3 – KABİR ZİYARETİ:
Kabir ziyareti hakkında Hanefî alimler kitaplarında ne diyorlar dinleyin:
Şurunbilâlî1 "Merakı’l Felâh"da şöyle diyor: "(Kabir ziyareti: onları ziyaret etmek mendubtur.) üzerlerine basmadan (Erkek ve kadınlar ziyaret edebilir. Kadınlar için yasak olduğu da söylenmiştir.) Doğru olan hem erkek hem de kadın için ziyaret etme izni olduğu sabittir. Kadınlar için de mendubtur.1 Cennetü’l-Bakî’yi ziyaret ettiğinde Rasulullah (sav)’ın yaptığı gibi sünnet olanı ayakta durmak ve dua etmektir.2 Şöyle selam verir: “Ey mü’min kavimlerin yurdu; size selam olsun. İnşallah bizde arkanızdan geleceğiz. Bizim içinde, sizin içinde Allah’tan bağışlanmayı dileriz.”3 Varid olduğuna göre ziyaret edenin ( yasin suresini okuması müstehabtır)." Bitti.4
Tahtâvî haşiyesinde (sayfa: 610) şöyle diyor: “(Erkekler için müstehabtır) Allah rızası için yapılan kabir ziyaretinden kalbin yumuşamasını kastediyorlar.5 Ölü, yanında okunan Kur’an’dan fayda görür. Kabre el sürülmez ve öpülmez. Çünkü bunlar hıristiyan ve yahudi âdetidir. Kâbe’deki Haceru’l Esved ve Ruknu’l Yemânî ‘den başka hiçbir şeye el sürülmez. Bu konuda Halebî ‘de açıklama vardır.1
Gazâlî "İhyâ" da2 şöyle diyor: “Bu hıristiyanların âdetindendir”. (Kadınlar için yasak olduğu da söylenmiştir.) Kadınların kabir ziyaretine gitmeleri Kâdî’ya soruldu. Dedi ki: Onların gitmeleri konusunda böyle bir soru sorulmaz. Sadece o ziyarette onlara ne kadar lanet edildiği sorulur" Tahtâvî daha sonra şunları söylüyor:"Kabre Kur’ân okuma meselesi ihtilaflı bir meseledir. Bu konuda İmam Ebu Hanife3 şöyle diyor: "Çirkin bir iştir. Çünkü kabirde yatan kişi çürümüştür. Rasulullah(sav)’ın böyle bir şey yaptığı sabit değildir."4 İmam Muhammed: “müstehabtır” demiştir." Tahtâvî’nin sözü bitti.
Ben (Alûsî) derim ki: İmam Ebû Hanife’nin ölüye "çürümüş" demesi Ebu Davud’taki merfû olan şu hadisten alınmıştır: "Müslümanın cesedi ailesinin yanında (çürümüş olarak) kalamaz." Tahtâvî şöyle diyor: “Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat’e göre bir insan namaz, oruç, haç, sadaka, kur’an okuma ve tesbih çekme veya bunun dışındaki iyiliklerinin sevabını kendisinden başkasına bağışlayabilir.1 Bu da ölüye ulaşır ve ölü bundan fayda görür. Zeylaî2: Başkası adına hac yapmaz bölümünde bunu söylemiştir.” Tahtâvî ‘nin sözü bitti.
Bu söylenenlerin bir benzeri "Reddu’l – Muhtâr" da ve Hanefî mezhebinin diğer kitaplarında bulunmaktadır. Yine Kur’an okuma ve benzeri meseleler diğer mezheplerin kitaplarındaki satırlarda geçmektedir. Biz konuyu çok uzatmaktan korktuğumuz için onları buraya almadık. Bu kitabın yazılmasındaki esas şey, Hanefî ve diğer mezhep alimlerinin ölülerin işitmediğine dair sözlerini açıklamaktadır. Ve Allah’a şükürler olsun bu konuda onlardan bulduğumuz sözleri naklettik.
Eğer denilirse ki: Gerek Hanefi Mezhebi ve gerekse diğer birçok alim ölülerin işitmediği görüşünde iseler, ölülere selam vermenin ne faydası olur ve onlara seslenmek nasıl doğru olabilir?
Buna şöyle cevap verebilirim: Bu soruya onların şu an bende olan kitaplarında bir cevap bulamadım. Mutlaka o kitaplarda bu soruya değişik cevaplar vardır. İlk olarak aklımıza gelen şey, bunun yapılması zaruri olan bir ibadet olduğu şeklinde cevap vermeleri olabilir. Aynı bizim cemaatle kılınan namazın sonunda, imam ve ona uyanlarla birlikte sağımızda ve solumuzdaki meleklere sessiz olarak içimizden selam vermemiz gibi. Meleklerde açıktan olmayan bu selamı işitmezler. İşte kabirdekilere selam vermemiz bizim bu durumumuza benzer.1 Kaldı ki selam vermek ölüler için bağışlanmadır. Dolayısıyla biz onları sanki işitiyorlarmış seviyesine getiriyoruz. Bu da herkesin bildiği gibi Arap dilinde yaygın olan bir şeydir. İşte o Arap halklara selam verir, öldükten sonra onlarla da konuşur.2
Bu sözleri yazdıktan sonra "Şerhu’z-Zurkâni ‘alâ Muvatta’ İmam Malik" kitabında abdest bölümünde1 Ebu Hureyre (ra)'dan gelen: Rasulullah (sav) kabristana gitti ve şöyle dedi: "Ey mü'min kavimler yurdu: Size selam olsun. İnşaallah biz de arkanızdan geleceğiz"2 hadisinden sonra şöyle diyor: “el-Bâci1 ve İyâd2 şöyle demiştir: Aynı Bedir’deki müşriklerin ölülerinde olduğu gibi, selâmını işitsinler diye diriltilmiş olabilirler. Veya onlar ölü olmalarına rağmen kendisinden sonra ümmetine örnek olmak için selam vermiş olabilir. el-Bâcî3: Bu daha doğrudur, demiştir.”4
Yine Tahtâvî'nin Merâku'l-Felâh hâşiyesinde, cenaze namazı bölümünde (sayfa 341) şöyle diyor: "(Cemaatle iki selâmlı cenaze namazına niyet eder) "Zahiriyye"de kesin olarak niyet etmeyeceği vardır. Aynısını Kâdı Hân da söylemiştir. "Cevhere"de şöyledir: "Bahru'r-Râik"te şöyle demiştir: Doğru olanı budur. Çünkü ölüye selâm vererek hitap edilmez. Ölü kendisine hitap edilenlerden değildir. Bazı alimler şöyle demişlerdir: Düşünmek gerekir, çünkü Rasûlüllâh (sav)'in kabirlere selâm verdiği varid olmuştur. Bitti. Selâm vermekten kasıt dua etmektir, yoksa konuşmak değildir." Tahtâvî`'nin sözü bitti.
Dostları ilə paylaş: |