Anadolu Türk Beylikleri Sanatı


Merv'in Ortaçağ Kültür Hayatı / Dr. Güçmurat Soltanmuradov [s.862-865]



Yüklə 12,18 Mb.
səhifə89/95
tarix17.11.2018
ölçüsü12,18 Mb.
#83030
1   ...   85   86   87   88   89   90   91   92   ...   95
Merv'in Ortaçağ Kültür Hayatı / Dr. Güçmurat Soltanmuradov [s.862-865]

??????????? / Türkmenistan

Merv Babiliona, Atina, Mohenjo-Daro türünden kültür merkezlerin biridir. O çeşitli tarihi devirlerde çeşitli isimler ile anılmıştır. Örneğin: Avesta ve Ahemenit taş yazılarında “Mauru”, Behistun yazısında “Marguş”, İskender’in istilasından sonra “Margiana” yahut “Margiana Aleksandriyası”, Parfiya devleti zamanında “Margaba”, Orta Çağ coğrafyacılarının çalışmalarında “Maru”, Arap istilası devrinde ise, daha çok “Merv” ismi kullanılmıştır.1

Merv sözcüğünün anlamı da ilim camiasında çeşitli biçimde yorumlanmıştır 12. yy. coğrafyacısı Yakut “Merv” sözcüğüne “ateş elde etmekte kullanılan beyaz taş” anlamını vermişse, Hafizi Abru (15. yy.) ona “Çimenlik” manasını yüklemiştir. Günümüz bilginlerinin çalışmalarında ise Merv’in daha çok Hafizi tarafından ileri sürülmüş anlamı tutunulmuştur.

Orta Çağ yazarları Merv’i “Çarların kalbi”, “Horasan’daki tüm şehirlerin anası”, “Dünyanın dayanmakta olduğu şehir” olarak tarif etmişlerdir.

Merv hakkında en eski bilgiler Çin, İran ve Arap kaynaklarına dayanmaktadır. Ayrıca, Strabon’un ve Ptolomeus’un “Coğrafya” kitaplarında da eski Merv’den söz edilmektedir. A. Humboldt’a göre Ptolomeus’un “Coğrafya” kitabı ta XVII. asra kadar el kitabı olarak kullanılmıştır. Merv’in Orta Çağ kültür hayatı hakkında derin bilgileri ihtiva etmesi açısından Raşiideddin’in, Mirhond’un, Ravendi’nin, Cüveyni’nin, Beyhaki’nin, Kazvini’nin çalışmaları da son derece değerlidir. As. Samaninin 20 ciltten oluşan “Merv tarihi” adlı kitabı ise bu konuda en kıymetli kaynaktır.

İslam dünyası Horosan bölgesinin Orta Çağ hayatına damgasını vurmuş olan Merv 1500-1800 ha. yüzölçüme sahip olup onda yaklaşık 150.000 insan hayat sürdürmüştür. Bunlar entellektüel alandaki yüksek kültürleri ile birarada üzümleri ile de ün kazanmıştır. Tarihi kaynaklar Merv’de üretilmiş kuru üzümlerin Mısır hükümdarlarının sofrasını süslediğinden söz etmiştir.

Dünyanın en zengin ülkelerinden biri sayılan Merv çeşitli dini inançları bir arada bulunduran coğrafik bölge olarak da tanınmaktadır. Burada ateşperestlik, Budizm, Hıristiyanlık ve Manicilik inançlar geniş ölçüde tutunmuştur. Tarihi kaynaklar da ateşperestlik dininin vatanı olarak İran’a işaret edilmektedir. Halbuki son arkeolojik araştırmalar bunun Margiana olabileceği üzerinde hüküm vermeye imkan sağlamıştır. Prof. V. İ. Sarianidi Marguş’ta bulunmuş Zerdüşt heykeline dayanarak bu bölgenin ateşperestliğin vatanı kabul edilebilineceği tezini ileri sürmüştür. Bugün böyle bir hükmün doğru olduğu tam olarak ispat edilmemiş olsa bile onun tamamen yanlış olduğu da söylenemez. Çünkü tarih içerisinde bütün kültürlerin kaynaştığı bu Horasan bölgesi şehrinde her tür yeni inancın yahut görüşün vuzuha gelmesi için elverişli şartlar mevcuttur.

Eski Merv şehir kalelerinden en önemlisi olarak bilinen Gavur Kale’de 1965 yılında gerçekleştirilmiş kazı işleri sonucunda Sasani Hükümdarı Anuşirvan Hosrou I’e ait birçok kıymetli eşyalarla birlikte Sanskritçe kaleme alınmış Budistik elyazıda ele geçirilmiştir. Ayrıca Budistik mabetler de bulunmuştur. Bilginlere göre2 Budizm’in bu bölgede belirmesinde Büyük İpek Yolu etkili olmuştur. İpek Yolu üzerinden bu bölgelere tüccarlarla birlikte Budistik misyonerler de gelmiş ve yerel halk tarafından kendilerine taraftar bulmuştur.

1976 yılında yayımlanmış “Yahudi Ansiklopedisi”nde geçen bilgilere göre Yahudilerin Orta Asya’da (Merv, Belh, Horezm) M.Ö. VIII-IX. yy’da bulunduğuna işaret edilir. Bu din Parfiya Devleti’nin kültür hayatında önemli bir yer işgal eder. Rus bilgini B. Ya. Staviskiy’e göre bu bölgede özellikle de Merv’de önemli bir mevke sahip olan Yahudilik Soğdiyana’yı derinden etkilemiştir.

Hıristiyanlığın Türkmenistan’da ne zamandan itibaren mevcudiyetini sürdürdüğü daha kesin olarak bilinmemektedir. Fakat kaynaklarda3 onların daha çok M.S. 64 yılından itibaren bu bölgede geniş bir yayılım bulduğu vurgulanır yoksa da Psevdo-Sppolit’in “On İki Peygamberler hakkındaki” eserinde Peygamber Foma’nın M.S. I. yy.’da Parfiya’da, Pers Devleti’nde, Girkaniya ve Margiana’da bu dinin taraftarı olarak faaliyette bulunduğuna işaret edilir. Pers hükümdarı Şapur II’nin kız kardeşi Estassu’yu tedavi eden Hıristiyan Papazı Bar Şaba’nın M.S. IV. yy.’da Merv’de bulunduğunu Suryani ve Sogd kaynakları kanıtlar. Rivayetlerde ise Merv’deki 365 tane Hıristiyan kilisesinin mevcudiyetinden söz edilir.

Mani dininin Merv’de yayılması Sasaniler Devri’ne rastlar. Merv uzun bir süre maniheist kiliselerin merkezi hizmetini verir. Kilise merkezinin başkanlığını ise Mani’nin yardımcısı Mar Sis’in üstlenir.

Araplar Merv topraklarına 651 yılında son Sasani Hükümdarı III. Ezdigirt’i (632-651) takip ederek gelmiş ve İslamiyet bu tarihten itibaren bu coğrafik bölgede geniş bir yayılım bulmuştur. Bu dönemden itibaren camiler, medreseler ve kaleler kurulmuştur.

Günümüzde “Erk Kale”, “Gavur Kale”, “Sultan Kale”, “Şehriyar Kale”, “İskender Kale”, “Şayim Kale” gibi eski ve “Abdullah Han”, “Bayramali Han” gibi yeni Merv kalelerine bakıldığında o ister istemez insanı mucizeler ile dolu tarihin derinliklerine götürmektedir. Tarihin çeşitli çağlarında hüküm sürmüş devletlere şehir merkezi hizmetini veren bu kalelere felsefi bir bakış ile yönelindiğinde insan zihninde çağın medeniyetini yansıtan çağırışımlar uyandırmaktadır. İnsanı o çağın medeniyetinin derinliğine götürmekte, Batı ve Doğu medeniyetinden üstatlık ile yararlanarak yapılmış sentezlerle karşı karşıya getirmektedir.

Merv’deki en eski kale Erk Kale’dir. Bu kale Ahmenitler Devri’nde kurulmuş olup, bu devir hükümdarlarına saray hizmetini vermiştir. Rivayetlerde bu kalenin Tahamurt tarafından inşa edildiğinden söz edilir.

Gavur Kale, M.Ö. III. yy.’ın ikinci yarısında Selevkit Hükümdarı Antioh Sofer tarafından kurdurulur. 400 ha. yüzölçümüne sahip olan bu kalenin inşasında eski Yunan kültürünün izleri görülür.

Sultan Kale, Selçuklu Devleti zamanında kurdurulur. Sultan Sencer’in hükümdarlığı devrinde kalenin inşası bitmiş olduğundan o Melik Şah yahut da Alp Arslan tarafından kurdurulmuş olmalıdır.

Şehriyar Kale eski Merv şehir kalelerinin en küçüğüdür. Aşağı yukarı 20 ha. yüzölçümüne sahip olan bu kale XI-XII. yy.’ların kavşağında inşa edilmiştir.

Zaman itibariyle Sultan Kale’den sonra gelen İskender Kale ise 200 ha. yüzölçüme sahiptir. Kale çeşitli meslekten çok büyük ölçüdeki nüfusu bir arada bulundurmuştur.

Şayım Kale 1,28 km2 yüzölçümüne sahiptir. P. P. Bavruşenko’ya göre bu kale Selçuklu Türkmen Devleti’nin ordusunun barındığı yerdir.

Abdullah Han Kalesi 1407-1409 yıllarında Şahruh tarafından inşa ettirilir. Son derece derin stratejik amaçlarında düşünüldüğü bu kalenin inşasında Ala-eddin-Kukeltaşı, Musa, Emirali Şeydayi gibi çağının ünlü kişileri görev almıştır.

Bayramali Han Kalesi yeni Merv kaleleri içerisinde yer alır. Jukovski’ye göre bu kale büyük ihtimalle Apbas Şah’ın 1600 yılındaki Merv istilasından sonra inşa edilmiş olmalıdır.

Merv’in kültür merkezi haline dönüşmesinde özellikle “Büyük İpek Yolu” etkili olmuştur. Bu yolun Merv üzerinden geçmesi, Batı kültürünün ve diğer komşu halkların kültürlerinin Merv’de tanınmasına imkan sağlamıştır. Ayrıca, sekizinci yüzyılda Yunan ve Hint dillerinde yazılan bilim, felsefe ve tıp kitaplarının Arapçaya kazandırılması da buna sağlam bir zemin hazırlamıştır. Yoksa da M.S. 148 yıllarında Çin’de Budistik metinleri Çinceye aktaran okulu kurmuş olan Parfiyalı An-şi-gao’nın mani metinlerini Parfiya diline çevirmiş Mar Ammonun Vezir Anuşirvan I’in, Hekim Barziya’nın, müzisyen ve şarkıcı Barbad’ın, Batlamius’un, Almajest’ini Arapçaya kazandıran Musevi bilgini Sehil ibn Rabban et Tabari’nin, dünya kültürüne bilim, felsefe ve dinin idealde aynı olduğu görüşü, siyaset bilimi gibi yeni teoriler getiren Farabi’nin hocası İohanna ibn Haylan’ın hocasının Merv’li olması, Atina’dan kovulan felsefenin Hellenistik devirde en son, İskenderiya’dan Antakya’ya ulaşmış, Antakya’dan ise, başka şehirlerden gelmiş olanlara değil de, çoğunlukla Merv’lilere geçmiş olması, bu bölge de hayat sürdürmüş toplumda sağlam bir temele dayalı entellektüel kültür birikimin mevcudiyetini göstermektedir.

IX-XII. yy.’da Merv en parlak çağını yaşamıştır. Harun Reşid’in ölümünden (M.S. 813) sonra kardeşini öldürerek tahta gelen Memun Merv’i halifatın başkenti yapmıştır. O, devrinin önde gelen bilginlerini bir araya getirerek onların bilimsel çalışmalarını desteklemiştir. İran, Çin, Hint, Eski Yunan kitapları ile süslü zengin kütüphanelerin oluşmasında katkıda bulunmuştur.

Merv Yahya Ebu Mansur, Habeş El Hasib, Horezmi, Farabi, Ömer Hayyam gibi çağına ün salmış bilim adamları ve filozofların yetişmesinde büyük rol oynamıştır. Beyzuni, hem İbn Irak’ın Kütüphanesi vasıtasıyla Merv’in entellektüel ürününden yararlanmıştır.

M.S. 818 tarihinde halifeliğin başkentinin Bağdat’a taşınması ile Merv ve Belh’teki bilginler Bağdat’ın kültür merkezi haline dönüşmesinde etkili olmuştur. Hatta Harezmi Bağdat’ta Harun Reşit zamanında kurulan “Beytül Hikme”nin başkanlığını üstlenmiştir.

Yahya Ebu Mansur ve Habeş El Hasib eski Yunan (kanun), Hint (Sindhint ve Erkend) ve Fars (Zic-i Şah) astronomi kitaplarındaki uyumsuzluğu, Memun’un isteği üzere Batlamyus’un Almajest’ine ve yeni gözlemlere dayanarak tashih etmişlerdir. Yahya Ebu Mansur öldükten sonra Habeş El Hasip “El Dımışkı” adlı maruf zic’ini hazırlamıştır. Ayrıca, Habeş El Hasib trigonometriye tanjan ve kotanjan düşüncelerini getiren bilgin olarakta tanınmaktadır.

Harezmi “El Cebir v’el Mukabele” adlı eseri ile bilim alemine sistemli bir biçimde işlemiş yeni çözüm metodlu cebri kazandırmıştır. 12. yy.’da bu eser “Algebra” adı altında Latinceye çevrilmiş ve cebir Batı’da ilk kez bu kitap vasıtası ile öğrenilmiştir. Geç Orta Çağlarda Hint ve Arap sayıları ile yapılmış “Algorizm=algoritma” adı ile anılan hesap yöntemi de modern dünya da bu kitap vasıtası ile “Algoritma” adı ile tanınmıştır. Anlamı “Özel Hesaplama Yolu”dur. Harezmi, cebir alanındaki üstünlüğünü çağdaşı Abdulhamit İbn Türk ile paylaşmıştır.4 Ayrıca Harezmi Ömer Hayyam’ın da bu alan ile ilgili çalışmalarını derinden etkilemiştir.

Harezmi astronomi ile ilgili iki Zic hazırlamıştır. Bunlardan biri Fergani, ötekisi ise Beyruni tarafından eleştirilmiştir. Onun Fergani tarafından eleştirilmiş Zic’i 700 yıl sonra Adelard tarafından Latinceye kazandırılmıştır.

Farabi felsefe, mantık, geometri, fizik, siyaset, müzik alanındaki çalışmaları ile “Muallim-i Sani” adına hak kazanmıştır. Ayrıca, müzik teorisyeni olarak da tanınmaktadırlar. Farabi’nin “Müziğin Büyük Kitabı” adlı eseri Fransız bilgini D. Erlanc’ın 1930-1939 yıllarında yayınladığı “Arapların Müziği” adlı 6 ciltlik kitabının 2 cildini oluşturmuştur. Muallim-i Sani’nin felsefe, bilim, sanat ve dinin idealde bir olduğu görüşü Batı dünyasını derinden etkilemiştir. 13. yy.’da Aquinas’lı Thomas bu görüşten yararlanarak Aristoteles felsefesi ile Hıristiyan teolojisi arasında terkip yapmıştır. Bu terkip Katolik kilisesi tarafından resmen kabul edilmiştir.

Farabi’nin manevi öğrencisi İbn Sina’dan da söz etmek yerinde olsa gerekir. İbn Sina, Aristo’nun “Metafizik” kitabına Farabi’nin bu kitaba yazdığı muhtasarı okuduktan sonra anladığını söyler. “Danışname” (Bilimler Kitabı) ibn Sina’nın en önemli felsefe eseridir. Kitap mantık, metafizik ve fizik bölümlerden oluşmaktadır. İbn Sina “Can Hakkında” adlı eserini şiir ile yazmıştır. Onun “Etik İlmi Hakkında Antlaşma” adlı kitabı felsefenin etik problemleri ile ilgilidir. O “Bilimler” kitabında müziğin tanımı, müziği anlamakta matematik ve fiziğin rolü, söz ve müzik ilişkileri gibi problemlere değinmiştir.

Beyruni de, İbn Irak’ın Kütüphanesi yardımıyla da olsa eski Merv’in entellektüel ürününden yararlanmıştır. Beyruni (973-1048) matematik, astronomi, jeodezi, coğrafya ve tarih ile ilgilenmiştir. O “Astronominin Anahtarı”, “Kronoloji”, “Mesud’un Yasası”, “Yıldızlar Hakkında İlim”, “Hindistan Tarihi” gibi eserleri kaleme almıştır. Ayrıca, Ptolomeus’un “Coğrafya”, Ebu Abdullah Ceyhani’nin “Yolların ve Devletlerin Kitabı” eserlerine dayanarak 995 yılında temsili yer küresini yapmıştır. Bu dünyada yapılmış ilk yer küresi maketidir. Avrupa’da yer küresi maketi “Yer Elması” adı ile 1492 yılında Nurnbergli Martin Behayım tarafından yapılmıştır. Beyruni, Ömer Hayyam, Nasreddin-i Tusi, Uluğ Bey gibi bilginlerin manevi hacasıdır.

Ömer Hayyam (doğum 1048) üstün bir felsefi, matematik ve astronomi bilgisine sahip düşünürdür. Ömer Hayyam “Öklides Kitabına Tefsir”, “Fiziğin Kısaca İzahı”, “Zenginlikler Hazinesi”, “Varlık ve Borçluluk”, “Aritmetikteki Zorluklar”, “El Cebir v’el Mukabele’nin Çözümünde İspat” vs. kitapları ilim alemine kazandırmıştır. Ömer Hayyam’ın cebir ile ilgili çalışmalarından Avrupa’da yaklaşık 700 yıl sonra 1742 yılında C. A. Nerman’ın differensiyel hesaplamalar hakkındaki kitabında söz edilmektedir. O bugünkü kullandığımız takvimden bir dakika dakik takvimin kurucusudur. Ömer Hayyam şair olarak da şiir aleminde tanınmaktadır. Onun şiirleri kısadan manalı çok derin felsefi düşünceleri içermiştir. Şiirleri Avrupa edebiyatını derinden etkilemiştir. İngiliz alimi Fitscerald 1859 yılında onun 100’ü aşkın şiirini bir arada bulunduran “Ömer Hayyam’ın Rubaileri” adlı eserini yayınlamıştır. Kitap 19. yy. sonuna kadar 25 kez yeniden basılmıştır. Fransız bilgini M. Nikola ise, 1867 yılında Ömer Hayyam’ın 464 şiirinden oluşan kitabı yayınlamaya muvaffak olmuştur.5

Merv bilginleri ile birlikte Abul Abbas bin Hanuzal Mervezi, Mesud Mervezi, Muhammed İbn Salih Mervezi, Harısı Mervezi, Ebu Nasır Margezi, Saffar Margezi, Hakaki Margezi, Toyyan Margezi, Kevkebi Marvezi, Beşşar Margezi, Kesayi Mervezi, Emmari Mervezi, Escedi Mervezi, Firdövsi,6 Abu Hanife Mervezi, Nasır Hüsrev Mervezi, Auhaddin Ali İbn Muhammed İbn İshak, Fahreddin Mervezi, Rafıg Mervezi, Gazali Mervezi, Fakıkı Mervezi, Şehabuddin Abulhasan Talha, Samayı Mervezi, Dakayeki Mervezi, Fotuhi Mervezi, Abu Ali Mervezi, Nadır Mervezi, Carubi Mervezi, Hoja Hüseyin Mervezi, Mevlana Vakıgı Mervezi, Muhammed Haşim Mervi Homay Mervezi gibi şairleri ile de ün kazanmıştır.7

Selçuklu torunları olarak Sultan Sencer’in Türbesi ile ilgili bilgiler bizim için daha da ilgi çekicidir. Türbe köşk şairi Alaeddin Enveri’nin önerisi ile yaptırılır. Türbenin mimarı Muhammet İbn Atsız’dır. Türbe “Ahiret Evi” diye de adlandırılır. Türbe mimarlık sanatının eşsiz örneklerindendir. Türbenin yapımında kullanılan yöntem Batı Avrupası’nda ancak 300 yıl sonra bilinçli olarak kavranılmış ve uygulama alanına konulabilmiştir. Yani Sultan Sencer’in türbesinin yapımında kullanılan yöntem 300 yıl sonra Rönesans mimarı Filippo Brunllesko tarafından “Santa Maria” Kulesinin yapımında kullanılmıştır.

Bilimdeki ve mimarlık sanatındaki bu tür başarılar ancak kütüphane gibi yüksek seviyeden kültür değerinin mevcudiyeti ile mümkün olmaktadır.

Kitap halkın kutsal düşüncelerini anıtsallaştıran bir araçtır. Modern felsefenin kurucularından F. Bacon (1561-1626) haklı olarak kitaba “Zaman dalgasında seyreden ve kıymetli yükünü değerini kaybetmeden kuşaktan kuşağa aktaran gemi”ye benzetmiştir.8 Hükümdarların kitabın böyle bir işlevinin farkında olması onların kitap yığmaya, kütüphane kurmaya yöneliş faaliyetlerini kamçılamıştır. Böylece, kitaba düşkünlük hükümdarlar arasında bir gelenek haline dönüşmüştür. Örneğin eski Roma yazarı Avel Gelley’den (2. yy.) öğrendiklerimize göre İran Şahı Kserks, Atina’yı işgal ettiğinde birtakım kitapları da Pers Devleti’ne götürmüştür. Ama sonra İskenderin ordu komutanı Selçuk Nikotor (M.Ö. 338-281) bu kitapların Atina’ya geri götürülmesini sağlamıştır. Atina’dan getirilmiş kitaplar Perslerin Atina’yı istilasından (M.Ö. 480) I. Selevk’in tahta geçmesi (M.Ö. 312) arasındaki 168 yıl içerisinde Pers hükümdarlarının sarayını süslemiştir.

Merv söz konusu olduğunda da hemen onun çok zengin kütüphanesi akla gelmektedir. “Bağdat Tarihi” adlı kitabın yazarı 9. yy. bilgini Ahmet İbn Tahir’in araştırmalarından öğrendiklerimize göre son Sasani Şahı III. Ezdigirit (632-651) Araplardan kaçıp Merv’e geldiğinde Pehlevi elyazılarının da Merv’e götürülmesine hüküm vermiştir. A. Mes’e göre bu kitaplar ünlü Orta Çağ Merv kütüphanesinin kurulmasına temel teşkil etmiştir. V. V. Berthold ise, bu elyazmaların Abbasi Halifesi Memun’un hükümdarlığı devrinde (M.S. 813-833) bulunduğunu fakat Moğol istilasından daha önce mi, yoksa Moğol istilasıyla mı yok edildiği hususunun belirsiz olduğu görüşünü savunmuştur.9 Ayrıca, Harezm’deki kütüphanenin Araplar tarafından yakıldığı hakkında Beyruni sarih bilgiler vermektedir. Kütüphaneleri tahrip etmek olgusu da tarihte sık sık karşılaşılan olaydır. Çünkü az önce işaret etmiş olduğumuz gibi kütüphane halkın tarih ve kültür bilincini birarada tutan arşivdir. Bu arşivin ele geçirilerek tahrip edilmesi toplumun tarih ve kültür bilincini yok etmek, milli varlığına son vermek için en iyi araçtır. Merv Kütüphanesi’nin son günlerini aydınlatmak açısından Yakut’un ifadeleri daha da ilgi çekicidir. Merv Kütüphanesi hakkında Arap seyyahı Yakut şöyle bilgi vermektedir: “Ben Merv’den ayrıldığımda orada on tane çok zengin kütüphane bulunmaktaydı. Ben camide bulunan iki kütüphaneden bahsetmek istiyorum. Bunlardan birisi “Aziziye” Kütüphanesi’dir. Bu Sultan Sencer’in korumalarından Aziz-Al-Din Ebu Bekir Atik Al-Zincani Reyhani’nin ismi ile ilgilidir. Bu kütüphanede 12.000 cilt civarında kitap bulunmaktadır. Öteki kütüphanenin ismi “Kemaliye”dir. Bu Nizam al-Mülk al-Hasan İbn İsak’ın yaptırdığı kütüphanedir. Samani’nin ismini taşımakta olan iki kütüphane daha vardır. Ayrıca, “Amidiye” ve “Omariye” kitaplıkları, “Mecel Mülk”ün kütüphanesi de mevcut idi. “Hatuniye” Kütüphanesi’nden kitap almakta kolaylık sağlanıyor idi. Benim evimde o kütüphaneden ödünç alınan kıymeti 200 dinarı aşan kitapların iki yüzden fazlası bulunmaktaydı”.10 Ne yazık ki, bu kütüphaneler de Moğol orduları tarafından yıkılmıştır.

1221 yılındaki Moğol istilası Merv’in hayatını yaklaşık 200 sene geriye itmiştir. Moğollar Merv’de 1.300.000 insan öldürmüştür. Çoluk çocuk ile birlikte 300-400 sanat uzmanı esir olarak götürülmüştür.11 Merv şehri tamamen yıkılmıştır. Şehir bir daha eski haddine ulaşamamıştır.

1 Güçmurat Soltanmuradov, “Geçmişin Yankısı”, Bilge Tanıtım Tahlil Eleştiri Dergisi, sayı 12, Bahar 1997, AKM Yayını Ankara s. 76.

2 Orazpolat Ekäyev-Baharlı, Övez Gündogdıyev, “Marı Şaların Kalbı” Aşgabat 1998, s. 73.

3 Bkz. Not 2, s. 78.

4 Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı, Abdülhamid İbn Türk’ün Katışık Denklemlerde Mantıkı Zaruretler adlı yazısı ve Zamanın Cebri, TTK MTB Ankara 1985.

5 Nursähet Bayramsähedov, Gündogarın Beyik Danaları, Aşgabat, Magarıf 1992.

6 Firdövsi “Şehname” adı ile tanınan ünlü kitabını yazdığında halk destanlarından yararlanmak amacıyla Mesudı Mervezi ve Azadı Serva’nın yanında bulunmuştur. Bkz. not 2 s. 56-57.

7 Bkz 2. s. 54-67.

8 A. Yazberdiyev “Knijnoye Delo Sredney Azii v Doislamskiy Period” ılım, Aşgabat 1995.

9 Almaz Yazberdiyev, Eski Merv ve Kütüphaneleri, Milli Kütüphane Yayınları. Ankara 1998, s. 21.

10 Azım Ahmedov, Geçmişiñ åañı, Magarıf, Aşgabat, 1992.

11 Güçmurat Soltanmuradov, Eski Merv Çevresine Kültür Felsefesi Açısından Bakış, Bilig. Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi. 16/Kış 2001, s. 47-58.

Buhara Camileri / Rüçhan Bubur [s.866-871]

Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü / Türkiye

Bugün Özbekistan sınırları içinde kalan Buhara kenti, erken dönemlerden itibaren Orta Asya’nın önemli kültür merkezlerinden biri olmuştur. Buhara bilinen en erken tarihli örneği Karahanlılara ait olan ve büyük çoğunluğu 16 ve 17. yüzyıldan kalan çok sayıda caminin bulunduğu önemli bir Orta Asya kentidir.

Günümüzde Buhara şehir merkezinde, 12. yüzyıldan 20. yüzyıl başına kadar uzanan zaman dilimi içinde inşa edilmiş 47 tane cami bulunmaktadır. Bu camilerin hemen hemen yarısı işlevini sürdürürken, diğerleri depo, işyeri, ev, kütüphane gibi farklı işlevlere hizmet vermektedirler. Biz bu yazımızda, 12. yüzyıl ile 18. yüzyıl arasında inşa edilmiş camileri tanıtacağız.1

Buhara’da 12.-18. yüzyıllar arasında inşa edilmiş camiler avlulu camiler ve avlusuz camiler olmak üzere iki ana başlık altında toplanır. Avlusuz yapılar tek kubbeli, eşdeğerde çok kubbeli ve ahşap tavanlı camiler olmak üzere üç alt başlıkta incelenebilir. Buhara’daki camilerin ikinci ana grubunu oluşturan avlulu camiler ise; bir kenarında harimin yer aldığı, ortalarında eyvanlı ve revaklı bir avlu bulunan büyük boyutlu yapılardır.

Buhara’da tek kubbeyle örtülü camilerin iki önemli örneği 18. yüzyıla ait Kokilayi Hurd Camii ve Hoca Tabband Camii’dir. 1704 yılına tarihlendirilen Hoca Tabband Camii, tek kubbeyle örtülü kare planlı bir harim ile bu harimi doğu ve kuzeyinden kuşatan “L” biçimli son cemaat yerinden oluşur. 2 Ahşaptan inşa edilen son cemaat yeri batı ve güneyden birer duvarla kapatılmıştır. Son cemaat yerinin önünde, aynı planda sonradan inşa edilmiş ikinci bir son cemaat yeri daha bulunur. Cami tuğla malzemeyle inşa edilmiştir. Yüzeyinde çapraz atılmış yalancı kaburgalar bulunan kubbesinin tepesinden bir fener yükselir. Harime, doğu cephedeki bir, kuzey ve güney cephelerdeki ikişer adet açıklıkla girilmekteydi. Bu açıklıklarından güneyde bulunanlar sonradan tuğla ile örülerek kapatılmıştır. Kare planlı harimin üzerini örten kubbeye sivri kemerli derin tromplarla geçilmiştir. Harim dördü kubbe eteğine açılmış toplam dokuz adet pencere ile aydınlanmaktadır. Batı duvarının ortasında beş kenarlı plana sahip mihrap nişi yer alır. Sivri kemerli mihrap mukarnaslı bir kavsaraya sahiptir. Mihrap çini mozaik teknikte süslenmiştir.

Tek kubbeli olmakla birlikte, bazı yapılarda kare planlı harimin iki ya da dört yönde birer eyvanla genişletilmiş olduğu görülür. Bu örneklerden 16. yüzyılın birinci yarısına tarihlendirilen Hoca Zaynutdin Camii’nde, harim doğu ve batı yönüne yerleştirilmiş birer eyvanla iki yönde genişletilmiştir.3 Zeminden yaklaşık 60 cm. yüksekliğinde bir subasman üzerine oturtulmuş yapıda inşa malzemesi olarak tuğla kullanılmıştır. Cami, doğu ve batısından birer eyvanla genişletilmiş tek kubbeyle örtülü harim ile bu harimi doğu ve kuzeyinden kuşatan “L” biçimli son cemaat yerinden oluşur (Şek.1, Res.1). Harimin batısına farklı büyüklüklerde dört adet mekan ile batı cepheye açılan sivri kemerli bir eyvan inşa edilmiştir. Harimi örten kubbe dışta kare şekilli yüksek bir kaide üzerinde yükselen sekizgen bir kasnağa oturtulmuştur. Kubbe yüzeyinde çapraz atılmış yalancı kaburgalar bulunmaktadır.

Güney cephenin ortasında, cepheden yüksek inşa edilmiş sivri kemerli bir eyvan ile iki yanında sivri kemerli birer niş yer almaktadır. Beş kenarlı plana sahip eyvandan harime; nişlerden ise, çatıya ve yapının güneybatı köşesinde yer alan mekanına ulaşılmaktadır. Yapının batı cephesi ise, sokağın biçimine göre şekillenmiştir. Cephenin kuzey kesiminde dikdörtgen planlı sivri kemerli bir eyvan, güneyinde ise, iki adet pencere yer alır. Bu eyvandan harimin batısındaki mekanlara geçilmektedir.

Yapının kuzey ve doğu cephelerinin önünde, güney ve batıdan birer duvarla kapalı “L” biçimli ahşaptan bir son cemaat yeri bulunur. Harimin son cemaat yerine bakan kuzey ve doğu cepheleri tamamen alçı ile sıvanmıştır. Bu cephelerde çökertmelerle çerçeveli sivri kemerli nişler bulunur.

Kare planlı harim, doğu ve batısından dikdörtgen planlı birer eyvanla genişletilmiştir. Bu eyvanlardan batıda yer alanı diğerinden daha derin tutulmuştur. Kare planlı harimin üzeri dilimli bir kubbeyle örtülüdür. Dilimli kubbenin eteğinde üç sıra mukarnas şeridi yer almaktadır. Kubbeye geçiş sivri kemerli derin tromplarla sağlanmıştır. Harimi genişleten eyvanlar, sivri kemerli mukarnaslı birer kavsaraya sahiptir (Res.2). Harim, kuzey ve güney duvarları ile kubbe eteğinde yer alan sivri kemerli 11 pencere ile aydınlanmaktadır. Harimin doğusundaki eyvanda dikdörtgen şekilli bir giriş açıklığı, batısındaki eyvanda ise mihrap nişi bulunur. Bu nişi dıştan mukarnas kavsaralı ikinci bir niş taçlandırmaktadır.

Kare planlı harimin eyvanlarla genişletildiği diğer bir örnek de 16. yüzyıla tarihlendirilen Hazreti İmam Camii’dir.4 Yapının kubbeyle örülmüş kare planlı harimi dört yönde birer eyvanla genişletilmiş, doğu eyvanına da ikinci bir giriş eyvanı birleştirilmiştir. Doğu ve kuzeyinden “L” biçimli bir son cemaat yeri ile kuşatılmış harimin kuzey ve güneyine üçer mekan yerleştirilmiştir.

Harimin ortasındaki kare planlı alan çift cidarlı bir kubbeyle, bu alana açılan eyvanlar ise sivri kemerli birer tonozla örtülüdür. Yapının doğusunda bir havuz, güneydoğusunda ise silindirik gövdeli güdük bir minare yer alır. Yapıda inşa malzemesi olarak kabayonu taş ve tuğla kullanılmıştır. Yapının çift cidarlı kubbesinden içteki, dıştan oldukça yüksek bir silindirik kasnak içine alınmıştır. Bu kasnak köşe kenarları kısa olan ve üç basamak halinde yükselen bir kaide üzerine yerleştirilmiştir. Bu kasnağın üzerine de sivri bir kubbe oturtulmuştur. Harim sekizi kubbe eteğinde yer alan, sivri kemerli 11 pencere ile aydınlanmaktadır. Dört yönde dikdörtgen planlı eyvanlarla genişletilmiş harimin merkezindeki kare planlı alanda, karşılıklı olarak eyvanların başlangıcına yerleştirilmiş yüksek sivri kemerlerin birbirleriyle kesişmesiyle, ortada eyvanlardan daha yüksek kare bir alan oluşturularak üzeri pandantif geçişli bir kubbeyle örtülmüştür. Bu alanın köşelerinde de tromp benzeri geçiş unsurları oluşmuştur. Yüksek olan kubbeli alan ile eyvanlar arasında kalan kesim ise, yarım haç tonoza benzeyen farklı bir örtü sistemine sahiptir. Batı eyvanının dip duvarına mukarnas kavsaralı ve beş kenarlı bir mihrap nişi yerleştirilmiştir.

Hazreti İmam Camii gibi kubbeyle örtülü kare planlı harimi dört yönden genişletilmiş bir örnek de 1712’ye tarihlendirilen Bolo Hauz Camii’dir.5 Ancak, Bolo Hauz Camii’nin batı kenarında bulunan eyvan, Hazreti İmam Camii’ndeki eyvanlar gibi derin tutulmuştur. Diğer üç yönde ise, derin tutulmuş birer kemerle genişletilmiştir. 1915 yılında, yapının doğusuna ahşaptan bir son cemaat yeri, güneydoğusuna ise minare eklenmiştir. Harime giriş güney, kuzey ve doğu cephelerinde bulunan birer açıklıkla sağlanmıştır. Ana giriş, doğu cephesinin ortasındaki derin bir eyvan içinde bulunur. Bu giriş eyvanının kuzey ve güneyinde yan yana iki katlı mekanlar yerleştirilmiştir. Yapıda inşa malzemesi olarak tuğla kullanılmıştır. Dıştan yuvarlak bir kasnak üzerine oturtulmuş kubbe yüzeyinde çapraz atılmış yalancı kaburgalar dikkati çeker. Harimin ortada kalan kare planlı alanı pandantiflerle geçilen bir kubbeyle örtülmüştür. Harimde, kubbeye geçiş pandantiflerle sağlanmıştır. Harimi genişleten eyvanlar arasında kalan köşeler, mukarnaslı derin tromplarla dolgulandırılmıştır. Diğerlerinden daha derin tutulmuş batı eyvanına mihrap yerleştirilmiştir. Caminin son cemaat yerinde ahşap, alçı ve sırlı tuğla; harimde ise, alçı ve kalemişi süslemeler bulunur.

Buhara’da eş değerde çok kubbeli cami örneklerinin en erken tarihlisi, kentin de en erken tarihli yapılarından biri olan Muğak Attari Camii’dir.6

Bugün Dokuma Eserleri Müzesi olarak kullanılan yapı, Samaniler Devri’ne ait Mah Camii’nin temelleri üzerine 12. yüzyılda Karahanlılar tarafından inşa ettirilmiştir. Yapıya 16. yüzyılda (Abdülazizhan Dönemi’nde) doğusundaki taçkapı eklenmiştir. Bugün zemin seviyesinden yaklaşık dört metre kadar aşağıda kalmış yapıda inşa malzemesi olarak tuğla kullanılmıştır. Cami, eşdeğerde çok üniteli plan şemasında inşa edilmiş bir harim ile bu harimin doğu ve güney cephelerinde yer alan dışa taşkın birer taçkapıdan oluşur (Şek.2, Res.3). Doğu batı yönünde, derinlemesine uzanan harim iki sıra halinde dizilmiş altı ayak ile 12 eşit bölüme ayrılarak her bölüm pandantif geçişli birer kubbeyle örtülmüştür (Res.4). Mihrap ekseninde yer alan kubbelerden girişe göre birinci ve üçüncü kubbe çift cidarlıdır. Sekiz dilimli sivri birer kubbe şeklinde inşa edilen bu kubbeler, dışta sekizgen formlu yüksek birer kasnak üzerine oturtulmuştur. Güney cephenin doğusunda yapının orijinal taçkapısı yer alır (Res.5). Dışa taşkın inşa edilmiş taçkapı hemen hemen cephenin yarısını kaplamaktadır. Zeminden yaklaşık 100 cm. yüksekliğinde bir kaide üzerinde yer alır. Bu kaidenin alt kesimi tuğla ile üst kesimi üç sıra kesme taşla inşa edilmiştir.

Kare yakın yatay dikdörtgen şekilli taçkapının iki yanında, ön yüzlerinin alt kesimlerine ikişer çeyrek sütun yerleştirilmiş tuğladan payanda görünümlü kütlesel çıkıntılar yükselir. Taçkapı ana nişi, dikdörtgen planlı geniş sivri kemerli bir eyvan şeklindedir. Bu eyvan köşeleri mukarnas bingilerle doldurulmuş ortası ise düz bırakılmış çeyrek kubbeyle örtülü bir kavsaraya sahiptir. Kavsara kuşatma kemeri köşelerde vazo şekilli başlıklara sahip daire profilli sütunçeler üzerine oturur. Bu sütunçeler yassı küre şekilli kaidelere sahiptir. Doğu cephesine 16. yüzyılda eklenmiş taçkapı, hem cepheden dışa taşkın hem de beden duvarlarından oldukça yüksek inşa edilmiştir. Bu taçkapı ile harim arasında, kare planlı, üzeri kubbeyle örtülü bir geçiş aralığı yer alır. Taçkapıdan harime merdivenlerle inilmektedir. Harimi örten eş büyüklükteki 12 kubbeden, dışta da farklı biçimi ve yüksekliği ile vurgulanan çift cidarlı iki kubbe, yine diğer kubbelerden daha yüksektir. Batı duvarı ortasındaki mihrap, dikdörtgen planlı sivri kemerli bir niştir. Güneydeki taçkapıda çini, terrakota ve tuğla süslemeler bulunmaktadır.

Muğak Attari Camii ile aynı plan şemasında inşa edilmiş diğer bir örnek de 16.yüzyıla tarihlendirilen Kukeldaş Camii’dir.7 Ancak, bu yapıda kare planlı harim dört eşit bölüme ayrılarak her bölümün üzeri birer kubbeyle örtülmüştür. Yükselen toprak seviyesi nedeniyle, zemin seviyesinden yaklaşık 50-60 cm. kadar çukurda kalmış yapıda, inşa malzemesi olarak tuğla kullanılmıştır. Harimi, kuzey ve doğusundan kuşatan son cemaat yeri ise, büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. Yapı, doğu cephesinin kuzey ve orta kesimi ile, kuzey cephesinin doğusuna sonradan inşa edilen üç adet payandayla desteklenmiştir. Harimin kuzey ve doğu cephelerinde üzerlerinde sivri kemerli birer pencere bulunan ikişer adet giriş açıklığı vardır. Bu açıklıklardan doğu duvarın kuzeyindeki hariç tümü tuğla ile örülerek kapatılmıştır. Harim, ortada yer alan haç kesitli büyük bir payeden harim duvarlarının ortasında ve köşelerinde bulunan birer gömme payeye atılan sivri kemerlerle dört eşit bölüme ayrılmıştır. Her bölüm, pandantif geçişli birer kubbeyle örtülmüştür. İki kademeli olarak harim içine doğru uzanan duvar ortasındaki ve köşelerdeki gömme payelerin sivri kemerlerle birbirlerine bağlanmasıyla, bu kesimlerde ikişer çökertme oluşmuştur. Mihrap da, batı duvarının ortasındaki gömme paye üzerine yerleştirilmiştir. Yapının harimi ve son cemaat yerine bakan cepheleri tamamen alçı ile sıvalıdır.

Eş büyüklükte kubbelerle örtülü çok birimli camilerden diğer bir örnek de 1637 yılına tarihlendirilen Muğak Kurpa Camii’dir.8 Bir bodrum kat üzerine inşa edilmiş camide, harim iki sıra halinde yerleştirilmiş altı sütunla 12 bölüme ayrılarak her bölüm tromplarla geçilen birer kubbeyle örtülmüştür. Bu yapının en ilginç özelliği, bodrum katında da, harim planın tekrarlanmış olmasıdır.

Buhara’da avlusuz camiler arasında önemli bir grubu da, ahşap tavanlı camiler oluşturmaktadır. Bu grupta saptanabilen yedi örnekten üçü günümüzde farklı işlevlere hizmet etmektedir. Bunlardan 17. yüzyıla tarihlendirilen Zobbiyan Camii ile 18. yüzyıla tarihlendirilen Lebi Hauz Kozi Kalon Camii depo, 18. yüzyıla tarihlendirilen Kuy Murguş Camii ise işyeri olarak kullanılmaktadır.9

Bugün orijinal işlevini sürdüren ahşap tavanlı camilerin en erken tarihli örneği 16.yüzyılın birinci yarısına tarihlenendirilen Balyand Camii’dir. 10 Zeminden yaklaşık 1.20 m. yüksekliğinde bir subasman üzerinde yükselen cami, kare planlı bir harim ile bu harimi doğu ve kuzeyinden kuşatan “L” biçimli bir son cemaat yerinden oluşur. Yapının kare planlı harimi, doğrudan beden duvarlarına oturtulmuş düz ahşap tavanla örtülmüştür. Kare planlı harim ile batı ve güneyinden birer duvarla kapatılmış son cemaat yeri düz ahşap tavanla örtülüdür. Yapıda inşa malzemesi olarak tuğla kullanılmakla birlikte, subasmanının büyük boyutlu taşlarla inşa edilmiş olması dikkat çeker. Yapının kuzey ve güney cephelerinde üçer, doğu cephesinde ise iki giriş açıklığı vardır. Üzerlerinde sivri kemerli birer pencere bulunan bu girişlerden kuzey ve güney cephelerin doğu ve batı ucunda yer alanlar sonradan tuğla ile örülerek kapatılmıştır. Düz ahşap tavanla örtülmüş kare planlı harimde, tavanla duvarlar arasını iki sıra mukarnasla süslenmiş bir geçiş kuşağı dolanır. Duvarlara yerden yaklaşık 100 cm. yükseklikte Bursa kemerli nişçikler yapılmıştır. Batı duvarının ortasında çini mozaik tekniğinde yapılmış süslemelere sahip beş kenarlı bir mihrap nişi yer alır. Yapıda ahşap, alçı ve çini mozaik süslemeler görülür.

Bu grubun diğer bir örneği de, 16. yüzyıla tarihlendirilen İmam Gazali Camii’dir. 11 Cami, kare planlı bir harim ile doğusundaki son cemaat yerinden oluşur. Ancak, bu yapıda harimi örten ahşap tavan ortadaki ahşap bir sütunla desteklenmiştir.

Tavan, doğu-batı ve kuzey-güney yönünde birbirine dik atılan ana kirişler ve bu kirişlere duvarlardan dik uzatılan yan kirişlerle oluşturulmuştur. Yan kirişlerin araları çıtalarla kapatılarak üst örtü tamamlanmıştır. Yapıda inşa malzemesi olarak tuğla kullanılmıştır. Harim ve son cemaat yeri alçı ile sıvalıdır. Yapının dört giriş açıklığından ikisi sonradan tuğlalarla örülerek kapatılmıştır. Bugün giriş, güney ve doğu cephelerinde bulunan birer açıklıktan sağlanmaktadır. Yapının doğusundaki ahşaptan yapılmış son cemaat yeri, güneyinden bir duvarla kapatılmıştır. Doğu cephenin ortasında bir dış mihrap yer alır. Sivri kemerli mihrap nişi, mukarnaslı bir kavsaraya sahiptir. Batı duvarının ortasındaki sivri kemerli mihrap nişi mukarnaslı bir kavsaraya sahiptir. Yapıda alçı, ahşap ve kalemişi süslemeler vardır.

Ahşap tavanlı camilerin diğer bir örneği de 17. yüzyıldan kalan Şoyahsi Camii’dir. 12 Yapı, enine dikdörtgen planlı bir harim ile bu harimi doğu ve kuzeyinden kuşatan “L” biçimli son cemaat yerinden oluşur. Enine dikdörtgen planlı harim, beş sıra halinde ikişerden 20 ahşap sütunla kıble duvarına dik uzanan altı sahına ayrılmıştır. Sütunlar üzerindeki profilli yastıklarla doğu-batı yönlü ana kirişler birleştirilmiştir. Mihraba dik uzanan ana kirişler kuzey-güney yönlü yan kirişleri taşımaktadır. Yan kirişler yüzeyi traşlanmış silindirik ağaç kütüklerinden oluşmaktadır. Duvar yüzeyinden dışa taşkın yapılmış mihrap, beş kenarlı plana sahiptir. Mihrap nişinin sivri kemerli mukarnaslı bir kavsarası vardır. Kıble duvarı az derin tutulmuş üçer adet sivri kemerli nişle hareketlendirilmiştir. Bu duvarın kuzey ucunda duvar kalınlığından yararlanılarak yapılmış dikdörtgen planlı bir çilehane hücresi vardır.

Batısından ve güneyinden birer duvarla kapalı olan son cemaat yerinin üst örtüsü doğuda iki sıra, kuzeyde ise bir sıra ahşap sütunla taşınmaktadır. Harimin kuzey ve güney cephelerinde altlı üstlü yerleştirilmiş üçer ve doğu cephesinde dört adet açıklık bulunur. Bunlardan üsttekiler pencere, alttakiler ise, birer giriş açıklığıdır. Doğu cephesinin ortasında dışa taşkın inşa edilmiş beş kenarlı plana sahip sivri kemerli bir dış mihrap vardır.

Bugün harap durumda olan 18. yüzyıla tarihlendirilen Şohi Zandcil Camii de,13 ahşap tavanlı yapıların bir diğer örneğidir. Ancak, Şoyahsi Camii’nde mihraba dik uzanan sahınların, bu camide mihraba paralel olarak tasarlandığı görülür. Kareye yakın dikdörtgen planlı harim ile doğusundaki son cemaat yerinden oluşan yapıda, inşa malzemesi olarak tuğla kullanılmıştır. Üst örtü sistemi hasır ve toprakla örtülmüştür. Harim iki sıra halinde ikişerden dört ahşap sütun ile kıble duvarına paralel uzanan üç sahına ayrılmıştır. Sütunlar kuzey-güney yönlü ana kirişleri profilli yastıklar aracılığı ile birleştirmektedir. Ana kirişler doğu-batı yönlü yan kirişleri taşımaktadır.Yan kirişler yüzeyi traşlanmış ahşap kütüklerden yapılmıştır. Batı duvarının ortasında dikdörtgen planlı sivri kemerli mukarnaslı bir kavsaraya sahip mihrap nişi yer alır. Mihrap duvarı sivri kemerli az derin nişlerle hareketlendirilmiştir. Yapının batı ve güney cephelerinde, üç adet sivri kemerli pencere bulunur. Güney cephedeki pencerelerden iki yanda bulunanların hemen altında birer giriş açıklığı vardır. Bu pencereler ve giriş açıklıkları sonradan örülerek kapatılmıştır. Yapının eski planına göre, son cemaat yeri, iki adet ahşap sütunun taşıdığı düz bir tavanla örtülüdür. Bugün ise, sütunlardan kuzeyde yer alanı ayaktadır.

Buhara’daki camilerin ikinci ana grubunu oluşturan avlulu camiler; bir kenarında harimin yer aldığı, ortalarında eyvanlı ve revaklı bir avlu bulunan büyük boyutlu yapılardır. Avlulu camilerin harimleri de, avlusuz camilerin harimleriyle benzer özellikler taşır. Buhara’da, gerek harim ve avlu şemaları, gerekse boyutlarıyla birbirlerinden farklı üç adet avlulu cami vardır. Bunlar; Kalyan Minare Camii, Hoca Kalon Camii ve Valida Hudoydod Camiileridir.

Avlulu camilerin en erken tarihlisi ve en büyük boyutlusu olan Kalyan Minare Camii bugünkü şeklini 16. yüzyılda almıştır. Yapının inşasına Karahanlı hükümdarı Arslan Han tarafından başlanmış ancak inşaat biter bitmez yıkılan minareyle birklikte yapının üçte ikisi de harap olmuştur. Yıkılan bölümleri 1121’de, minaresi ise 1127’de tamamlanan14 yapının tekrar yıkılması sonucu, temelleri üzerine aynı planda, 1514’te Şeybanilerden Özbek Han tarafından bugünkü cami inşa edilmiştir. Doğudan batıya doğru eğimli bir arazi üzerinde yer alan yapı, ortasındaki dört eyvanlı plan şemasında inşa edilmiş bir avlu ile bu avlunun güney doğusunda yer alan silindirik bir minareden oluşur (Şek.3, Res.6).15 Yukarı doğru daralarak yükselen 46.50 m. yükseklikteki minare sekizgen bir kaide üzerine oturmaktadır. Üzeri konik bir külahla örtülü şerefeye geçiş iki sıra mukarnasla sağlanmıştır. Bu mukarnasların altını firuze renkli kabartma çinilerden oluşan bir süsleme kuşağı dolanır. Gövde dar ve geniş kuşaklara ayrılarak geometrik örneklerle süslenmiştir. Binanın dört köşesine silindirik destek kuleleri yerleştirilmiştir. Caminin doğu cephesinin ortasında çini mozaik kaplı ana taçkapı, kuzey ve güney cephelerinin doğu ve batısında ise, aynı düzenlemeye sahip ikişer taçkapı bulunmaktadır. Sivri kemerli birer eyvan şeklindeki bu taçkapılar cephe duvarından daha yüksek ve dışa taşkın inşa edilmişlerdir. Dört eyvanlı ve dört yönden revaklarla çevrili derinlemesine dikdörtgen planlı avlu 50.5 x 76.8 m. ölçülerindedir. Eyvanlardan doğu ve batıdakiler kuzey ve güneydekilerden daha yüksektir (Res.7,8). Avlunun batısında, harimin önünde üzeri kubbeyle örtülmüş sekizgen planlı bir yapı yer alır. Yapı, kare planlı bir kaide üzerine oturtulmuştur. Avluda, batıdaki eyvanın arkasında, çift cidarlı yüksek bir kubbeyle örtülü, üç yönden dikdörtgen planlı birer eyvanla genişletilmiş harim bulunur. Harimi genişleten batı eyvanı diğerlerinden daha derin tutulmuş ve dikdörtgen planlı ikinci bir eyvanla batı yönde uzatılmıştır. Bu eyvanda yer alan çini mozaik kaplı mihrap, beş kenarlı plana sahip iç içe iki nişten oluşmaktadır. Harimi örten kubbe, sivri kemerli tromp geçişlere sahiptir (Res.9). İçteki bu kubbe, dıştan yüksek tutulmuş silindirik bir kasnak içine gizlenmiştir. Köşe kenarları kısa tutulmuş sekizgen bir kaide üzerine oturan dıştaki bu kasnak, firuze renkli tuğlalarla kaplı sivri bir kubbeyle taçlandırılmıştır. Avlu doğu ve batıdan beş, kuzey ve güneyden ise dört sıra halinde dizilmiş revaklarla çevrelenmiştir. Doğuda giriş bölümüyle, batıda ise harimle kesilen bu revakların üzeri toplam 288 adet kubbeyle örtülmüştür (Res.10). Kubbelere geçişler, pandantiflerle sağlanmıştır. Yapıda tuğla, sırlı tuğla ve çini mozaik süslemeler bulunmaktadır.

Hoca Kalon Camii Buhara’daki avlulu camilerin tek eyvanlı şemada inşa edilmiş 16. yüzyıla tarihlendirilen 16 bir örneğidir. Bugün yapının sadece güney tarafının bir bölümü ile minaresi ayaktadır. Cami orijinalinde tek eyvanlı ve dört yönden revaklarla çevrili dikdörtgen planlı bir avlu ile güneydoğusundaki silindirik gövdeye sahip bir minareden oluşmaktaydı. Yapıda inşa malzemesi olarak tuğla kullanılmıştır. Bugün, güney cephenin ortasında, harim duvarlarından daha yüksek ve dışa taşkın inşa edilmiş sivri kemerli bir taçkapı yer almaktadır. Yapının elimizde bulunan eski planına göre; dikdörtgen planlı avlunun batısında kare planlı üzeri kubbeyle örtülü ve üç yönden eyvanlarla genişletilmiş bir harim bulunuyordu.17 Avluyu dört yönden çevreleyen pandantif geçişli kubbelerle örtülü revaklar batıda üç, kuzey ve güneyde iki, doğuda ise üç sıraydı.

Buhara’daki avlulu camilerden 17. yüzyıla tarihlendirilen18 Valida Hudoydod Camii küçük boyutlu avlusu, iki adet harimi ve yapıyı kuzey ve doğusundan dolanan son cemaat yeri ile farklı bir örnektir. Yapının; kareye yakın dikdörtgen planlı üç eyvanlı avlusunun, doğu ve batısına birer harim yerleştirilmiştir. Caminin kuzey ve doğu cephelerini kuşatan ahşaptan bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Yapının kuzeydoğusuna sonradan bir minare ilave edilmiştir. Yapıda inşa malzemesi olarak tuğla kullanılmıştır.

Üç eyvanlı avlunun batıdaki ana eyvanında, çift cidarlı yüksek bir kubbeyle örtülü, dört yönden dikdörtgen planlı birer eyvanla genişletilmiş olan harim bulunur. Kare planlı harimi örten içteki kubbe, dıştan yüksek silindirik bir kasnak içine alınmıştır. Köşe kenarları kısa tutulmuş sekizgen bir kaide üzerine oturan bu kasnağın üzeri de firuze tuğlalarla kaplı sivri bir kubbeyle kapatılmıştır. Harimin merkezindeki kare planlı alanda, karşılıklı olarak eyvanların başlangıcına yerleştirilmiş yüksek sivri kemerlerin birbirleriyle kesişmesiyle, ortada eyvanlardan daha yüksek kare bir alan oluşturularak üzeri pandantif geçişli kubbeyle örtülmüştür. Böylece, bu alanın köşelerinde de tromp benzeri geçiş unsurları oluşmuştur. Yüksek olan kubbeli alan ile eyvanlar arasında kalan kesim ise, yarım haç tonoza benzeyen farklı bir örtü sistemine sahiptir. Dikdörtgen planlı, sivri kemerli mihrap nişi, batı eyvanına yerleştirilmiştir. Avlunun kuzey ve güney kenarları boyunca üç kemer gözlü revaklar uzanır. Kubbeyle örtülü bu revakların ortasında yer alanları birer yan eyvan olarak değerlendirilmiştir. Avlunun doğusunda, yapıya sonradan eklenmiş olabileceğini düşündüğümüz eş değerde çok üniteli plan şemasında inşa edilmiş ikinci bir harim mevcuttur. Enine dikdörtgen planlı bu harim; ortasındaki iki kare kesitli payeden kuzey ve güney duvarlarındaki birer, doğu ve batı duvarlarındaki ikişer ve köşelerindeki birer gömme payeye atılan sivri kemerlerle altı eşit bölüme ayrılarak her bölümün üzeri pandantif geçişli birer kubbeyle örtülmüştür. Köşelerdeki ve duvarlardaki payeler birer sivri kemerle bağlanarak harim duvarlarında sivri kemerli çökertmeler oluşturulmuştur. Batı duvarının ortasında dikdörtgen planlı sivri kemerli mukarnaslı bir kavsaraya sahip mihrap nişi yer alır.

1 Buhara camilerini ilk kez ele alan kapsamlı bir çalışma tarafımızdan yapılmıştır. Bu çalışma için bkz. R. Bubur, Buhara Camileri (12. -18. Yüzyıl), İzmir 1997 (E. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, basılmamış Yüksek Lisans Tezi).

2 Tarihlendirme için bkz. O. A. Suhareva, Kvartalnaya Obşina Pozdnefeodalnogo Gorodo Buhari, s. 255, 256.; Yapıyla ilgili geniş bilgi için bkz. R. Bubur, a.g.t., s. 7-10.

3 G. A. Pugaçenkova-L. İ. Rempel, İstoriya İskusstv Uzbekistana s drevneyeşih vremen do sredin devyatnadçatogo veka, Moskva, 1965, s. 29; ayrıca bkz. R. Bubur, a.g.t., s. 11-15.

4 Geniş bilgi için bkz: R. Bubur, a.y.t., s. 16-19.

5 G. A. Pugaçenkova-L. I. Rempel, a.g.e., s. 375; yapıyla ilgili geniş bilgi için bkz. R. Bubur, a.g.t., s. 20-23.

6 G. A. Pugaçenkova-L. İ. Rempel, a.g.e., s. 198; R. Bubur, ay. es., s. 24-26.

7 Tarihlendirme için bkz. O. A. Suhareva, a.g.e., s. 182, 183; Yapıyla ilgili geniş bilgi için bkz. R Bubur, a.g.t., s. 27-29.

8 Geniş bilgi için bkz: R. Bubur, a.y.t., s. 58.

9 Bu yapılar için bkz. R. Bubur, a.y.t., s. 59-61.

10 Tarihlendirme için bkz. O. A. Suherava, a.g.e., s. 188, 189; Yapıyla ilgili geniş bilgi için bkz. R. Bubur, a.g.t., s. 30-33.

11 Tarihlendirme için bkz. O. A. Suhareva, a.g.e. s. 188, 189; Yapıyla ilgili geniş bilgi için bkz. R. Bubur, a.g.t., s. 34-36.

12 Tarihlendirme için bkz. O. A. Suhareva, a.g.e., s. 243; Yapıyla ilgili geniş bilgi için bkz. R. Bubur, a.g.t., s. 37-40.

13 Tarihlendirme için bkz. O. A. Suhareva, a.g.e., s. 222; Yapıyla ilgili geniş bilgi için bkz. R. Bubur, a.g.t., s. 44-43.

14 Tarihlendirme için bkz. B. N. Zasipkin, Arhitektura Sredneye azii drevnih i Srednih Vekov, Moskva, 1948, s. 66.

15 Yapıyla ilgili geniş bilgi için bkz. R. Bubur, a.g.t., s. 44-49.

16 Geniş bilgi için bkz: R. Bubur, a.y.t., s. 50, 51.

17 Bu plan için bkz: L. You., Mankovskaya, Tipologiçeskie Osnovi Zodçestva Srednri Azii (9. Naçalo 20. v), Taşkent, 1980, s. 117.

18 Geniş bilgi için bkz: R. Bubur, a.g.t., s. 52-56.


Yüklə 12,18 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   85   86   87   88   89   90   91   92   ...   95




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin