Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 17,16 Mb.
səhifə65/189
tarix21.10.2017
ölçüsü17,16 Mb.
#8652
1   ...   61   62   63   64   65   66   67   68   ...   189

ichâr (a.i. cehr'den) 1. meydana koyma, meydana, onaya çıkarma. 2. sesle okuma.

icî (f.i.) 1. hükümdar vezîri, vekîli. 2. atmaca.

icl (a.i.) hek. boyun tutukluğu, boyun ağrısı, fr. torticolis.

icl (a.i.) erkek buzağı, dana.

icl-i Sâmirî Hz. Musa', Tûr-i Sina'da, Allah'la konuşmaya gittiğinde, Sâmirî isminde birinin, buzağı şeklinde topraktan yapıp "işte Musa'nın aradığı Allah" diye tapdırmaya kalkıştığı heykel.

iclâ' (a.i. cilâ'dan) 1. uzaklaştırma, sürme, (bkz: nefy, teb'îd).

iclâ-yi vatan yurdundan sürme. 2. cilalama, parlatma.

iclâl (a.i. celâl'den) 1. büyültme, saygı gösterme, ikram. 2. büyüklük, kudret ve kuvvet. 3. kadın adı.

iclâlen (a.zf.) büyükleyerek, büyük sayarak, (bkz: ta'zîmen).

iclâlî (a.s.) iclâle mensup, iclâl ile ilgili.

İclâs (a.i. cülûs'dan) oturtma, oturtulma, (bkz: ik'âd).

icle (a.i.) dişi buzağı, düve.

icmâ' (a.i. cem'den) dağınık şeyleri bir araya getirme, toplama.

icmâ-i ümmet büyük fakîhlerin, dinle ilgili bir mevzuda birlik olmaları; mec. bütün halk.

icmâd (a.i.) dondurma, dondurulma.

icmâd-ı mâ' suyun dondurulması.

icmâen (a.zf.) icmâ-i ümmet yoluyla.

icmâî (a.s.) icmâ ile ilgili.

icmâl (a.i.) 1. ihtisar etme, kısaltma, özetleme. 2. öz, özet. (bkz: muhtasar). 3. mat. cem, genel toplam.

Ber-vech-i icmâl icmal yoluyla, kısaca.

icmâlen (a.zf.) icmal suretiyle, kısaltarak, kısaca, özetleyerek, (bkz: muhtasaran).

icmâlî (a.s.) tafsilsiz, kısa, toplu.

icmâliyye (a.s.) ["icmâlî'nin müen.]. (bkz: icmâlî).

icmâm (a.i.) 1. atı dinlendirme. 2. biriktirme.

icnâf (a.i.) doğruluktan aynlma.

icnân (a.i.) 1. bir şeyi örtme. 2. deli etme, eyleme.

icne (a.i.) anat. yanak kemiği, [üç türlü harekesiyle de okunur].

icnîs (a.s.) tenbel [adam].

icrâ' (a.i. cereyân'dan. c. icrâât) 1. akıtma, akıtılma. 2. yapma, yerine getirme, bir işi yürütme. 3. bir müzik parçasını çalarak gösterme. 4. huk. borçlunun, alacaklıya karşı ödemekle mükellef bulunduğu bir şeyi, adlî bir teşekkül vasıtasıyla te'mîn etme.

icrâ hey'eti yürütme kurulu.

icrâ vekilleri hey'eti bakanlar kurulu.

icrâ-yi îcâbî gereken muamelenin îfâsı.

icrâât (a.i. icrâ'nın c.) iş, işler, yapılan, tatbik edilen şeyler.

icrâî, icrâiyye (a.s.) icraya ait, icra ile ilgili.

icrâî kuvvet yürütme gücü.

icrâm (a.i.) cürüm işleme, kabahat işleme.

icsâ' (a.i.) çökertme, dizüstü getirme.

icşâş (a.i.) bir şeyi döverek küçültme, ufaltma.

ictibâ' (a.i. cibâyet'den) 1. intihâbetme, seçme. 2. toplama; tahsildarın toplaması.

ictibâz (a.i.) kendine çekme [mıknatıs ve kehlibardaki hassa].

ictifâ' (a.i.) kökünden koparma.

ictihâd (a.i. cehd'den) 1. gücü, kuvveti yettiği kadar çalışma. 2. fıkıh'da yeditûlâ sahibi büyük din âlimlerinin Kur'ân-ı Kerîm ve ahâdis-i nebeviyyeye müsteniden vaz1 ettikleri şer'î düstur. 3. bir kimsenin, bir şeyden mânâ ve hüküm çıkararak, o iş hakkındaki fikri, görüşü. 4. sosy. inan. 5. Doktor Abdullah Cevdet tarafından 1904 de istanbul'da 15 günde bir Türkçe Fransızca olarak yayımlanmış olan edebî ve iktisadî dergi.

ictihâdât (a.i. ictihâd'ın c.) içtihatlar.

ictihâdî, ictihâdiyye (a. s.) içtihada ait, içtihat ile ilgili, (bkz: ictihâd).

ictihâr (a.i.) 1. aşikâr olma, meydanda olma. 2. askeri çoğaltma.

ictimâ' (a.i. cem'den. c. ictimâât) 1. toplanma, bir araya gelme. 2. toplantı. 3. yığılma, birikme. 4. astr. kavuşum.

ictimâ-i a'zam astr. birçok seyyarelerin (gezegen) burç mıntakalarının ayni noktasına tesadüf etmiş gibi görünmeleri.

ictimâ-i hakiki astr. yıldızların arz ve tulleri (genişlik ve uzunlukları) birbirlerine müsâvî (eşit) olduğu zamanda vuku bulan içtimâ.

ictimâ-i küllî astr. bütün seyyarelerin (gezegen) hakiki içtimâ hâlinde bulunması.

ictimâ-i neyyireyn astr. Ay ile Güneş'in bir doğru üzerine gelmeleri.

ictimâ-i sâkineyn gr. iki sakin harfin bir araya gelmesi, meselâ "kevneyn = iki âlem, iki dünyâ" gibi.

ictimâ-i servet eko. bir memleketin mâlik olduğu maddî ve manevî servet.

içtimâ-i süflâ astr. iç gezengenlerin, yer-gezegen-Güneş olmak üzere aynı doğrultuda bulunmaları, altkavuşum. fr. conjonction inferieure.

içtimâ-i ulyâ astr. iç gezegenlerin, yer-Güneş-gezegen olmak üzere bir doğrultuya gelmeleri, üstkavuşum, fr. conjonction superieure.

ictimâ-i zâhirî astr. yalnız tulleri (uzunlukları) müsâvî (eşit) ve arzları (genişlikleri) değişik olan yıldızların içtimâı.

ictimâât (a.i. ictimâ'ın c.) toplantılar, toplanmalar.

ictimaî, ictimâiyye (a. s.) sosyal, fr. social.

ictimâiyyât (a.i.c.) sosyoloji, fr. sociologie.

ictimâiyyûn (a.i.c.) toplumbilimciler, sosyologlar.

ictimâr (a.i.) buhurlanma, tütsülenme.

ictinâ' (a.i.) meyva toplama, devşirme.

ictinâ-i semerât-ı ulûm bilgi yemişlerini toplama.

ictinâb (a.i.) sakınma, çekinme, uzaklaşma, (bkz: ihtiraz, tevakkî).

ictinâh (a.i.) 1. meyletme, eğilme. 2. secdede, ellerini yere koyup, dirseklerini açarak kanat şekline sokma.

ictirâ' (a.i. cür'et'den) cür'etlenme, cesaret etme; yeltenme.

ictirâ' (cür'a'dan. a.i.) suyu -nefes almadan- birden içme.

ictirâh (a.i.) el emeği karşılığından kazanılan para ile geçinme, geçinilme.

ictirâm (a.i.) cürüm işleme, günah işleme.

ictirâr (a.i.) 1. geviş getirme, geviş getirilme. 2. ileri ve geri çekme, çekilme.

ictisâr (a.i. cesâret'den) cesaretlenme [Arapçada bu mânâya gelmez].

ictisâs (a.i.) araştırma. [Arapçada hayvanın, ağzı ile çayın araştırarak otlaması].

ictivâ' (a.i.) tiksinme, iğrenme.

ictivâr (a.i.) civar, muhit yapma, komşu olma.

ictiyâl (a.i.) cevelân etme, doğru yoldan gitmeyip dolaşma.

ictizâ' (a.i.) ağaç, dal kesme.

ictizâb (a.i. cezb'den) çekip uzatma.

ictizâl (a.i.) sevinme.

ictizâz (a.i.) l. ot biçme, çayır biçme. 2. yün kırkma.

ictizâz-ı agnâm koyun kırkma.

iczal (a.i.) sevindirme, gönlünü hoş etme. (bkz: ifrâh).

iczâm (a.i.) kesme, (bkz: kat').

îd (a.i.c. a'yâd) bayram.

îd-i adhâ kurban bayramı.

îd-i beşâret Hz. isa'nın doğuşunu müjdeleyen günde yapılan bayram.

îd-i cânân sevgilinin bayramı.

îd-i ekber arefesi cumaya rastlayan kurban bayramı.

îd-i fıtr ramazan bayramı.

îd-i sagîr şeker bayramı, ramazan bayramı.

îdâ' (a.i. vedîa'dan) 1. emânet olarak verme. 2. malını, korunması için başka birine verme.

îdâb (a.i.) 1. doğruluğu herkese bildirme. 2. sofrası açık olma, herkesi ziyafete çağırma.

idâd (a.i.) sayı, hesap.

Bî-idâd sayısız, pek çok.

idâd, ided (a.i.) zor, kuvvet; zafer, üstünlük.

i'dâd (a.i. add'den) hazırlama, hazırlanılma, geliştirme, geliştirilme.

idâde (a.i.) usturlabın sırtı üzerine konulmuş, mihver veya meyil etrafında dönen bir nişan cetveli olup, yıldızların yüksekliğini ölçmeye yarar, (bkz: izâde).

idâde (a.i.) kol bağı. (bkz: bâzû-bend).

i'dâdî (a.s.) hazırlamaya mahsus yer, hazırlama yeri.

Mekteb-i i'dâdî [rüştiye denilen ortaokuldan sonra] yüksek okullara hazırlayıcı okul.

i'dâdiyye (a.i.) 1. i'dâdi'nin müen. 2. (bkz. mekteb-i i'dâdî).

i'dâdiyye-i tıbbiyye tıp lisesi.

idâle (a.i.) tedavüle çıkarma, bir şey elden ele geçme, geçirilme.

idâm (a.i.) katık, ekmeğe katık edilen şey.

Nan ü idâm ekmek ile katık.

i'dâm (a.i. adem'den) huk. bir kimseyi kanun gereğince öldürme.

salben i'dâm bir kimseyi kanun gereğince asarak öldürme.

i'dâm-ı nefs kendini öldürme, intihar.

idâme, idâmet (a.i. devâm'dan) devamlı, daimî kılma, devam ettirme, sürdürme.

idân (a.i. ûd'un c.) . (bkz. ûd).

idâne (a.i deyn'den) borç, ödünç verme.

idâneten (a.zf.) idâne suretiyle, ödünç olarak.

idârât (a.i.c.) gelirleri ve ödenekleri belirten eski belgeler.

idâre (a.i. devr'den) 1. döndürme, döndürülme, çevirme, çekip çevirme, yönetme. 2. kullanma, becerme. 3. tutum, yerinde harcama. 4. yetme, yeter olma. 5. memleket işlerinin çevrilmesi. 6. bir yeri çekip çevirenlerin hepsi. 7. birinin bir işi çekip çevirdiği yer. 8. ışığı az olan küçük lâmba.

idâre-i akdâh kadeh kaldırma [şerefe].

idâre-i askeriyye askerlik işleriyle uğraşan idare; askerce idare.

idâre-i beytiyye ev idaresi.

idâre-i husûsiyye belediyeler gibi bütçesi devletten ayrı olan özel kuruluş, özel idare.

idâre-i kelâm sözü, birinin hoşuna gidecek şekilde söyleme.

idâre-i mahsûsa [ilk adı "idâre-i Azîziyye" idi] devlet vapur işletme idaresi, [son adı "Seyr-i Sefâin" olmuştu].

idâre-i maslahat 1) bir işi iyi kötü yoluna koyma; 2) bir işi şöyle böyle görme.

idâre-i meşrûta meşrûtiyet idaresi.

idâre-i mutlaka bir hükümdarın idaresi altında bulunan devlet.

idâre-i mülkiyye sivil yönetim.

idâre-i müstebidde istibdad idaresi.

idâre-i örfiyye (örfî idare) sıkıyönetim.

idâre-i umûr işlerin görülmesi.

idâre hey'eti illerde vâlî, ilçelerde kaymakamların başkanlığı altında istişârî, idarî ve kazâî yetkileri bulunmak üzere teşekkül eden kurullar.

idâre-hâne (a.f.b.i.) 1. gazete, dergi gibi yayınların yazı işlerine bakılan yer. 2. bir işe bakan heyetin toplu olarak iş gördükleri yer, dâire.

idâreten (a.zf.) idare yoluyla, işi idare ederek.

idârî (a.s.) idare ile ilgili; idare.

idâve (a.i.c. edâvâ) asker matrası, deriden yapılmış su kabı.

idbâk (a.i.) yapıştırma, yapıştırılma.

idbâr (a.i.) talihsizlik, bahtsızlık; düşkünlük, işlerin ters gitmesi

İkbâl ü idbâr talih ve talihsizlik.

idcân, idcîcân (a.i.) l. hava çok sisli, dumanlı olma. 2. gök yağmur bulutlarıyla örtülme.

iddet (a.i.) huk. [eskiden] kocasından ayrılan kadının, tekrar başkasıyla evlenebilmek zorunda bulunduğu, yâni üç defa hayiz görüp temizleninceye kadar geçecek olan müddet, [kocasından boşanırsa 100 gün, kocası ölürse 130 gün beklenirdi].

iddet-i eşhür huk. [eskiden] ay hesabıyla iddet bekleme, [akd-i sahih ile nikâhlı olup hakikaten veya hükmen methûl-ün-bihâ olan veya zât-ı hayz olmayan kadınlar; boşanma târihinden itibaren hür ise üç ay, câriye ise bir buçuk ay iddet bekler].

iddet-i haml huk. [eskiden] çocuk doğurmakla biten iddet.

iddet-i hayz huk. [eskiden] hayz ile ikmâl olunan iddet. [talâk veya fesih vukuunda zât-i hayz olan hür kadınlar tam üç hayz ile ve cariyeler dahî tam iki hayz ile bu iddeti bitirmiş olurlar].

iddet-i vefât huk. [eskiden] ölüm ile lâzımgelen iddet. [kocası vefat eden kadın hür ise dört ay on gün, câriye ise iki ay beş gün iddet bekler].

iddiâ' (a.i. da'vâ'dan) 1. haklı haksız bir hükümde ayak direme. 2. mahkemede bir hakkın sabit olduğu dâvasında bulunma. 3. inat.

iddiâî (a.s.c. iddiâiyyât) iddia ile ilgili, delilsiz, şahitsiz şuhutsuz.

iddiâiyyât (a.i. iddiâî'nin c.) iddia ile ilgili, şahitsiz şuhutsuz sözler.

iddiâ-nâme (a.f.b.i.) müdde-i umûmî'nin (savcı), iddialarını içinde toplamış olduğu ve soruşturma sonunda mahkemede okuduğu yazı.

iddifâ' (a.i.) ısınma.

iddifâ-yi mâ' suyun ısınması.

iddifâ-yi taâm yemeğin ısınması.

iddihâl (a.i.) girme, (bkz: duhûl).

iddihân (a.i.) güzel kokulu yağ sürünme.

iddihân (a.i.). (bkz. idhân).

iddihâr (a.i.) 1. biriktirme, biriktirilme, toplayıp saklama. 2. kıtlıkta yüksek fiatla satmak üzere zahîre toplayıp saklama.

iddirâ' (a.i.) hîle ile aldatma.

iddisâr (a.i.) çok mal-mülk sahibi olma.

iddiyân (a.i. deyn'den) borca girme, borç alma, borçlanma.

idfâ' (a.i.) ısıttırma.

idfân (a.i.) gömme, (bkz: defn, tedfîn).

îd-gâh (a.f.b.i.) bayram yeri.

idgam ("ga" uzun okunur, a.i. degam veya dagm'dan) a. gr. birbirine benzeyen iki harfi bir yazıp şedde ile okuma medede'den "medd" gibi.

îd-geh (a.f.b.i.). (bkz. îd-gâh).

idhâl (a.i. dühûl'dan. c. idhâlât) 1. dâhil etme, içeri sokma. 2. memleket dışından mal getirme, ["ihrâc" ın zıddı].

idhâlât (a.i. idhâl'in c.) memleket dışından getirilen mallar, fr. importations. [ihrâcât'ın zıddı].

idhân (a.i. duhân'dan) tütme, duman çıkarma.

idhâr (a.i.) tahkir, hakir görme.

idhâş (a.i.) dehşet verme, dehşetlendirme, dehşetlendirilme, (bkz: tedhîş).

îdî (a.s.) bayramla ilgili.

îdiyye (a.i.) bayramlık, bayram bahşişi.

Kasîde-i îdiyye eski şâirlerin büyük kimselere, bayramda sundukları tebrik kasidesi, manzumesi.

idlâl (a.i.) naz etme, nazlanma; aşın derecede nazlanma.

idmâ' (a.i.) kan alma. (bkz: fasd).

idmâc (a.i.) bir şeyi bir şeyin içine koyma, sıkıştırma, (bkz: idhâl1).

idmân (a.i.) 1. alıştırma, alışkanlık olması için bir şeyi birçok defa tekrarlama. 2. jimnastik, beden terbiyesi,

idmân-ı beden jimnastik.

idrâ' (a.i.) bildirme; bildirilme.

idrâc (a.i. derc'den) dercetme, dercedilme, bir yazıyı (gazete, dergi gibi) bir yere koydurma; fels. subsumer.

idrâk (a.i. derk'den. c. idrâkât) 1. anlayış, akıl erdirme. 2. yetişme, erişme. 3. olgunlaşma. 4. fels. algı.

idrâk-ı dakîk fels. ince idrâk, tamalgı.

idrâkât (a.i. idrâk'in c.) anlayışlar, kavrayışlar.

idrâkî (a.s.) fels. idrâk ile, algı ile ilgili.

idrâkiyye (a. i.) fr. conceptionnisme, perceptionisme.

idrâr (a.i.) sidik, (bkz: bevl).

idrârât (a.i. derr'den c.) varidat ve tahsisat, gelirler.

İdrîsiyye (a.h.i.) tas. Şeydi Ahmet bin İdrîs-il-Fâsî'nin kurduğu tarikat kolu. [Seydî Ahmet 1253 (1837) de Zübeyde'de ölmüştür].

îfâ (a.i. vefâ'dan) 1. ödeme, yerine getirme. 2. bir işi yapma. 3. iş görme.

îfâ-yi vazîfe vazifesini yapma.

îfâd (a.i.) birini elçilikle gönderme.

ifâdât (a.i. ifâde'nin c.), (bkz. ifâde).

ifâdât-ı lâzime gerekli ifâdeler.

ifâde (a.i.c. ifâdât) 1. anlatma, anlatış.

ifâde-i cebriyye zoraki ifâde.

ifâde-i merâm 1) meramını anlatma; 2) kitaplara yazılan önsöz.

ifâde-i nâ-hoşnûdî hoşnutsuzluk ifâdesi.

ifâde-i şifâhiyye ağızdan söyleyerek, anlatış.

ifâde-i tahrîriyye yazı ile anlatış.

ifâde-i zımniyye üstü kapalı ifade.

ifâde vü istifâde anlatma ve faydalanma. ["ifâde" nin Arapçadaki mânâsı "faydalanmak"dır]. 2. ders verme, (bkz. tedrîs).

ifâdî, ifâdiyye (a.s.) ifade ile ilgili, anlatma ile ilgili.

ifâhe (a.i.) 1. kaynatma. 2. kan fışkırtma.

ifâkat (a.i. fevk'den) 1. hasta, iyi olma, iyiliğe dönme. 2. sarhoşluktan veya baygınlıktan ayılma. 3 . kadın adı.

ifâkat-pezîr (a.f.b.s.) iyileşmesi mümkün [hastalıktan].

ifâkat-yâb (a.f.b.s.) ifâkat bulucu, bulan, hastalıktan kalkan.

ifâte (a.i. fevt'den) fevt etme, kaybetme, elden çıkarma, çıkarılma.

ifâte-i fursat fırsatı kaçırma.

ifâte-i vakt vakit kaybetme.

ifâte-i zamân zaman kaybetme.

ifâza (a.i. feyz'den) 1. feyizlendirme, bereketlendirme. 2. kabı, taşacak derecede doldurma; taşıp yayılma, dağılma.

ifâza-bahş (a.f.b.s.) feyizlendiren, feyiz aldıran.

ifâze (a.i.) feyzlendirme, maksada eriştirme.

ifcâc (a.i.) kuş ötmesi, cıvıldaması, cıvıldayış.

ifcâc-ı tuyûr kuşların cıvıldayışı.

ifcâr (a.i.) 1. birini fâcir, fitne sayma. 2. birine günahkârlık yükleme. 3. fecir zamanına girme.

ifcâs (a.i.) uygunsuz ve mânâsız şeylerle böbürlenme.

ifdâh (a.i. fadîh'den) kötülüğü, ayıbı, kusuru açığa vurma, (bkz: ifzâh).

ifdâl (a.i. fadl'dan) lütuf ve bağış, (bkz: ihsân).

iffet (a.i.) 1. afîflik, temizlik. 2. namus. 3. kadın adı.

iffet an-iz-zinâ (a.b.i.) huk. [eskiden] bir kimsenin ömründe bir defa olsun gayri meşru mukarenette bulunmamış olması.

iffet-fürûş (a.f.b.s.) namus taslayan, namus ve şereften bahseden.

iffetli, iffetlü (a.s.) 1. iffet, namus sahibi kadın. 2. itibarlı kadınların lâkabı.

ifgâr (f.s.) yaralı, (bkz: mecrûh).

ifhâh (a.i.) âciz kılma.

ifhâm (a.i. fuhûm'dan) 1. ağız açtırmama, susturma. 2. bir münâkaşada, karşısındakini cevap veremeyecek hâle getirme.

ifhâm (a.i. fehm'den) anlatma, anlatılma, bildirme, bildirilme.

ifhâr (a.i. fahr'den) fahirlendirme, şereflendirme; şeref ve değerinden dolayı, birini bir başkasından üstün tutma.

ifhâş (a.i. fuhş'dan) ; kötü söyleme.

ifk ("ka" uzun okunur, a.i.) bir suçu birine yükleme, (bkz. bühtân).

ifk-i mübîn göz göre göre yalan söyleme.

ifkad ("ka" uzun okunur, a.i.) kaybettirme.

ifkah ("ka" uzun okunur, a.i.) öğretme.

ifkar ("ka" uzun okunur, a.i.) fakirleştirme.

iflâ' (a.i.) memeden ayırma, sütten kesme, (bkz: iftâm).

iflâh (a.i.) 1. kutlu, başarılı olma. 2. felah bulma, selâmete çıkma, kötü bir durumdan kurtulup iyi bir duruma girme.

iflâk (a.i.) mânâ, kelime îcâdetme.

iflâs (a.i. feles'den) 1. tüccann, borcunu ödeyemeyecek bir hâle gelmesi, top atma. 2. bitirme, tüketme, [mal, para, bilgi v.b.].

ifnâ' (a.i. fenâ'dan) 1. yoketme, tüketme. 2. malı, yersiz sarfetme.

ifnâ-yi beden vücudu yok etme.

ifnâ-yi hayât ömrünü tüketme.

ifnâ-yi mâl malını sarfetme.

ifrâc (a.i.) açılma, ayrılma.

ifrâc-ül-bâhire vapurun, iskeleden, sahilden açılması.

ifrâd (a.i.) 1. müfred, tek olarak söyleme. 2. ayırma. 3. tek başına hacca gitme.

ifrâğ (a.i. ferâğ'dan) 1. kalıba dökme. 2. şekillendirme, bir şekle sokma. 3. biy. boşaltım, fr. excretion.

ifrâh (a.i. ferah'dan) ferahlandırma; sevindirme, memnun etme. (bkz: iczâl).

ifrâm (a.i.) doldurma, doldurulma.

ifrâm-ı ibrîk ibriğin doldurulması.

ifrâr (a.i.) firara mecbur etme, kaçırma, kaçırılma.

ifrâş (a.i.) tefriş etme, serme, döşeme.

ifrât (a.i. fart'dan) aşın gitme, pek ileri varma.

ifrât-ı hiss aşırıduyu, fr. hyperesthesie.

ifrât-ı neşât sevinç coşkunluğu.

ifrât ü tefrît birbirine tamamen zıt olan iki uç.

ifrât-kâr (a.f.b.s.) ifrata vardıran, aşırı giden, aşırı davranan.

ifrât-kâr-âne (a.f.zf.) ifrata vardırarak, aşırı davranarak.

ifrâz (a.i.c. ifrâzât) 1. bir bütünden bir parça ayırma; ayırma; aynlma. 2. (c. ifrâzât) biy. vücuttan, kan, cerahat, irin, ter .. gibi ayrılıp çıkan şey, *salgı; fr. secretion.

ifrâzât (a.i. ifrâz'ın c.) 1. bir bütünden parçalar ayırmalar; ayırmalar; ayrılmalar. 2. biy. vücuttan, kan cerahat, irin, ter .. gibi aynlıp çıkan şeyler, salgılar, fr. secretions.

ifrâzât-ı dâime biy. sidik gibi, uykuda bile beklemeyen ifrazat, *salgı.

ifrâzât-ı cildiyye (cildin ifrazatı) ter gibi cildin mesamelerinden çıkan ifrazat.

ifrâzât-ı munkatıa midenin ifrazatı gibi, yalnız vazife sırasında harekette olan azanın ifrazatı.

ifrâzciyân (a.t.f.b.i.) darphânede sikke (para) kesenler.

ifrinka' ("ka" uzun okunur, a.i.) [parmak] çıtırdatma.

ifrinka-ı esâbi' parmak çıtırdatma.

ifrît (a.i.c. efârît) 1. zararlı ve korkunç mitolojik mahlûk. 2. mec. etrafı birbirine katan korkunç insan.

ifrîz (a.i.) dam saçağı, sundurma.

ifsâd (a.i. fesâd'dan) 1. fesada uğratma, uğratılma, bozma.

ifsâd-ı mi'de mide bozma. 2. kargaşalık çıkarma, düzensizlik meydana getirme.

ifsâdât (a.i. ifsâd'ın c.) düzensizlik meydana getirmeler, kargaşalıklar.

ifsâd-kâr (a.f.b.s.) fesade uğratan, bozgun çıkaran, karıştırıcı.

ifsâh (a.i. fasâhet'den) fesahatle konuşma, açık ve düzgün söz söyleme.

ifsâh (a.i. füshat'den) açma, genişletme.

ifsâh (a.i. fesh'den) ; unutma; akıldan çıkarma; ihmâl etme.

ifsâm (a.i.) 1. yağmurdan sonra hava açılma. 2. hastanın ateşi düşme. 3. bitme, tükenme.

ifşâ' (a.i.c. ifşâât) gizli bir şeyi yayma; ortaya dökme, açığa vurma.

ifşâ-yi râz sırrı açığa vurma.

ifşâât (a.i. ifşâ'nın c.) sırrı meydana atmalar, açığa vurmalar.

iftâ' (a.i. fetvâ'dan) fetva verme, bir işi fetva ile halletme.

Hizmet-i iftâ', Makam-ı iftâ', Mansıb-ı iftâ', Mesned-i iftâ şeyhülislâmlık.

iftâh (a.i. feth'den) fethetme, açma.

iftâl (f.s.) 1. yarık, yırtık. 2. dağınık.

iftâm (a.i.) memeden, sütten kesme. (bkz. iflâ').

iftân (a.i.) l. fitneye uğratma. 2. ayartma, (bkz. iftitân).

iftâr (a.i. fıtr'dan) 1. oruç açma. 2. ramazan akşamlan verilen ziyafet.

iftâriyye (a.i.) 1. iftarlık; iftar için hazırlanmış çerez ve saire. 2. [eskiden] pâdişâh saraylarında, vüzerâ, ayan ve eşraf konaklannda, davetlilere iftardan sonra diş kirası adı altında verilen bahşiş.

iftiâl (a.i.) 1. iş edinme, iş yapma. 2. a. gr. beş harfli kelimelerin birinci babı, iftiâl babı.

iftiâl (a.i.) fala bakma, fal tutma.

ifticâ' (a.i.) apansızın, birdenbire olma. (bkz: fücceten).

iftidâh (a.i. fadâhat'den). (bkz: iftizâh).

iftihâm (a.i. fehm'den) anlama, kavrama.

iftihâr (a.i. fahr'den) 1. öğünme; koltuk kabartma. 2. şeref, şan.

iftihâr-ül-ulemâ, iftihâr-ül-emâsil, iftihâr-üş-şuarâ ulemânın (sarıklılar) şânına, benzerlerinin ve şâirlerin övünmelerine sebebolan. [sarıklılar için kullanılan resmî tâbir].

iftihâriyyât (a.i.c.) iftihar yolunda söylenen sözler.

iftihâs (a.i.) gerçeği dikkatle araştırma; gerçek dikkatle araştırılma.

iftikad ("ka" uzun okunur, a.i.) arayıp sorma, aranıp sorulma.

iftikâk (a.i. fekk'den) rehinden çıkarma, rehinden kurtarma.

iftikâl (a.i.) fazla çalışma, bir işte çok emek harcama.

iftikar ("ka" uzun okunur, a.i. fakr'den) 1. fakirlik gösterme. 2. büyük, çok ihtiyâcı olma. 3. alçakgönüllülük, (bkz: tevâzu').

iftikârî (a.s.) fels. düşünce ile "ilgili, düşünce ve "tasarımda bulunan, düşünsel, fr. ideal.

iftikâriyye (a.i. fikr'den) ülkücülük, fr. idealisme.

iftikâriyye-i târihiyye tarihî ülkücülük, fr. idealisme historique.

iftikâriyyet (a.i.) fels. "düşüncellik, fr. idealite.

iftilâl (a.i.) 1. savaştan yılma [asker]. 2. bükülme.

iftinân (a.i.) birbirini tutmayan, düzensiz söz söyleme.

iftirâ' (a.i.c. iftirâât) birine aslı olmayan bir suç yükleme, (bkz: bühtân, ifk).

iftirâât (a.i. iftirâ'ın c.) aslı olmayan suç yüklemeler.

iftirâk (a.i. fark'dan) . 1. ayrılma, dağılma; perişan olma.

iftirâk-ı izâm anat. kemiklerin dağılması. 2. ayrılık, hicran.

iftirâk-ı ahbâb dostlardan, tanıdıklardan ayrılma.

iftirâs (a.i.) avlayıp parçalama, yırtıp paralama; zorla yere yıkma.

iftirâz (a.i. farz'dan) farz kılma, zarurî, lüzumlu, gerekli sayma.

iftisâd (a.i.) kan alma.

Mevsim-i iftisâd (kan alma mevsimi) mayıs, eylül ayları.

iftisâl (a.i.) 1. sütten kesilme. 2. fidanı, köküyle çıkarıp, başka yere dikme.

iftitâh (a.i. feth'den) 1. açma; açılma. 2. başlama.

iftitâh-ı kelâm sözün başlangıcı.

iftitâh tekbîrî namaza başlarken söylenen "Allâhü ekber" sözü.

iftitâhî (a.s.) açma, açılma, başlama ile ilgili, açmaya, başlamaya ait.

iftitân (a.i. fitne'den). (bkz. iftân).

iftiyâl (a.i.) fal tutma.

iftizâh (a.i. fazâhat'den) 1. rezîl olma. 2. bir şeyi kırma, bir şeyi kırarak ufaltma.

iftizâz (a.i.) 1. kızın, kızlığını bozma, (bkz: izâle-i bikr). 2. dul kadının, iddet zamanını doldurması.

ifzâh (a.i. fazîh'den) kötülüğü, ayıbı, kusuru açığa vurma, (bkz: ifdâh).

ifzâl (a.i. fazl'dan). (bkz: ifdâl).

îgal ("ga" uzun okunur, a.i.) 1. pek uzağa gitme. 2. acele ile birini bir yere sokma.

igare ("ga" uzun okunur, a.i.) 1. gece baskını yapma. 2. çapul, yağma etme [Arapçadaki mânâsı "gayrete düşürme, teşvîketme" dür].

igase ("ga" uzun okunur, a.i.) yardım etme.

igaza ("ga" uzun okunur, a.i.) darıltma, kızdırma.

iğbirâr (a.i. gubâr'dan) 1. gubarlanma, tozlanma. 2. kırılma, gücenme.

iğdiş (f.s.) 1. melez. 2. burulmuş, enenmiş [at].

iğfâl (a.i. gaflet'den) 1. gaflete düşürüp, yanıltıp yanlış bir iş yaptırma. 2. aldatma, aldatılma.

iğfâlât (a.i. iğfâl'in'c.) gaflete düşürmeler, aldatmalar, aldatışlar.


Yüklə 17,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   61   62   63   64   65   66   67   68   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin