Ahmed hasib efendi



Yüklə 1,73 Mb.
səhifə46/62
tarix11.09.2018
ölçüsü1,73 Mb.
#80552
1   ...   42   43   44   45   46   47   48   49   ...   62

AHNES b. KAYS

Haricî fvrkalarından biri olan Seâlibe'ye bağlı Ahnesiyye kolunun reisi. bk. Sealibe. 702



AHNES b. ŞERİK

Ebû Sa'lebe Übeyy b. Şerîk b. Amr el-Ahnes es-Sekafî Mekke İleri gelenlerinden bir sahâbî.

Tâifte yaşayan Sakîf kabilesinin İlâç boyuna mensuptur. Zühreoğullan'nın müttefiki olarak Mekke'ye yerleşmiş ve buradaki kabileler arasında nüfuz ve itibar kazanmıştır. Başlangıçta şiddetli bir İslâm düşmanı idi. Hz. Peygamber'in İslâm'a davetini engellemek için çok çalıştı ve müslürnanlara çeşitli işkence­ler yaptı. Bununla beraber bazı geceler Ebü Süfyân ve Ebü Cehil ile buluşarak müslümanların okuduğu Kur'an'ı gizli­ce dinler ve onu beğendiğini söylerdi. Mekkeliler'in baskısı üzerine Taife gi­den ve orada da iyi karşılanmayıp tek­rar Mekke'ye dönmeye mecbur kalan Hz. Peygamber şehre girebilmek için eşraftan Ahnes'in himayesini istemiş, fakat o bu isteği reddetmişti. Ahnes İslâm düşmanı olmasına rağmen müş­riklerin safında Bedir Gazvesi'ne katıl­madığı gibi müttefiki Zühreoğullan'nı da geri çevirmişti. Savaştan geri dönüp emrindeki askerleri de caydırdığı için kendisine “el-ahnes” (geri çeviren) denil­miş ve bu lakapla meşhur olmuştur. İs­lâm'a karşı takındığı menfi tavrı bu ha­diseden sonra da devam ettiren Ahnes, Mekke'nin fethini takip eden günlerde müslüman oldu ve müslümanların sa­fında Huneyn Gazvesi'ne katıldı. Müellefe-i kulûb'dan olması sebebiyle Hz. Peygamber, gönlünü hoş tutmak için. zekât ve ganimetten ona da pay ayırırdı. Bazı rivayetlerde, onun İslâm'dan dön­düğü ve müslümanlara ait bir otlağı ateşe verdiği kaydedilmekte ve hiçbir zaman samimi bir müslüman olmadığı belirtilmektedir. Fakat Ahnes'in irtidad ettikten sonra tövbe ederek tekrar İs­lâm dinine girmiş olmasını ihtimal dahilinde gören İbn Hacer, farklı rivayetle­ri birleştirerek İbnü'1-Esîr gibi onu ashâb-ı kiram arasında saymaktadır. Ah­nes. Hz. Ömer'in halifeliğinin ilk yılların­da ölmüştür. 703

Bibliyografya



1) Vâkidi. el-Meğâzî, s. 44, 45, 361, 624, 628;

2) İbn Hişâm, es-Sîre, I, 282, 315, 360; II, 381, 619; III, 179, 323;

3) Belâzürî. Ensâbü'l-eşrâf, I, 116, 211, 231, 291;

4) Taberî. Tarih (Ebu'1-Fazl), II, 347, 438, 638;

5) İbnü'1-Esîr, Üsdü'lğabe, I, 60, 70;

6) İbn Hacer, el-İşâbe. I, 25-26. 704

AHNESİYYE

Haricî fırkalarından Seâlibe'ye bağlı olan Ahnes b. Kays'ın görüşlerini benimseyenlere verilen ad bk. Sealibe. 705



AHRÂR, Hâce Ubeydullah


Bk. Ubeydullah Ahrâr. 706

AHRARİYYE

Nakşibendiyye tarikatının Ubeydullah Ahrâr'a (ö. 895/1490) nisbet edilen bir kolu bk. Ubeydullah Ahrâr. 707



AHREM b. EBÜl-AVCA

Hz. Peygamber'in hicrî 7. yılın zilhicce ayında (Nisan 629) Süleym kabilesini İslâm'a davet için gönderdiği elli aitmiş kişilik seriyyenîn kumandam bk. Süleym. 708



AHREM el-ESEDİ


Bk. Muhriz b. Nadle.709

el-AHRUFÜ'S-SEB'A

Kur'ân-ı Kerîm'in lafızları ve kıraati ile ilgili yedi vecih veya lehçe.

“el-Ahrufü's-seb'a” tabiri hadislerde zikredilmiş olup muhtelif şekillerde açık­lanmıştır. Kur'ân-ı Kerîm'in nazil olduğu dil olan Arapça'da kelime, mâna. telaf­fuz veya imlâ farklılığı gösteren çeşitli lehçeler vardır. Bunların içinde Kureyş lehçesi fesahat, zenginlik ve incelik ba­kımından öbürlerine göre üstünlük kazanmıştır. Çünkü hac ve panayırlar vesi­lesiyle diğer kabilelere mensup kişiler Mekke'ye geliyor, Kureyşliler böylece on­ların lehçelerindeki güzellikleri duyma ve bunlardan faydalanma imkânına sa­hip bulunuyorlardı. Bütün insanlığa hi­tap edecek olan ilâhî mesajda da Kureyş lehçesi esas alınmış 710, Peygamber bu kabile içinden seçilmiştir: “Biz gönderdiğimiz her resulü ancak kendi kavminin dili ile göndeririz”711

Kur'ân-ı Kerîm'de Kureyş lehçesinin esas alınması, aralarında karşılıklı mü­nasebetler bulunan ve aynı edebî dili besleyen diğer lehçelerden onun met­ninde kelimelerin bulunmasına mâni ol­mayıp Kur'an'ın yedi harf (lügat, lehçe) üzere okunabileceği Hz. Peygamber ta­rafından açıklanmıştır. Bu ruhsat'ın ve­rildiğini bildiren hadislerin senedlerinden. konunun yirmiyi aşkın sahâbî tara­fından rivayet edildiği görülür. Nitekim Hz. Osman bir gün minberde, “Hz. Pey­gamber'in, 'Kur'an yedi harf üzere indi­rilmiştir: her biri geçerlidir, yeterlidir' buyurduğunu işiten varsa söylesin” de­yince birçok kişi ayağa kalkarak bunu duyduğunu söylemiş, bunun üzerine Hz. Osman, “Sizlerle beraber ben de bunun şahidiyim” demişti. 712 Başta Kütüb-i Sitte olmak üzere pek çok hadis kitabında çeşitli rivayetleriyle yer alan “Yedi harfle ilgili hadisler­de, sahâbîlerden bazıları arasında Kur'an'ın okunuşunda ihtilâf meydana geldi­ği ve Hz. Peygamber'e başvurduklarında her iki tarafı da haklı görerek, “Kur'an yedi harf üzere indirilmiştir” dediği 713; Cibril ile bir buluşmasında Hz. Peygamber'in, “Ben ümmî (okuma yazma bilmeyen) bir topluma gönderil­dim; onların içinde kölesi, hizmetçisi. yaşlısı var” diyerek Kur'an okumada ko­laylık istediği. Cibril'in de. “Kur'an'ı yedi harf üzere okusunlar” diyerek yedi harf­le okuma ruhsatını bildirdiği 714; bir başka olay üzerine konuyu an­latırken. “Cibril yediye çıkıncaya ka­dar, ümmetimin buna gücü yetmez, di­ye tekrarladım. Sonunda, onu yedi harf üzere oku dedi” şeklinde bilgi verdi­ği 715 başka vesilelerle de, “Kur'an yedi harf üzere indirilmiştir” gibi 716, “Onu yedi harften diledi­ğinizle okuyunuz; bunda beis yoktur; ama rahmet âyetini azapla, azap âyeti­ni de rahmetle bitirmemeye dikkat edi­niz” 717 “Bunların hepsi,ve misallerinde olduğu gibi. azap âyeti rahmetle, rahmet âyeti azapla bitiril­medikçe geçerlidir, yeterlidir” 718 buyur­duğu zikredilmiştir.

Ebû Ubeyd el-Herevî ve Ebû Amr ed-Dânî gibi âlimler yedi harf hakkında­ki haberin mütevâtir olduğunu söyler­ler 719; Ganim Kaddûrî 720 Goldziher, Ebû Ubeyd'in bu hadis hakkında, “Şazdır, müsned değildir” dediği­ni iddia ederse de 721 bu yanlıştır. Çünkü Ebû Ubeyd'in “Şaz­dır, müsned değildir” dediği Kur'an'ın yedi harf üzere indiğini bildiren hadis­ler değil, yedi harfi helâl, haram, emir. nehiy diye açıklayan rivayettir. 722

Bütün bu harflerin ve değişik oku­yuşların Hz. Peygamber'den işitilmiş ol­ması esas olup 723, sözü edi­len ihtilâflar, nokta ve harekesi olma­yan ve imlâ özellikleri bakımından fark­lı okuyuşlara elverişli bulunan o günkü Arap yazısından kaynaklanmış değildir. Kur'an okuyuşunda ihtilâfa düşen ve çeşitli rivayetlerde adları anılan sahâbîlerden her birinin, haklı olduğunu is­pat etmek üzere bu şekilde okumayı Resûlullah'tan öğrendiğini ileri sürmesi, Hz. Peygamber'in de bunları dinledik­ten sonra her iki tarafın okuyuşu için “Böyle nazil oldu” demesi, bunu göster­mektedir. Bu konuda aksi görüş ileri süren müsteşriklerin 724, sözü edilen ruhsat­la ilgili rivayetlerden bazılarında yer alan “Azap âyeti rahmetle, rahmet âyeti azapla bitirilmedikçe değişik oku­yuşların hepsinin geçerli olduğu” veya yerine okunmasında mahzur bulunmadığı şeklindeki ifadele­re dayandıkları anlaşılmakta, buradan hareketle, gerek Kur'an lafızlarının ge­rekse âyetlerin tesbit ve tedvîninde şah­sî tercihlerin rol oynadığı görüşü ile “el-kırâe bi'1-ma'nâ” 725 sonucuna var­mak istedikleri görülmektedir. Hz. Pey­gamber'in Kur'an okurken ye­rine demenin veya benzeri de­ğişikliklerle okumanın Önemli olmadı­ğını, bunda mahzur bulunmadığını söy­lemesi tabiidir. Nitekim sehivden kay­naklanan bu gibi şeyler her gün pek çok kişi tarafından yapılmakta, mânayı bo­zacak nitelikte değilse bunda bir mah­zur olmadığı, bu çeşit bir okuyuş na­mazda olmuşsa namazın iadesinin gerekmediği üzerinde görüş birliği bulun­maktadır. O halde bugün de geçerli olan bu müsamahadan, Kur'an metni yazı­lırken de faydalanıldığı sonucunu çıkar­mak mümkün değildir. İbnü'l-Cezerî de İbn Mesûd'un “el-kırâe bi'l-ma'nâ'yı caiz gördüğü yolundaki bir haberi red­detmiş, bunun bir iftira olduğunu söy­lemiştir. 726 Bâkıllânrnin ko­nuya yaklaşımı daha farklıdır. Ona göre yerine okunabileceği­ne müsaade edilmesi ve mânayı boz­mayacak değişik okuyuşlara müsamaha gösterilmesi İslâm'ın ilk yıllarında olmuş, daha sonra bu izin kaldırılmış, müslümanların Kur'an'da herhangi bir şeyi de­ğiştirmeleri yasaklanmıştır. 727

Hadislerin muhtevası incelendiğinde, yedi harfle okumanın bir farz, bir aslî hüküm değil, ruhsat olduğu, Kur'an oku­ma ve öğrenmeyi kolaylaştırma ve yay­gınlaştırma amacı güttüğü, rivayetlerin hiçbirinde Kur'an âyetlerinin imlâsından söz edilmediği ve ruhsatın sadece oku­ma ile ilgili olduğu, ayrıca bu harflerin mâna ve hüküm bakımından önemli bir değişikliğe yol açmadığı görülür, İbn Hihâb ez-Zührî'nin dediği gibi, “Onlar ay­nı mânayı ifade edip helâl ve haram­da bir değişikliğe yol açmaz” 728 Enes'in 729 âyetinde yerine İbn Mes'üd'un 730 âyetinde yerine Übey b. Kâ'b'ın 731 âyetinde yerine okumaları bunun örnekleri olarak zik­redilebilir. Dikkati çeken bir başka hu­sus da yedi harfle ilgili ruhsatın hicret­ten sonra Medine'de verilmiş olmasıdır. Müslümanların sayılarının ve çevreleri­nin sınırlı olduğu Mekke devrinde buna ihtiyaç duyulmamış, hicretten sonra İs­lâmiyet Medine dışına da taşınca, de­ğişik lehçeleri kullanan müslümanların Kur'ân-ı Kerim'i aynı lehçe ve şive ile okumada zorluk çekmeleri söz konusu olmuştur. Çünkü, meselâ Hüzeyl kabi­lesi mensupları yerine Esedîler yerine diyor. Temîmli hemzeyi belirtirken (tahkik) Kureyşli belirtmiyordu. Bu değişik şive ve lehçe­leri kullanan insanların alışık olmadıkla­rı bir okuyuşa zorlanmaları uzun bir eği­time ihtiyaç göstereceğinden ve hat­ta bazıları için bu mümkün de olmadı­ğından, herkesin kendi lehçesi ile Kur'-an'ı okumasına izin verilmiş, bu şekilde Kur'an öğreniminin kısa zamanda yay­gınlaşması amacı güdülmüştür.

Yedi Harfin Mânası Üzerindeki Görüş­ler. “Harfin çeşitli mânalara gelmesi ve hadislerde yeterli açıklama bulunma­ması sebebiyle, “Yedi harfi izah etmek üzere pek çok görüş ileri sürülmüşse de bunların çoğu gerçeğe yaklaşmak­tan uzak, hatta bir kısmı kime ait oldu­ğu bilinmeyen iddialardan ibarettir. Bu görüşlerden üzerinde durulmaya değer olan bazıları şöyledir:



1) “Yedi harften maksat, yedi Arap lügatidir. Ancak bu, her mâna için yedi ayrı kelime demek değildir. Bu lugatlar Kur'an'da dağınık halde bulunurlar. Bazı kelimeler Kureyş, bazıları Hüzeyl, bazıları Hevâzin ve di­ğer kabilelere ait iugatlarla nazil olmuş­tur. Önce Ebû Ubeyd el-Kâsım b. Seltâm tarafından ileri sürüldüğü anlaşılan ve daha sonra diğer bazı âlimlerce de tercih edilen bu görüşe İbn Kuteybe karşı çıkmış, bunun Kur'an'ın Kureyş lügati ile indiğini bildiren rivayetlere aykırı ol­duğunu söylemiştir. 732 Kur'an'ın indirildiği ileri sürülen yedi Arap lügatinin hangileri ol­duğu hususunda, başta Ebü Ubeyd ol­mak üzere bu görüşü benimseyen âlim­ler arasında görüş birliği bulunmama­sı ve Hz. Ömer'le Hişâm b. Hakîm'in ay­nı kabileden (Kureyş) oldukları halde Furkân sûresinin okunuşunda ihtilâfa düşmeleri, bu görüşün karşı çıkılan baş­ka yanlarıdır. Ebû Ubeyd'in bu görüşü ile yedi harf konusunu aydınlatmaya İm­kân yok gibidir. Bu harflerle bugün de okunup okunmadığı, ashaptan bazıları­na nisbet edilen ve mushaf yazısına uy­mayan okuyuşların nasıl açıklanacağı, bugün okunan meşhur kıraatlerin ye­di harf ruhsatı ile ilişkilerinin ne oldu­ğu gibi sorular cevapsız kalmaktadır.

2) İbn Kuteybe “Yedi harften maksadı, Kur'an'da dağınık olarak bulunan ve ye­di grupta toplanan vecihler (okuyuşlar) olarak yorumlamış ve tezindeki “Yedi” anlayışını şu misallerle açıklamıştır:

a) Hattı aynı olduğu halde kelimenin i'rab ve harekesinde görülen, mânayı değiş­tirmeyen ihtilâflar: 733

b) Hattı aynı olduğu hal­de kelimenin i'rab, hareke ve mânasını değiştiren ihtilâflar: 734

c) Hat de­ğişmediği halde kelimenin harflerinde meydana gelen ve mânayı değiştiren ih­tilâflar:735

d) Hat değiştiği halde mâ­nanın değişmediği ihtilâflar: 736

e) Hat ve mâ­nanın değiştiği ihtilâflar: 737

f) Takdim tehir suretiyle meydana gelen ihtilâflar: 738

g) Fazlalık veya eksiklik cin­sinden olan ihtilâflar: 739 İbn Kuteybe'nin görüşü, kıraat ihtilâfları ile ilgili sınıflandırma­sı üzerinde yapılan bazı değişiklikler bir yana bırakılırsa, Bâkıllânî. Mekkî b. Ebû Tâlib ve İbnü'l-Cezerî gibi âlimler tarafın­dan da benimsenmiştir. İbn Kuteybe'nin bu sınıflandırmasında yer alan ihtilâf­lardan bir kısmı. Hz. Osman'ın Kureyş lügatini esas alarak yazdırdığı mushafların hattına uygun olduğundan bugü­ne kadar okunagelmiş. diğerleri ise ko­laylık ruhsatı çerçevesinde ashap tara­fından okunmuş, ancak mushaf hattına uymadığı için okunmaları ve mushaflar-da yazılmaları Hz. Osman tarafından yasaklanmıştır. Yedi harfi metot olarak bu şekilde ele alan âlimlerin ihtilâf çe­şitlerini tasnifte değişik sonuçlar orta­ya koymuş olmaları tenkit edilmişse de prensip olarak yaklaşımları tutarlı ve ko­nuya çeşitli yönleriyle açıklık getirecek nitelikte görünmektedir.

3) Yedi harf­ten maksat, hepsi de “Gel” demek olan neğinde görüldüğü üzere, aynı mânaya gelen yedi ayrı lügattir (lafız, vecih); ke­limelerin eş anlamlılarıyla okunmasıdır. Süfyân b. Uyeyne. İbn Vehb, İbn Cerîr et-Taberî ve Tahâvî gibi âlimler bu gö­rüştedir. Taberî"ye göre bu yedi lügatin hangi kabilelere ait olduğu önemli de­ğildir. Ruhsat gereği müslümanlar bunlardan kolaylarına gelen biriyle okumuş­lar, hepsini öğrenmek ve korumakla emrolunmamışlardır. Hz. Osman, mushafı bir harf üzere yazdırmış, diğer harf­ler ümmetin icmaı ile terkedilmiştir. Taberi’nin bu görüşü, bazı kelimelerin mü­teradiflerinin bulunmadığı, bazılarının ise yediden çok veya az olduğu ileri sü­rülerek tenkit edilmiş 740, ayrıca yedi harften herhangi bir şeyi ih­mal veya terketmenin caiz olmayacağı­nı ileri sürenler olmuştur. 741

4) Hadislerde geçen “Yedi”den maksat sayı değil, genişlik ve çokluk­tur. Nitekim yetmiş ve yedi yüz sayıları da aynı maksatla kullanılır. Kâdı İyâz'a ait olan ve çağımızın bazı ilim adamları tarafından da tercih edilen 742 bu görüş, hadislerdeki açık ifade­lere aykırı olduğu ileri sürülerek İbnü'l-Cezerî ve Süyûtî gibi âlimler tarafından reddedilmiştir. 743

Bugünkü Mushaflarda Yedi Haifin Du­rumu. Kur'an'ın İndirildiği “Yedi harf” tabirindeki “Yedi” ile ister gerçek sayı, is­ter genişlik ve çokluk kastedilmiş olsun, bu harflerin tamamının Hz. Osman ta­rafından çoğaltılan mushaf nüshaların­da mevcut olup olmadığı ve dolayısıyla bugün okunan meşhur kıraatler arasın­da yer alıp almadığı konusu da âlimlerce tartışılmış, bu hususta üç ayrı görüş ortaya çıkmıştır:



1) Yedi harfle okumak, Kur'an'ın süratle öğrenilmesi ve değişik lehçelerle konuşan Araplar arasında kı­sa zamanda yaygınlaştırılması bakımın­dan bir ruhsattı. Bu ruhsat sahâbîler tarafından kullanılmış, gaye gerçekleşmiş­tir. Kur'an'ı okuyup ezberleyenler ve ya­zanlar çoğalıp bir harf üzere okumaya alışkanlık yaygın hale gelince ruhsat kal­dırılmıştır. Diğer altı harf neshedilmiş, bize ulaşmamıştır. Hz. Osman da mus­haf nüshalarını, Cibrîl ile Hz. Peygam­ber arasında gerçekleşen son okuyuşu (arza-i ahîre) esas alarak ve Kureyş leh­çesi üzere yazdırmış, buna aykırı oku­yuşları yasaklamış, bu mushafların hat­tına uymayan Kur'an nüshalarının yakıl­masını emretmiştir.

2) Yedi harf bir ruh­sat değil, asıldır. Ümmetin onu belle­yip korumaması, ondan herhangi bir şe­yin terkedilebileceği görüşünde birleşme­si düşünülemez. 744

3) Yedi harften olup Hz. Os­man'ın yazdırdığı mushaflann hattının okunmalarına imkân verdiği vecihler (değişik okuyuşlar) günümüze kadar gel­miştir. Hz. Osman, yazdırdığı mushafla­rın hattına aykırı olan okuyuşları yasak­layınca, kelimenin değişik yazılışından veya cümle içindeki takdim ve tehiri gi­bi sebeplerden kaynaklanan farklılıklar­la ilgili okuyuşlar terkedilmiş, harekesiz ve noktasız olan mushaf hattının okun­malarına izin verdiği kıraatler tevatür yolu ile sabit olmaları şartıyla- yedi har­fin kalan cüzü sayılmıştır. Konuya yedi harfle ilgili hadislerde yer alan bilgiler, kıraat İlmindekİ örnekler ve Kur'an ta­rihi açısından genel bir bakış yapıldığın­da bu görüşlerden sonuncusunun doğ­ruya daha çok yaklaştığını, yedi harfle kıraatler ilişkisini daha iyi ortaya koy­duğunu söylemek mümkündür. Burada şu husus da belirtilmelidir ki yedi harf, yedi kıraat demek değildir. Yedi kıraat, Ebû Bekir b. Mücâhid'in, okuyuşlarına ait kaideleri Kitâbü's-Seb'a adlı ese­rinde topladığı meşhur yedi imamın kıraatleridir. 745

Bibliyografya



1) Müsned, V, 41;

2) Buhârî, “Fezâ'ilü'l-Kur'ân”, 3, 5;

3) Müslim. “Müsâfirin”, 270;

4) Ebû Ubeyd, Fe­za1 ilül-Kur'ân, Dârü'l-Kütübi'l-kavmiyye Ktp., Hadîsü Tal'at, nr. 741, vr. 74-78h;

5) a.mlf garîbül-hadîş, Beyrut 1396/1976, III, 159-160;

6) İbn Ebû Şeybe, el-Muşannef, TSMK, Medine, nr, 334, II, vr. 61b;

7) İbn Kuteybe. Te uilü müşkili'l-Kur’ân 746, Kahire 1373/1954, s. 29, 32;

8) Taberi, Tefsîr (Şâkir), I, 14, 21, 67;

9) Bâkıllânî. Nüketü'l-intişâr li-nakli'l-Kur'an 747 İskenderiye 1971, s. 109-123;

10) Mekkî b. Ebû Tâlib. el-lbâne 748, Kahire, ts., s. 2-22;

11) Ebü Amr ed-Dânî, Câmi'u'l-beyân fi'l-kırâ'âti's-Seb', Nuruos maniye Ktp.. nr. 62/1;

12) Ebü Şâme. el-Mürşidü'l-veciz 749, Beyrut 1395/1975, s. 77, 67;

13) Zerkeşî, el-Burhân 750. Kahire 1376, 77/1957, 58, I, 211-227;

14) İbnü'l-Cezerî. en neşr, I, 23, 34;

15) İbn Hacer, el-Metalibül'âliye 751, Kuveyt 1393/1973, III, 285;

16) Süyûtî, ei-İtkân, I, 131, 142;

17) I. Goldziher. Mezâhİbü't-tefsîri'l-İslâmi 752, Kahire 1374/1955, s. 49, 54;

18) T. Nöldeke, gieschichte des Qorâns, Leipzig 1909, I, 49-50;

19) Subhi es-Sâlih. Mehâhiş fi'ulûnın-Kur'ân, Kahire 1376/1957, s. 221-227;

20) R. Blachere. Introduction au Coran, Paris 1959. s. 69, 124, 131;

21) Abdüssabûr Şahin, Târîhu'l-Kur’ân. Kahire 1966, s. 23, 44;

22) Ganim Kaddûrî el-Hamed, Resmü'l-muşhaf. Bağdad 1402/1982, s. 129, 152;

23) F. Buhl. “Kuran”, İA, VI, 1008;

24) A. T. Welch. “al-Kur'ân”, El (Fr), V, 409. 753

Yüklə 1,73 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   42   43   44   45   46   47   48   49   ...   62




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin