A'DAN Z'YE ŞEFAAT
(ŞEFAAT ÜZERİNE)
Muhammed Hadi ESEDÎ & Şehit Ayetullah Mutahhari & Allame Muhammed Hüseyin TABATABAİ
Muhammed Hadi ESEDÎ
Tercüme: Cafer BENDİDERYA
İÇİNDEKİLER
A'DAN Z'YE ŞEFAAT
(ŞEFAAT ÜZERİNE) 1
İÇİNDEKİLER 1
Kur'ân'da Şefaat 1
ŞEFAATİ REDDEDEN AYETLERİN ANLAMI 3
Hadislerde Şefaat 4
ŞEFAATLE İLGİLİ GÖRÜŞLER VE ELEŞTİRİLER 6
Şefaatle İlgili Görüşler 6
Şefaatle ilgili Eleştiriler ve cevapları 8
SONUÇ 13
DÜNYA İŞLERİNDE ŞEFAATİN ETKİSİ 14
1- Şefaat Eden Kimseler 16
ŞEFAAT ÜZERİNE / MUTAHHARÎ 24
Ortaya Çıkan Sorun Ve İtiraz 24
Şefaatin Türleri 26
Kanunun Etkisiz Bırakılması 27
Kanunun Korunması ve Yürürlükte Tutulması 28
Rahmetin Cazibesi 31
Arı Kılma, Temizleme İlkesi 32
Selâmet İlkesi 32
Kapsayıcı ve Genel Rahmet 32
Mağfiret ve Şefaat İlişkisi 33
Şefaatin Şartı 34
Şefaat Allah'a mahsustur 35
Tevhit ve Velileri Vesile kılma 36
İtirazların Cevabı 36
KUR'AN'DA ŞEFAAT 37
Şefaat nedir? 40
Şefaatle İlgili Problemler Ve Yanıtları 43
ŞEFAAT EDİLEN VE ŞEFAAT EDEN KİMSELER 48
HADİSLER IŞIĞINDA ŞEFAAT 53
FELSEFİ AÇIDAN ŞEFAAT 59
SOSYOLOJİK AÇIDAN ŞEFAAT 60
ŞEFAATİN ANLAMI
Şefaat, sözlükte bir şeye bir mislini daha ekleyerek çift kılmak, tek olan bir şeyi bir başka şeyle birleştirmek anlamına gelir. Türevlerinin bütün kullanım yerlerinde bu anlam esas alınmıştır.[1]
Şefaatin İslâmî literatürdeki anlamı da sözlük anlamıyla ilintili olarak, "kendisine şefaat götürülen makamdan birisinin yaptığı günah ve suçtan geçmesini istemek"[2] veya "kendisine şefaat götürülen kimseden şefaat edilecek olan kimse hakkında bir şey istemek"tir.
Bu durumda Peygamber efendimizin (s.a.a) veya başkasının birine şefaat etmesi; onun için Allah'a dua etmesi, Allah'tan günahının bağışlanmasını ve dileklerinin giderilmesini istemesidir. Dolayısıyla şefaat bir nevi dua ve istektir.[3]
Kur'ân'da Şefaat
"Şefaat" kelimesi, Kur'ân-ı Kerim'de on sekiz surede yirmi beş ayette kullanılmıştır.
Bu ayetlerde geçen şefaat kelimesi, birinci ıstılahî anlamda yani günahkâr ve suçlulardan cezanın kaldırılmasını istemek anlamında kullanılmıştır.
Şefaat konusundaki ayetler içerik açısından iki kısımdır:
1- Şefaatçileri sınırlandıran ayetler.
2- Şefaate ulaşacak ve ulaşmayacak kimseleri sınırlandıran ayetler.
Kur'ân-ı Kerim bu sınırlamayı, kişilerin dünya hayatındaki genel gidişat şekli esasına göre yapmaktadır.
Bu arada, "Kur'ân mutlak olarak şefaati reddetmektedir" diyenler de vardır. İşte biz bu bölümde bu görüş üzerinde duracağız.
Kur'ân-ı Kerim'de mutlak bir şekilde şefaati reddeden bir tek ayet bile yoktur. Şefaati reddeden ayetler sadece, Kur'ân-ı Kerim'de vasıfları açıklanan belli bir grupla ilgilidir. Bu ayetlerde kesin olarak kâfir olan kimselerin tüm anlamıyla şefaatten mahrum olacakları açıklanmıştır.
Kur'ân-ı Kerim'de belli bir kesimin şefaate ulaşamayacağı vurgulandığı gibi "mümin" kapsamına giren diğer bir kesimin de şefaate ulaşacağı vurgulanmıştır. Örneğin:
"Dinlerini bir oyun ve eğlence (konusu) edinenleri ve dünya hayatı kendilerini mağrur kılanları bırak. Onunla (Kur'ân'la) (şunu) hatırlat ki, bir kişi, kendi yaptıklarıyla helâke düşmesin; (böylesinin) Allah'tan başka ne bir dostu, ne de bir şefaatçisi vardır; (amelinin elinden kurtulmak için) her türlü fidyeyi verse de ondan kabul edilmez..." [4]
Bu ayette, dinlerini oyun, eğlence konusu edinen ve dünya hayatının kendilerini aldattığı kimselerin şefaate ulaşamayacakları açık bir şekilde vurgulanmıştır.
"Ey inananlar! Ne alışverişin, ne dostluğun ve ne de şefaatin olmadığı gün gelmeden önce, size verdiğimiz rızktan (Allah için) harcayın. Kâfirler, zalimlerin ta kendileridir." [5]
Allame Tabatabaî'nin de açıkladığı gibi, bu ayette sadece inananlara hitap edilmesine rağmen, şefaat mutlak olarak reddedilmemiş ve sadece kâfirlerin şefaatten mahrum kalacakları ifade edilmiştir. Bunu, "Kâfirler, zalimlerin ta kendileridir." cümlesinden hareketle anlıyoruz.
Ayrıca bu ayet, Allah için infak etmemenin kâfirlerin özelliklerinden biri olduğuna dikkat çekerek inananlara hitaben, Allah yolunda infak etmemek küfür olduğu için infak etmekten çekinen kimsenin de şefaatten mahrum olacağını vurgulamaktadır.[6]
Yukarıda geçen ayetler, şefaati inkâr edenlerin en çok kanıt olarak ileri sürdükleri ayetlerdir. Eğer ayetin devamında "Kâfirler, zalimlerin ta kendileridir." ifadesi yer almasaydı, ayetin mutlak şekilde şefaatin olmadığına kanıt gösterilmesi doğru olurdu. Ancak ayette açık bir ifadeyle, Allah'ın kendilerine verdiği rızktan Allah yolunda infak etmeyenlerin kâfirlerden sayıldıkları için şefaate ulaşamayacakları belirtilmektedir.
Dolayısıyla, Kur'ân-ı Kerim'de şefaatin mutlak bir şekilde değil de şartlı olarak reddedildiğini ve şartın olumsuzlaşmasıyla şefaatin reddinin de olumsuzlaştığını söylemek gerekir.
Kaldı ki, Kur'ân-ı Kerim'de şefaatin olacağını ifade eden birçok ayet vardır. Örneğin:
"İlle onun tevilini mi gözetiyorlar? Onun tevili geldiği (haber verdiği şeyler ortaya çıktığı) gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: 'Doğrusu Rabbimizin elçileri gerçeği getirmiş. Şimdi bizim şefaatçilerimiz var mı ki, bize şefaat etsinler yahut tekrar geri döndürül(üp dünyaya gönderil)memiz mümkün mü ki, (orada eski) yaptıklarımızdan başkasını yapalım?' Onlar, kendilerini ziyana soktular ve uydukları şeyler, kendilerinden saptı, kaybolup gitti." [7]
Bu ayetten, Allah'a iftira eden ve Kur'ân'ın tabirice "kendilerini ziyana sokmaları" nedeniyle kıyamet günü şefaatten mahrum olacak belli bir gruptan bahsedilmesine rağmen, şefaatin olduğunu ve onların kendilerine şefaat olunmasını istediklerini, fakat hiçbir zaman şefaate ulaşmayacakları anlaşılmaktadır.
"Yalnız Rahman'ın huzurunda söz almış olanlardan başkaları şefaat edemezler." [8]
"O gün Rahman'ın izin verip sözünden hoşlandığı kimseden başkasının şefaati fayda vermez." [9]
"O'ndan başka (tanrı diye) yalvardıkları şeyler, şefaat (gücüne ve yetkisin)e sahip değillerdir. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler bunun dışındadır." [10]
Bu ve benzeri birçok ayet açık bir ifadeyle kıyamet günü şefaatin olduğunu vurgulamaktadır; bu alanda söylenebilecek tek şey, Kur'ân-ı Kerim'in şefaat edecek kişiler için, "Rahman'ın huzurunda söz almış olanlar" veya "Rahman'ın izin verip sözüne razı olduğu kimse" ya da "bilerek hakka şahitlik edenler" gibi bazı sıfatlar saymış olmasıdır. Yüce Allah, bu üç sıfat ve diğer sıfatlara sahip olanlara yüce bir makam vermiş ve şefaat edilmelerine razı olduğu kimseler hakkında onlara şefaat etme gücü vermiştir.
Kısacası; şefaatin varlığı Kur'ân-ı Kerim'de açık bir şekilde ifade edilmiştir; fakat şefaat edenler ve haklarında şefaat edilenler sınırlandırılmış ve insanlardan bir grubunun şefaate erişmeyeceği belirtilmiştir.
Okuyucularımızın araştırmalarını kolaylaştırmak amacıyla yeri geldikçe üzerinde duracağımız şefaatle ilgili ayetleri sıralıyoruz:
Bakara, 48, 123, 254, 255. Nisâ, 85. A'râf, 53. Enbiyâ, 28. Şuarâ, 100. Müddessir, 48. En'âm, 51, 70, 94. Yûnus, 3, 18. Meryem, 87. Tâhâ, 109. Nisâ, 23. Zümer, 43, 44. Zuhruf, 86. Yâsîn, 23. Necm, 26. Fecr, 3. Mü'min, 18. Rûm, 13.
Dostları ilə paylaş: |