Azerbaycan’da Müstakil Hanlıklar Devrine Umumî Bir Bakış



Yüklə 8,92 Mb.
səhifə149/178
tarix17.01.2019
ölçüsü8,92 Mb.
#98430
1   ...   145   146   147   148   149   150   151   152   ...   178

Başlık çeşitlerini 6 gruba ayırabiliriz.

1- Taçlar: Taç şekilleri ve gelenekleri Orta Asya Hun Devri kunganlarına kadar iner32

a) Tek taşlılar, alnın ortasına gelecek şekilde saçlara oturtulur. Badem şeklinde kıymetli taşlardan yapılmıştır. Büyük badem şeklinde firuze taşlarının kahküllerin arasına konulması da gelenektir (Desen 1, 2, 3, 25, 73, 74).

b) Diadem şeklinde inci sırası ile başı çevreler (Desen 4) Alnın ortasına taş koymakta gelenektir (Desen 80, 81, a, b, c, d, 124, 125, 126, 128). Daha sade şekillerine de rastlanır (Desen 75, 79). Orta Asya kadınlarında33 ve Abbasi dönemi Cevsak Ül-Hakani Sarayı’nın taht salonunda sütunların üzerindeki figürlerde de aynı başlıklar görülür.34 Diadem örnekleri Gaznelilerde, Büyük Selçuklularda kullanılmıştır. Kaşgarlı Mahmut divanında Diadem-“Didim”,35 gelinlerin gerdek gecesi giydikleri taç şeklinden bahseder. Orta Asya’dan kesintisiz olarak Anadolu Selçuklularına kadar devam eder.

c) Dilimli taç: çeşitli şekildedir. Tek dilimli taçlar (Desen 90, 91, 93 a, b, 110), İki dilimli olanlar, sivri üçgen şeklinde (Desen 88, 89), üç ve daha fazla dilimli (terekli) olanları (Desen 5a, b, c, 34 a, 77, 94, 95, 96), tasvirlerde görülür. Bu tipin erken örneğini Göktürklerde, Altay’da sosyal hayatı tasvir eden kompozisyonlarda izlenir.36 Dilimli taçlar asırlarca bozulmadan bütün Türk dünyasında kullanılmış, tasvirli örneklerimizde de kanıtlanmıştır. İlhanlı Dönemi’nde Reşidüddin’in eserlerinde de izlemekteyiz.37

2- Takke-Külah: Ufak bir başlık tipidir. Tasvirlerimiz arasında yuvarlak (Desen 6a, 37a, 78, 102, 111c, 113) veya basık konik şeklinde görülür (Desen 29a, b, 33, 66 b, 114). Sikkeler üzerinde görülen sivri uçlu başlık tipinin bir çeşidi de (Desen 120), kıymetli bir taş başlığın ortasındadır. Tepesi düğmeli ve kordonlu olan bir diğer örnek (Desen 116), yalnız madeni eserler üzerinde görülüyor. Bere şeklinde olan başlıkların da takkenin bir çeşidi olarak düşünebiliriz (Desen 87, 111a, b, c, d, 119). Kayık takke olarak adlandırdığımız bir grup ise küçük tepelikleri veya küçük sorguçlu olanlar sikkeler arasında bir grup oluştururlar (Desen.121, 122, 123 a, b). Kanatlı külah tipi iki tarafından sivri kanat olan başlık tipidir (Desen 8a). Osmanlı İmparatorluğu’nda bu başlık tipine “yelken küllah” adı verilir.

3- Börk: Tepesi düz, bir çeşit küllahtır. Çuhadan yapılır. Kenarlı ve sırmalıdır. Börkler çeşitlidir. Alçak börkler bir grup oluşturur (Desen 7a, b, c, d, e, f). Bazen başlığın yanlarında düğme veya uçuşan tüyler görülür (Desen 9), bazen de takkenin üzeri tamamen tüylerle kaplandığı görülür (Resim 3; Desen, 27e, 35, 53, 83, 127, 129). Bu tip başlık minyatürlerde, keramik, ştuk ve madeni eserlerde, El-Cezeri’nin Otomata albümünde, eğlence gemisinde (Resim 3; Desen 27a, b, c, d) izlenir. Börk tipleri yüz yıllarca değişmeden Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar gelmiştir. Bilge Kağan’ın kabartmasında 8.yy’da (Desen 264), Büyük Türk Kahramanı Kül-Tegin (Köl-Tigin) Han’ın kartal armalı Börkü ve Türkistan da basılan sikkelerde hükümdar ve Hatun fiğürlerinde (Desen 265) görülür. Aynı tipin devamını Anadolu’da Divriği Darüşşifası’nda (Desen 117, 118), bu formun daha şematik olarak işlendiğini Çorum Kalehisar buluntuları arasında sigrofitto tekniği ile yapılmış keramik parçalarda da görülür. Börk çeşitleri arasında yukarı devrik olanlara “kıdhığladı”38 külâha kıyı dikti börk denir (Desen 34b, c, d, 47, 48, 54). Bu grubun bir çeşidi olarak kenarlı börklerde görülmektedir (Resim 14, 15; Desen 44, 45).

4- Kavuk ve Sarık: Baş kisvesi olan kavuğun içi genellikle pamukla doldurulur, çuha ve bezden dikilir. Sarık ise tülbent veya şaldan olurdu. Sarık Türklerin yakın doğuya geldikten sonra kullandıkları bir çeşit başlıktır. Tasvirlerimizde taylasanlı ve taylasansız sarıklar görülür. Sarkık bırakılan sarık ucuna taylasan denir (Resim 5; Desen 10a, b, c, 11e, 12a, 26, 28)

Büyük Selçuklulara ait Perdah tekniği ile yapılmış Rey Keramiğinde 13.yy, sarık ile (Desen 259), varka ve Gülşah minyatüründe (Desen 10 b) ve Leşker-i Bazar Sarayında 11. yy. kolon üzerindeki figürün başındaki sarık ile aynı paraleldedir (Desen 10c, 11a). Tasvirlerimizde taylasanlı sarıklar çeşitli malzeme üzerinde bir grup oluşturmaktadır (Desen 11a, b, c, d, 28b, c, d, 36, 57, 58). Türkler sarığın şeklini bozmadan devam ettiğini örneklerle kanıtlamışlardır.

5- Yaşmak: Kadınların başlarını örten ve omuzlarına kadar inen örtüye yaşmak denir. Kubadabad sarayı çinilerinde peçeli kadın figürü (Desen 59) başındaki mey

ve tabağı ile saray Hizmetkarlarından olan tek bir örnektir. Takkeli yaşmakta ise, yaşmağın altında bir başlık bulunur. Yaşmağın uçları ise boynu sarar (Desen 13a, 105, 106), bazende omuzları örter ve yandan bağlanır (Desen 13b, c, 31) veyahut yaşmak arkadan etek ucuna kadar iner, buna “Süre Mahram “ denir (Desen 13b).

6- Askeri Başlıklar: Alp’in başını korumak için giydiği başlığa “Tulga-Miğfer” denir. Tepesi yuvarlak kulaklı Miğferler-Tulga olarak adlandırılır (Desen 14c, 15a, 19a, b, 20, 22). Tepesi basık ve küçük bir yuvarlağı olan miğferlerde görülür (Desen 14b, 16, 19a, b, 24). Ayrı bir grup olarak tepesi sivri, kulaklı Tulgalar (Desen 15b, 18, 19a, 24, 108a, b, 109a, b) ve tepeleri sivri tek veya çift boynuzlu olarak Tulga-Miğferlerde tasvirlerimizde, minyatürlerde, taş üzerinde ve tunç plak üzerinde görülmektedir (Desen 23b, 24a, c, d, ). İncelediğimiz başlık tiplerinde Orta Asya Türklerinin başlık çeşitlerinin büyük değişikliklere uğramadan Anadolu’ya kadar geldiğini izliyoruz.

Kaftan ve Hırka: Önemli giyim ögesi, çeşitli renk ve biçimlerde olup astarsızdırlar. Diz kapağına veya ayak topuklarına kadar iner. Kaftan eski Türklerin giyimidir. Göktürk heykellerinde ve Uygurlarda dik veya devrik yakalı kaftanlar görülür.39 (Desen 266a) Bu kaftan şekli Anadolu Selçuklularına kaynak olmuştur. Astarlı kaftanlara kapama denir. İçi pamukla doldurulan cepsiz kaftanlara köle ve hizmetkarlar giyerdi. Bu kaftanlara “Çekrek Kapa” denir.40 Kaftanlar kişilere göre değerli kumaşlardan yapıldığı resmi ve mutlu günlerde giyilirdi. Kaftan giydirme hükümdar tarafından mükafatlandırılır, şerit ve düğmelere göre derecelenirdi.41 Kaftanların beden kısmı vücudu sarar, düğme ile bele kadar iliklenir veya düğmesiz olurdu. Kol yenleri kısa veya uzun olur, elleri örten uzun kollara yen kapağı denir. Böyle yen kapaklı kaftanlar, merasimlerde giyilirdi. Tasvirlerimiz arasında Gülşah minyatürlerinde (Desen 145 a, b) örnekleri mevcuttur. Kaftanlar modellerine göre gruplandırılır.

Kapalı Yakalı Kaftanlar: Bele kadar kaytanlı olanlar (Desen 193 a, b, c), kemerli ve düz etekli kaftanlar (Desen 172 b, 174, 201b, 203b), ayrıca kapalı yakalı, uzun kollu, dize kadar inen kaftanlar (Resim 13; Desen 130, 149, 167, 168, 170, 171a, b, d, 201a, b, 205, 229, 234, 235) ve kapalı yakalı drapeli, beli kuşaklı, (Desen 133a, b, c, 138, 140b, 141, 142 a, b, 143 a, b, 161 a, 166, 231) ve kapalı yakalı, uzun, dar kollu, beli kemerli kaftanlar (Desen 169, 170, 171 c), minyatürlerde ve duvar çinilerinde görülmektedir. Yakası (V) Şeklinde Açık Olan Kaftanlar: Beli kemerli olan (Resim 1; Desen 135, 139, 140 c, d, 142b, 143a, 144, 148a) ve yaka kenarı ipek bordürlü ve kürklü kaftanlar (Desen 216), iç gömlek (mintan) kaftanın içinden görülür (Desen 191). Yakanın kenarını kalın bir bordür çevreler (Desen 238) ve düğme ile nihayetlenir (Desen 203a). Mintanlar kapalı yakalı bordürlü (Desen 180a, 184, 237, 239) örnekleri izlenir.

Kol Yenleri Bol Olan Kaftanlar: Kolların bolluğu bileğe kadar aynı genişlikte (Resim 1; Desen 134, 135, 138, 139, 140d, 142 a, b, 143a, 144, 146, 148, 149, 160, 165, 212) farklı malzemeler üzerinde işlenmiştir. Uzun yenli elleri örterek sarkan kaftanlar özel günlerde giyilirdi. Varka Gülşah Minyatüründe matem sahnelerinde (Desen 132a, b, 145a, b) izlenir. Uygurlarda aynı anlamda kullanılmıştır (Desen 271a).

Ön Kenarı Açık Olan Kaftanlar: El-Cezeri’nin Otomat albümünde içki sunan ibrikli otomatik kölenin kaftanı (Desen 164) önden etek ucuna kadar yuvarlak olarak nihayetlenir. İç Gömlekleri mintanı kapalı yakalı ve bezeli olarak görülür (Desen 180 a, d, e). Kaftanların önleri bantlarla tutturulan örnekleri de Konya Alâddin Köşkünün minai tekniğinde çinilerde uygulanmıştır (Desen 181). Bu bantların enli olarak boyundan etek ucuna kadar inen farklı şekilleri (Desen 180b, c, f) görülmektedir. Gömlek-mintan tasvirlerimizde kaftan veya yeleğin içinde görülür. Yuvarlak dilimli yakası (Desen 191) işlemeli süslü (Desen 240, 241), dik yakalı, düğmeli (Desen 163 b) veyahut boyunda kordon ve küçük şallar da görülür (Resim 4; Desen 233, 236, 237, 239). Bu şalların farklı şekillerini de omuz üzerinden çapraz şekilde belinin etrafını sarmakta ve Uygurlarda da çok yaygın şekilde kullanılmıştır. Genel olarak kaftan, mintan, hırka, üç etek, yaka bordürü veya düğme bulunur. Diğer ortak yön kaftanların sağdan sola doğru kapanmasıdır.

Şalvar-Çakşır (Pantolon) Don: Şalvar ve çakşır Türklerin tipik giyimi olup, savaşçı kavimlerin giyim tarzıdır. Bu giysiler kaftanın altına giyildiği için iç giyim olarak adlandırılır.

Şalvar: Beli büzgülü, paçaları ayrı ve genişçe dikilmiş, üst dondur. İpek ve pamuklu bezden yapılır. Kadınların şalvarı daha bol ve erkeklerin ise daha dar olur. Beli uçkur ile bağlanır. Şalvarın paçası dar olarak, diz kapağından ayak bileğine kadar inerse (potur) denir. Üzerine bazen tozluk giyilir. Şalvarlar desenli (Desen 132a, 134) veya desensiz az büzgülü (Desen 136, 139) yahut degradeli olup ayak bileğinin üstüne dökülür (Desen 135, 140c). Çakşır şalvarın kısası olup, geniş paçaları diz kapağından büzülmüştür. Bir nevi askeri giysidir. Savaş sahnelerinde süvari figürlerinin kısa kaftanların arasında görülür (Desen 155). İki askerin çakşır giysileri (Desen 211) taş malzeme için güzel bir örnektir. Madeni eserler üzerinde çakşır daha farklı bir görünüm sergiler (Desen 218), mineli tas üzerinde görülen örnekte çakşırın bolluğu büzgülü çizgilerle belirtilmiş, kısa etek gibi görülür. Pirinç ibrik üzerinde çakşır daha sade ve konturlarla belirtilmiştir (Desen 219, 222, 223, 224, 225, 226). Uygurlarda daha farklı görünümdedir (Desen 269 b). Potur, şekil olarak çakşıra benzer, daha dar olması ve diz kapağından ayak bileğine kadar çorap gibidir. Tasvirlerimiz arasında tunç plak üzerinde bağdaş kurmuş iki asker figüründe net bir şekildedir (Desen 228 a, b). Minyatürlerde El-Cezeri’nin Otomatlarında müzisyen grubunda (Resim 5, 6; Desen 161 d, 163b) görülür. Potur savaş giysisi olarak görüldüğü gibi resmi giyim olarak da kullanılmıştır.

Pantolon-Don: Belden aşağıya giyilen “Kisve”nin adıdır. Ayakları ayrı ayrı örter. Pantolon örneklerini Uygurların süvari figürlerinde çeşitli şekildedir. Dar, uzun (Desen 131) ve paçaları yuvarlak yırtmaçlı (Desen 153a, 269a, ) veya diz kapağına kadar bol paçalı olarak (Desen 270a) farklı malzemeler üzerinde işlenmiştir. Şalvarların bol paçalı ve süslü olanlarını kadınlar, daha dar ve sade olanları erkeklerin giydiğini tespit etmiş oluyoruz.

Ayakkabı: Giyimi tamamlayan öğelerden biridir. Türklerde ayakkabı olarak çizmenin kullanıldığını, özellikle Göktürklerde keçe veya deriden yapıldığı42 buradan İslam dünyasına yayıldığı bilinmektedir. En iyi çizmelik deri sağırından43 ve Türkmen keçisinden yapılırdı. Hun Devri’ne ait M.Ö. I. yüzyılın başlarında Noin Ula buluntuları arasında kısa konçlu çizme ve M.Ö. II. ve I. yy’larda Pazırık kazılarında, Büyük Hunlara ait buluntular arasında keçe çorap ve çizmeler bulunmuştur.44 Çizmenin rengi Türklerde önemlidir. Kırmızı çizme Orta Asya’da Hükümdarlık semboli idi. Anadolu Selçuklularında sarı çizme giyildiğini ve bunun en yüksek mertebeye eriştikleri anlamına geldiğini kaynaklardan öğrenmekteyiz.45 İncelediğimiz tasvirlerde çizme giyim ögesi olarak önemli bir yer tutar. Minyatürler kaynak oluşturur. Çizmelerin üzerlerinin desenli oluşu, çizmeye verilen önemi kanıtlar (Desen 140b, 132b, 150, 151) Varka ve Gülşah Minyatüründe çeşitli örnekleri görülmektedir. Çizmelerin konçları bazen düz, bazen de diz kapağına kadar yuvarlak dizlik şeklindedir (Desen 200a, b, c, 211, 218, 225, 226, 228a, b). Farklı malzemeler üzerinde izlenmektedir. Çizme grubu içinde incelediğimiz giysi ögelerinden olan “Dolak-Pataya “ yünden dokunur ve ucunda püsküllü ipleri vardır (Desen 133a, 137, 140a). Varka ve Gülşah minyatürlerinde en güzel örneklerini görüyoruz. Savaşçı figürlerinde görülen Dolak daha belirgin bir şekildedir (Desen 154, 155). Dolak ve tozluk, çarık veya ayakkabı ile giyilir. Çarık, burun kısmı sivri kesilen deriden yapılır. Topuk ve yan kısımların ip geçirilerek ayağa göre şekillendirilir (Desen 141, 154). Türklere özgü ayakkabı şekli çarıktır. Ayrıca kadınların mest giydikleri, mestin uçlarına takılan pullarla bezendiğini tasvirlerimizdeki figürlerde görülmektedir (Desen 134, 136, 139).

Takılar: Giyim ve kuşamı tamamlar. Altın ve gümüşten yapılan halka şeklinde boyuna takılan kolyeler (Desen 75) Kubadabad Sarayı Çinisi üzerinde sade bir örneğini ve sırsız keramikler üzerinde kıymetli taşlardan gösterişli gerdanlıkları sınırlı malzememiz içinde (Desen 81a, b, c, d) Varka ve Gülşah minyatüründe ve Alanya, Alara Kalesi fresklerinde (Desen 135, 139, 143a, 202a) örneklerini görmekteyiz. Kıymetli takılar sosyal tabakalara göre değişiklik gösterirler. Aile büyükleri tarafından kızlarının alınlıklarına ve kahküllerine kıymetli taşlar takılırdı.46 (Desen 71, 72, 73, 74)

Kol Bantları (Tiraz): Anadolu Selçuklu figürleri tasvirlerinde giyimi oluşturan kol bantları-Tiraz kişinin toplu içindeki mevkiini simgeler. Genellikle düz kumaşlardan yapılırdı. En erken örnekleri pencikent duvar resimlerini 7-8. yy.’larda görülür (Desen 254). Kol bantının üzerinde yuvarlak taşlarla bezeli olanlar kişinin mevkiini simgeler. Düz bant ve yazılı kol bantları Selçuklu giyimini tamamlar (Desen 172, 174, 188, 190, 194, 202a, b, 204), farklı malzemeler üzerinde örnekleri izlenmektedir.

Kemer: Türklerde kemer giysinin bir parçasıdır. Sosyal seviyelerini, özel zevklerini ve varlık derecelerine göre çeşitli madenlerden yaptıkları kemer ve takılarla giyimlerini tamamlarlar. Tokalı kemerler altın, gümüş, tunç ve yeşim taşından yapılırdır. Madeni plakalarla süslenen kayışlardan oluşan kemerlerin uçları sarkık ve bu uçlara çeşitli günlük ihtiyacı karşılayan eşyalar asılırdı. Bu tip kemerler Orta Asya’da, Uygurlarda ve Avrupa’ya Avarlara kadar yayılmıştır.47 (Desen 267) Orta Asya Göktürk heykellerinde 6-8. yy.’da (Desen

266),48 Abbasi dönemi Cevsak-Ül Hakani Sarayı’nda boğa veya yaban keçisi taşıyan figürün kemerinde asılı kama ve 10. yy.’a ait Nişapur duvar resimlerinde, süvari figüründe, çeşitli boyda kemere asılı sarkancalar, aynı şekilde Leşke-i Bazar Sarayının taht salonunda sıralanmış askerlerin belinde de günlük yaşantıya ait eşyaların asıldığı görülür. Bu örnekleri madeni kapta (Desen 227a, b) ve tasvirlerimiz içinde kullanım çeşitlerini izlenmektedir (Desen 172, 173, 175, 176, 178, 191, 196b, 203 a, b, 214, 215). Kuşak üzerine bazen ayrı bir deri kuşak sarılır. Yün kuşağın yün iplikleri ile elde örüldüğünü ve buna “suf” denildiğini kaynaklardan öğrenmekteyiz.49 Bu tipin sade örneklerini (Desen159, 161, 179, 197, 198, 200a, 203b) ve geniş kuşaklarında kullanıldığını minyatürlü el yazmalarda tespit etmiş oluyoruz (Desen 133a, b, 137, 139, 143b, 166). Türklerde delikanlılık çağına gelen gençlere törenle kuşak kuşatmak bir gelenektir.50 Kuşaklar beli sardıktan sonra uçları önden uzun veya kısa olarak bağlanır (Desen 132b, 133c, 143b, 145a, 147, 204, 212, 228). Kemerin kuşaktan farkı önden tokalı oluşu (Desen 218a, b, 254). Kıymetli taşlardan, gümüş ve altından yapıldığını kaynaklardan görmekteyiz. Eski Türk kemer şekillerini Varka ve Gülşah minyatürlerindeki savaş sahnelerinde, kemerlerin sarkancalarının birbiriyle ikişer ikişer düğümlenip uçlarından püsküller sarkmaktadır (Desen 151, 158, 218f). Bu örneklerle Anadolu Selçuklularının Orta Asya kemer şeklini terk etmedikleri izlenmektedir.

Hükümdar: Selçuklularda insan figürlü eserler arasında bağdaş kurmuş figürler, Türk taht oturuşu ana motifi olarak yer alır. Hükümdar sahnelerinin en erken örneği 8. yy.’a ait olan Bilge Kağan’ın maiyeti ile gösteren kompozisyondur.51 (Desen 264) Bilge Kağan elinde kadehi bağdaş kurmuş şekilde görülür. Bu kompozisyon geleneğinin çeşitli örneklerini, değişik uygarlıklarda farklı malzeme üzerinde dönem ve çevre karakterlerine uygun biçimde işlenmiştir. Anadolu Selçuklularında sık rastlanan taht-hükümdar tasvir sahnelerinde, hükümdar ortada bağdaş kurarak oturmuş, başının üstünde taç sanki askıda duran bir taş küre olarak görülür (Resim 10; Desen 83). Stuk malzeme üzerinde görülen bu figürün hükümdar tasviri olduğu, göğsüne kadar inen örgülü saçları ve sağ elinde bir kadeh tutar şekilde görünümü bunu kanıtlar. Kubadabad ve misis buluntuları arasında bu kompozisyona uygun örnekler görülmektedir (Resim 18; Desen 189, 191, 192). Hükümdarların kaftanları yakalı, sağdan sola kapanır, yenleri dışarı kıvrıktır. Hükümdarlık semboli olan kadehi sağ ellerinde tutarlar. Hükümdar sahnelerinde melek figürlü şemalar çok yaygındır. 1180 tarihli Güneydoğu, Artuklu bölgesine ait bakır sikkede taht üzerinde oturmuş olan hükümdar, sağ elinde hükümdarlık sembolü küre tutar, sol elini dizine dayamıştır. Başında ise sivri uçlu başlık (Müjganlı başlık) ortasında da kıymetli bir taş görülür (Desen 233). Bu bakır sikkede tahtı çevreleyen klasik Selçuklu düğüm motifinin iki yanında bir melek figürü tahtı korur şekildedir. Bu meleklerin başlarında da yuvarlak başlıklar görülür. Bağdaş kurarak oturmuş ve Sultanı simgeleyen figürler yuvarlak yüzlü örgülü saçları ve zülüfleri önden ve yandan iner. Kulaklarında küpe halka şeklindedir. Başlıkları üç dilimlidir (Desen 5), Varka ve Gülşah minyatüründe Kubadabad duvar çinilerinde (Resim 2; Desen 56) ve taş malzeme üzerinde (Desen 95) izlenmektedir. Melek figürlerinin ve hükümdar maiyetinin başlıklarını Konya Alaaddin Köşkü duvar çinilerdeki figürleri de (Desen 38, 39) aynı başlıklar görülür. 13. yy. Varka ve Gülşah minyatürünün (Desen 138, 141) giysilerindeki kumaş desenleri de devrin kumaşları ile aynı paraleldedir. Sınırlı tasvirli örneklerimizde, hükümdar sahneleri farklı malzeme üzerinde kompozisyonun konusuna göre değişir. Tam cepheden görülen bağdaş kurmuş, ayakları görülen (Desen 220), aynı zamanda pabuçların görünmesi de bir grup oluşturur. Sola veya sağa dönük olanlar sağ tarafına dönmüş, yere çömelmiş, sağ dizine oturmuş, sol dizini bükmüş şekilde, günlük yaşantılarını yansıtırlar. Saray hayatını yansıtan oturuş şekli genellikle cepheden hafif dönük bağdaş kurmuş şekillerdir. Ellerinde çeşitli hakimiyet sembolleri tutarlar. Sağdan sola kapanan kaftanların yakaları kürklü (Desen 184), önleri etek ucuna kadar açık olabiliyor (Desen 180 a, d, c). Kubadabad duvar çinileri Anadolu Selçuklu Hükümdarlarının giyim-kuşam zenginliğini sergiler.

Savaşçı ve Avcı: Anadolu Selçuklularında av ve savaş sahneleri saray eğlence hayatının bir bölümünü teşkil eder. Türklerde avlanmak eski bir gelenektir. Türklerin ataları olan Oğuzlar, zamanlarını savaş yapmak “toy “ ziyafet vermekle geçirirlerdi. Av törenleri dini bir özellik taşırdı. Avlandıkları geyik, tavşan, kaz, yaban ördeği ve keklik gibi hayvanları törenlerle yerler, içki, müzik ve raks ile bu ziyafeti tamamlarlardı. Av sahneleri Anadolu’da daha sade bir üslup ile devam etmiş ve Orta Asya kültürü, geleneklerini sürdürmüşlerdir. Konya Alaaddin Sarayı farklı malzemeler üzerindeki figürler kompozisyonlara kaynak oluşturur. Aynı sarayın buluntuları arasında stuktan yapılmış süvari figürü (Resim 11; Desen 208), palmet ve lotus kıvrımlarından oluşan bezemeler arasında süvari figürü hareket halinde görülür. Süvariler genelde askeri giyimlidir. Bellerinde kemer, başlarında börk şeklinde başlıklar görülür (Desen 86). Pirinç ibrik üzerindeki av sahnesinde (Desen 227a) daha farklı bir



görünüm sergiler. Kırık bir vazo üzerinde elinde kılıcı olan bir avcı, (bir hizmetkar olabilir) önünde bir aslan ve koşar şekilde iki köpek yer alır. Avcıda yüksek bir başlık (Desen 78), yüzü yuvarlak, ince sakallı ve arkaya toplanmış saçları, uzun kollu giysisi sağdan sola doğru kapanır (Desen 196 b). Ayağında sivri burunlu, uzun konçlu çizmesi görülür. Bu figürü hizmetkar olarak kabul edersek, süvari figürünün vazonun kırık kısmında tasvir edildiğini düşünebiliriz. Hizmetkar “Emir-i Şikâr-Badzar” av köpeklerine ve kuşlara bakan, hükümdarla ava giden kişi veya “Emir-i Silah” merasimlerde hükümdarın silahını taşıyan kişi olabilir. Topkapı Sarayında teşhir edilen altın kakmalı çelik aynanın ortasında atı üzerinde şahin tutan figür, uzun saçlı üçgen yakalı ve yakanın kıvrımı kavis çizerek beline kadar iner (Desen 216). Diyarbakır Müzesinde, Artuklu dönemine ait mezar taşında sivri başlıklı, sol elinde şahin tutan figür benzeri bir örnektir (Desen 206). Şematik bir üslup ile işlenmiş olan figür’ün sağ elinde mızrak, sol elinde dizgin ve şahin görülür. Konik şeklinde başlık, giyimi kapalı ve düz çizgiler ile bezelidir. Bu tip kumaş desenini minyatürlerde (Desen 171 a, d), taş üzerinde (Desen 205) ve keramiklerde (Desen 171b, c, d) izlenir. Mezar taşlarında görülen avcı figürleri ölen kişinin iyi bir avcı olduğunu simgeler. Mezar taşlarında av sahnelerindeki figürlerin başlarında kavuk veya tepesi sivri serpuşlar görülür (Desen 206). Ok ve yay Türklerin önemli silahları olmakla beraber aynı zamanda spor aletleri idi (Desen 226, 227a). Oklar, kayın ve gürgen ağacından yapılırdı. Hedefi şaşmamaları için kuğu, kartal ve benekli güvercin tüyleri gibi malzemelerden yaparlardı. Okun ucuna, hedefi delmesi için temren geçirilirdi. Bu temrenler demir veya kemikten yapılırdı. Oklar, ok torbası “tırkeş’e “ konurdu. Deriden yapılan tırkeşler 80 veya 90 ok alırdı. Savaş sahnelerinde görülen diğer savaş aleti “cıda”, “kargı”, süngüdür. Cıda kısa mızraktır. Ağaçtan yapılmış ve üzerine sivri bir temren geçirilmiştir. Kargı ise kalın ve boğumludur. Boğumların arası kamış ile doldurulmuştur. Kargı hafif olduğu için madeni temren geçirilerek kullanılır. Süngü kısadır, “gürz” vurmak için kullanılan silahtır. Gürzün ucunda madeni bir topuz vardır. Sapı maden veya ağaç olabilir.52 Zırhın adı “demir don” olarak geçer. Dede Korkut Destanında kahramanların giydiği zırhlar demirdendir.53 Zırhların, kolu koruyan parçasına “korucuk” ve dizi koruyan parçasına da “dizcik” denir. Göktürk dönemi Kırgız atlılarında miğferlerin tepelikleri genellikle sivri bazende tek veya çift boynuzludur.54 Varka ve Gülşah minyatürlerinde savaşçı figürlerinde çeşitli tulga-miğfer ve zırh örnekleri izlenir. Yuvarlak tulga (Desen 15a, b, 20), hafif bombeli (Desen 14a, b, c), sivri tepeli (Desen 17, 18, 19, a, b, c, 24) ve tepeleri sivri tek veya çift boynuzlu olarak görülür (Desen 24a, c, d, 23b). Başlıkların ense ve siperlikleri de vardır. Bazen başlıklarında altına giyilen ve omuzlara inen zincir örgü başlıklarla izlenir (Desen 19a, c, 21, 22). Tulgaların bir kısmı yüzün tamamını açık bırakarak omuzlara kadar iner (Desen 19b, c, 20, 21, 22, 24). Bazen de miğfer ve tulga, yüzü örter, sadece göz hizasında iki yuvarlak delik açık bırakılır (Desen 23a, b). Tasvirlerdeki savaşçı giysileri hakkında bize ışık tutan desenler arasında taş kabartmalar gelir.

Konya Taş Eserler Müzesinde teşhirde olan iki zırhlı savaşçı tasvirlerinde sivri tepelikli, enselikli ve siperli “tulga-miğferler” (Desen 108a, b), bazende tulga-miğferlerden sarkan kurdelalar (Desen 109 b) ve 13. yy.’a ait minai tekniğinde yapılmış bir tabakta uçuşan kurdelalar görülür (Desen 263). Zırhlar uzun veya yuvarlak plakların yan yana sıralanmasından oluşan frizler şeklindedir. Genellikle vücudun beden kısmını kaplar (Desen 211), kolları serbest bırakır (Desen 153, 157, 158), bazende bütün vücudu kaplar (Desen 152, 154). Göktürklere ait (zırh giyimli mezar bekçisi) heykelde (Desen 262) 55 tasvirlerimizdeki figürlerde aynı paraleldedir. Atlı savaşa uygun binici kıyafetini oluşturan diğer parçalar, çizme, çakşır ve dolaktır (Desen 155). Ayaklarda çizme daha yoğunlukta olup pabuçta kullanılmıştır (Desen 153, 155). Savaş sahnelerinde atların üzerinde zırhlarda görülür. Buna “Keçim” denir. Atların kuyruklarının düğümlenmesi, yelesinin örülmesi ve süslenmeleri eski bir gelenektir. Savaş sahnelerindeki giyimler Orta Asya Türklerinin giyim ve kuşamları ufak değişiklerle Anadolu’da da devam etmiştir.

Müzisyen ve Oyuncu: Müzik eski Türk topluluğunda önemli bir yer tutar. Selçuklular Dönemi’nde İslam dininde çalgının önemli olması Türk Mutasavvufları ve dervişlerinin, Tekke Müziği ve Türk Musiki Edebiyatını geliştirmiş olmalarıdır. Anadolu Selçuklu Sultanları eğlenceye önem verirlerdi. Milli çalgı olan “kopuz” Moğolistan’dan Orta Avrupa’ya kadar yayılmıştır. Orduda çalınan zurna ve davul hakimiyetin simgesidir. Bezeklikte Uygur Budist Tapınağının duvar freskinde, dini bir raks tasvirinde, tek ayağı üzerinde dans eden kadın tasviri, bol giysili ve sırtında uçuşan kurdelaları ile dansözün hızını simgeler (Desen 218 f). 12. yy’a ait Artuklu Dönemi, mine işlemeli bronz kap üzerinde iki figürün desenli bol giysileri, başlarında yuvarlak takkeler yer alır (Desen


Yüklə 8,92 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   145   146   147   148   149   150   151   152   ...   178




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin