Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 17,16 Mb.
səhifə140/189
tarix21.10.2017
ölçüsü17,16 Mb.
#8652
1   ...   136   137   138   139   140   141   142   143   ...   189

revgan-ı gül gül yağı.

revgan-ı hûş susam yağı.

revgan-ı sâde sâde yağ.

revgan-ı zeyt zeytinyağı. 2. rugan, parlak deri. 3. üstü yağ gibi kayan parlak şey. 4. hafif hafif esen rüzgârın verdiği serinlik. 5. cila, vernik.

revgan-dân (a.f.b.i.) 1. yağ kandili, (bkz: kandil). 2. yağhane, yağ çıkarılan yer. 3. yağ konulan yer.

revganî (f.i.) revani tatlısı.

revh, revha (a.i.) 1. rahat, gönül rahatlığı.

revh-i rûh can rahatı. 2. rahmet.

revh-ullah Allah'ın rahmeti.

revh ü reyhân rahat ile rızık3. hafif esen rüzgârın verdiği tatlılık, canlılık.

revhânî (a.s.)gönüle ferahlık veren, gönül açan, güzel görünüşlü, havadar [yer].

revhâniyyet (a.i.) revhânîlik, gönül açıcılık, güzel görünüşlülük.

reviş (f.i.)l- gidiş, yürüyüş. 2. tarz, üslûp. 3. tutum, yol. 4. geçiş, oluş.

reviyy (a.i.) ed. kafiye olan kelimenin son harfi.

reviyy-i mutlak ed. isim hâlinde kelimelere dayanan revî.

reviyy-i müfîd ed. sıfat ve fiil hâlinde kelimelere dayanan revî.

reviyyet (a.i.c. reviyyât) bir işin her tarafını iyice düşünüp taşınma.

bilâ-reviyyet düşünmeksizin.

revk (a.i.c. ervâk) 1. perde, (bkz: hicâb, sütre). 2. ev önü. 3. s. saf, hâlis. 4. boynuz.

revk-üş-şebâb gençlik başlangıcı.

revm a.i.) 1. meram, maksat. 2. kelimede sükûndan ayırdedilemeyecek derecede gizli ve belirsiz olan hareke.

revnak (a.i.) parlaklık, güzellik, tazelik, süs.

revnak-ı bahâr bahârın güzelliği, tazeliği.

revnak-ı cemâl yüzün güzelliği, parlaklığı.

revnak-bahş (a.f.b.s.) 1. parlaklık, güzellik, tazelik veren. 2.i. meşhur bir çeşit lâle.

revnak-dâr (a.f.b.s.) parlak.

revnak-efzâ (a.f.b.s.) bir şeyin güzelliğini, zenginliğini artıran.

revnak-efzâ-yi mevkı-i i'tibâr îtibar mevkiinin zenginliğini artıran.

revnak-nümâ (a.f.b.i.) 1. parlaklık, tazelik, güzellik gösteren. 2. müz. Türk müziğinde bir mürekkep makam. Tahminen bir asır evvel tertîbedilmiş ve pek az kullanılmıştır, müstear ile ırak makamlarından mürekkeptir. Irak ile ırak perdesinde kalır. Güçlüsü birinci derecede segah (müsteâr'ın güçlüsü), ikinci derecede de dügâh (la) Irak'ın güçlüsü) perdeleridir. Donanımına müstear gibi "si" ve "mi" koma bemolleri ile "fa" ve "do" bakıyye diyezleri konulur (müsteâr'ın "la" bakıyye diyezi, Irak'ın "mi" ve "do" bekarı nota içinde kullanılır). Bu makamın terkibi hüzzâm-ı cedit ve rû-yi ırak makamlarında olduğu tarzdadır.

revse (a.i.) 1. tezek, mayıs, fışkı. 2. pislik, (bkz. neces, rics2).

revş (f.i.) gidiş yürüyüş; usûl, tutum, yol.

revzen (f.i.a.c. revâzin) pencere. (bkz. derîçe).

revzen-i mahlû indirilmiş pencere.

revzençe (f.i.) küçük pencere.

revzene (a.i.) pencere, (bkz: revzen).

rey' (a.i.) nema, galle.

re'y (a.i.c. ârâ) 1. görme, görüş.

re'y-el-ayn kendi gözüyle görerek. 2. fikir, düşünce.

re'y-i sâlim doğru fikir, doğru düşünce. 3.oy, fr. vote.

re'y-i âmm umûmun reyi, genel oy.

re'y-i hôd kendi reyi.

re'y-i rezîn ağırbaşlı, ihtiyatlı re'y.

reyâhîn (a.i. reyhân'ın c.) bot. fesleğenler.

rey'ân (a.i.). (bkz: reyeân).

reyb (a.i.) şüphe, (bkz: gümân, şekk).

bilâ-reyb şüphesiz

reyb ü gümân şüphe ve zan.

reyb-ül-menûn dünyâ hâdiseleri.

reybî (a.s.) fels. şüpheci, fr. sceptique.

reybiyyûn (a.s. reybî'nin c.) fels. şüpheciler.

reyeân (a.i.) 1. her şeyin evveli, tazelik zamanı.

reyeân-ı şebâb gençlik çağı. 2. artma, bereketlenme.

reyhân (a.i.c. reyâhîn) 1. bot. fesleğen. 2. kadın adı.

reyhâne (a.i.) 1. bir demet fesleğen. 2. rızık, geçinecek şey.

reyhânî (a.s.) 1. fesleğen gibi ince nakışlı. 2. i. (bkz: hatt-ı reyhânî).

reyhukan ("ka" uzun okunur, a.i.) bot. safran, (bkz: za'ferân).

reyn (a.i.) 1. kir pas. (bkz: vesah). 2. gönül sıkıntısı, iç üzüntüsü [işlenen bir günahtan dolayı].

reyyâ (a.i. riyg'den) güzel koku. (bkz: galiye).

reyyâ-yi karanfil karanfilin güzel kokusu.

reyyân (a.s.c. rivâ) suya kanmış.

rez (f.i.) asma, bağ kütüğü.

duht-i veya duhter-i rez (üzüm ağacının kızı) şarap. (bkz. bâde, hamr, sahbâ şerâb).

rezâ' (a.i.) süt emme. (bkz: rezâat).

rezâat (a.i.) süt emme.

rezâî (a.s.) süt emmekle ilgili.

rezâil (a.i. rezîle'nin c.) utanılacak alçakça işler, ayıp hareketler.

umm-ür-rezâil (utanılacak, alçakça işlerin anası) bilgisizlik.

rezâlet (a.i.) 1. rezillik, alçaklık. 2. utanılacak hal, utanç verici şey. 3. arsızlık. 4. maskaralık.

rezâmiyye (a.i.) tas. Şîî mezhebinin bir kolu.

rezân (a.s.) l- ağır, ağırbaşlı, vakarlı, temkinli [kimse]. 2. i. kadın adı. [rezzân şeklinde de geçer].

rezânet (a.i.) vakarlılık, temkinlilik, ağırlık, ağırbaşlılık.

rezâyâ (a.i. rezîe'nin c.) belâlar, musibetler, felâketler.

rez-bân (f.b.i.) bağcı; bağ bekçisi. (bkz. bâğ-bân).

rezîe (a.i.c. rezâyâ) belâ, musibet, felâket.

rezîl (a.s.c. rüzelâ) 1. alçak, bayağı, soysuz, hayâsız, utanmaz, (bkz: fürûmâye, pespâye). 2. maskara.

rezîle (a.i.c. rezâil) kötü, fena huy.

rezîle (a.s.) ["rezîl" in müen.]. (bkz: rezîl).

rezîlet (a.i.) rezillik, alçaklık.

rezîn (a.s.) 1. vakarlı, temkinli, ağır, ağırbaşlı. 2. mec. sağlam.

re'y-i rezîn sağlam fikir.

rezm (f.i.) kavga, savaş, cenk. (bkz: cidâl, perhâş).

rezm-azmâ (f.b.s.) kavgalı bir şekilde, savaş gibi.

rezm-dîde (f.b.s.) çok savaşa girip çıkmış, çok askerlik görmüş.

rezm-gâh (f.b.i.) savaş meydanı.

rezm-geh (f.b.i.). (bkz: rezm-gâh).

rezm-hâh (f.b.s.) savaşa istekli, kavgaya hazır.

rezmî (f. s.) savaşa mensup, savaşla ilgili.

rezm-yûz (f.b.s.) kavgacı, savaşçı, (bkz: ceng-cû, muhârib).

rezzâk (a.s. rızk'dan) 1. bütün mahlûkların rızkını veren Allah. 2. i. Abdürrezzak'dan kısaltarak] erkek adı.

rezzâk-ı âlem dünyânın rızkını veren Allah.

rezze (a.i.) 1. reze, kapıyı açıp kapamaya yarayan ve baş parmakla basılarak işletilen demiri. 2. ufak çengel.

rı (a.ha.) Osmanlı alfabesinin on ikinci harfi olup, "ebced" hesabında iki yüz sayısının karşılığıdır. Arabî aylarında da rebîülâhire işarettir; "re" harfinin karşılığıdır.

rıbh (a.i.). (bkz. ribh).

rıdâî (a.s.). (bkz. redâî).

rıdâî (a.i.) müz. adı anonim bir edvâr-ı ilm-i musiki'de geçen bir makam.

rıdvân (a.i.) 1. razı olma, hoşnutluk, (bkz: rızâ).

rıdvân-Allahü aleyh, rıdvân-Allahü teâlâ Allah razı olsun! 2. erkek adı. 3. müz. 1500 yıllarında yazılmış manzum anonim bir edvarda terkipler arasında tanımlanan bir makam.

Rıdvân (a.h.i.) Cennet'in kapıcısı olan büyük melek.

rıfk (a.i.) yumuşaklık, yavaşlık, tatlılık.

rıfkı (a.s.) 1. yumuşaklığa, yavaşlığa, tatlılığa mensup, onunla ilgili. 2. i. erkek adı. [müen. "rıfkıyye"].

rıhlet (a.i.). (bkz. rihlet).

rıhvet (a.i.) gevşek, sölpük olma. (bkz: rahâvet).

rık'a (a.i.). (bkz. hatt-ı rık'a).

rık'a dîvânî g. s. bir yazı sitili.

rık'a kırma g. s. bir yazı sitili.

rıka' ("ka" uzun okunur, a.i. ruk'a'nın c.) l. üzerine yazı yazılan kâğıt ve deri parçaları. 2. kısa mektuplar. 3. yamalar. 4. dilekçeler.

rıkk (a.i.) fık. kulluk, esirlik, kölelik.

kayd-ı rıkk kölelik kaydı, bağı. 2. kul köle.

rıkk-ı nâkıs kendisine bir nevi azatlık bahis mevzuu olan köle, câriye.

rıkk-ı vâfir azâdedilmesi mevzûubahs olmayan köle, câriye.

rıkk u fıtk işlerin düzenlenmesi.

rıkkıyyet (a.i.) fık. kulluk, kölelik, (bkz: memlûkiyyet).

rıtl (a.i.). (bkz. ratl).

rızâ' (a.i.). (bkz. rezâ).

rızâ' (a.i.) 1. hoşnutluk, memnunluk.

Rızâen-li-llâh Allah'ı hoşnut etmek için. 2. razı olma, peki deme. 3. istek, kendi isteği.

rızâ-i Bârî Allah'ın isteği.

rızâ-i tarafeyn iki tarafın isteği.

rızâat (a.i.). (bkz. rezâat).

rızâ-cû (a.f.b.s.) razı etmeyi gaye edinen, Allah'ın rızâsını arayan.

rızâ-cûyâne (a.f.zf.) razı etmeye çalışırcasına.

rızâ-cûyî (a.f.b.i.) razı etmeye çalışma.

rızâ-dâde (a.f.b.s.) razı olmuş, (bkz: marzî).

rızâen (a.zf.) razı olarak.

rızâen li-llâh Allah rızası için.

rızâî (a.s.) razı olmakla ilgili.

rızâî (a.s.). (bkz. rıdâî).

rızâm (a.i.) büyük kaya parçası.

rızâm-ı seyyare, - -ı dâlle jeol.bâzı geniş ovaların ortasında bulunan 100 ve 150 bin kantar ağırlığındaki muazzam taşlar.

rızk (a.i.c. erzâk) 1. azık, yiyecek içecek şey. 2. Allah'ın herkese bahşettiği nîmet.

rızk-ı maksûm Allah'ın ayırdığı kısmet.

rızk-ı mukadder Allah'ın takdir edip ayırdığı nîmet. 3. Osmanlı imparatorluğu devrinde sipahilere verilen maaş.

rızvân (a.i.). (bkz. rıdvân).

riâ' (a.i.). (bkz: riya).

riâset (a.i.). (bkz. riyâset).

riât (a.i. rie'nin c.) akciğerler.

riâyet (a.i.) 1. gütme, gözetme. 2. sayma; saygı, (bkz: hürmet, i'tibâr). 3. ağırlama.

riâyeten (a.zf.) sayarak, saygı göstererek.

riâyet-kâr (a.f.zf.) saygı gösteren, sayan.

riâyet-kârâne (a.f.zf.) saygı göstererek, sayarak.

riâyet-kârî (a.f.b.i.) riâyetkârlık, saygı gösterme.

riâyetlü (a.f.s.) "saygılı" anlamında bir Müslümanın bir Hıristiyana yazdığı mektupta kullanılır.

ribâ (a.i.) 1. bir şey artma, çoğalma. 2. tefecilikle alınan fahiş faiz.

ribâ-yı fazl ölçülebilen, tartılabilen şeyleri fazlasıyla peşin olarak değiştirerek sağlanan ribâ.

ribâ' (a.i.reb'in c.) 1.evler [bahçesiyle birlikte]. 2.barınılan yerler. 3.arazîler.

ribâc (a.i.) kanadlarının ortasında küçük kapısı olan büyük kapı.

ribâh (a.i. ribih'in c.) tic. kârlar, kazançlar.

ribâ-hâr (a.f.b.s.) tefeci, fahiş faizle para işleten.

ribâ-hôr (a.f.b.s.) faizci, (bkz: ribâ-hâr).

rîbâs (f.i.) hekimlikte kullanılan ilâç, bir ravent türü, lât. rheum ribes. [karabuğdaygillerden].

ribât (a.i.c. ribâtât) 1. bağ, ip. 2. sağlam yapı. 3. konak han; tekke. 4. anat. (c. erbita, rubut) sinirler.

ribât-ı arîz anat. enli bağ, fr. ligament large.

ribât-ı beyn-el-mafsal anat. eklem bağı, fr. ligament interarticulaire.

ribât-ı muallik anat. asıcı bağ, fr. ligament suspenseur.

ribât-ı müdevver anat. yuvarlak bağ, fr.ligament rond.

ribât-ı müsennen anat. dişli bağ, fr. ligament dentele.

ribâtet (a.i.) 1. kalbi sağlam olma. 2. kalb kuvveti. 3. sabır, tahammül.

ribâtî (a.i.) hancı, odacı.

ribbî (a.i.c. ribbiyyûn) büyük kalabalık.

ribbiyyûn (a.i. ribbî'nin c.) büyük kalabalıklar.

rîbet (a.i.c. riyeb) şüpheye düşme, şüphelilik.

ribh (a.i.c. ribâh) tic. kâr, kazanç, faiz.

ribka (a.i.) kemend, kemend bağı, ilmekli ip.

ricâ (a.i.). (bkz. recâ).

ric'a (a.i.) fık. bir veya iki defa boşayan erkeğin tekrar karısına dönmesi.

ricâl (a.i. recül'ün c.) 1. erkekler. 2. (râcil'in c.) yayan, yaya olanlar. 3. belli mevki sahibi kimseler.

ricâl-i ayn-üt-tahakküm ve-z-zevâid tas. bir kısım evliya.

ricâl-i devlet devlet ricali, devletin ileri gelenleri.

ricâl-i dudmân-ı bektâşiyan tar. Yeniçeri ocağının yüksek rütbeli subayları.

ricâl-i gayb, -ül-gayb her devirde olan fakat görülmeyen ve Allah'ın emirlerine göre insanları idareye çalışan mübarek kimseler.

ricâl-i ilâhiyye tas. manevî kudret ve kuvvet sâhibî olan evliya.

ricâl-ullah tas. manevî kudret ve kuvvet sahibi olan evliya

ricâl-ül-feth tas. bir kısım manevî kudret sahipleri.

ricâl-ül-mennân tas. evliyanın bir kısmı.

ricâl-üt-taht-el-esfel tas. evliyanın bir kısmı.

ric'at (a.i.) 1. geri dönme. 2. gerileme, çekilme; geri kaçma.

hatt-ı ric'at geri çekilme hattı, yolu. huk.boşadığı kadını iddet süresi içinde yeniden nikahlama.

ric'at-ı illet hek. hastalığın geri dönmesi. (bkz. nüks).

ric'at-i kahkariyye ask. intizamsızlık ve başarısızlıkla geri dönme.

ric'at-i kevâkib astr. yıldızların mihverinden geri dönmesi.

ric'î (a.s.) geri dönmeye ait, onunla ilgili.

talâk-ı ric'î tekrar karısına dönmesi mümkün ve caiz olacak şekilde erkeğin karısını boşaması; fels. fr. retospeotif (-regard); recurrence. 2. astr. tersyön. 3. fels. gerilek, geri giden.

ric'iyye (a.s.) ["ric'î" nin müen.]. (bkz: ric'î).

ricl (a.i.c. ercâl, ercül) ayak. (bkz: kadem).

ricl-i kâzib zool. yalancı ayak, fr. pseudopode.

ricl-ül-bahr coğr. körfez.

ricl-ül-cebbâr astr. elcebbar (orion) burcunun ikinci dereceden parlak yıldızı olup dörtgenin sağ alt köşesinde bulunur, (Rigel), lât. Beta Orion.

ricl-ül-vezz (a.b.i.) bot. kazayağı, fr. alisme.

rics (a.i.c. ercâs) 1. dînin yasak ettiği şey, günah. 2. pislik, murdarlık, (bkz: neces, revse2).

ricz (a.i.c. ercâz) 1. azap. 2. puta tapma. 3. pislik, [maddî, manevî].

rîçâl (f.i.) reçel, (bkz: rîçâr, rîsâr).

rîçâr (f.i.) reçel, (bkz: rîçâl, rîsâr).

ridâ' (a.i.) 1. belden yukan örtülen örtü. 2. hırka. 3. dervişlerin omuzlarına attıkları post.

ridâ-yi memât ölüm örtüsü.

ridâyî (a.i.) müz. Türk müziğinin birkaç asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış nümunesi yoktur.

riddet (a.i.) İslâm dîninden dönme, (bkz: irtidâd).

ridf (a.i.c. erdâf) 1. arka. 2. rediften önce gelen "elif, he, ye" harfleri.

ridf-i müfred ed. "yalnız elif, vav, ye" gibi harflerden meydana gelen ridf.

ridf-i mürekkeb ed. hem ridf-i aslî'si, hem ridf-i zâid'i olan ridf.

ridf-i zâid ed. kafiyeyi meydana getiren harfle ridf arasında bulunan sessiz harf sahte, dahte kelimelerindeki h gibi.

ridfân (a.i.) gece ve gündüz. (bkz: leyl ü nehâr, rûz u şeb).

rie (a.i.c. riât) akciğer,

intifâh-ı rie hek. sill-ür-rie verem.

haşîşet-ür-rie bot. civan perçemi, ciğerotu.

zât-ür-rie akciğer zarı iltihabı, f r. pneumonie.

rieteyn (a.i.c.) [sağlı ve sollu] iki akciğer.

rievî, rieviyye (a.s.) akciğere ait, akciğerle ilgili.

sekte-i rieviyye hek. akciğer nezlesi.

rieviyye (a.i.) zool. akciğerliler.

rifâde (a.i.c. refâid) hek. yaraların üzerine konulan bez baskı, kompres.

Rifâî (a.h.i.) Rifâîlik tarikatından olan kimse.

rifâiyye (a.h.i.) sofiyenin büyüklerinden Ahmed-ür-rifâî tarafından kurulan bir tarikat. [Ahmed-ür-rifâî. d. 512 (1118 -19) -ö. 578 (l 182-83)].

rif'at (a.i.) 1. yükseklik, yücelik, büyük ve büyük rütbe. 2. erkek adı.

rif'atlü (a.t.s.) askerlikte binbaşılarla mülkiyede üçüncü rütbe sahiplerinin ünvanı [eskiden].

rifd (a.i.c. erfâd, rufûd) bahşiş.

rîg (f.i.) 1. toz. (bkz: gubâr). 2. rıh, yazı kurutmaya yarayan ince kum. 3. kum. (bkz. reml).

rîg-i beyâbân-ı gamm gam çölünün kumu.

rîg-i revân akar kum.

rîg-dân (f.b.i.) rıh hokkası.

rîh (a.i.c. eryâh, riyâh) 1. yel, rüzgâr. (bkz. bâd). 2. romatizma, yel, ağrı.

rîh-i cenûbî coğr. "güney rüzgârı" lodos.

rîh-i şimâlî coğr. "kuzey rüzgârı"poyraz.

rîh-i tayyâr romatizma, yel.

rihal (a.i. rahl'in c.) deve palanları.

rihale (a.i.) eyer, at semeri.

rihân (a.i. rehn'in c.). (bkz. mürâhene, rehn).

rihlet (a.i.) 1. göç, göçme. 2. ölme. (bkz: vefât).

rîhte (f.s.) dökülmüş, akıtılmış.

rîhteciyân (f.b.c.) tar. top döken sanatkârlar.

rîhte-gân (f.b.i.c.) tar. top döken sanatkârlar.

rîhte-ger (f.b.i.c. rîhte-gerân) dökmeci.

rîhte-gerân (f.b.i. rîhte-ger'in c.) dökmeciler.

rîhtım (f.i.) rıhtım. (rîh = kum demektir). rîh+tim= [aslında] kumsal demektir.

rihv (a.s.) rehâvetli, gevşek, sölpük, (bkz: rahv).

rîk (a.i.) fizy. salya, ağız suyu.

ale-r-rîk aç karnına.

rîk-ul-habîb müz. Türk müziğinin birkaç asırlık mürekkep makamı olup Hüseyin Saadettin Arel kitaplığındaki manzum anonim bir edvarda tanımlanmıştır; zamanımıza kalmış nümunesi yoktur.

rikab ("ka" uzun okunur, a.i. rakabe'nin c.) boyun, ense kökü. (bkz: rakabât).

rikâb (a.i.c. rüküb) 1. üzengi. 2. büyük bir kimsenin katı, önü. 3. müz. vaktiyle Türk müziğinde kullanılmış usullerden biri olup zamanımıza kalmış nümunesi yoktur.

rikâb-dâr (a.f.b.s.) üzengi tutan [hükümdarın ata binerken üzengisini tutan].

rikâbiyye (a.i.) sadrâzam, vezirler ve bâzı devlet ricali tarafından muayyen zamanlarda pâdişâha verilen hediyeler.

rikâz (a.i.) yer altında tabiî olarak bulunan mâdenler ve defineler.

rikbân (a.i. rakabe'nin c.). (bkz. rakabât)

rikkat (a.i.) 1. rakiklik, yufkalık, incelik. 2. merhamet, acıma.

rikkat-i kalb gönül yufkalığı.

rikkat-âmîz (a.f.b.s.) kalbe hüzün verecek olan.

rikkat-âver (a.f.b.s.) merhamet, acıma uyandıran.

rikkat-efzâ (a.f.b.s.) rikkat artıran, merhamet uyandıran.

rikkat-engîz (a.f.b.s.) acıklı; dokunaklı.

rikkat-fezâ (a.f.b.s.). (bkz: rikkat-efzâ).

rikkat-yâb (a.f.b.s.) acıyan, merhamet eden, incelik gösteren.

rim (a.i.). (bkz. rimm).

rîm (f.i.) 1. irin. 2. Roma'nın bir adı.

rîm-i âhen demir boku.

rîm-i asel balmumu.

rimâh (a.i. rumh'un c.) mızraklar, süngüler, kargılar.

rimâh-ül-cin hek. taun, veba, yumurcak.

rimâhat (a.i.) mızrakçılık san'atı.

rimâl (a.i. reml'in c.) kumlar.

rimâyet (a.i.) atıcılık, ok, kurşun, gülle gibi şeyleri atmada mahir olma.

rîme (f.i.) çapak.

rîme-i çeşm göz çapağı.

rimm, rimme (a.i.) çürümüş kemik, (bkz. rüfât).

rîm-nâk (f.b.s.) 1. irinli. 2. pis, murdar.

rind (f.s.c. rindân) kalender, dünyâ işlerini hoş gören kimse, aldırışsız.

rindân (f.s. rind'in c.) kalenderler, dünyâ işlerini hoş görenler.

rindân-ı Hüdâ hak erenler.

rindâne (f.zf.) rind olana yakışır yolda.

rindek (f.s.) rintliği taklîdeden, sahte rint, sahte kalender.

rindî (f.i.) rintlik, kalenderlik.

rîs (f.i.) öfke. (bkz: gayz, gazab).

risâ', risâyet (a.i.) ağıt ağlama.

risale (a.i.c. resâil) 1. mektup.(bkz: nâme). 2. kısa yazılmış küçük kitap. 3.mecmua, dergi.

risâle-i mahsûsa monografi.

risâle-i nâme tar. (bkz: lâle-nâme).

risâlet (a.i.) 1. elçilik, sefaret. 2. peygamberlik.

Risâlet-ün-nushiyye Yunus Emre'nin, dîvanının başında bulunan 573 beyitlik tasavvufî bir mesnevîsi (1308).

risâlet-meâb (a.b.i.) 1. elçilik eden. 2. Hz. Muhammet.

risâlet-penâh (a.f.b.i.) Hz.Muhammet.

risâr (a.i.) reçel, (bkz: rîçâl, rîçâr).

risâyet (a.i.) ağıt yakma, ağıt söyleme, ağıtlama.

rismân, rîsmân (f.i.) ip; halat, (bkz. habl).

âsmân ü rîsmân akıllı sözü ile saçma söz.

rîsmân-bâz (f.b.s.) "ip oynayan" canbaz.

rîş (f.i.) 1. yara. 2. s. yaralı.

dil-rîş yüreği yaralı, (bkz. mecrûh-ül-fuâd). 3. sakal. (bkz. lihye). 4. tüy, kıl. 5. anat. telek.

rişâ (a.i. rişvet'in c.) rüşvetler, (bkz: rüşâ).

rişâş, rişâşe (a.i.) döküntü, serpinti.

rîşât (f.i. rîş'in c.). (bkz. rîş).

rîş-büz (f.b.i.) keçi sakalı gibi sivri olan sakal.

rîş-dâr (f.b.s.) sakallı.

rişdet (a.i.) dürüstlük, doğruluk, temizlik.

rîşe- (f.s.) 1. saçak, püskül. 2. bot. ince, saçaklı kök.

rîşe-gîr (f.b.s.) kök tutmuş, kökleşmiş.

rîş-hand (f.b.i.) bıyık altından gülme, alay

rîş-sâz (f.b.i.) cerrah.

rîş-tâb (f.b.i.) kıvırcık saç ve sakal.

rişte (f.i.) 1. iplik, tire.

ser-rişte ip ucu, tutamak. 2. ilgi, bağ. (bkz. alâka). 3. g. s. sanatkârâne yapılmış bir yazıyı veya yapılmış bir minyatürü çevreleyen tezhibin iç kısmına sınır olarak tek, çift, eşit veya farklı kalınlıklarda çekilen çizgi. [fiili rişte çekmek].

rişte-i cân can ipliği, can bağı.

rişte-i eşk gözyaşı ipliği.

rişte-fürûş (f.b.s.) iplikçi, iplik satan, (bkz: habbâl).

rişte-keş (f.b.s.) iplik çeken, dokumacı.

rişvet (a.i.c. rişâ, rüşâ) rüşvet. (bkz: rüşvet).

rişvet-i kelâm (söz rüşveti) 1) bir kimsenin, yaptığı yanlışlıkların örtbas edilmesi bakımından karşısındakine veya bir başkasına yaranmak amacıyla söylediği pohpohlayıcı sözler; 2) Eskiden bir kimsenin kendi hakkında söylenilenleri getirene armağan olarak verdiği para.

rişvet-hâr (a.f.b.s.) rüşvet yiyen. rüşvet-hâr. (bkz. rüşvet-hâr).

rişvet-hôr (a.f.b.s.) rüşvet yiyen. (bkz. rişvet-hâr).

ritâm (a.i. retîme'nin c.) bir şeyi hatırlamak üzere parmağa bağlanan iplikler, (bkz: retâim).

ritic (a.i.) 1. haram, memnu olan şey. 2. çıkmaz yol.

ritic-i kebîr anat. midenin boğaz borularıyla birleştiği yerde ve sol tarafta bulunan büyük çukur.

ritic-i sagîr anat. midenin barsaklara açıldığı yerde ve sağ tarafta olan küçük çöküntü.

ritl (a.s.) hoş, lâtif, güzel.

rîv (f.i.) dek, düzen, hile. (bkz: hud'a).

rivâ (a.s. reyyân'ın c.) suya kanmışlar.

rivâk (a.i.). (bkz: revâk).

rivâkî (a.s.c.rivâkıyyûn). (bkz: revâkî).

rivâkıyyûn (a.s. rivâkî'nin c.) (bkz: revâkıyyûn).

rivâyât (a.i. rivâyet'in c.) rivayetler, söylentiler.

rivâyet (a.i.c. rivâyât) 1. söylenti, bir haber, söz veya hâdisenin hikâyesi. 2. hikâye edilen bir haber, söz veya hâdise.

rivâyet-i aşere (bkz: kırâat-i seb'a).

rivâyet-kerde (a.f.b.s.) rivayet edilen, söylenilen.

riyâ' (a.i.) özü, sözü bir olmama, ikiyüzlülük, (bkz: sâlûsî).

riyâ-fürûş ikiyüzlü, riyakâr.

riyâh (a.i. rîh'in c.) 1. rüzgârlar.

Mürsil-ür-riyâh (rüzgârlar gönderen) Allah. 2. yeller, ağrılar, romatizmalar.

riyâh-ı gayr-i muntazama coğr. istikametleri ekseriya değişik olan ve ne zaman tekrar esecekleri belli olmayan rüzgârlar.

riyâh-ı muntazama coğr. altı ay bir cihetten, altı ay aksi cihetten esen rüzgârlar, mevsim rüzgârları.

riyâ-kâr (a.f.b.s.) ikiyüzlü.

riyâ-kârâne (a.f.zf.) ikiyüzlülükle.

riyâ-kârî (a.f.b.i.) riyakârlık, ikiyüzlülük.

riyâset (a.i.) reislik, başlık, baş olma, başkanlık.

riyâset-penâh (a.f.b.s.) reislik, başkanlık makamında bulunan, başkan olan, başkanlık eden.

riyâset-penâhî (a.f.b.i.) 1. reise, başkana ait, onunla ilgili. 2. reis, başkan olmaklık.

riyâz (a.i. ravza'nın c.) bahçeler, ağaçlık, çimenlik yerler.

riyâz-ı Cennet, riyâz-ı Rıdvân Cennet bahçeleri.

riyâzât (a.i. riyâzet'in c.) riyazetler, nefsi kırmalar, dünyâ lezzetlerinden sakınmalar, perhizle, kanaatla yaşamalar.

riyâzet (a.i.) nefsi kırma, dünyâ lezzetlerinden ve rahatından sakınma, perhizle, kanaatle yaşama.

riyâzet-i bedeniyye jimnastik.

riyâzi, riyâziyye (a.s.) 1. hesapla, matematikle ilgili.

ulûm-i riyâziyye riyâzî ilimler, matematik. 2. i. g. s. bir yazı sitili.

riyâziyyat (a.i.c.) matematik bilgisi.

riyâziyyât-ı âliye yüksek matematik.

riyâziyye (a.i.) hesap ilmi, matematik bilgisi.

riyâziyyûn (a.i. riyâzî'nin c.) matematik âlimleri (bilginleri).

riyeb (a.i. rîbet'in c.) şüpheye düşmeler, şüphelilikler.

riz (a.i.). (bkz. rizz).

-rîz (f.s.) "döken, akıtan, saçan" mânâlarıyla birleşik kelimeler yapar.

eşk-rîz gözyaşı döken.

hûn-rîz kan döken.

şeref-rîz şeref saçan.

rizâm (a.s.) serkeş adam veya at.

rîzân (f.s.) dökülen, akan.

rîze (f.i.) kırıntı, döküntü, saçıntı, ufak parça.

rîze-i âhen hararete gösterilen demirin yüzünde meydana gelip, soğuduktan sonra çekiçle vurulduğu zaman kolaylıkla ayrılabilen küçük küçük parçalar.

rîze-i elmas pek küçük elmas parçalan.

rîze-i sîmîn 1) gümüş döküntüsü; 2) yıldızlardan kinaye.

rîze-i zer altın kırıntısı, (bkz: pervâze).

rîze-çîn (f.b.s.) döküntü; kırıntı toplayan.

rîze-hâr (f.b.s.) döküntü; kırıntı yiyen, (bkz. rîze-hôr, lukata-hâr).

rîze-hôr (f.b.s.) döküntü, kırıntı yiyen, (bkz. rîze-hâr).

rîze-kâr (f.b.s.) ufak tefek işler yapan.

rîze rîze (f.zf.) ufak ufak; parça parça.

rîziş (f.i.) dökülüş, akış.

rizz (a.i.) gizli ses.

-rû (f.s.) "biten, olan" mânâlarına gelerek birleşik kelimeler yapar. Hod-rû kendiliğinden. gibi.


Yüklə 17,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   136   137   138   139   140   141   142   143   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin