitli akademisyenlerin makalelerinin içinde bulunduğu bir kitap olacak. Diğeri de öngörü modelleri üzerine. Bu kitabın içinde Migros’tan bir vaka var. Gerek dünyada gerekse Türkiye’de “çalışan memnuniyeti ve çalışan sadakati” konusuna gereken önem verilmiyor. Üçüncü çalışmam bu konuda olacak.


Müşteri sadakatinde iki ayrımdan söz edebiliriz. Birincisi davranışsal sadakattir. Müşteri size geri geliyor mu, gelmiyor mu? İkincisi de duygusal bağımlılıktır. Aralarında duygusal bağ olmalı”
Yıkılan sadakat mitlerinden birkaç örnek


  • Yeni bir müşteri yaratmanın maliyeti, müşteriyi elde tutmanın maliyetinden beş kat daha fazladır.




  • Uzun vadeli müşteri, kısa vadeli müşteriden daha iyidir.




  • Geleceğe yönelik stratejik kararlar alırken, size en çok ciroyu getiren müşteriye odaklanırsınız.




  • Sadık müşteriler daha kârlıdır.




  • Sadık müşteriler sizin reklamınızı yaparlar.


Klarnetin dünya markası HÜSNÜ ŞENLENDİRİCİ ile Malta Köşkü’nde
Son çıkardığı “Hüsn-ü Klarnet” albümü ve fasıl konserleriyle kendinden çok söz ettiren başarılı bir isim Hüsnü Şenlendirici. Ünlü müzisyen otomobillerle arasının çok iyi olduğunu söylüyor

Müzisyenlik geleneği olan bir aileden geliyorsunuz; babanız Ergun Şenlendirici, dedeniz Hüsnü Şenlendirici de müzisyendi. Bu işi seçmenizde ailenizdeki müzik adamlarının rolü ne kadar?

Müzikle uğraşmak ve meslek olarak bu yolu seçmek benim için kaçınılmaz bir sondu aslında. Bunu olumsuz anlamda söylemiyorum, böyle bir aileden geldiğim, küçük yaşlarda enstrüman çalabildiğim için mutluyum. İşimi çok seviyorum. Henüz çocukken ailemde var olan müzisyenlerin bana sağlayacağı katkıların farkına varmıştım. Onlardan çok şey öğrenebileceğimi biliyordum. Bu fırsatı iyi değerlendirmem gerekiyordu. Müzik temelimi ailemdeki müzisyenlerden aldım ben. Dayılarım, amcalarım ailemdeki birçok insan müzisyendi. Üstelik sadece bizim evden değil, mahalledeki tüm evlerden müzik sesleri yükselirdi. Müziğin içinde başlamış, müzikle devam etmiş bir hayat benimkisi. Böyle bir ortamda büyüyen bir çocuğun başka bir meslek seçmesi düşünülemezdi.


Müzik eğitimi aldınız mı?

11–12 yaşlarındayken, ilkokuldan sonra konservatuarı kazandım. İstanbul Teknik Üniversitesi Çalgı bölümüne girdim. Dört yıl sonra okuldan ayrıldım. Bu ayrılış, benim eğitimime son vermem anlamına gelmedi. Çevremde çok başarılı müzisyenler vardı. Babam, babamın arkadaşları, birlikte çalıştığım önemli kişiler... Bu insanlardan yaşayarak, dinleyerek, çalarak öğrendim müziği. Yurtdışına gittiğimde bile farklı müzisyenlerden öğrendiklerim oluyordu. Benim için öğrenmenin sonu hâlâ gelmedi. Bugün bile “Kendimi nasıl geliştiririm, müziğimi nasıl ilerletir, ona neler katabilirim?” sorusunun peşinden gidiyorum.


Sadece yurtiçinde değil yurtdışında da birçok müzisyenle birlikte çalıştınız. Yurtdışı çalışmalarınız size neler kattı?

Henüz konservatuarda okuduğum yıllarda, babamın kurduğu Laço Tayfa ile ilk yurtdışı festivalime katılmıştım. 14 yaşlarındayken Okay Temiz ile tanıştım. Ayda birkaç kez yurtdışına gidiyor, festivallere katılıyordum. Bu soruya, “Çok gezen mi çok okuyan mı bilir?” sorusuyla yanıt verebilirim. Festivallerde, ayrı kültürlere sahip insanlarla tanışıyorsunuz. Bu insanlarla aynı otelde kalıyor, birlikte yemek yiyor, prova yapıyorsunuz. Farklı kültürlere ait müzikler, çalışma şekilleri klarnetime çeşitlilik kattı. Bu insanlarla ortak dili konuşmuyorsunuz ama müziğin dili evrensel. Çalmaya başladığımızda, provalarda müzikle birlikte artık ortak dili konuşmaya başlıyorsunuz. Yurtdışı çalışmalarım sayesinde birçok yer gördüm. Benim gibi gezmeyi seven bir insan için bu da çok önemli.


Hüsn-ü Klarnet” albümü ile sizi tanıyan insanların sayısı birden çoğaldı. Bu albümü hazırlarken neleri hedeflemiştiniz?

Bu benim ilk solo albümüm. 2001 yılında Laço Tayfa ile çıkardığım albüm de buna benzer bir çalışmaydı. Ama o yıllarda Laço Tayfa’yı daha ön plana çıkarmak istedim. Son albümüme gelecek olursak böyle bir proje hep vardı ama zamanımız yoktu. Albümüm çıktıktan sonra daha fazla kişinin beni tanıdığı doğru ama bu albümü hazırlarken daha çok tanınmak gibi bir amacım yoktu.


Bugüne kadar iki tane Ford marka aracım oldu. 96 model kırmızı bir Ford Escort ve 2000 yılında aldığım sıfır bir Ford Focus. Ford marka arabaları severim”
İşinizdeki bu başarıyı yakalamak için kendinize koyduğunuz kurallar, oluşturduğunuz bir çalışma disiplini var mı?

Ben işimi severek yapıyorum, klarnetime ve müziğe aşığım. Önce kendim ve müzisyen arkadaşlarım için çalarım. Kendi mutluluğum ve onların müziğimden aldıkları tatmin benim için esastır. İşin maddi boyutunu düşünerek, paraya odaklanarak yapacağınız işler başarılı olmaz. Sadece bir şeyler yapmış olmak için de çalışılmaz bence. Mesela ben sadece klarnet çalmakla yetinmiyorum, çalarken insanlara bir şeyler vermek istiyorum, bir şeyler anlatmak istiyorum. Müziğimi sürekli geliştirmeye çalışırım. “Daha iyisini nasıl yaparım?” diye düşünürüm hep. Bunların dışında kendime koyduğum bir kural yoktur. Bu saydıklarım da kural değil aslında. İşini sevmek kural olamaz.


Müzik ve hayat... Bunlar birbirlerine bağlı kavramlar. Hayatı nasıl değerlendiriyor ve yaşıyorsunuz?

Yarın ölecekmiş gibi doyasıya yaşamak... Böyle düşünmeme sanırım babamın çok erken yaşta vefat etmesi neden oldu. Zamanı boşa geçirmemeliyiz, son günümüzü yaşıyormuşçasına doldurmalıyız onu, keyif almalıyız yaşarken. Diğer yandan çok uzun yıllar yaşayacakmış gibi hareket etmek... Bu açıdan bakacak olursanız, sevdiklerinize, arkadaşlarınıza, akrabalarınıza iyi davranmalısınız. Mesela babam hakkında kiminle konuşsam gözlerinin içi parlar “Çok iyi adamdı” derler. Ben de böyle olmak istiyorum işte. Öldüğümde arkamdan “çok iyi adamdı” desinler.


Otomobillerle aranız nasıl?

Otomobillerle aram çok iyi. Arabaları çok severim, sürekli olarak değiştiririm ama. Şu an sahip olduğum iki arabam var. Sanırım onlar on birinci ve on ikinci arabalarım. Otomobille yolculuk yapmayı seviyorum. Arabaların benim hayatımda özel bir yeri vardır. İlk aldığım arabanın plakasını unutmadım mesela: 35 VAP 03. Bir tane de motosikletim var. Bugüne kadar iki tane Ford marka aracım oldu. 96 model kırmızı bir Ford Escort ve 2000 yılında aldığım sıfır bir Ford Focus. Ford marka arabaları severim. Buraya gelirken kullandığımız aracı da çok beğendim. Çok hızlı ve rahat bir araba. 2 litrelik yakıt kapasitesi var, üstelik dizel.



Yüklə 227,71 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin