35. BÖLÜM İMAM RIZA (A.S)’IN MEMUN’A İSLAM’IN ÖZÜ VE HÜKÜMLERİ HAKKINDA YAZDIKLARI1
1- Abdulvahid bin Muhammed bin Ubdus el-Nişaburî hicri 352 yılının Şâban ayında Ali bin Muhammed Kuteybe’den, o da Fazl bin Şâzan’dan şöyle naklediyor: Memun, İmam Rıza (a.s)’dan kendisi için özet bir şekilde halis İslam’ı yazmasını istedi. Bunun üzerine İmam (a.s) ona şöyle yazdı:
“İslam’ın özü Allah Teala’dan başka ilah olmadığına ve onun şeriksizliğine şehadet etmektir (inanmaktır). O öyle bir ilahtır ki, tektir; samettir (kullarının sığınağı, ihtiyaçsız, daimi), kayyumdur (her şeyi koruyan, ayakta tutandır), duyandır, görendir, kadirdir, kadimdir (ezelidir), kaimdir (ayakta duran ve müstakildir) ve bâkidir. O öyle bir alimdir ki, hiçbir şeye nispetle cahil değildir; öyle bir kadirdir ki, hiçbir şeye nispetle aciz değildir; öyle bir ganidir ki, hiçbir şeye muhtaç değildir; öyle bir adildir ki, hiç kimseye zulmetmez. O, her şeyin yaratıcısıdır; misli, benzeri, zıttı, eşi ve dengi yoktur. İbadet, dua, rağbet ve korkudan maksat odur.
Şüphesiz Muhammed (s.a.a) kulları arasında onun kulu, resulü, emini ve seçilmişidir. O, elçilerin seyyidi (efendisi), peygamberlerin sonuncusu ve yaratılmışların en üstünüdür. Ondan sonra bir peygamber yoktur, onun dini ve şeriatı değişmeyecektir. Muhammed bin Abdullah (s.a.a)’in getirdiği bütün şeyler haktır. Onu, ondan önceki tüm resul, nebi ve ilahi hüccetleri tasdik ediyoruz. Onun sadık ve aziz kitabını da tasdik ediyoruz. O öyle bir kitaptır ki ne önünden, ne de arkasından bâtıl ona yaklaşamaz. O, hikmet sahibi ve hamîd olan Allah tarafından indirilmiştir. O kendinden önce gönderilen kitaplardaki her şeyi koruyandır (ihtiva etmektedir). O (Kur’an), baştan sona kadar hepsi haktır. Biz onun muhkem ve müteşabihine, husus ve umumuna, vaat ve vaîdine (müjdesine ve azapla tehdidine), nasih ve mensuhuna, kıssa ve haberlerine iman ediyoruz. Yaratıklardan hiç kimse onun mislini getiremez.
Doğrusu Hz. Peygamber (s.a.a)’den sonra yol gösterici, müminlerin hücceti, Müslümanların rehberi, Kur’an-ı nâtık, Kur’an’ın hükümlerinin alimi, Peygamber’in kardeşi, halifesi, vasisi ve velisi Ali bin Ebu Talip’tir. O, Peygamber (s.a.a)’e nispetle Hârun’un Mûsa’ya nispetle sahip olduğu menzileye sahiptir. O; müminlerin emiri, muttakilerin imamı, nur yüzlülerin önderi, vasilerin en üstünü, nebi ve resullerin ilminin varisidir.
Ondan (Hz. Ali’den) da sonra cennet gençlerinin efendileri olan Hasan ve Hüseyin’dir. Sonra ibadet edenlerin ziyneti olan Ali bin Hüseyin’dir; onlardan sonra peygamberlerin ilmini tahlil edip açıklayan Muhammed bin Ali’dir; ondan sonra vasilerin ilminin varisi olan Muhammed bin Câfer’us Sâdık’tır; ondan sonra Mûsa bin Câfer-i Kâzım’dır; ondan sonra Ali bin Mûsa el-Rıza’dır; ondan sonra Muhammed bin Ali’dir; ondan sonra Ali bin Muhammed’dir; ondan sonra Hasan bin Ali’dir; ondan sonra da beklenilen ve kıyam edecek olan Allah’ın hücceti (Hz. Mehdi)’dir; (Allah’ın selamı onların üzerine olsun) bunların hepsinin vasi ve imam olduklarına şehadet ediyorum. Yeryüzü, hiçbir asır ve amanda Allah’ın insanlara olan hüccetinden boş kalmaz. Allah yeryüzü ve ehline mirasçı oluncaya dek onlar Allah Teala’nın sağlam ipi, hidayet imamları ve dünya ehlinin hüccetleridirler. Kim onlara muhalefet ederse sapık, saptıran, bâtıl, hakkı ve hidayeti terk edendir. Onlar Kur’an’ın müfessirleri ve Resulullah (s.a.a)’in sözcüleridirler. Kim onları tanımadan ölürse cahiliyet ölümüyle ölmüştür. Şüphesiz takva, iffet, doğru sözlülük, iyilik, istikamet (direniş), gayret, emaneti -ister iyi, ister kötü olsunlar- sahibine geri çevirmek, uzun secdeler yapmak, gündüzleri oruç tutmak, geceleri ibadet için kalkmak, haramlardan kaçınmak, sabırla fereci (kurtuluşu) beklemek, musibet anında sabırlı olmak ve güzel arkadaşlık onların dinindendir (tavır ve gidişatlarındandır).
Namaz abdesti; Allah Teala’nın da kitabında belirttiği gibi, yüz ve elleri dirseklerden itibaren yıkamak ve daha sonra baş ve ayaklara meshetmektir. Abdesti ancak gait (dışkı), idrar, (bağırsaktan çıkan) gaz, uyku ve cünüplük bozar. Kim messin üzerine (ayağın üzerine değil de mes, ayakkabı vb. Bir şey üzerine) meshederse Allah ve resulüne muhalefet etmiş, Allah Teala’nın farzını terk etmiş ve kitabıyla amel etmemiştir.
Cuma guslü, Kurban ve Fıtır bayramı günü guslü (kasıt Ramazan ve Kurban bayramlarıdır), Mekke ve Medine’ye girerken gusletme, ziyaret guslü, ihram guslü, Ramazan ayının birinci, on yedinci, on dokuzuncu, yirmi birinci ve yirmi üçüncü gecelerinin gusülleri sünnettir. Cenabet ve hayızdan temizlenmek için alınan gusüller ise farzdır.
Farz namazlar; öğle dört rekât, ikindi dört rekât, akşam üç rekât, yatsı dört rekât ve sabah iki rekât olmak üzere toplam on yedi rekâttırlar.
Sünnet namazlar da toplam otuz dört rekâttır. Bunların sekiz rekâtı, öğle namazından önce kılınır; sekiz rekâtı ikindi namazından önce, dört rekâtı akşam namazından sonra, iki rekâtı da yatsı namazından sonra oturarak kılınır. Elbette bu bir rekât (ayakta kılınan bir rekâta eşit) sayılmaktadır. Yine seher vakti sekiz rekât gece namazı, iki rekât şef’ namazı, bir rekât da vitir niyetiyle kılınır; iki rekât da sabah namazının sünneti ki, sabah namazından önce kılınır.
Namazı ilk vaktinde kılmak daha hayırlıdır. Cemaat namazının sevabı, ferdi kılınan yirmi dört rekâtla eşittir.
Facir (fasık) kişilerin arkasında namaz kılınmaz, velayet ehlinden başkasına iktida edilmez, murdar ve yırtıcı hayvanların derisinin üzerinde namaz kılınmaz...
Farz namazlarda yani; sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarında kunut tutmak gerekli sünnettir. Ölüye kılınan namazın beş tekbiri vardır. Kim noksan tekbir getirirse (sünnete) muhalefet etmiştir. Ölü kabre konduğu zaman ayak kısmından kabre bırakılmalıdır.
Besmeleyi bütün namazlarda sesli okumak sünnettir. Her iki yüz dirhemden (gümüş para) beş dirhemini zekât vermek gereklidir. Eğer bu miktardan az olursa zekât vermek gerekmez. Bir malın üzerinden bir yıl geçmedikçe o mala zekât vacip olmaz. Velayet ehli oldukları meşhur olmayanlara zekât vermek caiz değildir. Buğday, arpa, kuru üzüm ve hurma beş veske (her vesk altmış sâdır; her sâ da dört muddur; yani yaklaşık 850 kg.) Ulaştıkları zaman onların onda biri zekât olarak verilir.
Fıtra zekâtı kişi başına vaciptir. Bu kişilerin büyük, küçük, hür, köle, kadın veya erkek olması arasında hiçbir fark yoktur. Fıtra zekâtı buğday, arpa, hurma ve kuru üzümden bir sâ (3 kg.) Verilmelidir. Bu zekâtı velayet ehlinden başkasına vermek caiz değildir.
Kadınların hayızlık dönemleri en çok on gün ve en az üç gün sürer. Müstahaze kadın pamuk kullanmalı ve guslederek namaz kılmalıdır. Ama hayızlı kadın namazı terk eder ve kaza da etmez; fakat orucu terk etmeli ve sonra kazasını tutmalıdır.
Ramazan ayının orucu farzdır. Ayın görülmesiyle oruca başlanır ve tekrar görülmesiyle oruç sona erdirilir. Sünnet namazları cemaatle kılmak caiz değildir. Çünkü bu amel bidattir, her bidat sapıklıktır ve her sapıklığın neticesi de cehennemdir. Her ayın ilk ve son on gününün Perşembe günlerinde ve ortadaki on günün Çarşamba gününde oruç tutmak sünnettir. Şâban ayının orucu, oruç tutan kimse için iyidir. Ramazan ayında (bazı mazeretlerden dolayı) tutulmayan oruçların kazasını ard arda tutmasan da yeterlidir (peşpeşe yerine getirilmesi şart değildir).
Hacca gitmeye istitaati olan kimsenin hacca gitmesi farzdır. İstitaattan kasıt azık, binek ve sağlıktır. Mekke şehrinde olmayanlar için Temettü haccından başkası caiz değildir. Ehl-i Sünnet’in yaptığı İfrat ve Kıran haccı, sadece Mekke ehline caizdir. Mikat’a ulaşmadan ihrama girmek caiz değildir. Allah Teala buyuruyor ki “Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın.” (Bakara/196) İğdiş edilmiş (hayaları çıkarılmış) hayvanı kurban kesmek caiz değildir. Çünkü o nakıstır. Hayaları ezilen hayvanı da kurban kesmek caiz değildir.
Cihad adil imamın emriyle farz olur. Kim malını koruma yolunda öldürülürse şehittir...
Peygambere salavat göndermek her yerde, (özellikle) aksırırken, kurban keserken ve diğer zamanlarda gereklidir. Allah’ın dostlarını sevmek farz olduğu, Allah’ın düşmanlarına buğzetmek onlardan ve onların rehberlerinden uzak durmak da farzdır. Anne ve babaya iyilik yapmak müşrik dahi olsalar farzdır. Ama Allah’a isyan etme hususunda ne onlara ve ne de başkasına itaat etmek caiz değildir. Çünkü Allah’a isyan etme hususunda hiçbir yaratığa itaat edilemez.
Hayvanın karnından çıkan yavrunun boğazlanması, kıllı ve tüylü olduğu takdirde annesinin boğazlanmasıyladır (yani, annesinin boğazlanmasıyla o da boğazlanmış hükmüne girer; ama, eğer anne karnından diri olarak çıkarsa başı kesilmelidir).
Allah Teala’nın kitabında ve resulünün sünnetinde belirttiği üzere, kadınlarla muta nikâhı ve hac mutası caizdir.
Miras hükümleri, Allah Teala’nın kitabında belirttiği gibidir ve bu belirtilen çerçevede zulüm yoktur.
Allah Teala insanları güçlerinin yetmeyeceği bir vazifeyle mükellef kılmaz. Şüphesiz kulların fiilleri Allah’ın mahlukudur. Ama bu yaratma tekvîni değil, takdiridir (yani, Allah Teala insanların işlerini kendi istekleriyle yapmalarını irade etmiştir). “Allah her şeyin yaratıcısıdır.” Biz ne cebre inanıyoruz, ne de tefvize. Allah Teala suçsuzu günahkârın suçuyla muaheze etmez, çocuğu da babalarının günahlarından dolayı cezalandırmaz. “Hiç kimse başkasının suçunu yüklenmez.” (Fâtır/18) “İnsana kendi (emek ve) çabasından başkası yoktur.” (Necm/39) Allah Teala’ya yaraşan zulmetmek değil, bağışlayıp ikramda bulunmaktır. Çünkü Allah Teala zulümden münezzehtir. Allah Teala insanları saptıracak birisine itaat etmeyi farz kılmaz; kâfir olacağını ve Allah’ı bırakıp şeytana ibadet edeceğini bildiği kulları da peygamberliğe seçmez.
İslam, imandan başkadır. Her mümin Müslüman’dır, ama her Müslüman mümin değildir. Hırsız mümin olduğu halde hırsızlık yapmaz; Zina eden kimse de mümin olduğu halde zina etmez. Kendilerine (zina vb. Suçlardan dolayı) had uygulananlar ne mümindirler, ne de kâfir; sadece Müslüman’dırlar. Allah Teala, kendisine cenneti vaadettiği mümini cehenneme sokmaz; kendisine cehennemi ve orada ebedi kalmayı vaadettiği kâfiri de cehennemden çıkarmaz. Allah Teala, kendisine şirk koşanı bağışlamaz, ama bunun dışındaki günahları istediği takdirde bağışlar Tevhid ehli olan günahkarlar cehennemde ebedi olarak kalmazlar ve (belli bir müddet sonra) oradan çıkarılırlar. Bu insanlar hakkında şefaat da mümündür..
Kabir azabına, nekir ve münkere, öldükten sonra dirilmeye, teraziye (amellerin tartılacağına) ve sırat köprüsünün varlığına iman etmek, imanın şartlarındandır. Peygamber (s.a.a)’in Ehl-i Beyt’ine zulmedenlerden, onları kendi diyarlarından çıkaranlardan (veya çıkarmak isteyenlerden), onlara zulmetmeyi sünnet haline getirenlerden ve Peygamber’in sünnetini bozanlardan teberri etmek farzdır..
Emir’ül Müminin Ali (a.s)’ı ve Peygamber (s.a.a)’in sünnetine uyarak onu (sünneti) değiştirip tahrif etmeden ona amel eden Selman-ı Farisî, Ebuzer-i Gifarî, Mikdad bin Esved, Ammar bin Yasir, Huzeyfe Yemanî, Ebu Heysem bin Teyyihan, Sehl bin Huneyf, Ubade bin Samit, Ebu Eyyup el-Ensarî, Züşşehadeteyn, Huzeyme bin Sabit, Ebu Said Hudrî (Allah’ın rahmeti onlara olsun) gibi kişileri sevmek vaciptir. Aynı şekilde onları takip eden, onların taraftarlığını yapan, onlar vesilesiyle hidayete kavuşan ve onların gittikleri yolu gidenleri (Allah onlardan razı olsun) sevmek vaciptir.
İçkinin azını, çoğunu ve sarhoş edici her şeyi, ister az olsun, ister çok haram bilmek İslam dinindendir. Çoğu sarhoş eden şeyin azı da haramdır. Mecburiyette kalan kimse bile şarap içmemelidir. Çünkü şarap onu (aklını mahvederek ruhi yönden) öldürür...
Kaçınılması gerekli olan büyük günahlar da şunlardır: Allah Teala’nın haram kıldığı nefsi katletmek, zina, hırsızlık, içki içmek, anne ve babaya eziyet etmek, savaştan kaçmak, haksız yere yetimin malını yemek; mecbur kalmadıkça murdarı, kanı, domuz etini ve Allah’ın adı anılmadan kesilen hayvanın etini yemek; belli olduktan sonra faiz ve haram mal yemek, kumar oynamak, ölçü ve tartıda hile yapmak, namuslu kadınlara iftira atmak, eşcinsel ilişkilerde bulunmak, yalancı şahitlik yapmak, Allah’ın rahmetinden ümitsizliğe kapılmak, Allah’ın azabından (cezalandırmasından) kendini güvende bilmek, zalimlere yardım etmek, onlara dayanıp güvenmek, yalan yere yemin etmek, zor durumda olmaksızın başkalarının haklarını vermemek, yalan konuşmak, kibirli olmak, israf ve savurganlık yapmak, hıyanet etmek, haccı hafife almak, Allah’ın dostlarıyla savaşmak, boş eğlencelerle meşgul olmak ve günah yapmakta ısrar etmek.
Hamza bin Muhammed Alevî ki, Zeyd bin Ali bin Hüseyin (a.s)’ın torunlarındandır, benim için Kamber bin Ali bin Şâzan’dan, o da babası vasıtasıyla Fazl bin Şâzan’dan, o da İmam Rıza (a.s)’dan aynı içerikli bir mektup nakletmiş, sadece İmam (a.s)’ın bu mektubu Memun için yazdığını belirtmemiştir...
Dostları ilə paylaş: |