CİNSİYETÇİ DEĞİLİZ
Kadınlar ezilmektedir ve bu yüzden, başkaldırıları her zaman meşrudur. Aynı zamanda kadınların mücadelesi meşru bir muhalefet, bir tepki ve isyan hareketidir. Ama hiçbir kadın hareketi iktidar hedefi güden siyasi bir hareket değildir ve olamaz. Kadın hareketleri özel ve ayrı bir alanda cereyan eder. Bu hareketleri bir rakip ya da hasım olarak görmüyoruz.
Kadınların tek tek ya da örgütlü olarak ayrımcılığa ve cinsiyetçi baskılara başkaldırmaları her zaman meşru ve haklı bir başkaldırı olduğu için buna kayıt düşülemez. Kadınlara karşı cinsiyetçi ve ayrımcı tutumlara kayıtsız şartsız karşı çıkıyoruz. Buna karşılık, somut kadın hareketlerinden herhangi birini herhangi bir durumda desteklemek ya da desteklememek konusunda ideolojik değilse de, siyasi kayıt ve şartlar koyuyoruz. Bu şartları da somut durumdaki siyasi faaliyetimizin önceliklerine göre belirliyoruz.
Kadınların kendi kurtuluşları için mücadele etmeleri işçi hareketini bölmez. İşçi sınıfını asıl bölen burjuva devletinin desteklediği ve güç aldığı cinsiyetçi-ayrımcı ideolojidir. İşçiler arasındaki ve işçi örgütlerindeki erkek-egemen tutum ve yaklaşımları kırma doğrultusundaki mücadeleyi her zaman ve her koşulda ödevlerimiz arasında görüyoruz.
Cinsiyetçi/ayrımcı tutumlara karşı kadınların başkaldırılarını, burjuvazi tarafından birbirinden kopartılan ve birbirine düşman edilmek istenen kadın ve erkek işçilerin siyasal mücadele içinde birleşmesi yönünde gelişmeler olarak görüyoruz.
Kadınların cinsiyetçi/ayrımcı baskılara karşı kitlesel direniş ve tepkilerini, kadınların çoğunluğunu oluşturan kadın işçilerin sınıf mücadelesine aktif unsurlar olarak katılmasının bir adımı, müjdecisi olarak kabul ediyoruz.
Sınıfsız topluma giden yolda proletaryanın egemen sınıf olarak örgütlenmesi, bu sınıfın yarısının egemen olması anlamına gelmez. Bu bilinçle, kadınların siyasal mücadeleye etkin bir biçimde katılmasını bugünden başlayarak teşvik edip kışkırtmak, proletarya diktatörlüğünün zaferi için mücadelenin önemli bir parçasıdır. Bu nedenle, bu yöndeki tüm hareketleri olumluyor, aksi yöndekileri de gerici akımlar olarak karşımıza alıyoruz.
İnsanlığın kurtuluşu, kadın ve erkeklerin her türlü sömürü, ezilme ilişkisinden ve her türlü ayrımcı uygulamadan kurtuluşudur. İnsanlığın kurtuluşu için, kökleri kapitalizm öncesine uzanan, ama kapitalizm altında özgül bir biçimde içselleşmiş bulunan cinsiyetçi toplumsal işbölümü yıkılmalıdır.
Burjuva toplumu yıkılmadan kadınlar kurtulamaz; kadınların kurtuluşu gerçekleşmeden sınıfsız topluma geçilemez.
OPORTÜNİZME KARŞIYIZ
Sınıf mücadelesi içerisinde herhangi bir öncü örgütün çıkarlarını ya da işçilerin kısmi, yerel ayrıcalıklarını işçi sınıfının bütünsel ve tarihsel kazanımlarının önüne çıkarmak oportünizmdir.
İşçilerin ya da devrimcilerin belirli kesimlerinin çıkarlarını korumak için, sınıfın bütünsel çıkarlarını feda edenler, oldum olası iki yüzlülük, diplomasi, entrika, hamaset ve uzlaşmacılık gibi siyaset yöntemlerine itibar etmektedir. Bu yöntemler burjuva siyasetinden işçi hareketine bulaşan zaaflardır. Bütün oportünist akımlar özünde bu kaynaktan beslenirler. Oysa «oyunu kuralına göre oynamak lazım» gerekçesine sığınarak burjuva siyasetinin yöntemlerine kendilerini uydurmaya çalışanlar önünde sonunda bu oyunun asıl aktörlerinin kuyruğuna takılmaktan kurtulamazlar.
Komünistler için siyaset dolaylı bir anlam taşır. İşçi sınıfını siyasallaştırmak, siyasal bir hareket haline gelmesini sağlamak istiyoruz. Bu nedenle siyasetin tarih boyunca ve burjuva toplumunda kazandığı içeriği reddediyoruz. Siyaseti kendi partimizin iktidarı için, kişisel ya da zümresel bir ikbal için, bir araç olarak algılamıyoruz. Bir öncü partinin işçi sınıfının önderliğini kazanmasını ve bu sayede işçi sınıfının toplumun egemen sınıfı haline gelmesini amaçlıyoruz.
Bu amaca ulaşmak için zorunlu olan devrimci partiyi «kendi amaçlarımıza» ulaşmak için kullanılacak bir araç olarak görmüyoruz. Devrimci parti işçi sınıfının kurtuluş mücadelesinin bir aracıdır; ve işçi sınıfının bu araç sayesinde elde edeceği «kurtuluşu kendi eseri olacaktır». Bu aracı yaratmak ve yaşatmak bizim için uğruna ömürlerimizi ve tüm varlığımızı adayacağımız bir amaçtır.
Bu bakış açısıyla, devrimci partinin işçi sınıfının önderliği konumunu kazanmasının da korumasının da bürokratik yöntemlerle değil, proleter devriminin siyasİ yöntemleriyle sağlanacağını, Ekim Devrimi’nden sonra bir daha göstermek istiyoruz.
Her türden teslimiyetçi yahut siyaset dışı akımla komünistler arasındaki farkların en belirgin bir biçimde açığa çıktığı meselelerden biri de savaşlara ve şiddete karşı takınılacak tutumdur. «Savaşa karşı sınıf savaşı; şiddete karışı şiddet» şiarları komünistlerin ayırdedici kimliklerinin belirgin bir biçimde öne çıkarılmasını ifade eder.
Aynı nedenle emperyalist ve haksız savaşlara karşı çıkmak asla savaş karşıtlığına indirgenmemelidir. Aksine burjuvazinin emekçilerin ellerine verdiği silahlar aracılığıyla gerçekleştirmeye çalıştığı kanlı hesaplar ancak işçi ve emekçiler bu silahları kendilerini sömürenlere çevrildiği zaman bozulabilir.
Emperyalist savaşlar iç savaşlara dönüştürülmeli; komünistler bu iç savaştan proletaryanın galip çıkması için hazırlıklı olmalıdır. Savaş karşıtlığı, sivil itaatsizlik eylemleri, askerden kaçmanın propagandası gibi türlü pasifist=barışçı propagandalar, en iyi ihtimalle işçi sınıfının bilinçli kesiminin görece bilinçsiz kesiminden ayırmakla sonuçlanır. Komünistler bu tür propagandaların kuyruğuna takılmak yerine, ordu içindeki işçiler ve emekçiler arasında bozguncu-devrimci bir çalışma yürütebilecek kapasitede bir devrimci partinin yaratılmasını öne çıkarıp kendilerini pasifist=barışçı oportünist eğilimlerden ayırt etmelidir.
Komünist kimliğin kitap okuyup yazarak, söylevler vererek kazanılan bireysel bir paye olmadığı en çıplak bir biçimde savaş ve şiddet sorunları karşısında kendini belli eder. Komünistler örgütü yaşam, yaşamı ise örgüt içerisinde varetmek zorundadır. Elbette herşey gibi devrim ve komünizm hedefleri de teorik olarak dile getirilir ve getirilmelidir. Ama devrimciliği ve komünist kimliği sadece teoride benimseyip teorik çerçevede sürdürmeye razı olan akımlarla teori konusunda hem fikir olsak bile, pratik politik faaliyette ayrım çizgilerimizi diğer oportünistlerle aramızdaki çizgiler gibi özenle çekip korumak istiyoruz. Sınıf mücadelesinin ateş hattında bulunan devrimcilere sırça köşklerden akıl vermeyi reddediyoruz. Aynı hattın üzerinde yer alarak onlara oportünizme karşı devrimci bir siyaset yolunun olduğunu göstermek istiyoruz. Onların eksiklerini kendi fazlası sayanları, devrimci örgütlenmeler dağıldıkça parsa toplama umuduyla ellerini ovuşturanları da oportünist akımlar olarak karşımıza alıyoruz.
Dostları ilə paylaş: |