Ahmed hulûSİ’de kavramlar



Yüklə 147,22 Kb.
tarix01.03.2018
ölçüsü147,22 Kb.
#43484

Ahmed Hulûsi’de Kavramlar





AHMED HULÛSİ’DE

KAVRAMLAR

S

AV. ASUMAN BAYRAKÇI

www.allahvesistemi.org

KİTSAN


Kavramlar S,

İstanbul


Yayın Dağıtım: Kitsan



Bu kitabın telif hakkı yoktur.

Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi

bu kitabı da,yazar ve kaynak belirtmek ve

orijinaline sadık kalmak kaydıyla

çoğaltabilir, çevresiyle paylaşabilir,

yayınlayabilir, tercüme edebilir…





KİTSAN KİTAP

BASIM YAYIM DAĞ.

SAN. ve TİC. LTD. ŞTİ.

Alemdar Mah. Ticarethane Sk.

No: 41/3-4 34400

Sultanahmet - İSTANBUL

Tlf: (0212) 513 67 69 - Fax: 511 51 44

http://www.kitsan.com
FİHRİST


  • SEYREDEN-SEYREDİLEN-"SEYR", HEP ALLAH’TIR!

  • HAKİKAT NOKTASI”NDAN SEYR

  • VARLIKLARI “HAKİKAT NOKTASI”NDAN SEYREDENDİR(“EL ALİY”)->{Sınırsız yüce)

  • SEYR ÂLEMİ”->Hüküm->Kader(Tekliğin dilemesi ile meydana gelen seyir)

  • Herşey, Kuantsal Boyutun Kendisini seyrinden ibarettir

  • SEYR MAHALLİ->ESMÂ ÂLEMİ!

  • ESMÂ’SIYLA YARATTIĞI ÂLEMLERİNİN BÜYÜKLÜĞÜ KAVRANAMAZ->(“EL KEBİYR”)

  • Algılanamayan ve algılananın Âlim'idir! Kebiyr'dir (sonsuz mânâlar büyüklüğü sahibi), Mütealiy'dir (yüceliği her şeyi ihâta eder). Sizden düşüncesini içinde saklayan da açıkça konuşan da; gecenin zifirî karanlığındaki ile gündüzün aydınlığındaki de aynıdır (O'na)!(Râ’d/9-10)

  • BİLİR ONLARIN YAŞADIKLARI BOYUTU VE ALGILAYAMADIKLARI ÂLEMLERİ... O'nun dilemesi (elvermiş olması) olmadıkça ilminden bir şey ihâta edilemez. Kürsüsü (hükümranlık ve tasarrufu {rubûbiyeti}) semâları ve arzı kapsamıştır. Onları muhafaza etmek O'na ağır gelmez. O Alîy (sınırsız yüce) ve Aziym'dir (sonsuz azamet sahibi).

  • YÜCELİĞİNİ AKIL KAVRAMAZ!("O, Subhan ve yücedir-İsrâ/43)

  • ÂLEMLERDEKİ HİÇBİR AKIL VE İDRÂKIN KAPSAMIYLA SINIRLANMAYANDIR->"EL MÜTEALİY"{Sonsuz sınırsız yüce; yüceliği her şeye yaygın! Âlemlerdeki hiçbir akıl ve idrakın kapsamıyla, hiçbir fıtratın mahiyet ve yansıtıcılığıyla sınırlanmayan yücelik sahibi.}

  • ALLAH” İSMİYLE İŞARET OLUNANIN, Kendi Kendineliği içindeULÛHİYET”İNİ SEYRİ

  • ZÂTIYLA ESMÂSINI SEYRETMEKTEDİR… İLMİNDE!

  • "ULÛHİYET” HAKİKATİ{Allah-O’nun Zât’ını da anlatan sıfatı-“Allah”lık kemâlâtı!}

  • SİZİN TANRI DİYE DÜŞÜNDÜĞÜNÜZ, SADECE "ULÛHİYET SAHİBİ TEK"TİR!(ALLAH'TIR!)Siz müslimler misiniz (teslimiyetinizin farkında mısınız)?"(Ulûhiyet sahibiniz, sadece Allah'tır!) O hâlde O'na yönelin ve O'ndan bağışlanma dileyin...

  • ULÛHİYET”İN İSTEĞİ, KESİN YERİNE GELENDİR!

  • ULÛHİYET MERTEBELERİ"NİN HOLOGRAFİK ESASA GÖRE VAR OLMASI

  • Allah’da “İsimler” terkib yönüyle değil; mutlâkiyeti yönüyle mevcuttur! Tüm yaratılmış birimlerde ise belli İsimler, bir terkib şekliyle mevcuttur.

  • ULÛHİYET”TEN GELEN HÜKÜMLER->İlâhi Hükümler(Takdir-i ilâhîye-“Din”in mânâsı- Hakikatın gereği ve zarureti olan hükümler- Birimin ebedi saadetini meydana getirecek ilâhi hükümler-Ulûhiyet mertebesinin, isimler mertebesine sâri olması nedeniyle,  Allah Rasûlü’nün tebliğ ettiği ve insanın uymaya zorunlu olduğu İlâhi emirler-Ulûhiyet ile işaret edilen gerçekler-Ezelde kesin olarak verilen hüküm)

  • ALLAH TAKDİRİ”NİN AÇIĞA ÇIKIŞI{Allah takdiri, olayları oluşturacak sebepler silsilesi içinde açığa çıkacak... Ve bizler, “ân” içre oluşmuşu seyredeceğiz, kapasitemiz kadarıyla!.}

  • ULÛHİYET”İ ANLATAN “EL ESMÂ’ÜL HÜSN”NIN AÇILIMI->KURÂN-I KERİM!

  • MÂNÂLARININ SEYRİ->(KÂİNATIN YARATILMASI-Âlemlerin varolması-Esmâ'sıyla yarattığı âlemleri)

  • ULÛHİYETİNİN İSTEĞİ->"OLUŞMAKTA OLAN"!->KESİN YERİNE GELEN!

  • Ulûhiyetin sonucu açığa çıkardığı her Esmâ özelliğinin(yaratış amacına göre) hakkını verir.

  • Ulûhiyet gereği olarak, her yaratılmışa(yaratılış amacına göre hak ettiğini vermek suretiyle) adaletini uygular.

  • ULÛHİYET"TEN GELMEYEN HÜKÜMLER->Beşeriyetten gelen hükümler(Kurân ve Hadis dışındaki bütün görüşler, İlâhi Hükümlerin beşere göre yorumlanmasıdır. Yorumlar ise tâbi olma zorunluluğunu getirmez!)

  • OLAYLAR BİRBİRİNİN ZIDDINA DÖNEREK DEVRAN DÖNER!(Allah, geceyi gündüze dönüştürür, gündüzü de geceye!)

  • ALLAH’IN KULUNU SEYRİ (ZİKİR!)

  • “Halife” Aynasında Kendini seyretmekte olan, (Kendinden Kendine tecelli etmiş olan) Allah'tır!

  • RABBANİ SEYR

  • Esasen, Rabbanî seyr, kendi esmâsı üzerinedir. Ef'al ise esmânın tabiî neticesi olarak meydana gelir.

  • "ESMÂ"NIN KENDİNİ SEYRİ{"El Veli" İsminin zâhir olması-"Ölüydün dirilttik" hitabının sonucu-Gerçek doğum}

  • "SEYR-İ SULÛK"

  • "SEYR"İN AŞAMALARI("BÂTIN" ve "ZÂHİR" İsmi yönüyle yapılan seyir)

  • Seyri âfâkî "Küfür"ü, Seyri Enfüsî "Şirk"i kaldırır!

  • "ÂFÂKİ SEYR"->Enfüsî seyre basamak olan seyr

  • Değer yargısız çokluğu seyr..."DOST" gözüyle seyret, ki onda yargı yoktur!.

  • "Seyri âfâkî"yi tamamlayamayanlar, İblis durumuna düşer!

  • ENFÜSÎ SEYR("Seyri Bâtınî")

  • Getirisi

  • Enfüsî Seyr"i tamamlayanlar, "Ben"liğinin Hakikatini idrâk etmişlerdir.

  • Enfüsî Seyr" tamam olmadıkça, piramidin tepesine çıkıp oradan aşağıya bakmak mümkün olmaz

  • TEK’İN NAZARIYLA TEK’TEN ÇOK’A BAKIŞLA SEYRETMEK(“Halife” olana ait olan seyr-"Yakîn Ehli"nin hâli-Hikmetini bilerek seyr)

  • Seyr, Gerçeği idrâkla başlar.

  • Sükûn, ‘’Seyr’’dedir...Çabada hararet; seyr’de sükûn vardır.

  • "Zan"nınızdan geçip onu terketmedikçe, seyredemezsiniz!.

  • Teslim olunuz ki seyredesiniz...

  • "Seyr"i elde edememiş veya elinden kaçırmış olanlar

  • AN İÇRE OLUŞMUŞU SEYREDECEĞİZ,
    KAPASİTEMİZ KADARIYLA!




  • SEYREDEN

  • SEYREDİLEN

  • "SEYR"
                    


HEP ALLAH’TIR!

SEYREDEN

VARLIKLARI

“HAKİKAT NOKTASI”NDAN SEYREDENDİR
EL ALİY”->Sınırsız yüce

SEYREDİLEN

“SEYR ÂLEMİ”

(Tekliğin dilemesi ile meydana gelen seyir)


  • Hüküm

  • Kader


Sıfatları yönünden sınırsızlığını idrâk edebilirsek, o zaman hayatı ile, ilmi ile, iradesi ile, kudreti ile sınırsız olduğunu farkedeceğiz..

Sınırın ötesinde ikinci bir hayat, irade, kudret vasıflarıyla var olan bir varlık olmadığını idrâk edeceğiz..

Bizim gözümüze göre, algılamamıza göre var olan ikincil birimden çıkan vasıfların, orijine ait vasıflar olduğunu müşahede edeceğiz!. Ki, beş duyuya göre "cüz" olarak nitelendirdiğimiz hayat, ilim, iradenin gerçekte, hakikatta "küll"e ait olduğunu, Küll`den olduğunu müşahade edebileceğiz.

Elbette bunun doğal sonucu da "küll" yanı sıra bir "cüz"ün varolmayışıdır!.

Hemen şu âyeti hatırlayalım:

"ALLAH YANISIRA TANRI EDİNME !." (28-88)

Şayet sadece Mutlak Varlık olması itibariyle değil, sıfatları itibariyle de; ve dahi tüm varlığı itibariyle de sınırsız olduğunu idrâk edebilmek bizim için dilenmişse, o zaman "kader" dediğimiz hükmün, Tek`liğin dilemesi ile meydana gelen "seyir âlemi" olduğunu farkedeceğiz.


HERŞEY, KUANTSAL BOYUTUN

KENDİSİNİ “SEYR”İNDEN İBARETTİR!


Kuantsal boyutta her şey tek bir şuur hâlindedir.

Bu tekil şuur, “ilk akıl”=“Aklı Evvel” diye tanımlanmıştır.

Kuantsal boyut, “Hayat” sıfatının ta kendisidir!.

Var olan tüm melekler, bu “RÛH” adlı tek melekten, yâni bizim “kuantsal boyut” olarak nitelendirdiğimiz, orijinimiz boyuttan meydana gelmiştir!.

Yani, Kuantsal boyut tekilliğinde meydana gelen melekî katmanlar(?) ile, algıladıklarımız ve algılayanlar oluşmuştur.

Esasen her şey, Kuantsal boyutun kendi kendisiniseyr”inden ibarettir!.

Bu boyutta zaman ve mekân kavramı yoktur!.

İnsan” kendi hakikatine yolculuğunu tamamlarsa, kendi derûnu doğrultusunda; “ben” kalmaz, seyreden “Kendi” olur Kendini!.



’Birimin bilinci’’ değil; ‘’Bilincin, mânâlarını seyretmesi’’ söz konusudur.




SEYR MAHALLİ

(ESMÂ ÂLEMİ!)


Hazreti MUHAMMED'in açıkladığı “ALLAH”, sonsuz mânâlara sahip olup, her an bunları seyir hâlindedir!.

Bu “SEYR”in mahalli de, “esmâ” âlemidir!.



ZÂT'ı itibariyle Vâhid-ül AHAD...

Sıfatları itibariyle HAYY, ALİM, MÜRÎD, KADİR, SEMİ, BASÎR, KELÎM'dir.

Kendisinde bulunan özellikleri itibariyle, sayısız mânâlara sahiptir ki; bunların bir kısmı gene Hazreti Muhammed tarafından “esmâ-ül hüsnâ”da açıklanmıştır.



ALLAH” İSMİYLE İŞARET OLUNANIN,



Kendi Kendineliği içinde

ULÛHİYET”İNİ SEYRİ


"Fenâfillah", "ALLAH” adının işaret ettiğinin, kendi kendineliğinin adıdır, hakikatı itibariyle...

Gayrı”, “Mâsiva” kavramının “yok” olduğunun yaşanmasıdır “Fenâfillâh”!...

Yani; sen , fenâ fillah olamazsın!...

O yüzden de, bunu farkettirmek için, önce “fenânın fenâsı” demişler; sonra o da yetmemiş, “fenânın fenâsının fenâsı” demişler...

Gerçekte ise, kişi fenâfillah olmaz!...

"Fenâfillah", o isimle işaret olunanın, kendi kendineliği içinde "Ulûhiyet"ini seyridir...

Bunun minyatürü diyebileceğimiz de, bir birimde, kendi seyrini seyredişidir...


ZÂTIYLA ESMÂSINI SEYRETMEKTEDİR…

İLMİNDE!
Mi’râc önce ef’âl âleminden olur...Ef’âl âleminden mi’râc, isimlerin müsemmâlarının Allah’ın gayrı olarak mevcûd olduğu fikrinden ve zannından kurtulup, Tek fâili mutlak’ı müşâhede etmektir...

Eğer bundan devam edecek istidat mevcût ise urûc bu defa esmâ mertebesinde olur ve tüm isimlerin mânâlarının hep aynı Zât’a ait olduğu müşâhede edilir...

Sonra mevcûdâtın Zât’ının tek olduğu tespit edilir!

Urûc bundan sonra da devam ederse, “NEFS”inin hakikatının dahi “O” olduğu yaşanır ve kişilik kavramı tümüyle yok olur...Varlığında Bâkî Allah’tır!

Uruc bundan sonra biter, mi’râc tamam olur...

Ya sonra?.

Seyr başlar!

Zâtıyla esmâsını seyretmededir...



İlminde!

Gayr” kavramına ve kelimesine yer yoktur bu vâdide!


Her ne kadar, Zâtın esmâsını, yâni Zâtın îcâd ettiği mânâları seyrediyorsa da; gene de meşgalesi isimlerin işaret ettiği sonsuz mânâlardır...Ve bunların asla sonu gelmeyeceği içinde, Zâtı ancak esmâ perdesi arkasından seyir hâlindedir!


“Melekût âlemi”, melekler âlemi olmanın ötesinde mânânın maddeye dönüştüğü âlem olarak da bilinir.

.Bir başka anlatım ile “Melekût âlemi”, “Aklı Kül âlemi”dir ki, mânâları seyir hâlidir. Ve bunlar dahi, Zât'ın kendi özelliklerini, mânâlarını seyir için meydana getirdiği tecellîlerdir.



Kendi esmâsının seyri!

Cenâb-ı Hak, kendi esmâsını yani özelliklerini seyretmeyi dilediğinde, kendi Zât`ındaki mânâları seyretmeyi dilediğinde, "Zâtı`ndan Zâtı`na tecelli etti" denen bir biçimde, kendi ilminde kendi esmâsını-özelliklerini seyretti!.

Bu, ilmî seyr neticesi olarak, bu esmânın toplu bulunduğu mânâlar "Ruhu A`zâm" adlı meleği meydana getirdi.


"ULÛHİYET” HAKİKATİ


  • Allah

  • O’nun Zât’ını da anlatan sıfatı

  • “Allah”lık kemâlâtı!



SİZİN TANRI DİYE DÜŞÜNDÜĞÜNÜZ,



SADECE "ULÛHİYET SAHİBİ TEK"TİR!

(ALLAH'TIR!)


Siz müslimler misiniz (teslimiyetinizin farkında mısınız)?"(Ulûhiyet sahibiniz, sadece Allah'tır!) O hâlde O'na yönelin ve O'ndan bağışlanma dileyin...


“ULÛHİYET”İN İSTEĞİ,

KESİN YERİNE GELENDİR!


ULÛHİYET MERTEBELERİ"NİN HOLOGRAFİK ESASA GÖRE VAR OLMASI




  • Allah’da “İsimler” terkib yönüyle değil; mutlâkiyeti yönüyle mevcuttur! Tüm yaratılmış birimlerde ise belli İsimler, bir terkib şekliyle mevcuttur.


“ULÛHİYET”TEN GELEN HÜKÜMLER


  • İlâhi Hükümler

  • Takdir-i ilâhîye

  • “Din”in mânâsı

  • Hakikatın gereği ve zarureti olan hükümler

  • Birimin ebedi saadetini meydana getirecek ilâhi hükümler

  • Ulûhiyet mertebesinin, isimler mertebesine sâri olması nedeniyle,  Allah Rasûlü’nün tebliğ ettiği ve insanın uymaya zorunlu olduğu İlâhi emirler

  • Ulûhiyet ile işaret edilen gerçekler

  • Ezelde kesin olarak verilen hüküm


ALLAH TAKDİRİ”NİN AÇIĞA ÇIKIŞI


Allah takdiri, olayları oluşturacak sebepler silsilesi içinde açığa çıkacak... Ve bizler, “ân” içre oluşmuşu seyredeceğiz, kapasitemiz kadarıyla!.


“ULÛHİYET”İ ANLATAN “EL ESMÂ’ÜL HÜSN”NIN AÇILIMI



(KURÂN-I KERİM!)

MÂNÂLARININ SEYRİ-

(KÂİNATIN YARATILMASI)




  • Âlemlerin varolması

  • Esmâ'sıyla yarattığı âlemleri

Bu kâinatın hiç varolmamışken varolması; bu kâinatın ana mânâsı olan varlığın, kendi mânâlarını müşâhede etmesi; kâinatın yaratılması, âlemlerin varolması denen olaydır.

Mânâların seyri” denen olayla, “kâinatın yaratılması” denen olay eş değerdir! İsimlerin mânâlarının seyri; külli mânâda, kâinatın yaratılması denen olayla başlamıştır


ULÛHİYETİNİN İSTEĞİ


("OLUŞMAKTA OLAN"!->KESİN YERİNE GELEN!)
Ulûhiyetin sonucu açığa çıkardığı her Esmâ özelliğinin(yaratış amacına göre) hakkını verir.

Ulûhiyet gereği olarak, her yaratılmışa(yaratılış amacına göre hak ettiğini vermek suretiyle) adaletini uygular.


“ULÛHİYET"TEN GELMEYEN HÜKÜMLER
Beşeriyetten gelen hükümler(Kurân ve Hadis dışındaki bütün görüşler, İlâhi Hükümlerin beşere göre yorumlanmasıdır. Yorumlar ise tâbi olma zorunluluğunu getirmez!)


OLAYLAR,



BİRBİRİNİN ZIDDINA DÖNEREK DEVRAN DÖNER!
(Allah, geceyi gündüze dönüştürür,

gündüzü de geceye!)
İşte böyle... Zira Allah; "HÛ"dur! Hak'tır (hakiki varlık)! O'nun dûnunda olan yöneldikleri ise, aslı olmayan (bilinçteki yanlış verinin var sandırdığı) şeylerdir! Muhakkak ki Allah, Alîy'dir, Kebiyr'dir.(Hac/61-62)



ALLAH’IN KULUNU SEYRİ

(ZİKİR!)
Zikir, "Allah’ın kulunu seyri’’; fikirse, ‘’kulun Allah’a bakışı’’dır!.


“HALİFE” AYNASINDA KENDİNİ SEYRETMEKTE OLAN,

KENDİNDEN KENDİNE TECELLİ ETMİŞ OLAN;

ALLAH’TIR!


Ahad olan Allah, kendisine ait sayısız mânâları dilediği şekilde seyr için, esmâ terkiplerinden oluşan sayısız formüllü mânâ kesitlerini algılayıcı varlıklar meydana getirmiş; ve o varlıklarda da algıladıkları nesnelere uygun mânâları oluşturmuştur.

Kâinatta var olan ana yapı, kendisini algılayan algılama aracının kapasitesine göre, özel bir kesitsel yapı olarak algılanır.

Gerçekte ise varolan sadece ve yalnızca Allah`ın vechidir!

Yani, basit bir ifade ile söyleyelim..



Senin gözüne göre "var" olan, başka sınırlar içinde algılama kapasitesine sahip olan bir göze göre "yok"tur!

İşte bunu anlayıp, hissedip, idrâk edip yaşayabilirsek o zaman ortaya şu çıkar:



"Var" olan, "BÂKÎ" yalnızca "Allah" olduğuna göre, "sen" hiçbir zaman var olmamışsın! Hep var olan, O idi! O`dur! O, olacaktır!

İşte buna işaret olarak demişler ki:



"Kaldır kendini aradan, ortaya çıksın Yaradan!"

Zaten, âşikârdır Yaradan; Gören`e!

Bunu anladığın zaman, hakkıyla "Halife" olursun.. Hattâ ve hattâ..

Halife aynasında kendini seyreden, Allah olmuş olur! O isim altında kendini seyretmekte olan, kendinden kendine tecelli etmiş olan, Allah olur.

İşte tam kemâliyle bu hâli yaşayan yeryüzündeki kişiye Tasavvuf lisânında "Gavs-ı Zaman" derler. Ve, bu hâli, kapasitesi nisbetinde yaşayan diğer zevat da "Ricâl-i Gayb" adı altında anılır.

Biz onları gördüğümüz zaman tanıyamayız. Çünkü, sûret olarak onlar da bize benzerler. Bizim gibi giyinir; bizim gibi otururlar kalkarlar; yerler içerler; çarşı pazarda dolaşırlar! Tıpkı, Hazreti Rasûlullah aleyhisselâm gibi!



HAKİKAT NOKTASI”NDAN SEYR



ESMÂ’SIYLA YARATTIĞI ÂLEMLERİNİN BÜYÜKLÜĞÜ KAVRANAMAZ

(“EL KEBİYR”)


Algılanamayan ve algılananın Âlim'idir! Kebiyr'dir (sonsuz mânâlar büyüklüğü sahibi), Mütealiy'dir (yüceliği her şeyi ihâta eder). Sizden düşüncesini içinde saklayan da açıkça konuşan da; gecenin zifirî karanlığındaki ile gündüzün aydınlığındaki de aynıdır (O'na)!(Râ’d/9-10)


BİLİR ONLARIN YAŞADIKLARI BOYUTU

VE ALGILAYAMADIKLARI ÂLEMLERİ...
O'nun dilemesi (elvermiş olması) olmadıkça ilminden bir şey ihâta edilemez. Kürsüsü (hükümranlık ve tasarrufu {rubûbiyeti}) semâları ve arzı kapsamıştır. Onları muhafaza etmek O'na ağır gelmez. O Alîy (sınırsız yüce) ve Aziym'dir (sonsuz azamet sahibi).


YÜCELİĞİNİ AKIL KAVRAMAZ!

("O, Subhan ve yücedir)
De ki: "Eğer onların dedikleri üzere O'nunla beraber tanrılar olsaydı, o vakit elbette Arş sahibine bir yol ararlardı."

"O, Subhan ve yücedir; yüceliği onların laflarından ölçüsüz büyüktür (yüceliğini akıl kavramaz)!"

Yedi semâ, arz ve onların içindekiler O'nu tespih eder (Esmâ'sının özelliklerini açığa çıkaran işlevleriyle her an dönüp dururlar)! Hiçbir şey yok ki, O'nun Hamdı olarak, tespih etmesin! Fakat siz onların işlevini anlamıyorsunuz! Muhakkak ki O, Haliym'dir, Ğafûr'dur.(İsrâ/42-44)


ÂLEMLERDEKİ

HİÇBİR AKIL VE İDRÂKIN KAPSAMIYLA SINIRLANMAYANDIR
"EL MÜTEALİY”
{Sonsuz sınırsız yüce; yüceliği her şeye yaygın! Âlemlerdeki hiçbir akıl ve idrakın kapsamıyla, hiçbir fıtratın mahiyet ve yansıtıcılığıyla sınırlanmayan yücelik sahibi.}



RABBANİ SEYR

RABBANİ SEYR
"Şuur" kendisini "ceberût" boyutunda tanıdığı zaman, kendi vehmî benliği, birimsel benliği kalkmış olur; ve kendisinde Hakk'anî vasıflar ile Rabb zuhur eder.

İşte bu namaz, bir mânâda "Rabbın namazı" denilerek, Rabbe izâfe edilir. Ki gerçekte Rabbin tasarrufu dışında kalan hiç bir şey yoktur.

Esasen, Rabbanî seyr, kendi esmâsı üzerinedir. Ef'al ise esmânın tabiî neticesi olarak meydana gelir.


"ESMÂ"NIN KENDİNİ SEYRİ




  • "El Veli" İsminin zâhir olması

  • "Ölüydün dirilttik" hitabının sonucu

  • Gerçek doğum


"SEYR-İ SULÛK"


Seyri sûlukta yani tasavvuf çalışmalarının bir yoldan yapılması hâlinde kişi şu yedi mertebeyi aşar:


  1. Ruhu cüz`isinin ne olduğunu bilir

  2. Aklı ve muhakemesini farkedip, düşünerek harekete başlar

  3. Aklının Akl-ı Külli olduğunu farkedip; ruhunun Ruh-u Â`zâmla kâim olduğunu; nefs`inin Nefs-i Küll`den geldiğini hisseder.

  4. Hepsinin Zât`ta fâni olduğunu müşahede eder ve neticesini yaşar. (Cem makamıdır)

  5. "İbn-ül Vakt" olduğunun bilincindedir. (Vahdeti vücûd - Ene`l Hak hâlidir) (Fenâ Fillah)

  6. "Ebû`l Vakt" diye işaret edilen kemâlât ile yaşar. (Vahdet-i Şuhud) (Bakâ Billah) (fark bölümüdür)

  7. "Fakr" = mahvı küll = Hiçlik (Vâhidiyet mertebesidir)


("SEYR"İN AŞAMALARI)

("BÂTIN" ve "ZÂHİR" İsmi yönüyle yapılan seyir)


Tasavvuf, fenâfillah ve bekâbillah isimli iki aşamaya dayanır;

Birinci aşamada varlığın aslına özüne erişilir; ikinci aşamada da orijinal varlığın bakışı ile Âlemler seyredilir.

İşte birinci seyir, "BÂTIN" ismi mânâsı içinde yapılan bir seyirdir; ikinci seyir ise "ZÂHİR" ismi yönüyle yapılan bir seyirdir.

Tasavvufa girenlerin pek çoğu bu ikinci seyir devresine geçemezler!. Bu sebeple de işin sadece Tevhid görüşü denen, birinci seyir yanında kalarak; pekçok şeyin hakkını vermekten geri kalırlar!. Oysa bu kişiler dairenin ikinci yarısına geçip, şuûr boyutunda, "Batîni" gerçeklerin "Hak" olduğu gibi; "Zâhir" boyutunda da bu ortama ait gerçeklerin "Hak" olduğunu görebilselerdi mutlaka fiîlleri başka olacaktı.



Vahdet konusu şuur boyutunda yaşanan bir gerçektir! Zâhir boyutu ise kendi kanunları içersinde akar gider!. Bu sebeple, bugün zâhir yönünde nasıl bir takım şeyler yapmak mecburiyeti sözkonusu ise, aynı şekilde ölümötesi yaşam bakımından da, aynı şekilde bir takım fiîlleri yerine getirme mecbûriyeti vardır; ve bunları tatbik etmeyenler, bu eksikliklerinin azâbını çekerler!.


SEYRİ AFAKİ “KÜFÜR”Ü,

SEYRİ ENFÜSİ “ŞİRK”İ KALDIRIR!
Seyri âfâki, küfrü kaldırır; seyri enfüsî, şirki kaldırır...

Bu ikisini tamamlamayan, şirkle küfür arasında bocalar



"ÂFÂKİ SEYR"



(Enfüsî seyre basamak olan seyr)
Afâki seyr, enfüsî seyre basamak olsun içindir!.

DEĞER YARGISIZ ÇOKLUĞU SEYR
“DOST” GÖZÜYLE SEYRET!

Seyrini bırak, "DOST" gözüyle seyret, ki onda yargı yoktur!.


Sınır kavramından (Zâhir-Bâtın) kurtulmuş olanın alâmeti, değer yargısız çokluğu seyirdir!.


SEYRİ AFAKİ’Yİ TAMAMLAYAMAYANLAR

İBLİS DURUMUNA DÜŞER!
İblisin lânet almasına sebep, Allah adıyla işaret edilen hakikati bâtınında müşahede etmesidir. Bu ‘’seyri enfüsî’’dir. Ancak ‘’seyri afâkî’’yi elde etmemiş olduğundan, karşısındakilerde ve çevresinde aynı hakikati müşahede edememiştir. Bu inkâr edişi dolayısıyla da "İblis" olmuştur. Firavun da aynı olayı yaşamıştır.

Seyri afâkiyi tamamlamayanlar, hep bu duruma düşerler; yalnızca seyri enfüsîyi tamamlamakla.


ENFÜSÎ SEYR

("Seyri Bâtınî")


SEYRİ BÂTINİ’NİN GETİRİSİ
Mirâc”ı da bir kere yaşayanın, onu kendisinden silmesi asla mümkün değildir. Mirâcı yapan, “dâimi namaz” mertebesine yükselir... “salât-ı vüsta”dan, “salât-ı dâimi”ye geçer.

Salât-ı vüsta”dan, “salât-ı dâimi”ye geçiş, “Mirâc” ile mümkündür.

Bu, seyr-i bâtınî’nin getirisidir.

Namaz mü’minin Mirâcıdır” sözüyle Efendimiz bir gerçeğe işaret ediyor.



“ENFÜSÎ SEYR”İ” TAMAMLAYANLAR,



“BEN”LİĞİNİN HAKİKATİNİ İDRAK ETMİŞLERDİR!
Özünün –aslının - orijininin ne olduğunu bilme çalışmalarıyla hakikatını tanımaktır.

Eğer bir kişi, kendi "BEN" liğinin hakikatını aslını araştırma çalışmaları yapmazsa, bu eksikliği sonucu olarak hiç bir şeyin hakikatını anlayamaz. Bu yüzden de hep içyüzü aramakla, “neden, niçin, nasıl”la bâtıni sebepler arayışıyla ömrünü tamamlar....

Ancak, "seyr-i enfüsî"yi tamamlayıp, "BEN" liğinin hakikatını idrâk etmiş olanlar, her şey aynı Tek ÖZ'den meydana geldiği için, tüm varlığı tanırlar ve sualleri de biter.


ENFÜSİ SEYR TAMAM OLMADIKÇA,

PİRAMİDİN TEPESİNE ÇIKIP

ORADAN AŞAĞIYA BAKMAK MÜMKÜN OLMAZ!


Adamın biri Mısır’daki piramitlere özenmiş, getirtmiş taşları bahçeye tam tekmil göstermiş millete işte piramit diye!. Piramit görmemişler de kabullenmişler taş topluluğunu piramit diye... Sonra bir piramit gören demiş ki, “Bunlar piramitin taşları ama piramit denmez bunlara... Bunları istifleyip düzenlemek gerek...”

Bilgisayarda da çeşitli dosyaları toplayıp bir Windows’u oluşturamaz ve çalıştıramazsınız... Onun kendini “setup” yapması yani bir bir piramit gibi alttan zirveye kendini düzenlemesi gerekir...



"Allah" isminin işaret ettiği mânâyı kavramadan, bu kavrayışa dayalı düşünce sisteminizi oluşturmadan, konuların TAKLİDİNDEN TAHKİKİNE geçmenize asla imkân yoktur!..

Seyir ikidir;

Âfâki ve Enfüsi seyir.

Enfüsi seyir tamam olmadıkça, kişide piramitin tepesine çıkıp, oradan aşağıya bakmak mümkün olmaz...

Kendi cebindekinden söz et bana, dediklerinde, cebinizde ne var baktınız mı hiç?...

Falancanın dediğine göre cebiMde şu varmış!...

Bu cevap sonrasında sizi nasıl değerlendirir o soruyu soranlar; düşündünüz mü hiç?/...

Argoda bir tâbir vardır, “paran kadar konuş!” derler... Ya, “cebindeki ilmin kadar konuş“ derlerse ne yapacağız?... Dönüp dolaşıp, “falancanın dediğine veya falanca yerde yazılı olana GÖRE böyleymiş“ diyerek imtihanı geçeceğimizi mi sanıyoruz!...

Kabre girenlere sorulan sorulara, münâfıkların verdiği cevap olarak Hadislerde şu açıklama vardır:

Duyduğuma göre Rabbim Allah’mış; Muhammmed Rasûlullah’mış; kitabım Kur’ân...

Okuyup ne olduğunu anlamadığın şeyi nasıl tasdik veya red edersin ki?...

İçindeki vurgulanmak istenen mânâyı anlamadıkça, kitabın sayfaları veya kapağı mıdır, senin kitap sahibi olman demek?...

Görmediğine nasıl şehâdet edip yani şahitlik yapıp, “Eşhedü”yü söyleyebilirsin?...

İlim odur ki, günlük yaşamında seni kendi doğrultusunda yaşatır... PC ‘de harf kaybolmadan bilgiler saklanıyor, ama insan demiyoruz, ona!...

Dünyadan a'mâ olarak ayrılmak, “idrâk körlüğü” olduğuna göre; bilgimiz ne kadarıyla beynimizde "setup" oldu?...

Sanırım ana problem, aldığımız ilim programını set up yapamamamız! Yani sistemli düşünemememiz!...

Bu yüzden de konuşurken veya düşünürken çelişkilerimiz bitmiyor!...

Bu açıdan bakarsak geçmiş olaylara, onları dışardan bakarak deşifre edebilir miyiz; yoksa kendimizi o olayları yaşayanların yerine koyarak mı anlamaya çalışmalıyız?...



TEK’İN NAZARIYLA



TEK’TEN ÇOK’A BAKIŞLA SEYRETMEK


  • “Halife” olana ait olan seyr

  • "Yakîn Ehli"nin hâli

  • Hikmetini bilerek seyr

Yaratılış sırrına ermek istiyorsan, "TEK"ten "çok"u seyrettirecek olanı bul; ki gözün açılsın!.


TEK'in nazarıyla TEK'ten "çok"a bakışı muhafaza edip, sürekli olarak piramitin tepesinden aşağıya bakarak varlıkları seyretmek, "YAKÎN EHLİ" nin hâlidir!.


İhlâs, Ârif-i Billah’ın aynasıdır... Ârif-i Billah orada hakikatini seyreder.


HİKMETİNİ BİLEREK SEYR,

“HALİFE” OLANA AİTTİR!


Hikmetine ermeden seyir, tüm mahlûkata; hikmetini bilerek seyir ise insana yâni “Halife” olana aittir!.



SEYR’DE SUKÛN VARDIR!



Çabada hararet; seyr’de sükûn vardır.


  • Seyr, Gerçeği idrâkla başlar.

  • "Zan"nınızdan geçip onu terketmedikçe, seyredemezsiniz!.


TESLİM OLUNUZ Kİ SEYREDESİNİZ!
Seyr, gerçeği idrâkla başlar.


"Zan"nınızdan geçip onu terketmedikçe, seyredemezsiniz!.


Teslim olunuz ki, seyredesiniz.

“SEYR”İ ELDE EDEMEMİŞ

VEYA ELİNDEN KAÇIRMIŞ OLANLAR


Fikrin değil, kişinin dedikodusu olur!.

Akıllı insan, ilmi ve aklı kadarıyla fikrin eleştirisini yapar!.

Kişinin eleştirisi olan gıybet, yalnızca, edenini değil dinleyeni de kozasına hapseder ve dahi kozasını kalınlaştırır!.



Kişiye saygısı olmayanın Allah’a da saygısı olmaz!

Seyr”i elde edememiş veya elinden kaçırmış olanın tek meşgalesi, dedikodu olur!

Dünyada insanın niye varolmuş olduğunu fark edemeyenler, günlerini Allah’ı tanıma ve erme ilmiyle değil, birbirleriyle çekişmeyle tüketirler!.

Her gününü, sana ebedî hayatında yararlı olacak yeni bir ilim öğrenerek değerlendiremiyorsan, ancak perdeni kalınlaştırmakla meşgulsün, demektir.





AN İÇRE OLUŞMUŞU SEYREDECEĞİZ,



KAPASİTEMİZ KADARIYLA!
Allah takdiri, olayları oluşturacak sebepler silsilesi içinde açığa çıkacak... Ve bizler, “ân” içre oluşmuşu seyredeceğiz, kapasitemiz kadarıyla!.


Yüklə 147,22 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin