Ahlat Mezar Taşları / Prof. Dr. Beyhan Karamağralı [s.208-217]
Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi / Türkiye
Mezar taşları, tarihli olmaları sebebiyle, etnografik ve sanat tarihi eserleri için “terminus post quem” ve “ante quem” olarak da belge hüviyeti taşırlar. Kısaca mezar taşları yapıldıkları çevrenin ve devrin inançlarının, adetlerinin, sanat geleneklerinin, tabii, iktisadi ve sosyal şartlarının müşterek mahsulüdür. Türk mezar taşları, milli kültürümüzün nesiller boyu devam edegelmiş belgeleridir. Onlar halkın duygu ve düşüncelerinin, sanat zevkinin, örf ve adetlerinin akisleridir. Mezar taşları sadece bir milletin yayıldığı ülkelerdeki kültür birliğini ortaya çıkarmakla kalmaz, aynı zamanda o milletin menşeini de ortaya koyarak ona damgasını basar. Onlar bir milletin tapu senetleridir.
Türklerin zaman zaman hükümleri altında bulundukları Türkistan, Azerbaycan, Macaristan, Yugoslavya, Yunanistan, Bulgaristan, Arnavutluk, Romanya ve Arap ülkelerinde yapmış oldukları mezar taşları ile Türkiye’deki örnekler arasında ayrı kültürü paşlaşmaktan doğan benzerlik dikkati çeker.
Düzensiz şehirleşme sonucu bir kısım mezarlık arsa haline getirilmiş ve buralardaki bazı mezar taşları müzelere yığın halinde atılmıştır. Bu taşların envanterleri de eğer yapılmış ise yanlış olmuş baş ve ayak taşları ile sandukaları birbirine karışmıştır.
Mezarlıklar
Mezarlıkları bakımından Ahlat, bütün Ortaçağ İslam dünyasında müstesna bir yer işgal eder. S. Eyice, bölgeyi dolaşan İngiliz seyyah H. B. Lynch’nin 1901 yılında yayımlanan kitabında bu mezarlığı, Kensal Green ve Pere Lachaise mezarlıkları ile mukayese ettiğini, bu mezar taşlarını sanata çok değer veren, çok seviyeli bir medeniyetin temsilcisi olarak gördüğünü söylediğini, Doğu Anadolu’yu dolaşan W. Bachmann’ın da Lych’in sözlerini tekrarladığını, ifade etmektedir. (B. Karamağaralı, Ahlat Mezar taşları, 1972).
Ahlat’ta muhtelif yerlerde görülen küçük mezarlıklardan başka tarihi değer taşıyan ve büyük sahalar kaplayan altı mezar vardır.
1. Harabe Şehir Kabristanı
Bu mezarlık Selçuklu Kalesi içindeki Harabe Şehir’de bulunmaktadır. Etrafı taş bir duvarla çevrili olan kabristanda alelade mezar taşları ile iki “akıt” (tümülüs tarzında mezar) bulunmaktadır.
2. Taht-ı Süleyman Kabristanı
Hasan Padişah Kümbeti’nin güneybatısında, adını taşıdığı mahallede bulunmaktadır. Burada XIV. asra ait pek çok şahideli mezar taşı, bir akıt ve bir koç heykeli mevcuttur. mezar taşları itina ile işlenmiştir. Bir kısım mezar taşları Meydanlık Kabristanı’nda isimleri bulunan sanatkârların kitabelerini taşımaktadır. Bununla beraber buradaki eserler Meydanlık Kabristanı’na göre ikinci sınıf eserlerdir. Bu mezarlığa Kara Şeyh Mezarlığı da denilmektedir.
3. Kırklar Mezarlığı
Kırklar Mahallesi’nde bulunan bu mezarlıktaki kabirlerin bir kısmı XIII-XIV. asırlara aittir. Bunlar da şahide ve sandık şeklinde mezar kısmını ihtiva eden tiptedirler. Kitabeli ve sanatkâr imzalı olmakla beraber, küçük ölçüde ve kabaca işlenmişlerdir. Fakat sütun şeklindeki bir sanduka, bu tipin, Ahlat mezarlıklarında bulunanların en itinalılarındandır. Bu mezarlıkta Orta Asya balballarını hatırlatan insan şekli arkaik şahideler mevcuttur. Bunlar yuvarlak bir baş ile omuzları belirleyen taş blokları halindedir.
4. Merkez Kabristanı
Merkez Mahallesi’nde Şeyh Necmeddin ve Erzen Kümbetleri’nin bulunduğu sahadır. Çoğu harap olmuş basit mezar taşlarını ihtiva etmektedir. Bu mezarlığın bulunduğu mahalleye “kayı” dan muarref olarak “Kaya” denmektedir. Mezarlık da aynı zamanda Kaya Mezarlığı olarak anılmaktadır. Erken Osmanlı devri yazmalarından Kayı Boyunun ilk durağının Ahlat olduğu kayıtlıdır. Civarda “Kınık” isimli bir köyün de olduğu söylenmektedir. Bu sebeple “Kaya” denen bölgede Kayıların oturdukları düşünülebilir.
5. Meydanlık Kabristanı
Ahlat’ın en mühim ve en büyük mezarlığı budur. Bugün kuzeyden güneye Taht-ı Süleyman yolu ile Tatvan şoşesi, doğudan batıya İki Kubbe Mahallesi ile Harabe Şehir arasındaki geniş düzlüğü kaplayan mezarlığın çevresi kısmen tarla haline getirilmiş ve şahıslara tapulanmıştır. Bugün Taht-ı Süleyman yolunu, Tatvan şoşesine bağlayan yol, mezarlık içinden geçirilmiş ve pek çok mezar bu yola rastlandığı için bozulmuştur. Mezarlıkta, bir oda, bir hol şeklinde veya birkaç odalı akıtlara rastlanmaktadır. Meydanlık Kabristanı XII. asrın başından XVI. asra kadar tarihlenen muhtelif tiplerden, takriben bin kadar mezar taşı ihtiva etmektedir. Mezar taşları sıralanışlarına göre bize devirleri, istilâ ve savaşları göstermektedir. Bu bakımdan Meydanlık Kabristanı bulunmaz bir tarihi belge durumundadır.
6. Kale Mezarlığı
Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran Seferi’nden sonra inşasına başlayan ve Kanuni Sultan Süleyman zamanında tamamlanan Osmanlı Kalesi dışında bulunan bu mezarlık, Osmanlı devri mezar taşlarını ihtiva eder. Tezyinat yalnızca şahidelerin yan yüzlerinde, kuş ve hançer motiflerinden ibarettir. Kitabesinden “Şeyh” olduğunu öğrendiğimiz Eyyup’un mezar taşı 1644 tarihlidir. Diğer bir mezar taşında da ölen kimsenin ilim ve kalem sahibi olup ve yine aynı tarihte, 1644’te öldüğü anlaşılmaktadır. Bu mezar taşları, Ahlat’ta bu sanat kolunun artık sönmüş bulunduğunu ve Ahlat’ın bir mezar merkezi olma hüviyetini kaybettiğini göstermektedir.
7. Koç Heykelleri
Ahlat’ta üzerinde kitabesi bulunan kırmızı tüften yapılmış iki koç heykeli de bulunmaktadır. Bunların ikisinin de başları kopmuştur. Ortaokulun bahçesinde müzeye kaldırılmış bulunan 100x0.60x0.43 m. ölçüsündedir. Bu heykel karın kısmından ikiye ayrılmıştır. Sırtını kaplayan kitabe 1400-1401 tarihini verir. Diğer heykel Kırklar mezarlığında yarıya kadar toprağa gömülü vaziyette bulunmuştur. Bu mezar taşı 1.06x0.60x0.41 m. ölçüsündedir. Taşın sırtında itinasız dişi olarak yazılmış mezar kitabesi bulunmaktadır. Doğu Anadolu’nun pek çok bölgesinde bu tip mezar taşlarına rastlanmaktadır. Bunlar içinde üzerinde haz bulunanlar da vardır. Bizanslılar ve diğer Hırıstiyanlar topluluklarında koç, koyun ve at şeklinde mezar heykeli mevcut olmadığı için, Ermeni ve Gürcüler tarafından yapılmış bulunan bu tip mezar taşları köksüz kalmaktadır. Kanaatimizce bunlar Türk kültürünün Ermeni ve Gürcülere tesirinin belgeleridir; ya da bu topluluklar tarafından Hıristiyanlaştırılan fakat kendi inanç ve adetlerini yaşatan Türklerin bıraktıkları hatıralardır. Koç ve koyun heykellerinin Doğu Anadolu’dan başka, Seyitgazi, Afyon ve Akşehir gibi İç Anadolu bölgesinde rastlanması bunların Türklerden başka hiçbir topluluğa ait olamayacağını ortaya koyar.
Ahlat Mezar taşları genel vasıflarına göre; I. Çatma lahitler, II. Şahidesiz prizmatik sandukalar, III. Şahideli mezarlar olarak üç ana grup içinde incelenebilir.
I. Çatma Lâhideler
Bunlar gri tüften kesilmiş iki uzun levhanın kenarlarından bir açı teşkil edecek şekilde birbirine çatılması ile meydana gelen bir lâhitle, baş ve ayak uçlarındaki üçgen boşlukları kapatmak üzere yerleştirilen dikdörtgen bloklardan meydana gelmişlerdir. Meydanlık Kabristanı’nın kuzeydoğu köşesinde bulunan bu mezarlar sayıca fazla değildir. Mezarlıkların satıhları çoğunda boş bırakılmıştır. Yazı bulunan bir lâhitte “Besmele”den başka ölünün hüviyetini bildiren bir kitabe de görülür. Yazı arkaik bir kûfî’dir.
Bu tip mezar taşları Ahlat’ın bilinen en erken taşlarıdır. XI. asrın sonu veya XII. asrın başına ait olan örnekleridr.
II. Şahidesiz Sandukalar
Bu mezar taşları İslâm âleminde her bölgede ve devirde sevilerek yapılmışlardır. Bunların en eskileri Ahlat’ın Meydanlık Kabristanı’nda görülür. Kabristanın kuzeydoğusunda toplu olarak bulunan bu tipin, güney-batıya doğru seyrekleştikleri müşahede edilir. Bunlar iki gruba ayrılırlar:
1. Yekpare gövdeli
Sandukalar
Bunlar kaidesiz veya alçak ve ensiz birkaç basamaklı bir kaide ile birlikte kesilmiş, beş kenarlı prizma biçiminde, yekpare bir kitle teşkil eden basit sandukalardır. Çoğu gri tüften yapılmıştır. Uzunlukları 1.91-2.15 m. yükseklikleri 0.60-0.90 m. arasında değişmektedir. Bunlar Meydanlık Mezarlığı’nın kuzeydoğusunda orta kısımlarda yer alırlar.
Bu sandukalarda, iki yanda çatıyı teşkil eden satıhlarda dişi olarak ölünün hüviyetini bildiren kitabe yer alır. Ayrıca “Besmele” ve “İhlas” surelerinin baş kısımlarına tesadüf edilmektedir. Kitabeler mail kesimdir. Hiçbirinde sanatkâr ve tarih kitabesi yoktur. Bu eserler de XI. asrın sonundan XII. asrın ilk çeyreği arasında tarihlenebilirler.
2. Gövdeli ve Kapaklı Sandukalar
Gövdeli ve kapaklı sandukalar olarak ele aldığımız bir grup sanduka daha vardır. Bu sandukalar yekpare sandıkların batısında yer alırlar.
Bunlar içi boş bir sandık şeklinde gövde ile onun üzerine konulmuş olan prizmatik kapaktan meydana gelmişlerdir. Ancak çoğunda kapak kaybolmuş, gövde toprak altında kalmıştır. Bunlar H. Karamağralı tarafından yapılan kazı sırasında toprak üstüne çıkarılmış ve temizlenmiştir. 1.94-2.18 m. uzunluğunda ve 0.27-0.68 m . yüksekliğindedirler. Bu tip mezarlar Orkun vadisinde Bilge Kağan Anıtı civarında da görülmektedir. Orta Asya’da pek çok örnek bulunan bu tip sandukaların diğer örneklerini Gaznelilerde de bulmaktayız. Şam’da, Halep’te başka örnekleri vardır.
Ahlat’taki bu tip lâhitlerde ölünün lâkabı, adı ve seceresi kapaktaki mail kısmın satıhlarına kûfî ile yazılmıştır. Kitabe kuzeye bakan yüzden başlar ve prizmatik kapağı dönerek devam eder. Ölüm tarihleri yalnız iki eserde kayıtlıdır. Biri 1158 diğeri 1161 tarihlidir. Bunların hiçbirinde sanatkâr kitabesi yoktur ve eserin kitabesinde yazı arkaik bir sülüstür. Bu taş arkaik sülüs için terminus ante quem (bundan evvel olamaz) ve kûfî hat için terminus post quem (bundan sonra olamaz) teşkil etmektedir. 1161 tarihli eserle birlikte ham kûfî yazı kullanımı hem de bu tip sanduka yapımı sona erer. Bu eserin bulunduğu devir Sökmenoğulları devridir. Bunlarda Samarra tezyinatının etkisi görülmektedir.
Bu taşlardaki tezyinatların esasını kûfî celisi ile yazılmış sureler teşkil eder. Sandukalardaki kûfî yazı çeşitleri dörde ayrılır. Bunların her birini eserler üzerinde görebiliriz.
A- Harflerin alt kenarları aynı hat üzerindedir. Harflerin sadeliği, köşelerin keskin olması ve alt kenarlarının aynı sırada olmaları ile karakterlenirler.
B- Kûfî yazının noktalarla süslendiği örnekler: Bunların başta gelen özelliği harflerin aralarına ve içlerine noktaların, ota benzer stilize motiflerin yerleştirilmiş olmasıdır. Bunlar Samarra C uslûbunu hatırlatırlar.
C- Bu grupta kûfî hattın uçları spirallerle biter. Spirallerin noktaların yerini aldığı müşahede edilmektedir. O halde bu kûfî yazı türü noktalı kûfîden sonra ortaya çıkmıştır. Yani kûfî yazı daha gelişmiştir. Bu mezarlar bir evvelkileri takiben yapılmışlardır. Bu gruptaki mezar taşları Samarra tezyinatını hatırlatmaları, “S” kıvrımlarını ihtiva etmeleri ile sandukaların en güzellerini oluştururlar.
D- Rumili ve kıvrık dallı kûfî ile yazılmış olan sandukalar, gerek ölçülerinin büyüklüğü gerekse kûfî yazıya karışan kıvrık dal tezyinatı ile evvel taşlardan daha sonra yapılmışlardır. Yazı ve kıvrık dallar evvelkilerden farklı olarak dik kesim gösterirler ve kabartma olarak işlenmişlerdir. Kıvrık dallardan çıkan filiz ve yapraklar harflerin aralarındaki boşlukları doldurur. Ahlat’taki sandukaların gelişme seyri içinde bu taşların 1160-1200 arasında Sundukoğulları (Ermenşahlar) zamanında yapılmış olduklarını düşünmekteyiz
III. Şahideli Mezarlar
Bu tip mezarlar XIII. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren görülmeye başlarlar ve XVI. yüzyıla kadar devam ederler. Şahideler genellikle taşın yalnız baş kısımda bulunur. Bunların sandukaları silindirik, sütün veya dikdörtgen priza şeklinde görülebilirler. Silindirik sandukalar bir veya birkaç basamaklı bir kaide ile onun üzerinde silindir şeklinde bir kapak ihtiva ederler. Meydanlık Kabristanı’nın doğu tarafından yoğun olarak bulunan bu tipin örnekleri batıya ve güneye doğru seyrekleşir. Bunlar 1210 tarihinden itibaren görülmeye başlarlar. Sökmenoğullarının kurduğu devletin 1207 yılında Eyyubillerin eline geçmesi mezar taşı yapımını etkilememiş, mezar taşı süsleme sanatı normal gelişmesini takip etmiştir. Bu dönemde Ahlat iç işlerine serbest, halkı huzurlu olmuştur. Fakat 1229’da Celaleddin Harezmşah’ın Ahlat’ı, istilası ile ve onu takip eden devrede, mezar taşlarının tip ve süslemelerindeki gelişme ve değişme durmuş buna mukabil Moğol istilasından sonra çok ihtişamlı eserler yapılmaya başlanmıştır. Şahideli mezar taşlarında sadece baş taşının bulunduğu örnekler giderek artmış ve önemli şahısların mezar taşları fevkalade süslü, ihtişamlı ve Orta Asya’daki Orkun Stelleri ile boy ölçüşecek ölçülerde olmuşlardır.
Şahideli mezar taşlarının mezarı teşkil eden dikdörtgen sanduka kısmının yan kenarları yanyana kısa boylu nişler, kandiler ve madalyonlarla süslenmişlerdir.
Şahideli Mezar taşlarında cephe kompozisyonu:
1- Geometrik ağ ile kaplı olan şahideler: Bunlarda geometrik ağ yekpaere bir pano gibidir. Bazen geometrik süsleme bir çerçeve içine alınır. Bu şahideler genellikle silindirik sandukalı mezar taşlarında görülürler. XIII. yüzyılın sonlarında bu tip sona erer. İmza kitabesi arkada, ölüm kitabesinin bitiminde yer alır. Bazen şahidenin ön yüzünde, üst kısımda, aşağıya doğru uzanan sağır bir sivri kemer görülür. Geometrik ağ, süslemenin gelişme seyri içinde daralarak ve küçülerek devam eder. Geometrik ağların erken örneklerinde yıldızların ortalarında meydana gelen boşluklara post Samarra motifi olan “S” kıvrımları işlenmiştir.
2- Nişli Şahideler: XIII. yüzyılın sonlarında şahideler geometrik ağ ile kaplı silindirik sandukalı mezar taşı tipi azalmış ve tek tük görülmeye devam etmiştir. XIII. yüzyılın ortalarından itibaren XIV. yüzyıl boyunca dikdörtgen biçimli sandukası bulunan şahideli mezar taşlarının şahidelerinin aşağı yukarı yarısını kaplayacak şekilde orta kısımlarına bir sağır kemer içinde geometrik ağ ve yıldız kompozisyonları yerleştirilmiştir. Kemerin kalın yüzü yazı ile kaplıdır. Bazen nişi teşkil eden bu alanda geometrik ağın konturları oyularak belli edildikten sonra yıldızların içi bir dantel gibi tekrar işlenmiştir. Bu iki defa oyulma şahidelere boyut kazandırmıştır. Orta kısımdaki büyük nişin içinde yalnızca palmet yaprak kompozisyonuna da rastlanmaktadır. Bir sivri sağır kemer içindeki bu palmetli nişler daha çok XIV. yüzyılda görülür. XV. yüzyılda ancak birkaç örnekle temsil edilirler. Şahidelerin üçte birinde ortanın yukarısında imza kitabesi yer alır. Yazı genellikle itinalı sülüstür. Kitabe bir çerçeve içine alınmıştır. Kitabenin fonu kıvrım dallarla doldurulmuştur. Kitabeliğin üst tarafında yine süsleme bordür ve şeritler görülebilir. Şahidelerin yukarı kısmına baktığımız zaman en üst örgülü kûfîden esinlenmiş bir desenin, alt alta iki bordür halinde yer aldığını görürüz. Bu kûfîdir bozma şekil zaman zaman “Allah” lafzını da ihtiva eder. Bazı örneklerde burada küçük nişler de görülür. Nişlerin içine kandiller asılıdır, şamdanlar da yanar vaziyette gösterilmişlerdir. Şahidelein en alt bölümünde yine enli bir nişli bordür vardır. Bu bordürde de içlerinde kandillerin asılı olduğu ve yanar vaziyette mumların yer aldığı şamdanların bulunduğu küçük yanyana nişler görülür.
Şahideler arka yüzlerinde ölenin ismi, şeceresi ve unvanları bildirilir.
“Meliku’ş-Şuara,” Hafızu’l-Kuran, Mazlum, Emiru’l-kebir; ve Emirül-ecel vs. gibi, suda boğularak veya başka bir ülkede bulunan oğlunun hasretine dayanamayarak bu dünyadan göçmüş ise bunlar da şehideler de belirtilmiştir. Dindarlar, kadılar, melik ve melikeler de mezar taşlarına kaydedilir. Ayrıca ölenlerin vasıflarına uygun şiirler de bu yüzde kalır. Dünyanın döndüğüne, gökyüzüne ve yıldızlara ait bilgileri de bu taşlardan öğrenmek mümkündür. Bütün İslâm felsefenin özelliklerinden kaydedildiği mezar taşları Türk kültür tarihinin belgeleridir.
Şahidelerin arka yüzlerindeki ölüm kitabelerinin üzerinde, bazen iki üç sıra halinde mukarnas bulunur. Bazen de bu bordürün yerinde başlangıç kısımları ejder başı şeklinde bir kemer görülür. Kemerin tepede düğüm yaptığı örnekler de mevcuttur. Bu ejder süslemelerin menşei Çin Han Sülalesi’ne (145-169) kadar dayanır. Bir Wu aile mezarında, taş bir levha üzerinde, tepede düğüm yapan kemer şeklinde ejderler görülür. Yine Çin’de Şhensi’de IV-VI. yüzyıllara ait mezar taşı mahiyetindeki bir kabartma levha üzerinde yine kemer şeklinde ortada düğüm yapan ejderler vardır. Mineapollis Müzesinde VI. yüzyıla ait bir lahit kapağı üzerinde birbirine sarılmış iki ejder kabartması görülür. Sian-Fu’da VIII. yüzyıla ait bir Nesturi anıtı üzerinde taşın yukarı kısmında başları yanlara doğru açılan iki ejder görülür. Osaka Müzesi’nde bulunan Lu-Ch’eng’e ait bir Sung devri (920-1126) manzara resminde, kemer şeklinde iki başlı ejder tasvirli bir mezar anıtı bulunur. Kırgızistan’da Burana şehrinde müzede yukarıda saydığımız anıtlara benzeyen ve Ahlat mezar taşlarını hatırlatan kemer şeklinde ve başlangıç yerleri ejderlerle biten bir mezar anıtı sergilenmektedir. Kültigin’in (Köl-Tigin) Orkun vadisindeki 732 tarihli anıtı üzerinde de böyle bir kabartmanın olduğu bilinmektedir. Bilge Kaan anıtında, bir kemer şekli meydana getiren bir çift ejder kabartması bulunmaktadır. Bu anıt, formu ve ölçüleri itibarıyla Ahlat mezar taşlarını hatırlatır. Buna ilave olarak Ahlat’taki taşların üst kısımlarında yer alan ejder kabartmaları ile de büyük bir kompozisyon benzerliği gösterirler. Bu durum ölüm hakkındaki duygu ve düşüncelerin büyük bir değişikliğe uğramadan Ahlat’’ kadar geldiğini göstermektedir. Evliye çelebinin dediği gibi dillerinin Çağatayca’ya çalması, Doğu Türkistan’dan gelen oymakların kendi geleneklerini ve etkisinde kaldıkları motifleri Anadolu’ya getirdiklerini ortaya koyar.
3- Büyük bir kandil motifi ile süslenmiş şahideler: Kandil motifleri bütün şahideyi kaplamaktadır. Bunun yanı sıra alt ve üstte yazı ve nişli bordürlerin bulunduğu örnekler de vardır. Bu tip mezar taşlarının üzerinden sanatkâr kitabesi yoktur. Bunlar daha ziyade mahtut gelirli kimselere ait olmalıdırlar. Meydanlık Kabristanında bulabildiğimiz en erken örneği 1249 tarihlidir. XIV. yüzyıl bu kandilli şahidelerin kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Yazılar
Şahideler üzerindeki yazılar, dini metinler ve kitabeler olmak üzere ikiye ayrılır. Dini metinler ayet ve hadisler ile dua ve ölümle ilgili hikmetli sözlerdir. Kitabeler ise ölüyü ve sanatkâr’ı tanıtan bilgileri ihtiva eder.
XII. yüzyılın sonlarına doğru “Besmele” ile birlikte Al-i İmran suresinin 185., Enbiya suresinin 35. ve Ankebut suresinin 57. ayeti olan “Küllü nefsin zaikatu’l mevt” (bütün nefisler ölümü tadıcıdır) yazıları mezar taşlarında görülmeye başlar.
XIII. yüzyılda kandilli şahidelerin alınlıklarında da “Küllü nefsin zaikatu’l-mevt” ayeti kullanılmıştır. Buna ilave olarak “Allah” lafzının da yazılı olduğu örnekler vardır. XIII. yüzyılın üçüncü çeyreğinden itibaren şahidenin orta kısmında bulunan sağır nişi meydana getiren kemerin yüzünde Ayetu’l-kürsi veya Al-i İmran suresinin 18. ayetinin bir kısmı yer almaktadır. Yazılar bazen dişi bazen kabartma olarak hakkedilmişlerdir. Bu dönem yazılarında görünüş ve gösteriş ön plana çıkmıştır.
Şahidelerin arka tarafındaki ölü kitabesinden arta kalan boşluğa bazen “küllümen” aleyha fanin (Bütün insanlar fânidir) manasındaki Rahman sûresinin 26. Ayeti veya bazen bir hadis “Ey-Dünya Saatün, Vecaalha Taaten (Dünya kısa bir müddettir. Onu ibadetle geçir)”, bazen de bir dua “Rahmetu’llahi (Allah ona rahmet etsin)” sözleri yerleştirilmiştir. Bu yazılar artistik yazılar değillerdir, ancak itinalı olarak yazılmışlardır. Sanatkâr ve ölüm kitabeleri oldukça süslü yazılmışlardır. XII. yüzyıl sonu, XIII. yüzyılın ilk çeyreğinde ölümle ilgili Farsça şiirler ölü kitabesinin altında yer alır.
İmza kitabelerinin XII. asrın sonu ile XIII. asrın eserlerinde belli bir yeri yoktur. Sanatkârlar henüz araştırma safhasındadırlar. İsimlerini müsait bir yere sıkıştırmaktadırlar. XIII. asrın son çeyreğinde bir iki eser hariç hepsinde sanatkâr imzaları itinasızca ve küçük olarak yazılmıştır.
XVI. asrın başında sanatkâr kitabesinin belli bir yeri, belli bir yazı üslubu belirlenir. Kitabeler düz silmeli veya zencirekli bir çerçeve içine alınırlar. Kitabelik böylece değişmez bir şekil almış olur. Sanatkâr Havend b. Bergi, Asil b. Veys ile bu klasik tarz XIV. asrın sonuna kadar devam eder.
Ölüm kitabeleri XII. sırda “haza kabru” kelimeleri ile başlar. Bu tarz XIV. asra kadar devam eder. XIII. asırda “hazihi türbeti” veya “hazihi ravzatü” ibareleri nadir görülür. XIV. asırda bunlar çoğalarak devam ederler. Bunlar ölüm kitabelerinin başlama sözleridir. XIV. asırın ilk çeyreğinde nadir görülen “Allahumme taattaf birahmetuke ve rafetuke ala sakini haza’llahd” ile başlayan ibareler XV. ve XVI. asırlarda moda halinde yaygınlaşır.
Ölüm kitabesi metinlerinde kısaca ölünün şeceresi, lâkap ve şöhreti yazılır ve ölüm tarihi kaydedilir. XIII. asrın ikinci yarısından itibaren ölüyü öven ve onun vasıflarını anlatan ibareler artmaya başlar. XIV. asırda ise Orkun stellerindeki gibi ölünün sağlığında yaptığı işler övgüyle anlatılır. Meselâ bir kitabe “İlmiyle iş gören, fazıl, kadınların ve hakimlerin en büyüğü, iki âlemin müftüsü, dinin ve milletin süsü” gibi sıfatları yer alır. Bazı kimselerin Emir, Ahi, Fetâ olduklarını da öğrenmekteyiz.
Ölüm kitabelerinde yer alan ölünün arkasından duyulan hüzün, ölünün hayat hikayesini kısaca anlatan ibareler, Göktürk mezar kitabelerinde de dikkati çeker. Orkun anıtlarından başka Koşo Çaydam’da bulunan mezar taşları üzerinde de ölünün arkasından duyulan hüzün, ölünün hayat hikayesini anlatan pasajlar mevcuttur. Bu durum eski Türk geleneklerinden birinin daha Ahlat’ta tekrar ortaya çıktığını göstermesi bakımından ehemmiyetlidir.
Mezar Taşı Ustaları ve Ahlatlı Sanatkârlar
İstila ve bilhassa zelzeleler Ahlat’ın XII.-XIV. Asır anıtlarının ve kümbetlerinin bir çoğunu yıkmış ve ortadan kaldırmıştır. Bu yapıların mimarî ve tezyini karakterleri hakkında ancak kazılar sonunda bilgi edinilmiştir.
Ahlatlı sanatkârlardan beşini, Ahlat dışında meydana getirdikleri eserlerden tanıyoruz. Bunlar Konya Alaaddin Camii’nin minberini yapmış olan “El-Hac Mekki b. Bergi el-Hilâti”, Anadolu’daki bütün XIII. asır anıtları içinde gerçekleşen müstesna bir yer işgal eden Divriği Ulu Cami ve Darüş-Şifası’nı yapmış “Hurşah el Hilâti” Tercan’daki Mama Hatun Türbesi’nin mimarı Ebu’n-Nema b. Mufaddal’l-Ahval el-Hilâti” Gevaş Halime Hatun Künbeti’nin ustası “Esed b. Havend el-Hilâti” Kayseri-Nevşehir yolu üzerindeki Alay Han’ın ismi tam olarak okunmayan sanatkârdır.
Anadolu Selçuklu Sanatı içinde nevi şahsına münhasır birer yapı olarak kalan Divriği ve Tercan’daki mimari anıtların Ahlatlı birer sanatkâr tarafından yapılmış olması Ahlatlı sanatkârlar üzerine dikkati çekmektedir. Biz bugün eserleri Ahlat dışında bulunan beş büyük sanatkârdan başka 23 Ahlatlı sanatkâr daha tanıyoruz. Bunlar mezar taşlarını mezar anıtları haline getiren sanatkârlardır. Bu sanatkârlardan “Kasım b. Üstad Ali” Ahlat’ın en güzel kümbetlerinden olan Erzen Hatun Kümbeti’nin mimarıdır. Gevaş Halime Hatun Kümbeti’ni yapan “Esed b. Havend” Ahlat mezar taşlarını yapan ustalardan biridir. Bu durum Ahlat mezar taşlarında ismi bulunan sanatkârların aynı zamanda mimar olduklarını ortaya koymaktadır. Esasen bu ustaların süslemiş oldukları eserlerin kalitesi de bunların yüksek bir kültür sahibi olduklarını göstermektedir.
Ahlat mezar taşları üzerinde sanatkâr imzalarının bulunuşu bu eserlere bir hususiyet ve ayrıca da ehemmiyet kazandırmaktadır. Uygurlardan kalan Koşo Çaydam havalisindeki bir sanduka üzerinde “azgana er ağar yapmış” denilmektedir. Müslüman mezar taşları içinde tespit edebildiğimiz en erken imza Yezd’de, Fatıma binti Yezd b. Ahmet b. Ali’nin mezar taşındadır. Anadolu mezar taşlarında ilk olarak imza Ahlat’ın Meydanlık Kabristanı’ndaki şahide mezar taşları üzerinde görülmektedir. Tokat mezar taşlarından birinde ve Akşehir mezar taşlarının birkaçında imzaya rastlanmaktadır. Bunların değeri sadece münferit bazı ustaların isimlerinin bilinmesinden ileri gitmemektedir.
Genellikle mezar taşlarındaki üslûpların gelişme ve değişmesinde sanatkârların rolü tespit edilememektedir. Buna mukabil Ahlat mezar taşlarındaki imza kitabelerinden, sanatkârların hüviyetlerinden başka, hayatlarının muhtelif safhalarını ve üslûplarının gelişme ve değişme seyrini takip edebiliyoruz. İmza kitabelerinin bazılarında, sanat hayatının merhalelerini ifade eden “gulâm, şagird, “ûstad” gibi lâkaplar bulunmaktadır. Dikkati çeken diğer bir husus da Ahlatlı mezar taşı sanatkârlarından mühim bir kısmının dede, baba, oğul, amcazade ve hoca-talebe münasebetleri içinde bulunmalarıdır. Sanatkârlar ilk eserlerinde ustalarının ismini belirtmektedirler. Ahlat mezarlıklarında yatanlar arasında ahi ve feta sıfatlarını taşıyan bazı isimlere rastlanmaktadır. Bu durum, sanatkârlar arasındaki dikkat çekici bağları ve dayanışmayı. XII.-XVI. asırlardan Doğu Anadolu’da yaygın olan Fütüvvet veya Ahilik teşkilatının mevcudiyetini ortaya koymaktadır. Bir esnaf teşkilâtından olan fütüvvet veya ahilikte esnafın riayet etmesi gereken bir çok kaide ve merasim mevcuttur. Mesela bir sanata intisap eden bir kimsenin muayyen bir müddet bir ustanın yanında o sanatı öğrenerek çırak veya kalfa olması gerekmekte, ondan sonra kendi başına iş yapabilmesi veya işyeri açabilmesi için bir ehliyet merasimi yapılmaktadır. Ahlat mezar taşlarındaki imza kitabelerinde rastladığımız gulam şakirt ve üstat unvanları bu teşkilatın burada taşçı sanatkârları, arasında ne kadar kuvvetli olduğunu göstermektedir. Kitabelere göre, Ahlatlı sanatkârların, daha sonra sadece isimlerini yazdıklarını yani bir merasim sonunda kendi başlarına iş yapma iznini aldıklarını ve nihayet “üstad” unvanını kullandıklarını; bu safhadan sonra çıkrak ve kalfa yetiştirdiklerini tespit edebiliyoruz.
Ahlat mezar taşlarında tespit ettiğimiz sanatkârlar şunlardır: Osman b. Hasan, İbrahim b. Kasım, Esed b. Eyyüp, Cuma b. Muhammed, Havend b. Bergi, Esed b. Haved, Asil b. Veys, Muhammed b. Veys, Hacı Yusuf b. Miran, Hacı Mirçe b. Miran, Hacı Miran b. Yusuf, Muhammed b. Miran, Buus b. Şems (Şemdik) ed Darrabi el-Hilâti, Kasım b. Üstad Ali, Kasım b. Muhammed , Ahmed.
Bunlardan başka kendi eserlerini bulamadığımız fakat yetiştirdiği sanatkârların imza kitabelerinde ismi anılan Üstat Hoyeng adlı bir sanatkâr vardır.
Bütün bu sanatkârların hiçbirinin lahdini bulamadık. Meydanlık Kabristanı’nda rastlayabildiğimiz üç sanatkâr mezarı hüviyetleri hakkında başkaca bilgi edinemediğimiz “el-Müveşşi” lâkabı ile maruf üstat Ali b. Mevlud’’a, üstad Miran b. Hacı b. Hüseyin el-Haccare’ye ve üstat Alemuddin Sencer es-Sayigi’ye aittir. Diğer sanatkârların hiçbirinin mezarının bulunmaması, buna mukabil mezarı bulunan üç ustanın da mezarlıkta hiçbir eserine rastgelinmemesi bu üç sanatkârın mezar taşı ustası olmadığını düşündürür. Mezar taşı sanatkârlarının mezarlarının ise Meydanlık Kabristanı’nın dışında başka bir mezarlıkta bulunduklarını düşünmekle beraber henüz bu mezarlara rastlayamadık
Eseri Bulunan Mezar Taşı Sanatkârları
1. Osman B. Hasan
Elimizde bulunan üç eseri de XII. asrın son çeyreğine aittir. Bunlar baş ve ayak şahidesi bulunan yekpare sandukalı örneklerdir. İmza kitabesi ilk defa bu sanatkârlarda XIII. asırda klasik şeklini alacaktır.
Bu sanatkârlar adı bilinen ilk sanatkârdır. Eserleri Meydanlık Kabristanı’nın kuzeyinde, ortalara doğrudur.
2. İbrahim B. Kasım
Babasının Kasım olduğunu öğrendiğimiz sanatkârın eserleri Meydanlık Kabristanı’nın doğu kısmındadır. 1223 ve 1225 tarihli iki eserinde şahideler yıldız ağları ile kaplanmıştır. Sanatkârların 1217 ve 1222 tarihli iki eseri daha vardır. Bunların şahideleri silindiriktir. Bu sanatkârların şahideleri yıldız ağları ile kaplanmıştır.
3. Hasan B. Yusuf
Klasikleşen, şahideyi enlemesine bordürlerle ve büyük bir nişle süsleyen şahide kompozisyonlarının öncülerindendir. Motifleri iri ve kabadır. Küçük ölçülerde ve XIII. asrın ilk çeyreğinde eser vermiştir.
4. Muhammed Davud
Henüz tek bir eserini tanıdığımız bu sanatkâr XIII. asrın ilk çeyreğinde çalışmıştır. Şahideli bir mezar taşı yapmıştır. Taşın ön yüzünde sivri bir kemer içinde geometrik bir ağ görülür.
Bu sanatkâr, ön yüzündeki sivri kemerli nişi, kemer köşeliklerine koyduğu imza kitabesi ve kemerin üstündeki geçmeler ile birçok yeni unsuru bir araya toplamıştır.
5. Ahmed El Müzeyyin
Bu sanatkârların eserlerine Ahlat’ın Meydanlık Kabristanı’nda ve Reşadiye’de Çehrgilân Mezarlığı’nda rastlamaktayız. İmzası ve tarihi okunabilen en erken eseri 1249, en geç 1261 yıllarındandır.
Sanatkârlar şahide tezyinatında yepyeni motif ve kompozisyonlar denemiş. yeni bir teknikle çalışmalar yapmıştır. Böylece geometrik motifler ve etrafını saran rumi bordürler tamamen kaybolmuştur. Sanatkârların karakteristlik bir kompozisyonu örgülü kûfîden mülhem tezyinatın çift ve simetrik olarak bir pano halinde kullanılmasıdır. Ahmed el-Müzeyyin her eserine bir veya birkaç kandil de yerleştirir. Bu sanatkâr yeni bir lahit formu denemiş ve lahitler üzerine yeni motif ve kompozisyonlar yapmıştır. Moğol istilasına uğramış, karışıklığın hüküm sürdüğü bir yerde eski geleneğin ve çok emek isteyen, çift şahideli silindirik sandukaların terk edilmesi ve işçiliğin kabalaşması bu sanatkâr için tabii karşılanabilir.
6. Veys B. Ahmed
Eserleri Meydanlık Kabristanı’nın Kuzeydoğu kısmında, “Kadılar Mezarlığı” denilen alanda, bulunmaktadır. Bu mezar taşlarından en erkeni 1265, en geç olanı da 1275 tarihini taşımaktadır. Sanatkârların babası olan Ahmed, Ahmed el Müzeyyin olabilir. Eserlerinin tarihleri de böyle bir münasebete uygundur. Veys’in Asil ve Muhammed isimli oğulları devrin en büyük ustalarıdır. Yine devrin büyük ustalarından Asil b. Veys’e hocalık yapmış bulunan Esed b. Eyyub’da Veys’in yetiştirdiği bir sanatkârdır.
Bu sanatkâr, da birtakım yeni şekil, motif ve kompozisyonlar denemiştir. Sanatkârın repertuvarında yıldız ağları ile nar-palmet veya kandil-ruli konbinezonu mühim bir yer işgal eder. İmza kitabesinin yeri belli değildir. Eserleri babasınınkilere göre daha emeklidir. XIII. asrın üçüncü çeyreğinde eserler vermiştir.
7. Esed B. Eyyub
İmzasına Meydanlık ve Tahtı Süleyman Mezarlıklarında rastladığımız bu sanatkârların en erken 1277, en geç olanı ise 1291’dir. Sanatkâr bir eserinde Üstat unvanını kullanmakla beraber, Veys b. Ahmed’in gulâm’ı olduğunu kaydetmektedir. Babasının Müslüman olduğu anlaşılan Esed’in köle olması mümkün değildir. Çünkü İslam fıkhında babası Müslüman olan köle olamaz. O halde buradaki “gulâm” kelimesini köle değil talebe anlamına almak uygun olur. Sanatkâr kendisinin Veys b. Ahmed’in şagirdi olduğunu yaptığı eserlerinde tekrarlamıştır. Havend b. Bergü isimli büyük üstat ile Veys b. Ahmed, Esed b. Eyyub’un talebeleridir. Bu sanatkârların eserleri çok gelişmiştir. Sanatkâr hep yeni kompozisyonlar ve motifler denemiştir. Geometrik kompozisyonların ustası Ahmed b. Müzeyyin’in tesiri görülür. Fakat Ahmed’in kûfîden mülhem geometrik örgülerini rûmilerle kaynaştırmıştır.
8. Cuma B. Muhammed
Bu sanatkâr XIII. asrın son çeyreğinde çalışmıştır. XIV. asrın sanatkârı Yusuf b. Miran onun talebesidir. Adını Hoyeng olarak okuduğumuz hocasının ise hiçbir eserine rastlamadık. 1297 tarihli eserinin hiçbir orijinal tarafı bulunmamaktadır. Kitabelerini kaba bir sülüs ile kabartma olarak yazmış, harf aralarını rumîlerle süslemiştir. Barok bir hava taşıyan, taba ve kabarık motifler kullanılmış, teferruatlı ve emekli çalışmıştır. Sanduka tezyinatında urgan şeklinde ve aşırı derecede kabarık silmeli kemer dizileri üslubunu karakterlendirmektedir.
9. Asil B. Üveys
XIII. asrın sonu ile XIV. asrın ilk yarısında eser veren bu sanatkârların babası Üstat Veys b. Ahmet; ustası ise babasının gulâmı veya şakirdi olan Esed b. Eyyub’dur. Kardeşi Muhammed b. Üveys’dir. Meydanlık ve Taht’ı Süleyman Kabristanları’nda eserleri bulunmaktadır. En erken tarihli eseri 1325, son eseri ise 1327 tarihlidir.
Asil bin Veys, şahideli taşlar yapmıştır. Çift katlı oygu tekniğini geliştirmiş ve değişik seviyedeki motiflere farklı ışık tonları vererek, üstte bulunan desenleri daha plastik olarak göstermiştir. Yeni tekniklerle, şahidelere bambaşka görünüşler kazandırmıştır. İmza kitabesinde çift katlı oygu sistemini terk etmiş, yazı yıldız ağları, rumîleri hep aynı seviyede yaparak ayrı bir tarz gelişmiştir.
Işık gölge kontrasını küçük satıhlarda bile halletmiştir. Sanatkâr son eserlerinde motifleri sıklaştırarak veya seyrekleştirerek çeşitli oyunlar yapar, zengin desenler işler. Eserlerinde gözün seçemeyeceği kadar küçük rumîlerle, filigran tarzındaki oygularla, boş tek bir nokta bırakmaksızın taşı işlemiştir. Bu iki katlı işlemenin şaheser bir örneğidir. Bu kompozisyonu Esed b. Havend ve Mirçe b. Miran daha maharetle tekrarlamışlardır.
Asil’in harikulade eserleri yanında kaba bir işçilik gösteren, küçük çalışmaları da vardır. Asil’in şagirdine tesadüf edemedik. Bu sanatkârlardan sonra, mezar taşı işlemeciliğinde bir duraklama dikkat çeker.
10. Muhammed B. Veys
Veys b. Ahmed’in Asil b. Veys’in kardeşidir. XIII. asrın sonlarından 1331 yılına kadar eser vermiştir. Bu sanatkâr iddiasız fakat temiz ve itinalı kompozisyonlar yapmıştır. Değişik ve çeşitli motiflere rağbet etmemiş, teferruatı işlemekten kaçınmıştır. Şahideleri büyük ölçüde değildir. Eserleri kardeşine göre daha azdır.
XIII. asrın sonuna ait olduğunu tahmin ettiğimiz zaman eserlerinin birinde imza kitabesinde “Muhammed b. Veys ve Muidi’nin eseri” denilmektedir. Bundan dolayı bu eserini yaptığı sırada yanında kalfa yetiştirecek bir seviyede olduğu düşünülmelidir. Fakat talebesinin ismine daha sonra rastlanmıştı. Bir eserinde, farklı bir kompozisyon kullanılmıştır. Bu eserde ölüm kitabesinin yazılı olduğu iç yüzde üstte tepede gövdeleri düğüm yapan iki kurt başlı ejder motifi görülür. Ejder figürleri korkunçtur. Ağızları açık, dişleri sivri, gözleri adetâ yerinden oynamış gibidir. Sanatkâr palmetlerle dolu inişlerden oluşan güzel bir şahide yapmıştır.
11. Havend B. Bergi
Sanatkârın 1291-1317 tarihleri arasında yaptığı eserler Meydanlık ve Tahtı Süleyman kabristanlarında bulunmaktadır.
Yaptığı taşlardan biri üzerindeki sanatkâr kitabesine göre Esed b. Eyyup’un gulâmıdır. Kendisinin, devrin büyük sanatkârlarından biri olan Esed b. Bergi isminde bir oğlu mevcuttur.
Sanatkârın motif ve kompozisyonlarında devamlı bir gelişme görülür. Çeşitli motifleri değişik şekillerle kombine ederek ve iki ayrı derinlikte işleyerek gölgeli ve plastik görünüşlü zengin kompozisyonlar meydana getirmiştir. 1314 tarihli mezar taşı sanatkârın gelişmesini ve özelliklerini en iyi gösteren eserlerinden biridir. Bu şahide 3.52 m. boyu ve 0.97 m. eni ile Ahlat’taki en yüksek taşlardan biridir ve ölçüleri ile Bilge Kaan anıtına yaklaşmaktadır. Sanatkâr bu eserinde ışığı çok iyi kullanmış, motifleri plastik göstermiştir. Üstadın sanat değeri düşük eserleri Tahtı Süleyman Kabristanı’nda bulunmaktadır
12. Esed B. Havend
Üstat Havend b. Bergi’nin oğludur. Meydanlık ve Tahtı Süleyman Mezarlarında taşları bulunmaktadır. Elimizde bulunan tarihli eserleri 1317-1327 tarihleri arasındadır.
Eserleri Havend bin Bergi’nin en güzel eserlerini yaptığı zamana rastlar. Bu sebeple onun etkisinde kalmıştır. Havend’e göre daha plastik görünüşler elde etmiştir. Babasının repertuarındaki motif ve kompozisyonları kullanılmış, gözle bile zor seçilecek incelikte oygular yaparak babasını aşmıştır. Nişleri Asil b. Veys’ten daha emeklidir.
Sanatkâr, ayrı bir teknikle bütün işlemeli satıhları aynı hizada gösteren yani aynı derinlikte oyulmuş yüzleri, güneşte adeta perdahlı gibi olan bir tarz geliştirmiştir. Bu taşların üzeri Ahlat’ta bütün taşlar yosun kaplandığı halde, yosun tutmamaktadır. İlk eserlerinde bile itinalı bir işçilik görülen Esed b. Havend Gevaş, Halime Hatun Türbesi’nin mimarıdır.
13. Hacı Yusuf B. Miran
1294-1336 tarihleri arasında yaptığı eserlere Meydanlık ve Tahtı Süleyman Mezarlıklarında rastlanmaktadır. Gevaş Halime Hatun Kümbeti civarında da yaptığı taşlara rastlanmaktadır. Van Gölü çevresinde tanınmış olan sanatkârların ustası Cum’a b. Muhammed’dir. Mirçe b. Miran’ın kardeşidir. Şagirdlik eserlerinde, ustası Cum’anın etkisi görülür. Bu sanatkâr daha ziyade orta tabakanın taşlarını yapmıştır. Gevaş’taki taşları bir hususiyet taşımaz. Şahide ve sandukalarının ölçüleri nispeten küçüktür.
14. Hacı Miran B. Yusuf
Sanatkârın Meydanlık ve Tahtı Süleyman mezarlıklarında eserleri vardır. Norşin’de iki eseri bulunmaktadır. Bu eserinden biri 1320 tarihlidir. Yusuf ismindeki babasının Yusuf bin Miran, Amcasının Mirçe b. Miran olması kuvvetlidir. Muhammed b. Miran ismindeki sanatkâr da oğlu olmalıdır. Eserleri 1320-1345 tarihleri arasındadır. İkinci derecede işçilik gösteren en küçük ölçülerde çalışmış olan sanatkârın pek çok eseri vardır.
Miran b. Yusuf, orijinalitesi olmayan aynı motif ve kompozisyonları sık sık tekrarlayan bir sanatkârdır. Eserlerinin çoğunda işçilik kaba ve itinasızdır. XIII. asrın başlarında kullanılan sanduka tipini tekrar canlandırmıştır.
15. Hacı Mirçe B. Miran
Eserleri Meydanlık Kabristanı’nın “Kadılar Mezarlığı” denilen kısmında batı tarafta bulunmaktadır. Yaptığı taşlar 1319-1338 tarihleri arasındadır. Yusuf isminde bir ustası vardır. Bu Yusuf’un ağabeyi Yusuf b. Miran olup olmadığı anlaşılmamaktadır. Ancak Mirçe gibi bir sanatkârın ustası olabilecek Yusuf isminde başka bir sanatkâr da tespit edemedik.
Üstat 1326 tarihli eserde imzasını “haci” olarak kullanmaktadır. Bu usta da ağabeyi gibi hacca gitmiştir. Sanatkârların baba veya oğlunun bulunup bulunmadığını tespit edemiyoruz.
Mirçe’nin şahideleri, ölçü bakımından Havend b. Bergininkiler kadar büyük olmamakla beraber abidevi karakterlerdedir. Şahidelerin kitabe bulunan iç kısımları, iki üç sıra halinde zengin stalaktıtlidir. Kitabenin altında kalan boşluk, itinalı eserlerinde küçük tezyini nişlerle süslenmiştir.
Mirçe devrinin en büyük ve tanınmış kişilerinin mezarlarını işleyen, sayıları mahdut büyük ustalardandır.
Asil b. Veys, Havend b. Bergi, Esed b. Havend ve Mirçe b. Miranyaklaşık aynı zamanda yaşamışlardır. Onlardan sonra mezar taşı imalâtında bir duraklama olmuştur.
Sanatkâr, hiç boş yer bırakmadan bütün sahayı doldurur. Çift derinlikte işler. Eserleri fevkalade itinalıdır.
16. Muhammed B. Miran
Meydanlık Kabristanı’nda iki eserine rastladığımız sanatkâr XIV. asrın son çeyreğinde eser vermiştir. Eserleri motif ve kompozisyon bakımından bir yenilik getirmez. Eserleri birinci sınıf bir işçilik göstermez.
17. Kasım B. Üstad Ali
Meydanlık Kabristanı’nın batısında iki eserine rastlanmıştır. Ahlat’ta Erzen Hatun Kümbeti’nin de mimarıdır. XIV. asrın son çeyreği ile XV. asrın ilk çeyreğinde eserler vermiştir. Babası Üstat Ali’nin Kabristanda hiçbir eseri yoktur. Muhtemelen mezar taşı ve kümbet üstadıdır.
Kasım b. Üstat Ali’nin Ahmed isminde bir talebesinin bulunduğu kitabelerden anlaşılmaktadır. Sanatkâr mezar taşı ustası olarak bir yenilik getirmemiş, eskileri tekrarlamıştır.
18. Ahmed
1420 tarihli tek bir eserine rastlanmıştır. Kasım b. Üstad Ali’nin talebesidir. Bu sanatkâr da bir yenilik ve değişiklik getirmemiş, kendinden evvelki kompozisyon ve motifleri tekrarlamıştır. Desenleri daha basitleştirmiş, kabaca ve acemice işlemiştir. Kompozisyonlarının bütününde bir ahenk görülmez yalnız sandukasının yan kenarlarını güzel bir geçme ile süslemiştir.
19. Buus b. Şemsik ed-darrabî el Hilati
Bu sanatkârın Meydanlık Kabristanı’nda iki eserine rastlanmıştır. Bunlardan biri 1378 tarihlidir. Hilati, mahlasını kullanan sanatkâr motif ve kompozisyon bakımından bir yenilik göstermez. Ancak itinalı işçiliği ile dikkati çeker. Motifleri daha çok ana hatları ile vermeğe çalışmış, teferruattan kaçınmıştır.
20. Kasım B. Muhammed
Meydanlık Kabristanı’nda “Kadılar Mezarlığı” denen kısmın kuzeyinde, ince uzun nispetleri, ince işçiliği ve yoğun tezyinatı ile derhal dikkatleri üzerine çeken dört esere imzasını atmıştır. Bu sanatkâr uzun bir fasıladan sonra tekrar birdenbire ortaya çıkmış gibi görünüyor. 1502-1508 yılları arasında eserler vermiştir. Kasım b. Muhammed XIV. asrın kaideleşmiş motif ve kompozisyonlarını tekrarlamaya çalışmıştır. Ancak, kompozisyonlarda muvaffak olamamıştır. İnce uzun şahidelerin alındığında yer alan uzun panolar içleri ince ince doldurulmuş olmakla beraber XIV. asrın ahenginde değildir. Alınlıkta geçmeler ve yıldız ağları kullanmıştır. Şahidelerinin hepsine niş yapmıştır. Şahidelerin arka yüzleri, yukarıya kemerler yerleştirmiştir. Ölüm kitabeleri yazının Osmanlı sülüsüne döndüğü bir devreye tesadüf etmektedir. Yazı güzel ve itinalıdır. Dikdörtgen şeklindeki sandukalar birer kapak mahiyetindedir.
Şahidelerin bütün zarafetine rağmen, mahareti maniyerizme vardıran çok ince ve detaylı işçilik, panoların nispetlerinin bozulması bir inhitatı göstermektedir.
Kasım b. Muhammed XI. asrın sanatını yeni bir zevk ve anlayış içinde canlandırma teşebbüsü uzun ömürlü olmamış, Ahlat’a bir hususiyet veren bu sanat, kısa süren bu son parıltının ardından tamamen sönmüştür.
Sonuç
Meydanlık Kabristanı’nda muhtelif tipteki lahitlerin yayılma sahası Ahlat’ın geçirdiği muhtelif devirleri göstermektedir.
Bütün bu lahitler tipleri, miktarları, tezyin özellikleri ve kitabeleri ile bölgenin kültür tarihi ile siyasi tarihi bakımından çok önemli belgelerdir. Çift gövdeli sandukaların son örneklerini takiben, mezarlıkta 25-30 yıllık bir boşluk görülmektedir. Bu fasıladan sonra birdenbire en gelişmiş şekliyle çift şahideli silindirik sandukalar ortaya çıkmıştır. Bu durum sosyal ve siyasi bir takım olaylarla ilgilidir.
Bu tipin ortadan çekilerek, yerini tek şahideli dikdörtgen prizma şeklindeki mezarlara bıraktığı görülmektedir. Bu durum tesadüfi değildir. Moğolların sürükleyip getirdikleri Doğu Türk Urukları, Erman şahlardan çok daha kuvvetli olarak, Türklerin İslam’dan evvelki inanç, adet ve geleneklerini Ahlat’a taşımışlardır. Bu derin şahideler birer mezar anıtı karakterindedir.
Bunlar hiçbir İslâmi mezar taşında rastlanmayan ölçüleri, kitabelerinin muhtavası ve ejder motifli tezyinatı ile Orhun anıtlarının İslamiyet ten sonraki devamı gibidir.
Meydanlık Kabristan’ı, bu anıt şahidelerle eski Orta Asya mezarlıklarının görünüşünü almıştır. XIV. asır Ahlat Mezar taşlarının en mükemmel bir şekilde yapıldığı, halkın refah ve zenginlik içinde olduğu bir devreyi göstermektedir. XVI. asırda, XIV. asrın parlak çağına dönme gayretleri olmuş ise de neticesiz kalmıştır.
Kitabeler, bizce meçhul olan bazı şeyh, vali, emir, âlim, fakih, şair ve kadıların isimlerini tanıtmaktadır. Bunlar Ahlat’ın belli bir döneminde mühim simalardır.
20 sanatkâr üslupları ile tespit edilmiştir. Ayrıca usta talebe münasebeti ortaya çıkarılmıştır. Mezar taşı sanatkârlarından Kasım b. Ustad Ali ile Esed b. Havand aynı zamanda kümbet mimarıdırlar. 3 sanatkârın ismi de ölüm kitabelerinde kayıtlıdır.
Bu lahideler üzerindeki yazılar bu sanat dalının şaheserleri olmaktan başka, kûfîden neshe ve sülüs’e kadar devam eden gelişmeyi bize kronolojik olarak bütün safhaları ile verilmesi bakımından önemlidir.
İlhanlı devri lahitlerinde hadislerin çok azaldığını ve taşın tâli bir yerine, bir boşluğu doldurmak için yerleştirildiği görülür. Şahidelerin dış yüzünde, nişi çevreleyen bordürler üzerinde Ayetu’l Kürsi ile Âli İmran süresinin 18. ayeti tekrarlanır. Bunlar görünüş ve gösterişin ön plana alındığı tezyini yazılardır. Dinî mahiyetteki yazıların azalması ve ehemmiyetini kaybetmesi bu devir için karakteristiktir. Ölünün hüviyetini bildiren kitabelerdeki mübalağalı metihler, İlhanlı devrinin özelliğidir.
İlhanlı devrinde şahıslara fazla önem verilmesi, zerginliğe itibar edilmesi, Ahlat’ın manevi bir çöküş içinde bulunduğunu gösterir.
Ahlat’taki mezar taşları o bölgede bir Ahilik teşkilatının bulunduğunu ortaya koymuştur.
Mezar taşı ustaları aynı zamanda mimardırlar. Orta Asya ile Anadolu arasındaki köprüyü de gösteren mezar taşları, bu alandaki çalışmaların ilerlemesi ile yeni boyutlar kazanacak ve Orta Asya ile Anadolu arasına yeni bağlar kuracaktır.
Dostları ilə paylaş: |