Flaubert (1821-1880)
Realizm okulunun kurucusu ve en önemli temsilcisidir.
Kendi kişiliği ile kahramanın kişiliğini ayırmayı başarabilmiştir. Biçime çok önem verir.
Ünlü eserleri “Madam Bovary, Salambo, Duygusal Eğitim”dir.
Flaubert de önemli, Madam Bovary ile…
Fransa’ın Rouen bölgesinde 1821’de doğdu. Hukuk öğrenimi için Paris’e gitti; ama mesleğe ısınamadı, Roun’e döndü, kent dışındaki bir eve yerleşti. Hep yalnız yaşadı ve tüm zamanında edebiyatla ilgilendi.
İlk romanı olan “Madam Bovary”, 1857 yılında “Revue de Paris” dergisinde tefrika ile yayımlandığında kamunun ahlak ve dini duygularına hakaret edildiği gerekçesiyle yasaklandıysa da dava beraatla sonuçlandı ve Flaubert ülke çapında ünlendi. Bundan sonraki yıllarda “Salammbo”, “Duygusal Eğitim” ve “Üç hikaye” adlı diğer eserlerini tamamladı ama yazdıkları maddi sıkıntılarından kurtulmasına yetmedi, sağlığı da bozuldu. 1880 yılında geçirdiği felçten kısa bir süre sonra da öldü.
Madam Bovary’de önemli olan konu ve yazarın üslubudur. Madam Bovary’nin aşkları anlatılmış gibi görünse de aslında anlatılan Fransız kadınının sıkışık yaşamı, evlilik kurumunun insan doğasına aykırılığı ve toplumsal yargıların iki yüzlülüğüdür. Realist bir bakışla, tümüyle gerçek olaylardan yola çıkar. Bovary’nin intiharını iyi anlatmak için arseniğin tadına baktığı ve bu yüzden hastalandığı söylenir. Kahramanlara kendi düşüncelerini söyletmez. Emma Bovary, okuduğu romanların etkisiyle aristokrasiye ve büyük burjuvaziye hayranlık duyan, aristokrasinin bir parçası olmayı hayal eden ve buna ulaşmak için çabalayan, bu sınıfa dahil olamasa da, en azından aristokrat sınıfına yakın bir sınıf içinde bulunmayı arzulayan bir kadındır. Bir üst sınıfa dahil olabilmesinin tek yolunu o sınıftan erkeklerle birlikte olmakta bulmuştur. Kocası Charles ise pasif, silik, karısının isteklerini karşılamaktan uzak biridir. İşini annesi sayesinde elde eder, karısının hırsı nedeniyle de felakete sürüklenir.
Flaubert, kendisinden sonra başlayacak Natüralizm akımını hazırlar. Emma Bovary’nin kişiliğinde romantizmin anlamsızlığını hicveder. Emma’nın okuduğu eserlerden de söz ederek hicvini sonuçlandırır. Gerçek ana tema budur; fakat bunun yanında yabancılaşma, kalabalıkta yalnızlık gibi yan temalar da işlenir.
Eserin dili, Fransızca için oldukça güçlüdür. Flaubert bugün bile Fransızcayı en iyi kullanılan yazarlar arasında sayılmaktadır.
Guy de Maupassant (1850-1893)
Fransız edebiyatının Natüralist sanatçılarındandır. Öykü ve roman türlerinde yazmışsa da daha çok öykücü yönüyle tanınır.
Olaya ağırlık vermiş, olaya dayalı öykücülük onun adıyla anılmıştır.
Çevre ile iletişim kurmakta zorlanan, toplum dışı bir kişiliği vardır. Genç yaşta ölmesine karşın yüzlerce öykü ve üç romanın sahibidir.
Öykülerinde alışılmış konuları özgün biçimde anlatışıyla ilginç bir biçem yakalar. Kendi sinir krizlerini bile ustaca anlatmayı başarmıştır.
Öykülerinin kahramanlarını çevre içinde değerlendirir, eylemler bağımsız değildir. Çok farklı toplum kesimlerini işler: kırtasiyeciliğe bulanmış bürokratlar, genç burjuvalar, taşra etrafı, hırslı çiftçiler, genelev sahipleri, fahişeler, denizciler, rahibeler... Öykülerinde gerçekçilikle doğalcılık karışır.
“Tombalak, Ayışığı, Bir Hayat, Güzel Dost, Ölüm Gibi Kuvvetli, Kalbimiz” eserleriyle tanınır.
Baudelaire (1821-1867)
Sembolizm akımının hazırlayıcılarındandır. Şiirde anlamın olduğu gibi verilmesi taraftarı değildir; bu yüzden süslü anlatımı tercih eder.
“Kötülük Çiçekleri” adlı eseriyle ünlüdür.
Hortlak
Canavar bakışlı ruhlar gibi
Yatağına geleceğim tekrar;
Süzüleceğim yanına kadar,
Dört yanım gecenin gölgeleri.
Öpecek, öpeceğim, esmerim,
Seni aydan soğuk öpüşlerle,
Nasıl sürünür, bir gibi yerle,
Yılan; seni öyle seveceğim.
Vakta ki soluk bir gün doğacak
Boş bulacaksın yattığım yeri,
Ki bu tün gün soğuk kalacaktır.
Hayatın, gençliğin üzerinde
Sevgiyle hükmeder başkaları,
Bense hükmedeceğim, dehşetle.
Emile Zola (1840-1902)
Natüralizm adı verilen edebiyat okulunu kurmuştur. Deneysel roman geleneğini başlatmıştır.
Söyleyiş özelliğine Natüralizm’de önem verilmemesine karşın söyleyişi güçlüdür.
“Meyhane, Cerminal” adlı eserleri ünlüdür.
Natüralizm’in doruğu…
1840 yılında Paris’te doğdu. Babasını küçük yaşta yitirdi. Öğrenimini yarıda bırakıp çalışmak zorunda kaldı. 1864’te öyküleri basıldı. Gazetede makale yazmaya başladı. Kendisine güveninin arttığı dönemde de roman yazmaya başladı.
Natüralizm vurgusunu ve romanı bilimselleştirmeyi amaçladı. Realizmin etkisini yitirmeye başladığı bir dönemde, Natüralizm Fransa’da etkili oldu. Türkiye’de de pek çok yazarı etkiledi.
Zola’nın edebiyat dışındaki şöhreti, “Dreyfus Davası”nda gösterdiği aydın tavrından kaynaklanmıştır. 1897 yılında Fransız ordusunda Yahudi olması nedeniyle askeri yargının duyarsızlığına kurban giden Yüzbaşı Dreyfus’u -hükümetin bütün baskılarına rağmen- savunan ve Fransa devlet başkanına hitaben “İtham Ediyorum” makalesini yayınlayan Zola, bir süre Londra’da yaşamak zorunda kaldı. Ancak davanın yeniden görülmesini de sağlamıştı. Sonuçta adalet yerini bulunca ülkesine dönen Zola, 1902 sonbaharında -yatak odasında- duman zehirlenmesinden öldü. Edebiyatta Natüralizmi tarif ederken Zola, “sanatın bilimsel olduğuna, kişisel olmadığına inanıyorum... Ne sevgi, ne nefret, ne acıma, ne de öfke istiyorum.” der.
Alman Edebiyatı
Goethe (1749-1832)
Alman edebiyatında olduğu kadar dünya edebiyatında da önde gelen sanatçılardandır.
Alman edebiyatında Romantizm akımının önde gelen adıdır. Eski Yunan edebiyatından etkilenmiş sade ve saf yazmaya çalışmıştır.
Özünde lirik bir şairdir. Şiirlerinin çoğunda, geçirdiği aşk maceralarını anlatır. Halk şiirlerinin söyleyişinden yoğun olarak yararlanır.
Faust adlı eserinde felsefeye de girer.
“Genç Werther’in Istırapları, Roma Elejileri” adlı eserleriyle ünlüdür.
Faust
Oyunun baş kahramanı Faust, felsefeyi, tıbbı, doğa bilimlerini, teolojiyi araştırmış, gençlik ve olgunluk çağını yeryüzünün sırlarını çözmek için tüketmiştir. Faust'un bu arayışı Şeytan'ı (Mefistofeles) rahatsız etmektedir. Çünkü pek çok insanı felaketlerle yok etmesine, pek çok insanı dünyasal hazlarla uçuruma düşürmesine karşın, yeryüzündeki Faust adındaki doktor, akıl ve bilgi ile kendisine direnmektedir. Tanrı'dan Faust'u doğru yoldan çıkarmak için izin isteyen Mefistofeles, onun bunalımlar içinde olduğu bir gece karşısına çıkar ve Faust'a dünya hazlarını vaad eder. Bir iddiaya girerler. Mefistofeles, onun bilgi hastalığından kalbini kurtaracak, yaşatacağı en güzel hazlar karşısında Faust "Dur ey zaman, ne güzelsin!" diyecek olursa iddiayı Mefistofeles kazanmış olacaktır. Mefistofeles, Faust'u gençleştirir ve ona aşk duygusunu tattırır. Faust, bu duyguyu sadece Gretchen adlı genç bir kızdan çok ötede Helene idealine kadar hissedecek, ama her şeye karşın Mefistofeles'e beklediği yanıtı vermeyecektir.
Faust, Goethe'nin neredeyse tüm yaşamı boyunca yazarak tamamladığı bir yapıttır. Urfaust adıyla on sekiz yaşında başladığı oyunu, Faust I ve Faust II adıyla iki büyük bölüm halinde yazarak seksen üç yaşında ölümünden kısa bir süre önce bitirebilmiştir.Goethe'nin Faust'u içeriğinin çok zengin felsefi derinliği nedeniyle pek çok farklı yorumla yüzlerce kez yeniden incelenmiş, dünyanın tüm ülkelerinde çok farklı yorumlarla sahnelenmiştir.
Shiller (1759-1805)
Romantik tiyatronun en önemli şairlerindendir. Dramlarında özgürlük sevgisini işler.
Ünlü tiyatroları “Haydutlar, Don Carlos, Maria Stuart, Wilhem Tell”dir.
Alman şair, oyun yazarı, tarihçi ve edebiyat kuramcısı olan Christoph Friedrich von Schiller dünyanın önde gelen yazarlarındandır. Çağdaşı Johann Wolfgang von Goethe ile birlikte çağdaş Alman edebiyatının kurucularındandır.
Schiller, bir askerî cerrahın oğlu olarak doğdu. Württemberg dükünün ısrarı üzerine, hukuk öğrenimi görmek üzere dükün Ludwigsburg yakınında kurduğu askerî akademiye girdi. Okul Stuttgart`ta taşınınca Schıller`in tıp öğrenimine geçmesine izin verildi. Bu sırada lirik şiirler yazmaya başlamıştı. Bunların ilki 1776`da bir dergide yayımlandı. Öğrenimini tamamlayan Schiller yardımcı hekim olarak orduda göreve başladı.
İlk oyunu olan Haydutları 1781`de imzasız olarak yayımladı. Düzyazıyla kaleme alınmış olan bu oyun sonraki yıl Mannheim`da sahnelendi. Özünde toplumsal bir eleştiri olan bu yapıt, baskı yönetimine karşı çıktığı için büyük bir başarı kazandı. Ne var ki, dük oyundaki başkaldırı ruhundan hoşlanmamıştı. Genç yazar dükün baskısından kurtulmak için Stuttgart`tan kaçtı.
1783`te Schiller maaşlı oyun yazarı olarak Mannheim Tiyatrosuna girdi. Burada yalnızca bir yıl çalıştı. Yazdığı oyun geri çevrilince görevi bıraktı.
Felsefeye ilgi duyan Schiller`in estetik konusundaki yazıları İnsanın Estetik Terbiyesi Üzerine Mektuplar adlı kitapta yer alır. Schillerin koşukla yazılmış olan oyunu Don Carlos, beş perdelik tarihsel bir dramdır. İspanyadaki mutlak krallık ve engizisyona karşı, Aydınlanma Çağının özgürlükçü düşüncesini ve cumhuriyet yönetimini savunur.
1787`den 1789`a kadar Weimar`da yaşayan Schiller bu arada tarih yazarlığına da yöneldi.
Schiller aynı dönemde Goethe`yle tanıştı.
1789`dan 1793`e kadar Jena Üniversitesi`nde tarih profesörü olarak çalışan Schiller`in Otuz Yıl Savaşı Tarihi adlı iki ciltlik yapıtı bu dönemde yayımlandı.
Schiller`in 1798-99 arasında yazdığı Wallenstein adlı üçleme en ünlü oyunudur. Wallenstein, Otuz Yıl Savaşları dönemindeki olayların üzerine kurulu üç bölümlük tarihsel bir trajediydi. Schıller bu oyunla Almanya`nın en büyük oyun yazarlarından biri olduğunu kanıtladı.
Schiller`in öbür oyunları arasında, İskoçya Kraliçesi Mary Stuart`ın yaşamını konu alan Maria Stuart, Jan Dark`ı konu alan Orleans Kızı ve Giyom Tel vardır. Schiller oyunları, denemeleri, öyküleri ve mektuplarının yanı sıra lirik, felsefi şiirler ve baladlarıyla da tanınır.
Bertolt Brecht (1898-1956)
Ttiyatronun işlevini politize eden bir estetiğin, Epik tiyatronun kurucusu, oyun yazarı, yönetmen ve şairdir.
Epik tiyatronun kurucusudur; özdeşleşme yerine yabancılaşma, duygu yerine akıl, büyüleyen yerine anlatan tiyatroyu amaçlar.
Epik Tiyatronun sınırları en belirsiz,en kaba tanımı, "İnsanların toplu eylemlerinin -savaş, çıkar kavgaları, tarihsel olaylar, çağdaş sorunlar- örneklendirildiği ve tartışıldığı tiyatro." Bu tiyatro anlayışında yabancılaştırma biricik koşuldur ve tiyatronun oyunculuk, reji, dekor, müzik gibi bütün öğelerine nüfuz etmelidir.
Brecht Yabancılaştırma kavramını ilk kez 1936'da yazdığı "Çin Oyununda Yabancılaştırma Etkileri" adlı yazısında kullanmıştır. Getirdiği tanımlama ise şöyledir : "Anlaşılması amaçlanan olgunun, alışıldık bildik olandan soyutlanarak, şaşırtıcı, beklenilmedik olana dönüştürülmesi." Böylece seyirci oyunu izlediği bilincini yitirmeden sahnede gösterilenler üzerine düşünme olanağını bulur.
Toplumsal kavgaların ve dönüşümlerin çok ani yaşandığı, gündelik hayata da, sanata da doğrudan etkide bulunduğu bir dönemde yaşamış ve yazmış olan Brecht; tiyatro anlayışını sürekli gözden geçirmek zorundadır. Tiyatro yapmasının koşulları sürekli değişmektedir. Bu da Brecht’in gelişime açık olduğunun göstergesidir.
Heinrich Böll ( 1917-1985)
İkinci Dünya Savaşı’nın acılarını en iyi biçimde yansıtarak edebiyat tarihine geçmeyi başarmış, önemli bir yazar ve ideal insanıdır.
Savaş sırasında esir düşmüş, esaret acılarını ustalıkla anlatmıştır. Almanya’da düşünceyi ve anlatımı kısıtlayan her türlü yönetime karşı çıkar.
Babasız Evler romanıyla 1972’de Nobel Edebiyat Ödülü almıştır.
Önemli eserleri; Geride Kalanlardan Son Bir İstek, Cüce ve Bebek, Saat Dokuz Buçuk Bilardosu, Bir Şeyler Olacak, İlk Yılların Ekmeği’dir.
Avusturya Edebiyatı
Stefan Zweig (1881-1942)
Avusturya edebiyatın önde gelen sanatçılarındandır. Freud’un psikanaliz kuramına büyük ilgi duymuş, kuramın getirilerini eserlerinde uygulamaya çalışmıştır.
Deneme, öykü, roman ve yaşamöyküsü türünde eserler vermiş; yapıtlarındaki psikolojik çözümlemelerle ün kazanmıştır.
Hem düşsel hem de tarihsel kişiler üzerine yaptığı değerlendirmelerle tanınır.
Macellan, Amok Koşucusu, Tehlikeli Merhamet, Amerigo, Acımak, Acı Duygular adlı yapıtlarla tanınır.
Kafka (1883-1917)
Avusturya edebiyatının karamsar ve kendisine güvensiz yazarıdır.
Babası tarafından sürekli aşağılanması nedeniyle içine kapanık bir kişiliğe bürünen Kafka, sıradan ve basit bir yaşamla mutlu olacağı kanısındadır; bu düşüncesini tüm yapıtlarında algılamak olasıdır.
Yazdıklarının kişisel ve değersiz olduğu düşüncesinde olduğu için dostu Max’ten, ölümünden sonra yapıtlarını yakmasını ister. Dostu, sözünü tutmayarak dünya edebiyatına büyük bir değer kazandırır.
Sıradan yaşayan bir insanın böceğe dönüşümünü anlatını Dönüşüm, Dava, Şato, Yitik, Açlık Cambazı adlı yapıtları ile tanınır.
İngiliz Edebiyatı
Schekespeare (1564-1616)
Dünyanın gelmiş geçmiş en ünlü trajedi yazarıdır.
Eserlerini hem nesir hem nazımla yazmıştır. Karakter çözümlemeleri, canlandırmaları son derece başarılıdır. İnsan doğasının değişmezliklerini ustalıkla dile getirir. Yapıtlarının tümü beş perdeden oluşur.
Trajedi yazarı olarak bilinse de komedi türünde de önemli yapıtları vardır. Yapıtları hafif komediler ve tarihi öyküler, trajediler ve romanesk olmak üzere üç bölümde değerlendirilir. Trajedileri “Romeo ve Jüliet, Hamlet, Macbeth, Othello, Kral Lear”dir.
Komedilerinin en önemlileri “Venedik Taciri, Yanlışlıklar Komedyası, Windsorlu Şen Kadınlar”dır.
Hamlet’ten…
Var olmak mı, yok olmak mı bütün sorun bu!
Düşüncemizin katlanması mı güzel
Zalim kaderin yumruklarına, oklarına
Yoksa diretip bela denizlerine karşı
Dur, yeter demesi mi?
Ölmek, uyumak sadece.
Düşünün ki uyumakla yalnız
Bitebilir bütün acıları yüreğin,
Çektiği bütün kahırları insanoğlunun.
Uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü!
Çünkü o ölüm uykularında
Sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından
Ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu.
Bu düşüncedir uzun yaşamayı cehennem eden.
Kim dayanabilir zamanın kırbacına?
Zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine,
Sevgisinin kepaze edilmesine,
Kanunların bu kadar yavaş
Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine,
Kötülere kul olmasına iyi insanın
Bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken?
Kim ister bütün bunlara katlanmak,
Ağır bir hayatın altından inleyip terlemek?
Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa
O kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya
Ürkütmese yüreğini?
Bilmediğimiz belalara atılmaktansa
Çektiklerine razı etmese insanı?
Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi.
Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor
Yürekten gelenin doğal rengini
Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar
Yollarını değiştirip bu yüzden,
Bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.
Milton
Büyük bir üslupçudur. Her türlü tasvir ve ruh çözümlemelerinde başarılıdır.
En önemli eseri, aynı zamanda bir yapay destan olan “Kaybolmuş Cennet”tir. Milton bu eseri yazdığında kördür ve kızları önemli eserleri sesli okuyarak ve babalarının söylediklerini yazarak destanın yazılmasında önemli görev üstlenirler.
Francıs Bacon (1561-1626)
“Aptallar okumaya hayran olurlar, kurnazlar okumayı küçümserler; akıllılar ondan yararlanırlar.”
Bilimsel ve felsefi nitelikli denemeleriyle tanınan devlet adamı ve filozoftur. Denemeleri, yaşamda mutluluk arayan insanlar için yol gösterici olmuştur.
Akıl yürütme sürecine tümevarım yöntemini eklemiştir.
Denemeler ve Yeni Atlantis adlı eserleriyle tanınır.
Daniel Defoe (1660-1731)
Maceracı kişiliğine uygun, macera romanları yazmıştır.
En önemli eseri “Robenson Crusoe”dur:
Hollanda kökenli ailesi, Protestan kilisesine mensuptu. Kiliseye girmek üzere, iyi bir eğitim alarak yetişti ama tercihi ticarete atılmak oldu. Yaşamı boyunca fırsat buldukça ticaretle ilgilendi, ancak hiç bir zaman zengin olamadı. Daniel Defoe’nun diğer ilgi alanının siyaset olduğu anlaşılıyor. Tıpkı ticarette olduğu gibi, siyasi faaliyetleri de başını derde soktu. Liberal kanadı destekleyen bir yazısı sonucu hapse düştü ve hayatının en zor dönemini geçirdi. Bu durumdan kurtulmak için, dönemin güçlü isimlerinden muhafazakar politikacı Robert Harley’in koruması altına girdi. Siyasi inançlarını özgürlüğü ile değiştirmiş ve Defoe, siyaset oyununu bu acı tecrübe ile öğrenmişti. Muhafazakarlar hükümetten düşünce, yeniden Liberallerin saflarına transfer oldu. Bundan böyle, kendisini kim gözetirse, Defoe’nin kalemi onun yanındaydı.
1719 yılında yayınlanan “Robinson Crusoe” romanına kadar, genellikle siyasi makaleler yazan Defoe, romanın gördüğü büyük ilgi ile birlikte, bütünüyle edebiyatla ilgilenmeye başladı. Yazmaya 1731 yılında gelen ölümüne dek ara vermeyen Defoe’nun, 545 yayınlanmış kitap ve broşürü bulunuyor.
Charles Dickens (1812-1870)
İngiliz Realistlerindendir. Romandaki kişiler, çoğunlukla tanık olduğu yaşamların ürünüdür. Karakterleri bu yüzden canlı ve başarılıdır.
Güldürü ve acıdan aynı anda yararlanır.
Oliver Twist, İki Şehrin Hikayesi, David Copperfield, Bir Noel Şarkısı, Antikacı Dükkanı adlı eserleri ile ünlüdür.
Bernard Shaw (1856-1950)
Komedi türünde eserler veren önemli sanatçılardandır. Yapıtlarında düşünsel ve ahlaki çatışmalara ağırlık vermiştir.
Töre komedisini Moliere’den sonra yeniden harekete geçirir.
1925’te Nobel Edebiyat Ödülü’nü alır; ancak bu ödülü reddeder.
Yapıtları Candida, Sezar ve Cleopatra, Kara Kız’dır.
Rudyard Kipling (1865-1936)
İngiliz sömürgesi Hindistan’ın Bombay şehrinde doğar ve küçük yaşlarda Hintli uşaklar tarafından yetiştirilir.
İngiltere’ye dönerek öğrenimini sürdürmeye çalıştıysa da üniversite düzeyine geldiğinde Bombay’a döner. Sonraki yıllarda gazetecilik mesleğini seçerek Amerika’ya yerleşir.
Yapıtlarında gençlere geleceğe yönelik öğütler verir; bu nedenle şiirlerinden söylev havası hakimdir.
Son Işık, Yürekli Kaptan Kim, Beş Millet, Üç Asker adlı eserleriyle ünlüdür.
Swift (1667-1745)
Siyasi bir kişiliği vardır. Döneminin yöneticilerinin aksaklıklarını görmüş, bunları eserlerinde açıkça dile getirmiştir.
En önemli eseri “Güliver’in Gezileri”dir. Güliver’in Gezileri, kasıtlı olarak çocuk romanı sınıflandırmasına tabi tutulsa da gerçekte ağır taşlamalar içeren bir eserdir.
Swift, romanında insanlardan iğrendiğini açık biçimde belirtir.
Rus Edebiyatı
Puşkin (1799-1837)
Romantizm akımının temsilcilerindendir. Şiir, tiyatro, roman ve öykü türlerinde eserler vermiştir. Romanlarında Realist’tir.
En önemli eserleri “Kafkas Esiri, Bahçesaray Çeşmesi, Çingeneler, Kar Fırtınası, Dubrosvki, Yüzbaşının Kızı, Maça Kızı”dır.
Rus edebiyatının temel eserlerinden biri olan Yüzbaşının Kızı, Puşkin'in şiir-roman türünde yazdığı başyapıtı Yevgeniy Onegin'den sonra gelen en önemli romanıdır.
18. yüzyıl Rusyası'nda geçen roman, rejimin çalkantılı ve belirsiz olduğu dönemde orduya katılan genç asilzade Pyotr Andreyiç Grinyov ile taşralı Marya İvanovna arasındaki aşkı konu alır. Ünlü isyancı Pugaçev'in önderliğinde gerçekleştirilen 1773 ayaklanması ve bu sırada yaşananlar da usta yazarın duru ve cesur anlatımıyla okura ulaştırılır. İhanet karşısında dürüstlüğün ve cesaretin zaferini anlatan roman, zamana karşı yenilmeden, çağımıza kadar kalıcılığını korumayı başarmıştır.
Puşkin'in ebedi dili akılcı, analitik, yalınlaştırılmış, gereksiz süsten ve yapmacıklıktan arındırılmış; neredeyse bu basitliğiyle etkileyicilik kazanmıştır. Yüzbaşının Kızı, Puşkin'in kendinden sonra gelenler üzerinde güçlü bir etki bıraktığı en önemli eseridir. Aynen olması gerektiği gibi, Ortodoks bir tavırla kaleme alınmış bir öykü olmasına rağmen, Rus gerçekçiliğinin neye dönüşmesi gerektiğini de tüm çıplaklığıyla sergilemektedir
Turganyev
Realist bir sanatçıdır. Günlük sorunları, toplumsal olayları ele almıştır. Toprak köleliğinin aleyhtarıdır ve bunu eserlerinde sık sık işler.
“Bir Avcının Notları, Rudin, Babalar ve Oğullar, Taşralı Kadın” adlı eserleri vardır.
Babalar ve Oğullar
Eserlerinde umutsuzluk, çaresizlik ve hüsran gibi duyguları yoğun olarak işleyen Turganyev romanlarının zirvesi olan Babalar ve Oğullar’da adeta yaşadığı bunalımlar çağının insan ruhundaki akislerini çizer. Eserlerinde zıt kişiliklerin, mutlulukla mutsuzluğun, maddeyle ruhun, iyiyle kötünün çarpışmasını da bütün şiddetiyle hissettirir. Babalar ve Oğullar’da Turganyev, Nihilist bir kişilik olan Bazarov’un dünyada var olan bütün kuruluşların yıkılması gerektiğini savunarak neredeyse iki kere ikinin dört etmesi gerektiğini hayal ederken düşünce yapısının tam tersi duygularla oradan oraya savruluşunu izletiyor bize. O kadar ki aşkı bile inkar eden bu kişi, bir kadına aşık olduğunu anlayınca kendini inkar etme durumuna düşüyor.
Dostoyevski (1821-1881)
Dünyanın en büyük romancılarındandır. İnsan sevgisi ön plandadır. Eserlerinde kişi tahlilleri en ince ayrıntılarına kadar yapılmıştır.
Yoksul kimseler, farklı kişilikler, suçlular romanlarının başlıca karakterleridir.
“Ölü Bir Evden Anılar, Suç ve Ceza, Budala, Karamazov Kardeşler” adlı eserleri ünlüdür.
Karamazov Kardeşler, Dostoyevski'nin hayatının zirve romanı olarak bilinir. Oldukça ağır bir dili olan roman için iki yıla yakın zaman harcamış ve 1880 yılının kasım ayında bitirmiştir. Dostoyevski, kitabın yayımlanmasından yaklaşık dört ay sonra ölmüştür.
Kitapta üç kardeş ve bunların babası Fedor Pavloviç Karamazov arasındaki anlaşmazlıklardan usta bir dille bahsedilmektedir. Baba Karamazov'un öldürülmesiyle beraber büyük oğul Dimitri'nin en önemli zanlı durumuna düşmesi sonrası sadece bir kasabayı değil bütün Çarlık Rusyasını etkileyen bir dava başlar. Hayat, ölüm, para, aşk, felsefe, din, cinayet gibi konuların birbiri içine mükemmel bir şekilde adapte olduğu bu roman Dostoyevski Klasikleri arasında Suç ve Ceza'dan sonra kendisinden en fazla söz ettiren roman olma özelliğini taşımaktadır.
Anton Çehov (1828-1910)
Durum, kesit öyküsünün kurucularındandır. Durum öyküsü “Çehov Tarzı Öykü” adıyla anılır.
Günlük yaşamda rastlanabilecek her olayı öykülerinde anlatır. Durum öyküsü yazmasına karşın, öykülerinde olay dışı gereksiz ayrıntılara yer vermemiştir.
Öykü ve oyunlarında soyluların sıradan yaşamlarını, aydınların iç dünyalarını sergiler.
Köylüler, Martı, Vanya Dayı, Üç Kız Kardeş, Vişne Bahçesi eserleri ünlüdür.
Tolstoy (1828-1910)
Modern dünya edebiyatının en büyük yazarlarındandır.
Yapaylıktan uzak, sade bir dille yazmıştır. Karakterler, törelere uyumları ve davranışlarıyla gerçeğe çok uygundur. Realist’tir. Hıristiyanlığı eleştirdiği yazılarından sonra aforoz edilir.
Ünlü eserleri “Savaş ve Barış, Anna Karanina, Ölümden Sonra Dirilme, İvan İlyiç’in Ölümü, Yaşayan Ölü, Hacı Murat, Karanlığın Kudreti”dir.
Hacı Murat, Şeyh Şamil zamanında yaşamış olan İmam Şamil'in Naipler'indendir. Aslen Şamil gibi Avarlar'a mensuptur.
Hacı Murat , Kafkasya'nın İmam'ı Avar Hanlarından Hamzad Bek'in Hunzak prenslerini öldürmesinden sonra Ağabey'i Osman'la süt kardeşleri olan prenslerin intikamını almak için Hamzad Bek'e Hunzak Camii'inde bir suikast düzenler. Suikast başarılı olur , Camideki Hamzad Bek'in müridleri ve suikastçılar birbirlerine girer , bu arbededen sadece Hacı Murat kurtulur. Çarın özel iltifatları ile Tiflis'e gider; ama Aslan Han'ın Rus Hükümetini uyarması sonucu tutuklanır. Sevk sırasında kendini onlarca metrelik uçurumdan aşağı atar ve kurtulur. Bu olaydan sonra bir ayağı aksayarak yürümek zorunda kalan Hacı Murat uzun ve yorucu maceralardan sonra yaptığı hatanın farkına varır. Zamanın İmam'ı Şamil'e bir mektup göndererek ona iltica eder: Şamil onu yanına çağırır ve iltifatlarda bulunur. İşte o zamandan sonra Şamil'in sağ kolu olur. Hacı Murat Rus generallerinin gözünde efsaneleşir; taarruz - huruç - ve dehşetli manevralarla özellikle Avar süvarilerinden oluşan küçük birliklerle Rus tabyalarını mahveder. Dağlarda efsaneleşen Hacı Murat'ın kullandığı taktikleri Ruslar anlamakta güçlük çekmişler ve karşı hiçbir strateji üretememişlerdir.
Zaman hızla ilerlerken Rusya kendi sanayi devrimlerini gerçekleştirmiştir ve artık ağızdan dolma tüfeklerle Ruslara karşı savaşmak Avarlar için çok zordur. Hacı Murat Şamil'e Ruslara iltica edeceğini böylece geri hatlara sarkıp düşmanı arkadan vurarak Rus birliklerinin dayanak noktalarını yok edeceğini söyler; ama bu fikir Şamil'ce tutulmaz. Hacı Murat yine de Ruslara iltica eder. Planlarını gerçekleştiremez ve esir hayatı yaşamaya mecbur edilir, esarete dayanamayarak kaçar ama arkadaşlarının ve kendisinin atları bir bataklığa saplanır. Son nefesine kadar savaşır. Barut bitince atını yere yatırıp kamayla yerde bir çukur açar. Elde kılıçla savaşır ve en sonunda öldürülür.
Dostları ilə paylaş: |