Ahmed hulûSİ’de kavramlar I


De ki: "Ey insanlar! Eğer benim Din'imden kuşku içindeyseniz



Yüklə 1,77 Mb.
səhifə12/21
tarix30.12.2018
ölçüsü1,77 Mb.
#88344
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   21

De ki: "Ey insanlar! Eğer benim Din'imden kuşku içindeyseniz, (bilin ki) ben sizin Allah dûnundaki taptıklarınıza tapınmam! Sadece, sizi vefat ettirecek Allah'a kulluk ederim! Ben iman edenlerden olmakla hükmolundum."

(Şununla da emrolundum): "Vechini hanîf olarak Din'e tut (mânâ yüzünü, hakikati Esmâ bileşimi olan şuurunu, tanrı kavramsız, âlemler olarak algılanan sistemin hakikati olan soyut Esmâ mertebesine yönlendir) ve sakın şirk koşanlardan (Allah dûnunda tanrı vehmederek onu ortak koşanlardan) olma!"



"Allah dûnundaki sana fayda ve zarar vermeyecek şeylere yönelme! Eğer böyle yaparsan, o zaman muhakkak ki sen nefsine zulmedenlerden olursun!"

Allah sende bir sıkıntı açığa çıkarırsa, onu O'ndan başka kaldıracak yoktur! Eğer sende bir hayır irade ederse, O'nun lütfunu geri çevirecek de yoktur! O, lütfunu kullarından dilediğine nasip eder... O Gafûr'dur, Rahîm'dir.

De ki: "Ey insanlar... Gerçek ki size Rabbinizden hakikat bilgisi gelmiştir! Artık kim hakikate yönelirse yalnızca kendi nefsi için yönelmiş olur; kim de saparsa sadece kendi nefsi aleyhine sapmış olur! Ben sizin vekîliniz (hakikatinizin şuurunuzdaki yönlendiricisi) değilim."

(Rasûlüm) sana vahyolunana tâbi ol ve Allah hükmü açığa çıkana kadar sabret... O, en hayırlı Hükmeden'dir. (Yunus/100-109)



(Soru: Eğer rıza hâlinde olsak bizim için takdir edilen herşeyin hayatımız boyunca düzenli olarak bize ulaşacağını bilsek, dua ettiğimizde, eğer bize ait, katındaki bir şeyi istediğimizde O’nu suçlamış, bize ait olmayan bir şeyi istiyorsak o zaman hata yapmış olmaz mıyız?.)



Sende, isteyenin O olduğunu farkederek bu sualini bir daha gözden geçir...



RABBİN



(hakikatin olan Allah Esmâ'sının bileşimi)

İRADE ETTİĞİNİ FİİLE DÖNÜŞTÜRÜR!



Semâlar ve arz (şuurları ve bedenleri) var oldukça onda ebedî kalırlar; Rabbinin dilemesi müstesna... Muhakkak ki Rabbin (hakikatin olan Allah Esmâ'sının bileşimi) irade ettiğini fiile dönüştürür!

Saîd olanlar ise, Cennet'tedirler... Semâlar ve arz (şuurları ve bedenleri) var oldukça onda ebedî kalıcılardır; Rabbinin dilemesi müstesna... Akışı kesilmeyen bağışla yaşarlar.

Şunların tapınmalarına bakıp şüpheye düşme! Daha önce atalarının tapındıkları gibi tapınıyorlar sadece (Allah'a ibadet ettiklerini sanma)! Doğrusu biz onlara hak ettiklerini noksansız, tamı tamına vereceğiz. (Hûd/107-109)



KESİNLİKLE ALLAH İRADE ETTİĞİNİ YAPAR

İlminden açığa çıkmasını irade ettiğini,

kudretiyle oluşturur

(İlim-İrade-Kudret)

Şüphesiz ki Allah, iman edip imanın gereğini uygulayanları, altlarından nehirler akan cennetlere dâhil eder... Kesinlikle Allah irade ettiğini yapar (ilminden açığa çıkmasını irade ettiğini kudretiyle oluşturur; İlim-İrade-Kudret).

Kim Allah'ın (hakikatindeki Esmâ kuvvelerinin) kendisine dünyada ve gelecek yaşamında yardımcı olmayacağını zannediyorsa, bir sebep ile (tefekkürle) semâya (bilincine) yönelsin, sonra (bedensiz sırf bilinç olarak beden bağını) kessin de bir baksın; (kendini yalnızca beden zannetmesiyle düştüğü) tuzağı, öfkelendiği şeyi (Rabbinin kulu olması gerçeğini) ortadan kaldırıyor mu? (Hac/14-15)



"HÛ" Allah, tanrı yok, sadece "HÛ"!

İRADESİNİ ZORUNLU KABUL ETTİRENDİR

(Cebbâr'dır)



Eğer şu Kurân'ı (bildirdiği gerçeği) bir dağın (benlik sahibi bilinç-ego-eniyet) üzerine inzâl etseydik, elbette onu Allah (ismiyle işaret edilen'in) haşyetinden (muhteşem azamet karşısında benliğinin hiçliğini fark ederek) huşû ederek, çatlayıp paramparça olduğu hâlde görürdün! İşte bu MİSALLERİ (sembolik anlatımları) insanlara tefekkür etsinler diye veriyoruz!

"HÛ" Allah, tanrı yok, sadece "HÛ"! Gayb ve şehâdeti daimî bilendir! "HÛ", er-Rahman (tüm El Esmâ özelliklerini mündemiç olan) er-Rahîm'dir (tüm El Esmâ özelliklerini açığa çıkaran-o özelliklerle Efâl âlemini seyrinde yaşamakta olan).

"HÛ" Allah, tanrı yok, sadece "HÛ"! Melîk'tir (efâl, oluşlar âleminde mutlak hükmü yürüyen), Kuddûs'tür (yaratılmışlığa ve kevne ait nitelenmelerden, yaratılmış kavramlardan münezzeh), Selâm'dır (yaratılmışlarda yakîn ve kurb hâlini oluşturup mâiyet sırrını açığa çıkartan), Mümin'dir (iman açığa çıkartarak hakikatini müşahedeye yönelten), Müheymin'dir (gözetip himaye eden, muhteşem azametini seyirde yaratılmışlığı kaldıran), Azîz'dir (karşı konulması imkânsız olarak dilediğini yapan), Cebbâr'dır (iradesini zorunlu kabul ettiren), Mütekebbir'dir (Mutlak yegâne Kibriyâ {eniyeti} olan)! Allah, onların ortak koştukları tanrı kavramlarından Subhan'dır!(Haşr/21-23)



"İLÂHİ İRADE”YE MUTLAK TESLİMİYET



“İLÂHİ İRADE”YE

MUTLAK TESLİM HALİNDE  OLDUĞUNUN

BİLİNCİNDE OLAN KUL

("Müslim")

Hakiki manâsı ile mümin;

Hz. Rasûlullah’ın tebliğ ettiği hakikatlara iman etmiş kişidir.

Hakiki manâsı ile Müslim ise;

İlâhi iradeye tam anlamı ile mutlak teslim halinde olduğunun bilincinde olan kişidir.

Müminde şirk-i hafi vardır. Ama Müslim’de asla şirk olmaz.

Hz. İbrahim’in Kurân’daki âyetini hatırlayın.

İnniy veccehtü vechiyelilleziy fatıressemavâti vel’ard hanîfen müslimen ve mâ ene minel müşrikiyn..” (Al İmrân 67)

Vechim, arzı ve semâvatın Fâtır’ına dönüktür. Hanîfim!. Şirkim yoktur, şirk hâlim yoktur. Ve Müslimim”!.

İbrahim a.s.’ın Allah’a teslimiyeti idrâk etmesi hâlinin ifadesidir bu âyet.

Şirk-i hâfinin kalkmış olması gerekir ki, kişi tam bir kâmil müslim olabilsin.



İmânda yakîn yoktur. İman, kemâle ulaştığı zaman, ikâna döner... Îkânda, yakîn vardır.

Yani, yakîn başladığı anda, artık iman ikana dönüşmüş demektir.



SİZİ,

ALLAH’IN İRADESİNE KARŞI KİM KORUR?

Allah,

Esmâ'sından yarattığı kuluna kâfi değil mi?

Hani münafıklar ve kalplerinde maraz bulunanlar (sağlıklı düşünemeyenler): "Allah ve O'nun Rasûlü, bize bir aldanıştan başka bir şey vadetmemiş" diyorlardı.

Hani onlardan bir grup dedi ki: "Ey Yesrib Halkı (Yesrib, Medine'nin eski adıdır)! Sizin için kalınacak yer yoktur; geri dönün!" Onlardan bir grupsa: "Muhakkak ki evlerimiz korumasızdır" diyerek O Nebiden izin istiyordu... Oysa onlar (evleri) korunaksız değildir... Onlar kaçmaktan başka bir şey istemiyorlardı.

Eğer onun (şehrin) çevresinden evlerine zorla girilmiş olsaydı, sonra da onlardan dinlerinden dönmeleri istenseydi, onu mutlaka uygularlardı (münafıklar-ikiyüzlüler)...

Andolsun ki, arkalarına dönüp kaçmayacaklarına dair daha önce Allah'a ahdetmişlerdi... Allah'a verilen söz (ahd) sorulur (sonucu yaşatılır)!

De ki: "Eğer ölümden yahut öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçışınız size asla fayda vermez... Tut ki kaçtınız diyelim (çok çok kısa dünya yaşamı nedeniyle) kazancınız yok denecek kadar az olur!"

De ki: "Eğer sizden bir kötülük (açığa çıkarmayı) irade ederse yahut sizden bir rahmet (açığa çıkarmayı) irade ederse, sizi Allah'a (iradesine) karşı kim korur?" Allah dûnunda ne bir Velî ne de bir yardımcı bulamazlar.

Sizden bu işi savsaklayıp ve cemaatine de: "(Rasûlullah'ı bırakın) bize gelin!" diyenleri Allah gerçekten bilir! Zaten onlar savaşa pek az gelirler. (Ahzab/12-18)



Şehrin uzak tarafından koşarak bir adam geldi: "Ey halkım, Rasûllere tâbi olun" dedi.



"Sizden bir karşılık istemeyen; kendileri hakikat üzere olanlara tâbi olun!"

"Beni (böylece) fıtratlandırana nasıl kulluk etmem? O'na rücu ettirileceksiniz."

"O'nun dûnunda tanrılar mı edineyim! Eğer Rahman bir zarar açığa çıkarmayı irade ederse, onların şefaati bana ne yarar sağlar ne de bir şeyden korur..."

"O takdirde muhakkak ki ben apaçık bir dalâlet içinde olurum!"

"Gerçekten ben sizde de açığa çıkan Rabbe iman ettim; beni dinleyin!"

(Ona): "Cennete dâhil ol!" denildi... Dedi ki: "Keşke halkım bileydi..."



"Rabbimin beni mağfiret ettiğini ve benim ikramlara nail olanlardan olduğumu..."(Y’â Sin/20-27)



Allah, Esmâ'sından yarattığı kuluna kâfi değil mi? Seni O'nun dûnundakilerle korkutuyorlar! Allah kimi saptırırsa onun için hidâyet edici yoktur.



Allah kime hidâyet ederse, kimse onu saptıramaz! Allah (Bi-) Azîz (kullarından bu isminin işaret ettiği özelliği açığa çıkaran), Züntikam (araya duygu katmaksızın yaptığının sonucunu kesinlikle yaşatan) değil midir?

Andolsun ki eğer onlara: "Semâları ve arzı kim yarattı?" diye sorsan, elbette: "Allah" diyeceklerdir... De ki: "(Bu cevabınıza göre) Allah dûnunda isimlendirdiklerinizin (yerini) gördünüz mü? Eğer Allah bende bir zarar, sıkıntı irade ederse, O'nun verdiği zararı, sıkıntıyı onlar açıp kaldıracaklar mı? Yahut (Allah) bende bir rahmet irade ederse, O'nun rahmetini onlar engelleyebilirler mi?"... De ki: "Allah bana yeter! Tevekkül edenler O'nu Vekîl kılar!"

De ki: "Ey halkım! Anlayışınız kadarıyla elinizden geleni yapın; muhakkak ki ben de yapmaktayım... Yakında bileceksiniz..." (Zümer/36-39)



ALLAH,



KULLARI İÇİN BİR ZULÜM İRADE ETMEZ!

Musa dedi ki: "Muhakkak ki ben, yaptıklarının sonucunu yaşama sürecine iman etmeyen her kibirli benlik sahibinden, benim de Rabbim, sizin de Rabbinize sığındım."

Firavun ailesinden olup o ana kadar imanını açıklamamış bir adam dedi ki: "Rabbim Allah'tır, dediği için mi bir adamı öldürüyorsunuz? Oysa O, size Rabbinizden apaçık delillerle gelmiştir... Eğer o yalancı ise, yalanı kendi aleyhinedir... Şayet doğru söyleyen ise, sizi uyardığı azap size isâbet eder! Muhakkak ki Allah, (hakikat sermayesini) israf eden, çok yalancı kimseye hidâyet etmez."

(O adam dedi ki): "Ey vatandaşlarım! Yeryüzünde hüküm sürenler olarak bugün zenginlik sizindir... Fakat, eğer bize gelirse, Allah'ın hışmına karşı bize kim yardım edip kurtarır?"... Firavun dedi ki: "Ben size kendi görüşümden başkasını göstermiyorum ve tek çıkar yoldan başkasına da sizi kılavuzluk etmiyorum."



İman etmiş kimse dedi ki: "Ey kavmim! Muhakkak ki ben, sizin üzerinize hakikate karşı birleşmişlerin başına gelenlerin yaşadığı sürecin benzeriyle karşılaşmanızdan korkuyorum."

"Nuh toplumunun, Ad'ın (Hud'un toplumu), Semud'un (Sâlih'in toplumu) ve onlardan sonra gelenlerin benzeri... Allah kulları için bir zulüm irade etmez."

(O iman eden adam dedi ki): "Ey kavmim... Gerçekten ben, sizin üzerinize o endişeyle haykırışma sürecinin gelmesinden korkuyorum."



Arkanızı dönüp kaçmaya çalışacağınız o süreçte, sizi Allah'tan (koruyacak) bir koruyucu olmaz! Allah kimi saptırırsa onun için hidâyet edici yoktur. (Mu’min/27-33)



 İRADE-İ KÜL



(Küllî İrade)

  • Allah’a bağlanan irade

  • Ana sistemdeki irade

  • Bölünmez, parçalanmaz, cüzlere ayrılmaz Tek Külli irade

  • İlâhi İrade



“İRADE-İ KÜLL”ÜN TECELLİSİ

(Terkibinin sınırlarını genişletirsen,

senden ilahî irâde sâdır olur)

Gerçekte küllî ve cüzi irade diye, iki ayrı irade yoktur!.

İrade, tek bir iradedir!.

Terkibe bağlanan irâdeye, ‘cüz’i irade’; Allah’a bağlanan iradeye de ‘külli irade’ denir!. Terkibiyetin hükmüyle yaşadığın sürece, cüzi irâde diye tanımlanan ve sana ait kabul edilen bir iraden söz konusudur!.

Fakat, belli tatbikatlarla, tabiatına ters düşer fiilleri ortaya koyarak tabiatının sınırlarını aşıp, terkibinin sınırlarını genişletirsen, bu defa senden ilahî irâde sâdır olur; ve senin herhangi bir şeyin olmasını istemen yolundaki isteğin, ilâhî güçler tarafından, yerine getirilir!. Böylece, senden çıkan irâdeye, şu anda "İrade-i kül tecelli etti" dedikleri bir biçimde, izâfeten "külli irade" adı verilir.



İRADE-İ CÜZ



(Cüzî İrade)

  • Allah'ın, "Mürid" isminin neticesi olarak, "Allah" muradının kuldan açığa çıkması

  • Allah kudret ve kuvvetinin kuldan açığa çıkması

  • Allah kudret ve kuvvetinin kuldan açığa çıkışı(olaya dışarıdan bakmamız sebebiyle)

  • "Sistem"in oluşturduğu programın meydana getirdiği birimden ortaya çıkan irade

  • Külli irade`nin ve hükmün, birimden ortaya çıktığı haldeki adı(Külli programın, bir birimden ortaya çıkması hâli…)

  • Bireysel bakışla, cüz`de açığa çıkan irade

  • Sistemin oluşturduğu programın meydana getirdiği birimden ortaya çıkan irade…

  • Birime takdir edilmiş programın oluşturduğu varsayım…

  • Terkibe bağlanan irâde

  • Mâhiyeti olarak orijinin(İrade-i Küll"ün aynı, fakat potansiyel olarak farklı olan irade…



KİŞİDEKİ İRADE,



MÂHİYET OLARAK ORİJİNİN AYNI,

POTANSİYEL OLARAK FARKLIDIR!

Kişideki "irade" mâhiyet olarak orijinin aynı; potansiyel olarak farklıdır!.

"MÜRİD" ismiyle işaret edilen Allah`ın "İRADE" sıfatının "kül" ve cüz"deki mâhiyeti aynıdır!. Buna karşın, kişinin "fıtratının" oluşturduğu program dolayısıyla "irade" potansiyeli elbetteki son derece farklıdır...

Her birim, kendi yapısının, varoluş kapasitesinin içinde bir takım şeyleri oluşturmak mecburiyetindedir...

İşte, her bir birimin, takdir edilmiş bulunan bir özellik ve mânâyı ortaya koyması:

" Biz her şeyi kaderiyle halkettik"... (Kamer 49)

âyetinde vurgulanmıştır..

Ayrıca, bu hususu izah eden önemli bir açıklama da, Rasûlullah tarafından şöyle açıklanmıştır:

"Herkes ne için yaratıldıysa ona o kolaylaştırılır!."...

Yani, hangi gaye için meydana getirildi ise o birim, o gayeye göre programlanmıştır!. O programın gereği de, gereğini yapmak da ona kolay gelir ve onu yapar!.

Bu gerçeği bilmeyen, birime dışarıdan bakan kişi ise, "bu kişinin kendine özgü bir iradesi var ve bu irade ile bunları yapmaktadır." deyip; orada bir irade-i cüz`ün olduğunu var sayar... Halbuki, o, irade-i cüz denen şey, gerçekte, irade-i Küll`ün ta kendisidir...

Külli programın, o birimden ortaya çıkması hâlinde aldığı isim "irade-i cüz"dür.

Yoksa, bir irade-i Küll, bir de irade-i cüz diye iki ayrı irade yoktur!. Zaten, iki ayrı varlık, iki ayrı yapı sözkonusu değildir ki, iki ayrı iradeden bahsedilebilsin!. Külli irade`nin ve hükmün, birimden ortaya çıktığı haldeki adına, "irade-i cüz" denir.



“İRADE-İ CÜZ" ÜN OLUŞUMU



[Bölünmez, parçalanmaz, cüzlere ayrılmaz "Tek İrade”(Külli irade) yanı sıra bizim cüz`ümüzdeki genel programın doğal sonuçlarının oluşması]

Bizim için nihâî, son nokta belirlenmiş... Son noktaya ulaştıracak ana bir program da mevcut… Bunun dışındaki tüm olaylar, bizim cüz`ümüzdeki genel programın doğal sonuçlarının yaşanmasıyla oluşuyor.. Bizdeki bu program da, her an, boyutsal derinliğimizden gelen meleki tesirlerle karşılıklı alış veriş hâlinde… Yani, bunların toplamı olarak olaylarımız gelişiyor!.. Ve bu gelişme, hem bâtından boyutsal derinliğimden hem de zâhirden gelenlerin toplamının sentezi şeklinde, bizden her an açığa çıkıyor!.

İşte “irade-i cüz”, bu oluşmanın adı!..

İrade-i cüz”ü inkâr, bu oluşumu inkârdır!.

Bizim, irade-i küll yanısıra, bir de irade-i cüz yoktur dememizin sebebi, ikisinin aynı anda mütalâa edilmesi dolayısıyledir. Yoksa, esasında varlık, ”Tek”dir; dolayısıyla irade de tektir!.

Sen bilinç boyutunda, ilimle bakarsan, yalnızca varlığın “vechullah” denilen “tek”lik boyutunu görürsün.. Tek’lik müşahedesindesindir; “ilm-el yakîn”desindir!.

Teklik müşahedesinde, irade bölünmez, parçalanmaz, cüzlere ayrılmaz Tek`tir!. Külli irade, cüzlere ayrılmaz Tek`tir..

Yok eğer, bireysel bazda bakarsan olaya; cüz`de açığa çıkan irade vardır; ve kendinde ortaya çıkan kendine ait kabul ettiği iradesi ile, o birim nereye varacaksa varır!..



 "İRADE"


  • İsteme

  • Dileme

  • Dilediğini gerçekleştirme...

  • Kişideki uygulama yeteneği, azmi...

  • İlmini kuvveden fiile, düşünceden eyleme dönüştürebilme gücü...

İRADE ETME(İsteme)

Veri tabanının,

kendindekini açığa çıkarma olgusu

 Her birimin beyninde, veya daha doğrusu birimsel hafızasında, o ana kadarki tüm girdilerin senteziyle oluşmuş, bir nihai bilinci vardır. İnsanda da, görünmez canlılarda da, hayvanlarda da hep bu böyledir!. Bu, onlardaki “İLİM” açığa çıkışıdır.



Bu birimsel veri tabanının, doğal olarak, kendindekini açığa çıkarma olgusu vardır ki, veri tabanı işlevi sonucudur bu da!. Buna “İRADE etme, isteme” denir... Bu da otomatik oluşur beyinde; kısaca “aklımıza gelen” deriz fark ettiğimiz kadarına.



“ALLAH İSMİ” İLE İŞARET OLUNANIN



“İRADE” SIFATI->“MÜRİD”!

SIFAT MERTEBESİNDEKİ

GÜÇ OLUŞTURMA İSMİ->“MÜRİD”!

(İsteyen-Dileyen-Dilediğini gerçekleştiren-"Allah" İsmiyle işaret olunan Mutlak Zât'ın "İrade Sıfatı")

TÜM VARLIKTAKİ

(Her varolan ve kendini bilen varlıktaki) İRADE,

(Varoluşunu bilişinin devamı olarak)

"SONSUZ VE SINIRSIZ OLAN MÜRİD"İN İRADESİDİR!

Siz, bir birime dışarıdan baktığınız zaman, ondan çıkan iradeyi görerek, "irade-i cüzdür bu", dersiniz! Fakat, çıkış noktasında gördüğünüz o irade, gerçekte, O, Tek olan, Küll olan iradenin, ta kendisidir! Musluktan akan suyun geldiği barajdaki sudan ayrı bir şey sanılması gibi!

Çünkü, Mürîd olan O, Sonsuz ve sınırsız`dır! Yani, İradesi sonsuz ve sınırsızdır. Sınırsız olan irade sınırlanamayacağı için, her bir birimdeki irade de, Sınırsız`ın iradesidir.



   O, Mürîd`dir.. Yani, irade eden`dir..İradesi sınırsızdır! Tüm varlıkta mevcut olan irade, Sonsuz ve sınırsız`ın iradesidir. Ancak bu irade onların her birinden esmâ terkiplerinin kapsamına göre ortaya çıkmaktadır!





“BİRİM”İN

İRADE SAHİBİ OLARAK ALGILANMASI

“MÜRİD” İSMİ

SENİN VARLIĞINDA ZÂHİR OLUYOR!

 Allah’ın İLİM sıfatının zuhuru olarak varlığında bilinç ve şuur var.. Kalb ehlisin!

Allah’ın İRADE sıfatının neticesi olarak MÜRİD ismi senin varlığında zâhir oluyor ve sen o ilmini kuvveden fiile dönüştürecek iradeyi zâhir kılıyorsun... O’nun sıfatları ile varlığı algılıyorsun ve değerlendirmesini yapıyorsun...



“MÜRİD” İSMİ SONUCU OLARAK



“ALLAH’IN İRADE SIFATI”(“Mürid”)

BİZDEN ORTAYA ÇIKAR

VE “İRADE” SAHİBİ OLARAK ALGILANIRIZ…

Bizim tüm boyutları ile varlığımız, önce Allah'ın sıfatlarıyla meydana gelmiştir!.

Hayat, sıfatıyla, hayatımız; bedenlerimiz içinde bulunduğu boyuta göre “BÂİS” ismi hükmünce yeni özelliklerle yeni yapıyla meydana gelse dahi; sonsuza dek devam edecektir.

MÜRÎD” ismi sonucu olarak “ALLAH'IN İRADE SIFATI” bizden ortaya çıkar ve “İRADE” sahibi olarak algılanırız.



“MÜRİD” İSMİ,



KİŞİNİN ALLAH’I TANIMASINDA

EN SÜRATLİ YOLDUR

Siz asla ötedeki, yukarıdaki bir TANRI'yı zikretmiyorsunuz!.

Siz, varlığınızın her zerresinde tüm varlığıyla mevcût olan SONSUZ-SINIRSIZ ALLAH'ın bazı sıfat ve isimlerinin sizde açığa çıkmasını, sağlama yolunda bir çalışma yapıyorsunuz. Ve ancak algılayabildiğiniz nisbette, gerek kendinizde ve gerekse çevrenizde, Allah'ı tanıyabilirsiniz!.

İşte bu sebeplerden dolayıdır ki, “MÜRÎD” ismi, bize göre, kişinin ALLAH'I tanımasında en süratli yoldur. Ancak bu tanıyışı Allah'tan “hazmı ile” talep etmek gerekir. Zîra, “hazımsızlık” insanın başına olmadık işler açar!.



İRADE GÜCÜ



  • İrade kuvvesi

  • Melekî güç-kuvve

  • Dileme Gücü

  • Dileklerini gerçekleştirme gücü

 “ALİM” ismiyle işaret edilen ilim gücünden başka, “MÜRİD” ismiyle işaret edilen irade gücün de var!.

Senin bundan on sene evvel, irade gücün ne kadar basit şeyler yapmaya yetiyordu?... Geçen on sene içinde irade gücün sana neleri getirdi?... Dün “yapamam!.” dediğin, neleri bugün rahatlıkla yapabiliyorsun?...

Nasıl?...

irade gücünü kullanarak!.

Esasen, bu irade gücü dediğimiz güç, meleki diye tâbir edilen güçlerin bir tanesi..

İşte “Mi`râc” ile insan bu meleki güçleri de tanımış olur..



“Hulusi birçok şeyleri bilir ve bunları anlatır, açığa çıkartır” dediğim zaman Hulusi’nin bildiklerini kuvveden fiile düşünceden eyleme dönüştürebilen bir irade gücü olduğuna da işaret ediyorum. Demek ki Hulusi’de bir irade gücü de var.



Hayat sıfatının adı Hay ilim sıfatının adı Alim irade sıfatının adı Mürid.

Mürid, irade eden demek., dilediğini gerçekleştiren demektir.

Ondan sonra bu dileme ile birlikte irade gücüyle birlikte netice de onda bir kudret sıfatı da var kudret vasfı da var ki o dilediğini kuvveden fiile sokuyor tatbik ediyor ortaya çıkartıyor bir eser ortaya çıkartıyor.



“İRADE-İ CÜZ”Ü KULLANMA



(İlâhi isimlerin mânâlarını ortaya koyma)

İRADEYİ TETİKLEYEN-TAHRİK EDEN,

“İLİM”DİR!

İrade gücünün kullanılması, “İlim”e bağlıdır!

("Mürid" isminin işaret ettiği "İrade" sıfatıyla ilminin getirdiklerini dileyebilir)

Bir birim; "ALLAH" isminin anlatmak istediği "HAY" isminin işaret ettiği "HAYAT" sıfatıyla vardır..



"ALÎM" isminin işaret ettiği "İLİM" sıfatıyla yapısının ve varoluş gereğinin getirdiği ölçüde bilinçlidir..

"MÜRÎD" isminin işaret ettiği "İRADE" sıfatıyla ilminin getirdiklerini dileyebilmektedir... gibi...

Tüm birimlerin varlıklarını meydana getiren vasıflar Tek Zât`ın vasıflarıyla kâimdir.



İnsanların cehennemde azâb çekmelerinde en büyük faktör, kendilerindeki irade gücünü kullanmayışlarıdır!. Bunun temelini de beyinlerinde "MÜRİD" isminin zayıf açılmış olması teşkil eder. "MÜRİD" isminin zikri "irade" sıfatını güçlendirir.



İrade gücünün kullanılması da tatbiî ki ilme bağlıdır!

İlim, iradeyi tahrik eder; ancak, birçok insan, bazı şeyleri bilir, fakat tatbik etmez!

İşte bu da kendisindeki irade noksanlığı, irade zâfiyetidir!.



İrade gücünün kullanılması da tabiî ki ilme bağlıdır!



İlim, iradeyi tahrik eder; ancak, birçok insan, bazı şeyleri bilir, fakat tatbik etmez! İşte bu da kendisindeki irade noksanlığı, irade zâfiyetidir!.

“Canım istedi” diyoruz. “Canım istedi” kelimelerinin karşılığı olan mânâ; benim yapımı meydana getiren terkib, beni bu şekilde davranmaya itiyor; demektir! Canın öyle istediği için yaptığın, her fiil seni izâfî kişiliğin bataklığına bir adım daha batırır!.

Bir fiîli yapıyorsun. Ne ile yapıyorsun?.. Bir şartlanma ile yapıyorsun!. Şuur var mı orada?.. Yok!.

Şuur, derken neyi kastediyoruz?.. Allah'a vâsıl olma, Allah'ı yaşama anlamında bir şuur!.

Senin davranışının altında böyle bir şey var mı? Yok! Olmadığına göre, sen o anda terkibinin tabiatı istikametinde bir davranış ortaya koyuyorsun; ki bu da senin cehennemde derinliklere doğru bir adım daha atmandır!.

Allah'ın ahlâkına yönelmeyip, Allah'ın ahlâkıyla ahlâklanmayıp; sende zuhur eden belli isimlerin meydana getirdiği "hulk"="huy" ile ahlâklanmandandır bu!.

Bildin ki, senin varlığın, "Hak"kın varlığıdır!. Sende ki fiillerin hepsi "Hak"kın fiilleridir!. Bunu bilmen, seni cennete sokmaz!.

Çünkü


Yüklə 1,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   21




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin