Ayetullah uzma



Yüklə 2,18 Mb.
səhifə50/92
tarix24.11.2017
ölçüsü2,18 Mb.
#32820
1   ...   46   47   48   49   50   51   52   53   ...   92

2) MADEN


1768- Altın, gümüş, kurşun, bakır, demir, petrol, taşkömürü, firuze, akik, sülfat, tuz ve elde edilen diğer madenler enfaldir, yani İmam (a.s) malıdır. Fakat biri onları çıkarır ve şer’i olarak da bir engel olmazsa, ona sahip olabilir. Nisap miktarına ulaşınca humusunu vermelidir.
1769- Madenin nisâbı, sikkeli 15 miskal altın [70.3125 gr. yani yaklaşık yetmiş buçuk gram]dır.[62] Yani elde edilen madenin değeri, onun için yapılan (çıkarma ve halis yapma vs.) masrafları düştükten sonra sikkeli 15 miskal altın miktarında olursa, farz ihtiyat gereği humusu verilmelidir.
1770- Değeri sikkeli 15 miskal altına ulaşmayan madenin humusu, ancak ondan elde edilen kazancın tek başına veya diğer kazançlarla birlikte yıllık ihtiyaçtan fazla olduğu durumda lâzım gelir.
1771- Alçı ve kireç, farz ihtiyat gereği madendirler ve nisap haddine ulaştıktan sonra, yıllık giderler düşülmeden humuslarının verilmesi gerekir.
1772- Bir kimse, madenden elde ettiğinin humusunu vermelidir; ister maden toprağın altında olsun, ister üstünde; ister kendisinin malik olduğu yerde olsun, ister maliki olmayan bir yerde olsun.
1773- Elde ettiği madenin sikkeli 15 miskal altın [yaklaşık yetmiş buçuk gr.] miktarında olup almadığını bilmeyen kimse, farz ihtiyat gereği mümkünse tartarak veya başka herhangi bir yol ile onun değerini tespit etmelidir. Mümkün değilse, humus ona farz olmaz.
1774- Birkaç kişi tarafından çıkarılan maden, [onun için harcanan masrafları düştükten sonra] her birisinin payına düşen miktar sikkeli 15 miskal altın miktarına ulaşmazsa, humusu yoktur.
1775- Bir kimse başkasının mülkünde olan madeni çıkarırsa, meşhur görüşe göre, hepsi o mülkün sahibine aittir. Elbette bu görüş sakıncasız değildir. Beraber uzlaşmaları ihtiyata uygundur. Uzlaşamazlarsa, sorunu çözmek için şer’i hâkime müracaat etmelidirler.

3) DEFINE


1776- Define; taşınabilen ve insanların ulaşamayacağı şekilde yerin altında, ağaçta, dağda veya duvarın içinde saklanmış olan ve orda bulunması tabii olmayan mala denir.
1777- Herhangi birinin mülkü olmayan veya kendisinin işleyerek sahip olduğu ölü toprakta bulunan define, bulan kimsenin kendisinindir, ancak humusunu vermesi gerekir.
1778- Definenin nisabı sikkeli 105 miskal gümüş [yaklaşık yarım kilo] veya sikkeli 15 miskal altın [yaklaşık yetmiş buçuk gram]dır. Yani elde edilen definenin değeri bu iki miktardan birine ulaşırsa onun humusunu vermelidir.
1779- Bir kimse, başkasından satın aldığı veya kiralama ve benzeri yollarla tasarruf ettiği mülkte define bulunca, bakılır: Eğer şer’i olarak Müslüman’a veya zimmiye ait olmazsa veya olsa da varislerden hiçbiri bulunamayacak kadar eski zamanlara ait olursa, define kendi malı olur ve onun humusunu vermesi gerekir. Fakat eski sahiplerinden birine ait olduğuna mantıklı bir ihtimal verirse, kendisinden satın aldığı şâhısa bildirmesi gerekir; onun olduğu anlaşılırsa ona vermelidir. Fakat onun olmadığı anlaşılırsa, ondan önceki sahibine bildirmelidir. Böylece önceki bütün sahiplerine haber verdikten sonra, eğer onlardan hiç birinin olmadığı anlaşılırsa, çok önceden yaşamış Müslüman’a veya zimmîye ait olduğunu da bilmezlerse, define, bulan şahsın kendisinin olur ve humusunu vermesi gerekir.
1780- Bir zamanda birkaç yerde gömülen define bulunur ve toplam değerleri 105 miskal gümüş veya 15 miskal altın miktarında olursa, humusu verilmelidir. Farklı zamanlarda olur fakat aralarındaki zaman farkı çok olmazsa, hepsini birlikte hesaplamak gerekir. Aralarındaki zaman farkı çok olursa, her biri ayrı hesaplanır.
1781- Eğer defineyi iki kişi bulur ve her birinin de payı 105 miskal gümüş veya 15 miskal altın değerinde olmazsa, humusunu vermeleri gerekmez.
1782- Satın aldığı hayvanın karnında bir mal bulan kimse, onun satıcıya veya önceki sahibine ait olduğuna ihtimal verirse, haber vermelidir. Eğer onun olmadığı anlaşılırsa, nisap miktarına ulaşırsa humusunu vermelidir. Hatta nisap miktarına ulaşmasa da, farz ihtiyat gereği humusunu vermelidir, geri kalan kendi malıdır. Bu hüküm özel yerlerde yetiştirilen ve belirli şahıs tarafından yemi verilen balık ve benzerlerde de geçerlidir. Fakat denizden ve nehirden tutulanlar için birilerine haber vermeye gerek yoktur.

4) HARAMLA KARıŞMıŞ HELÂL MAL


1783- Helâl mal, haram malla birbirinden ayırt edilmeyecek şekilde karıştığında, haram malın sahibi ve miktarı belli olmaz, haram olan miktarın humustan az veya çok olduğu bilinmezse, humusu verildikten sonra helâl olur. Farz ihtiyat gereği humus almaya müstahak olan ve Boynunda şahsen tanımadığı veyahut sahibine ulaşamadığı malî hakkı olan kimselerin (mezalim) haklarını vermelidir.
1784- Helâl mal haram malla karıştığında, insan haram malın miktarını -humustan az veya çok olsun- bilir de onun sahibini bilmezse, o miktarı sahibi adına sadaka vermeli, farz ihtiyat gereği şer'î hâkimden de izin almalıdır.
1785- Helâl mal haram malla karıştığında, insan, haram malın miktarını bilmese bile sahibini tanırsa, birbirlerini razı edemezlerse, onun olduğunu kesin bildiği miktarı ona vermelidir. Eğer helal ve haramın karışmasında kendisi suçluysa, farz ihtiyat gereği onun olduğuna ihtimal verdiği fazla miktarı ona vermelidir.
1786- Haramla karışmış helâl malın humusunu verdikten sonra haram miktarının humustan fazla olduğunu anlarsa, farz ihtiyat gereği humustan fazla olan miktarı, sahibi adına sadaka vermelidir.
1787- Haramla karışmış helâl malın humusunu verdikten veya sahibini tanımadığı malı onun adına sadaka verdikten sonra sahibi bulunursa, sahibi razı olmazsa, farz ihtiyat gereği mal sahibine o malın bedelini vermelidir.
1788- Haramla karışmış helâl maldaki haram miktar belli olur ve insan da onun sahibinin belli bir kaç kişiden biri olduğunu bilir, ama bunlardan hangisinin olduğunu bilmezse, onlara haber vermelidir. Biri benimdir der diğerleri ise bizim değil veya onundur, derlerse malı o şâhısa vermelidir. Fakat iki kişi veya daha fazlası kendilerinin olduğunu iddia ederlerse ve uzlaşmaları mümkün olmazsa, şer’i hâkime müracaat etmelidirler. Hepsi haberleri olmadığını söylerlerse veya uzlaşmaya yanaşmazlarsa, zahiren sahibi kura ile belirlenir. Farz ihtiyat gereği, kura şer’i hâkimin veya vekilinin eliyle yapılmalıdır.
5) DENİZE DALARAK ELDE EDİLEN MÜCEVHERLER

1789- Dalgıçlık vasıtasıyla, yani denize dalarak denizden çıkarılan inci, mercan veya diğer mücevherlerin değeri, ister nebati olsun veya madeni, 18 nohut [takriben 3.5154 gr.] altına ulaşırsa, humusu verilmelidir. Bir defada çıkarılsın veya aralarında uzun süre geçmemişse birkaç defada fark etmez. Fakat uzun süre geçerse ve her defa 18 nohut altından az olursa, humusunu vermek farz değildir. Mücevherler birkaç kişi tarafından dışarı çıkarılırsa, hissesinin değeri 18 nohut altına ulaşmayanın humus vermesi gerekmez.


1790- Denize dalmaksızın, araçlarla çıkartılan mücevherlerin [değeri 18 nohut altın miktarında olursa] ihtiyat gereği humusunun verilmesi farzdır. Ama insan, suyun yüzünden veya sahilden herhangi bir mücevher bulmuş olursa, bunun humusunu, tek başına veya diğer kazançlarıyla birlikte yıllık ihtiyacından fazla olduğu takdirde vermelidir.
1791- Denize dalmadan avlanan balık veya diğer hayvanların humusu, tek başına veya diğer kazançlarla birlikte yıllık ihtiyaçlardan fazla olduğunda farzdır.
1792- Mücevher çıkarma kastı olmaksızın denize dalıp, tesadüfen eline mücevher geçen bir kimse, eğer kendi malı olmasını kastederse, onun humusunu vermelidir. Hatta farz ihtiyat gereği her durumda humusunu vermelidir.
1793- İnsan, denize dalarak bir hayvan dışarı çıkarır ve karnından mücevher çıkarsa, bakılır: Eğer hayvan midye gibi içinden inci çıkan bir hayvan olursa, nisap haddine ulaşırsa humusunu vermelidir. Fakat mücevheri tesadüf eseri olarak yutan bir hayvan olursa, farz ihtiyat gereği nisap miktarına ulaşmasa da humusunu vermelidir.
1794- Bir kimse, Dicle ve Fırat gibi büyük ırmaklarda suya dalarak mücevher çıkarırsa humusunu vermesi gerekir.
1795- Suya dalıp, değeri 18 nohut [üç buçuk gramdan biraz fazla] altın veya daha fazla olan amber çıkarırsa, humusunu vermelidir. Hatta suyun yüzünden veya sahilden ele geçirse de hüküm aynıdır.
1796- Mesleği dalgıçlık veya maden çıkarmak olan bir kimse, bunların humusunu verdikten sonra yıllık ihtiyacından yine de bir şeyler artarsa, tekrar onların humusunu vermesi gerekmez.
1797- Eğer bir çocuk maden çıkarır, define bulur veya denize dalarak mücevher çıkarırsa, bunların humusunu çocuğun velisi vermelidir. Velisi vermezse çocuk ergenlik çağına ulaştıktan sonra kendisi vermelidir. Eğer helalle karışmış haram malı olursa, velisi helal mala karışmış haram mal kısmında söylenen hükümlere göre davranmalıdır.
6) GANİMET

1798- Ganimet; Müslümanların Masum İmam'ın (a.s) emriyle kâfirlerle savaşıp, savaşta ele geçirdikleri maldır. İmam'a (a.s) has olan şeyleri ganimetten ayırdıktan sonra geri kalan kısmın humusunu vermek farzdır. Humusun farz olmasında taşınan ganimet ile taşınmaz ganimet arasında fark yoktur. İmam’ın (a.s) izniyle olmasa da, enfal olmayan yerler Müslümanlara aittir.


1799- Eğer Müslümanlar İmam’ın (a.s) izni olmadan kâfirlerle savaşırlar ve onlardan ganimet alırlarsa, aldıkları ganimetin tamamı İmam’a (a.s) aittir. Savaşçıların onda hiçbir hakkı yoktur.
1800- Kâfirlerin elinde olan malların sahibi, malı korunması gereken Müslüman veya zimmî kâfir olursa ona ganimet hükmü uygulanmaz.
1801- İslam’ın zimminde olmayan kâfirin malını hırsızlık ve benzeri yolla almak, hıyanet ve emanı bozmak sayılırsa, haramdır. Bu yollarla onlardan alınan şeylerin de, ihtiyat gereği geri verilmesi gerekir.
1802- Meşhur görüşe göre, mümin nasibinin malını alıp humusunu ödeyebilir. Elbette bu hüküm sakıncasız değildir.


Yüklə 2,18 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   46   47   48   49   50   51   52   53   ...   92




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin