AHNES b. KAYS
Haricî fvrkalarından biri olan Seâlibe'ye bağlı Ahnesiyye kolunun reisi. bk. Sealibe. 702
AHNES b. ŞERİK
Ebû Sa'lebe Übeyy b. Şerîk b. Amr el-Ahnes es-Sekafî Mekke İleri gelenlerinden bir sahâbî.
Tâifte yaşayan Sakîf kabilesinin İlâç boyuna mensuptur. Zühreoğullan'nın müttefiki olarak Mekke'ye yerleşmiş ve buradaki kabileler arasında nüfuz ve itibar kazanmıştır. Başlangıçta şiddetli bir İslâm düşmanı idi. Hz. Peygamber'in İslâm'a davetini engellemek için çok çalıştı ve müslürnanlara çeşitli işkenceler yaptı. Bununla beraber bazı geceler Ebü Süfyân ve Ebü Cehil ile buluşarak müslümanların okuduğu Kur'an'ı gizlice dinler ve onu beğendiğini söylerdi. Mekkeliler'in baskısı üzerine Taife giden ve orada da iyi karşılanmayıp tekrar Mekke'ye dönmeye mecbur kalan Hz. Peygamber şehre girebilmek için eşraftan Ahnes'in himayesini istemiş, fakat o bu isteği reddetmişti. Ahnes İslâm düşmanı olmasına rağmen müşriklerin safında Bedir Gazvesi'ne katılmadığı gibi müttefiki Zühreoğullan'nı da geri çevirmişti. Savaştan geri dönüp emrindeki askerleri de caydırdığı için kendisine “el-ahnes” (geri çeviren) denilmiş ve bu lakapla meşhur olmuştur. İslâm'a karşı takındığı menfi tavrı bu hadiseden sonra da devam ettiren Ahnes, Mekke'nin fethini takip eden günlerde müslüman oldu ve müslümanların safında Huneyn Gazvesi'ne katıldı. Müellefe-i kulûb'dan olması sebebiyle Hz. Peygamber, gönlünü hoş tutmak için. zekât ve ganimetten ona da pay ayırırdı. Bazı rivayetlerde, onun İslâm'dan döndüğü ve müslümanlara ait bir otlağı ateşe verdiği kaydedilmekte ve hiçbir zaman samimi bir müslüman olmadığı belirtilmektedir. Fakat Ahnes'in irtidad ettikten sonra tövbe ederek tekrar İslâm dinine girmiş olmasını ihtimal dahilinde gören İbn Hacer, farklı rivayetleri birleştirerek İbnü'1-Esîr gibi onu ashâb-ı kiram arasında saymaktadır. Ahnes. Hz. Ömer'in halifeliğinin ilk yıllarında ölmüştür. 703
Bibliyografya
1) Vâkidi. el-Meğâzî, s. 44, 45, 361, 624, 628;
2) İbn Hişâm, es-Sîre, I, 282, 315, 360; II, 381, 619; III, 179, 323;
3) Belâzürî. Ensâbü'l-eşrâf, I, 116, 211, 231, 291;
4) Taberî. Tarih (Ebu'1-Fazl), II, 347, 438, 638;
5) İbnü'1-Esîr, Üsdü'lğabe, I, 60, 70;
6) İbn Hacer, el-İşâbe. I, 25-26. 704
AHNESİYYE
Haricî fırkalarından Seâlibe'ye bağlı olan Ahnes b. Kays'ın görüşlerini benimseyenlere verilen ad bk. Sealibe. 705
AHRÂR, Hâce Ubeydullah
Bk. Ubeydullah Ahrâr. 706
AHRARİYYE
Nakşibendiyye tarikatının Ubeydullah Ahrâr'a (ö. 895/1490) nisbet edilen bir kolu bk. Ubeydullah Ahrâr. 707
AHREM b. EBÜl-AVCA
Hz. Peygamber'in hicrî 7. yılın zilhicce ayında (Nisan 629) Süleym kabilesini İslâm'a davet için gönderdiği elli aitmiş kişilik seriyyenîn kumandam bk. Süleym. 708
AHREM el-ESEDİ
Bk. Muhriz b. Nadle.709
el-AHRUFÜ'S-SEB'A
Kur'ân-ı Kerîm'in lafızları ve kıraati ile ilgili yedi vecih veya lehçe.
“el-Ahrufü's-seb'a” tabiri hadislerde zikredilmiş olup muhtelif şekillerde açıklanmıştır. Kur'ân-ı Kerîm'in nazil olduğu dil olan Arapça'da kelime, mâna. telaffuz veya imlâ farklılığı gösteren çeşitli lehçeler vardır. Bunların içinde Kureyş lehçesi fesahat, zenginlik ve incelik bakımından öbürlerine göre üstünlük kazanmıştır. Çünkü hac ve panayırlar vesilesiyle diğer kabilelere mensup kişiler Mekke'ye geliyor, Kureyşliler böylece onların lehçelerindeki güzellikleri duyma ve bunlardan faydalanma imkânına sahip bulunuyorlardı. Bütün insanlığa hitap edecek olan ilâhî mesajda da Kureyş lehçesi esas alınmış 710, Peygamber bu kabile içinden seçilmiştir: “Biz gönderdiğimiz her resulü ancak kendi kavminin dili ile göndeririz”711
Kur'ân-ı Kerîm'de Kureyş lehçesinin esas alınması, aralarında karşılıklı münasebetler bulunan ve aynı edebî dili besleyen diğer lehçelerden onun metninde kelimelerin bulunmasına mâni olmayıp Kur'an'ın yedi harf (lügat, lehçe) üzere okunabileceği Hz. Peygamber tarafından açıklanmıştır. Bu ruhsat'ın verildiğini bildiren hadislerin senedlerinden. konunun yirmiyi aşkın sahâbî tarafından rivayet edildiği görülür. Nitekim Hz. Osman bir gün minberde, “Hz. Peygamber'in, 'Kur'an yedi harf üzere indirilmiştir: her biri geçerlidir, yeterlidir' buyurduğunu işiten varsa söylesin” deyince birçok kişi ayağa kalkarak bunu duyduğunu söylemiş, bunun üzerine Hz. Osman, “Sizlerle beraber ben de bunun şahidiyim” demişti. 712 Başta Kütüb-i Sitte olmak üzere pek çok hadis kitabında çeşitli rivayetleriyle yer alan “Yedi harfle ilgili hadislerde, sahâbîlerden bazıları arasında Kur'an'ın okunuşunda ihtilâf meydana geldiği ve Hz. Peygamber'e başvurduklarında her iki tarafı da haklı görerek, “Kur'an yedi harf üzere indirilmiştir” dediği 713; Cibril ile bir buluşmasında Hz. Peygamber'in, “Ben ümmî (okuma yazma bilmeyen) bir topluma gönderildim; onların içinde kölesi, hizmetçisi. yaşlısı var” diyerek Kur'an okumada kolaylık istediği. Cibril'in de. “Kur'an'ı yedi harf üzere okusunlar” diyerek yedi harfle okuma ruhsatını bildirdiği 714; bir başka olay üzerine konuyu anlatırken. “Cibril yediye çıkıncaya kadar, ümmetimin buna gücü yetmez, diye tekrarladım. Sonunda, onu yedi harf üzere oku dedi” şeklinde bilgi verdiği 715 başka vesilelerle de, “Kur'an yedi harf üzere indirilmiştir” gibi 716, “Onu yedi harften dilediğinizle okuyunuz; bunda beis yoktur; ama rahmet âyetini azapla, azap âyetini de rahmetle bitirmemeye dikkat ediniz” 717 “Bunların hepsi,ve misallerinde olduğu gibi. azap âyeti rahmetle, rahmet âyeti azapla bitirilmedikçe geçerlidir, yeterlidir” 718 buyurduğu zikredilmiştir.
Ebû Ubeyd el-Herevî ve Ebû Amr ed-Dânî gibi âlimler yedi harf hakkındaki haberin mütevâtir olduğunu söylerler 719; Ganim Kaddûrî 720 Goldziher, Ebû Ubeyd'in bu hadis hakkında, “Şazdır, müsned değildir” dediğini iddia ederse de 721 bu yanlıştır. Çünkü Ebû Ubeyd'in “Şazdır, müsned değildir” dediği Kur'an'ın yedi harf üzere indiğini bildiren hadisler değil, yedi harfi helâl, haram, emir. nehiy diye açıklayan rivayettir. 722
Bütün bu harflerin ve değişik okuyuşların Hz. Peygamber'den işitilmiş olması esas olup 723, sözü edilen ihtilâflar, nokta ve harekesi olmayan ve imlâ özellikleri bakımından farklı okuyuşlara elverişli bulunan o günkü Arap yazısından kaynaklanmış değildir. Kur'an okuyuşunda ihtilâfa düşen ve çeşitli rivayetlerde adları anılan sahâbîlerden her birinin, haklı olduğunu ispat etmek üzere bu şekilde okumayı Resûlullah'tan öğrendiğini ileri sürmesi, Hz. Peygamber'in de bunları dinledikten sonra her iki tarafın okuyuşu için “Böyle nazil oldu” demesi, bunu göstermektedir. Bu konuda aksi görüş ileri süren müsteşriklerin 724, sözü edilen ruhsatla ilgili rivayetlerden bazılarında yer alan “Azap âyeti rahmetle, rahmet âyeti azapla bitirilmedikçe değişik okuyuşların hepsinin geçerli olduğu” veya yerine okunmasında mahzur bulunmadığı şeklindeki ifadelere dayandıkları anlaşılmakta, buradan hareketle, gerek Kur'an lafızlarının gerekse âyetlerin tesbit ve tedvîninde şahsî tercihlerin rol oynadığı görüşü ile “el-kırâe bi'1-ma'nâ” 725 sonucuna varmak istedikleri görülmektedir. Hz. Peygamber'in Kur'an okurken yerine demenin veya benzeri değişikliklerle okumanın Önemli olmadığını, bunda mahzur bulunmadığını söylemesi tabiidir. Nitekim sehivden kaynaklanan bu gibi şeyler her gün pek çok kişi tarafından yapılmakta, mânayı bozacak nitelikte değilse bunda bir mahzur olmadığı, bu çeşit bir okuyuş namazda olmuşsa namazın iadesinin gerekmediği üzerinde görüş birliği bulunmaktadır. O halde bugün de geçerli olan bu müsamahadan, Kur'an metni yazılırken de faydalanıldığı sonucunu çıkarmak mümkün değildir. İbnü'l-Cezerî de İbn Mesûd'un “el-kırâe bi'l-ma'nâ'yı caiz gördüğü yolundaki bir haberi reddetmiş, bunun bir iftira olduğunu söylemiştir. 726 Bâkıllânrnin konuya yaklaşımı daha farklıdır. Ona göre yerine okunabileceğine müsaade edilmesi ve mânayı bozmayacak değişik okuyuşlara müsamaha gösterilmesi İslâm'ın ilk yıllarında olmuş, daha sonra bu izin kaldırılmış, müslümanların Kur'an'da herhangi bir şeyi değiştirmeleri yasaklanmıştır. 727
Hadislerin muhtevası incelendiğinde, yedi harfle okumanın bir farz, bir aslî hüküm değil, ruhsat olduğu, Kur'an okuma ve öğrenmeyi kolaylaştırma ve yaygınlaştırma amacı güttüğü, rivayetlerin hiçbirinde Kur'an âyetlerinin imlâsından söz edilmediği ve ruhsatın sadece okuma ile ilgili olduğu, ayrıca bu harflerin mâna ve hüküm bakımından önemli bir değişikliğe yol açmadığı görülür, İbn Hihâb ez-Zührî'nin dediği gibi, “Onlar aynı mânayı ifade edip helâl ve haramda bir değişikliğe yol açmaz” 728 Enes'in 729 âyetinde yerine İbn Mes'üd'un 730 âyetinde yerine Übey b. Kâ'b'ın 731 âyetinde yerine okumaları bunun örnekleri olarak zikredilebilir. Dikkati çeken bir başka husus da yedi harfle ilgili ruhsatın hicretten sonra Medine'de verilmiş olmasıdır. Müslümanların sayılarının ve çevrelerinin sınırlı olduğu Mekke devrinde buna ihtiyaç duyulmamış, hicretten sonra İslâmiyet Medine dışına da taşınca, değişik lehçeleri kullanan müslümanların Kur'ân-ı Kerim'i aynı lehçe ve şive ile okumada zorluk çekmeleri söz konusu olmuştur. Çünkü, meselâ Hüzeyl kabilesi mensupları yerine Esedîler yerine diyor. Temîmli hemzeyi belirtirken (tahkik) Kureyşli belirtmiyordu. Bu değişik şive ve lehçeleri kullanan insanların alışık olmadıkları bir okuyuşa zorlanmaları uzun bir eğitime ihtiyaç göstereceğinden ve hatta bazıları için bu mümkün de olmadığından, herkesin kendi lehçesi ile Kur'-an'ı okumasına izin verilmiş, bu şekilde Kur'an öğreniminin kısa zamanda yaygınlaşması amacı güdülmüştür.
Yedi Harfin Mânası Üzerindeki Görüşler. “Harfin çeşitli mânalara gelmesi ve hadislerde yeterli açıklama bulunmaması sebebiyle, “Yedi harfi izah etmek üzere pek çok görüş ileri sürülmüşse de bunların çoğu gerçeğe yaklaşmaktan uzak, hatta bir kısmı kime ait olduğu bilinmeyen iddialardan ibarettir. Bu görüşlerden üzerinde durulmaya değer olan bazıları şöyledir:
1) “Yedi harften maksat, yedi Arap lügatidir. Ancak bu, her mâna için yedi ayrı kelime demek değildir. Bu lugatlar Kur'an'da dağınık halde bulunurlar. Bazı kelimeler Kureyş, bazıları Hüzeyl, bazıları Hevâzin ve diğer kabilelere ait iugatlarla nazil olmuştur. Önce Ebû Ubeyd el-Kâsım b. Seltâm tarafından ileri sürüldüğü anlaşılan ve daha sonra diğer bazı âlimlerce de tercih edilen bu görüşe İbn Kuteybe karşı çıkmış, bunun Kur'an'ın Kureyş lügati ile indiğini bildiren rivayetlere aykırı olduğunu söylemiştir. 732 Kur'an'ın indirildiği ileri sürülen yedi Arap lügatinin hangileri olduğu hususunda, başta Ebü Ubeyd olmak üzere bu görüşü benimseyen âlimler arasında görüş birliği bulunmaması ve Hz. Ömer'le Hişâm b. Hakîm'in aynı kabileden (Kureyş) oldukları halde Furkân sûresinin okunuşunda ihtilâfa düşmeleri, bu görüşün karşı çıkılan başka yanlarıdır. Ebû Ubeyd'in bu görüşü ile yedi harf konusunu aydınlatmaya İmkân yok gibidir. Bu harflerle bugün de okunup okunmadığı, ashaptan bazılarına nisbet edilen ve mushaf yazısına uymayan okuyuşların nasıl açıklanacağı, bugün okunan meşhur kıraatlerin yedi harf ruhsatı ile ilişkilerinin ne olduğu gibi sorular cevapsız kalmaktadır.
2) İbn Kuteybe “Yedi harften maksadı, Kur'an'da dağınık olarak bulunan ve yedi grupta toplanan vecihler (okuyuşlar) olarak yorumlamış ve tezindeki “Yedi” anlayışını şu misallerle açıklamıştır:
a) Hattı aynı olduğu halde kelimenin i'rab ve harekesinde görülen, mânayı değiştirmeyen ihtilâflar: 733
b) Hattı aynı olduğu halde kelimenin i'rab, hareke ve mânasını değiştiren ihtilâflar: 734
c) Hat değişmediği halde kelimenin harflerinde meydana gelen ve mânayı değiştiren ihtilâflar:735
d) Hat değiştiği halde mânanın değişmediği ihtilâflar: 736
e) Hat ve mânanın değiştiği ihtilâflar: 737
f) Takdim tehir suretiyle meydana gelen ihtilâflar: 738
g) Fazlalık veya eksiklik cinsinden olan ihtilâflar: 739 İbn Kuteybe'nin görüşü, kıraat ihtilâfları ile ilgili sınıflandırması üzerinde yapılan bazı değişiklikler bir yana bırakılırsa, Bâkıllânî. Mekkî b. Ebû Tâlib ve İbnü'l-Cezerî gibi âlimler tarafından da benimsenmiştir. İbn Kuteybe'nin bu sınıflandırmasında yer alan ihtilâflardan bir kısmı. Hz. Osman'ın Kureyş lügatini esas alarak yazdırdığı mushafların hattına uygun olduğundan bugüne kadar okunagelmiş. diğerleri ise kolaylık ruhsatı çerçevesinde ashap tarafından okunmuş, ancak mushaf hattına uymadığı için okunmaları ve mushaflar-da yazılmaları Hz. Osman tarafından yasaklanmıştır. Yedi harfi metot olarak bu şekilde ele alan âlimlerin ihtilâf çeşitlerini tasnifte değişik sonuçlar ortaya koymuş olmaları tenkit edilmişse de prensip olarak yaklaşımları tutarlı ve konuya çeşitli yönleriyle açıklık getirecek nitelikte görünmektedir.
3) Yedi harften maksat, hepsi de “Gel” demek olan neğinde görüldüğü üzere, aynı mânaya gelen yedi ayrı lügattir (lafız, vecih); kelimelerin eş anlamlılarıyla okunmasıdır. Süfyân b. Uyeyne. İbn Vehb, İbn Cerîr et-Taberî ve Tahâvî gibi âlimler bu görüştedir. Taberî"ye göre bu yedi lügatin hangi kabilelere ait olduğu önemli değildir. Ruhsat gereği müslümanlar bunlardan kolaylarına gelen biriyle okumuşlar, hepsini öğrenmek ve korumakla emrolunmamışlardır. Hz. Osman, mushafı bir harf üzere yazdırmış, diğer harfler ümmetin icmaı ile terkedilmiştir. Taberi’nin bu görüşü, bazı kelimelerin müteradiflerinin bulunmadığı, bazılarının ise yediden çok veya az olduğu ileri sürülerek tenkit edilmiş 740, ayrıca yedi harften herhangi bir şeyi ihmal veya terketmenin caiz olmayacağını ileri sürenler olmuştur. 741
4) Hadislerde geçen “Yedi”den maksat sayı değil, genişlik ve çokluktur. Nitekim yetmiş ve yedi yüz sayıları da aynı maksatla kullanılır. Kâdı İyâz'a ait olan ve çağımızın bazı ilim adamları tarafından da tercih edilen 742 bu görüş, hadislerdeki açık ifadelere aykırı olduğu ileri sürülerek İbnü'l-Cezerî ve Süyûtî gibi âlimler tarafından reddedilmiştir. 743
Bugünkü Mushaflarda Yedi Haifin Durumu. Kur'an'ın İndirildiği “Yedi harf” tabirindeki “Yedi” ile ister gerçek sayı, ister genişlik ve çokluk kastedilmiş olsun, bu harflerin tamamının Hz. Osman tarafından çoğaltılan mushaf nüshalarında mevcut olup olmadığı ve dolayısıyla bugün okunan meşhur kıraatler arasında yer alıp almadığı konusu da âlimlerce tartışılmış, bu hususta üç ayrı görüş ortaya çıkmıştır:
1) Yedi harfle okumak, Kur'an'ın süratle öğrenilmesi ve değişik lehçelerle konuşan Araplar arasında kısa zamanda yaygınlaştırılması bakımından bir ruhsattı. Bu ruhsat sahâbîler tarafından kullanılmış, gaye gerçekleşmiştir. Kur'an'ı okuyup ezberleyenler ve yazanlar çoğalıp bir harf üzere okumaya alışkanlık yaygın hale gelince ruhsat kaldırılmıştır. Diğer altı harf neshedilmiş, bize ulaşmamıştır. Hz. Osman da mushaf nüshalarını, Cibrîl ile Hz. Peygamber arasında gerçekleşen son okuyuşu (arza-i ahîre) esas alarak ve Kureyş lehçesi üzere yazdırmış, buna aykırı okuyuşları yasaklamış, bu mushafların hattına uymayan Kur'an nüshalarının yakılmasını emretmiştir.
2) Yedi harf bir ruhsat değil, asıldır. Ümmetin onu belleyip korumaması, ondan herhangi bir şeyin terkedilebileceği görüşünde birleşmesi düşünülemez. 744
3) Yedi harften olup Hz. Osman'ın yazdırdığı mushaflann hattının okunmalarına imkân verdiği vecihler (değişik okuyuşlar) günümüze kadar gelmiştir. Hz. Osman, yazdırdığı mushafların hattına aykırı olan okuyuşları yasaklayınca, kelimenin değişik yazılışından veya cümle içindeki takdim ve tehiri gibi sebeplerden kaynaklanan farklılıklarla ilgili okuyuşlar terkedilmiş, harekesiz ve noktasız olan mushaf hattının okunmalarına izin verdiği kıraatler tevatür yolu ile sabit olmaları şartıyla- yedi harfin kalan cüzü sayılmıştır. Konuya yedi harfle ilgili hadislerde yer alan bilgiler, kıraat İlmindekİ örnekler ve Kur'an tarihi açısından genel bir bakış yapıldığında bu görüşlerden sonuncusunun doğruya daha çok yaklaştığını, yedi harfle kıraatler ilişkisini daha iyi ortaya koyduğunu söylemek mümkündür. Burada şu husus da belirtilmelidir ki yedi harf, yedi kıraat demek değildir. Yedi kıraat, Ebû Bekir b. Mücâhid'in, okuyuşlarına ait kaideleri Kitâbü's-Seb'a adlı eserinde topladığı meşhur yedi imamın kıraatleridir. 745
Bibliyografya
1) Müsned, V, 41;
2) Buhârî, “Fezâ'ilü'l-Kur'ân”, 3, 5;
3) Müslim. “Müsâfirin”, 270;
4) Ebû Ubeyd, Feza1 ilül-Kur'ân, Dârü'l-Kütübi'l-kavmiyye Ktp., Hadîsü Tal'at, nr. 741, vr. 74-78h;
5) a.mlf garîbül-hadîş, Beyrut 1396/1976, III, 159-160;
6) İbn Ebû Şeybe, el-Muşannef, TSMK, Medine, nr, 334, II, vr. 61b;
7) İbn Kuteybe. Te uilü müşkili'l-Kur’ân 746, Kahire 1373/1954, s. 29, 32;
8) Taberi, Tefsîr (Şâkir), I, 14, 21, 67;
9) Bâkıllânî. Nüketü'l-intişâr li-nakli'l-Kur'an 747 İskenderiye 1971, s. 109-123;
10) Mekkî b. Ebû Tâlib. el-lbâne 748, Kahire, ts., s. 2-22;
11) Ebü Amr ed-Dânî, Câmi'u'l-beyân fi'l-kırâ'âti's-Seb', Nuruos maniye Ktp.. nr. 62/1;
12) Ebü Şâme. el-Mürşidü'l-veciz 749, Beyrut 1395/1975, s. 77, 67;
13) Zerkeşî, el-Burhân 750. Kahire 1376, 77/1957, 58, I, 211-227;
14) İbnü'l-Cezerî. en neşr, I, 23, 34;
15) İbn Hacer, el-Metalibül'âliye 751, Kuveyt 1393/1973, III, 285;
16) Süyûtî, ei-İtkân, I, 131, 142;
17) I. Goldziher. Mezâhİbü't-tefsîri'l-İslâmi 752, Kahire 1374/1955, s. 49, 54;
18) T. Nöldeke, gieschichte des Qorâns, Leipzig 1909, I, 49-50;
19) Subhi es-Sâlih. Mehâhiş fi'ulûnın-Kur'ân, Kahire 1376/1957, s. 221-227;
20) R. Blachere. Introduction au Coran, Paris 1959. s. 69, 124, 131;
21) Abdüssabûr Şahin, Târîhu'l-Kur’ân. Kahire 1966, s. 23, 44;
22) Ganim Kaddûrî el-Hamed, Resmü'l-muşhaf. Bağdad 1402/1982, s. 129, 152;
23) F. Buhl. “Kuran”, İA, VI, 1008;
24) A. T. Welch. “al-Kur'ân”, El (Fr), V, 409. 753
Dostları ilə paylaş: |