KAYNAKLAR
Hazırlanan Projelerde yer alan kaynaklar konu içinde (Bağlantı verilerek) ve bu bölümde harf sıralamasına göre belirtilecektir.
EKLER
Durum değerlendirme Formatı
Etüd Formu (Stratejik Etüd Formu)
ASDER ve ASSAM tanıtım
Yazar ve Araştırma Ekibi
DURUM DEĞERLENDİRME FORMATI
Askerî harekât durum değerlendirmelerinde bir örnek form olarak kullanılan aşağıdaki formatın; milli politik ve stratejik seviyelerde başta olmak üzere, her seviyedeki faaliyetlerin değerlendirilmesinde; faaliyete uygun terim ve tabirler konularak, kullanılabileceği değerlendirildiğinden, dokümana dahil edilmiştir. Bu format, planlı bir faaliyetin uygulama aşamasında, ihtiyaç duyulduğunda, planda değişiklik yapma gereği olup olmadığını ortaya çıkarmak ve gerekirse yeni bir karar vermeyi ve buna göre planda tadilat yapmayı sağlamak amacıyla kullanılmalıdır.
1. VAZİFE:
Kurum ve kuruluşun vazifesi ifade edilir.
2. DURUMUN DEĞERLENDİRİLMESİ YAPILAN ANA KADAR GELİŞEN OLAYLARIN ÖZETİ VE HALİHAZIR DURUM:
3. TEHDİT UNSURLARI VE KENDİ KUVVETLERİMİZ:
a. Tehdit Unsurlarının durumu:
1) Terkip ve terkibindeki değişmeler ile niyet ve maksadını ortaya koyan emareler
2) Hasar ve zayiat durumu
3) Kuvvetli ve zayıf taraflarındaki değişiklikler
b. Kendi Kuvvetlerimiz:
1) Terkip ve terkibimizdeki değişiklikler
2) Hasar ve zayiat durumumuz
3) Kendi kuvvetlerimiz ile personel ve lojistik bakımından meydana gelen değişmelerin faaliyetlerimize etkileri
4) Diğer dost harekâtın kendi harekâtımıza etkileri.
4. TAHDİT EDİCİ FAKTÖRLER:
Bu başlık altında, gerek planlama safhasında gerekse olayların gelişimine bağlı olarak ortaya çıkan ve vazifemize etkisi olabileceği değerlendirilen faktörler incelenerek alınacak tertip ve tedbirler belirtilir.
a. Arazi ve hava durumu
b. Zaman
c. Komuta ve kontrolde tahdit edici faktörler
d. Varsa diğer faktörler.
5. SONUÇ
Sonuç maddesinde, durumun neyi gerektirdiğinin ifadesi belirtilir. Gerekirse yeni bir karar ifade edilen planda değişiklikler yapılır.
ETÜD FORMU
STRATEJİK İSTİHBARAT ETÜT FORMU
I İNCİ BÖLÜM
ASKERİ COĞRAFYA İSTİHBARATI
COĞRAFİ MEVKİ
YÜZÖLÇÜMÜ
ŞEKLİ
SINIRLARI
HAVA VE İKLİM
ARAZİ ŞEKİLLERİ - BİTKİ ÖRTÜSÜ - SUNİ ARAZİ ARIZALARI
II NCİ BÖLÜM
ULAŞTIRMA VE TEKNİK İSTİHBARAT
DEMİRYOLU ULAŞTIRMASI
KARAYOLU ULAŞTIRMASI
BORU HATLARI
DAHİLİ SU YOLLARI ULAŞTIRMASI
DENİZ YOLU ULAŞTIRMASI
HAVA YOLU ULAŞTIRMASI
TELEKOMİNİKASYON İSTİHBARATI
III ÜNCÜ BÖLÜM
SOSYOLOJİK İSTİHBARAT
NÜFUS
HALKIN ÖZELLİKLERİ
DİN
EĞİTİM VE ÖĞRETİM
KAMUOYU
İŞ GÜCÜ
BASIN YAYIN
TURİZM VE TANITMA
SAĞLIK VE KORUNMA
IV ÜNCÜ
STRATEJİK SİYASİ İSTİHBARAT
HÜKÜMETİN YAPISI VE FONKSİYONLARI
SİYASİ FAALİYETLER
MİLLİ POLİTİKA
ASAYİŞ VE GÜVENLİK
BOZGUNCU FAALİYETLER
V İNCİ BÖLÜM
EKONOMİK İSTİHBARAT
DEVLETİN GENEL EKONOMİK DURUMU VE POLİTİKASI
TTARIM
SANAYİ
TİCARET
MALİYE
DIŞ EKONOMİK İLİŞKİLER
VI NCI BÖLÜM
İLMİ VE TEKNİK İSTİHBARAT
ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME
TEMEL VE UYGULAMALI BİLİMLER
ELEKTRONİK
MAKİNA VE GÜÇ KAYNAKLARI
ROKET VE GÜDÜMLÜ MERMİ
İSTİHKAM TEÇHİZAT VE MATERYALİ
GEMİ İNŞA VE GEMİ SİLAHLARI
UÇAK VE HELİKOPTER MÜHENDİSLİKLERİ
UZAY TEKNOLOJİSİ
NÜKLEER TEKNOLOJİ
GENEL ASKERİ TEÇHİZATLAR
VII NCİ BÖLÜM
SİLAHLI KUVVETLER İSTİHBARATI
SİLAHLI KUVVETLERİN KONTROLU VE İKMAL
SİLAHLI KUVVETLERİN SAYISI
SİLAHLI KUVVETLERİN VURUŞ KUVVETİ
ÖNDERLİK KABİLİYETİ
SİLAHLARIN VE ARAÇLARIN KALİTESİ
EĞİTİM
MORAL
I İNCİ KISIM
KARA KUVVETLERİ İSTİHBARATI
TEŞKİLATI VE KURULUŞU
TAKTİK DOKTRİNLER VE EĞİTİM DURUMU
KARA HAREKATI VE MUHAREBELERİ
DAHİLİ KARIŞIKLIK VE ÇARPIŞMALAR
PERSONEL VE PERSONEL GÜCÜ
LOJİSTİK KONULAR
SAVUNMA TESİSLERİ,TAHKİMAT VE ASKERİ YAPILAR
EMİR KOMUTA VE KONUŞ DURUMU
ASKKERİ ANLAŞMA VE YARDIMLAR
SİLAH ARAÇ GEREÇ VE MÜHİMMAT
II NCİ KISIM
DENİZ KUVVETLERİ İSTİHBARATI
TEŞKİLATI, KURULUŞU VE KONUŞU
HAREKÂT ESASLARI VE EĞİTİM DURUMU
DENİZ HAREKÂTI VE MUHAREBELER
DENİZ SAHA VE BÖLGELERİ, ÜSLER VE TESİSLER
PERSONEL VE PERSONEL GÜCÜ
İHTİYAT VE SEFERBERLİK SİSTEMLERİ
GEMİLER, TEÇHİZAT VE SİLAHLAR
DENİZ LOJİSTİĞİ
TERSHANELER VE TEKNİK ARAŞTIRMA
III ÜNCÜ KISIM
HAVA KUVVETLERİ İSTİHBARATI
HAVA KUVVETLERİ TEŞKİLATI, KURULUŞ VE KONUŞU
HAREKÂT DOKTRİNİ VE EĞİTİM DURUMU
HAVA HAREKÂTI VE MUHAREBELER
HAVA TRAFİK KONTROLÜ VE MUHABERE SİSTEMLERİ
PERSONEL VE PERSONEL GÜCÜ
HAVA LOJİSTİĞİ
HAVA MEYDANLARI VE DİĞER TESİSLER
UÇAKLAR, TEÇHİZAT VE SİLAHLAR
ASKERİ ANLAŞMA VE YARDIMLAR
VII İNCİ BÖLÜM
BİYOĞRAFİK İSTİHBARAT
BÜTÜN ŞAHISLAR İÇİN GENEL BİLGİLER
MESLEK VE DİĞER ÖZELLİKLERE AİT BİLGİLER
DEVLET BÜYÜKLERİ ,Ç,N
İLİM VE FEN ADAMLARI İÇİN
EKONOMİK KONULARDA ÇALIŞMALAR İÇİN
SİLAHLI KUVVETLER MENSUPLARI İÇİN
DİĞER ÖNEMLİ ŞAHISLAR İÇİN
ASDER VE ASSAM TANITIMI
ADALETİN ÇÖKÜŞÜ VE TOPLUM
Toplumsal barış ve düzen, insan hak ve özgürlükleri büyük ölçüde kuvvet ile adalet arasındaki ilişkilerin biçimine bağlıdır. Gerçek barış ve düzen, kuvvetin adalete hükmettiği yerde değil, ancak ve yalnız adaletin emrinde tutulduğu toplumlarda var olur ve öyle tutulabildiği müddetçe devam edebilir.
Toplumlar tabiatı icabı sürekli bir “değişim süreci” içindedir. Doğma,büyüme, olgunlaşma, eskime,bozulma,çürüme ve canlılığını yitirmeye doğru bir değişim süreci içinde bulunan madde aleminde olduğu gibi, değerler alemi de kural olarak aynı doğrultuda bir değişim süreci geçirir. Toplum düzenini belirleyen kurallar, bu değişim sürecinde oluşturulur.
İşte, toplumların en büyük çıkmazı, bu kuralları “adil” olanların değil, “güçlü ve nüfuzlu” olanların belirlemesidir. Bu da, toplumsal düzene şekil veren kuralların “adalet değerine” göre belirlenmesinin en büyük engelini teşkil etmektedir. Çünkü, toplumda belirleyici olan güçlü ve nüfuzluların er ya da geç, değişim sürecini kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeleri, zaman içinde, kendi değerlerini ve düzenleyici kurallarını geçerli kılan bir hukuk düzeni oluşturmaları kaçınılmazdır. Hatta,bu güçler, “adalet değerine” göre şekillenmiş kurum ve kurallara da nüfuz ederek zamanla kendi çıkarları ile bağdaşır bir nitelik kazandırmak için var güçleri ile çalışırlar. Kısaca, bütün toplumsal kurum ve kurallar, bunlara kendi kısa ve uzun vadedeki çıkarlarına yataklık eden bir mahiyet kazandırmak isteyen güçlerin istismarı ve tehdidi altındadır.
Günümüz dünyasında maalesef gerek toplumlararası ilişkilerde ve gerekse her toplumun kendi öz ilişkilerinde “hak ve adalet” ilkesinden çok “gücün” belirleyici olduğu bir yapı ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bu yapılarda kuralları koyanlar güçlülerdir. Bu sebeple tüm kurallar, güçlülerin çıkarlarını koruyan ve geleceğin kurallarını da güçlülerin belirleme yetkisini güvence altına alan bir nitelikte olduğu ve her alanda adalet ile bağdaşmayan uygulamalara yol açtığı ortadadır.
Toplumların evriminde “adaletsizlik” faktörünün giderek baskın hale gelmesi, mevki ve makamları bir saltanat ve imtiyaza dönüştürmüştür. Böylece çoğu toplumlarda çıkar odaklarının devlet, kanun ve hukuk adına dayattığı kurallar hükmetmeye başlamış, tamamen fesada uğramış bir otorite ortaya çıkmıştır. Bu otoritenin “adaleti” temsil etmesi mümkün değildir. Aksine, toplumda, baskı, menfaat, korku ve güvensizlik hakim olmuştur.
Üst düzeyde böyle adaletsiz bir yönetim anlayışının yerleşmesi, daha aşağı kademelerdeki bütün suiistimallere de siper ve kalkan olacak ve toplumun her kademesinde bir yolsuzluk rekabetine yol açacaktır. Böylece, devlet adına, cumhuriyet, demokrasi ve hukuk adına dayatılan; yolsuzluğu, adaletsizliği ve bir avuç çıkar çevresinin menfaatlerini himaye eden bir fiili durum ortaya çıkacaktır.
Bugün, ülkemizde de bu yozlaşma artık en yıkıcı boyutlara ulaşmış, “düzenleyici kurallar” ve “uygulamalar” genel toplum yararını temsil etmekten tamamen uzaklaşmıştır. Bu yozlaşmanın yol açtığı durum, ancak “adaletsizlik” kavramı ile ifade edilebilir.
Servetin iktisabında, gelir dağılımında, temel hak ve özgürlüklerin tanınması ve sınırlandırılmasında, dolayısıyla da devletin niteliklerinin pratiğe yansımasında bugün bireyler ile bireyler arasında ve bireyler ile devlet arasında tam bir “adalet problemi” yaşanmaktadır.
ADALETSİZLİK VE DEVLET
Günümüz toplumlarında adalet veya adaletsizliğin kaynağı devlet olarak algılanmaktadır. Günlük yaşamında ve hayatı boyunca bir dizi adaletsizliklerle karşı karşıya kalan birey ve toplulukların,er geç bundan devleti sorumlu tutması kaçınılmazdır. Devlet-vatandaş münasebetlerinde karşılıklı saygı ve bağlılık duygularının erozyona uğramaya başlaması bu münasebetlerde “adalet” kavramının tecelli etmemesi ile alakalıdır. “Önce adalet yıkılır; sonra devlet!…” öz deyişi bunu ifade etmektedir.
Adaletsizlikler zaten soyut bir kavram olan devletin, önce kalplerde,gönüllerde ve kafalarda yıkılmasına neden olur. Bireylerin kalplerinde, gönüllerinde ve kafalarında yıkılmış olan bir devlet, artık devlet olmaktan çıkmış, dış ve iç güçlerin çıkarlarını hukuk kılıfına sokarak topluma dayatan bir kaba kuvvet mekanizmasına dönüşmüş olacaktır. Böyle bir durum, “adaletsizliğin” en büyük kaynağı olduğu gibi, aynı zamanda kitlelerin devlete yabancılaşmasına ve toplum-devlet arasında “meşruiyet krizine” de yol açan en önemli sebeptir.
Toplumu tek bir zihniyet kalıbına dökme çabaları, bütünleştirici değil,ayrıştırıcıdır ve insan tabiatını aykırıdır. Böyle bir yaklaşımın toplum mühendisliği ile uzaktan yakından alakası yoktur. Etnik,dinsel,sosyal ve kültürel farklılıkları vatandaşlık zemininde bir arada yaşatabilmenin ve bu farklılıkları zenginliğe dönüştürebilmenin yegane yolu, toplum düzenine şekil veren kuralların ve yönetim anlayışının “adalet” ilkesine dayandırılması ile mümkündür. Kurallar ve uygulamalar, hiç bir siyasal ve toplumsal görüş ve düşünceyi dışlayıcı olmamalıdır. Çünkü, bu taktirde demokratik yoldan da olsa, yönetimin el değiştirmesi, hiçbir çözüm getirmeyecek, sadece dışlayan ve dışlanan kesimlerin el değiştirmesine, dolayısıyla adaletsizliğin sürekliliğine hizmet edecektir.
Toplum açısından olduğu kadar, devlet açısından da “adaleti ve insan haklarını koruyan” bir yapılanma zaruridir. Çünkü, adalet ve genel hürriyet ilkelerinin halka yayıldığı oranda toplumda her şey nizamına girecektir. Böyle bir yapılanma, her toplum kesiminin hak ve hukukunu güvence altına alacağından, devleti de “herkesin devleti” haline getirecektir.
Toplumların doğasında var olan kaçınılmaz farklılıklara saygı duyan, aynı zamanda bu farklılıkları tanıyan, farklı çevrelerin birbirlerine saygı duymalarını da özendiren ve bu yolda toplumu eğiterek uzlaşmacılığı geliştiren; bu farklılıklara eşit mesafede yaklaşan ve hakem konumunda bulunan bir devlet ve yönetim anlayışı, tüm toplumu adalet ve hukuk ile kuşatacak ve her toplum kesimince benimsenen, korunan “meşru bir varlık” konumu kazanacaktır.
SOMUT ÖRNEKLER
Anayasa ve kanunlar, “vatandaşın hak ve sorumluluklarını” olduğu kadar, “devletin yetki ve sorumluluklarını” da düzenleyen kurallardır. Bu sebeple, bu kuralları vatandaşın ihlal etmesi ne kadar mümkün ise, devletin ihlal etmesi de o kadar mümkündür. Anayasa ve yasaları ihlal eden vatandaşlar hakkında “cezai yaptırımlar” olduğu kadar, devlet adına yaptığı bir işlem veya eylem ile anayasa ve yasaları ihlal eden kimseler hakkında da “cezai yaptırımlar” bulunmalıdır. Üstelik, bu açıdan kamu gücünü elinde bulunduran devlete karşı güvenceye muhtaç olan da vatandaştır.
Halbuki, günümüzde, “adalet ve insan hakları” nın devlet güvenliği ile bağdaşmazlığı anlayışını yansıtan hukuki düzenlemeler ve uygulamalar tüm toplumu kuşatmış bulunmaktadır. Hukuku birey haklarının güvencesi olmaktan çok, devleti koruma mekanizması olarak algılayan yaklaşım başta yargı kurumları olmak üzere tüm kurumlarda hakim olmuştur.
Bireylerin temel haklarını devlet görevlilerine karşı güvenceye alan kanun maddelerinde öngörülen cezalar caydırıcı olmayıp,teşvik edici olduğu gibi, memurların yargılama süreci de hakkını aramakta ve telafi etmekte bireyler aleyhinedir. Oysa, bireylerin devlete karşı işlediği suçların cezaları son derece ağır, adeta vatandaşın her hareketini suç olarak yorumlamaya açık bir nitelik taşımaktadır.
Bu nedenle, devletin güvenliği adına yapılan hukuk dışı uygulamalar dahi meşru gösterilmektedir. Böylece, devletin güvenliği adına yasalar olabildiğince vatandaş aleyhine yorumlanıp, uygulanırken, yine aynı gerekçe ile devlet tarafından yapılan hukuk dışı uygulamalar yaptırımsız kalmaktadır.
Bu da, daha başlangıçta devlet-vatandaş ilişkilerini düzenleyen kuralları bir adaletsizlik kaynağı haline getirmektedir.
Devlet kudretinin hukukla sınırlanmasını ve hürriyetlerin korunmasını gerçekten etkili kılacak başlıca teminat müesseselerinden birisi “yargı denetimi” dir. Toplumda adalet değerini tahrip eden sebeplerden birisi de, bağımsız yargı tarafından işlem ve eylemlerinin hukuka uygun olup olmadığı denetlenemeyen, böylece peşinen hukuka aykırı karar verme yetkisi tanınan mekanizmaların mevcudiyetidir.
T.C. Anayasasının 125 nci maddesinde “İdarenin her türlü işlem ve eylemine karşı yargı yolu açıktır” hükmüne yer verilmesine rağmen, bu anayasal kurala, 125/2 maddesi ile “Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askeri Şuranın kararları yargı denetimi dışındadır.” ; 105/2 nci maddesi maddesi ile “Cumhurbaşkanının resen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine Anayasa Mahkemesi dahil, yargı mercilerine başvurulamaz” ; 160/1 nci maddesi “Sayıştay`ın kesin hükümleri aleyhine idari yargı yoluna başvurulamaz” ve 159 ncu maddesi ile “Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu karalarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz” hükümleri ile istisnalar getirilmiştir.
Örneğin, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yargı denetimi dışında tutulan kararları, adli ve idare yargı hakim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma ve meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme görevden uzaklaştırma gibi tamamen “hukuka uygun” olarak yapılması gereken işlemler ile ilgili kararlardır.
İşte bu kararların hukuka uygun olup olmadığının denetlenememesi, kurula, hukuka uygun olmayan kararlar da verebilmeye açık bir yetki tanıma anlamına gelmektedir. Aynı durum, Yüksek Askeri Şura, Cumhurbaşkanı ve Sayıştay açısından da geçerli bulunmaktadır.
ÇÖZÜM: ADALET İÇİN MÜCADELE…
Günümüz toplumlarında, hak ve hukuk ihlalleri ile adaletsizliklerin gittikçe yaygınlaşması, genel bir hoşnutsuzluğu beslemektedir. Toplumda adalet arayan kitlelerin çoğalması, bir taraftan toplum bireylerini ve kesimlerini, insan ve toplum yapısının doğasından kaynaklanan farklılıklarına rağmen, ortak bir noktada buluştururken, öte yandan da güç ve çıkar odaklarının istismarlarına ve bu doğrultudaki düzenleme ve yönlendirmelerine karşı kesin tavır koyabilecek bir toplumsal yetkinliği de beraberinde getirecektir.
Bu toplumsal yetkinliğin fonksiyonel olması, toplumun bu ortak problem etrafında bir dayanışma içine girmesine, en doğal farklılıklarını malzeme olarak kullananların oyununa gelmemesine bağlıdır. Aksi taktirde, kendi içinde ırk,din,mezhep, düşünce hatta cinsiyet gibi farklılıklar etrafında çatışmacı bir süreç içine sürüklenecek ve hak ve hukuk tanımaz bir avuç azınlığın çıkar ve imtiyazlarının devamını sağlayan sosyal bir yapıyı beslemeye devam edecektir. Hatta, maalesef böyle bir yapıyı temsil etmektedir ve hızla adalet ilkesi etrafında paydasını eşitleyerek bu çatışma sürecini bilinçli olarak yok etmelidir. Artık herkes, bu farklılıkların bir ayrışma ve çatışmanın “kaynağı” değil, “aracı” olduğunu anlamalı ve bu aracı kullananların oyununu bozmalıdır. Aksi taktirde, iç ve dış çıkar odaklarının toplumlarının istismarından kurtulamayacaktır.
Ortamı bunalım gösteren bir toplumun temel sorunu, kurallar ve uygulamalarda “adalet değerini” devre dışı bırakan bir anlayışın belirleyici konumda bulunmasıdır. Toplumun bu anlayışı bertaraf etmesi, kamu gücünü bu anlayışın elinden kurtararak “adalet değerini” her şeyin üstünde tutan bir anlayışın emrine vermek yolunda ortak bir refleks geliştirmesi ile mümkündür.
Çağdaş toplumlar artık birbirinden kopuk bireylerden çok, dayanışma içine giren insan topluluklarından oluşmaktadır.
Eğer bugün karşı karşıya bulunduğumuz ortak sorun “adaletsizlik” ise, bu sorunun çözümü de “adalet” değeri için yapılacak ortak mücadeleye bağlı olacaktır. Toplumsal barışın kurulması ve sürdürülmesi, yaşanan bir gerçek olan adaletsizlikler dizisinin ortadan kaldırılmasına bağlıdır.
Adalet, evrensel bir değerdir. İnsanların farklı kimliklerine, statülerine, aidiyetlerine göre değişmez. Hiç kimseye, şu veya bu kimlik ve statüye mensup olduğu için siyasi, ekonomik, sosyal ve hukuki bir ayrıcalık veya ayrımcılık yapılmamalıdır.
Ülkemizde “adalet problemi” nin köklü bir şekilde çözümü,öncelikle hangi kimlik ve statüde olursa olsun, insanımızın hak ve özgürlüklerinin bilincinde olması ve onları korumak için örgütlü bir mücadele geliştirmesinden geçmektedir.
Toplumumuzda hak arama ve adalet bilinci oldukça düşük olmakla birlikte, artık, toplumda bu bilinçsizliğin faturası olan adaletsizliklerin boyutu “katlanılabilir olmak” hududunu aşmıştır. Bu durumun öncelikle bu konudaki bilinç sorununu daha kolay çözümlenebilir kılacağı, toplumda adalet arama bilincini körükleyeceği ve toplumu bu konuda bir irade birliğine ve inisiyatif geliştirmeye zorlayacağı da bir gerçektir.
Toplumda bu anlamda büyük bir enerji birikiminin var olduğu kanaatindeyiz. Bütün sorun, bu birikimi istismar etmeden, art niyetsiz ve samimi bir yaklaşımla organize etmek ve toplumu meşru bir zeminde adalet talep eden bir dayanışma sürecine sokmaktır. Böyle bir dayanışma ortaya konulmadıkça, bireyleri ve toplulukları kendi çıkarları doğrultusunda istismar eden güçlerin hukuk ve adalet çizgisine çekilmesi mümkün olmayacaktır.
ADALETİ SAVUNANLAR DERNEĞİ
Günümüzde,toplum olarak bir adalet arayışı içinde olduğumuz tartışılmaz bir gerçektir. Devletten, siyasal parti ve kesimlerden bağımsız, hiçbir kimlik farklılığına bakılmaksızın, olumlu veya olumsuz hiçbir ayrıcalık gözetmeksizin, toplumda “adalet” ilkesinin hayata geçirilmesi yolunda siyaset üstü bir işbirliği ve dayanışmaya öncülük edecek bir sivil toplum kuruluşuna ihtiyaç vardır.
İşte Adaleti Savunanlar Derneği,toplumun bu adalet arayışına cevap verecek hizmetler ortaya koymak üzere 07.04.2000 tarihinde kurulmuş ve Geçici Yönetim Kurulunu oluşturarak çalışmalarına başlamıştır.
Adaleti Savunanlar Derneği gerek iç hukukta ve gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde güvence altına alınmış en tabi hakları ihlal edilmiş bir grup insanın kararlı bir şekilde bir araya gelerek, sivil toplumun bu yolda dayanışmasına öncülük etmek üzere kurulmuştur.
ADALETİ SAVUNANLAR DERNEĞİ`NİN AMAÇ VE FAALİYETLERİ
Adaleti Savunanlar Derneği; hak ve özgürlükleri ihlal edilenler ile her alanda “adaletin” ve “hukukun üstünlüğü ilkesinin” hayata geçirilmesi idealine hizmet etmek isteyenlerin hukuki mücadele platformudur.
Adaleti Savunanlar Derneği, idarenin tüm işlem ve eylemlerinin hukuka uygunluğunun yargı yolu ile denetlenmesi, her konuda adaletin tam ve çabuk gerçekleştirilmesi, “mevzuat ve uygulamalardaki” evrensel insan haklarına aykırılıkların izlenmesi ve düzeltilmesi, ihlallerin son bulması için ulusal ve uluslararası platformlarda girişimlerde bulunulması, hak ve özgürlükleri ihlal edilen kişilere hukuki, sosyal ve ekonomik yardımda bulunulması, toplumda insan haklarına saygının geliştirilmesi ve toplum barışının sağlamlaştırılması için çalışmak amacı ile kurulmuştur.
Dernek, amaçlarının gerçekleştirilmesi için aşağıdaki faaliyetlerde bulunur:
* Adalet, hukukun üstünlüğü, insan hak ve özgürlükleri konusunda fert ve toplum bilincinin geliştirilmesi için her türlü basın ve yayın faaliyetinde bulunur.
* Amaç doğrultusunda üyelerini ve kamuoyunu bilgilendirmek için seminer, konferans, panel, açık oturum, sempozyum ,yarışma ve gezi düzenler; sergi, film,video, tiyatro ve benzeri sosyal ve kültürel etkinlikleri organize eder.
* Ülkemizde ve dünyada insan hak ve özgürlükleri ile ilgili iyi ve kötü uygulamaları ve uygulayıcıları kamuoyunun bilgi ve dikkatine sunar,
* Hukukun genel ilkelerine aykırı ve toplumsal barışı bozan, mevzuat hükümlerinin ve uygulamaların düzeltilmesi için gerekli çalışmaları yapar.
* Amaçlar doğrultusunda bilimsel araştırma ve çalışmalar yapacak bir enstitü kurar. Bu konudaki bilimsel çalışmaları destekler. Başarılı bulduğu çalışmaları ödüllendirir.
* Konusunda ihtisas sahibi olan kişilere her türlü ilmi, dini, tarihi, sosyal, kültürel, ekonomik sahalarda araştırmalar, anketler, kamuoyu yoklamaları yaptırır ve bunların sonuçlarını kamuoyuna açıklar, ilgili kişi ve kuruluşlara bildirir, gerekli tedbirlerin alınması için girişimlerde bulunur ve izler.
* Kütüphane ve arşiv kurar.
* Benzer amaçlar doğrultusunda faaliyet gösteren özel ve tüzel kişi ve kuruluşlar ile işbirliği yapar ve destekler.
* Hak ve özgürlükleri çiğnenerek mağdur edilmiş olan kişileri kamuoyu önünde temsil eder ve ettirir. Bu gibi kişilere karşılık beklemeden her türlü maddi, manevi ve hukuki yardımda bulunur, bu amaçla yardım kampanyaları düzenler.
* Yardım Toplama Kanunu ve ilgili mevzuat hükümlerine uygun olarak yardım ve bağış toplar,alır ve verir,şartlı ve şartsız vasiyetleri kabul eder.
* İhtiyaç duyduğu gelirleri temin maksadıyla iktisadi,ticari ve sanayi işletmeler,ortaklıklar,vakıflar ve yardımlaşma sandıkları kurabilir.
* Eğitsel, tıbbi, istişari ve sosyal birimleri kurar ve işletir. Bu faaliyetler için gerekli olan uzman ve personeli istihdam eder ve yetiştirir.
* Dernekler Kanunu hükümleri saklı kalmak üzere merkezinin ve şubelerinin faaliyetlerini yürütmek için her türlü taşınır ve taşınmaz malı edinir, kiralar ve işletir.
* Dernekler Kanununun 89 ncu maddesi gereğince sandık kurar.
ADALETİ SAVUNANLAR DERNEĞİ VE SİZ
Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda “adalet”değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız;
* Derneğimize üye olarak her türlü çalışmalara bizzat katılabilirsiniz !
* Bağış yaparak mücadelemize maddi katkıda bulunabilirsiniz !
* Düşünce,dilek ve önerilerinizi bildirebilirsiniz !
ASSAM KURUCULAR KURULU
Adnan TANRIVERDİ - Başkan
Gürcan ONAT – Koordinatör
Ahmet TÜRKAN – Genel Sekreter
Haluk YILDIRIM – Sanal Koordinatör
Mustafa HACIMUSTAFAOĞULLARI – Kurucu Üye
Reşat FİDAN – Kurucu Üye
Ali COŞAR – Kurucu Üye
Bülent DEMİR – Hukuk Komisyonu Başkanı
Dr. M. Naci EFE – Kurucu Üye
Halil MERT – Kurucu Üye
Vehbi KARA – Kurucu Üye
M. Abdullah KAPLAN - Kurucu Üye
Varol YÜKSEL – Kurucu Üye
Nurettin YAVUZ – Kurucu Üye
Mehmet TEK – Kurucu Üye
İbrahim TÖRE – Kurucu Üye
Yusuf ÇAĞLAYAN – Kurucu Üye
YAZAR VE ARAŞTIRMA EKİBİ TANITIMI
Em.Tuğgeneral Adnan TANRIVERDİ - ASSAM BAŞKANI
Em.Kd.Albay.Prof.Dr.Nevzat TARHAN
Em. Kur. Alb. Fethi KIRAN
Em. Kur. Alb. Mahmut SANCAK
Em.Hv.Kd.Albay Mustaf HACIMUSTAFAOĞULLARI
Em.Kd.Bnb. Yakup EVİRGEN
Em.Askeri Hakim Yusuf ÇAĞLAYAN
Em. Kur. Yb. Mehmet TEK
Em.Hv. Kur. Yb. Hayati ATALAY
Em. Dz. Kur. Bnb Ömer Fuat ÖZÇELEBİ
Em. J.Kur. Bnb. Kemal ŞAHİN
Em.Hv.Bnb.Gürcan ONAT - KOORDİNATÖR
Em. J.Yzb. İrfan ÇALIŞKAN
Em.Dz.Astsb. Kd. Bçvş. Ahmet TÜRKAN- Genel Sekreter
Em.Hv.Plt. Kd.Albay Haluk YILDIRIM
Em.Dz.Sat.Kd.Bçvş. Dr.Mehmet Naci EFE
Em.Dz.Kd.Albay Vehbi HORASANLI
Em.Tnk.Albay Ali COŞAR
Em.Kd.Bçvş. Reşat FİDAN
Em. Kd.Bçvş. Mehmet Şükrü BATUR
Em.Kd.Bçvş. Osman KAÇMAZ
ASSAM SANAL ARAŞTIRMACI YZARLARI
İsmail KAPLAN
Erol GÜLGÖNÜL
Yavuz SULUMEŞE
Ahmet RASİM
İbrahim KELEŞ
Ali İÇLİARDIÇ
M. Talha KUMCU
Cemal ERDOĞAN
Hikmet ÇINAR
Yakup BAYKAN
Bayram YÜĞRÜK
Recep AKBUDAK
Mustafa UÇTU
Dr. Erol DEMİR. – Antiterör ( Biyolojik ve kimyasal), Kitle İmha Silahları, Güvenlik konuları
Fatih AHMET
Çetin KURTOĞLU – TİKA, Yurtdışı Türkler
Dostları ilə paylaş: |