Bedrüddin Lü’lü Hülagu’dan aldığı bu fermanla Musul’a döndüğünde Musul halkı Moğol tehlikesinden kurtuldukları için oldukça sevinmişlerdi. Fakat bir süre sonra Hülagu ile şahsî bir dostluk tesis etmiş olan Bedrüddin Lü’lü öldü.
el-Cezire bölgesinde meydana gelen bu korku Anadolu’yu da etkisi altına aldı. Hülagu’nun Büyük Han’ın emri ile batıya gelmesiyle daha önce kendisinden kilometrelerce uzaklıktaki Moğol Devleti’ne tâbi olan Türkiye Selçuklu sultanları, II. İzzüddin Keykâvus ve IV. Kılıç Arslan kardeşler bu defa tâbinin tâbii33 durumuna
düşmüşler ve Hülagu’nun isteği üzerine ağır hediyelerle İlhanlı Devleti başkenti Tebriz’e gelmişlerdi. Hülagu, İzzüddin Keykâvus’a 1256 yılında Sultan Han’ı önlerinde Baycu’ya ve Moğollar’a karşı mücâdelelere giriştiğinden dolayı kızgın idi.34 Daha sonra İzzüddin Keykâvus kendisini affettirmek için Hülagu’ya karşı birtakım iltifâtlarda bulundu. Hülagu da onu affetti ve siyasî birlikten zaten mahrum bulunan Selçuklu ülkesini iki kardeş arasında taksim etti. Böylece devlet coğrafî olarak da bölünmüş oldu. Bu durum Mengü Han’ın bilgisi ve fermanı dahilinde gerçekleşmişti.
Halep ve Dimaşk hakimi el-Melik en-Nasır Yusuf da Moğollar’ın etrafa saldığı dehşetten korktuğu için oğlu el-Melik el-Aziz’i kıymetli hediyelerle Hülagu’ya göndermişti. Amacı Musul hakimi Bedrüddin Lü’lü gibi Hülagu ve Moğol tehlikesini en az zararla atlatmaktı.
el-Melik en-Nasır, oğlu el-Melik el-Aziz’i göndermeden önce Hülagu’ya itaatini arz etmek için hiçbir girişimde bulunmamıştı. Bu yüzden Hülagu, el-Melik el-Aziz’e niçin geç kaldığını sordu.35 Daha sonra da; “Biz seni istemedik babanı istedik. Sulh olmasını istiyorsanız, kendisi bize gelsin, yoksa biz ona gideriz” diyerek niyetini açıkça belli etti.36 el-Melik en-Nasır, Fırat sahilinde bulunan bu İslâm düşmanlarının her halukârda ülkesini parçalamalarından korktuğu için yanlarına gidemiyordu.
Hülagu, Erbil’e de Argu komutasında bir tümen göndererek şehrin teslim olmasını istedi. Buradaki halk teslim olmayı reddetti. Uzun süren kuşatmadan sonra şehir ele geçirildi. Hülagu tıpkı Meyyafârikin hakimi el-Kâmil’e yaptığı gibi Erbil’de bulunan ve şehrin savunmasında büyük rol oynayan halife el-Musta‘sım’ın valisi Tacüddin bin es-Salaya’yı öldürdü.
1259 yılı Eylül’ünde Hülagu Kuzeybatı Suriye’ye yöneldi. Ordusunun merkezine bizzat kendisi komuta ediyor, öncü kuvvetlerin başında ise Ketboğa bulunuyordu.37 O ordusunun sağ kanadının komutasını Baycu’ya, sol kanadın komutasını ise, Suncak Noyan’a vermişti.
Hülagu, Nusaybin, Harran ve Urfa üzerinden, herhangi ciddî bir mukâvemetle karşılaşmaksızın, el-Bîre’ye doğru ilerleyerek Fırat’ı geçti. Suruc halkının tâbiyetlerini bildirmek üzere elçi göndermemesi buranın yakılıp yıkılmasına sebep oldu. Hülagu ve askerleri kısa bir süre sonra hızla ilerleyerek Suriye’yi geçtiler. Moğollarla bir meydan savaşını göze alarak müthiş bir direniş gösteren Menbic şehrinde korkunç katliamlar yapıldı. Askerler ve muhârip güçler el-Bîre, Kal‘atü’n-Necm ve Ca’ber kaleleri ile Kalonikus ve Balaş’a karşı yerleştirildiler. Buradaki bütün ahâli öldürüldü.38 1260 yılı başında Moğol ordusu, ki bu defa oldukça kalabalıktılar, Halep etrafında birleşti. Hülagu, Halep’in muhâsarasını bizzat kendisi idare etti.39 Saldırı başladığı sırada Halep ve Dımaşk hâkimi en-Nâsır Yusuf Dımaşk’ta bulunuyordu.40 O, oğlu el-Melik el-Aziz’in Hülagu’nun yanında bulunmasından dolayı tehlikenin ortadan kalktığını düşünüyordu. Fakat durum hiç de umduğu gibi olmadı. Hülagu en-Nâsır’ın oğlu el-Melik el-Aziz’e söylediği gibi Moğollar’a itaatini arz etmekte geciken el-Melik en-Nâsır’ın üzerine bizzat kendisi gelmişti. Bunun üzerine en-Nâsır vezir Kemâlüddin Ömer b. el-Adim’i Mısır Memlûkleri’nden yardım istemek üzere Mısır’a gönderdi. Daha sonra da kendisi Mısır’a yöneldi. Nablus’ta birkaç gün kaldıktan sonra Emir Mücirüddin ve Emir Ali bin Şuca‘a’yı bir grup askerle burada bırakarak Gazze’ye gitti. Bu sırada Hama’da Eyyubî ailesinden el-Melik el-Mansur hakim bulunuyordu.41 el-Melik en-Nâsır Gazze’ye geldiğinde daha önce kendisini öldürmeyi planlayıp, Halep ve Dımaşk’ta kardeşi ez-Zahir Gazi’yi Eyyûbî tahtına çıkarmak isteyen Memlûkleri de ona katıldılar. Aynı şekilde kardeşi ez-Zâhir Gâzi de kendisiyle barışarak birlikte hareket etmeye karar verdi.
Bu sırada Hülagu ve askerleri Halep’i kuşattılar. Burada bulunan el-Melik en-Nâsır Selâhüddin Yusuf’un oğlu el-Melik el-Muazzam Turanşah ve Halep halkı şehri sonuna kadar müdafaaya karar vererek şehrin surlarını tahkim edip mukâvemete başladılar.42 Oldukça kalabalık olan Moğol ordusuna ancak 40 gün dayanabildiler. Daha sonra Turanşah kaçarak Halep’e girdi. Moğol askerleri Halep’e girdikten sonra kendilerine karşı direnen Halep askerlerini ve ahâlisini korkunç bir şekilde cezalandırdılar. Moğolların Halep’te yaptıkları Suriye’nin diğer bölgelerinde çabucak yayıldı.43 Bu sayede de diğer Eyyûbî melikleri Hülagu’nun itaatini kabul etmeyi hızlandırdılar.
Moğollar Halep’ten sonra Nablus’a yöneldiler. Onların gelişinden az önce Halep hakimi el-Melik en-Nâsır buradan ayrılmış, el-Ariş’e gitmişti. Hülagu ve askerleri Nablus’a girer girmez buradaki Emir Mucirüddin ve Emir Ali bin Şuca‘a ile pek çok askeri katlettiler.
Hülagu ile tek başına mücâdeleyi göze alamayan el-Melik en-Nâsır el-Ariş’e ulaştıktan sonra Mısır’da bulunan Sultan el-Melik el-Muzaffer Seyfüddin Kutuz’dan yardım istemek için bu defa da Kadı Burhanüddin’i gönderdi.44 Kendisi de Hama hakimi el-Melik el-Mansûr ve askerleri ile birlikte Şam ve Mısır arasında bulunan Katya’ya gitti.45 el-Melik en-Nâsır bizzat Mısır’a gitmeye korkuyordu. Daha önce kendilerine yardım etmeyi reddettiği Bahrî Memlûkler şimdi Moğollar’a karşı Kutuz’un etrafında birleşmişlerdi.46 Belki de bu nedenle burada kendisinin itibâr görmeyeceği vehmine kapılıp Suriye’ye geri dönmeye karar verdi. el-Melik el-Mansur ve askerleri Mısır’a yöneldi, fakat el-Melik en-Nâsır yanında kardeşi el-Melik ez-Zâhir Gâzi ve Hıms hakimi el-Melik es-Salih bin Şirkûh ve Şehâbüddin Kaymari olduğu halde47 önce Kudüs ve Hicaz arasında bulunan Musa vadisine sonra da Zeyza Çölü’ne gitti.
Moğollar burada yanında oldukça az sayıda askeri bulunan el-Melik en-Nâsır’ı sıkıştırdılar.48 Kendisi aman dilemek üzere Moğollar’a yöneldi ancak, bu nafile bir teşebbüstü. Nihâyet Moğollar kendisini esir ettiler.
Hama hakimi el-Melik el-Mansûr ve beraberindeki askerleri ise daha Mısır’a gelmeden Memlûk Sultanı el-Melik el-Muzaffer Kutuz tarafından itibarlı bir şekilde karşılanmışlardı. Hattâ Kutuz bizzat onları karşılamak üzere es-Salihiyye’ye kadar gelmiş ve Hama hakimine bir sancak göndererek Kahire’ye geri dönmüştü.49
Hülagu ve askerleri Halep’te de Bağdat’taki gibi korkunç katliamlar yaptıktan sonra, Hıms’ın eski emiri el-Eşref’i burada bırakarak Hârim’e yöneldiler.50 Hârim ahalisi şehri Halep kalesi emîri Fahrüddin’den başkasına teslim etmeyeceklerini söyleyince Hülagu bu duruma çok kızdı, fakat bunu açığa vurmadı. Emir Fahrüddin’i göndererek şehrin teslim alınmasını sağladı. Şehre girdikten sonra Hârim ahalisini feci bir şekilde cezalandırdı. Şehirdeki kadın-erkek, yaşlı-genç herkesin öldürülmesini emretti. Hattâ şehri Moğollar için teslim alan Emir Fahrüddin de öldürüldü.
Hülagu, Halep ve Antakya arasındaki Hârim kalesini ele geçirdikten sonra Antakya sınırına ilerledi. 1243 yılından itibaren Moğollar’a kayıtsız şartsız itaat eden Ermeni Kralı Hethum ve Antakya hakimi olan damadı Hülagu’ya tekrar bağlılıklarını bildirmek üzere onun karargâhına geldiler. Hülagu da kendisine daha önce yardımcı birlikler göndermiş olan Kral Hethum’u çeşitli şekillerde mükafaatlandırdı. Bundan sonra Hülagu, Fırat’ı geçerek Mardin’e yöneldi. Mardin emiri el-Melik es-Said şehri teslim etmeyerek mukâvemete başladı. Ancak aynı yıl burada ortaya çıkan vebâ salgını halkın pek çoğunun ölümüne sebep olmuştu. Bu yüzden Mardin emirinin oğlu el-Melik el-Muzaffer kaleyi kendiliğinden Hülagu’ya teslim etti.51
1260 yılı başında Hülagu, Memlûk sultanı Kutuz’un kendisine tâbi olması için bir elçilik heyeti göndermişti.52 Elçiler beraberinde Hülagu’dan tehdit dolu bir mektup da getirmişlerdi. Kutuz’u aşağılayan ve Mısır Memlûkleri’nin manevîyâtını sarsmayı amaçlayan bu mektupta şunlar yazılıydı: “Doğu’nun ve Batı’nın meliklerinin meliki Büyük Kaan’dan; Allahım Senin isminle yer döşendi, gök yükseldi. el-Melik el-Muzaffer Kutuz’un kılıçlarımızdan kaçarak o bölgeye giden bir köle olduğu bilinir. Memlûkler saltanatta olan sultanları Kutuz’un nimetlerinden faydalanıyorlar. Ve O’nun tasallutu altında bulunanları da öldürüyorlar. Diyar-ı Mısır’da ve çevresinde devlet ûmerâsının ve ülke halkının işlerini el-Melik el-Muzaffer Kutuz’un yönettiği biliniyor. Muhakkak ki biz Allah’ın yeryüzündeki ordusuyuz, O’nu kızdıranlara O’nun gazabıyla hükmetmek için yaratıldık. Sizin için muteber olan bütün memleketlerde irâdemiz kuvvetli ve develeriniz kadar güçlüyüz. Perde açılmadan önce kendi isteğinizle teslim olunuz. Yoksa hatanızdan dönemez, pişman olursunuz. Biz ağlayana merhamet etmez ve şikayet edene acımayız. Muhakkak ki bizim ülkeleri fethedip, pek çok insanı öldürdüğümüzü ve yeryüzünü fesâttan temizlediğimizi duymuşsunuzdur. Kaçmak istediğiniz zaman hangi yer sığınağınız, hangi yol kurtuluşunuz ve hangi ülke haminiz olacak. Bizim kılıçlarımızdan kurtuluş ve heybetimizden kaçış yoktur. Atlarımız iyi koşar, oklarımız parçalayıcıdır ve kılıçlarımız yıldırım gibi çarpar. Kalplerimiz dağlar gibi ve sayımız kum gibidir. Kaleler bizi engelleyemez, askerlerin bizimle savaşması fayda vermez ve çığlıklar bizce duyulmaz. Şüphesiz ki siz haram yediniz ve sözünüzde durmadınız. İman ve akidelerinizi genzinizden kısık bir sesle söylediniz. Aranızda haramları ve isyanı yaydınız.
Kim bizimle savaşmayı istediyse pişman oldu. Ve kim bizden aman dilediyse selâmet buldu. Emir ve şartlarımıza itaat ederseniz sahip olduğumuz mallar sizin ve bizim içindir. Aksi takdirde kendi elinizle kendinizi helâk etmiş olursunuz. Bizim topluluğumuza karşı dikkatli olmanızı ve dikkatli durmanızı tembih ediyoruz. Suçlu olduğunuz bizim tarafımızdan tespit edilmiştir. Onun için takdir edilmiş kurallarla üzerinize hükmettik. Sizin gözünüzde çok olan bizim için az ve sizin kıymet verdikleriniz bizim için değersizdir. Sultanlarınızın maharet gösteremediği şeyleri yapabilmek için pek çok yol biliyoruz. Harp ateşiyle yanmadan önce mektuba bakıp cevap gönderin aranızdaki şerri atın. Şan ve şerefi bizde bulacaksınız. Şu an kaldığınız ülkenizde bizden gelecek büyük felâkete karşı belânızla yeterince korunamazsınız. Size merhamet edip elçi gönderdik, itinalı davranıp sizi ikâz ettik. Size karşı bizim yapacağımız bir şey kalmadı. Doğru yolu bulup çirkin cezalardan korkarak büyük sultana itaat etmek üzere Allah’ın selâmı bizim ve sizin üzerinize olsun”.53
Kutuz, tehdit dolu bu mektuptan hiçbir suretle etkilenmeyerek es-Salihiyye’de emirlerini topladı. Ve onlarla durumu görüştü. Alınan kararlara göre Moğollar’a itaat edilmeyip sonuna kadar mukâvemet edilecekti.
Bu suretle Hülagu’nun göndermiş olduğu dört kişiden oluşan elçilik heyeti Kahire’nin değişik yerlerinde idâm edildi. Bunlardan biri Kal‘atü’l-Cebel’in altında bulunan “At pazarında”, ikincisi “Bâbü’z-Züveyle”de, üçüncüsü “Babü’n-Nâsır” da diğeri ise “Reydaniyye”de asıldı. Sonra bunların kafalarının hepsi, halka teşhir için Bâbü’z-Züveyle’ye asıldı. Ve daha sonra da Kahire ve
Mısır’ın diğer yerlerinde Allah için cihad çağrısında bulunuldu. Sultan Kutuz ise Moğollar’a karşı harekete geçmek üzere hemen hazırlıklara başladı.54
Moğollar’a karşı girişilecek bir mücâdelenin meydana getirdiği bu olağanüstü durum Mısır halkını birtakım maddî fedakârlıklarda bulunmaya zorladı. Bu amaçla büyük küçük bütün Mısır halkından kişi başına birer dinar alındı. Ayrıca mülk sahiplerinden bir aylık peşin vergi ile zenginlerden ve tüccarlardan acil olarak zekâtlar toplandı. Ailesinden miras kalmış olanların mirasının üçte biri, çarşı ve giriş kapılarından birer aylık bac ve daha pek çok eşya alındı. Toplanan bu mallar altıyüzbin dinardan daha fazla bir meblağa ulaştı.55
Güçlü bir ordu için gerekli olan bu mâlî tedbirlerin yanısıra birtakım askerî tâlim ve düzenlemeler de yapıldı.56
1260 yılının Şubat ayında Hama halkı şehirlerinin tahrip edilmesinden korkarak şehrin anahtarlarını Hülagu’ya gönderdiler. Hülagu’da Hama halkına dokunmayacağını kararlaştırıp şehre aman gönderdi. Ayrıca Hüsrev Şah adında-aslen Moğol olmayan-birini de buraya şıhne (vali) olarak gönderdi.57 Birkaç gün sonra Moğollar Dımaşk’ı kuşattılar. Moğol komutanı Ketboğa yanında Ermeni kralı ve Antakya hakimi ile birlikte mancınıklarla Dimaşk kalesini sıkıştırmaya başlayınca şehir halkı aman dileyip teslim olmayı kabul etti. Şehri teslim aldıktan sonra yağmalamaya başladılar. Dimaşk emiri Zeynüddin Hâfizî’yi öldürdüler. 6 Nisan 1260’da şehri tamamen ele geçirdiler. Dimaşk’tan sonra Ba’labek’e yöneldiler. Ve kaleye çıktılar. Moğollar’dan bir grup da emir Baydara komutasında Gazze’ye geldi.58 Şimdi sıra Mısır’a gelmişti.
D. ‘Ayn-ı Câlût Savaşı
Girdiği şehirleri yakıp yıkan büyük-küçük, kadın-erkek binlerce insanı acımasızca katleden Moğollar’ın, bütün İslâm alemini kuşattığı bu tehlikeli dönemde Mısır’daki gelişmeler Müslümanlar için son derece önemliydi. İlk Memlûk Sultanı Aybek zamanında (1250-1257) başkanları Aktay’ın öldürülmesi üzerine Suriye’ye kaçmış olan el-Bahriyye Memlûkleri59 Sultan Kutuz’a bir elçi gönderip aman dilediler ve Moğollar’a karşı işbirliği yapmayı teklif ettiler. Kutuz onlara amân vererek Mısır’a davet etti ve kendilerini törenlerle karşıladı. Böylece bütün Memlûkler Moğollar’a karşı Kutuz’un etrafında birleştiler.60
Bu sırada meydana gelen hadiseler Moğollar’ın Suriye’deki askerî düzenin değişmesine ve şartların Memlûkler lehine gelişmesine sebep oldu. 11 Ağustos 1259 yılında Moğol Büyük Han’ı Mengü, kardeşi Kubilay ile Çin’de savaşırken ölmüştü. Bunun üzerine kardeşleri Kubilay ile Arık Boğa (Erik Boğa) arasında taht kavgaları başladı. Hülagu kardeşi Mengü Han’ın vefâtı ve Moğolistan’da çıkan iç karışıklık sebebiyle ordusunun büyük bir kısmıyla başkent Karakurum’a hareket etti.61 Böylece Suriye’deki Moğol kuvvetlerinin komutanlığı ise Ketboğa Noyan’a bırakıldı. Suriye’de kalan bu birliğin sayısını Ebu’l-Ferec onbin kişi yani bir tümen olarak verir. Fakat Moğol ordularının on bin kişiden fazla olduğu muhakkaktır.62
Kutuz hazırlıklarını tamamladıktan sonra Moğollarla karşılaşmak üzere ordusunun başında Kahire’den çıkıp Suriye’ye yöneldi. Yanında Hama hakimi el-Mansûr ve kardeşi el-Melik el-Efdal de bulunuyordu. Kutuz ve ordusu es-Salihiyye’ye yaklaştıklarında bazı emirler Moğol harekâtı hakkında anlatılan ürkütücü hikâyelerden dolayı tereddüt gösterdiler. Gerçekten de o ana kadar Moğol tehlikesi karşısında mukâvemet eden hiçbir kavim başarılı olamamıştı. Kutuz uyanık davranarak emirlerine “Ey Müslüman emirleri! Sizler yıllardır beytü’l-malın ekmeğini yiyorsunuz ve şimdi de savaşmak istemiyorsunuz. Ben işte gidiyorum. Kim cihâd etmek isterse benimle gelsin ve kim bunu istemezse evine geri dönsün. Muhakkak ki üzerinizde Allah vardır. Ve Müslümanların günahı geride kalanların boynunadır”63 şeklinde etkili bir konuşma yaptı.
Memlûk ordusu böyle bir ruh haliyle 1260 yılı Haziranı’nda Suriye’ye yöneldi. 26 Temmuz’da Memlûk öncü birlikleri kumandanı Emir Baybars el-Bundukdarî o sırada Gazze’de bulunan Moğol komutanlarından Baydara üzerine yürüdü.
Baydara Ba’labek’te bulunan Ketboğa’ya elçiler göndererek durumu bildirip yardım istedi. Fakat Ketboğa ona “olduğun yerde kal ve bekle” diyerek Gazze’yi korumasını ve yardım gelinceye kadar şehri tahliye etmemesini emretti.64 Memlûkler Gazze’ye hücum ederek Baydara’yı yendiler ve şehri ele geçirdiler. Buradaki Moğolları da Asi Nehri’ne kadar kovaladılar.65
Ba’labek’te bulunan Ketboğa derhal Taberiye gölü yanında Ürdün vadisine yürümek istediyse de Müslümanların Dimaşk’ta çıkardığı bir isyan üzerine bundan vazgeçmişti. Moğollar’ın Dimaşk’ı istilâsı sırasında mukâvemet eden bütün Müslümanlar kılıçtan geçirilirken Hıristiyanlar itinâ ile himâye edilmişlerdi.66 Şimdi harekete geçme sırası Müslümanlarda idi. Bu nedenle burada bulunan Hıristiyan ev ve kiliseleri tahrip edildi. Moğol birlikleri düzeni tekrar sağlamak zorunda kaldılar.
Memlûkler’in Filistin’e varmaları ve Gazze’yi ele geçirmeleri Suriye’deki Müslümanlar açısından oldukça önemli bir olaydı. Onların bu zaferi duyulduğu zaman Suriye halkı arasında Moğollar’a karşı mukâvemet edebilme azmi ve ümidi doğdu. Bu arada Kutuz Filistin sahilinden yukarıya doğru ilerleyerek daha kuzeyden ülke içine girmeyi ve bu suretle Ketboğa’nın ikmâl yollarını tehdit etmeyi kararlaştırdı. Fakat onun kullanmayı plan
ladığı bu yol Akka’da bulunan Frank arazisinden geçiyordu.67 Kutuz siyasî dehâsı sayesinde Haçlılar ile çatışmaktan ve böylece iki ateş arasında kalmaktan kaçınma basiretini göstererek elçilerini Akka’ya gönderdi.68 Burada bulunan Haçlı hakiminden arazilerinden geçiş izni istendi. Onların bu duruma muvafakât etmesi umulandan daha kolay oldu. Çünkü, Haçlılar’ın elinde bulunan Sayda şehrinin bir süre önce Moğollar tarafından yağmalanması henüz unutulmamıştı. Üstelik Moğollar her yerde yaptıkları korkunç katliamlarla Haçlılar’ı da tedirgin ediyorlardı. Kutuz ve ordusu sahil boyunca güvenlik içinde Haçlı topraklarını geçerek kuzeye yöneldiler. Daha Akka’da iken Ketboğa’nın Ürdün’ü geçerek doğu Celile’ye girmiş olduğu haberini alan Kutuz, derhal ordusunu Nazareth üzerinden güney doğuya sevk etti. 2 Eylül 1260 tarihinde Filistin’de Beysan ve Nablus arasında bir belde olan ‘Ayn-ı Câlût’a ulaştı. Emirlerini toplayarak onlara Moğollar’ın bölgede yaptıkları katliam, yağma, esir alma gibi çirkin faaliyetlerini hatırlatarak onlara karşı savaşmayı emretti.69 Ve ordusunun büyük bir bölümünü bölgedeki ormanlıklara sakladı. Memlûk öncü birliklerinin komutanlığını da Baybars’a bıraktı. Bu sırada Ketboğa da “öfke ve gazabından bir alev denizi gibi” ‘Ayn-ı Câlût’a ulaştı.70 Yanında Eyyubî ailesinden es-Subeybe hakimi el-Melik es-Said de bulunuyordu. Kutuz’un ordusunun hazırlıkları tamamdı. Böylece iki ordu 3 Eylül 1260 Cuma günü sabahın erken saatlerinde ‘Ayn-ı Câlût köyünde muhârebeye başladı.71
Gürcü ve Ermeni birlikleri ile desteklenmiş Moğol ordusu son derece techizatlı ve kabiliyetli süvarilerden oluşuyordu. Ketboğa bizzat ordusunun sağ ve sol kanadında büyük bir şecaat ve hamiyetle savaşıyordu.72 Savaş bütün şiddetiyle sürerken Baybars kumandasındaki Memlûk birlikleri süratle tepelere doğru çekildi. Moğol kuvvetleri Memlûkler’in hazırlamış olduğu tuzağın farkına varmaksızın onları takibe başladı. Bu sırada Kutuz’un daha önceden pusuda bekleyen askerleri Moğolları birden bire kuşattı ve savaş yeniden şiddetlendi. İki muhârip ordu ‘Ayn-ı Câlût’da tam bir ölüm kalım mücâdelesi veriyordu. Böylesi görülmemişti. Memlûk ordusu önce sarsılmaya başladı. Özellikle ordunun sağ kanadı büyük kayıp vermişti. Bunun üzerine Sultan Kutuz bizzat savaşa katıldı.73 Sağ kanadın vaziyeti düzeltilince Memlûk ordusu yeniden moral kazandı. Birkaç saat içinde Moğol ordusu imhâ edilircesine bir mağlûbiyete uğratıldı. Moğollar’dan sağ kalanların bir kısmı kaçarken, Ketboğa yanında kalan bin adamı ile sonuna kadar mücâdele etti. Fakat netice alamadı. Moğol tarihçisi Reşidüddin’in tabirine göre savaş meydanı tam bir mezbahâya dönmüştü. Moğollar böyle bir meydan savaşında ilk defâ yenilgiye uğramışlardı. Savaş esnasında “Vah İslâm!, Ya Allah! Kulun Kutuz’u İslâm için gâlip eyle” diyen Kutuz şimdi askerleri ile zafer çığlıkları atıyordu. Savaşın kesin olarak sona ermesinden sonra Kutuz, atından inerek yüzünü yere sürdü ve Allah için iki rekat şükür namazı kıldı.74 Daha sonra elde ettikleri savaş ganimetlerini askerlerine dağıttı.
Moğollar’ın hezimet haberi 5 Eylül 1260 gecesinde Dimaşk’a ulaştı.75 Bunun üzerine Dimaşk’ta bulunan Moğol nâibi ve diğerleri şehirden kaçmaya başladılar. Dimaşk halkı özellikle de gençler Moğol birliklerini takiple, onlara ağır darbeler vurdular, bazıları esir alındı, bazıları da öldürüldü.76 Şehirde hemen hemen hiçbir Moğol kalmadı. Böylece Dimaşk’ta yedi aydan fazla süren Moğol istilâsı sona erdi. Dimaşk halkı yalnızca şehri Moğollar’dan temizlemekle kalmadı, aynı zamanda ‘Ayn-ı Câlût Savaşı’nda Moğollar’a katılan Fahrüddin Muhammed el-Genci, İbnü’l-Maskini ve İbnü’n-Nufeyl ile diğer Moğol işbirlikçilerini de öldürdüler.77
‘Ayn-ı Câlût Savaşı’ndan iki gün sonra Kutuz Taberiyye’ye geldi. Suriye halkına da zaferini ve Moğollar’ı hezîmete uğrattığını yazdı.
E. ‘Ayn-ı Câlût Savaşı’nın
Sonuçları
‘Ayn-ı Câlût Savaşı’nda Memlûkler’in zaferi dünya tarihi için bir dönüm noktası oldu. Moğollar’a uzun zamandan bu yana ilk kez büyük bir darbe vurulmuştu.78
Moğollar şayet bu savaşta gâlip gelselerdi Mısır’a kadar ilerleyecekler, Irak’taki faaliyetleri gibi burada da aynı fiilleri işleyecekler, Mısır’a yerleşmeseler bile Irak’ta yerleştikleri gibi Suriye’ye de yerleşeceklerdi. Böylece Yakındoğu’daki bütün İslâm ülkeleri Moğol hakimiyeti altına düşecekti.79 ‘Ayn-ı Câlût Savaşı’ndan kısa bir süre önce Moğollar’ın süratle ele geçirdikleri Suriye istihkâmları bu savaştan sonra aynı süratle ellerinden çıktı.
Moğollar’ın muhâsara ettiği el-Bîre (Birecik) muhâsaradan kurtulduğu gibi Dimaşk’taki Moğol istilâsı da sona erdi. Bu sebeple ‘Ayn-ı Câlût zaferi sadece Mısır’ı değil aynı zamanda Suriye’yi de Moğol hakimiyetinden kurtardı.80 Bundan sonra Kutuz, Suriye’nin efendisi oldu.81
Bilindiği üzere Memlûkler Mısır’ın hakimiyetini Mısır tahtının şer’i sahibi olan Eyyûbîler’in elinden zorla almışlardı. Bu durumu ve kendi köle asıllarını unutturmak için, kendilerine şeref verecek ve hâkimiyetlerine meşrûiyyet kazandıracak büyük bir hadiseye ihtiyaçları vardı.82 Nitekim daha önce zikrettiğimiz gibi Hülagu, Eyyûbîler’in yerine Mısır’ın idâresini ele geçiren ve henüz kurulma aşamasında olan Memlûk Devleti’ni itaat altına almak amacıyla gönderdiği mektubunda hem Memlûkler’i hem de onların sultanı olan Kutuz’u aşağılıyor ve onun Sivas’ta satılmış bir köle olduğunu hatırlatıyordu. İşte ‘Ayn-ı Câlût savaşı Memlûkler’in bu vasıflarını unutturup onlara İslâm dünyasının hâmisi ve bayraktarı sıfatını kazandırmıştır. Dolayısıyla onların hâkimiyetlerinin devamı Müslümanları korumalarının devamı ile mümkün olacaktır.
Memlûk Devleti ‘Ayn-ı Câlût’u müteakiben iki asır boyunca, Osmanlı Devleti’nin yükseliş dönemine kadar, Yakın Doğu’nun en büyük devleti haline gelmiştir.
Memlûklerin ‘Ayn-ı Câlût’da gâlip gelmesinin en önemli sonuçlarından birisi de Mısır ve Suriye’nin birleştirilmesidir. XII. yüzyılda Nurüddin Mahmud Zengi ve sonra da Selâhüddin Eyyûbî’nin bütün güçleri ile çabalayarak temin ettikleri Suriye ve Mısır’ın birliği Turanşah döneminde Memlûkler’in Mısır’ı ele geçirmesiyle parçalanmıştı. Turanşah’ın ölümünden sonra Eyyûbî ailesinden Halep hakimi en-Nâsır Dimaşk’ta, es-Sa‘id Gazze ve Subeybe’de; el-Mugis ise Kerek ve Şevbek’te istiklâllerini ilân etmişlerdi. Bu sayede siyasî birlikten mahrum olan bölge istikrarsızlık içindeydi. Bunlardan başka Hama’da el-Melik el-Mansûr, Sahyun, Burziye ve Balatunus’ta Emir Muzafferüddin Osman, Tell-başir, Rahbe ve Tedmür’de el-Melik el-Eşref, Musul’da Bedrüddin Lü’lü, Meyyâfarikîn ve Diyarbakır’da el-Kâmil, Mardin’de es-Seyid İlgazi, Erbil’de es-Sahib Tacüddin hakim bulunuyordu.83 Eyyûbî ailesinden el-Melik en-Nâsır’ın 3 Şubat 1251’de Mısır’ı ele geçirerek Memlûkler’e son verme gayretleri başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Abbâsî Halîfesi el-Musta’sım yaklaşan Moğol tehlikesi karşısında Yakın Doğu’daki Müslümanların birliğini temin etmek amacıyla Dimaşk hâkimi en-Nâsır Yusuf’a elçiler göndererek Memlûk Sultanı Aybek ile anlaşmasını ve ittifâk yapmalarını emretmiş, bunun sonucunda Suriye’deki Eyyûbîler ile Mısır’daki Memlûkler arasında anlaşma sağlanmıştı. 1253 Nisan’ında yapılan bu anlaşmaya göre Mısır ile Gazze, Kudüs ve sahil bölgesi dahil olmak üzere Ürdün Nehri’ne kadar olan Filistin Memlûkler’in oluyor, Suriye’nin geri kalan kısmı da Eyyûbîler’e bırakılıyordu.84 Bu anlaşma; Eyyûbîler’in, Memlûkler’in Mısır’daki hâkimiyetinin şer’î olduğunu kabul etmesi85 anlamına geldiği gibi, Mısır ve Suriye’nin de resmen bölünmesi demekti. İşte ‘Ayn-ı Câlût Savaşı’ndan sonra Mısır ve Suriye’nin birliği yeniden temin edilmişti. Fakat bu birliğin sağlanmasında Eyyûbî hanedanının rolü olmamıştır. Moğollar Suriye’ye girdikleri zaman bazı Eyyûbî melikleri onlarla ciddî bir mücâdele yapmak yerine Moğollar’a yüklü hediyeler göndererek veyahut kendiliğinden teslim olarak onların Suriye’yi ele geçirmelerini kolaylaştırmışlardır. Hattâ Eyyûbî ailesinden es-Subeybe hakimi el-Melik es-Sa‘id Moğollar’ın gücü karşısında durmaya muktedir olamadığı gibi büyük bir acz ve ihânetle ‘Ayn-ı Câlût’da Ketboğa ordusunda Müslümanlara karşı savaşmıştır. Bütün bu sebepler yüzünden Eyyûbîler, Müslümanların gözündeki itibarlarını kaybetmişlerdir. Artık herkeste Eyyûbî ailesi mensûplarının hükümdarlık yapmaya lâyık olmadıkları düşüncesi hâsıl olmuştur.
Dostları ilə paylaş: |