İstanbul Film Festivali’nin genç yaşta kaybettiğimiz yönetmen ve yapımcı Seyfi Teoman anısına verdiği Seyfi Teoman En İyi İlk Film Ödülü’ne, festivalin Altın Lale Uluslararası ve Ulusal Yarışmaları’nın yanı sıra, “Türkiye Sineması” bölümünde yer alan “Yarışma Dışı” ve “Yeni Türkiye Sineması” kuşakları ile “Sinemada İnsan Hakları” bölümünde gösterilen Türkiye yapımı tüm ilk filmler aday olabilecek.
Seyfi Teoman En İyi İlk Film Ödülü’nü kazanan filmin yönetmenine Cem Yılmaz, CMYLMZ Fikirsanat aracılığı ile 30.000 TL verecek. İlk kez geçen yıl verilen ödülü Cem Yılmaz beş yıl boyunca destekleyecek.
Seyfi Teoman En İyi İlk Film Ödülü’nün jürisinde geçen yıl Oh Boy / Eyvah filmiyle festivale konuk olan Jan Ole Gerster, oyuncu Taner Birsel ve yönetmen Seren Yüce yer alacak.
Seyfi Teoman, gerek yönettiği, gerekse yapımcılığını üstlendiği filmlerle hem İstanbul Film Festivali’nde, hem de dünyanın belli başlı festivallerinde pek çok ödül kazanmıştı. Teoman, ilk filmi Tatil Kitabı’yla İstanbul Film Festivali Altın Lale Ulusal Yarışma’da En İyi Film Ödülü’nü almıştı. İkinci filmi Bizim Büyük Çaresizliğimiz de 61. Berlin Film Festivali’nde yarıştıktan hemen sonra İstanbul’da hem Ulusal, hem Uluslararası Yarışma’da yer almış ve Altın Lale Uluslararası Yarışma’da Jüri Özel Ödülü’nü kazanmıştı. Teoman’ın yapımcıları arasında bulunduğu, Emin Alper’in yönettiği Tepenin Ardı filmi de 2012 yılında Altın Lale Ulusal Yarışma’da En İyi Film Ödülü’nü kazanmıştı. Seyfi Teoman, geçirdiği bir trafik kazası sonucu 8 Mayıs 2012’de aramızdan ayrıldı. İstanbul Film Festivali, Seyfi Teoman’ı En İyi İlk Film Ödülü ile her yıl anmaya devam edecek.
Uluslararası Sinema Eleştirmenleri Birliği (FIPRESCI) bu yıl da İstanbul Film Festivali kapsamında ödül verecek. Ulusal ve Uluslararası Yarışma’da yer alan birer filme FIPRESCI Ödülü verilecek. Başkanlığını İspanya’dan Nando Salvá’nın yapacağı FIPRESCI Jürisi’nde Almanya’dan Heike–Melba Fendel, Romanya’dan Angelo Mitchievici, Mısır’dan Amal Al Gamal ve Türkiye’den Janet Barış ile Murat Emir Eren görev alacak.
-
Radikal Gazetesi Halk Ödülü
İstanbul Film Festivali’nde her yıl olduğu gibi Ulusal ve Uluslararası Yarışma’da yer alan birer filme, İKSV’nin medya sponsorlarından Radikal gazetesinin Halk Ödülü verecek. Radikal Halk Ödülü’nü alacak iki filmi, festival izleyicileri, festival sinemalarında yer alan bilgisayarlardan oy kullanarak belirleyecekler. Oy kullananlar arasında çekilecek kura sonucunda çeşitli ödüller sahiplerinin olacak. Büyük ödülü kazanacak şanslı izleyici, Radikal gazetesinin davetlisi olarak Selanik Film Festivali’ne gidecek.
-
Sinemada İnsan Hakları: Avrupa Konseyi Sinema Ödülü FACE
Avrupa Konseyi’nin katkılarıyla 8 yıl önce, yalnızca İstanbul Film Festivali kapsamında verilmeye başlanan Avrupa Konseyi Sinema Ödülü FACE (Film Award of the Council of Europe) bu yıl da, “Sinemada İnsan Hakları” bölümündeki bir filme verilecek. İnsan hakları konusunda kamuoyunda duyarlılık ve bilinç yaratan, konunun öneminin daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunan 10 filmin gösterileceği “Sinemada İnsan Hakları” bölümünden seçilecek filmin yönetmenine kapanış ve ödül töreninde Avrupa Konseyi’nden bir yetkili tarafından 10.000 avroluk para ödülü takdim edilecek. FACE Ödülü’ne Avrupa Konseyi’nin sinema yapıtlarını destekleyen Eurimages Fonu da ortak.
FACE Jürisi’nin başkanlığını, geçen yıl Syngue Sabour / Sabır Taşı adlı filmi ile İnsan Hakları Yarışması’nda FACE Ödülü’nü alan Atiq Rahimi üstlenecek. Jüride ayrıca Eurimages Yürütücü Direktörü Roberto Olla ve Avrupa Konseyi Genel Sekreter Danışmanı Leyla Kayacık ile gazeteci yazar Özgür Mumcu yer alacak. FACE Ödülü için yarışacak filmler şunlar:
30. İstanbul Film Festivali’nde Mikrofon filmiyle Altın Lale kazanan Mısırlı yönetmen Ahmad Abdalla bu filminde Mısır’da devrimin ateşini yakacak olan gençliğin yaşadığı derin umutsuzluğu ve öfke birikimini bizlere göstermişti. Kahire’nin fakir semtlerinde geçen Rags and Tatters / Çul Çaput, 4 yıl önce Mikrofon’un bıraktığı yerden devam ediyor. 2011’de, Tahrir Meydanı’nda yapılan gösteriler sırasında hapisten kaçan yüzlerce tutukludan birini izleyen Çul Çaput’ta yönetmen hiç diyalog kullanmadan, birçok farklı karakterin hikâyesini anlatıyor. Yönetmen Ahmad Abdalla festivalde İstanbul’da olacak.
Alman yönetmen Maria Binder’in çektiği TransX İstanbul, 25 yıldır insan haklarının ve özelde LGBTIQ bireylerin haklarının etkin savunucularından biri olan İstanbullu transkadın Ebru K.’yı izleyen bir belgesel. Kendiyle dalga geçen, nüktedan Ebru, uzun vadede Türkiye toplumunu değiştirmeyi hedeflerken, yönetmenin annesiyle tanışıyor ve birlikte translar için bir bakımevi açmaya karar veriyorlar. Gayet kişisel bir belgesel olan Trans X İstanbul, Ebru K.’yı gözlemlerken Türkiye’de LGBTQI bireylerin hukuki ve toplumsal yerlerini de sorguluyor.
Mais Darwazah’nın şiirsel belgeseli My Love Awaits Me by the Sea / Aşkım Beni Deniz Kıyısında Bekler, hiç tanışmadığı Hasan adlı âşığının peşinden memleketi Filistin’e ilk kez giden yönetmenin kendi hikâyesini anlatıyor. Aşk, mekân, yuva ve ütopya kavramlarını ele alan film, masalsı niteliğiyle gerçekliği de sorguluyor. Yönetmen Mais Darwazah festival zamanı İstanbul’da olacak.
Ai Weiwei the Fake Case / Düzmece Dava, hayatı boyunca insan hakları için mücadele eden dünyaca ünlü Çinli sanatçı Ai Weiwei’in yaşam felsefesini, siyasal görüşlerini, insan hakları mücadelesini ve devlet baskısına karşı duruşunu ele alıyor. Ai Weiwei 2011 yılında aniden tutuklanarak tecrit ediliyor. 81 gün gözaltında tutulduktan sonra ev hapsine alınan sanatçının her hareketi eve yerleştirilen 18 kamerayla polisler tarafından halen izleniyor. Filmin yönetmeni Andreas Johnsen festivalin bu yıl İstanbul’a gelecek konukları arasında.
Maximón Monihan’ın diyalogsuz ve sessiz sinemaya yakın bir estetik yakalayan yaratıcı ilk filmi The Voice of The Voiceless / Sessizlerin Sesi’nin senaryosu gerçek olaylardan yola çıkarak yazılmış; başrolleri de amatör oyuncular tarafından paylaşılıyor. Filmde ailesi kandırılarak Orta Amerika’dan New York’a götürülen sağır ve dilsiz Olga adlı bir genç kızı izleriz. Olga, New York’a vardığında kendi gibi kandırılmış bir grup sağır dilsizle birlikte şiddete maruz bırakılarak dilenmeye zorlanır. Çağdaş ses tasarımıyla neredeyse tamamen konuşmasız bu film Mumbai Film Festivali’nde Genç Eleştirmenler Jürisi’nden En İyi Film Ödülü’nü aldı. Yönetmen Maximón Monihan da festivalin bu yılki konukları arasında.
Yabancı Dilde En İyi Film dalında Oscar’a da aday gösterilen, Cannes Belirli Bir Bakış Ödülü, FICFA En İyi Belgesel ve Kudüs En İyi Belgesel ödüllerini alan film The Missing Picture / Eksik Resim bir yandan hayranlık uyandırırken diğer yandan unutulması güç ve sarsıcı bir film. Neredeyse bir tarih dersi niteliğindeki filmde, arşiv görüntüleri ve kilden yapılmış küçük figürler izleyiciyi, 1970’li yıllarda Kamboçya’nın üstüne bir karabasan gibi çöken Kızıl Kmer rejimine götürüyor. Beş yaşındayken ailesi Kızıl Kmerler tarafından yok edilen yönetmen Rithy Panh, bu en kişisel filminde kendi yaşamından yola çıkarak baskı, fanatizm ve hafıza üzerine benzerine zor rastlanır bir öykü anlatıyor.
Cannes’da bütün oyuncu kadrosuyla “Yetenek Ödülü”ne layık görülen, Zürih, Mumbai, Selanik film festivallerinde büyük ödülü kazanan, Selanik’te En İyi Yönetmen ve İzleyici Ödülü’nü de alan La jaula de oro / Altın Kafes, yönetmen Diego Quemada Diaz’ın yüzlerce göçmenin anlattıklarından hareketle çekilmiş ilk uzun metrajlı çalışması. Daha iyi bir hayat hayaliyle Guatemala’nın gecekondu bölgesinden yola çıkan üç gencin Amerika’ya ulaşma hayallerini şiirsel bir bakış açısıyla izleyen bu yol filmi, yönetmenin tabiriyle “insanları birbirinden ayıran, ulusları bir bıçak gibi bölen sınırları sorguluyor”.
Gürcü yönetmen Zaza Urushadze’nin son filmi Tangerines / Mandalina Bahçesi, savaş, göç ve anayurt kavramlarını ele alıyor. 1992’deki Rusya–Gürcistan savaşıyla birlikte, Gürcistan’da yerleşik Estonyalılar, ülkeyi terk edip anayurtları Estonya’ya döndü. Vatanlarını terk etmeyen İvo ve Margus, arazilerinde bir Çeçen bir de Gürcü yaralı savaşçıyla karşılaşınca, her ikisini de iyileşinceye kadar evlerine alırlar.
Adalet diye bir şey yoktur, insanın sınırları vardır, iddiasıyla yola çıkan The Verdict / Adalet Peşinde, Belçikalı yönetmen Jan Verheyen’in 12. filmi. Karısının bir cinayete kurban gitmesinin ardından hukuk sisteminin boşlukları yüzünden katilin salıverilmesiyle adaleti kendi uygulamaya kalkan bir adamı izleyen Adalet Peşinde, Montreal Film Festivali’nde En İyi Yönetmen Ödülü’nü kazandı.
2010’da Altın Lale Jürisi’nde de yer alan yönetmen Jasmila Zbanic’in İngilizce olarak çektiği ilk film For Those Who Can Tell No Tales / Sesini Duyuramayanlar İçin’in ilk gösterimi Toronto Film Festivali’nde yapıldı. Avustralyalı sanatçı Kym Vercoe, savaştan yıllar sonra gezmek için Bosna Hersek–Sırbistan sınırına gider, ancak burada kaldığı otelde savaş sırasında neler yaşandığını öğrenince hayatı alt üst olur. Vercoe’nun bu deneyimi üzerine yazıp sahnelediği Seven Kilometers North–East adlı oyunundan etkilenerek sinemaya aktaran yönetmen Jasmila Zbanic, Kym Vercoe’nin yarattığı şiirsellikten etkilendiğini dile getiriyor. Filmde Kym Vercoe kendini oynuyor. Grbavica ve On the Path / Yolda filmleri daha önce festivalde gösterilen yönetmen Jasmila Zbanic bu yıl yeniden İstanbul’a gelen festivalin konukları arasında.
SEZONUN MERAKLA BEKLENENLERİ “AKBANK GALALARI”NDA
İstanbul Film Festivali’nin popüler bölümlerinden “Akbank Galaları”nda, geniş kitleye seslenen, yıldızları usta yönetmenlerle buluşturan, merakla beklenen filmlerin Türkiye’deki ilk gösterimleri yapılacak. Gösterimler Beyoğlu’ndaki Atlas sinemasında yapılacak.
Wes Anderson’ın Berlin Film Festivali’nin açılışını yapan ve Jüri Büyük Ödülü’nü de kazanan son filmi The Grand Budapest Hotel / Büyük Budapeşte Oteli, Akbank Galaları’nın merakla beklenen filmlerinden. Türkiye prömiyerini festivalde yapacak film 1920’lerde Avrupa’da büyük bir otelde yıllardır görev yapan, adı efsaneleşmiş Gustave H. ile yakın arkadaşı, lobi görevlisi Zero Moustafa’nın maceralarını anlatıyor. Filmin bol yıldızlı oyuncu kadrosunda Ralph Fiennes’ın yanı sıra F. Murray Abraham, Edward Norton, Mathieu Amalric, Saoirse Ronan, Adrien Brody, Willem Dafoe, Léa Seydoux, Jeff Goldblum, Jason Schwartzman, Jude Law, Tilda Swinton, Harvey Keitel, Tom Wilkinson, Bill Murray, Owen Wilson gibi isimler yer alıyor.
Schindler’in Listesi ve İngiliz Hasta filmlerinde canlandırdığı karakterlerle en iyi erkek oyuncu dalında Oscar’a aday gösterilen Ralph Fiennes, Büyük Budapeşte Oteli’nin başrolünün yanı sıra The Invisible Woman / Görünmeyen Kadın filminde bu kez hem yönetmen hem de oyuncu olarak karşımıza çıkıyor. Yazar Charles Dickens’ın karısına rağmen uzun yıllar tutkulu bir aşkla ilişkisinin sürdüğü oyuncu Nelly Ternan’ı anlatan film Abi Mogan tarafından senaryoya uyarlandı. Ralph Fiennes’in canlandırdığı Dickens’ın unutulmaz aşkı Nelly’yi Felicity Jones canlandırıyor.
2003 yılında İstanbul Film Festivali Sinema Onur Ödülü’nü alan yönetmen Stephen Frears’ın Martin Sixsmith’in The Lost Child of Philomena isimli kitabından uyarladığı son filmi Philomena / Umudun Peşinde de Akbank Galaları kapsamında izleyicilerle buluşacak. Aynı zamanda festivalin açılış filmi olan Philomena, kayıp oğlunu arayan bir annenin gerçek öyküsünü anlatıyor. Prömiyerini yaptığı Venedik Film Festivali’nde birçok ödül kazanan Umudun Peşinde, dört dalda BAFTA, üç dalda Altın Küre ve “En İyi Film” ile “En İyi Kadın Oyuncu” dahil dört dalda da Oscar’a aday gösterildi. Jeff Pope ve İngiliz mizahının başarılı ismi, aynı zamanda filmin başrol oyuncularından Steve Coogan tarafından senaryolaştırılan filmde, Philomena rolünü etkileyici performansıyla Judi Dench üstleniyor.
Fransız yönetmen Cédric Klapisch’in L’Auberge Espagnole / İspanyol Pansiyonu ve Les Pouppées Russes / Rus Bebekler’den sonra çektiği, üçlemenin son filmi Chinese Puzzle / Aşk Bulmacası, çocuklarından ayrı kalmaya dayanamayarak eski eşinin peşinden New York’a taşınan 40 yaşındaki Xavier’nin maceralarını anlatıyor. Bu hareketli kent komedisinde Klapisch’in daha önceki filmlerinde de beraber çalıştığı Romain Duris, Audrey Tautou ve Cécile de France rol alıyor.
Downton Abbey isimli televizyon dizisiyle BAFTA’dan En İyi Yönetmen Ödülü kazanan Brian Percival, birçok ülkede en çok satanlar listelerinde yer alan The Book Thief / Kitap Hırsızı kitabını aynı adla sinemaya uyarladı. Kitap Hırsızı’nda rol alan genç oyuncu Sophie Nélisse performansı ile dikkat çekerek Satellite Film ve Phoenix Film Eleştirmenleri Topluluğu tarafından ödüle layık görüldü. Nazi Almanya’sında geçen Kitap Hırsızı, Azrail’in gözünden bir kızın kitap çalarak kendine büyülü bir dünya kurmasını anlatıyor. Filmin başrollerinde ayrıca Geoffrey Rush ve Emily Watson yer alıyor.
Roman Polanski’nin aynı adlı ünlü tiyatro oyunundan uyarladığı ve Cannes’da Altın Palmiye için yarışan son filmi Venus in Fur / Kürklü Venüs merakla beklenen Gala filmlerinden. Kadın ve erkek arasındaki savaşın bir yansıması olarak bir yönetmen ve onun sahneye koyacağı oyunda başrolü kapmaya çalışan bir aktrisin birbirine hazırladığı kurnaz tuzakları anlatan filmde Polanski hınzırca kendisiyle de dalga geçiyor. Yönetmen rolündeki Mathieu Amalric, şaşırtıcı şekilde Polanski’nin gençliğine benzerken, aktrisiyse Polanski’nin gerçek hayattaki karısı Emmanuelle Seigner canlandırmakta. Polanski bu filmiyle 28 Şubat’ta Cesar’larda En İyi Yönetmen ödülünü kazandı.
Akbank Galaları bölümünün en merakla beklenen filmleri Villeneuve’den! 2009 Filmekimi’nde Polytechnique filmiyle izlediğimiz, 30. İstanbul Film Festivali’nde Incendies / İçimdeki Yangın filmiyle Altın Lale için yarışan Kanadalı yönetmen Denis Villeneuve 2013 yılında yaptığı son iki filmi Enemy / Düşman ve Prisoners / Tutsak ile bu yıl yine festival programında.
Nobel ödüllü yazar José Saramago’nun Türkiye’de de yayımlanan The Double / Kopyalanan Adam isimli romanından esinlenerek Javier Gullón tarafından senaryosu yazılan gerilim filmi Düşman, televizyonda kendisine çok benzeyen birini gören bir adamın bu benzerinin izini sürüşünü ele alıyor. Villeneuve’ün bu filminde başrolü, birbirine tıpatıp benzeyen iki ayrı adamı oynayan Jake Gyllenhaal üstlenirken, Mélanie Laurent, Isabella Rossellini, Sarah Gadon, Stephen R. Hart ve Jane Moffat gibi isimler ona eşlik ediyor. Düşman, Courmayeur Noir Film Festivali’nde En İyi Film Ödülü kazandı.
En İyi Görüntü dalında Oscar’a aday gösterilen Tutsak ise, kaçırılan iki kız çocuğunun aranması sırasında yaşananları anlatıyor. Denis Villeneuve, Düşman filmini çekerken yeni bir film yönetmek için teklif alınca birlikte çok uyumlu çalıştığı Jake Gyllenhaal’ı hemen bu yeni filmin kadrosuna da dahil ediyor. Soluk soluğa izlenen bir polisiye gerilim olan Tutsak’ın oyuncu kadrosunda, bu kez yardımcı rolde olan Gyllenhaal’ın yanısıra Hugh Jackman, Maria Bello, Terrence Howard, Melissa Leo ve Paul Dano yer alıyor.
Yönetmen Fred Schepisi’nin merakla beklenen filmi Words and Pictures / Sözcükler ve Resimler de Türkiye’deki sinemaseverlerle ilk defa “Akbank Galaları”nda buluşacak filmlerden…
ÖZEL GÖSTERİM: TÜRK KLASİKLERİ YENİDEN
İstanbul Film Festivali, Groupama işbirliğiyle yedi yıl önce başlattığı “Özel Gösterim: Türk Klasikleri Yeniden” bölümüyle Türkiye sinemasının önemli yapıtlarının restore edilip yıllar sonra sinema perdesinde yeniden gösterilmelerini sağlıyor.
Festival kapsamında gerçekleştirilecek özel gösterimde bu yıl 2005 yılında festivalin Sinema Onur Ödülü’nü alan Yavuz Turgul’un yazıp yönettiği, başrollerinde Şener Şen, Uğur Yücel ve Sermin Hürmeriç’in yer aldığı, 1988 İstanbul Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü alan 1987 yapımı Muhsin Bey filmi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Prof. Sami Şekeroğlu Sinema–TV Merkezi tarafından restore edilerek izleyicilere sunulacak. Filmde başrolü üstlenen Şener Şen 2006 yılında, görüntü yönetmeni Aytekin Çakmakçı 2013 yılında festivalin Sinema Onur Ödülü’nü almıştı. Filmin yapımcısı Abdurrahman Keskiner ve özgün müziklerini besteleyen Attila Özdemiroğlu da bu yıl Sinema Onur Ödülü’nü alacak.
Sinemaseverler Groupama işbirliğiyle, daha önceki yıllarda Erden Kıral’ın 1979 yapımı Bereketli Topraklar Üzerinde, Lütfi Ö. Akad’ın 1949 tarihli Vurun Kahpeye, Atıf Yılmaz’ın 1978 tarihli Selvi Boylum Al Yazmalım, Memduh Ün’ün 1958 tarihli filmi Üç Arkadaş, Halit Refiğ’in 1964 tarihli Gurbet Kuşları ve Lütfi Ö. Akad’ın 1968 tarihli Vesikalı Yarim filmlerini restore edilmiş kopyalarından izleme şansı bulmuştu.
FESTİVALDE BU YILA ÖZEL BÖLÜMLER
-
Türkiye’de Sinemanın 100. Yılına Özel: Bu İkiliye Dikkat
İstanbul Film Festivali Türkiye’de sinemanın 100. yılını 38 filmlik çok özel bir seçkiyle kutluyor. Sinema yazarları Engin Ertan ve Fatih Özgüven, akademisyenler Selim Eyüboğlu ve Umut Tümay Arslan ile İstanbul Film Festivali direktörü Azize Tan, Türkiye’de sinemanın 100. yılına özel bu programı oluştururken kalburüstü filmleri önlerine serip, onlara değişik perspektiflerden bakmaya çalıştıkça belli başlı temaların öne çıktığını da fark ettiler. Sinemamızın yüz yıllık tarihine bakarken, en iyiler listelerinden bir tane hazırlamak yerine, ilk bakışta aklımıza akraba oldukları gelmeyecek, benzer dertlere sahip ikilileri tercih ettiler; böylece dikkatleri, mevzubahis meselelerin bazen hiç beklenmeyecek filmlere de sızabildiğine çekmeyi hedeflediler.
Adını da bir filmden alan “Bu İkiliye Dikkat” bölümü, cinsiyet rollerinin temsilinden iktidar tutkusuna, hâkim gücün simgesi olagelmiş erkeklerden farklı şekillerde var olma mücadelesi veren kadınlara, kent, köy ve taşra algısından İstanbul’un ve hatta Beyoğlu’nun sinemamızda başlı başlına bir konu, bir hikâye anlatma sahnesi olmasına, Kürt meselesinden azınlıklara çok geniş yelpazedeki temalarla bu ülkenin aynası olan yüz yıllık Türkiye sinemasına adanıyor.
-
Bağımsız Sinemanın Öncüsü Marin Karmitz ve MK2
Dünya film endüstrisine büyük katkılar sağlayan yönetmen ve yapımcı Marin Karmitz’in sinema kariyerinin ve kurduğu MK2 prodüksiyon ve sinemacılık şirketinin 40 yılına adanan “MK2–40. Yıl” bölümünde aralarında Abbas Kiarostami’nin Five / Beş, Xavier Dolan’ın Laurence Anyways, Lodge Kerrigan’ın Claire Dolan ve Paolo ile Vittorio Taviani’nin Kaos filmlerinin de olduğu, daha önce festival kapsamında gösterilmemiş MK2 filmleri izleyiciyle buluşacak.
Theo Angelopoulos, Michael Haneke, Krzysztof Kieslowski, Fatih Akın gibi saygın yönetmenlerle çalışan Marin Karmitz, MK2 bünyesinde açtığı 12 sinema kompleksi ve 65 sinema salonuyla Fransa’nın bağımsız sinema öncülerinden. Karmitz’in kurduğu MK2 bugüne dek yapımını üstlendiği yüzden fazla filmle, yüzden fazla uluslararası ödül kazandı.
Bağımsız film dağıtımcılığının ünlü ismi, yönetmen ve yapımcı Marin Karmitz festivalin, 19 Nisan Cumartesi akşamı Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda düzenlenecek kapanış ve ödül töreninde Sinema Onur Ödülü’nü almak üzere İstanbul’da olacak.
-
Polonya Canlandırma Sineması
İstanbul Film Festivali’nde canlandırma sineması bu yıl, Polonya–Türkiye arası diplomatik ilişkilerinin tesisinin 600. yıldönümü ile ilgili kutlamaların kültür programı çerçevesinde Polonya’ya odaklanacak. “Polonya Canlandırma Sineması” bölümünde, Poznan Canlandırma Film Festivali direktörü, sanat tarihçisi ve eleştirmen Marcin Giżycki’nin derlediği Polonya Deneysel Canlandırma Sineması Antolojisi çerçevesinde toplam kısa metrajlı 40 film gösterecek. Bölüm kapsamında üç program halinde Pera Müzesi’nde gerçekleştirilecek gösterimlerin yanı sıra Polonyalı canlandırma yönetmen ve akademisyenlerinin katılımıyla bir de panel düzenlenecek.
-
Savaş ve Hatıralar: Aleksey German Filmleri
Yalnızca altı film yapmasına rağmen Rus sinemasında büyük saygınlık kazanan, adı çoğu zaman Tarkovski’yle birlikte anılan Aleksey German’ın tüm filmleri festival kapsamında izleyiciyle buluşacak. 2013 yılında hayatını kaybeden ünlü yönetmenin yapıtlarını bir araya getiren retrospektifte The Seventh Companion / Yedinci Uydu, Trial on the Road / Kahraman Mı, Hain Mi?, Twenty Days Without War / Savaşsız Yirmi Gün, My Friend Ivan Lapshin / Arkadaşım İvan Lapşin, Khrustalyov, My Car! / Hrustalyov, Arabamı Getir! ve German’ın ölümünün ardından eşi tarafından tamamlanan 2013 yapımı Hard to be a God / Tanrı Olmak Zor İş filmleri gösterilecek.
Festivalin, aşkın ne yaşı ne de cinsiyeti olduğunun altını çizen bu yeni bölümü, aşkı bulmanın bin bir yolu olduğunu anlatan filmleri bir araya getiriyor.
Plan B ve Ausente ile uluslararası festivallerde ses getiren Marco Berger’in cinsel tansiyonu hiç dinmeyen yeni filmi Hawaii festival programında. Yeni romanını yazmaya çalışan Eugenio’nun iş aramak için kapısına gelen genç, çocukluk arkadaşı Martín çıkar. İki adam bir yandan kaçamak şekilde diğerini gözler, diğer yandan gelecek tepkiyi kestiremediğinden aklından geçeni dile getiremez. Berger, ses ve görüntüleri ustalıkla kullandığı filmin mütevazı öyküsünden erotik ve tutkulu bir film çıkartıyor.
Firefox / Can Ateşi ve Heading South filmlerinin kurgucusu ve senaristi, yönetmen Robin Campillo’nun bu son filmi Eastern Boys / Doğulu Çocuklar, Venedik’te Ufuklar bölümünde En İyi Film seçildi. Doğulu Çocuklar, Paris yakınlarında doğru Avrupa’dan gelen bir erkek fahişe çetesinin tuzağına düşen bir işadamını izliyor. Şaşırtıcı olay örgüsüyle izleyiciyi sürekli beklenti içinde tutan film, Fransa’daki göçmenlerin durumunu ve günümüz dünyasında samimiyet ihtiyacını ele alıyor.
Fransız yönetmen Alain Guiraudie’nin son filmi Stranger by the Lake / Göldeki Yabancı, ölüm, cinsellik, eşcinsel kültürü ve dostluk kavramlarına yaklaşımıyla hem izleyicilerden hem de eleştirmenlerden büyük övgü topladı. Göldeki Yabancı, Mayıs 2013’te Cannes’da prömiyerini yaptığı Belirli Bir Bakış bölümünde En İyi Yönetmen Ödülü’nün yanı sıra Eşcinsel Palmiye’ye de layık görüldü. Hitchcockvari bir cinayet gizemi etrafında kurgulanan filmin tamamı bir yaz mevsiminde, bir çıplaklar plajında geçiyor. Filmin başrol oyuncusu Christophe Pau da festivale katılacak.
Sundance Film Festivali’nde Görüntü Ödülü kazanan Hong Khaou’nun ilk filmi Lilting / Sevgilinin Ardından, aşk ve kayıp temalarını ele alan incelikli bir dram. Filmde, oğlunu kaybeden Kamboçya asıllı bir kadın ile oğlunun sevgilisinin tanışması ve birbirlerini teselli etmeleri anlatılıyor. Yönetmen Lilting, filmin görsel yapısını Wong Kar–wai’nin Aşk Zamanı filminden esinlenerek kurmuş.
Tabu yıkan yönetmen Bruce LaBruce’ın ilk uluslararası gösterimlerini Toronto ve Venedik film festivallerinde yapan son filmi Gerontophilia / Aşkın Yaşı Yoktur bu bölümün en ilginç filmlerinden. İleri yaştaki hemcinslerine karşı tutkulu bir çekim duyan genç hastabakıcı Lake’in bakımevindeki Bay Peabody’e duyduğu aşkı anlatan bu romantik filmin başrolünde Pier–Gabriel Lajoie yer alıyor. Bruce LaBruce’un beden ve cinsiyet politikalarını alışılmıştan daha az sivri bir tarzla ele aldığı Aşkın Yaşı Yoktur, Montreal Film Festivali’nde En İyi Kanada Filmi seçildi.
Bu yılki Berlin Film Festivali’nin izleyici favorileri arasında yer alan ve festivalden Teddy Ödülü’yle dönen yönetmen Daniel Ribeiro’nun ilk uzun metrajı The Way He Looks / Bugün Eve Yalnız Dönmek İstiyorum, ilk aşkın sarhoş edici etkisi üzerine. Görme engelli Leonardo, sınıflarına yeni gelen Gabriel ile çabucak kaynaşır ve kısa sürede ona âşık olduğunun farkına varır. Ancak en yakın arkadaşı Giovana da Gabriel’e tutulmuştur.
İsveç’ten Ester Martin Bergsmark’ın Something Must Break / İnceldiği Yerden Kopsun filmi de “Nerdesin Aşkım?” bölümünde izleyiciyle buluşacak filmlerden…
-
Birinci Dünya Savaşı ve Krizdeki Modernite
Festival, Birinci Dünya Savaşı’nın 100. yıldönümünü, “Birinci Dünya Savaşı ve Krizdeki Modernite” başlıklı özel bölümde gösterilecek iki filmle anıyor. Bölümde geçen yıl Seyfi Teoman İlk Film Ödülü’nün jürisinde de yer alan sinema yazarı ve festival programcısı Rüdiger Suchsland’ın çektiği Caligari – When Horror came into Cinema / Korku Sinemaya Geldiğinde ve Weimar döneminin ilk filmlerinden Robert Siodmak ve Edgar G. Ulmer’in 1929 filmi People on Sunday / Bir Pazar Günü filmleri paralel olarak gösterilecek. Bu özel bölüm kapsamında “Birinci Dünya Savaşı ve Krizdeki Modernite” başlıklı bir de panel düzenlenecek.
FESTİVALİN VAZGEÇİLMEZLERİ
“Ustalar” bölümünde sinemaseverler, dünya sinemasına yön vermeyi sürdüren, yıllara meydan okuyan usta yönetmenlerin son filmlerini izleme fırsatı bulacak.
Efsane yönetmen Andrzej Wajda’nın Robert Wieckiewicz, Agnieszka Grochowska ile Iwona Bielska’nın başrollerini paylaştığı son filmi Walesa. Man Of Hope. / Walesa, Nobel Barış Ödülü sahibi Lech Walesa’nın haklarını savunan bir dok işçisinden önce Dayanışma Sendikası liderliğine, oradan Polonya’nın cumhurbaşkanlığına uzanan benzersiz yolculuğunun hikâyesini anlatıyor. Polonya’nın En İyi Yabancı Film Oscar adayı olan ve ilk gösterimini Venedik Film Festivali’nde yapan Walesa, yılın en iyi politik filmlerinden. Andrzej Wajda, bu yıl festivalin Yaşam Boyu Başarı Ödülü’nü alacak. Ödül, Walesa’nın gösteriminde filmin başrol oyuncusuna verilecek.
Exotica ve Ararat filmleriyle tanınan yönetmen Atom Egoyan’ın son filmi Devil’s Knot / Şeytan Düğümü Maria Leveritt’in gerçek olaylara dayanan aynı isimli romanından sinemaya uyarlandı. Yapımcılığını Paul Harris Boardman’ın yaptığı ve Reese Witherspoon, Kevin Durand, Stephen Moyer, Colin Firth, Elias Koteas ile Bruce Greenwood’un rol aldığı filmde 1993 yılında kaybolan üç çocuğun cesetlerinin ortaya çıkışıyla bu kapalı toplumun ve ailelerin nasıl tepki verdiği, suçsuz olduklarını iddia etmelerine rağmen satanistlik ve cinayetle suçlanan üç gencin sorgu ve dava süreçleri anlatılıyor. Atom Egoyan’ın Exocita çizgisine geri döndüğü filmi Şeytanın Düğümü.
Philippe Garrel’in yeni filmi Jealousy / Kıskançlık’ta başrol yine yönetmenin oğlu Louis Garrel’in. Ancak bu kez genç aktör, dedesinden esinlenilerek yazılmış bir karakteri canlandırmakta. Kadın erkek ilişkileri, Parisli bohemler, sanat dünyası ve siyah beyaz görüntülerle Garrel’in önceki filmlerine aşina olanların seveceği hikâye günümüzde geçiyor olsa da filmde iki kadın arasında kalan babasının hayatını gözleyen küçük kız çocuğu Philippe Garrel’den başkası değil! Filmin başrol oyuncu Anna Mouglalis de festivalin konukları arasında.
Terry Gilliam’ın son filmi The Zero Theorem / Sıfır Teorisi, yönetmenin 1985’te Brazil’le başlayıp 1995’te 12 Monkeys / 12 Maymun’la devam eden distopya üçlemesinin son filmi. Senaryosunu Pat Rushin’in yazdığı bu bilimkurguda, yaşamın anlamını ortaya çıkarmaya çalışırken üst düzeyde birilerinin ayağına basan yalnız bir hacker’ın hikâyesi anlatılıyor. Dünya prömiyerini Venedik Film Festivali’nde yapan Sıfır Teorisi’nin oyuncu kadrosunda Christoph Waltz, Lucas Hedges, Ben Whishaw, Tilda Swinton, Mélanie Thierry ve David Thewlis gibi isimler bulunuyor. Belirsiz bir gelecekte geçen film, Gilliam’a özgü göz alıcı set tasarımları ve teknolojiyle paranoyayı buluşturan bir aksiyon.
Bertrand Tavernier’nin San Sebastián Film Festivali’nde En İyi Senaryo Ödülü’nü alan son filmi Quai d’Orsay / Dışişleri bürokrasiyle dalga geçen keyifli bir siyasi taşlama. 2001 yılında İstanbul Film Festivali’nin Yaşam Boyu Başarı Ödülü’nü alan usta yönetmen Bertrand Tavernier’nin filminin oyuncu kadrosunda Julie Gayet, Jane Birkin, Thierry Lhermitte, Raphaël Personnaz ve Niels Arestrup yer alıyor. İlk gösterimi Toronto Film Festivali’nde yapılan filmin esin kaynağı, filmin senaristi, Abel Lanzac mahlasını kullanan Fransız dışişlerinde çalışan Antonin Baudry ve grafik sanatçısı Christophe Blain’in birlikte tasarladıkları aynı adlı çizgi roman.
Bir ustanın diğer bir ustayla dostluğunu anlatması sinemada çok rastlanmıyor. How Strange to be Named Federico, Scola Narrates Fellini / Ettore Scola Fellini’yi Anlatıyor ise tam da böyle bir film. Hem çok yakın dost hem de iki meslektaş olan Federico Fellini’yle Ettore Scola’nın dostlukları beyazperdeye yansıyor. Hem İtalyan hem dünya sinemasına benzersiz bir bakış.
Festivalde 1970 yapımı kült filmi Baal de gösterilecek olan Volker Schlöndorff’un Berlinale’de özel bir galada gösterilen son filmi Diplomacy / Diplomasi, 2. Dünya Savaşında geçen ve gerçek bir olaya dayanan bir psikolojik gerilim. Filmin iki kahramanı, Müttefiklerin yaklaşmasıyla Paris’i yerle bir etme emri alan Nazi birliklerinin kumandanı Von Choltitz ve onu bu kararından vazgeçirmeye çalışan İsveç elçisi Nordling.
Berlin Film Festivali’nde prömiyerini yapan ve başrolünü Charlotte Gainsbourg’un oynadığı, Lars von Trier’in tartışmalı son filmi Nymphomaniac / İtiraf, bir seks bağımlısı hakkında. Ancak pek çok eleştirmenin de yazdığı gibi, açık seks sahnelerine rağmen film aslında erotik değil. Bilakis, kasıtlı biçimde seksi olmayan bir film. Yarattığı tartışmalar daha ziyade insan doğası, sekse bakışımız ve tabii ki her filmiyle, yaptığı her açıklamayla gündem yaratan yönetmenin kendisi üzerine. Film 1. bölüm ve 2. bölüm olarak iki ayrı seansta gösterilecek.
İstanbul Film Festivali’nin belgeseller bölümünün sponsorluğunu bu yıl da NTV üstlenecek.
Dünyanın en saygın belgesel film festivallerinden IDFA’nın bu yıl açılış filmi olan ve Sundance Film Festivali’nde Dünya Sineması–Belgesel dalında Jüri Büyük Ödülü’nü kazanan Return to Homs / Humus’a Dönüş, Suriye’nin Humus şehrinden devrimci gençlerin bir portresi. Yönetmen Talal Derki üç yıl boyunca biri milli takım golcüsü, diğeri kameraman iki yakın arkadaşı pasif direnişten silahlı mücadeleye doğru takip ediyor. İki yıl önce festivale konuk olan, “Devrimin Filmini Çekmek” bölümüyle aynı isimli panelde de konuşmacı olan Suriyeli belgeselci, yapımcı ve festivalci Orwa Nyrabia da filmin yapımcılarından biri. Yönetmen Talal Derki’nin de katılacağı bir panelde Suriye’deki iç savaş ve son durum tartışılacak.
70. Venedik Film Festivali’nde, 15 yıl aradan sonra İtalya’ya Altın Aslan ödülünü kazandıran, aynı zamanda Altın Aslan’ı kazanan ilk belgesel olarak tarihe geçen Sacro GRA / Çevreyolu, bölümün öne çıkan belgesellerinden. Bir dönem İstanbul’da da yaşamış olan Gianfranco Rosi’nin yazıp yönettiği film, Roma’yı çevreleyen GRA isimli otoban ve civarındaki hayatı gösteriyor. Italo Calvino’nun Görünmez Kentler adlı romanından esinlenen Rosi, bu film üzerinde iki yıl çalışmış.
İtalyan sinemasının efsane yönetmeni Bernardo Bertolucci’nin gözünden sinema sanatını anlatan Bertolucci on Bertolucci / Bertolucci’den Bertolucci izleyiciyi olağanüstü bir yolculuğa çıkarıyor. Walter Fasano ve Luca Guadagnino’nın iki yıllık bir arşiv taramasının ardından oluşturulan filmde dünyanın dört bir yanından 300 saati aşkın arşiv kaydı bir araya getirildi.
BAFTA Ödülleri’nde “En İyi Belgesel” dalında yarışan ve 15 filmlik Oscar belgesel ön listesinde yer alan The Armstrong Lie / Amstrong Yalanı kanserle boğuştuktan sonra defalarca şampiyonluk kazanan efsane bisikletçi Lance Armstrong’un doping yüzünden ömür boyu spordan men edilişinin hikâyesini işliyor. Yönetmen Alex Gibney, “Kaybetmenin fikrine bile katlanamıyorum; benim için kaybetmek ölüm demek” diyen ünlü sporcu Armstrong’u 2008’den 2011’e kadar gözlemleyerek onun benzersiz yükselişi ve düşüşünü anlatıyor. İlk uluslararası gösterimlerini Venedik ve Toronto film festivallerinde yapan filmin yönetmeni Alex Gibney’nin bir önceki belgeseli, Mea Maxima Culpa / Madonna Ağlıyor 32. İstanbul Film Festivali’nde izleyicilerle buluşmuştu.
2010’da ölen yazar J.D. Salinger’ın ortadan kayboluşuyla ilgili araştırma yapan Salinger gerilim tarzında kurgulanmış bir belgesel. Gönülçelen adlı romanı bugün bile Amerika’nın II. Dünya Savaşı sonrası dönemine dair en benzersiz belgelerden kabul edilen yazar; son öyküsünü 1965 yılında yayımladıktan sonra ortadan kaybolur ve sayısız araştırma yapılmasına rağmen neden böyle yaptığı hiç belirlenemez. Belgesel, yazarın arkadaşları ve meslektaşları dahil 150 kişiyle yapılan röportajlarla bu esrar perdesini aralamaya çalışıyor.
James Toback’in Seduced and Abandoned / Baştan Çıkarılmış ve Terkedilmiş belgeseli sinema sektörünün içinden bir derdi, yani çoğu zaman acılı olan yapımcı arayışını, son derece eğlenceli bir gözle anlatıyor. Alec Baldwin’in sözleriyle “film işi bulup görebileceğiniz en fena âşık sayılır: üst üste hem baştan çıkarılır hem terk edilirsiniz.” Filmde yönetmen James Toback ve oyuncu Alec Baldwin, ortak projeleri olan bir siyasal erotik gerilim filmine yapımcı bulmak üzere Cannes Film Festivali’ne gelirler. Film, bu proje uğruna ikilinin stüdyo sahiplerinden milyarderlere, yapımcılardan dağıtımcılara kimlerle nasıl görüşmeler yaptığını adım adım izliyor. Filmde Berenice Bejo, Bernardo Bertolucci, James Caan, Neve Campbell, Jessica Chastain, Diablo Cody, Francis Ford Coppola, Ryan Gosling gibi onlarca ünlü kısa süre de olsa kameranın önüne geçiyor. Filmin ilk gösterimi de geçen yıl Cannes Film Festivali’nde yapıldı.
En İyi Belgesel Oscar’ı kazanan 20 Feet from Stardom / Yıldız Olmaya Ramak Kala, yönetmen Morgan Neville’in “vokalistlere aşk mektubu” olarak tanımlanıyor. Hem göze hem de kulağa hitap eden bu belgesel çoğu zaman adı unutulan müzik emektarlarına bir saygı duruşu.
Locarno’da Eleştirmenler Haftası’nda Jüri Ödülü’nü kazanan Marc Bauder’in filmi Master of the Universe / Evrenin Hâkimi, kapitalizmin altın çağı sayılan 1980’lerde yatırım bankacılığı yapan Rainer Voss’un günümüzden milyonlarca dolarla oynadığı o günlere ve dünyayı sarsan finans krizlerine bakışını aktarıyor. Bankacılık, kapitalizm ve para politikalarına dair çarpıcı, büyüleyici ve kan dondurucu bir belgesel.
2012’de “dini hassasiyetleri kullanarak isyan etmek” suçlamasıyla Rusya’da tutuklanan Pussy Riot üyeleri, çalışma kampına gönderildi. Gogol’ün Karıları adlı sinema kolektifi, baskıcı Rus iktidarının bu feminist punk müzik grubuna bu cezayı layık görmesine giden süreci Pussy Versus Putin / Pussy Putin’e Karşı filmiyle belgeliyor. Filmin yapım ekibi, güvenlik gerekçesiyle isimlerini açıklamıyor. IDFA’da En İyi Orta Metraj Belgesel Ödülü’nü kazanan film, Pussy Riot’ın eylemlerini gözlemlerken Rusya’da halkın durumunu da gözler önüne seriyor.
Kıbrıslı Rum yönetmen ve gazeteci Nina Maria Paschalidou’nun ikinci filmi olan Kismet / Kısmet, farklı etnik ve dini kökenlerden birçok kadını ekrana kilitleyen Türkiye yapımı pembe dizilerin sırrını çözmeye çalışıyor. Balkanlar, Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyalarındaki ününü her geçen gün arttıran ve çokça konuşulan Gümüş, Fatmagül’ün Suçu Ne?, Muhteşem Yüzyıl gibi pembe diziler, bu coğrafyalardaki kadınların sosyal ve dini yaşamlarını etkileyerek aynı kadınların toplumdaki rollerini ve kendilerini sorgulamalarını da sağlıyor. Belgeseli için Türkiye, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Bulgaristan ve Yunanistan’da çekim yapan Nina Maria Paschalidou, Meryem Uzerli, Songül Öden ve Beren Saat başta olmak üzere birçok ünlü oyuncu, yapımcı, senarist ve izleyiciyle görüşmeler yapmış. Yönetmen Nina Maria Paschalidou’nun da konuk olarak geleceği festivalde filmle ilgili bir de panel düzenlenecek.
Günümüzün usta oyuncu ve yönetmenleri Ingmar Bergman’ın evinde Bergman filmlerini anlatıyorlar. Trespassing Bergman / Bergman’ın Evinde filminde Woddy Allen, Robert De Niro, Lars von Trier, Holly Hunter, Martin Scorsese, Claire Denis, Michael Haneke, Francis Ford Coppola ve daha fazlasının gözünden İsveçli usta yönetmen Bergman’ın hayatını ve filmlerini, filmlerinden daha önce hiçbir yerde yayımlanmamış kamera arkası görüntüleriyle birlikte izliyoruz.
Berlin’de Cinema Fairbindet Yaratıcılık Ödülü kazanan Concerning Violence / Şiddete Dair, Afrika’da sömürgeleşmenin ardından özgürleşme sürecinin 1960 ve 1970’lerde nasıl başladığını ve sömürgeleşmenin olumsuz etkilerini gözler önüne seren bir belgesel. Belgeselin kaynağı ise Marksist psikiyatr ve filozof Frantz Fanon’un çığır açan manifestosu Yeryüzünün Lanetlileri. Black Power Mixtape’in yönetmeni Göran Olsson’un Sundance ve Berlin film festivallerinde prömiyerini yapan bu son filminin anlatıcısı Lauryn Hill.
Sabah Gazetesi sponsorluğundaki “Dünya Festivallerinden” bölümü, festival izleyicilerine 20 yönetmenin yakın dönemde uluslararası festivallerde gösterilen, çoğu ödüllü son yapıtlarından örnekler sunacak.
Berlin Film Festivali’nde büyük ödül Altın Ayı’yı kazanan film, bu yıl da festival programında yer alıyor. Diao Yinan’ın üçüncü uzun metrajı olan Black Coal, Thin Ice / İnce Buz Kara Kömür Çin’in kuzeyinde geçen bir polisiye. Film, aynı zamanda Berlin’de başrol oyuncusu Lİao Fan’a da En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü getirdi.
Polonya’da Nazi işgali ile Holokost’un acı izlerini süren bir hikâye anlatan Pawel Pawlikowski’nin son filmi Ida, uluslararası festivallerde birçok ödüle layık görülerek 2014’ün en iyilerinden olmaya doğru yol aldı. Londra, Les Arcs, Gdynia ve Varşova film festivallerinden En İyi Film, Toronto’da FIPRESCI Ödülü’nü alan Ida, ayrıca Les Arcs Film Festivali’nde her iki başrol oyuncusu Agata Kulesza ve Agata Trzebuchowska’ya da En İyi Kadın Oyuncu ödüllerini kazandırdı. 1960’larda Polonya’da geçen, son derece çarpıcı görüntüleriyle dikkat çeken siyah–beyaz film, genç rahibe adayı Anna’nın son yeminini etmeden hemen önce aslında Yahudi olduğunu öğrenmesiyle değişen hayatını anlatıyor. Pawel Pawlikowski ve filmin başrol oyuncusu Agata Trzebuchowska da festivale katılacak.
2013 Cannes FIPRESCI Belirli Bir Bakış Ödülü alan Manuscripts Don’t Burn / Elyazmaları Yanmaz, İran rejiminin 21 yazar ve gazeteciye suikast planladığı 1995 yılında yaşanan gerçek olaylardan yola çıkarak çekildi. Filmde, yönetmen Muhammed Rasulof, İran’da uygulanan sansürü, zulmü ve otoriter rejimi, İran’da bir aydın ve siyasi tutuklu olarak yattığı hapishanede anılarını gizlice kâğıda aktaran yazar Kasra üzerinden anlatıyor. Altı yıl hapis cezasına çaptırılan ve film çekmesi yasaklanan yönetmen Muhammed Rasulof’a Ekim 2013’ten beri yurtdışına çıkma yasağı da getirilmiştir. Can güvenlikleri açısından, film ekibinin isimleri gizli tutulmaktadır.
Her daim büyüleyici Catherine Deneuve ve (Le grand soir ve Mammuth filmlerinin yönetmeni) Gustave Kelvern’in başrollerini paylaştığı ve Pierre Salvadori’nin yönettiği In the Courtyard / Avludaki Fısıltılar, şubat ayındaki Berlin Film Festivali’nde özel bir galada izleyiciyle buluştu. Hem dokunaklı hem de güldürücü bir film olan In the Courtyard’da, Paris’te bir binada, yaşamlarını yapayalnız sürdürmekte olan Mathilde ve Antoine’ın öyküsünü izliyoruz. Kırk yaşındaki müzisyen Antoine aniden müzik kariyerine noktayı koyar. Sonra da, Paris’teki eski bir binanın kapıcısı olarak çalışmaya başlar. Daha yeni emekli olan komşu Mathilde ise tatlı ama insanlara güvenmeyen bir kadındır. İkilinin arasında yavaş yavaş alışılmadık bir dostluk kurulur.
Dünya festivalleri bölümünde, 2013’te Tabu adlı filmiyle uluslararası başarı kazanan ve bu yıl Venedik Film Festivali’nde gösterilen Miguel Gomes’in son kısa filmi Redemption / Kefaret de var. Festival kapsamında, Meksikalı yönetmenin, Cântico Das Criaturas / Tüm Varlıkların İlahisi , 31, Inventário De Natal / Noel Hediyeleri ve Entretanto / Bu Arada adındaki kısa filmleri de Kefaret’le birlikte gösterilecek.
Ningen, insan şeklini alarak insana ait tüm zenginliklere sahip bir hale gelmek üzerine iddiaya giren Tilki ile Rakun’un masalından yola çıkarak zengin bir adamın dolandırılma öyküsünü anlatıyor. Şiirsel film diliyle, masal ve alegoriyi bir potada eriten Ningen bir Japon masalından yola çıkarak derinden etkileyen, bol ödüllü yönetmen ikili Çağla Zencirci ve Guillaume Giovanetti’nin ikinci uzun metrajlı çalışması. Ningen izleyiciyle ilk kez Toronto Film Festivali’nde buluştu. Filmin yönetmenleri de festivalde bizlerle olacak.
2013 yılında Abu Dhabi Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü, Chicago Film Festivali’nde En İyi Film, Duhok Film Festivali’nde (Irak) En İyi Film, En İyi Senaryo ve En İyi Kadın ve Inverness’te İzleyici Ödülü’nü alan My Sweet Pepper Land / Tatlı Biber Diyarım bir direniş filmi. Votka Limon ve Kilomètre zéro / Sıfır Kilometre filmleriyle tanınan yazar ve yönetmen Hiner Saleem’in son filmi Tatlı Biber Diyarım, Saddam Hüseyin’in düşmesinden sonra, İran–Türkiye sınırındaki köyde komiser olan Kürt savaş kahramanı Baran’ın bölgede hüküm süren kaçakçılarla mücadelesi konu ediliyor. Ortadoğu usulü bu kışkırtıcı ve şakacı kovboy filminde; Baran’ın, yeni açılan okulun genç ve bağımsız öğretmeni Govend ile birlikte geleneksel baskılara ve köy ağasına başkaldırısını izleyeceğiz. Hiner Saleem ve Golshifteh Farahani de festivalin konukları arasında.
2013 yılında Mar Del Plata Film Festivali’nde Özel Jüri Ödülü’nü kazanan Amerikan Bağımsız Sineması’nın öncü yönetmenlerinden Alexandre Rockwell’in son filmi Little Feet / Minik Ayaklar iki kardeşin, mahallelerine yeni taşınan bir çocukla nehre yaptıkları yolculuğu konu alan bir aile filmi. Filmin başrollerinde Rockwell’in küçük kızı Lana’yla beraber senaryosunu yazdığı, siyah–beyaz görüntüleri ve serbest kurgusuyla özgün bir anlatım yakalayan filmde başkarakterleri de yönetmenin çocukları iki kardeş, Lana ve Nico Rockwell canlandırıyor.
The Full Monty’nin yapımcısı Uberto Pasolini, ikinci yönetmenlik denemesi Still Life / Durgun Hayat’ta kimsesizlerin akrabalarını araştıran sıradan bir adamın hayatını perdeye taşıyor. Komedi ve dram arasında sağlam bir denge tutturan Durgun Hayat, ailenin öneminin altını çizen hüzünlü bir film. Yönetmen Uberto Pasolini bu filmi ile Venedik Film Festivali Ufuklar ve Eleştirmenler bölümlerinde En İyi Yönetmen ödülünü aldı. Pasolini de festivalin konuklarından olacak.
Dostları ilə paylaş: |