Anadolu Türk Beylikleri Sanatı



Yüklə 12,18 Mb.
səhifə86/95
tarix17.11.2018
ölçüsü12,18 Mb.
#83030
1   ...   82   83   84   85   86   87   88   89   ...   95
B. Kültür ve Sanat

Tarih Boyunca Anadolu ve Orta Asya Kültür Çevreleri Arasındaki İlişkiler / Prof. Dr. Cemâl Kurnaz [s.831-839]

Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi / Türkiye

Anadolu, Orta Asya ve diğer coğrafyalardaki Türk kültür çevreleri arasında XVI. yüzyılın sonuna kadar yoğun şekilde süren ve daha sonraki yüzyıllarda gitgide kaybolan ve hatta eşine bir daha rastlanmayan bir kültür ilişkisi yaşanmıştır.1

Timurlular devrinden başlayarak önemli bir kültür merkezi haline gelen Herat, Ali Şir Nevâî ve Hüseyin Baykara zamanında altın çağını yaşamış; burada yetişen bilim adamları, şairler, yazarlar, mûsikişinaslar, hattatlar, nakkaşlar, tezhip, cilt ve minyatür ustaları ile, başta Anadolu olmak üzere diğer kültür coğrafyalarını etkileyen önemli merkezlerden biri olmuştur.

Fatih Mehmed zamanından başlayarak İstanbul da bilim, kültür ve sanatın önemli merkezlerinden birisi haline gelmiştir. Fatih ve oğlu II. Bayezid dönemlerinde, Herat, Akkoyunlu ve hatta Hint saraylarıyla Anadolu arasında fikrî ve edebî ilişkiler bulunmaktadır. Bu iki padişah, başka ülkelerdeki tanınmış ilim adamı ve şairleri kendi saraylarına davet etmişler, gelmeyenlere hediyeler, câizeler ve mektuplar yollayarak, Türk-İslâm dünyasındaki mânevî etkilerini artırmaya çalışmışlardır. Fatih ve sadrazamı şair Mahmud Paşa’nın Hâce Cihan, Molla Câmî ve Celâl Devvânî ile mektuplaştıkları bilinmektedir. II. Bayezid de babası gibi Molla Câmî ile mektuplaşır, ona her yıl bin altın gönderirdi.2

Bu münasebetler XVI. yüzyılda da devam etmiştir. Bu yüzyılda İstanbul sarayı ile Safevîler, Şeybânîler, hatta Hindistan’daki Babürlüler sarayları arasında kültür ilişkileri hiç eksik olmamıştır. Bu coğrafyalardan edebî faaliyet diğer coğrafyalarda da yakından takip edilmiştir. Şair Nihâlî’nin Ekber Şah’a kasideler göndermesi, Şah Tahmasb’ın Osmanlı şairlerinden Hayâlî ve Rahmî’yi takdir etmesi, Safevî tezkirecisi Sâdıkî’nin Bâkî ile şahsen tanışıyor olması,3 Kanunî Süleyman ile Şah Tahmasb’ın birbirlerine karşı nazireler söylemeleri bu ilişkinin boyutlarını gösteren dikkate değer örneklerdir.4

Sehî ve Latifî’nin belirttiklerine göre, şiirde Şeyhî mahlasını kullanan Yusuf Sinaneddin (ö. 1431?), tasavvuf ve tıp öğrenimi için İran’a gitmiş, hatta meşhur mutasavvıf Seyyid Şerif Cürcanî ile sınıf arkadaşı olmuştur.5 Ali Şîr Nevâî’ye nazireleri bulunan Ahmed Paşa (ö. 1496)’nın şiirleri Hüseyin Baykara’nın sarayında tanınmakta, hatta Molla Câmî (1414-1492) tarafından da takdir edilmektedir. Riyâzî’nin anlattığı şu olay, bu bakımdan ilgi çekicidir:

“Mervîdür ki Sultan Hüseyin Baykara zamanında diyâr-ı Horasan menba’-ı ahâlî-i ilm ü irfan ve menşe’-i ashâb-ı belâgat u beyân olup vezîri olan Mîr Ali Şîr Nevâî bir meclis-i hâsü’l-hâsda dârü’l-eyâletinün şu’arâsı bihterîn-i merzubûm olan mülk-i Rûm’un ulemâ ve şu’arâsına gâlib olmasın iddi’â ider. Hazret-i Mahdûmî (Molla Câmî) ol meclisde hâzır bulunup tıynet-i Rûmiyânda olan vüfûr-ı ehliyet ve kemâl-i kâbiliyyet dahı inkâr olınmaz buyururlar. Bu mu’âdele esnâsında cânib-i derden bir murakka’-pûş zâhir olup kûşe-i meclisde mütemessil olur. Ahvâlinden suâl olundukda Rûm’dan geldiği zuhûr bulur. Şu’ârâ-yı Rûm’un nev-peydâ eş’ârından istifsâr iderler. Sâhib-i tercemenün bu birkaç beytini okur:

Çîn-i zülfin miske benzetdüm hatâsın bilmedüm

Key perîşân söyledüm bu yüz karasın bilmedüm

Kad kıyâmet gamze âfet zülf fitne hat belâ

Âh kim ben hüsninün bunca belâsın bilmedüm

Hazret-i Mahdûmî, bu terâne-i dilkeşi istimâ’ itdükde bî-ihtiyâr ser-âgâz-ı raks u semâ idüp müdde’âmuz sâbit oldı buyururlar.”6

Nakşibendîliği Anadolu’ya ilk getiren Simavlı Molla Abdullah İlâhî (ö. 1491), İstanbul’da Zeyrek Medresesi’nde bir süre öğrenim gördükten sonra ilim ve irfanını artırmak için doğuya, Horasan’a gitmiş, Mevlânâ Ali Tûsî’den zâhirî ilimler okuduktan sonra tasavvufa ilgi duymuş, Semerkant’a Nakşibendî mürşidlerinden Ubeydullah Ahrâr’a bağlanmıştır. Seyr ü sülûkunu tamamlayarak Buhara’ya geçmiş, bir yıl burada kaldıktan sonra yeniden şeyhinin yanına dönmüştür. Görevli olarak memleketi Simav’a dönerken Herat’ta Molla Câmî ile de görüşmüştür.7

XV. yy. şairlerinden Melîhî, gençliğinde İran’a giderek Arapça ve Farsça bilgisini ilerletmiş, Horasan’da Molla Câmî ve Aydınlı Dede Ömer Rûşenî ile ders arkadaşlığı etmiştir. Anadolu’ya dönünce alkolik duruma düşen Melîhî, Molla Câmî’nin kendisine gönderdiği bazı risalelerini, “bizde bu makule nesneyi almağa liyâkat kalmamışdur” diye kabul etmemiş, kendisi için dua talep etmiştir.8

XVI. yy. şairlerinden olan Kastamonulu Câmî de, Molla Câmî’nin hizmetinde bulunarak ondan el almıştır.9

Aydınlı Dede Ömer Rûşenî (ö. 892/1486), Bakü’ye giderek Halvetîliğin ikinci piri sayılan Seyyid Yahya Şirvanî’ye bağlanmış, onun baş halifesi olmuştur. Şeyhînin vefatından sonra yerine geçmiş, Karabağ ve Gence havalisinde irşad hizmetini sürdürmüş, Uzun Hasan’ın daveti üzerine Tebriz’e gelmiş ve burada vefat etmiştir.10 Uzun Hasan, Rûşenî’yi davet için, öğrenim amacıyla Tebriz’de bulunan Diyarbakırlı mutasavvıf şair İbrahim Gülşenî’yi (ö. 940/1533) görevlendirmiştir. Bu görüşme sırasında çok etkilenen Gülşenî, Dede Ömer Rûşenî’ye bağlanarak ondan hilafet almıştır.11

Adnî mahlasıyla şiirler yazan Mahmud Paşa (ö. 1474), Ali Şir Nevâî ile mektuplaşmıştır. Âşık Çelebi, bu konuda şu bilgiyi vermektedir:

“Merhûmun eş’ârı nefîs ve edâsı selîsdür. Ammâ inşâsı şi’rinden a’lâ ve kinâyât ve istiârât ve letâyif ü nikâtı, mebâdî ve mebânîsi, fahâvî ve ma’ânîsi pûhte ve üstâdânedür. Husûsâ Nevâî ile mükâtebâtı bî-bahânedür.”12

Bursalı Kandî (ö. 961/1554), gençliğinde İran taraflarına seyahat etmiş, Ali Şir Nevâî ve Molla Câmî ile de görüşmüştür:13

“Zamân-ı hadâsetinde vilâyet-i Acem seyrânın itmiş ve Mevlânâ Câmî’ye ve huzûr-ı Nevâî’ye irişmişdür.”14

Osmanlı kaynaklarının, imparatorluğun doğu sınırının ötesinde kalan ülkeleri, genellikle diyâr-ı Acem, Acemistan şeklinde tanımlamaları ve Kandî’nin Nevâî ile de görüştüğü göz önüne alınırsa, bu seyahatin İran ile sınırlı kalmayıp, en azından Herat’a kadar uzandığı anlaşılmaktadır.

Behiştî mahlasıyla şiirler yazan Ahmed Sinan (XV. yy.), yakışıksız bir davranışı yüzünden padişahı kızdırmış, korkusundan “Acemistan”a, daha doğrusu Herat’a Hüseyin Baykara’nın yanına kaçmıştır.15 Burada Molla Câmî ve Ali Şir Nevâî ile tanışıp sohbetlerinde bulunmuş, bir süre sonra Hüseyin Baykara, onu bir elçi ve hediyelerle birlikte II. Bayezid’e göndererek affettirmiştir:16 Latifî, onun Câmî ve Nevâî ile olan ilişkisini şöyle anlatır:

“Sultan Bâyezid zamanında beşeriyyet muktezâsınca bir vaz’-ı nâ-şâyeste sâdır olup, galebe-i bîm ü bâkden bîm-nâk ve ters-nâk çıkup vilâyet-i Acem’e gitmişdi. Ve anda varup Mevlânâ Câmî ve Nevâî hıdmetin itmişdi. Ba’de zamân anlar şefâ’at-nâme virüp bunun içün tazarru’ ve i’tizâr idüp sehv ü hatâ ve nisyân hâssa-i nev’-i insân ve afv-ı zünûb u isyân sıfat-ı Hazret-i Rahmân olduğın beyân ile ve’l-kâzımîne’l-gayze ve âfîne ani’n-nâs mefhûmın îmâ ve îhâm idüp mûmâ ileyh içün i’tizâr u me’âzîre müte’allık emsâl ve âsârdan vâfir nikât u kinâyât irâd ve ibrâz itmişler.

(…) Âhir ol nâme-i nâmî ve mektûb-ı kirâmı mevkî’-i kabûlde vâkî’ olup geçen hatâ vü sehvin afv idüp mansıbın mukarrer kıldılar.”17

Latifî’nin verdiği bu bilgi birçok bakımdan ilgi çekicidir. Biz bu bilgi sayesinde, Nevâî’nin Anadolu sahasında ne kadar saygın ve tanınmış olduğunu öğrenmekteyiz. Genç bir şair, padişahı kızdıracak bir suç işleyince korkuya kapılmış, Nakşibendiliğin ulularından âlim ve şair Molla Câmî ve yine devlet adamı, âlim ve şair Ali Şir Nevâî’ye sığınmıştır. Daha sonra da, bu ikisinin mektuplarının gücünden emin olarak ülkesine dönebilmiştir.

Orta Asya ile ilişkisi olan şairlerden birisi de Cemîlî’dir (870/1465-66- 950/1643-44?).18 Bir rivayete göre, 1465-66 yıllarında Diyarbakır’da doğmuştur.19 Akkoyunluların hâkim olduğu dönemde Tebriz’e gitmiş, 1494-95 yıllarında Herat’a geçmiş, burada Sultan Hüseyin Baykara’nın veziri meşhur şair Ali Şir Nevâî’nin şiirlerine nazireler söylemiştir. Latifî’ye göre bu nazireler, Nevâî’nin üç ciltlik divanına “külliyen kafiye be-kafiye” meydana getirilmiştir. 1500-1501 yıllarında Nevâî’nin, 1503-1504 yıllarında da Hüseyin Baykara’nın vefatından sonra tekrar Tebriz’e dönmüş, Akkoyunluların çöküp, Şah İsmail-i Safevî’nin Azerbaycan’ı istilâsı üzerine memleketi olan Diyarbakır’a gelmiştir. 1508-1509’da Şah İsmail orayı da işgâl edince, İstanbul’a gitmiş, 1543-44’te vefatına kadar burada şairlerle sohbetlerde bulunarak vakit geçirmiştir.20

Cemîlî, şiirlerinin değerinden daha çok, hayat macerasıyla Anadolu ile Herat kültür çevreleri arasındaki sıkı ilişkiyi göstermesi bakımından önemli bir kişi olarak karşımıza çıkmaktadır.

İran şahı Tahmasb, Kanunî Süleyman devrinin önde gelen şairlerinden olan Hayâlî Bey’in (ö. 1557) ve Bursalı Rahmî’nin bazı şiirlerini okuyunca şerefine kadeh kaldırmıştır.21

İran şahı, divan şiirinin en büyük şairlerinden kabul edilen Bâkî’yi (1526-1600) vezirlik rütbesiyle ülkesine davet etmiş, fakat olumsuz cevap almıştır.22 Bâkî’nin şöhreti İran’la sınırlı kalmamış, Hindistan’a kadar yayılmıştır.23

Orta Asya ile en çok ilişkisi olan şair, Kâtibî mahlaslı Seydî Ali Reis’tir (ö. 28 Aralık 1562).24 O, Osmanlı devletinin amirallerindendir. Hint seferi sırasında gemilerinin çoğunu fırtınada kaybedince Hindistan’a sığınmış, kara yoluyla üç buçuk yıl süren bir yolculuktan sonra İstanbul’a dönebilmiştir. Bu dönüş yolculuğunda, Orta Asya güzergâhında bulunan bir çok devlet adamıyla görüşmüş, onlardan Osmanlı Devleti’nin bir amirali olarak itibar görmüş, gerektiğinde de şair kimliğini konuşturmuş, yazdığı Çağatayca şiirlerle sempati toplamasını bilmiştir. Muhataplarının onu “Mîr Ali Şîr-i Sânî” diye övmeleri anlamlıdır.25

Osmanlı şairlerinin Orta Asya kültür çevreleriyle ilişkilerinde Molla Câmî ve Ali Şir Nevâî, iki önemli cazibe merkezi olarak karşımıza çıkmaktadır. Cemilî, Melihî, Kastamonulu Câmî, Abdullah İlâhî, Adnî Mahmud Paşa, Bursalı Kandî, Ahmed Sinan Behiştî gibi şairlerin bunlarla ilişkisi dikkat çekicidir. Abdullah İlâhî, Şeyhî, Ömer Rûşenî ve İbrahim Gülşenî gibi şairler, tasavvuf eğitimi için İran ve Horasan’a gitmişlerdir. Osmanlı şairlerinin XVI. yüzyıldan sonra Orta Asya kültür çevreleri ile ilişkisine dair elimizde fazla bilgi yoktur.26 Basın hayatı ve fikir hareketlerinin başladığı Meşrutiyet sonrası ilişkiler ise apayrı bir araştırma konusudur.

Orta Asya kültür çevrelerinin Anadolu sahası ile ilişkisi, çok eski çağlardan başlayarak kesintisiz bir şekilde süregelmiştir. Söz gelimi, Ahmed Yesevî’nin, dervişleri aracılığı ile Anadolu şairleri üzerindeki etkisini yüzyıllardır sürdürdüğü bilinmektedir. Ali Şir Nevâî de, Anadolulu divan şairleri tarafından üstat kabul edilmiş, şiirlerine Çağatayca nazireler yazmak moda haline gelmiştir.27

Osmanlı döneminde Orta Asya’dan bir beyin göçü yaşanmış, çok sayıda şair, ülkesinden ayrılarak hayatını Anadolu’da sürdürmeyi tercih etmiştir. Bu şairlerin Anadolu’ya gelmelerinde, bulundukları yörelerdeki siyasal karışıklıklar ve Osmanlı ülkesinin huzurlu, istikrarlı ve müreffeh yapısıyla kültür ve sanat faaliyetleri için cazip halde bulunması, padişahların bunları özendirmesi de etkili olmuştur. Fatih Sultan Mehmed,28 Yavuz Sultan Selim29 ve Kanunî Sultan Süleyman30 gibi Osmanlı padişahları, başta İran olmak üzere çeşitli ülkelerdeki ilim ve sanat adamlarını İstanbul’a getirme yolunda faaliyet göstermişlerdir.

Bu faaliyetler çerçevesinde büyük astronomi âlimi Ali Kuşçu’nun Fatih’in davetiyle İstanbul’a gelmiş olması çok anlamlı bir olaydır. Doğuda ve batıdaki ilim adamları ve sanatkârları İstanbul’da toplamayı ilke edinen Fatih, Uzun Hasan’ın elçisi olarak kendisine gelen Ali Kuşçu’ya İstanbul’da kalarak ders vermesini teklif etmiştir. O da, elçilik görevini tamamladıktan sonra dönmek için izin istemiş, bir süre sonra gelerek günlük 200 akçe ile Ayasofya Medresesi’nde göreve başlamıştır. Fatih, Ali Kuşçu’nun karşılanması için sınıra bir heyet göndermiş, bütün aile ve akrabasıyla gelen bu ilim adamına günlük 1000 akçe harcırah vermiştir. İstanbul’da karşılamakla da büyük âlim Hocazâde Muslihiddin Mustafa’yı görevlendirmiştir. Hatta bindikleri kadırgada med ve cezir olayı hakkında bilimsel bir münakaşa yapmışlardır.

Ali Kuşçu, Hocazâde ile iyi anlaşmış, kızını onun oğluna verdiği gibi, onun kızını da kendi oğluna almıştır. Bununla birlikte Ali Kuşçu’ya gösterilen aşırı ilgi bazı İstanbul âlimlerini kıskandırmıştır.31

Doğu ülkelerinden gelen şairlere gösterilen ilgi, bazı Osmanlı şairlerinin kendilerini “doğulu” gösterme gibi tuhaflıklara bile yol açmıştır. Aslen Tokatlı olduğu hâlde İran’a gidip gelerek kendisini “Acem” olarak tanıtan Leâlî önceleri büyük itibar görmüş, foyası ortaya çıkınca da gözden düşmüştür.32 Leâlî, bunun üzerine tepkisini şöyle dile getirmiştir:

Olmak istersen i’tibâra mahal

Ya Arab’dan ya Acem’den gel

Gevhere kıymet olmaya kânda

Dür bahâsın bula mı ummânda

Söylenür nükte vü meseldür bu

K’ola dâim çerâğ dibi karanu

Eğer âdemde ma’rifet ise murâd

Ne fazîlet virirmiş ana bilâd

Taşdan sâdır oldı gerçi güher

Mu’teberdür velî niteki hüner

Rûm’da kellelenmesün mi Acem

Oldı bu izzet ile çün ekrem

Acem’ün her biri ki Rûm’a gelür

Ya vezâret ya sancak uma gelür33

Mesihî’nin şu beyti, Leâlî’nin bu tepkisinde yalnız olmadığını gösterir:

Mesîhî gökden insen sana yer yok

Yüri var gel Arab’dan ya Acem’den34

Orta Asya şairlerinin de Türkiye ile ilişkilerine ilk olarak Fuat Köprülü dikkat çekmiştir. Köprülü, bir sığınacak yer ve himaye bulmak için Osmanlı sarayına gelen 10 doğulu Türk şairinin adını zikrederek,35 Türk kültür coğrafyaları arasındaki ilişkiye değinir:

“XVI. asırda Safevî istilası karşısında Türkiye’ye kaçan bazı sünni Çağatay şair ve müellifleri ile sırf bir edebî moda olarak Nevâî’ye Çağatayca nazireler yazan Osmanlı şairleri hakkında bu asra ait olan Osmanlı kaynaklarında oldukça bol malumata tesadüf ediliyor. Lakin, bu hal pek tabiidir ki, Çağatayca’nın nüfuz sahasının genişlediğine bir misal telakki edilemez. Nitekim, daha sonraki asırlarda da Türkiye’ye gelip yerleşen yahut uzun veya kısa bir müddet burada oturan bir takım Çağatay şairlerine de rastlanmaktadır ki, bu, muhtelif Türk medenî muhitleri arasındaki daimi kültür münasebetlerinin kuvvetini göstermekten başka bir mânâ ifade etmez.”36

Bizim tespitlerimize göre, Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen şairlerin sayısı 109’dur:

Bu tablodan çıkan sonuca göre, Orta Asya çevrelerinden gelen şairlerin büyük çoğunluğu XVI. yy.’da yaşamıştır. Bu çağda Osmanlı ülkesinin kültür ve sanat adamları için bir câzibe merkezi olmayı sürdürdüğü, inkıraz dönemlerinde giderek bu ilginin azaldığı görülmektedir.

Şairlerin memleketlerine göre dağılımına baktığımızda şöyle bir manzarayla karşılaşıyoruz:

Bunlardan Acem, Acem-zâde, Acem diyarından, İranlı diye nitelenenler yanında Bistam, Tebriz, Kazvin, Hemedan, Isfahan, Şîraz ve Şirvan’dan olduğu belirtilenler dikkate alındığında toplam 109 şairden 82’sinin İran havalisinden olduğu anlaşılmaktadır. Bu da, şairlerin genelde Orta Asya’nın Anadolu’ya nisbeten daha yakın yerlerinden geldiğini göstermektedir.

Tezkireler, İran’dan başlayarak imparatorluğun doğusunda yaşayan insanlara genel bir ifadeyle “Acem” demekle yetindikleri için, bunların çoğunun asıl memleketlerini ve milliyetlerini tesbit mümkün olamamaktadır. Ancak, listede görüldüğü gibi, bu şairlerin büyük çoğunluğu İran ve havalisinden gelmiş Türk asıllı şairler olmalıdır. Bunlar Farsça yanında Anadolu Türkçesiyle de şiir söylemekte başarılı olmuşlar, tezkireciler bunu özellikle belirtmek ihtiyacı duymuşlardır. Meselâ Ma’sûm’un şiiri ve tavrı tamamen Osmanlı şairlerinin aynıdır. Hasan Çelebi’nin ifadesiyle Acem olduğuna inanmak için şahit lazımdır. Âlî de Basîrî’yi “Türkî ibârâtı zebân-ı vukû’ didükleri ıstılâhâtı Acemliğine göre eyü zabt itmişdür.” diyerek takdir etmektedir. Âşık Çelebi ise, ümmî bir şair olan Bîdârî’yi, “Sâir Acemler edâ-yı Türkî’de kâsırdur, bu nefis ebyâta ve selîs kelimâta kâdirdür” diyerek över.

Bununla birlikte, Habîbî gibi “ekser-i edâları Acemâne ve hilâf-ı üslûb-ı şuarâ-yı zamâne” olanlar da vardır. Âşık Çelebi, Emîrek’in tavr u tarzını Acemâne bulur. Hasan Çelebi, Hâfız’ın şiirleri hakkında “Ekser-i eş’ârınun ma’nâsı garâbet ve edâsı rekâket üzre kelimât-ı gûl gibi nâ-merbût u nâ-ma’kûldur.” değerlendirmesinde bulunur. Şâhî’nin şiirleri Nevâî tarzındadır. Şâh Kasım gibi genellikle Farsça şiir söyleyen, Türkçe şiiri az olanlar da vardır.

Orta Asya ve Türkiye kültürel ilişkilerinde tasavvuf hareketlerinin önemli rolü olmuştur. Orta Asya menşeli kolonizatör Türk dervişlerinin Anadolu’nun müslümanlaşmasında önemli rol oynadıkları, sonraki yüzyıllarda da bazı şeyhlerin Osmanlı ülkesine gelerek faaliyet gösterdikleri bilinmektedir.37 Bunların bazıları aynı zamanda şairdir.

Osmanlı ülkesine gelen Orta Asya menşeli şairlerin bir kısmının tasavvufla olan yakın ilgisi dikkati çekmektedir. Bunların gelişlerinde bu ilginin etkili olduğu düşünülebilir. Tarikatı belirtilen şairlerden 11’i Nakşibendî (Emir Ahmed-i Buhârî, İlâhî, Atâ, Resâ, Âgâh, Nazimâ, Saidâ, Şeydâ, Süleyman, Abdülvehhâb, Nidâî, Abdülkadir), 8’i Mevlevî (Mevlânâ Celâleddîn, Saffî, Abdülvehhâb, Feyzî, Vecdî, Niyâz, Alâyî, Sâib), 1’i Vefâyî (Baba İlyas), 1’i Bayramî (Elvân-ı Şîrâzî), 1’i Kübrevî, 1’i Yesevî (Hazinî), 1’i Gülşenî (Hayâlî)’dir. Bunların dışında Şâhî’nin İsmâil-i Erdebilî’nin dervişi olduğu, Şâh Kâsım ve Ayşî’nin babasının şeyh olduğu, Şemsî, Itrî ve Murâdî’nin derviş-meşrep olduğu, Handan, Lutfî, Yakîn, Meşrebî, Sarfî, Eser ve Remzî’nin tarikat mensubu veya derviş olduğu, Firâkî, Hâlis ve Revnak’ın şeyhlik yaptığı belirtilmiştir. Sehâbî, Seyyid Muhammed-i Nûr-bahş tarikatine bağlıdır. Bu bilgiler ışığında 40 civarında şairin tasavvufla ilgisi bulunduğu anlaşılmaktadır.

Bazı şairler de sünnî olduklarından, İran ve havalisindeki şiî baskısından ve siyasî karışıklıklardan kaçarak Osmanlı ülkesine gelmişlerdir. Mehmed Emin, Mirza Mahdum, Ayşî, Habîbî, Abdülkadir, Abdülvehhâb, Hekîmî ve Ali Muzafferüddin bunlar arasında sayılabilir.

Şairlerden bazıları da seyahat (Ma’sûm, Itrî), ticaret (Kazvinli Halîlî), tahsil (Heratlı Fâiz) veya elçilik göreviyle (Basîrî, Nazimâ, Rıza Han) Osmanlı ülkesine gelmişler ve burada yerleşip kalmışlardır. Sürûrî’nin mansıp ümidiyle geldiği belirtilmiştir.

Bu şairlerin bir kısmı âlim, hekim, nüktedan, hoş-sohbet, kıssahân, hattat, müzehhip, ebrûcu, nakkaş, hakkâk, musikişinas özellikleri ile de meclislerin aranan kişileri olmuşlar, çok yönlü yetenekleri ve sempatik kişilikleri ile kendilerine padişah ve diğer devlet adamlarından hâmi bulmayı başarmışlardır. Meselâ Âşık Çelebi, Şemsî’den söz ederken, “ahbâr u esmârda ve tevârih ü hikâyât u defâtir-i esfârda zü-fünûnluğu ve mecâlis-i ekâbirde kıssahânlığı” bulunduğunu bilhassa belirtmek ihtiyacını duymuştur. Latifî de Vâlihî’yi “gazel-hân ve hoş-elhân ve hoş-âvâz ve şi’r-şinâs ve nağme-perdâz kimse” olarak niteler. Ahmed Çelebi de aynı zamanda besteler yapan bir musikişinastır. Hâverî, Acem diyarından gelmiş şairlerle arkadaş olarak, onların şiirleri ve hallerine uygun latifeler söylemekle tanınmıştır. Gelmiş geçmiş şairlerin hayat hikâyeleriyle şiirlerini ezbere bilmektedir. Sohbetinden herkes hoşlanmaktadır. Ahdî onun için “tezkire-i erbâb-ı irfân” tabirini kullanır. Emîrek de hekimliği, hattatlığı, sesinin güzelliği ve saz çalmadaki yeteneği ile meşhurdur. Her türlü sazı çalar, hem çalar hem oynardı. Ahdî, Sehâbî’nin eski sultanların tarihini bilmekte üstün olduğunu ifade eder. Sarfî, hoş sohbet, tanbur ve kemançeyi güzel çalan bir kişidir. Nutkî, kıssa anlatmadaki ustalığı sebebiyle “Kıssahân” lakabıyla meşhur olmuştur.

Bunların içinde kâtiplik, nedimlik, musâhiblik, kadılık, müderrislik, tabiblik ve hatta beylerbeyilik görevlerinde bulunanlar olmuştur.

Sonuç olarak, Orta Asyalı şairlerin Sultan Orhan zamanından başlayarak Fatih Sultan Mehmed, Yavuz Sultan Selim ve Kanunî Sultan Süleyman devirlerinde artarak devam eden bir şekilde Osmanlı Türkiyesi’nde faaliyet gösterdikleri anlaşılmaktadır. Bunların büyük çoğunluğu İran ve havalisinden gelmiştir. Bu şairlerin Osmanlı ülkesine gelmelerinde, bulundukları yörelerdeki siyasal karışıklıklar ve Osmanlı ülkesinin huzurlu, istikrarlı ve müreffeh yapısıyla kültür ve sanat faaliyetleri için cazip halde bulunması Fatih, Yavuz ve Kanunî gibi padişahların bunları özendirmesi de etkili olmuştur.

Bu olay bir “beyin göçü” olarak da değerlendirilebilir. İbni Sina’nın dediği gibi, ilim ve sanat, her çağda himaye edilmediği yerlerden takdir edildiği yerlere göç etmiştir.

1 Mehmed Çavuşoğlu, “Kanunî Devrinin Sonuna Kadar Anadolu’da Nevâyî Tesiri Üzerine Notlar”, Atsız Armağanı, İstanbul 1976, s. 75.

2 Fuat Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, 2. bsk. İstanbul 1980, s. 375. Molla Câmî’nin, Anadolu şairleri üzerinde diğer İran şairlerinden çok daha özel bir etkisi olmuştur. Aşağıda bazılarını zikredeceğimiz örnekler, bunu açıkça göstermektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Muhsin Macit, “Molla Câmî’nin Osmanlı Edebiyatına Tesiri- I”, Erdem, C. VII, Sayı 20, Ocak 1991, s. 519-529.

3 Sâdıkî, 1554-1560 yıllarında Halep’te bulunan Bâkî ile tanışıp dost olmuştur (T. Gandjei, “Sâdıkî-i Afşar’ın Türkçe Şiirleri”, Türkiyat Mecmuası, C. XVI, 1971, s. 20).

4 Köprülü, a.g.e., s. 380-381.

5 Faruk K. Timurtaş, Şeyhî, Hayatı ve Eserleri, İstanbul 1968, s. 59.

6 Riyâzî, Riyâz-ı Şuarâ, Nuruosmaniye Ktb. No: 3724, yk. 16b-17a.

7 Mustafa Kara, Bursa’da Tarikatlar ve Tekkeler, C. I, Bursa, 1990, s. 146-178.

8 Filiz Kılıç, Âşık Çelebi, Meşâirü’ş-Şuarâ (İnceleme, Tenkitli Metin), C. I-II, Gazi Ün. SBE. Doktora Tezi, Ankara 1994.C. II, s. 436-37; Mecdî Mehmed Efendi, Hadâikü’ş-Şakâik, Haz. Abdülkadir Özcan, İstanbul 1989, s. 250-51.

9 Latifî, Tezkire-i Latifî, İstanbul 1314, s. 116.

10 Sehî, Tezkiretü’ş-Şuarâ, İstanbul Ün. Ktb. No: 2540, 26b-27a; Latifî, a.g.e., s. 48-49; Mecdî, a.g.e., s. 281-82; Mustafa Uzun, “Rûşenî, Ömer Dede”, TDEA, VII, s. 361-363; a. yazar, “Dede Ömer Rûşenî”, TDVİA, C. IX, s. 81-83.

11 Latifî, a.g.e., s. 52; İA, C. IV, s. 835-836; TDEA, C. III, 398-99.

12 Filiz Kılıç, a.g.e., “Adnî” maddesi, C. II, s. 577; TDEA, C. I, s. 39. Hamdî mahlaslı Akşemseddinzâde Hamdullah Çelebi (ö. 1503) de Molla Câmî ile mektuplaşan şairlerdendir (Filiz Kılıç, a.g.e., C. I, s. 314).

13 TDEA, C. V, s. 142.

14 Latifî, a.g.e., s. 275.

15 Osmanlı döneminde bu gibi olayların varlığı bilinmektedir. Müeyyedzâde de II. Bayezid Amasya’da şehzade iken, onu kötü alışkanlıklara yönelttiği iddiasıyla Fatih tarafından suçlanmış, o da korkusundan İran’a giderek Celaleddin Devvanî’ye sığınmıştır.

16 Cahit Baltacı-Nuri Akbayar, “Behiştî Ahmed Sinan Çelebi”, TDEA, C. I, s. 377.

17 Latifî, a.g.e., s. 104. Âşık Çelebi, “Sultan Bâyezid devrinde terk-i diyâr idüp bir zaman vilâyet-i Acem seyâhatin eylemiş” olduğunu söyler (C. I, s. 207.). Kınalızâde Hasan Çelebi ise, Latifî’nin verdiği bilgiyi özetlemekle yetinir (C. II, s. 225).

18 Sehî, a.g.e., yk. 54b; Latifî, a.g.e., s. 122; Kınalızâde Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-Şuarâ, Haz. İbrahim Kutluk, C. II, Ankara 1981, C. I, s. 262; Mustafa İsen, Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı, Ankara 1994, s. 111; Kafzâde Fâizî, Zübdetü’l-Eş’âr, Süleymaniye Ktb. Şehit Ali Paşa Bl. No: 1877, yk. 25; Nail Tuman, Tuhfe-i Nâilî, Millî Eğitim Bakanlığı Yayımlar Dairesi Başkanlığı Ktb. No: B. 870, C. I, s. 159; Ali Emirî, Tezkire-i Şuarâ-i Âmid, İstanbul 1328, C. I, yk. 154-155; Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî, C. II, s. 87; Müstakimzâde Süleyman Sadeddin, Mecelletü’n-Nisâb, Süleymaniye Ktb. Esad Ef. Bl. No: 628, s. 174; Kâtip Çelebi, Keşfü’z-Zünûn, İstanbul 1971, C. II, s. 782.

19 Sehî, Cemîlî’nin “diyâr-ı Şark”tan gelmiş bir Türkmen; Latifî ve Hasan Çelebi “Türkistan şairlerinden” olduğunu söylemekle yetinirlerken; Kafzâde Fâizî ve Kâtip Çelebi, onun “Âmidî”, yani Diyarbakırlı olduğunu belirtirler. Ali Emirî de bu son görüşe katılmaktadır. Biz, Latifî ve Hasan Çelebi’nin rivayetini, dikkate alarak onu Türkistan’dan Anadolu’ya gelen şairler arasında değerlendiriyoruz.

20 Topkapı Müzesi R. 755 numarada kayıtlı bir nüshası bulunmaktadır: Fehmi Edhem Eldem, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Kataloğu, C. II, İstanbul 1961, s. 101. Bu nüsha esas alınarak bir de çalışma yapılmıştır: Nergis Biray, Cemîlî Divanı (Metin-Gramer Notları-Sözlük), Gazi Ün. SBE. Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1988.

21 Filiz Kılıç, a.g.e., C. II, s. 883.

22 Riyâzî, a.g.e., yk. 37b.

23 Riyâzî, a.g.e., yk. 37b.

24 Seydî Ali Reis’in ailesi İstanbulludur. Dedesi ve babası Galata tersanesinde kethüdalığa kadar yükselmişlerdi. O da ailesinin etkisiyle kendisini denizciliğin içinde buldu. Genç yaşta Rodos’un fethine katıldı. Barbaros Hayrettin Paşa’nın emrinde çalıştı. Preveze Savaşı’ndan sonra adını duyurdu. Daha sonraları Kaptan-ı derya Sinan Paşa’nın emrinde bulundu. Azaplar kâtipliği, tersane kethüdalığı gibi görevlerden sonra mesleğinde ilerleyerek Hint donanması denilen Süveyş donanması kaptanlığına kadar yükseldi. Hint okyanusunda iki kez Portekizlilerle savaştı. Fırtınaya tutuldu. Gemilerinin bir kısmını kaybetti. Elindeki gemileri Gücerat hükümdarı Sultan Ahmed’e emanet bırakarak kara yoluyla üç buçuk yıl süren maceralı bir yolculuktan sonra İstanbul’a dönebildi. 28 Aralık 1562 tarihinde vefat etti. Seydî Ali Reis, aynı zamanda Kâtibî mahlasıyla şiirler yazan bir şairdir. Divan’ı olduğu söyleniyorsa da (bkz. Riyâzî, a.g.e.; Keşfü’z-Zünûn, a.g.e., C. I, s. 807.) günümüze ulaşmamıştır. Seydî Ali Reis’in hayatı için bkz. M. C. Şehabettin Tekindağ, “Seydî Ali Reis Hakkında Düşünceler”, Tarihten Sesler, Sayı 13-14, İstanbul 1944, s. 21-24; Şerafettin Turan, “Seydî Ali Reis” maddesi, İA, C. X, s. 528-31; Cengiz Orhonlu, “Seydî Ali Reis”, Tarih Enstitüsü Dergisi, Sayı 1 (1970), s. 39-56.

25 Seydî Ali Reis’in bu yolculuğunu anlattığı Mir’âtü’l-Memâlik isimli eserinde söz konusu şiirleri de kaydedilmiştir: Seydî Ali Reis, Mir’âtü’l-Memâlik İnceleme-Metin-İndeks, Haz. Mehmet Kiremit, Ankara 1999.

26 XIX. yy. saz şairlerinden Sümmanî’nin Gürcistan, Azerbaycan, Belh, Buhara ve Türkistan’a kadar gittiğini gösteren bir “Bedehşan Yolculuğu Destanı” var ise de, buradaki ifadelerin gerçekliği tartışma konusudur (Haşmettin Arslan, Sümmanî ve Eserleri, Gazi Ün. SBE. Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1986, s. 4).

27 Çağatay Türkçesini bir edebî dil haline getiren Ali Şir Nevâyî’nin Anadolu sahası şairleri üzerindeki uzun süreli etkisine ilk olarak Fuat Köprülü dikkat çekmiş (Türk Edebiyatı Tarihi, s. 379-381; aynı yazar, “Ali Şir Nevâyî ve Tesirleri”, Türk Dili ve Edebiyatı Hakkında Araştırmalar, İstanbul 1934, s. 264-266; a. yazar, “Çağatay Edebiyatı”, İA, C. III, s. 270 vd.), Mehmed Çavuşoğlu’nun kapsamlı bir araştırmasına konu olmuş (a.g.m.); yine Nevâyî’nin tesiriyle Anadolu şairlerinde bir moda haline gelen Çağatay Türkçesiyle şiir yazma eğilimi Osman Fikri Sertkaya’nın “Osmanlı Şairlerinin Çağatayca Şiirleri”, TDED, XVIII (Ağustos 1970), s. 133-138; XIX (Ekim 1971), s. 171-184; XX (Aralık 1972), s. 157-184; TDED, XXII, s. 169-189; “Azerbaycan Şairlerinin Çağatayca Şiirleri”, TDED, XXIX, (2000), s. 263-266.

28 Fatih’in, Arabistan ve İran’daki büyük ilim adamlarını yakından tanıdığı ve bunları ülkesine getirtmeye çalıştığı bilinmektedir (Halil İnalcık, “Mehmed I.”, İA, C. VII, s. 534; İsmail Hami Danişment, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C. I, İstanbul 1948, s. 37).

29 Yavuz, Çaldıran zaferi sonrasında Tebriz’den ayrılırken birkaç yüz sanatkârı da beraberinde getirmiştir (Şinasi Altundağ, “Selim I.”, İA, C., X s. 427; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Osmanlı Sarayında Ehl-i Hıref Defterleri”, Belgeler, C. XI/15, Ankara 1986; Danişment, a.g.e., C. II, s. 15; Ertan Gökmen, “Yavuz Sultan Selim’in İran’dan ve Mısır’dan Getirdiği Sanatkârlar”, Türk Kültürü, 407, Mart 1997, s. 15-23). Meselâ Şâh Kasım, Yavuz Sultan Selim Tebriz’e girdiğinde hocası Halim Çelebi’nin tanışarak İstanbul’a getirdiği şairlerdendir.

30 Kanunî’nin Irakeyn seferi dolayısıyla İran havalisinden bazı şairler Anadolu’ya gelmiştir. Bu sefer öncesinde maiyyetiyle birlikte Osmanlılara sığınan Elkas Mirza’nın kâtiplerinden Eflatun aynı zamanda şairdir. Sehâbî de, Kanuni Irakeyn Seferi’nde Tebriz’e girdiğinde Kadri Efendi’nin kendisiyle sohbet edip, yeteneğini görerek 942/1535-36’da İstanbul’a getirdiği şairlerdendir.

31 Abdülhak Adnan (Adıvar), “Ali Kuşçu”, İA, C. I, s. 321-322.

32 Latifî, a.g.e., s. 289-90.

33 Mustafa İsen, “Yürü Var Gel Ya Arap’tan Ya Acem’den”, Millî Kültür, Sayı 146 (Ankara 1984), s. 56-59.

34 Mine Mengi, Mesîhî Dîvânı, Ankara 1995, 315/28.

35 Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, s. 380.

36 Fuat Köprülü, “Çağatay Edebiyatı”, İA, C. III, s. 305.

37 Bu konuda bir araştırma için bkz. Thierry Zarcone, “Historie et Croyances des Derviches Turkestanais et İndiens à Istanbul”, Anatolia Moderna, II, Paris 1991, s. 137-200. Ayrıca bkz. Abdülkadir Karahan, “Horasan Kültürünün Anadolu Türk Kültürünün Gelişmesine Etkileri”, Eski Türk Edebiyatı İncelemeleri, İstanbul 1980, s. 3-11.

(Adıvar), Abdülhak Adnan, “Ali Kuşçu”, İslâm Ansiklopedisi, C. I.

Ahmet Rifat, Lûgat-i Tarihiyye ve Coğrafiyye, C. I-VII, İstanbul 1299-1300.

Aksoy, Hasan, “Gülşenî-i Saruhânî”, TDVİA, C. XIV.

Aksoy, Hasan, Derviş Şemseddin, Kuşların Münazarası - Deh Murg, İstanbul 1998.

Aksoy, Hasan, “Derviş Şemseddin”, TDVİA, C. IX.

Aksoy, Hasan, “Derviş Şemsî, Deh-Murg ve Bazı Notlar”, İlim ve Sanat, Sayı 28 (İstanbul 1991).

Aktan, Ali, “Hoca Ahmed Yesevî ve Künhü’l-Ahbâr’a Göre Anadolu’daki Halifeleri”, Milletlerarası Hoca Ahmed Yesevî Sempozyumu (26-29 Mayıs 1993), Kayseri.

Akün, Ömer Faruk, “Hâfız-ı Acem”, TDVİA, C. XV.

Ali Emirî, Tezkire-i Şuarâ-i Âmid, İstanbul 1328.

Ali Enver, Semâhâne-i Edeb, İstanbul 1309.

Ali Şir Nevâî, Nesâyimü’l-Muhabbe min-Şemâyimi’l-Fütüvve-I, Metin (Haz. Kemal Eraslan), Ankara 1996.

Altundağ, Şinasi, “Selim I.”, İslâm Ansiklopedisi, C. X.

Anhegger, Robert, “Fatih Devrinde Yazılmış Farsça Manzum Bir Eser: Mu’ilî’nin Hünkârnâme’si”, İÜ. Ed. Fak. Tarih Dergisi 1949-1950, C. I, Sayı 1-2 (1950).

Aras, Namık Kemâl, Esrâr Dede’nin Tezkire-i Şuarâ-yı Mevleviyye’si, Ankara Ün. Sos. Bil. Enst. Doktora Tezi, Ankara 1987.

Ârif Hikmet, Tezkiretü’ş-Şuarâ, Millet Ktb. Ali Emiri Bl. No: 789.

Arslan, Haşmettin, Sümmanî ve Eserleri, Gazi Ün. SBE. Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1986.

Ateş, Ahmed, İstanbul Kütüphanelerinde Farsça Manzum Eserler I, İstanbul 1968.

Ateş, Ahmed, “Külliyât-ı Divan-ı Mevlânâ Hâmidî”, TTK Belleten, XIV/53 (1950).

Ayan, Hüseyin, “Hamidî-zâde Celîlî”, Türk Kültürü Araştırmaları, XVII-XXI/1-2 (1979-1983), Ankara 1983.

Azamat, Nihat, “Evhadüddin-i Kirmânî”, TDVİA, İstanbul 1995.

Badrthold, W., “Şirvan”, İA, XI.

Baltacı, Cahit- Nuri Akbayar, “Behiştî Ahmed Sinan Çelebi”, TDEA, I.

Barkan, Ömer Lütfi, “Kolonizatör Türk Dervişleri”, Vakıflar Dergisi, C. II, İstanbul 1942.

Bayram, Mikail, “Anadolu’da Telif Edilen İlk Türkçe Eser Meselesi”, Selçuk Ü. Selçuklu Araştırmaları Merkezi, V. Millî Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Semineri Bildirileri, (25-26 Nisan 1995), Konya 1996.

Bayram, Mikail, Fatma Bacı ve Bacıyân-ı Rûm, Konya 1994.

Bayram, Mikail, Şeyh Evhadüddin Hamid El-Kirmânî ve Evhadiyye Tarikati, Konya 1993.

Bilgin, Azmi, “Abdullah Nidâî ve İki Şiiri”, İ.Ü. Edebiyat Fak. Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, C. XXVII (1994-1997), İstanbul 1997.

Bilkan, Ali Fuat, Hindistan’da Gelişen Türk Edebiyatı, Ankara 1998.

Biray, Nergis, Cemîlî Divanı (Metin-Gramer Notları-Sözlük), Gazi Ün. SBE. Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1988.

Coşkuner, Fahrettin, Şeyh Evhadüddin Hamid el-Kirmânî’nin Menkıbeleri (İnceleme-Çeviri), Ankara Ün. SBE. Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1994.

Cunbur, Müjgân, “Ahmed Yesevî’nin Ahi ve Gazileriyle Anadolu’nun Türkleşmesindeki Yeri”, Milletlerarası Hoca Ahmed Yesevî Sempozyumu (26-29 Mayıs 1993), Kayseri.

Cunbur, Müjgân, “Ahmed Yesevî’nin Anadolu’nun Türkleşmesindeki Yeri”, Erdem, C. VII, Sayı 21, Ankara 1995.

Cunbur, Müjgân, “Yunus Emre’nin Ahmed Yesevî’ye Bir Naziresi”, Türk Halk Kültürü Araştırmaları, 1991/1, Ankara 1991.

Çavuşoğlu, Mehmed, “Basîrî”, Küçük Türk-İslâm Ansiklopedisi, Fasikül: 4, İstanbul 1981.

Çavuşoğlu, Mehmed, “Kanunî Devrinin Sonuna Kadar Anadolu’da Nevâyî Tesiri Üzerine Notlar”, Atsız Armağanı, İstanbul 1976.

Çoruh, Şinasi, Emir Sultan, İstanbul 1973.

Danişment, İsmail Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C. I, İstanbul 1948.

Demirci, Mehmet, “Ahmet Yesevî’den Yunus Emre’ye”, Milletlerarası Hoca Ahmet Yesevî Sempozyumu (26-29 Mayıs 1993), Kayseri.

Eldem, Fehmi Edhem, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Kataloğu, C. II, İstanbul 1961.

Erarslan, Kemal, “Baba İlyâs-ı Horasanî’ye Ait Halvetle İlgili Manzûm Bir Risâle”, Türkiyat Mecmuası, C. XX (1997).

Erarslan, Kemâl, “Seydî Ali Reis’in Çağatayca Gazelleri”, TDED, C. XVI (1 Ekim 1968).

Eraslan, Kemal, “Ahmed Yesevî İle Yunus Emre’de Ortak Temalar”, Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Bildirileri, C. IV, Ankara 1991.

Ertaylan, İsmail Hikmet, Külliyât-ı Divan-ı Kabûlî, İstanbul 1948.

Ertaylan, İsmail Hikmet, Külliyât-ı Divan-ı Mevlânâ Hâmidî, İstanbul 1949.

Es’ad, Bahçe-i Safâ-endûz, İstanbul Ün., Ktp., 2095.

Fahrüddîn İbrâhîm Hemedânî, Külliyât-i Dîvân, Tahran 1373.

Fahrüddin Irâkî, Lemâat (Parıltılar), Çev: Saffet Yetkin, İstanbul 1988.

Faik Reşad, Eslâf, İstanbul 1311.

Farzan, Ebrahim, Gülşen-i Saruhânî, Hayatı, Farsça Dîvânı ve Râz-nâme’si, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 1980.

Fatin, Hâtimetü’l-Eş’âr, İstanbul 1271.

Firûzanfer, Bediuzzaman, Menâkib-i Evhadu’d-dîn-i Kirmânî, Tahran 1347.

Gandjei, T., “Sâdıkî-i Afşar’ın Türkçe Şiirleri”, Türkiyat Mecmuası, C. XVI, 1971.

Giese, F., “Basîrî”, İslâm Ansiklopedisi, C. II.

Gökmen, Ertan, “Yavuz Sultan Selim’in İran’dan ve Mısır’dan Getirdiği Sanatkârlar”, Türk Kültürü, Sayı 407, Mart 1997.

Gölpınarlı, Abdülbaki, Melâmîlik ve Melâmîler, İstanbul 1992.

Hafız Hüseyin Ayvansarayî, Hadîkatü’l-Cevâmi’, İstanbul 1281.

Hayyâmpûr, A., Ferheng-i Sühanverân, C. I, Tahran 1368.

Hüseyin Vassaf, Sefîne-i Evliyâ-yı Ebrâr, Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, 2306.

Hüseyin Vassaf, Sefine-i Evliyâ, C. I, Haz. Ali Yılmaz-Mehmet Akkuş, İstanbul 1990.

İbn Bîbî, El-Evâmirü’l-Alâ’iyye Fî’l-Umûri’l-Alâ’iyye, Çev. Mürsel Öztürk, C. I, Ankara 1996.

İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri, Fasikül: C. I-IV, İstanbul 1988.

İlaydın, Hikmet, “Dehhânî’nin Şiirleri”, Ömer Asım Aksoy Armağanı, Ankara 1978.

İnalcık, Halil, “Mehmed I.”, İslâm Ansiklopedisi, C. VII.

İpekten, Halûk, Mustafa İsen, Recep Toparlı, Naci Okçu, Turgut Karabey, Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Ankara 1988.

İsen, Mustafa, “Osmanlı Türkiyesine Göç Eden Azerbaycanlı Klasik Edebiyat Mensupları”, TADİV Bilim-Kültür-Sanat Dergisi, Sayı 1 (Temmuz 1998).

İsen, Mustafa, “Yürü Var Gel Ya Arap’tan Ya Acem’den”, Millî Kültür, Sayı 146, Ankara 1984.

İsmail Belîğ, Güldeste-i Riyâz-ı İrfan ve Vefeyât-ı Dânişverân-ı Nâdiredân, Bursa, 1302.

İsmail Belîğ, Nuhbetü’l-Âsâr Li-Zeyli Zübdeti’l-Eş’âr, Haz. Abdulkerim Abdulkadiroğlu, Ankara 1985.

İsmail Paşa, Keşfü’z-Zünûn Zeyli, C. I-II, İstanbul 1971-1972.

İstanbul Kütüphaneleri, Türkçe Yazma Divanlar Kataloğu, C. I-II, İstanbul 1947.

Kafzâde Fâizî, Zübdetü’l-Eş’âr, Süleymaniye Ktb. Şehit Ali Paşa Bl. No: 1877.

Kâni’-i Tûsî, Kelîle ve Dimne-i Manzûm, Bünyâd-ı Ferheng-i İran, 1358.

Kara, Mustafa, Bursa’da Tarikatlar ve Tekkeler, C. I, Bursa, 1990.

Kara, Mustafa-Hamid Algar, “Abdullah-ı İlâhî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, C. I.

Karahan, Abdülkadir, “Hâmidî”, Encyclopedia of Islam, C. III.

Karahan, Abdülkadir, “Horasan Kültürünün Anadolu Türk Kültürünün Gelişmesine Etkileri”, Eski Türk Edebiyatı İncelemeleri, İstanbul 1980.

Kartal, Ahmet, “Basîrî ve Türkçe Şiirleri”, İlmî Araştırmalar, Sayı 10, İstanbul 2000.

Kartal, Ahmet, XI. Asırdan XVI. Asrın Sonuna Kadar Türk Edebiyatı ve Fars Edebiyatının Münasebetleri, Gazi Ün. SBE. Doktora Tezi, Ankara 1999.

Kâtip Çelebi, Keşfü’z-Zünûn, C. I-II, İstanbul 1971.

Kaya, İdris Güven, Derviş Şemsi and His Mesnevi Deh Murg, Harvard University, 1997.

Kaya, İdris Güven, “Derviş Şemsi ve Deh-Murg”, Sesler Dergisi, Sayı 179, Üsküp 1983.

Kılıç, Filiz, Âşık Çelebi, Meşâirü’ş-Şuarâ (İnceleme, Tenkitli Metin), C. I-II, Gazi Ün. SBE. Doktora Tezi, Ankara 1994.

Kınalızâde Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-Şuarâ, Haz. İbrahim Kutluk, C. II, Ankara 1981.

Koçu, Reşat Ekrem, “Basîrî”, İstanbul Ansiklopedisi, C. IV, İstanbul 1960.

Köprülü, Fuat, “Selçukîler Devri Edebiyatı Hakkında Bazı Notlar”, Hayat, C. IV, Sayı 102, (15 Teşrinisani 1928).

Köprülü, Fuat, “Selçukîler Devrinde Anadolu Şairleri: Hoca Dehhânî”, Hayat, Sayı 1, 2 Kânunıevvel 1926.

Köprülü, Fuat, “Anadolu Selçukluları Tarihinin Yerli Kaynakları”, Türk Tarih Kurumu Belleten, C. VII, Sayı 27 (Temmuz 1943).

Köprülü, Fuat, “Azeri Edebiyatına Ait Notlar: Hasanoğlu ve Habibî”, Edebiyat Fakültesi Mecmuası, C. IV(1925).

Köprülü, Fuat, “Çağatay Edebiyatı”, İslâm Ansiklopedisi, C. III.

Köprülü, Fuat, “Habîbî, Hayatı ve Eseri”, Edebiyat Fakültesi Mecmuası, C. VIII (1932), s. 626-633.

Köprülü, Fuat, “Hâce Ahmed Yesevî, Çağatay ve Osmanlı Edebiyatları Üzerindeki Tesiri”, Bilgi Mecmuası, C. I, Sayı 6 (Nisan 1330 /1914).

Köprülü, Fuat, “Selçukîler Devrinde Anadolu Şairleri: Dehhânî”, Hayat, C. I, Sayı 1 (2 Kânunıevvel 1926).

Köprülü, Fuat, Türk Dili ve Edebiyatı Hakkında Araştırmalar, İstanbul 1934.

Köprülü, Fuat, Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1986.

Köprülü, Fuat, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ankara 1976.

Kurnaz, Cemâl - Mustafa Tatcı, İstanbul’da Buharalı Bir Mutasavvıf: Emir Buharî, Ankara 1998.

Kurnaz, Cemâl - Mustafa Tatcı, “İstanbul’da Buharalı Bir Nakşî Şeyhi: Emir Buharî ve Türkçe Şiirleri”, Bilig, I, 1996.

Kurnaz, Cemâl, “Ahmed İlâhî’nin Türkçe Şiirleri”, İLAM Araştırma Dergisi, C. I, Sayı 1, Ocak-Haziran 1996.

Kurnaz, Cemâl, “Anadolu Şairlerinin Orta Asya İle İlişkileri”, Anayurttan Atayurda Türk Dünyası, Sayı 15 (1998).

Kurnaz, Cemâl, Anadolu’da Orta Asyalı Şairler, Ankara 1997.

Kurnaz, Cemâl, Divan Edebiyatı Yazıları, Ankara 1997.

Kurnaz, Cemâl, Hayâlî Bey Divanı’nın Tahlili, Ankara 1987; İstanbul 1996.

Kurnaz, Cemâl, “Hayâlî Bey”, TDVİA, C. XVII.

Kurnaz, Cemâl, “Osmanlı Döneminde Türkiye-Orta Asya Edebî İlişkileri”, Türk Yurdu, XIX-XX / 148-149 (Aralık 1999-Ocak 2000).

Kurnaz, Cemâl, Türkiye-Orta Asya Edebî İlişkileri, Ankara 1999.

Kurnaz, Cemâl, “Ümmî Divan Şairleri”, Türklük Araştırmaları Dergisi, Sayı 7 (1991-92), İstanbul 1993.

Kurt, Yılmaz, “Hoca Ahmed Yesevî’nin Rum Eyâletindeki Zâviye Kurucuları Üzerindeki Etkileri”, Milletlerarası Ahmed Yesevî Sempozyumu, (26-29 Mayıs 1993), Konya.

Küçük, Sabahattin, “16.Yüzyıl Şairlerinden Bursalı Rahmî Çelebi ve Şiirleri”, Türklük Araştırmaları Dergisi, Sayı 7 (1991-1992), s. 423-472.

Latifî, Tezkire-i Latifî, İstanbul 1314.

Levend, Agâh Sırrı, Arap, Fars ve Türk Edebiyatlarında Leylâ ve Mecnûn Hikâyesi, Ankara 1959.

Levend, Agâh Sırrı, “Bilinmeyen Eski Eserlerimizden: Halîfe’nin Leylâ ve Mecnûn’u”, Türk Dili, C.I, Sayı 8, Mayıs 1952.

Macit, Muhsin, “Molla Câmî’nin Osmanlı Edebiyatına Tesiri- I”, Erdem, C. VII, Sayı 20, Ocak 1991.

Mansuroğlu, Mecdut, Anadolu Türkçesi (XIII. Asır) Dehhânî ve Manzumeleri, İstanbul 1947.

Mazıoğlu, Hasibe, “Ahmed-i Yesevî’nin Anadolu’ya Attığı Ateşli Eğsi”, Türk Dili, Sayı 504 (Aralık 1993).

Mecdî Mehmed Efendi, Hadâikü’ş-Şakâik, Haz. Abdülkadir Özcan, İstanbul 1989.

Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî, C. I-IV, İstanbul 1308-1311.

Mehmed Şemseddin, Yâdigâr-ı Şemsî - Bursa Dergâhları, Haz. Mustafa Kara-Kadir Atlansoy, Bursa 1997.

Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, C. I-III, İstanbul 1333-1342.

Mehmed Tevfik, Kafile-i Şuarâ, İstanbul 1290.

Mehmet Kiremit, Mir’âtü’l-Memâlik (İnceleme-Metin-İndeks), Gazi Ün. SBE. Doktora Tezi, Ankara 1990.

Mengi, Mine, Mesîhî Dîvânı, Ankara 1995.

Muhammed b. Ali b. Süleyman er-Râvendî, Râhatü’s-sudûr ve Âyetü’s-sürûr (Gönüllerin Rahatı ve Sevinç Alâmeti) I. Cilt, Çev. Ahmet Ateş, Ankara 1957, 1960.

Mustafa İsen, Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı, Ankara 1994.

Müstakimzâde Süleyman Sadeddin, Mecelletü’n-Nisâb, Süleymaniye Ktb. Esad Ef. Bl. No: 628.

Nahcivânî, Hüseyin, Nüfûz-ı Zebân u Edebiyyat-ı Fârisî der-Türkiye Devre-i Âl-i Osman, Tebriz 1341.

Nahifî, Mesnevî-i Şerif Manzum Nahifî Tercümesi, Haz. Âmil Çelebioğlu, C. I, İstanbul 1962.

Nail Tuman, Tuhfe-i Nâilî, Millî Eğitim Bakanlığı Yayımlar Dairesi Başkanlığı Ktb. No: B. 870.

Nev’îzâde Atâyî, Hadâikü’l-Hakâyık Fî Tekmileti’ş-Şakâyık, Haz. Abdülkadir Özcan, İstanbul 1989.

Ocak, Ahmet Yaşar, “Anadolu Sûfîliğinde Ahmed-i Yesevî ve Yesevîlik”, Türk Dili, Sayı 504 (Aralık 1993).

Ocak, Ahmet Yaşar, “Anadolu Türk Halk Sûfîliğinde Ahmed-i Yesevî Geleneğinin Teşekkülü”, Milletlerarası Ahmed Yesevî Sempozyumu Bildirileri (26-27 Eylül 1991), Ankara.

Ocak, Ahmet Yaşar, “Baba İlyas”, TDVİA, C. IV.

Okuyucu, Cihan, “Ahmet Yesevî’nin Anadolu’daki Temsilcileri Yunus Emre İle Âşık Paşa Arasındaki Fikir Akrabalığı”, Milletlerarası Hoca Ahmed Yesevî Sempozyumu, (26-29 Mayıs 1993), Kayseri.

Okuyucu, Cihan, “Sehâbî ve Divan’ı”, Erciyes Ün. SBE. Dergisi, Sayı 6, Kayseri 1995.

Orhonlu, Cengiz, “Seydî Ali Reis”, Tarih Enstitüsü Dergisi, Sayı 1 (1970).

Öztürk, Mürsel, “Ahmed Yesevî-Hacı Bektaş-ı Velî ve Yunus Emre Zinciri”, Erdem, Cilt: 3, Sayı 9, (5 Eylül 1987).

Rıza, Tezkire-i Rıza, İstanbul 1316.

Ritter, Helmuth, “Celâleddin-i Rûmî”, İslâm Ansiklopedisi, C. III.

Riyâhî, Muhammed Emin, Osmanlı Topraklarında Fars Dili ve Edebiyatı, Çev. Mehmet Kanar, İstanbul 1995.

Riyâzî, Riyâz-ı Şuarâ, Nuruosmaniye Ktb. No: 3724.

Sadettin Nüzhet Ergun, Türk Şairleri, C. I, İstanbul 1935.

Sadık Erdem, Râmiz ve Âdâb-ı Zurefâ’sı, Ankara 1994.

Safâyî, Tezkire, Süleymaniye Ktb. Veliyüddin Ef. Bl. No: 2585.

Sâlim, Tezkire, Süleymaniye Ktb. Esad Ef. Bl. No: 3872. Tezkire-i Sâlim, İstanbul 1315.

Sehî, Tezkiretü’ş-Şuarâ, İstanbul Ün. Ktb. No: 2540.

Sertkaya, Osman Fikri, “Osmanlı Şairlerinin Çağatayca Şiirleri”, TDED, XVIII (Ağustos 1970), s. 133-138; XIX (Ekim 1971), s. 171-184; XX (Aralık 1972), s. 157-184; TDED, XXII, s. 169-189; “Azerbaycan Şairlerinin Çağatayca Şiirleri”, TDED, XXIX, (2000), s. 263-266.

Seydî Ali Reis, Mir’âtü’l-Memâlik İnceleme-Metin-İndeks, Haz. Mehmet Kiremit, Ankara 1999.

Solmaz, Süleyman, Ahdî ve Gülşen-i Şuarâsı, Gazi Ün. SBE. Doktora Tezi, Ankara 1996.

Sungurhan, Aysun, Beyânî Tezkiresi (İnceleme, Tenkitli Metin), Gazi Ün. SBE. Yüksek Lisans tezi, Ankara 1994.

Şahinoğlu, Nazif, “Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî”, TDEA, C. VI.

Şemseddin Sâmi, Kamusu’l-A’lâm, C. I-VI, İstanbul 1306-1316.

Şeyhî Divanı, Haz. Mustafa İsen- Cemâl Kurnaz, Ankara 1990.

Şeyhî Mehmed Efendi, Vekâyi’-i Fuzalâ, C. I-III, Haz. Abdülkadir Özcan, İstanbul 1989.

Tansel, Fevziye Abdullah, “Hâmidî”, Türk Ansiklopedisi, XVII.

Tarlan, Ali Nihad, Ahmed Paşa Divanı, İstanbul 1960.

Tarlan, Ali Nihad, Hayâlî Beg Divanı, İstanbul 1945.

Tarlan, Ali Nihad, Şeyhî Divanı’nı Tedkik, İstanbul 1934.

Tarlan, Ali Nihad, Şiir Mecmualarında XVI. ve XVII. Asır Divan Şiiri, Rahmî ve Fevrî, Fasikül 1, İstanbul 1948.

Tekin, Gönül, “Fatih Devri Türk Edebiyatı, İstanbul Armağanı, İstanbul 1995.

Tekindağ, M. C. Şehabettin, “Seydî Ali Reis Hakkında Düşünceler”, Tarihten Sesler, Sayı 13-14, (İstanbul 1944).

Timurtaş, Faruk K., Eski Türkiye Türkçesi XV. Yüzyıl Gramer-Metin-Sözlük, 2.bsk., İstanbul, 1981.

Timurtaş, Faruk K., Şeyhî ve Harnâme’si, İstanbul 1970.

Timurtaş, Faruk K., Şeyhî ve Husrev ü Şirin’i, İstanbul 1963, 2. bsk., İstanbul 1980.

Timurtaş, Faruk K., Şeyhî, Hayatı, Eserleri, İstanbul 1968.

Tolasa, Harun, Ahmed Paşa’nın Şiir Dünyası, Ankara 1973.

Turan, Şerafettin, “Seydî Ali Reis”, İA, C. X.

Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C. I-VII, İstanbul 1977- 1990.

Türk Edebiyatı Tarihi: Fuat Köprülü, 2. bsk. İstanbul 1980.

Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi-2: Azerbaycan Türk Edebiyatı, Ankara 1993.

Uzun, Mustafa, “Dede Ömer Rûşenî”, TDVİA, C. IX.

Uzun, Mustafa, “Rûşenî, Ömer Dede”, TDEA, VII.

Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu Karakoyunlu Devletleri, Ankara 1937.

Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, “Osmanlı Sarayında Ehl-i Hıref Defterleri”, Belgeler, C. XI/15, Ankara 1986.

Ünver, İsmail, “Ahmed-i Yesevî’nin Anadolu’daki Etkileri Üzerine”, Türk Dili, Sayı 504 (Aralık 1993).

Ünver, İsmail, “Hâmidî’nin Türkçe Şiirleri”, Türkoloji Dergisi, VI (1974).

Ünver, İsmail, “Hâmidî”, TDVİA, C. XV.

Vasfi Mahir Kocatürk, Tekke Şiiri Antolojisi, Ankara 1968.

Yılmaz, Ali, “Ahmed-i Yesevî’nin Hikmetleri İle Yunus Emre’nin Şiirlerinde Tasavvufî Muhteva Benzerlikleri”, Milletlerarası Hoca Ahmed Yesevî Sempozyumu (26-29 Mayıs 1993), Kayseri.

Yılmaz, H. Kâmil, “Anadolu ve Balkanlar’da Yesevî İzleri”, İlim ve Sanat, Sayı 35-36 (Temmuz 1993).

Zarcone, Thierry, “Historie et Croyances des Derviches Turkestanais et Indiens à Istanbul”, Anatolia Moderna, II, Paris 1991.


Yüklə 12,18 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   82   83   84   85   86   87   88   89   ...   95




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin