A îfânın Konusu. 6 Ayn Borçlan



Yüklə 1,34 Mb.
səhifə11/44
tarix03.12.2018
ölçüsü1,34 Mb.
#85604
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   44

İFTİHAR 178

İFTİHÂRÎLER

İlhanlı Devleti'nde idari, edebî ve kültürel hizmetlerde bulunan bir aile.

Kazvinli olan ailenin bilinen ilk ferdi, Hz. Ebû Bekir'in soyuna mensup olduğu için Bekri nisbesini taşıyan İftiharüddin Mu-hammed e!-Buhârî'dir. Hamdullah el-Müs-tevfî, onun Şafiî âlimi Muhammed b. Yah­ya en-Nîsâbûrî'den ders okuduğunu kay­detmektedir.179 İftihârüddin Muhammed'in oğlu Ebû Nasr hakkında bilgi bulunmamaktadır. Ebû Nasr'ın beş oğlundan en tanınanı dedesinin adını taşıyan İftihârüddin Muham-med'dir. Cengiz Han'ın oğlu ve halefi Öge-dey Han zamanında Orta Asya'ya giden İftihârüddin, müstakbel kağan Mengü Han ile kardeşine ve amcazadelerine ho­calık yaptı. Mengü tahta çıkınca Kazvin'in idaresini İftihârüddin Muhammed'e ver­di (651/1253). İftihârîler'in yaklaşık yarım asır devam edecek olan güç ve nüfuz dö­nemi bu tayinle başladı. İftihârüddin Mu-hammed ile kardeşi İmâmüddîn Yahya yirmi beş yıl boyunca Kazvin bölgesine hâ­kim oldular. Reşîdüddin Fazluilah-ı Heme-dânî, Abaka Han'ın, hükümdarlığının baş­larında İftihâriler'i Kazvin'e tayin ettiğini yazarsa da bu bir tayin değil onların gö­revlerini sürdürmelerine dair bir karar­dı. İftihârüddin Muhammed, 676 yılında (1277-78) zimmetine mal geçirmekle suçlanarak Abaka Han'ın huzuruna çağ­rıldı. 50 tümen (500.000 dinar) ödemesi­ne rağmen hayatının son iki yılını zor şart­lar altında İlhanlı ordusunda geçirdi ve 678'de (1279) vefat etti. Hamdullah el-Müstevfî onun akıllı, âdil, Türk ve Moğol dillerini bilen, devlet işlerinde ve Uygur yazısında mahir bir kimse olduğunu, bü­yük bir imaret inşa ettirdiğini, Sindbâd-nâme'yi Türkçe'ye, KeJîle ve Dimne'yi Moğolca'ya çevirdiğini söyler.180

İftihârüddin Muhammed'in ölümü üze­rine kardeşi İmâmüddin Yahya'ya önce Kazvin'in, ardından bütün Irâk-ı Acem ve Irâk-ı Arab'ın idaresi verildi. Yahya, Hille'-de Rebîülâhir 700 (Aralik-Ocak 1300-1301) tarihinde öldü ve Bağdat'ın doğusunda kurduğu medreseye defnedildi. Onun Kazvin'de Kanat-ı Melikî adıyla tanınan bir kanal yaptırdığı kaydedilmektedir. İmâmüddin Yahya'nın ölümünden sonra yerine oğlu İftihârüddin geçti.

Ailenin diğer mensuplarından İmâdüd-din Mahmûd Mâzenderan'a, Rükneddin Ahmed Gürcistan'a ve Radıyyüddin Bâbâ Diyarbekir ve Musul'a hâkimdi. Kaynak­larda, Radıyyüddin Bâbâ'nın Musul'daki hâkimiyetiyle ilgili çelişkili bilgiler bulun­maktadır. Onun Musul'daki hâkimiyeti, yerine Uygur asıllı kumandan Aşmût ile Mesud adlı sivil bir yerlinin tayiniyle kesin­tiye uğradı (666/1267-68). Radıyyüddin, iki yıl sonra yeniden güçlenerek yolsuz­lukla itham ettiği Mesud ile Aşmûfu ber­taraf edince bunlar iddianın incelenmesi için Abaka Han"a başvurmuş, yapılan tah­kikat sonucunda suçsuz oldukları anlaşıl­dığından Radıyyüddin ölümle cezalandı­rıldı (679/1280),

İftihârîler'in tesbit edilebilen son üyesi Radıyyüddin'in oğlu İmâdüddin İsmail'­dir. Şair olan İmâdüddin İsmail'in Farsça divanının tek nüshası Paris Bibliotheque Nationale'de bulunmaktadır.181 Şiirle­rinde İbn Bâbâ mahlasını kullanan İmâ-düddin'in divanında yer alan kasidelerin çoğu Esen Kutluğ, Sa'deddin Sâvecî, Re­şîdüddin Fazlullah, Tâceddin Ali Şah gibi Olcaytu Han devrinin önemli şahsiyetleri için yazılmıştır. İmâdüddin İsmail'in, Sul­tan Ebû Said Bahadır Han'ın hâKimiyeti-nin başlangıcında Sultâniye'de öldüğü an­laşılmaktadır.

İftihârîler gibi ilimle uğraşan bir aileyi İlhanlılar tarihinde öne çıkaran sebepler­den biri Ortaçağ İranf ndaki mahallî uygu­lamalar, diğeri de İlhanlılar'ın benimsedi­ği malî-idarî usuldür. Çok geniş sınırlara sahip olan İlhanlılar, vergilerin tahsilinde kullanılan mukataa sisteminin işleyebil­mesi için her zaman güçlü mahallî hanedanlara ihtiyaç duymuşlardır. İftihârîler, bürokrasinin ağırlıklı olarak yerli unsur­ların eline bırakıldığı, Türk ve Moğol dil­lerine vâkıf kâtip ve bürokratların idare­de yükselme imkânı bulduğu İlhanlı Dev-leti'nde kolayca güç ve nüfuz sahibi ol­muşlar, fakat aynı kolaylıkla da kaybolup gitmişlerdir.

Bibliyografya :

Ebü-I-Ferec. Tarih, I!, 587, 602, 605-606; İb-nü't-TıKtaka, Târıh-i Fahrî(trc. Muhammed Va-hîd Cülpâyigânî), Tahran 1367 hş., s. 37; Reşî­düddin. Câmi'u't'teüârîh (nşr. Abdülkerîm Alioğ-luAlizâde], Baku 1957,111, 103, 150, 158;Aksa-râyî. Müsâmeretü'l-ahbâr, s. 249; Hindûşah es-Sâiıibî, Tecâribii's-selef der Teuârîh-İ Ijulefâ ue Vüzerâ-yt /şânfnşr. Abbas İkbâl), Tahran 1357 hş., s. 16; ayrıca bk. neşredenin girişi, s. VI!], IX; Müstevfi, Târih-i Güzide (Nevâî), s. 733, 798-800; François de Bİoİs. "The Iftikhariyân of Qazvin", Iran and Iranian Studies. Essays in HonoroflrajAfshar{ed KambizEslamî], Princ-eton-Mew Jersey 1998, s. 13-23; I. R Petrush-evsky. "Gorodskaya znat v gosudarstve Hula-guidov", SV, V (1948). s. 85-110; Hüseyin Kulî Sû-tûde, "Kazvîn", Berresiha-yı Târîhî,W/4, Tah­ran 1969, s. 130; A. K. S. Lambton, MKazwln", ö2(İng.],IV, 860. m



İFTİNAN


Bir sözde iki farklı temanın birleştirilmesini ifade eden edebî sanat.

mânadadır. İlk defa İbn Ebü'l-İsba'ın bah­settiği söz güzellikleri arasında yer alan iftinân gazel-hamâse, medih-hicâ, va'd-vaîd, inzâr-tebşîr, tebrik-tâziye gibi zıt veya farklı söz çeşidini bir beyit yahut bir cümle içinde birleştirmektir.182 Farklı konuların kısa ifade içinde ve uyum halinde bir araya getiril­mesi şairin dile hâkimiyetini gösterir.

Arap şiirinde yumuşak bir üslûbun hâ­kim olduğu gazelle sert üslûp gerektiren hamâsenin ustalıkla birleştirildiği iftinân örneklerine sık rastlanır. Müvelled şair­lerden Abdullah b. Tâhir'in şu mısraların­da gazel ve hamâse uyumu görülmek­tedir: 183

Bura­da yumuşak bir ifade içerisinde gazel te­masının işlendiği ilk üç mısraın ardından güzel bir münasebetle son mısrada ha-mâseye geçilmiştir.

İslâm öncesi dönemin Önde gelen şair­lerinden Antere'nin aşağıdaki beyti bu ko­nuda bilinen en güzel örneklerdendir. An-tere. hamâse temasını hezl üslûbu içeri­sinde dile getirmek suretiyle gazelle ya­kınlaşmasını, böylece ilk mısrada söz ko­nusu ettiği gazelle ikinci mısradaki ha­mâse arasında uyumu sağlamıştır:

Sözlükte "konu, çeşit, tür" anlamındaki fenn kökünden masdar olan iftinân "söz içinde konudan konuya, türden türe geç­mek" anlamına gelir. Tefennün de aynı 184 Övgü ve yergi gibi iki karşıt temanın bir beyitte veya bir cümlede birleştirildi­ği iftinân örnekleri de çoktur. Hutay'e'-nin şu dizesi bu konuda bilinen en güzel örneklerdendir: 185 Burada, "Onlar bizimle ok oka savaşa tu­tuştular" anlamındaki övgü kısmının onu takip eden yergi kısmıyla uyum sağlama­sında büyük ustalık gösterilmiştir. Çün­kü kinaye yolu İle anlatılan ikinci kısım öv­gü gibi görünmekle birlikte aslında yergi anlamı taşımaktadır. Övgü görüntüsüyle mısraın baş tarafına uyarken yergi bildi­ren örtülü anlamıyla ondan ayrılmaktadır. Bu ifade, gerçekte onların kendilerinin es­ki esirleri olduklarını anlatan bir hicivdir.

Zira Arap geleneğine göre itibarlı esirlere üzerinde verenin işareti ve damgası bu­lunan oklar bahsedilirdi.186 Böylece şair düş­manlarını kendilerinin esiri ve köleleri ol­makla hicvetmiştir.

Bir halifenin vefat edip yerine oğlunun veya başka bir kimsenin geçmesi suretiy­le taziye ve tebrik vesilelerinin bir arada bulunduğu durumlar, şairlere bu iki te­mayı birleştirip iftinân sanatı gösterme fırsatı vermiştir. Hârûnürreşîd'in ölümü üzerine oğlu Emîn'in halife olması vesile­siyle Ebû Nüvâs'ın, Vezir Ebü'l-Abbas Fazl b. Rebî'a taziye ve tebriklerini anlatan şu beyti bunun güzel birer örneğidir: 187

Muâviye ölünce oğiu Yezîd'i taziye ve tebrik için şiirler yazan Abdullah b. Hem-mâm es-Selûlî'nin Yezîd'in huzurunda söy­lediği manzum ve mensur sözler taziye ve tebrikin ustalıkla kaynaştınldığı meş­hur örnekler arasında yer alır.188 Şu beytinde görüldü­ğü gibi: 189

İbn Ebü'l-İsba'ın (Mısrî) şu beytinde itâb ile i'tizâr temaları birleştirilmiştir.190

Aşağıdaki âyette kısa bir ifade içinde va'd-vaîd, tebşîr-tahzîr, medih-zem te­maları en güzel şekilde birleştirilmiştir: 191

Kur'an'da, taziye ile fahr temala­rının kısa bir ifade içinde birleştirildiği il­ginç bir iftinân örneği de şudur: 192 İlk âyette yeryüzündeki bütün hayat sahibi varlıkla­ra Allah taziyede bulunmuş, ikinci âyette ise ulu, cömert, yegâne baki varlık olan zâtını övmüştür.

Bibliyografya :

Tehânevî, Keşşaf, IH, 1156; Ebû İshak el-Hus-ri. Zehrü'l-âdab (nşr. Ali M. el-Bicâvî}, Kahire 1969, I, 49; Hatîb et-Tebrîzî, Şerhu Dîuâni 'An-lere (nşr. Mecîd Tarrâd), Beyrut 1412/1992, s. 166; İbn Ebü'l-İsba', Ta!}rîrü'tAahbîr(r\şr. Hıfnî M. Şeref], Kahire 1383, s. 588-589; a.mlf., Be-dî'u't-Kur1 ân (nşr. Hıfnî M. Şeref), Kahire 1377/ 1957, s. 295-299; Şehâbeddin Mahmûd el-Halebl, Hüsnü't-teucssül ilâ ştnâcati't-teressüi [nşr. Ekrem Osman Yûsuf). Bağdad 1980, s. 309; Nüveyrî. Nihâyet.ü'1-ereb, VII, 173; Safiy-yüddin el-Hillî, Şerhu'l-Kâfiyeli'l-bedViyye (nşr Nesîb Neşavî). Dımaşk 1403/1983, s. 98; Bahâ-eddin es-Sübkî, 'Arûsü'l-efrah {Şürûhu't-Telhîş içinde). Beyrut, ts. (Dârü's-sürûr), IV, 470; İbn Hicce, Hizanetü'l-edeb, Kahire 1304, s. 61; Sü-yûtî, ei-İtkân, II, 87; a.mlf.. Mıfterekü'{-akran fi i'câzi'l-Kur'ân (nşr. Ali M. el-Bicâvî). Kahire 1973,1, 388; İbn Ma'sûm, Enuârü'r-reb? (nşr. Şâkir HâdîŞükr), Necef 1388/1968,1, 320; Ab-dülganî b. İsmâii en-Nablusî, Nefehâtü't-ezhâr, Beyrut 1404/1984, s. 236-238.




Yüklə 1,34 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   44




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin