Ahmed hulûSİ’de kavramlar av. Asuman bayrakçI



Yüklə 1,79 Mb.
səhifə11/25
tarix01.11.2017
ölçüsü1,79 Mb.
#25088
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   25

İşte bu kaynak AHAD olan ALLAH'tır, O'nun ortağı yoktur!. Bütün diğer nurlar O'ndan istiâre'dir!. Hakikî olan yalnız O'nun nurudur... Hepsi O'nun nurundandır. Belki HEPSİ O'DUR!.

Doğrusu, var olan O'dur... Gayrın varlığı, ancak mecâz yoluyladır.

O'ndan başka O yok, sözü seçkinlerin tevhididir... ve sahibini TEK birliğe götürür, sırf BİR'liğe götürür!.

Mahlûkatın mi'râcının son noktası FERDANİYET memleketidir. Çünkü, bunun ötesinde daha bir merdiven yoktur. Zirâ, yüksek, ancak çoklukta düşünülebilir....

Kesret kalkınca BİR'lik gerçekleşir; izâfet(görelik) bâtıl olur; işaret kalkar... Artık, yüksek, alçak, inen- çıkan kalmaz; terakkî muhal olur, urûc muhal olur. A'lânın ötesinde ulüvv (yükseklik) yoktur.

Vahdet ile beraber kesret yoktur!.

Kesretin kalkmasıyla urûc da kalkar!.

Bunu bilen bilir, bilmeyen inkâr eder...

Bu ilim, ancak ALLAH'I BİLENLERE verilmiş olan hususî mahiyetteki gizli bir ilimdir...

Onlar, bunu açıkladıkları zaman,

ALLAH'a karşı mağrur olanlardan başkası inkâra kalkmaz. "

Şu ana kadar anlattığımız gerçek istikametinde düşünürsek, var olan sadece “ALLAH”tır!

Öyle ise, O'nun dışında ikinci bir varlık da yoktur...



EVRENSEL KUDRET VE İLİM



HOLOGRAMİK BİR BİÇİMDE

EVRENİN HER KATMANINDAKİ

HER BİRİMİN HER NOKTASINDA

AYNI ŞEKİLDE MEVCUTTUR!

Evrende mevcut olan her birim, yapısına ve algılama aracına göre yer aldığı katmanda, tüm evrensel özdeğerlere sahiptir. "Evrensel öz"e sahip bulunan her birim, kendi algılama araçlarının oluşturduğu katmanda yaşadığı sürece, o katman kendi "madde" dünyası olarak mevcuttur; diğer katmanlar ise, "yok" hükmünü alır algılama aracının kapasite yetersizliği dolayısıyla!.

Gerçekte, Evrende mevcut bulunan her şey, aynı özden meydana geldiği için, ister yaratan güç denilsin, ister günümüz deyişiyle "Salt Bilinç" diyelim bu Evrensel kudret ve ilim, hologramik bir biçimde, evrenin her katmanındaki her birimin her noktasında aynı şekilde mevcuttur!.



HOLOGRAFİK GERÇEKLİĞİN



BİRİMLERDE (ZERRELERDE) ANLATTIĞI SİSTEM

(EVRENSEL DOĞURGANLIK)

Evet, günümüzde keşfedilen holografik gerçeklik ile “zerre külün aynasıdır” uyarısının işareti burada çakışmaktadır.



NOKTA’dan meydana gelen açı içindeki Rahmaniyet zuhuru ve bu zuhurun üretkenliği ile meydana gelen Rahîm’den, “ARŞ” isimli evrensel doğurganlık —algıladığımız madde boyutunda değil— ile tüm esmâ mertebesi hâsıl olmakta; ve Kürsî, “Rubûbiyetin tahakkuk ve tahakküm mertebesi” olarak açığa çıkmaktadır!.

Kül, bu arada, aynıyla zerreye yansımış olduğu için de; zerrelerde yani birimlerde, Rabbin, yani esma terkibinin getirisi hükmü, kademe kademe kişinin semâvâtından bedene nâzil olmaktadır!.

Bu her birimde böyledir ki, işte holografik gerçeklik bu sistemi anlatır.



HOLOGRAFİK BAKIŞ AYNASINDA

ÖZ’ÜNDEKİ KUVVELERİ KEŞFET…

B”SIRRI İLE!

Bkz. E / Evren / Evrensel Öz ve İnsan...




EVRENİN OLUŞUMU

(KÂİNATIN YARATILMASI)

(ÂLEMLERİN VAROLMASI)

(MÂNÂLARIN SEYRİ)

KÂİNATIN HAMMADDESİ

99 isim, bu kâinatın hammaddesidir!



ALLAH, KÂİNATI KENDİ İLMİNDE

KENDİ VARLIĞINDAKİ ÖZELLİKLERLE

KENDİSİ YARATMIŞTIR!

Nedir şirk kavramı?



Allah’ı bir tanrı gibi düşünmek!

 Sen Allah’ı yukarıda ötede bir tanrı gibi düşünürsen, onun yanında da birilerine de mutlaka bir yer vardır!!!!

 Bütün bu Kâinatın ve varlığın, Allah’ın varlığından meydana geldiğini anlamak, en önemli noktadır!

 Nedir bu en önemli nokta?

 Allah, bu Kâinatı kendi ilminde kendi varlığındaki özelliklerle kendisi yaratmıştır!.



EVREN VE İÇİNDE VAROLAN HERŞEY

YOK”TAN VAROLMUŞTUR!

"ALLAH", ilmindeki sonsuz mânâlar dolayısıyla; bu mânâlara işaret eden Esmâül Hüsnâ denilen isimlerinin anlamlarını-kavramlarını dilediği şekilde terkiplendirerek; sonsuz sınırsız sayıda varlıklar meydana getirmiştir.

"O"nun sonsuz sınırsız sayıda meydana getirdiği bu varlıklar; "O"nun, ilmiyle ve ilminde yarattığı varlıklardır!.

Dolayısıyla bu yönü itibarıyla, evren ve içinde varolan her birim; mikro planda veya makro planda, mikrokosmozda veya makrokozmozda mevcut olan her birim, “yaratılmış”tır!.

Mikro veya makro planda var olan her birim, "O"nun ilmiyle, "O"nun ilminden, "O"nun varlığıyla meydana gelmiş olması sebebiyle de; o varlıklarda, "O" varlığının dışında birşey asla mevcut değildir!.



İşte bu son derece önemli iki noktayı hiçbir zaman dikkatimizden kaçırmayacağız.

Nasıl iki göz bir görürse, işte bu "iki" görüş de "bir"liği meydana getirir. Birisinden gâfil kalırsak farkında olmadan ötekinden de uzak düşeriz.

Biraz evvel açıkladığımız üzere, kendi yarattıklarından, kendi varettiklerinden hiçbirine benzememe özelliği "ALLAH'ın Ahadiyeti"nin tabii bir sonucudur. Çünkü "O"nun dışında bir varlık asla mevcut olmamıştır!.

Hattâ bunu ifade sadedinde şu cümle söylenmiştir.



"A`yanı sabite vücûdun kokusunu almamıştır!."

Âyanı sabite, bütün bu varolan varlıkların aslı orijini olan ana mânâlardır!.

İşte bu sebepledir ki, bütün bu evren ve içinde varolan herşey, "yok"tan varolmuştur!. "Yok"tan da ancak "yok" varolur!.

Yani, bu ifade ile anlatılmak istenen şey, "herşeyin Zât-ı ilâhinin ilminde varolması"dır!

Bu, yokken varolmuş herşey, sadece ve sadece "ALLAH'ın ilmi" ile ve "Kendisinden" vücud bulmuştur!.


NOKTA”DA OLUP BİTMİŞTİR HERŞEY…

ELİF” VE GERİSİ İSE

SADECE HAYÂL!

O, ilminde, dilediği mânâları meydana getirmektedir; ilminde, kendinde bulduğu ve âşikâra çıkarmak zorunda olduğu mânaları değil!.

İlminde mevcut olan, mânâları değil; Zâtî ilmiyle yarattığı mânâları meydana getirmektedir...

Eğer, kendinde bulduğu mânâları meydana getirmektedir dersek, Sonsuz-Sınırsız Varlığı kayda sokmuş oluruz!.

O takdirde, O, mânâların bütünü olma durumuna girer!.

Halbuki, "Ahad"dır. "Cüzlerden, bileşimden meydana gelmemiştir" sözünü maddi mânâda anlatmıştık, târif etmiştik.

Şimdi dikkat, bir üst boyuta çıkıyoruz.. "Ahad"ı "mânâların toplamından da meydana gelmemiştir" diye anlamaya başlıyoruz artık...

Esmâların oluşturduğu, esmâlardan teşekkül etmiş bir Zât değil!. Zât`ın ilim sıfatının oluşturduğu mânâlar söz konusudur burada...

Dolayısıyle O, dilediği esmâları meydana getirmiştir!.

"Dilediği esmâları meydana getirmiştir." sözünün neticesi olarak da O`nun bir "sûreti" olmaz!.

Sûret derken, fizik sûreti değil, “mânâ sûreti” diyorum.



Her hangi bir mânâ sûretini yaratma mecburiyeti altına kaydına da girmez!.

Eğer ki, mâlûmu olan bir şeyi meydana getirmek mecburiyetinde olursa, o zaman onun bir mânâ sûreti de ortaya çıkar.

Halbuki...

İlminde, dilediği gibi hükmetmek sûreti ile dilediği mânâları icad etmiş ve bu mânâlardan oluşan âlemleri yaratmıştır..

Yani, âlem, ef`âl mertebesi itibariyle değil, esmâ mertebesi itibariyle yaratılmış; hakikatı itibariyle "yok"tan var olmuş, "yok" olan âlemlerdir!.

Dolayısıyladır ki, her şey, O`nun Zât`ında, ilminde mevcuttur ve mevcudât ilmin dışında vücud kokusu almamıştır!.

"İlim, mâlûma tâbidir", diyenlerin yanılgısının sebebi de şudur...

Onlar, aşağıdan yukarıya bakış açısı itibariyle meseleyi çözmeye çalışmışlardır. Daha doğrusu, Velâyet-i Suğra ilmi kemâlâtı ile olayı çözmeye çalışmışlardır.



Velâyet-i Suğra ilmi itibariyle, halkdan Hakk`a urûç söz konusudur. Nübüvvet ilmi olan Velâyeti Kübrâ`da ise, Hakk`ın halk`a tenezzülü Hakikatı geçerlidir..

Nübüvvet-i tarifiye ilmine ve kemâline sahip Bakâ Billah mertebesindeki İnsan-ı Kâmil indinde, mâlûm, ilm`e tâbidir!.

Buna mukabil, Velâyet-i Suğra kemâlâtındaki urûca dayalı müşahadede, ilim, mâlûm`a tâbidir... Bunun sebebi, mâlûmun sâbitliğidir. Velâyet-i Suğra marifetiyle urûç yollu baktığın zaman, mâlûm`un sâbitliği müşahade edilir.

Fakat, Nübüvvet`in hakikatı olan Velâyet-i Kübrâ ilmiyle olaya bakıldığı zaman, Zât`ının dışında hiç bir şey mevcut değildir!.

Bu yüzdendir ki, Zât`ın Zât`ına olan ilmi sonucu dilediği mânâları icâd etmesi, "yok"tan var etmesi söz konusu...

Dilediğini icâd etmesi, "yok"tan var etmesi gibi cümlelerle işaret ettiğimiz şey, "esmâ mânâ"larıdır!. Ef`âl mertebesini zaten konuşmuyoruz!.

O, mânâları icâd ediyor yaratıyor; o mânâlar birbirini kendilerinin özelliklerine GÖRE ef`âl olarak algılıyorlar her an!.

"Her an", diyerek, bize göre konuşuyorum; gerçekte ise var olan her an değil, Tek bir An`dır...

Çünkü tüm varlık, tek bir tecellînin neticesidir, "Tecelli-i Vâhid" denilen!.

Nokta`da olup bitmiştir her şey!. Elif ve gerisi ise, sadece hayâl!.

Bu ilim mertebesinde icad yollu meydana gelmiş esmâ mânâları vardır ki, işte bu nokta da ;



"ALLAH ÂLEMLERDEN GANÎ`DİR."

Âyetiyle anlatılmak istenmiştir.



KÂİNATIN YARATILMASI,

KÂİNATIN ANA MÂNÂSI OLAN VARLIĞIN

KENDİ MÂNÂLARINI MÜŞAHEDE ETMESİDİR!

Bu var olan âlemin, kâinatın daha evvel böylece var olmadığı, bu Dünyanın bu Güneşin var olmadığı, bu gezegenlerin, bu sistemlerin böylesine var olmadığı; zaman süreci içinde oluştuğu bugün bilinen bir gerçek!.

Bunun en basit ispatı, dün varolmayan bir çocuğun bugün var olması, yarın büyümesi ve ölmesi…

Kâinatta geçerli ana kural; “doğar, büyür, ürer, ölür” yani”dönüşür”dür!.

Bu, her şey için böyledir!.

Bunun her şey için böyle olması, varlıkların yokken var olduğunun, belli bir süre genişleyeceğinin-büyüyeceğinin–üreteceğinin ve sonunda da tekrar yok olacağının açık isbatıdır!.

Bu kâinatın hiç varolmamışken varolması; bu kâinatın ana mânâsı olan varlığın, kendi mânâlarını müşahede etmesi; ”kâinatın yaratılması, âlemlerin varolması” denen olaydır.

Mânâların seyri” denen olayla, ”kâinatın yaratılması” denen olay eş değerdir!.

İsimlerin mânâlarının seyri; külli mânâda, kâinatın yaratılması denen olayla başlamıştır..

Ve kâinat tümüyle ilâhi isimlerin mânâlarının varlığından başka bir şey değildir!. Ve bu mânâlar kendi varlığında seyredilmektedir... Kendinin dışında değil!.

Bu sebepledir ki, “kâinat” ismi altında var olan varlık, Hakk’ın varlığıdır ve Hakk’ın ilâhi isimleri diye kastedilen mânâlar, kâinatta aşikâre çıkmaktadır.

Ancak dikkat edelim... Kâinat, ismi altında var olan varlık... İlâhi isimlerin mânâlarına ne bir son bir vardır, ne de kâinata bir son vardır!.



KÂİNAT

VE KÂİNATIN İÇİNDEKİ OLAN HERŞEY,

EF’AL MERTEBESİ İTİBARİYLE YARATILMIŞTIR!

Bu isimler yaratılmış mıdır, gerçekten var mıdır?..



İsmiyeti yönüyle yaratılmıştır!. Ancak, o ismin müsemması, kendisine ait olan kendidir! Kendi özellikleri olması hasebiyle, bu mânâlar yaratılmış değildir! Mânâlar kendine ait, kendinde mevcut olan mânâlardır. Buna mukabil mânâların isimleri yaratılmıştır. Çünkü mânâların özelliğine karşılık, isimler sonradan meydana gelmiştir...

Dolayısıyla isimler yaratılmıştır!.

Demek ki kâinat ve kâinatın içinde olan her şey, ef’al mertebesi itibariyle her şey yaratılmıştır! Sonradan olmadır! Ef’al mertebesine kadar olanlarsa yaratılmış değildir!



ALLAH İSİMLERİ”NİN MÂNÂLARININ



KUVVEDEN FİİLE ÇIKIŞIYLA

ÂLEMLERİN YARATILMASI BAŞLAMIŞTIR!

Peki bu âlemlerdeki seyir nedir?

Seyir” dediğimiz veyahut da Allah’ın nazarı dediğimiz, Allah’ın bakışı dediğimiz olay nedir?

Bunu kendinizden anlayabilirsiniz. Sizdeki bakış nedir?... Baktığın zaman karşında bir cisim görüyorsun, bir nesne görüyorsun, bir varlık görüyorsun... Peki Allah’ın bakışında böyle ayrı ayrı birimsel varlıklar var mı?

Aynı suali senin açından soralım… Senin yönünden, ayrı ayrı görülen birtakım varlıklar var mı acaba... Göz, beynine birtakım veriler ulaştırıyor; beyne belli bir bioelektrik mesaj ulaşıyor ve beyin tahayyül yoluyla bu nesneyi değerlendiriyor.. Bu mânâyı algılıyor. Algıladığı mânâyı, algılamasına yardımcı olması yönünden de hayal gücüyle belli bir görüntü tahayyül ediyor...

Gerçekte beyin için görüntü sözkonusu mu?..

Beyin için, algılama, idrak sözkonusu! Görüntü,algılamaya yardımcı bir faktör..

Gerçekte sen görmüyor musun?. Senin bakışından kasıt, basirettir, yani o şeyi idraktır!. O şeyin ne olduğunu anlayabilmektir!. Ne olduğunu, nasıl bir şey olduğunu anlayabilmektir!. Bakmaktan gaye, basiretin mânası itibariyle bir şeyin ne olduğunu anlamaktır. Yani o şeyin varlığının ne olduğunu, nasıl olduğunu, niçin meydana geldiğini bilebilmektir.

Peki, bu âlemlerin varlığı, gerçek fiili bir varlık mıdır, yoksa var kabul ediş yollu bir varlık mıdır?

Âlemlerin, her bir âlem içinde meydana gelen varlığın varlığı, bir ilâhi mânâya dayanır, dedik. Bu mânâlarsa kendinde bulduğu mânâlardır! Allah’ın kendinde seyreylediği mânâlardır! O varlığın kendinde bulduğu mânâlar, var kabul etme yollu mânâlar değildir!

Fakat bu mânaların fiil dediğimiz bir biçimde âşikâre çıkışı, “yaratılma” dediğimiz bir biçimde, çeşitli mânaların bir arada oluşuyla meydana gelen, bir fiili varoluştur ki, bu fiili varoluş ”vehmî” bir kabul ediştir. Fakat bu vehmi var kabul edişte, o terkibin mânası olan varlığa aittir! Dolayısıyla vehim, “kul” ismi anlamında yerini alır..

İlâhi mânada ise, Allah’ın, Zâtına, sıfatına ve kendi mânalarına nazarı sözkonusudur ki, bu nazar, bahsettiğimiz sıfatların ve bu sıfatının vasfının neticesidir!



Allah için “vehim” tâbirini kullanmak yersiz olur... Allah’ın kendi mânâlarının seyrini anlatma sadedinde geçmişte bu tâbir kullanılmışsa da; bu, konuya yaklaşım sağlayabilmek, adapte olunmasını temin etmek bakımından kullanılmıştır...Yoksa gerçek mânâda, ilâhi mânâda, Allah’ın “vehim” yollu kabùlü diye bir şey sözkonusu olmaz.

Allah âlemleri, “var kabul etmesiyle” değil, yaratmasıyla oluşturmuştur!

Çünkü âlemler, isimlerin mânâlarını kendinde bulması hasebiyle, o mânâlardan oluşmuştur! Mânâların âşikâre çıkmasıdır!

O mânâların kuvveden fiile çıkması, “yaratılma” denen olaydır; “yaratılmanın başlangıcı”dır.



EVRENİN İLK OLUŞUMU

Evrenin ilk oluşumu, Allah tasavvurunun, ilim boyutunun enerjiye ve kuantsal yapıya dönüşümü ile meydana geldiği gibi; insanın bütün istek ve arzuları dahi, bilincin ilim boyutundan kaynaklanan istek ve arzularının beynin yönlendirilmiş dalgalarıyla yoğunlaştırılması suretiyle meydana gelir.



İLİM BOYUTU

EVREN ENERJİ BOYUTU”NDA YOĞUNLAŞINCA

MAKRO KOZMOSA DÖNÜŞÜR!

Enerji, başlangıç noktasından doğar. İlim ile enerji, Evren boyutuna dönüşür. İlim boyutu, Evren enerji boyutunda yoğunlaşınca makro kozmosa dönüşür.



BİGBANG

BİGBANG,

ESMÂ DÖNÜŞÜMLERİ NEDENİYLE

MEYDANA GELEN OLAYLARDAN BİRİDİR!

Bigbangle yaratılmış bir evren sözkonusu değildir. Bu evren zamansız olarak yaratılmış ve zamansız devam edecektir.

Evrenin yaratılmış olduğu Hükmidir. Yaratılışı Zât-ı İlâhiye göredir.

Esmâsını seyretmeyi dilediği zaman meydana getirmiştir. Evrende esmâ zuhuru dönüşümleri nedeniyle meydana gelen olaylardan biri de Bigbang’dir.



 EVRENDEKİ DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜMLER,



BİZİM BEDENSEL ALGILAYIŞIMIZDAN DOĞAN

KISIR YAKIŞTIRMALARDIR!

(Soru: Eğer sayısız bigbanglerin olduğu sözkonusuysa, o zaman evrendeki genişleme her yerde farklı demektir. değil mi?)

Evren acaba hangi evren; ve neye göre?... Bu konular henüz kesinlik kazanmadı... Eğer bu böyle ise, bu da böyle ise; diye düşünülegiderek yapılan bir tahmin bugünkü teoriler...



(Soru: "Evrenlerin ne başı vardır nede sonu vardır, sürekli dönüşüm sözkonusudur", demiştiniz. Bu cümleden eğer evrenlerin kıyâmetleri sonucu dönüştüklerini anlarsak, kıyameti kopan, yani dönüşen evren ne oluyor?)



Bakın şurayı iyi anlayalım...

Dönüşme ve değişmeler hep BİZE GÖRE; yani bu mevcut duyularımıza, bedensel algılayıcılarımıza, bedensel sensörlerimize GÖRE dir!..

Eğer Mutlak ilim ve kudret açısından olaya bakma kapısı bize açılırsa, görürüz ki, tanrının yaratmak için bigbangi kullandığı bir kâinat içindeyiz kavramı çok başka bir anlam kazanır... Dönüşüm, oluşum, şum şum vs hep bizim bedensel algılaşımızdan doğan kısır yakıştırmalardır!.

Esasen bütün bu ve bilemediğimiz sayıdaki tüm evrenlerin, "aknokta"lardan oluşan birer "akyapı" olan "Big Bang"larla oluşan olayla, bir noktadan çoğalmak sûretiyle meydana geldiğini anlayabilirsek, olayı misâl yollu çözmüş olacağız.

O ilk noktada, son hareket belirlenmiştir!.. Bir hücreden bir filin son hücresinin ve eriştiği son yapının programlanışı gibi..

Bu sebeple, nasıl kâinattaki sayısız birimler o tek noktadan meydana gelmişse; ve hepsi de o tek nokta`da mevcut özelliklerle bağlı ise; bütün âlemlerde görülen mânâlar dahi, ilk nokta diyeceğimiz Zât`ın ilmi`nden meydana gelmiştir. Ama, Zât`ın sonsuz-sınırsız ilmine, iradesine ve kudretine dayalı olarak...



EVRENİN GENİŞLEMESİ

EVRENİN

ALGILADIĞIMIZ BOYUTU GENİŞLİYOR!

(Soru: Evren devamlı genişliyorsa, Evrenin sonunda yani sınırından sonra ne var?..)

Evrenin algıladığımız boyutu genişliyor... Ancak kendi öz yapısıyla gerçek evren sonsuz ve sınırsızdır... Ötesi diye bir şey yok!...

Olay boyutsallık içinde anlaşılmalı... Bigbang algıladığımız boyutla ilgilidir.



EVREN NİÇİN GENİŞLİYOR?

Kâinatta geçerli ana kural; “doğar, büyür, ürer, ölür” yani”dönüşür”dür!.

Bu, her şey için böyledir!.

Bunun her şey için böyle olması, varlıkların yokken var olduğunun, belli bir süre genişleyeceğinin-büyüyeceğinin–üreteceğinin ve sonunda da tekrar yok olacağının açık isbatıdır!.



EVRENİN RUHU

KÂİNATIN RUHU,

HAYATİYETİN MENŞEİ VE CEVHERİDİR!

ALLAH`ın ZÂT`ına göre sonradan yaratılmış olabileceğinden sözedilen enerjinin geçtiğimiz asırlardaki adı "RUH"tur!

Ve bu "RUH", ALLAH`ın "KUDRET" sıfatının zuhuru oluşunun yanısıra; "Akl-ı Evvel" ismiyle işaret edilen "evrensel şuur"; ya da bir başka tanımlama ile "Kozmik Bilinç"tir!

Ruh”, esas itibariyle, kâinatta var olan mutlak enerji ve "ŞUUR"un, o günkü adıdır.

Kâinatta var olan mutlak enerjinin eski dildeki adıdır. Dolayısıyla kâinatta var olmuş olan her şey, bu “Ruh”la ve “Ruh”tan meydana gelmiştir!

Mutlak mânâda “RUH” kelimesiyle kastedilen kavram, “Kâinatın Ruhu'dur”.

Hayatiyetin menşei ve cevheri olması itibariyle, “Ruh”, “Ruh-u A’zâm” derler.



EVREN

TEK BİR RUH’TAN MEYDANA GELMİŞTİR!

Bkz. E / Evren / İnsan için Evrenin gerçeğine vardırıcı tek yol, yine insanın kendi bilinci ve özüdür!



EVREN, TEK BİR CANLI GİBİDİR

SANKİ TÜM BOYUTSALLIKLARIYLA;

YA DA EVREN İÇRE EVRENLERİYLE!

Zerre itibariyle, zerre ve külden söz edilirken; İlm-i ilâhide, hepsi tek bir nefs olarak yer alır.

Buna,

O (Allah) ki, sizi nefs-i vahide’den/tek bir nefs’den yarattı” (7:189),



Onların hepsi kıyamet günü O’na ferd olarak gelir” (Meryem:95) ayetleri işaret eder.

Yani, ilm-i ilâhide “zerreler” yoktur “tek bir yapı” sözkonusudur. Bunun idrak edilmesi herkes için kolay olmayabilir.

Evren tek bir canlı gibidir sanki tüm boyutsallıklarıyla; ya da evren içre evrenleriyle!!! “Ruh-u Â’zâm” da demişlerdir buna...

Peki ya bu muazzam yapıda, “insan”ın varoluşunu, özelliklerini ve işlevini idrak edebilecek miyiz?..



KÂİNAT İLK VAROLDUĞU ANDAN İTİBAREN

RUH”A SAHİP OLUP, YOK OLUŞUNA (KIYÂMETE)



KADAR DA SAHİP OLACAKTIR!

Evrenin her zerresi “RUH”la ve “RUH”tan meydana gelmiştir.

"RUH" olmadık hiç bir zerre mevcut değildir... Zira, zerre, "kuant" onunla mevcuttur!.



Her ışıklı zerrecik, hareketini sağlayan enerjiyi “RUH”tan almaktadır.

Dolayısıyla evren, ilk varolduğu andan itibaren “RUH”a sahip ve “RUH”la kâim olmuştur; kâinatın yokoluşuna kadar, yani kıyâmete kadar da sahip olacaktır.

Dini tâbirle; “RUH” ile kâinat yaradılmıştır. “RUH” ile kâim ve var olan varlıkta gerçeği itibarıyle asla yok olma düşünülemez. ŞUUR kaynağıdır.



EVRENİN RUHU



TÜM MÂNÂLARI KENDİNDE TOPLAMIŞTIR!

Mutlak mânâda “RUH” kelimesiyle kastedilen kavram, “Kâinatın Ruhu”dur. Bu Ruh, bütün “ilâhi isimler” diye kastedilen mânâları kendinde toplamıştır. Daha doğrusu bu isimler, ondaki mânâları târif sadedinde kullanılmıştır!. Buna “Ruh-u A’zâm” da derler, “Hakikat-ı Muhammediye” de derler, “Aklı Evvel” de derler!



EVRENSEL KUDRET

ALLAH’IN KUDRET SIFATI

YARATAN GÜÇ

VARLIĞIN ÖZÜNÜ MEYDANA GETİREN

KAYNAK ENERJİ

MUTLAK ENERJİ

EVRENSEL ENERJİ

RUH”



ENERJİ,

ALLAH’IN “KUDRET” SIFATIDIR!

Bkz. E / Enerji



KÂİNAT

TEK BİR ENERJİ KÜTLESİDİR!

Ünlü batılı düşünür George Berkeley 1750'lerde düşüncesini şöyle dile getiriyordu:

Kâinatın muazzam yapısını meydana getiren cisimlerin, onu değerlendirecek bir zihin olmadığı sürece bir cevher olmasına imkân yoktur. Bütün bunlar benim veya başka bir yaratılmışın zihnine hitap etmediği sürece mevcudiyetinden söz edilemez; ya da Ebedî Ruh'un zihninde mevcuttur denebilir.”

Berkeley'den sonra yapılan araştırmalar özellikle son yüzyıl içindekiler insanlara çok değişik fikirleri kabûl ettirmek durumuna geldi. Son yüzyılın araştırma ve bulguları âlemin yapısı hakkında özetle şu neticeyi ortaya koyuyordu: Madde moleküllerden, moleküller atomdan, atomlar da elektromanyetik dalgalardan meydana gelmiştir.



Öyle ise âlem elektromanyetik dalgalardan ibaret bir tek kütledir. Kâinat kısacası tek bir enerji kütlesidir. Çok kaba bir tâbirle, dalgalar âleminde gerçek, mutlak somut madde varlıktan söz edilemez.




Yüklə 1,79 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   25




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin