Anadolu Türk Beylikleri Sanatı



Yüklə 8,23 Mb.
səhifə154/179
tarix17.01.2019
ölçüsü8,23 Mb.
#100097
1   ...   150   151   152   153   154   155   156   157   ...   179

Malzemenin çeşitliliği ile bolluğu ve bu nisbetteki gramer unsurlarının zenginliği, yüzyıldan bu yana, Çağatay grameri çalışmaları yapılmasına yol açmıştır. C. Brockelmann’la J. Eckmann’ın bu sahadaki araştırmaları, çok faydalı olmakla beraber, kısalıkları dolayısile bütün hususiyetleri içerisine almamakta ise J. Eckmann tarafından hazırlanan Chagatay Manual adlı Çağatay grameri bu konudaki eksikliği çok büyük ölçüde gidermiştir.103

Çağatay Türkçesinin Türk ve İslâm ülkelerindeki edebî tepkisi, çok kuvvetli olmuştur.104 Bu ülkelerde bu sahaya ait yapılan araştırmalar, daha fazla sözlük ve gramer mahiyetinde olduklarından, haklarında bu bahislerde, kâfi derecede izahat verilmiştir.

1 V. Bartold, Orta Asya tarihi hakkmda dersler, s. 149.

2 Grekov ve A. Yakubovskiy, Zolotaya Orda=Altun Orda, Leningrad, 1937, 11, [Fransızca tercümesi için bk. La Horde d’Or, Paris, 1935].

3 A. Yakubovskiy, K voprosu o proisxojdenii remeslenooy promışlennosti Saraya Berke = Berke Saraymın esnaf ticaretinin menşei meselesine dair, Leningrad, 1921, s. 4. Bu bakımdan Mogollar hazır bir refaha ve oldukça yüksek blr medeniyete konmuşlardır.

4 Bu şehrin hakikî yeri tayin edilmemiştir. Bartold’a göre bugünkü Astrahan’ın yakınlarında, Volga nehri kenarlarında olmuştur [Oçerk istorii Türkmenskogo naroda, «Turkmeniya» 1, s. 39-39].

5 Seyhun nehrinin aşağı kıyısında olup, Maveraünnehir’le ticarî münasebette idi: Sugnak, Sağnak ve Sığnak gibi muhtelif şekilde telâffuz edilmektedir.

6 Vaktile bu şehir bugünkü Astrahan’ın yakınındaki Selitrenıy kasabasınm yerinde olmuştur. Bir adı da Eski Saray’dır.

7 Yahut Yeni-Saray adile de anılan bu şehrin yıkıntılarına bugün Stallingrad’ın yakınındaki Volga’nm bir kolu olan Ahtube’de rastlanmaktadır. Şimdi bu yerde Sarayev şehri bulunmaktadır. Daha fazla malûmat için [bk. F. V. Ballod, Starıy i Novıy Saray stolits Zolotoy Ordı=Altun Orda başşehirleri Eskti ve Yeni Saray, Kazan 1923, 8].

8 Altun-Orda hakkında yazılan en mühim eserlerin tenkitli bir bibliografyası Köprülü M. Fuad’ın Altunorduya. aît yeni araştırmalar adile «Türk Tarih Kurumu» Belleteni, V, sayı 19’da yayımladığı bir makalede çok iyi işlendiğinden, burada bunların tekrarına lüzum kalmamıştır (s. 397-435).

9 A. A. Krotov, K voprosu o severnıh ulusah Zoloto-Ordinskogo Hanstva=Altun-Orda hanlığın Kuzey ulusları meselesi dolayısiy

le «İzvestiya Obççestva Obsledovaniya, izuçeniya Azerbaycana», Baku, 1927, No. 5 s. 71-78.

10 Yakut Hamevî, gördügü şehirlerin en zengini ve gelişmişi olarak Ürgençi göstermektedir.

11 De Goje Bibliot. Geogr. Arab., III. s. 284.

12 W. De. Tiesenhausen, Altun Ordu Devleti’ne ait metinler, İstanbul, 1941, s. 316 ve 318 [İsmaill Hakkı İzmirli tercümesi].

13 İbni Batuta, Defremery neşri II, s. 368.

14 Papa-Afansopulo, Keramika Zoloto-Ordinskoy Arhitekturıy, Kazan 1930, s. 65-70.

15. J. Németh, Die Volksnamen quman und qun, KCs. 1940, III, Heft, 1, s. 96 adlı makalesinde Kuman tabirinin de Türkçede ‘sarı’ manasında olduğunu tesbit etmiştir.

16 N. N. Derjarvin, Slavyane v Drevnosli, 205.

17 F. Giese, Kumanlar Kavmiyetine Dair, Edebiyat Fakültesi Mecmuası, I, sayı 3.

18 J. Marquart, Über das Volkstum Komanen, 29, 173.

19 Németh, aynı eser s. 95-98 [kelimenin menşei hakkında bk. Kıpçak maddesi’ne, İslam Ansiklopedisi 5].

20 W. Bang ve J. Marquart, Osttürkische Dialektstudien adlı eserin ikinci makalesini teşkil eden Über das Volkstum der Komanen s. (24-238) bir çok mühim kaynaklardan istifade edilmeden, gayri müsait şartlar altında hazırlanmasına rağmen [bk., P. Pelliot, A Propos des Comanes, IA., 1920 Juni], şimdiye kadar bu sahaya dair yazılmış olan bir tetkiktir.

21 J. Marquart, Aynı eser, s. 27-28 ve 157 ve Rasovski, Peçenegi, Torki, Berendei na Rusi i v Ugrii, Semin. Kondakovianum, VI, 1-65.

22 J. Marquart, Aynı eser. Berendey kelimesi hakkında (L. Rasonyi, Der Volks name Berendey, Semin. Kondakovianum, IV, Praha 1933, s. 219-226).

23 Reşideddin’de, Kavm-i külâh-ı siyâhân olarak geçmektedir [A. Caferoğlu Türk Onomastiğinde Yahut “Serpuş”, VIII. Türk Dil Kurultayında Okunan Bilimsel Bildiriler, (1937) Ankara 1960, s. 117].

24 L. Rasonyi, Tuna Havzasında Kumanlar, Belleten, III, 11-12, 401-412.

25 A. N. Kurat, Peçenek tarihi, İstanbul 1937.

26 Ali Fehmi Karamanlıoğlu, Kıpçak Türkçesi İzlerine Bir Gramer Denemesi, Türkiyat Enstitüsü tezler serisi N. 513.

27 Bunlar hakkında bk. T. Halasi Kun, Die Mameluk-kiptschakischen Sprachstudien, KCs. A. III, 1030, s. 77-84. Geniş bilgiye Ali Karamanlıoğlu’nun doktora tezinde de rastlanmaktadır [bk. Türkiyat Enstitüsü tezleri].

28 Hasan Eren, Kimek ve İmek Boy Adları Hakkında, Türk Dili, IV, 541-543.

29 E. E. Bertels, Navoi, 1948, s. 16.

30 Aynı eser, s. 17.

31 Ziç 1847-1852 tarihinde bütünü ile A. Sedillot tarafından Fransızcaya çevrilmiştir. 1917 de de Washington’da Arap-Fars sözlüğü ile beraber, yıldızlar katologu yayınlamıştır.

32 E. E. Bertels, Aynı eser, s. 19.

33 V. V. Bartold, Ulug Bey hakkındakl “Uluğ Bey ve Zamanı” adlı eserinde, 1928, oldukça geniş bilgi vermektedir.

34 A. Yu. Yakubovskiy, Çertı obsçestvennoy i Kulturnoy jizni epohi Alişera Navai (A. Ş. Nevai Çağı’nın Sosyal ve Kültür Hayatının Vasıfları) Ali Şir Nevaî, 1946, s. 20 ve 22.

35 A. K. Borovkov, Alişer Navoi kak osnovopolojnik uzbekskogo literaturnogo yazıka, Alişer Navoi M. L. 1946, s. 119. Türkçe tercümesi için bk. TDAY 1954.

36 V. V. Bartold, Ulug bek i ego vremya, Petrograd, 1918, s. 11.

37 Aynı eser.

38 Velyaminov-Zernov, Slovar djagalaysko-turetskiy, SPb 1868, s. 14, 15, 128 vd.

39 Baburnâme, Beveridge neş. London, 1906, s. 202.

40 Aristov, Zametki ob etniçeskom sostave tyurkskih plemen= Türk boylannın etnik yapısına ait notlar Jivaya Starina, 1896 bölüm III-IV, s. 423-25.

41 Aynı eser.

42 N. G. Mallltskly, Taşkentskiye Mahallya i mauza, V. Bartoldu, Tagkent 1927, s. 118 v. d.

43 V. V. Bartold, İstoriya kulturnoy jizni Turkestana = Türkistan’ın Kültür Hayatı Tarihi Leningrad, 1927, s. 93.

44 Mehmet Salih, Şeybânî-nâme, Melioranskiy neşri. SPb. 1908, s. 75.

45 Samoyloviç, K İstorii literaturnogo Sredne-Aziatskogo turetskogo yazıka, s. 2. Alişir Nevai külliyatı, Moskva, 1946, s. 119.

46 Ali Şir Nevaî, Vakfiye, Bakû 1826, s. 29.

47 P. M. Melioranskiy, Arab-filolog o tureskom yazıke, SPb. 1900, s. III.

48 ZDMG. XXLX, s. 575.

49 Archiv slav. Filolog. VIII, s. 644 not 2.

50 Emir-Nizameddin-Ali Şir v gosudarstvennom i Literaturnom ego snaçenii, SPb. 1856, s. 56.

51 Davids, A grammar of the turkish language, London, 1832, s. 18.

52 Radloff, Yarlıki Toktamışa i Timir-Kutluğa, ZVO. III, 1889, s. 2-3.

53 İ. İ. Berezin, Recherches sur les dialects musulmans, Kazan, s. 27, 85.

54 T. Jozsef, Millî Tetebbular Mecmuası, IV, s. 59.

55 Vâmbery, Cagataische Sprachstudten, Leipzig, 1867, s. 4.

56 Melanges Asiatiques, IX. s. 91-92.

57 Büyük Rus Ansilopedisi [Brokgauz-Efron] c. 67, s. 161.

58 The Babar-nama, A. Beveridge neş., London, 1906, s. 26; R. R. Arat, Vekayi, Babur’un hatıratı, C. 1, Ankara 1943, 143 + 128 s, C. 2, 129-678 s. Vekayî 1000 Temel Eser serisinde de Baburnâme (Babur’un Hâtıratı) adı ile üç cilt olarak (no. 39, 40, 41) neşredilmiştir. İst. 1970, s. 628.

59 N. İ. Ilminskiy, Vstupitelnoye çeteniye v kurs turetsko tatarskogo yazıka, Kazan, 1862, s. 37.

60 Şecere-i Türk, Desmasion neş., St. -Petersb. 1871, a. 37; M. Ergin, Türklerin Soy Kütüğü (Şecere-i Terâkime), Tercüman 1001 Temel Eser, No. 33, İst. 1974 s. 19.

61 Şecere-i Terakime, Kononov yayını 1958, s. 6 (metin bölümü); Ergin neşri, s. 19.

62 W. Radloff, Mèlanges Asiatiques, IX, s. 9.

63 A. Caferoğlu, Türk Dili Tarihi Notları, İstanbul 1943, II, s. 57.

64 Aynı eser, s. 75.

65 Chrestomathte en Turk oriental, Paris 1845, s. 32 ve 46.

66 Haydar Mahzenü’l-esrâr’ın müellifidir. Mahzenü’l-esrâr’ın Uygur harfleriyle yazılmış 33 beyti Reşid Rahmeti Arat tarafından [Bir yazı nümûnesi münâsebeti ile II, TDED XII, 121-138] yayınlanmıştır.

Horezmî Muhabbet-nâme’nin müellifidir. Muhabbet-nâme sırasiyle Gandjei, A. M. Şçerbak, E. N. Nadjib ve Osman F. Sertkaya tarafından yayınlanmıştır.

Ataî şiirleri yayınlanmamıştır.

Sekkâkî Timur devrindeki Çağatay edebiyatınm bu mühim şairinin divanından parçalar J. Eckmann tarafından [Çağatay dili ömekleri III, Sekkâkî divanından parçalar, TDED XII, 157-174] yine Sekkakî’ye ait Uygur harfli gazeller Osman F. Sertkaya tarafından [Osmanlı şâirlerinin Çağatayca şiirleri III Uygur harfleriyle yazılmış bazı manzum parçalar I, TDED XX, 157-184] yayınlanmıştır.

Mukimî şiirleri yayınlanmamıştır.

Yakınî Ok Yaynıng Münâzarası adlı eseri Arap harfli metnin İngilizce tercümesiyle birlikte Fahir İz tarafından [Yakîni’s contest of the arrow and the bow, Németh Armağanı, Ankara 1962, 267-287] yayınlanmıştır.

Emri Deh-nâme’sinin ilk kısmının Uygur harfleriyle yazılmış 23 beyti R. R. Arat tarafından [Bir yazı nümûnesi münâsebeti ile, 60. doğum yılı münasebetiyle Fuat Köprülü Armağanı, İstanbul 1953, 17-23], Beng ü Çagır adlı münazarası ile Gönül Alpay tarafından [Yusuf Emiri’nîn Beng ü Çagır adlı münasarası, TDAY, Belleten 1972 (1973), 103-116] yayınlanmıştır.

Gedâi J. Eckmann [Çağatay dili örnekleri II, Gedai divanından parçalar, TDED X, 65-110] da önce Gedai divanından seçtiği şiirleri daha sonra da divanın tamamını tıpkıbasımıyla birlikte [The Dîvân of Gadâ’î, Bloomington 1971, 405 + 133 s. ] yayınlamıştır.

Lutfi Gazellerinin Uygur harfleriyle yazılmış bazıları Osman F. Sertkaya tarafından [Osmanlı şâirlerinin Çağatayca şiirleri III Uygur harfleriyle yazılmış bazı manzum parçalar I, TDED XX, 157-184] ve

[Uygur harfleriyle yazılmış bazı manzum parçalar II, TDED XXI] de yayınlanmıştır.

67 Borovkov, Alişir Nevai, s. 93.

68 Osman F. Sertkaya, Mirâc-nâme, Mezuniyet Tezi, Türkiyat Enstitüsü No. 845. İst. 1968.

69 V. V. Bartold, Novaya rukopis uygurskim şrıftom v Britanskom muzee, DAN. 1924, s. 57-88 ve G. Clauson, A hitherto unknown Turkish Manuscript in “Uighur” characters, JRAS, 1928, 99-130 ve 614-615.

70 Şecere-i Türk, Desmaison neşri, s. 41.

71 A. Caferoğlu, Türk dili tarihi notları, II, s. 24-25.

72 A. K. Borovkov, Alişer Navoi, s, 100.

73 V. D. Artamoşina, Usloviya formirovaniya i nekoterie osobennesti yazıka Sredneaziatskih poetov predşestvennikov A. Navoi, Tyursko-Mongolskoe yazıkoznanie i folkloristika, 1960, s. 17.

74 W. Radloff, Zur Geschichte des türkischen Vokaltypus, İİAN., 1901, XIV, 8. 57.

75 The Mabânî’l-lughat, Denison Ross neşri, Calcutta, 1910.

76 Alişer Navoi, Farhad-ü Şirin, Taşkent 1957, 5-9.

77 I. Sultanov tarafından, Alişer Navoyi, Mevzonu’l-avzon, Taşkent 1949 da yayınlanmıştır.

78 Istoriya literatur naradov Sredney Azii i Kazahistana = Orta-Asya ve Kaeakistan halkları edebiyatı tarihi, 1960, s. 130 (özbek edebiyatı bölümü).

79 E. E. Bertel’s, aynı eser, s. 58.

80 A. K. Borovkov, aynı eser, s. 94.

81 A. A. Bartold, Orta-Asya tarihi hakkında konferanslar, s. 204.

82 İyi bir nüshası British museumda mahfuzdur, bk. Catalogue of the Turkish manuscripts in the British museum, London 1888; A. N. Samoyloviç, Materialı po Sredne-aziatsko-turetskoy literature, IV. Çağatayskiy poet XV v. Atai, ZKV. II, 1927.

83 Herat’ta kurulan edebi okul mahfillerinden birinin reisi idi [L. M. Boldirev, Zaynaddin Vasifi tadjikskiy pisatel XVI v. = XVI. yüzyıl Tacik yazarı Zaynaddin Vasifi, Stalinabad 1957, s. 268.

84 Tuyug hakkında bk.: A. Samoyloviç, Çetverostişiya tuyugi Nevai, Müsül’ manskiy Mir, 1917, Petrograd, s. 10-22; F. Köprülü, Türk Klasik Edebiyatındaki Nazım Şekîlleri. Tuyug, Türk Dili ve edebiyatı araştırmaları, 1934 s. 204-257.

85 Bu divan klişe halinde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi tarafından, “Divan-i Sultan Hüseyin Mirza Baykara” “Hüseyinî” 1946 da yayınlanmıştır. Ayrıca yine Baykara’ya ait olan “Risâle-i Sultan Hüseyin Baykara” adlı küçük bir risale neşredilmiştir.

86 Bu tezkere 1945 yılında Tahranda Al-Asghar Hekmat tarafından «The Ma-jalisun-Nafa’is. Galaxy of Poets Mir ‘Ali Shir Neva’yi adı ile Farsçaya çevrilerek, yayınlanmıştır.

87 E. E. Bertels, Aynı eser, 72.

88 M. Belin, Notice biographique et littéraire sur Mir Alî Shîr Nevai, Journal Asiatique, série V., XVII, Paris 1861, s. 222.

89 N. J. Ilminskiy, Türk-Tatar dili tedrisatına giriş dersi, (Rusça), Kazan 1862, s. 36.

90 Hermann Vâmbéry, Cagataische Sprachstudien, Léipzig-1867, s. 10.

91 A. K. Borovkov, Alişer Nevoi Kak osnovopolojni Uz. Yaz, s. 117.

92 M. Nikitskiy, Emir-Nizameddin-Ali Şir v gosudarştvennom i Uteraturnom, ego snaçenii, Petersburg 1856, s. 75.

93 A. Yu. Yakubovskiy, Çert î obşçestvennoy i Kulturnoy jizni epohi Alişera Nevaî külliyatı, 1946, s. 23.

94 L. N. Boldırev, Zaynaddin Vasifi, Stalinabad 1957, s. 31-33.

95 Bu minatürcü hakkında; T. V. Arnold, Bihzad and his paintings in the Zafı Namah Manuscript, London 1930: E. R. Martin, The Minature Painting and Painters of Persia, India and Turkey, London 1912; A. Saklsian, les minatures persanes du XII au XX siéc’e Paris 1929.

96 Babur şahın gazelleri, kontrolsüz olarak Millî Tetebbüler dergisinde sayı 1 ve 2 de yayınlanmıştır.

97 Baburnâme adıile şöhret bulan bu eser bazı yabancı dillere çevrildlği gibi, R. R. Arat tarafından Vekayi, Babur’un hatıratı adıyle Türkçeye çevrllmig ve TTK. un-ca I, 1943 ve II, 1946 da yayınlanmıştır.

98 TDK. tarafından, Ankara 1941 de yayınlamış ve îshak Refet Işıtman’ca “şimdiki dille” çevrilmiştir.

99 Bu hususta daha fazla bilgi için Kemal Erarslan, Seydi Ali Reis’in Çağatayca Gazelleri, TDED, XVI, 1968, 41-54; Osman F. Sertkaya, Osmanlı şairlerinin Çağatayca şiirleri, (I), TDED, XVIII, 1970, s. 133-138; Osmanlı Şâirlerinin Çağatayca Şiirleri II, TDED, XIX, 1971, s. 171-184; Osmanlı şairlerinin. Çağatayca şiirleri III Uygur harfleriyle yazılmış bazı manzum parçalar I, TDED XX, 1972, s. 157-184 ve Some new documents written in the Uigur script in Anatolia. CAJ, XVIII, 1974, s. 73-82; Osmanlı şâirlerinin Çağatayca şiirrleri IV, TDED, XX II.

100 Uzbeskaya literatwra-özbek edebiyatı, îstoriya literatur narodov Sredney Azii i Kazahistana, 1960, s. 136; Navoi, seçilmiş şiirleri, 1948, s. 31.

101 Bu hususta bk.: S. E. Malov, Mir Alişer Navoi v istorii Tyurskih lîteratur i Yazıkov Sredney i Tsentralnoy Azii, 1947; A. Usmanov, Muhakamat al-lugatayn, Tag-kent 1948.

102 N. M. Mollaev, Özbek Edebiyatı Tarihi, Taşkent 1955, s. 52-119.

103 C. Brockelmann, Ostturkische Grammatik, J. Eckmann, Das Tchaghataische, Ph TF, I, 138-161, Küçük Çağatay Grameri, TDED X, gibi yayınlardan sonra-bk. Chagatay Manwal. İndiana University, Bloomington, 1966. 340 s.

104 F. Köprülü, Ali Şir Nevaî ve Tesirleri, T. Dili ve E. Araş. 1934, s. 257-266.

Ali Şir Nevâî

Prof. Dr. Alİ Nİhad Tarlan*

üyük filozofları, büyük âlimleri, büyük sanatkârları, felsefe, ilim ve sanat yolundaki muvaffakiyetleri nispet ve çerçevesi dahilinde mevzuubahs ederek onları takdir, tebcil eder; diğer sahalardaki hüviyetlerini zikretmeyiz. Nevâî’ye gelince iş değişir. Nevâî’yi evvelâ büyük bir insan olarak tebcil eder ve ırkımın bu kemal sahibi ferdiyle iftihar ederim. Bence Nevâî sanat, şiir ve ilim vadisinde büyük muvaffakiyetler göstermiş olmasına rağmen evvelâ büyük bir insan olarak taziz edilmelidir. Hayatını muhterem arkadaşım Profesör Zeki Velidî izah etti. Ben bu hususta birkaç noktaya işaret ederek geçeceğim.

Nevâî, Hüseyin Baykara’nın veziri. Mukarrebül-hazreti’s-sultanî Vezir Hâce Mecdettin Sultan Hüseyin’e bir ziyafet veriyor. Nevâî de orada. Sultan, Hâcı Mecdettin’e bir kürk ihsan ediyor. Vezir Sultanın huzurunda Türk Türesi mucibince dokuz kere diz çöküp arzı şükran ediyor. Nevâî de feracesini vezire veriyor. Vezir Nevâî’nin önünde de dokuz defa diz çöküyor.

İşte Sultan Hüseyin Mirza’nın 898 Ramazanı’nda Emir Ali Şir Nevâî hakkında istar ettiği bir ferman:

“Şehzadeler, emirler, şudur, vüzeraü, ve âyan ve bilûmûm tebaanın bilsinler ki, ‘Rüknü’s saltana, Umdetü’1-memleke, Adüddü’-devleti’l-hâkânî, Mukarrebü’1-hazreti’s-sultânî, Nizamüddin Emir Ali Şir Nevâî’ şefkatli kalbi ile bu yüksek devlet güneşinin tulûu zamanından beri temiz niyetli fikrini ve büyük kudret ve dirayetli niyetini bu devletin yükselmesi uğrunda sarf etmiş, azamet ve rütbesini benim kardeşliğim derecesine yükseltmiştir. Ve bu yakınlık günden güne belki saatten saate ziyadeleşmektedir. Hatırıma geldi ki, bu sırada müşarünileyhin kardeşi tarafından vaki olan ve affına karar verilen yolsuz hareketleri, bazı yanılanlar ve gaflete düşenler Umdetül-memleke olan müşarünileyhin üzerinde müessir zannederler. Memleketin dahilinde herkese emrediyorum ki ve herkes bilmelidir ki, onun bizim nezdimizdeki mahremiyet ve hususiyeti tasavvur ettiklerinden çok daha ziyadedir. Ve bilâ istisna herkes ona azamî hürmetle mükelleftir.”

Yine Sultan Hüseyin Mirza hacca gitmeyi niyet eden Ali Şir’e yazdığı bir mektupta: “İkimizin arasında beşikten bugüne kadar devam eden birlik, dostluk ve arkadaşlığın ne derecelerde olduğunu ve her zaman her halde sizin şerefli kalbinizin arzularını tamamen kendi isteklerimize müraccah tuttuğumuzu herkes bilir. Bu rabıtayı zevâl bulmayan devletimizin delâilinden saydık ve sayıyoruz” diyor. Bu mektubun imzası: Elhakir Hüseyin’ dir. Bu derece hürmete mazhar olabilmek için o, ikbalden kaçmak ve ona kıymet vermemek irade ve zekâsını gösterebilmek lâzımdır. O, ikbali tamamen manevî sahada aramış bir adamdı. Bu ikbal içinde samimî tevazuunu terk etmiyor. İbadet ve taat ile meşgul olmak için bir vecitli sofî gibi inzivaya çekilebiliyor:

Tahtü cahıng kişver-i mülk-i Skender boldu tut

Hızr ömrü hem bu mülk üzere müyesser boldu tut

Böyle mülkü ömrdin song cinnü i insü-vahşü tayr

Hükmü-emringe Süleyman dik müsehhar boldu tut

Bunların hepsini bırakıp gideceksin. Ömürde vefa yoktur. İnsan himmet sahibi olmalıdır. Yani dünya nimetlerini kolayca bırakabilmelidir. Onları elde edeceğim diye kendince mukaddes melhumlardan hiçbirini feda etmemelidir. Bu muazzam çapta bir insandır.

Devletşah tezkeresini açıyorum:
842 yılında Devletşah’ı Semerkandî tarafından yazılan bu eser ilk devirlerden XV. asrın nihayetine kadar İran dili ile yazan şairleri ihtiva eder. Müellif, bu eserini Emir Ali Şir Nevâî’ye takdim etmiştir. Kitabın başında şöyle diyor: “Ben bu hakikatler gelinini gayb haclesinden çıkardım. Şimdi hangi gönül sahibi bu temiz, afif kızın kıymetini bilecek diye düşündüm. Gaybdan bana şöyle ilham olundu: Altının kıymetini sarraf, cevherin kıymetini kuyumcu bilir; bunun değerini anlayacak da zamanımızda yüksek ve kerim vezirdir. Fazilet, anın sayesinde hâkim; cehil ise onun azametinin heybeti ile yıkılmıştır.” Müellif burada onun adalet, insaf ve idare hususundaki büyüklüğünü anlatırken şu vasıfları ilâve ediyor:

O, zayıfları tehlikeden kurtarandır; kendinden evvel gelenlerin olduğu gibi kendinden sonra geleceklerin de kemalâtı onun kemalâtı yanında hiçtir. Keremin temelini kurmuş, büyüklüğün usulünü ihya etmiştir. Âlimlerin muinidir.

Fâzılları yetiştiren, fakirleri kuvvetlendiren odur. İlimlerin bütün şubelerini tab’ı seliminin ölçüsü ile ölçüp tartan; iyisini kötüsünü ayıran odur. Kalemin ve kılıcın hakikî efendisi Nizamü’l-milleti ve’d-din Ali Şir’dir. Dünya büyükleri onu methetmişlerdir. İyi huyların kendisinde toplandığı bir şahsiyettir. Melek gibi masum Ali Şir, kerem ve mertliğin unsurudur. İsa gibi tabiat pisliğinden sıyrılmıştır. Temiz ve afiftir. Aynı eserin nihayetinde Emir Ali Şir’in şairliğinden bahsederken de: “Ulüvvü kadrinin kemalinden dolayı onu anlatmaya ve methetmeye hacet yoktur. Yalnız iki vasfını söyleyelim: Lâkabı ‘Sahibül Hayrat’ ve ‘Hazreti Sultanın Mukarrebi’ dir.

Ravzatııssufa Tarihine bakalım: 912 H. yılında vefat eden Hüseyin Baykara’nın zamanına kadar İslâm ve İran tarihini ihtiva eden bu çok mühim eser de Beih zadegânından Mirhont tarafından yazılıp Emir Ali Şir’e ithaf edilmiştir. Müverrih eserin mukaddemesinde Ali Şir’den şöyle bahseder: “İnsaf ve adalet mesnedi, riyaset ve eyalet mansabı, şairliğin yüksek rütbesi, bünerverliğin kıymetli mertebesi; idrak sahiplerinin göz bebeği, ilmî ve ameli kemalâtı kendinde toplayan, haşmet ve debdebesine rağmen hakikî bir sofi gibi kalbi temiz olan Ali Şir ile bezenmiştir.”

Müellif, Ali Şir ile ilk görüştüğü zamanki intibaını şöyle naklediyor: “Meclisine dahil olunca hakikaten suret ve şekle bürünmüş bir ruh, bir melek gördüm ki kerim olan zâtı fazilet ve edebi; yüksek tabiatı da manaların hakikatlerini ve inceliklerini anlamak hususunda bütün akran ve emsalinin fevkinde idi.”

Ali Şir’in vefatından 86 sene sonra Seyid Hüsnü Hoca’nın eseri olup XIV. asrın yarısında Orta Asya’da yetişen şairleri ihtiva eden Müzekkir-i Ahbab tezkeresinde bir münasebetle Ali Şir Nevâî’den bahsedilir ve bahsin sonunda müellif: “Ben fakir onun tarifi ve tavsifi hususunda kelime bulmaktan âcizim. Fakat teyemmünen birkaç şiirini burada zikrediyorum” der.

O devirde ve ondan sonra eser yazanların hepsi, Ali Şir Nevâî’nin büyüklüğü hakkında neler yazmamışlardır. Bu yazılara dikkat edilirse görülür ki bunlar kaside değildir. Realiteye inmiş ve çok defa onun dununda kalmıştır. Yazanların samimiyeti ve onu ifade için ne kadar çırpındıkları derhal göze çarpar. İşte Sam Mirza Tezkeresi, Babürşah, Ateşkede…. Zamanındaki âlimleri, sanatkârları bilerek, anlayarak himaye eden, yetiştiren o idi. Onun namına telif edilen kitaplar, o kadar çoktur ki hiç bir padişah veya vezir bu mazhariyete ermemiştir.

Büyük servetini ilmî ve sanatı himayeye ve hayrata sarf etmiştir. 370 parça hayratının 90’ı kervansaray mütebakisi köprü, mescit, medresedir. Ali Şir hayatta iken bu kervansaraylarda konaklayanlara yemekler verilirdi. Emsalsiz bir şefkat ve fazileti hakkı ile ispat eden bu meziyetlere bir de milliyet şuurunu ilâve ediniz ki bu da bence insanî faziletlerin içindedir onun büyüklüğü kâinatında çok ulvî yeni bir âleme şahit olursunuz: Nevâî, İran edebiyatının kuvvetle hâkim olduğu bir devir ve muhitte yetişmişti. Etrafında Mevlânâ, Camî gibi İran klâsik devrinin son mümessili sayılan mühim bir şahsiyet vardır. Camî’nin etrafında da ikinci ve üçüncü derecede birçok şair kuvvetli bir İran edebiyatı kültürü yaşatıyorlardı. Bu kültüre hizmet eden şairlerden birçoğu da Türk idi. O, böyle bir muhit içinde Türk dilinin istikbal ve istiklâlini düşünüyor ve onu edebî bir dil haline getirmek için azamî dikkat ve gayretini sarf ediyor. Bu hususta Padişah da kendisine müzahirdi. O da Türkçe şiirler yazıyordu. Muhakemetü’l-Lügateyn’inde der ki: “Fars ve Türk şairleri kemiyet bakımından mukayese edilirse görülür ki Farsça yazan şairler pek çok yetişmiş ve yetiştikleri devirlerin hükümdarları tarafından himaye edilmiştir. Buna mukabil Türkçe yazanlar pek azdır. Sultan Hüseyin Baykara tahta geçince Türk dilinin revaç ve inkişafına çok himmet sarf etti. Bizzat Türkçe divan vücuda getirdi. Türkçe yazan şairleri taltif etti. Fakat Türk beyzadeleri, Türkün müstait gençleri bu dilde eserler yazmağa rağbet etmediler. Padişahın fermanını tutmadılar.”

Ali Şir Nevâî Muhakemetü’l-Lügateyn’ini Türkçenin Farsçadan daha geniş, ifade kabiliyeti itibarıyla daha kuvvetli ve zengin olduğunu ispat için yazmıştır. Ve bu hususta birçok mülâhazalar sarf ettikten sonra der ki: “Türk dilinde buna benzer incelikler pek çok olduğu halde kimse dilimizin hakikati üzerinde düşünmediği

için bunlar gizli kalmıştır. Türk’ün hünersiz ve değersiz bazı gençleri kolaydır diye Farsça şiir yazıyorlar. Halbuki düşünülürse Türk dilindeki bu geniş bir edebiyatın her şekil ve her nev’i için daha müsaittir. Türk milletinin müstait şahsiyetleri kendi dilleri dururken başka dilde şiir yazmamalı idiler. Eğer her iki dilde şairliğe kabiliyetleri varsa hiç olmazsa kendi dillerinde daha çok edebî eser vücuda getirmeli idiler.” İşte yalnız bu millî şuur, Türk dilini kuvvetli bir edebiyat dili mertebesine yükseltmek gayreti onun namını ebedileştirmeğe kâfi iken Nevâî bununla da kanaat etmemiştir. İlim uğrunda birçok emek sarf etmiş tarih, ahlâk, kelâm ve tasavvufa dair eserler vücuda getirmiş; edebiyatın nazarî kısmında çalışmış ve devrinin en büyük münekkidi olmuştur. Sanat cephesine gelince:


Yüklə 8,23 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   150   151   152   153   154   155   156   157   ...   179




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin