Yahut onlara erkekler ve dişileri eş yapar... Dilediğini de kısır kılar... Muhakkak ki O, Alîm'dir, Kâdîr'dir. (Şûra/50)
Görmediler mi ki, semâları ve arzı yaratmış ve onların yaratılışında zaafa düşmemiş olan Allah, ölüleri diriltmeye de Kâdîr'dir... Evet! Muhakkak ki O, her şeye Kâdîr'dir. (Ahkaf/33)
Henüz onlara gücünüzün yetmediği daha başka şeyler de vadetti ki, onları Allah (içten ve dıştan) ihâta etmiştir. (Zaten) Allah her şeye Kâdîr'dir. (Fetih/21)
O'na aittir semâların ve arzın mülkü... Diriltir ve öldürür! O, her şeye Kâdîr'dir. (Hadid/2)
Allah'ın onlardan Rasûlüne verdiği ganimete gelince, siz onun için ne bir at koşturdunuz ve ne de bir deveye bindiniz! Ne var ki Allah, Rasûllerini dilediği kimsenin üzerine yönlendirir! Allah her şey üzerine Kâdîr'dir. (Haşr/6)
Umulur ki Allah sizinle, düşman olduklarınız arasında bir sevgi oluşturur. Allah Kâdîr'dir... Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir. (Mümtehine/7)
Semâlarda ve arzda her ne varsa (Allah Esmâ'sıyla yaratılmaları dolayısıyla) Allah'ı (kulluk işlevlerini yerine getirmek suretiyle) tespih etmede! Mülk O'na aittir, Hamd O'na aittir! O her şey üzerine Kâdîr'dir! (Tegabün/1)
O Allah ki, yedi semâ yarattı ve arzdan da onların bir mislini! Emir (hüküm-iş) onların ARALARINDAN sürekli-kesintisiz inzâl olur (Allah'ın Esmâ'sındaki özelliklerin açığa çıkışı olan Astrolojik {melekî} tesirlerin varlık üzerindeki etkileri)! Tâ ki Allah'ın her şeye Kâdîr olduğunu ve Allah'ın her şeyi (yaratanı olarak) ilmen ihâta ettiğini bilesiniz. (Talâk/12)
Ey iman edenler! Allah'a özden ve kesin bir tövbe ile tövbe edin! Umulur ki Rabbiniz kötülüklerinizi sizden örter ve sizi altından nehirler akan cennetlere dâhil eder. O süreçte Allah, O Nebi'yi ve Onunla beraber iman etmişleri rezil-rüsva etmez! Onların nûru, önlerinden ve sağ taraflarında koşar. Derler ki: "Rabbimiz... Nûrumuzu tamamla ve bizi mağfiret eyle... Muhakkak ki sen her şeye Kâdîr'sin." (Tahrim/8)
Mülk (fiiller boyutu) elinde olan (onu her an dilediğince tedbir eden) ne yücedir! O, her şeye Kâdîr'dir. (Mülk/1)
İşte O (bunları yapan Allah sistemi ve düzeni), ölüleri diriltmeye Kâdîr değil midir? (Kıyâmet/40)
Muhakkak ki O, onu (aslına) döndürmeye elbette Kâdîr'dîr!(Tarık/8)
ENERJİ ALLAH DEĞİLDİR…
“KUDRET” SIFATININ AÇIĞA ÇIKIŞIDIR.
(İlâhi Kudret, “Enerji” olarak algılanır)
Enerji, “ALLAH”’ın “kudret” vasfının kuvveden fiile çıkması hâlindeki adıdır. Yani “NUR”’dur. “Nur” diye bahsedilen şey bir tür “salt enerji”dir.
Bu bilinçli enerji (kudret), -kozmik bilinç- evrende var olan herşeyi kendisinden meydana getirmiştir.
“Her şey enerjiden meydana gelmiştir” dendiği zaman, burada bahsedilen enerjidir!
Melekler nur yapılıdır. Bunu bugünkü dille ifade etmek gerekirse, enerji kökenlidir diyebiliriz.
"Nefs-i Küll"ün zâhiri ve varlığı, bu kâinatı oluşturan cevher olan, "enerji" dediğimiz şeydir..
Eni boyu, derinliği, ağırlığı, sınırı falan yoktur. Sınırsız, sonsuz kudrettir... Bir diğer ifade ile "enerji", Cenâb-ı Hakk`ın "Kudret" sıfatının açığa çıkmasından başka bir şey değildir... Var olan her şey, bundan meydana gelmiştir!.
Bilinç, nasıl, beynin açığa çıkmasını istediklerinden ibaretse, sanki bilgisayarın monitörü hükmündeyse; bir “print-out” ise…
Gerek insandaki biyolojik beyinler ve gerekse dalga okyanusundaki sayısız canlılarda var olan virtual-sanal beyinler dahi, gerçekte “data”nın sanal çıktılarıdır. Esmâ mertebesinin, âlemlerini seyridir.
Enerji, İlâhî kudretin algılanışının, günümüzdeki adıdır!.
ALLAH’IN KUDRET SIFATI OLAN ENERJİ
BİR SİSTEM İÇİNDE ÇALIŞMAKTADIR
ENERJİ->Dinî tâbirle, “KUDRET”!
(“Allah'ın Kudreti”- “Nur”-Kâinatın oluşmasında ilk basamak, ilk aşama olan “Salt enerji”)
“SİSTEM”->Kâinatı yönlendiren, şekillendiren, vareden, o özelliklerle bezeyen bir bilincin eseri(Ardındaki bilincin açığa çıkması)
Kudret->Aynı zamanda bir bilinç!.
“Allah’ın ilmi” ve “ Allah'ın kudreti”
“ALLAH’IN İKİ ELİ”->(“Rahmaniyeti ve Rahîmiyeti”nin sonucu-İlim(Data) ve Kudret(Enerji)-İlim ve Kudret sıfatları-“Esmâ mertebesi”ni -Stringler boyutunu oluşturan İlim ve Kudret)
Biz galaktik boyutu daha anlayıp kavrayamıyoruz...
Evrensel boyuta ulaşmamızsa mümkün değil!.
Ama bu evrensel varlık, yapı mevcud; tartışmasız bir biçimde!.
Ve kendi bünyesinde kendine göre bir sistemle varolan bir Evren mevcut!.
“SİSTEM”, ardındaki bilincin açığa çıkmasıdır!
Bilincin, ilmin, şuurun olmadığı yerde kaos vardır.
“Sistem”se, bir bilincin eseridir!
Demek ki, Kâinatı yönlendiren, şekillendiren, vareden, o özelliklerle bezeyen bir bilinç var.
Ve bu bilinç aynı zamanda da “KUDRET” adı verilen Kâinatın oluşmasında ilk basamak-ilk aşama olan “ENERJİ” adını verdiğimiz “Salt enerji” adını verdiğimiz yapı!.
Kâinatın ilk varoluş nüvesi!.
Yani Kâinatın, Evrenin kendisinden varolduğu; o "zaman” ve “mekân” kavramlarının olmadığı “Enerji” veya Din’deki adıyla “Kudret”!
Ve bu kudret aynı zamanda bir bilinç!.
İşte bunu Hz. Rasûlullah, “Allah’ın ilmi” ve “ Allah'ın kudreti” isimleriyle bize ulaştırmış.
Şuna bir “kitap” diyoruz..
İsim olarak bu isim verilmiş. Bu kitap dediğimiz şeye “sayfalardan oluşmuş bir kütle” de diyebiliriz. Bu da elimdekini tanımlar.
Bu sayfalardan oluşmuş kütleye, “bileşik moleküler kütle” de diyebiliriz. Bu da doğrudur.
Buna “atomik bir kütledir “de diyebiliriz.
Sayfalar ve kitap, moleküllerden; moleküller atomlardan meydana gelmiştir.
Yaşadığımız yıllarda eskilerin bölünmez- parçalanmaz dediği atom çoktan parçalanmış, atomların özündeki nötronlar, nötrinolar mezonlar kuarklar bulunmuştur. Ve bu gidişin sonunda varılan yer, “ENERJİ”dir. Dolayısıyla şu elimdeki kütleye “bir enerji kütlesidir” de diyebilirim, diyebiliriz...
“Bu kitabın neresindedir enerji?” diye bir sual sorulur mu?
Enerji, bizim 5 duyuyla algılayamayacağımız, ancak şuurumuzla bilincimizle tesbit edebildiğimiz bir cevherdir, “Öz”dür!
”Kâinat” adı altında hangi isimle anarsak analım, tüm varlık enerjinin yoğunlaşmasıyla meydana gelmiştir. Dolayısıyla “o nesnenin neresindedir enerji?” diye bir sual olmaz! Çünkü o nesne, o enerjinin yoğunlaşmış hâlidir.
“Enerji” ismiyle işaret ettiğimiz yapının eni boyu sınırı derinliği yoktur!
Peki... Enerji Allah mıdır?. Bu sual gelir akla hemen… Bunun cevabını verelim…
“Enerji” ismiyle işaret ettiğimiz güç- kuvvet, Allah ismiyle işaret ettiğimiz varlığın KUDRET sıfatıdır!
Ve bu enerjiden meydana geldiğini gördüğümüz tüm Evrende varolan herşey bugün kanıtlanmıştır ki, bir Sistem içinde çalışmaktadır.
"DEHR"
-
Tüm varlığın kendisinden oluştuğu evrensel enerji
-
“Kudret Sıfatı”
-
Sayısız boyut algılayıcılarının algıladığı sayısız evrenlerin içinde yer aldığı açının yaratıldığı TEK NOKTA, TEK AN
Algılama boyutumuza GÖRE, bize hitâb eden bu evren gibi, sayısız algılama boyutlarına hitap eden, evren içre nîce evrenler!
Nihâyet, bu sayısız boyut algılayıcılarının algıladığı sayısız evrenlerin içinde yer aldığı açının yaratıldığı TEK NOKTA, TEK AN… DEHR!
İndinde, sayısz “an”lar ve “nokta”lar; ve o “nokta”lardan meydana gelen açılar içinde sayısız evren içre evrenler yaratan varlığa işaret amacıyla kullanılan “ALLAH” ismi!
Esasen DEHR kelimesiyle anlatılmak istenen boyut, tüm varlığın kendisinden oluştuğu bir tür evrensel enerjidir, (Kudret sıfatı ’dır) eğer tâbiri câiz ise...
ALLAH’IN KUDRET VASFININ
(Sonsuz sınırsız güç- kuvvet-ilim-nur-Evren içre evrenlerin varlığını meydana getiren şuurlu enerjinin) KUVVEDEN FİİLE ÇIKIŞI ["Allah'ın Vechi"-Melekût-birimin derûnundan zahirine (bilincine) açığa çıkan, birimin varlığını meydana getiren mertebe]
“Allah’ın Vechi”, kudret ve kuvvet sıfatının açığa çıkmasından başka bir şey değildir; ama senin şuur ve bilincinin gözbebeğine bağımlı çalışması dolayısıyla hükmünü göz verilerine GÖRE verirsin... Böylece de Allah'tan mahrum kalırsın.
Her birim, aynı TEK’ten (melekût) meydana gelmiştir!. Melekût, birimin dışından gelen değil; birimin derûnundan zahirine (bilincine) açığa çıkan, birimin varlığını meydana getiren mertebe anlamındadır!. Kurân-ı Kerîm’deki “B” sırrı, kişinin hakikatindeki bu mertebeye işaret eder!.
“Melekût”, evren içre evrenlerin varlığını meydana getiren şuurlu enerji-kudret sıfatının açığa çıkışıdır!.
KUDRET YURDU
-
"Kün" hükmünün çıktığı boyut
-
İlim boyutu(mertebesi)
-
"Hikmet" yurdunun bâtını
-
"İnsan"ın hakikatinin farkındalığını yaşadığı boyut
-
İlimde yaratılmış sûretlerle, seyir ve tedbirât yürümekte olduğu mertebe
-
"Âlemlerin vücudun kokusunu bile almadığı” mertebe
-
“Zerre”nin, seyreden; "Küll"ün seyredilen olduğu mertebe
-
Bilinçlerin konuştuğu boyut
-
Akıl, mantık, muhakemenin adım atamadığı boyut
-
Çokluk algılamasının oluşması için yaratılan aklın geçerliliğinin olmadığı boyut…
-
Allah ismiyle işaret edilenin[Esmâ ile işaret edilen bölünmez-cüzlere ayrılmaz-cüzlerden oluşmamış Mutlak Tek-sınırsız sonsuzun] ancak, vahiy veya ilham ilmi-bilgisi olarak şuura yansıyıp ilminde "seyri"ni oluşturduğu boyut…
-
Cebrail'in, "bir adım atarsam yanarım" diye dillendirdiği gerçeklik…
Esasen, Efâl mertebesi olarak algılanması dilenilmiş boyut, gerçekte, "her an yeni bir şe'nde" olan "Esmâ Mertebesi"nden başka bir şey değildir! Seyreden, seyredilen, seyir aynı TEK'tir! "Şarabı la yezali" diye işaret edilen dahi bu seyirdir; "cennet şarabı" tanımlaması dahi, bu seyre işaret eder! Çokluk algılaması içinde olanın ise, bunun yalnızca bilgisini gevelemekten başka şansı yoktur!
Efâl - fiiller - kesret - çokluk - algılaması yaşanan âleme gelince ise... Vücud, varlık yalnızca "Esmâ mertebesi" tanımlamasıyla işaret edilene aittir! İlmiyle ilmini ilminde seyretmektedir, ifadesi dahi "şe'n"i itibarıyla aynıyla "Esmâ" olan bu mertebedeki seyrine işaret etmektedir. Bu mertebede, ilimde yaratılmış sûretlerle, seyir ve tedbirât yürümekte olup; "âlemler vücudun kokusunu bile almamışlardır" uyarısı bu yüzden yapılmıştır. Zerre, bu mertebedeki seyreden, "küll" seyredilendir! İsimlerle işaret edilen kuvveler ise "melek" ismiyle tanımlanmıştır ki; "insan"ın dahi hakikati budur; farkındalığını yaşamak süreci ise "Rabbinin likâsına kavuşmak" diye anlatılmıştır! Bunu keşfettikten sonra, devamının gelmemesi ise feci cehennem yanışı olarak anlatılmıştır! Burası "Kudret" yurdudur, "kün" hükmü buradan çıkar; İlim mertebesidir; aklın burada geçerliliği yoktur! "Hikmet" yurdunun bâtınıdır! Hikmet yurdunda olup biten her şey ise akılla seyredilegelir; burada bilinçler konuşur!
KUDRET HELVASI
Musa halkından bir topluluk bulunur ki Hak olarak hakikati bildirirler ve hakikati yaşamanın gereği olarak, hakkını verirler!
Biz onları on iki gruba, (on iki) topluluğa ayırdık... Halkı ondan su istediklerinde Musa'ya: "Asa olarak (kendindeki kuvvelerle asanı bütünleştirmiş olarak) taşa vur" diye vahyettik... Ondan on iki kaynak fışkırdı... Her grup kendi meşrebini (içeceği yeri) hakikaten bildi... Bulutu üzerlerine gölge yaptık ve kudret helvası ve bıldırcın inzâl ettik... (Dedik): "Sizi rızıklandırdığımız temiz pak şeyleri yeyin"... Onlar bize zulmetmediler, nefslerine zulmetmekteydiler.
Hani onlara: "Şu şehirde yerleşin... Ondan istediğiniz yerden yeyin. 'Mağfiret et', deyin ve kapısından secdenin anlamını yaşayarak girin ki, hatalarınızı sizin için mağfiret edelim... Muhsinlere daha da ziyade edeceğiz" denildi. (A’râf/159-161)
“KUDRET” İLE
KENDİNDEKİ SAYISIZ MÂNÂLARI SEYR EDER
Ve "KADİR" isminin işaret ettiği biçimde, "kudretiyle" bu kendisindeki manâları seyretmeye başlıyor... "Kudret", "kendindeki mânâları seyretme gücüdür"!.
İlim mertebesinde kendindeki bütün mânâları biliyor, “Mürid” ismiyle iradesini kullanarak kendindeki sayısız mânâları “Kadir” isminin işaret ettiği kudretle seyr haline sokuyor.
“GÖZBEBEĞİ”NİN ALGILADIĞI
YOĞUNLAŞMIŞ ATOMİK YAPI… “HÜCRE”!
-
“Basar”ın algıladığı…
-
Nötronlardan, nötrinolardan, kuarklardan, ışık zerreciklerinden ibaret “Enerji kütlesi”...
-
“Kudret-i İlâhi”
-
“Melekût Âlemi”
-
“Melek”
-
Mevcud varlığının bizim gözümüz tarafından algılanır şekline HÜCRE adını veriyoruz.
Bu izahı çok iyi anlamanız lâzım. Çünkü bu çok önemli bir anahtar aynı zamanda.
Esasında atomlardan ibaret olan bu varlık, gözbebeğinin algılama sınırları dolayısıyla MADDE olarak değerlendirilip isimlendiriliyor.
Esasında atomlardan ibaret bileşik bir yapı var. Fakat gözbebeği algılayabildiği biçime göre böylesine birimleri çoğaltıp ayrı ayrı varlıklar var hâline getiriyor.
Bu, işin basit yanı.. Burası çok basit.. burayı geçiyoruz.
Bu “atomik yapı” dediğimiz yapı esasında nötronlardan, nötrinolardan, kuarklardan oluşan bir yapının yoğunlaşmış, bilgimize ulaşmış hâlinin adı.
ALLAH’IN KUDRET SIFATI VARDIR…
ACZ YOKTUR!
“İlâhi rahmet” deyince, bizim genellikle anladığımız nedir?.
Genelde, anladığımız merhamet’tir...
Halbuki, İlâhi rahmetin manâsı, “merhamet” kelimesinin anlamı gibi dar bir kapsam ifade etmeyip, daha genel olarak; “İlâhi Rahmet”, tüm varlığın oluşmasına yol açan vasıftır.
“Her şey Allah’ın rahmetinin eseridir.” demek;
“Her şey, Allah’ın rahmetinin neticesi olarak var olmuştur.” demektir. Yani, daha genellersek; “Allah’ın üretmesinin neticesi olarak” vardır. Çünkü, Rahmeti meydana getiren Rahim ismi ne yapar?.
Üretir...
Bunun da en orijinal yapısı, kadında mevcuttur. Kadındaki üreme, daha doğru bir deyişle üretme organının adı “Rahim”dir.
İşte Allah’ın rahmet sıfatı da, üretme sıfatıdır. Bu üretme sıfatı Allah’ın esmâsının işaret ettiği mânâların özelliklerinin eserlerini üretir. Fakat, bu üretilen varlıkların yer aldığı sistemde hâkim unsur, “Kudret”tir.
Allah’ın sıfatları arasında kudret sıfatı vardır. Acz, yoktur!.
Bunun neticesi olarak da kudret sıfatı sayısız varlıklarda zâhîr olur. Ve her kudret sıfatının izhar olduğu varlık, kudret sıfatının izhar olmadığı varlığı yer, yener, yok eder.
Sürekli olarak varlıkta hep bir şeyler, bir şeyleri yok eder. Bu bir şeylerin bir şeyleri yok etmesi; “yok edende kudret sıfatının açığa çıkmasının neticesidir, eseridir!. “
Bunun kudretinin sonu olmadığı gibi, var olan bu varlıkta da, yok etmenin sonu gelmeyecektir. Her an bir şeyler bir şeyleri yok edecektir.
Biz kendi varlığımızda mevcut olan bütün esma-i ilâhinin mânâlarını ne kadar bilip, tanır, bulursak o nispette Mutlak Varlığı tanımış oluruz.
YAŞAMDA KUDRET HÂKİMDİR!
Sistemde her an ilmî veya fiilî kudret,
âcize galebe çalıp,
onu bir şekilde imha etmektedir!.
Yaşamda kudret hâkimdir!. Allah’ın Kudret Sıfatı vardır; acz sıfatı yoktur!. Sistemde her an ilmî veya fiilî kudret, âcize galebe çalıp onu bir şekilde imha etmektedir!.
Allah, insanı yeryüzünde halife olarak meydana getirmiş ve onu kendi esmâ ve sıfatlarıyla bezemiştir!.
Sen, yaptığın ibadet adı verilen çalışmalarla, gök tanrısını övüp ululaştırmayacak; varlığına bahşedilmiş kuvveleri kendinde açığa çıkaracaksın!. Böylece bir takım yeni kuvveler elde etmiş olarak başka bir boyutta o boyutun canlıları arasında yerini alacaksın. Eğer bu kuvveleri bu çalışmaları yapmayarak elde etmemişsen, bu defa da o boyutun canlıları arasında oyuncak olacaksın, bunun sonuçlarına katlanacaksın!. İşte İbadetin amacı budur!.
Evren içre evrenleri sayısız boyutlar içinde yaratmış “ALLAH” adıyla işaret edilenin, senin ibadetine ihtiyacı yoktur!. Kesinlikle bil ki, ne yapacaksan hep, kendi orijinini tanımak, varlığına bahşedilmiş özellikleri ve kuvveleri açığa çıkarıp sonuçlarını yaşamak için yapacaksın!.
Mehdî, kurtarıcı bekleyerek, yaşadığın anları boşa geçirme gafletine düşme dostum!. Mehdî’n hakikatinde mevcuttur!. Arıya bile vahyeden Allah sana da özünden her an vahyetmektedir; lâkin veri tabanın bu vahyi sana fark ettirmemektedir!.
Hz. Muhammed aleyhisselâmdan bu yana geçen süreç içinde gelmiş çeşitli mertebelerde kalmış kişilerin o mertebelere dayanarak söylediği şeyler, seni asla Allah Rasûlünün bildirdiklerini uygulamaktan ala koymasın!.
İslâm Dini’ni hakkıyla anlayıp gereğini yaşamak için tek örnek Zât Hz. Muhammed Mustafa adıyla bilinen Allah Rasûlüdür!.
Ne mutlu O’nu anlayıp, O’nun düşüncelerini idrâk edip, O’nun evrensel sistem gereği uygulamalarını örnek alarak yaşamını buna göre düzenlemek suretiyle, sonsuz mutluluğa erenlere...
ALLAH,
BİR BİRİMDE KUDRET İZHAR ETTİĞİ İÇİNDİR Kİ
O BİRİM GÜÇLÜ GÖZÜKÜR
Sizlerin çektiğiniz tesbihlerden biri de:
“LÂ HAVLE VE LÂ KUVVETE İLLÂ BİLLÂH”dır.
Bu, şu demek; “Kuvvet ve kudret sahibi olan sadece Allah’tır”!.
İşin mikro plânına baktığımızda, virüsler, bakteriler boyutuna; bunlar birbirlerini yiyorlar. Güçlü, güçsüzü yiyor!.
Biraz daha büyüklerine bakıyorsun, karıncalar boyutunda da; güçlü olan güçsüzünü yiyor...
Biraz daha büyük boyuta gidiyorsun; Güçlü olan aslan, güçsüz olan ceylânı parçalayıp yiyor. Timsah ne bulursa gücü nispetinde, yakaladığını parçalayıp yiyor.
İnsan da kendinden güçsüzünü yakalayıp, parçalayıp yiyor!. Balık, kuş ya da koyun fark etmiyor!.
Her bir güçlü, güçsüzü yiyor!. Ama o güçlü de, kendisinden daha bir güçlünün yanında güçsüz kalıyor.
Güç denen, kudret denen şey, yaratılmışlarda hep göresel, izâfidir. Bir varlığa göre güçlü olan, başka bir varlığa göre acîz durumundadır.
Yaratılmışlardaki güç kuvvet ve kudret izâfi ve geçici... Ama sonuçta, tüm yaratılmışlarda ortak olan vasıf “ÂCZ”dir.
Her ne kadar, biri diğerine göre güçlü gibi gözüküyorsa da, Allah, bir birimde güç kuvvet ve kudret izhar ettiği içindir ki o birim, güçlü gibi gözükür.
Bir diğer varlığa göre, Allah kudret izhar ettiği içindir ki bir birim, kudretli ve güçlüdür. Halbuki kendisinden daha kudretli olanın yanında ise, âcîz durumda!.
Yaratılmışların tümü, istisnasız olarak hakikat itibariyle “ÂCZ” ile mâlûldür.
Kendisinde izhar olunan kudret geçici, âcz ise bakîdir!.
Mutlak kudret ve kuvvet yalnızca yaradan Allah’a aittir!.
İşte yukarıdaki tespihte bunu anlayıp, bunu idrâk edeceğiz. Bunu düşünüp, bunu hissedip, diyeceğiz ki;
“Gerçek kudret ve kuvvet sahibi, sadece Yaratıcıdır. Varlıklar da, yaratıcının gücünü izhar ettiği zaman güçlüdür. Ama o güçlü de başka bir kudret izharına karşı güçsüz durumdadır. Dolayısıyla, bütün yaratılmışlar âcz ile vasıflanmıştır”.
Bunu iyi idrâk etmek lâzım!. Bir kişinin bu gerçeği idrâk etmesi demek, o kişide artık kendini büyük görme, böbürlenme, gururlanma gibi hâllerin kalkmış olması demektir.
Artık o kişi, izhar olan kudretin yanında, gerçekte âcz içinde olduğunun idrâki içindedir.
Acz içinde olduğunu idrâk edende büyüklenme, böbürlenme, gururlanma olmaz!. Kendini bir başka varlığa karşı büyük görmez!.
Kendinde bir varlık görememenin; kendisinin acz içinde olduğunu görmenin sonucu, kendisindeki kemâl sıfatlarının Allah’a ait olduğu müşahedesini getirir...
İNSANIN ZÂHİR VE BÂTIN DÜNYASINDA
HÂKİM OLAN TEK KUDRET, ALLAH’TIR!
Soru:Tevbe sûresi 20. ayette “iman edip hicret edenlere” kurtuluş vaad ediliyor... Buradakı “Hicret”in mânâsı nedir?)
Kişinin iki dünyası vardır!.. Birinci dünyası, madde dünya; ikinci dünyası da bâtın yani iç dünyası...
Bu Âyet kişinin zâhir ve bâtın dünyasında hâkim olan tek kudretin Allah olduğuna işaret ediyor... İmanın neye olduğunu “Akıl ve İman” kitabında açıklamıştım...
"Ey İMAN EDENLER, “ALLAH”a iman edin"!
deniyor; biliyorsunuz!...
Yani, iman edenlerin hayal edip varsaydıkları tanrı kavramından arınıp, "ALLAH” isminin işaret ettiği”ne iman etmeleri isteniyor...
Bundan sonra da onlardan talep edilen şey; varlıklarını oluşturan “ALLAH” isminin işaret ettiği varlığa” hicret ederek onun gereğini yaşamaları!..
Bir kişiyi sevip onsuz yaşayamayacağını söyleyen kişi imanı reddetmektedir!. İnsanlar iman edip "Allah"a hicret etmek mecburiyetindedir; eğer iman ediyorlar ise gerçekten "ALLAH" ismiyle işaret edilene!.
BİLİNCİMİZ
HER AN İLÂHİ KUDRETE TÂBİİDİR!
Allah’ın kudretini bilmeyen, beşerin iradesinden sözeder!
Bilincimiz, her an ilâhi kudrete tâbidir. Bu sebeple ne kadar gerçeğe ermiş olursak olalım, her an o gerçekten sapmak mümkündür.
Bir şeyin olmasını istersem emrederim, "OL" derim; ve o şey olur!."
Nasıl..? Bir şeyler anlatabiliyor mu, bizim yerimiz, haddimiz, gücümüz, irâdemiz, kudretimiz hakkında bu hadîsi kudsî?..
Az evvel anlatmaya çalıştığımız gibi. Kâinatta dünyadan 1 milyon küsür defa büyük güneşin yeri iğne ucuyla gösterilemezken, gururundan, kendine biçtiği pâyeden yanına yaklaşılmayan insanın yeri acaba daha iyi anlaşılabiliyor mu bu satırlarda?
Evet, bizde, "ALLAH’A RAĞMEN", bir iş yapabilecek potansiyel mevcut mu?!.
“RABBİM... HAKİKATİ GÖSTERİP
İDRÂK ETTİRDİKTEN SONRA ŞUURUMUZU
NEFSANİYETE-EGOYA DÖNDÜRME
VE BİZE LEDÜNNÜNDEN BİR RAHMET BAĞIŞLA!“
(Bilincimiz her an ilâhî kudrete tâbiîdir. Bu nedenle Saadet hâli üzere ölümü tatmak için ilâhî inayeti talep etmeliyiz, bu duaya devam ederek...)
Rabbena la tuzığ kulubena ba'de iz hedeytena ve heb lena min ledünKE rahmeten, inneKE entel Vehhab;
Rabbimiz, bize hidâyet ettikten (hakikati gösterip idrak ettirdikten) sonra şuurumuzu (nefsaniyete-egoya) döndürme ve bize ledünnünden bir rahmet bağışla. Muhakkak sen Vahhab'sın. (Âl-i İmrân/8)
"Mü’min’in kalbi Rahman’ın iki parmağı arasındadır" hadîsinin işaret ettiği şekilde, kalplerimiz yâni bilincimiz her an ilâhî kudrete tabiîdir. Bu sebeple ne kadar gerçeğe ermiş olursak olalım, her an o gerçekten sapmak mümkündür. İşte bu dua, hâline güvenmeyip, ilâhî inayeti talep içindir.
Bu duaya devam, kişinin saadet hâli üzere ölümü tatması için iyi bir işaret olarak değerlendirilebilir. Çünkü ısrarla devam edilen dua icâbet işareti taşır.
Namazlarda son oturuşta, salâvatlardan sonra okunması şayanı tavsiyedir.
KUDRET OLMAZSA,
İRADE TAHAKKUK ETMEZ!
Onun da altına indiğimiz zaman, Evren tümüyle kuantlardan ibaret, ışık zerreciklerinden ibaret(artık o ışık kelimesi de sembolik bir anlatım)bir enerji kütlesi!
Yani, KUDRETİ İLÂHİ! Yani MELEKÛT ÂLEMİ! MELEK denen varlık!
Nasıl ki “hücresel yapı” adını verdiğimiz yapı bir atomik yapı ise, biz algılama biçimimize tarzımıza ve şartlanmalarımıza göre ona “HÜCRE” adını takıyorsak, atomik bileşene; aslında bu ikisi aynı şeyse; Kainatı vareden- Kâinatın kendisinden varolduğu o orijin enerji kütle de, KUDRETİ İLÂHİ denen o kütle de MELEK ismiyle işaret edilen varlık!.
Fakat bu MELEK ismiyle işaret edilen varlık, tek bir varlık değil; çeşitli katmanlardan meydana gelen bir varlık!
Dolayısıyla da RUH-U Â’ZAM diye bahsedilen RUH adıyla işaret edilen melek veya MUKARREB melekler veya diğer melekler diye mecaz yollu anlatılan şey, Kâinatta yer alan Allah’ın sayısız mahlûkatı!
“NOKTA”NDAKİ KUDRET
“Nokta”->
-
Mutlak Ben
-
“İnsan” adı altında beyin ile “M”e bürünen ve böylece dünyası oluşan Mutlak BEN
“M”lenen “Nokta”-->
-
Beyin kabiliyet ve istidadı(“Esma terkibi”) ile “M”lenen Mutlak Ben
“İnsan” adı altında, beyin ile “M”e bürünmüş ve böylece dünyası oluşmuş “Nokta” olan “Mutlak BEN”
“KUDRET” SIFATI”NIN İZHARI
KİŞİDEKİ ENERJİ DALGALARI
-
"Kudret" sıfatının açığa çıkışı
-
Güç
-
Enerji
-
İbadetle, zikirle oluşan dalgalar
-
“Sevap”
-
“Pozitif Enerji”
-
“Ruh’taki Kudret”
ENERJİK KUVVELER
|