Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 17,16 Mb.
səhifə74/189
tarix21.10.2017
ölçüsü17,16 Mb.
#8652
1   ...   70   71   72   73   74   75   76   77   ...   189

îş ü işret yiyip içip eğlenme, sefahat.

îş ü nûş yiyip içme.

i'şâ' (a.i.) akşam yemeği verme.

iş'â' (a.i.) şuâlanma, Güneş, ışığını dağıtma.

îşâ' (a.i.) ağaç çiçek açma.

îşâ-i eşcâr ağaçların çiçek açması.

işâa, işâat (a.i. şüyû'dan. c. işâât) haber yayma, herkese duyurma.

işâât (a.i. işâa'nın c.) duyurmalar, yaymalar.

işâât-ı kâzibâne kötü niyetlerle haberler yayma.

iş'âb (a.i.) ölme.

işâbe (a.i.) 1. genç yaşta saç, sakal ağarma. 2. saç, sakal ağartma.

işâde (a.i.) seslenme, sesini yükselterek kaybolan bir şeyi tarifle herkese bildirme.

işâ-eyn (a.i.c.) akşam ile yatsı zamanları.

Beyn-el-işâeyn akşam ile yatsı arası.

işâha (a.i.) misvak kullanma.

iş'âl (a.i. şaal'den) 1. şûlelendirme, tutuşturma, parlatma; alevlendirme. 2. şiddetlendirme.

îşân (f.i.) 1. Türkistan'da ve idil havzası Türklerinde "sûfî, keramet sahibi, velî" mânâlarında, ulemâ ve şeyhlere verilen bir unvan. 2. cemi (çoğul) 3 üncü şahıs.

iş'âr (a.i.c. iş'ârât) yazı ile bildirme, haber verme.

iş'âr-ı ahîr'e kadar bildirilecek en son habere kadar.

işârât (a.i. işâret'in c.) işaretler, alâmetler.

işâret (a.i.c. işârât) 1. bir şeyi (kaş, göz, el, parmak, baş ile) gösterme. 2. iz, alâmet, nişan. 3. tas. doğrudan doğruya değil de, hatırlatmak nev'inden verilen emir.

işâret-i aliyye şeyhülislâm emri.

işâret-i ilâhiyye Tanrı buyruğu.

işaret sıfatı gr. gösterme sıfatı.

işaret zarfı gr. gösterme belirteci.

iş'ârî rey (a.b.i.) açık oylama.

işbâ' (a.i. şib'den) 1. karnını doyurma; karnı doyurulma. 2. fiz. doyma. 3. çoğalma, çoğaltılma. 4. ed. Arap nazmında, vezin veya kafiye zaruretinden dolayı kelimeye bir harf katma.

işcâr (a.i. şecer'den) ağaç yetiştirme.

işcâz (a.i.) kederlendirme.

îşe (f.i.) 1. casus. 2. orman, (bkz: bîşe).

işfâ' (a.i. şifâ'dan) hastanın şifâ bulmasına çalışma, hastaya şifalı şey verme.

işfâf (a.i.) üstün tutma.

işfâk (a.i.) 1. korkma. 2. lütfetme, bağış.

işgal ("ga" uzun okunur, a.i. şugl'den. c. işgalât) 1. meşgul etme, işle uğraştırma. 2. işten alıkoyma. 3. tutma. 4. oyalama.

işgene (f.i.) 1. et suyu ile yapılan tirit. 2. ihtiyarlık veya kızgınlık dolayısıyla yüzde görünen buruşukluk.

işgere (f.i.) şahin, doğan, atmaca gibi av için kullanılan terbiye görmüş kuş.

işgerf (f.s.) 1. kalın, dayanıklı. 2. 1. şan ve şeref.

işgûh (f.i.) yıkılış, yüzüstü kapanış.

işgüfe (f.i.) 1. çiçek, (bkz: şükûfe). 2. istifrağ.

işhâ' (a.i. şehî'den) ağız açma, ağzını açma.

işhâd (a.i. şühûd'dan) şahadet ettirme, şahit getirme, şahit olarak gösterme.

işhâz (a.i.) bileme, bilenme; keskinletme, keskinleme.

işhaz-ı seyf kılıç bileme.

işkâ' (a.i.) 1. şikâyet ettirme. 2. öç, intikam alma.

işkâl (a.i. şekl'den) 1. müşküllük, güçlük. 2. müşküllendirme, güçleştirme.

işkâr (f.i.) 1. av. 2. avlama.

işkenbe (i.), (bkz şikembe).

işkence (f.i.) eziyet, azap.

işkeste (f.s.) kırık, kırılmış, (bkz: şikeste).

işkil, işkîl (f.i.) 1. şüphe, hîle. 2. önden sağ ve arkadan sol ayağı beyaz olan at. [Araplarca hiç makbul sayılmaz].

işkil, işkîl (a.i. şekl'den) güçlük, zorluk.

işkünc (f.i.) çimdik.

işmâm (a.i. şemm'den) 1. koklatma, koklatılma. 2. [tecvit ıstılahında] biraz durma, çıtlatma; harfin sesini genizden hissettirme.

işmi'zâz (a.i.) 1. yüzünü buruşturma, yüzünü ekşitme. 2. can sıkma. 3. titreyip ürperme.

işnûşe (f.i.) aksırık, (bkz: atse).

işpîhte f..) 1. saçılmış, yayılmış. 2. su sızıntısı.

işrâb (a.i. şürb'den) 1. içirme, içirilme. 2. bir maksadı, kapalı olarak anlatma.

işrâf (a.i.) 1. yüksek yere çıkma; yüksek yerden bakıp anlama. 2. hasta, ölmeye yüz tutma.

işrâk (a. i. şirk'den) Allah'a ortak koşma, çok Allah bulunduğuna inanma, (bkz. ilhâd, şirk).

işrâk (a.i. şark'dan) 1. [Güneş] doğma, doğarak etrafı ışıklandırma. 2. parlatma, ışıklandırma.

işrâkî (a.s.) fels. Pythagoras felsefesi yolunda bulunana ait, bu felsefenin taraflısı.

işrâkıyye (a.i.) XII. yüzyılda Şahabeddin Sühreverdi tarafından başlatılan felsefe akımının genel adı. (bkz: sûfıstâiyye).

işrâkıyyûn (a.i.c.) Pythagoras felsefesi yolunda bulunanlar, (bkz: sûfistâ-iyyûn).

işret (a.i.) 1. içki. 2. içki içme, içki kullanma.

Erbâb-ı işret içki içenler, içkiciler. [Arapçada "yaşama, geçinme" mânâsı vardır].

işret-gâh (a.f.b.i.) işret, içki içilecek yer. (bkz: işret-kede, mey-kede).

işret-kede (a.f.b.i.) içki içilecek yer. (bkz. işret-gâh, mey-kede).

işret-nâme (a.f.b.i.) Revânî'nin mesnevi türünden yazılmış manzum eseri.

işret-sâz (a.f.b.s.) işret eden, içki içen.

işrîn, işrûn (a.s.) yirmi [sayı].

işrîrâk (a.i.) gözyaşına boğulma, ağlamaktan boğulmak derecesine gelme.

iştât (a.i.) dağıtma, dağıtılma.

iştek (f.i.) çocuk kundağı.

iştiâl (a.i. şaal'den. c. iştiâlât) şu'lelenme, tutuşup yanma, parlama, alevlenme.

iştiâlât (a.i. iştiâl'in c.) tutuşup yanmalar, parlamalar, alevlenmeler.

iştibâh (a.i.) şüphelenme, şüphe etme.

Bilâ-iştibâh, Bî-iştibâh şüphesiz.

iştibâk (a.i. şebeke'den) 1. tokuşma; karışma, örülme, örgülenme; birbirine geçme. 2. astr. Güneş battıktan sonra, gökyüzünde kum gibi birbirine girmiş olarak görünen yıldızlara, Arap uleması tarafından verilen bir ad.

iştibâk-ün-nücûm astr. Güneş battıktan sonra gökte yıldızların kum gibi birbirine girmiş bir surette görünmeleri.

işticâr (a.i.) 1. zıdlaşma. 2. elini çenesine koyarak dirseği üzerine dayanma.

iştidâd (a.i. şiddet'den) şiddetlenme; ağırlaşma; büyüme; artma.

iştidâd-ı hâfıza psik. belleme yetisinin aşın ölçüde artması.

iştifâ' (a.i.) şifâ bulma, iyi olma.

iştigal ("ga" uzun okunur, a.i. şugl'den. c. iştigalât) meşgul olma, bir şeyle uğraşma.

iştigalât ("ga" uzun okunur, a.i. iştigal'in c.) meşgul olmalar, bir şeyle uğraşmalar.

iştihâ' (a.i. şehvet'den) 1. meyil, istek. 2. iştah, yemek yeme isteği.

iştihâ-âver (a.f.b.s.) iştah veren, iştah verice.

iştihâ-engîz (a.f.b.s.) iştah verici, iştah veren.

iştihâr (a.i. şöhret'den) şöhretlenme, şöhret bulma, meşhur olma, ün alma, ünlü olma.

iştikâ' (a.i. şekvâ'dan) şikâyet etme, yanıp yakılma.

iştikâ' an-il-hükkâm huk. taraflardan biri, mahkeme reis veya azasının hüküm ve kararına îtirâz etme.

iştikâ-yi cevr-i felek feleğin cefâsından şikâyet etme.

iştikak (a.i. şakk'dan. c. iştikakat) 1. leng. bir kökten gelen kelimelerin birbirleriyle olan ilgileri, kökbilgisi; türetme, fr. etymologie "ilim, ma'lûmat, ta'lîm, ma'lûm." gibi. 2. ed. aynı kökten gelen fakat ayrı anlamları olan kelimelerle yapılan cinas, [teslim, selâmet, selâm gibi].

iştikak lâhikası gr. yapım eki.

iştikâkî ("ka" uzun okunur, a.s.) leng. iştikakla ilgili olan, fr. etymologique.

iştimâl (a.i. şümûl'den) 1. şâmil olma, kaplama, içine alma. 2. çevirme, (bkz: ihâta).

iştimâm (a.i. şemm'den) hafifçe koku alma; koklama.

iştirâ' (a.i. şirâ'dan) satın alma, alınma, (bkz: istişrâ').

iştirâk (a.i. şirket'den) ortak olma, ortaklık.

Bi-l-iştirâk müşterek olarak, ortak olarak, birlikte.

iştirâk-i lisân dil ortaklığı, aynı dili konuşma keyfiyeti.

iştirâkî (a.s.) ortaklıkla ilgili.

iştirâkiyye (a.i.) komünizm, fr. communisme.

iştirâkiyyûn (a.i.) sosyalistler.

iştirât (a.i. şart'dan) şartlaşma, şart kılma, kılınma, şart koşma.

iştitât (a.i.) zulmetme, haksızlık etme.

iştivâ' (a.i.) kızarma.

iştivâ-yi lahm etin kızarması.

iştiyâk (a.i. şevk'den) şevklenme, göreceği gelme, özleme, (bkz: hasret).

iştiyak-nâme (a.f.b.i.) birine karşı çekilen hasreti anlatmak için yazılan mektup.

îş ü nûş (a.f.b.i.) zevk ve sefa, cünbüş. (bkz. ayş ü nûş).

işve (a.i.) güzelin, gönül aldatan, gönül çelen naz ve edası.

işve-bâz (a.f.b.s.) 1. naz edici, edalı. 2. meşhur bir çeşit lâle.

işve-fürûş (a.f.b.s.) naz eden, nazlanan.

işve-ger (a.f.b.s.). (bkz: işve-kâr, işve-zer).

işve-kâr (a.f.b.s.) işveli, nazlı, edalı (bkz. işve-ger, işve-zer).

işve-kârî (a.f.b.i.) işve-kârlık, nazlılık, edâlılık.

işve-nümâ (a.f.b.s.) işveli, nazlı, edalı.

işve-rîz (a.f.b.s.) işve saçan, edalı, nazlı, kırıtkan.

işve-sâz (a.f.b.s.) işveli, cilveli.

işve-zen (a.f.b.s.) işveli, cilveli.

işve-zer (a.f.b.s.). (bkz: işve-ger, işve-kâr).

îtâ (a.i.). (bkz. i'tâ).

îtâ' (a.i.) ed. kafiyenin bir mânâda olarak aynen tekrarı.

i'tâ' (a.i. atâ'dan) verme, verilme; ödeme.

Ahz ü i'tâ alışveriş.

i'tâ-yi ma'lûmât bilgi verme.

itâat (a.i. tav'dan) boyun eğme, dinleme; alınan emre göre davranma.

Adem-i itâat dinlememe.

Arz-ı itâat dinleyeceğini bildirme.

îtâb (a.i.) kolsuz, yakasız kadın gömleği, dekolte gömlek.

itâb (a.i.) azarlama, tersleme, paylama; darılma.

it'âb (a.i. taab'dan) yorma, yorulma, zahmet verme.

it'âb-ı zihn zihin yorma.

itâb-nâme (a.f.b.i.) birini paylama, azarlama tersleme gayesiyle yazılmış yazı.

îtâd (a.i.) kazık çakma, (bkz: veted).

itâd (a.i.) süt sağarken ineğin ayağına geçirilen ip.

itâha (a.i.) bir şeyi yapıp bitirme, hazır etme.

i 'tâk (a.i. ıtk'dan) [köle veya câriye] azâdetme, edilme.

i'tâk bi-l-kinâye huk. [eskiden] kinâî lâfızlardan biri ile yapılan i'taktır ki hüküm ifâde etmesi niyete bağlıdır, ["sen benim mülküm değilsin", "sebilini tahliye ettim" gibi].

i'tâk-ı mahzûr huk. [eskiden] gayrimeşrû bir cihet için yapılan ıtık.

i'tâk-ı mendûb huk. [eskiden] Allah rızâsı için yapılan ıtık.

i'tâk-ı mübâh huk. [eskiden] bir veçhe, bir şeye niyet etmeksizin yapılan ıtık.

i'tâk-ı sarîh huk. [eskiden] azâdetmeye yarayan açık sözlerden biri ile yapılan îtaktır ki bununla niyete muhtaç olmaksızın ıtık vuku bulur, memlûk kabul etsin etmesin "sen hürsün!", "seni azâdettim" gibi.

i'tâk-ı vâcib huk. [eskiden] katilden, zıhar-dan, yeminden, oruç bozmaktan dolayı yapılması îcâbeden ıtık.

itâle (a.i. tûl'den) uzatma, uzatılma.

itâle-i dest el uzatma, hıyanet.

itâle-i lisân dil uzatma, sövüp sayma.

it'âm (a.i.) ikiz doğurma.

it'âm (a.i.) yemek yedirme, yemek verme, verilme.

it'âmiyye (a.i.) evvelce bâzı vâkıf müesseselerinde fıkarânın doyurulması için ayrılan ödenek.

îtân (a.i.) vatan sayma, sayılma.

itâr, itâre (a.i.) 1. hiddet ve dikkatle bakma. 2 . bir şeyin peşini bırakmama.

itâre (a.i. tayerân'dan) 1. uçurma, uçurulma. 2. çarçabuk gönderme, yollama, (bkz: irsal).

itâre-i kebûter güvercin uçurma.

itâre-i nâme sür'atle ve binbir hevesle mektup gönderme.

i 'tâş (a.i. atş'dan) susuz bırakma, susuz kalma.

itât (a.i.) düşmanlık, zıtlık, (bkz: muhâsama).

itâve (a.i.c. etâvâ) rüşvet verme.

itbâ' (a.i.) 1. tabî kılma, arkasına, ardına katma. 2 . gr. bir kelimeye katılan aynı kalıpta başka ve mânâsız söz, koşuntu. "Yemek memek" deki "memek"; "zengin mengin" deki "mengin" gibi.

itbâk (a.i.) 1. kaplama. 2. fels. fr. accomodation.

itbâki (a.s.) fels. fr. accomodatice.

itbâl (a.i.) derde, tasaya düşürme, düşürülme.

itdân (a.i.) ıslatma, ıslanma.

itfâ' (a.i. tufû'dan) 1. söndürme, söndürülme.

itfâ-yi harîk yangın söndürme.

itfâ-yi düyûn borcun, faizle birlikte anaparadan da ödenmesi, fr. amortissement. 2. dindirme, bastırma.

itfâiyye (a.i.) yangın söndürme ekibi.

itfâl (a.i.) insan vücûdunun fena kokması.

ithâf (a.i. tuhfe'den) 1. hediye olarak verme, verilme. 2. hediye, armağan gönderme; manen sunma. 3. ed. birinin adına eser yazma veya yazılmış bir eseri, baş tarafında adını söylemek suretiyle birine hediye etme.

ithâfiyye (a.i.) bir eseri, birine ithaf ederken yazılan yazı.

ithâf-nâme (a.f.b.i.) bir şeyin ithaf edildiğine dâir yazılan yazı.

ithâm (a.i. töhmet'den) töhmetlendirme, suçlandırma, birine bir kabahat yükleme.

ithâmî (a.s.) ithamla ilgili.

ithâm-kâr (a.f.s.) birini suçlandıran, birine kabahat yükleyen.

ithâm-nâme (a.f.b.i.) iddianame.

i'tibâr (a.i. ubûr'dan. c. i'tibârât) 1. saygı gösterme. 2. ehemmiyet verme. 3. şeref, haysiyet. 4. bir şeyin hakiki değil, kararlaştırılan değeri. 5. ibret alma. 6. tic. söz veya imzanın değeri, fr. credit. 7. değer.

i'tibâr-ı sûret görünüşe değer verme.

i'tibârât (a.i. i'tibâr'ın c.) var sayılan şeyler, faraziyeler.

i'tibâren (a.zf.) ... den başlayarak, ... den sonra, ... den beri.

i'tibârî (a.s.c. i'tibâriyyât) gerçek olmayan, var sayılan, [müen. "i'tibâriyye"].

i'tibâriyyât (a.i. i'tibârî'nin c.). (bkz. faraziyyât).

i'tidâd (a.i. add'den) l. sayma; iddet çekme [kadınlarda üç temizlenme devresi gibi doksan gün kadardır]. 2. nazlanma. 3. gururlanma.

i'tidâd (a.i.) 1. bir şeyi kol üzerine alma. 2. yardım isteme.

i'tidâl (a.i. adl'den) 1. orta oluş, ortalama, aşın olmama hâli, ölçülülük.

i'tidâl-i dem kızgınlığa mağlûp olmayış, soğukkanlılık. 2. yavaşlık, yumuşaklık. 3. uygunluk. 4.astr. gece ile gündüzün bir olması, gün-tün eşitliği, fr. equinoxe.

i'tidâl-i harîfi astr. Arz'ın Güneş etrafında çevirdiği yörünge üzerinde ve i'tidâl-i rebîî noktasını karşısında, mihver-i sagîr'in bir ucunda 20 Martta işgal ettiği yer olup (rûmî 10 Eylül) bu târihte gece ile gündüz süresi birbirine eşit ve bu târihten sonra gündüz süresi gittikçe uzamaya başlar.

i'tidâl-i mizâc fels. ılım, ölçülülük, fr. temperance.

i'tidâl-i rebîî Arz'ın Güneş etrafındaki mahreki üzerinde 20 Martta bulunduğu nokta (rûmî 9 Mart), [bu nokta feza küresinin tulleri mesabesinde olan metâlîlerin mebde' noktasıdır. Güneş manzumesinin müthiş bir sür'atle Kantores burcunun Vega yıldızına sürüklenmesinden dolayı Arz mahrekinin bu nokta dan başlayıp ayni yerde kapanması günde 3.565.554 dakika geciktiğinden noktanın yeri her yıl biraz geriler].

i'tidâl-cû (a.f.b.s.) itidal, yavaşlık, yumuşaklık, ölçülülük arayan.

i'tidâleyn (a.i.c.) 1. iki îtidâl. 2. astr. Güneş etrafındaki mahrekte 22 Eylül (i'tidâl-i harîfî) ve 20 Mart (i'tidâl-i rebîî) tarihlerinde bulunduğu noktaları birleştiren ve Güneş'in merkezinden geçen nazarî mihver ve bunun iki ucu. [bu mihvere "mihver-i sagir" adı verilir].

i'tifâr (a.i.) yere vurma, kavrayıp yere çarpma.

i'tikab ("ka" uzun okunur, a.i.) veresiye vermeme, parasını almadıkça vermeme.

i'tikad ("ka" uzun okunur, a.i. akd'den. c. i'tikadât) 1. düğümlenip kalma, bir şeye bağlanma. 2. inanma, gönülden tasdik ederek inanma.

i'tikad-ı fâside bozuk inanç.

i'tikadât ("ka" uzun okunur, a.i. i'tikad'ın c.) itikatlar.

i'tikadât-ı bâtıla l. bâtıl, asılsız şeylere inanmalar. 2. peşin yargı. fr. perejuge.

i'tikadî (a.s.) îtikad ile, inanma ile ilgili.

i'tikadiyyât (a.i.c.) itikada, inanmaya ait meseleler, bahisler.

i'tikâf (a.i.) bir yere kapanıp ibâdetle vakit geçirme, [bilhassa, ramazanın son on gününde camide maksure denilen yerlere kapanıp ibâdetle vakit geçirme].

i'tikal ("ka" uzun okunur, a.i.) 1. devenin dizini büküp bağlama. 2. güreşte sarmaya getirip yıkma. 3. sağmak için koyunun ayaklarını iki bacağı arasına alma. 4. binici mızrağını paçası ile üzengi arasına sokup tutma.

i'tikâl (a.i.) müşkülesine, zorlaşma.

i'tikâl (a.i. ekl'den. c. i'tikâlât) 1. kemirerek yeme. 2. hek. yaranın vücûdu yemesi. 3. jeol. deniz dalgalarının, karaları döğerek oyması, aşındırması, fr. erosion.

i'tikâl-i bahrî coğr. dalga aşındırması.

i'tikâl-ı sevâhil kıyıların aşınması.

i'tikâlât (a.i. i'tikâl'in c.) aşınmalar, yenmeler, f r. erosions.

i'tikâm (a.i.) 1. tortop etme. 2. biriktirme.

i'tikâs (a.i.) akislenme, tersine dönme.

i'tilâ' (a.i. ulüvv'den) yükselme, yukarı rütbelere erişme.

i'tilâf (a.i. ülfet'den. c. i'tilâfât) 1. ülfet etme, alışma. 2. uyuşma, uygunluk, (bkz. muvâfakat).

i'tilâf-ı müsellese üçlü itilaf, anlaşma, uzlaşma.

i'tilâfât (a.i. i'tilâfın c.) anlaşmalar, uyuşmalar.

i'tilâk (a.i.) birinin sevgisine yakalanma, tutulma.

i'tilân (a.i.) 1. aşikâr, meydanda olma. 2. doğum sırasında, çocuğun görünmesi.

i'timâd (a.i. amd'den) 1. dayanma, güvenme. 2. emniyet, güven.

i'timâd-bahş (a.f.b.s.) güven veren, güvenilir.

i'timâden (a.zf.) îtimâd ederek, güvenerek, dayanarak.

i'timâd-nâme (a.f.b.i.) bir elçinin, gönderildiği yerin devlet reisine sunmak üzere götürdüğü îtimat mektubu, güven mektubu.

i'timâd-üd-devle (a.b.i.) [devletin itimâdı, güveni] Safevîler devrinde başvekillere verilen bir unvan, (bkz. vezîr-i a'zam).

i'timak (a.i. umk'dan) derine gitme, derinliğe varma.

i'timâm (a.i.) 1. imâmelenme, başın sarık sakma. 2. miğfer giyme. 3. otlar uzayıp gelişme; dağlar yeşillenme.

i'timân (a.i.) emin bulunma, emniyet etme.

i'tinâ' (a.i. uniyy'den) çok dikkat etme, özenme.

i'tinâk (a.i. unk'dan) birbirlerinin boyunlarına sarılma, boğaz boğaza gelme.

i'tinân (a.i.) 1. insanın önüne durma. 2. birinin mâhiyeti meydana çıkma.

i'tirâf (a.i. irfân'dan. c. i'tirâfât) suçunu veya yerinde olmayan bir hareketini saklamaktan vazgeçip söyleme, hakkı teslîm etme, fr. confession.

i'tirâf-ı cürm maznûnun (sanığın), işlemiş olduğu suçu söylemesi.

i'tirâf-ı kusûr kusurunu î'tirâf etme, söyleme.

i'tirâfât (a.i. i'tirâfın c.) i'tirâflar. (bkz. i'tirâf).

i'tirâz (a.i.c. i'tirâzât) bir fikri, bir hükmü kabul etmeyip çürütmeye kalkışma.

i'tirâz-ül-gayr huk. gıyap kararına karşı açılan dâva.

i'tirâzât (a.i. i'tirâz'ın c.) itirazlar, (bkz: i'tirâz).

i'tisâ (a.i.) asa kullanma, asaya dayanma.

i'tisâb (a.i.) 1. kanâat etme. 2. asabîleşme, sinirlenme.

i'tisâf (a.j. asf'dan. c. i'tisâfât) doğru yoldan sapma, yolsuzluk etme.

i'tisâfât (o.i. i'tisâfın c.) doğru yoldan çıkmalar, sapmalar, yolsuzluk etmeler.

i'tisâm (a.i. ismet'den) 1. el ile tutma, tutunma. 2. günahtan sakınma. 3. temiz olma. 4. o. bot. bitkiler damar damar olma.

i'tisâr (a.i.) usâresini, özünü çıkarmak için bir şeyi sıkma; sıkılma, (bkz: ta'sîr).

i'tisâs (a.i.) gece gezip dolaşma, karakol vazifesini görme.

i'titâf (a.i.) bir şeye bürünme, örtünme.

i'tivâ' (a.i.) bükme, bükülme, (bkz: iltivâ').

i'tiyâd (a.i.c. i'tiyâdât) âdet edinme, alışma; alışkanlık.

Sû-i i'tiyâd fena şeyi âdet edinme, (bkz: ülfet).

i'tiyâdât (a.i. i'tiyâd'ın c.) âdet edinmeler, alışmalar; alışkanlıklar.

i'tiyâdî (a.s.) itiyatla, âdet edinme, alışma, alışkanlıkla ilgili olan.

i'tiyân (a.i.) dik dik bakma, gözünü dikme.

i'tizâ' (a.i.) bir kabîleye veya kimseye bağlı bulunma.

i'tizâd (a.i.) 1. bir şeyi kol üzerine alma. 2. yardım isteme. 3. yardım etme. (bkz. i'tidâd).

i'tizâl (a.i. azl'den) 1. bir tarafa çekilme. 2. işten çekilme. 3. ehl-i sünnet'ten Vâsıl b. Atâ'nın kurduğu mu'tezile mezhebi. 4. takımdan ayrılma.

i'tizâm (a.i. azîmet'den) gitmeye hazırlanma, gidiş, (bkz. azîmet).

i'tizâm (a.i.) azamet, büyüklük satma.

i'tizâr (a.i. özr'den. c. i'tizârât) özür dileme.

i'tizârât (a.i. i'tizâr'ın c.) özür dilemeler, af dilemeler.

i'tizâz (a.i. azîz'den) kendini aziz tutma, izzetinefs gösterme.

itkâ' (a.i.) koltuk altına yastık, dayak koyma, dayanma, dayanacak şey kullanma.

itkan ("ka" uzun okuma, a.i.) 1. muhkem, sağlam kılma. 2. inanma, emîn olma.

itlâ' (a.i.) başkasının üzerine bırakma.

itlâd (a.i.) eski mal sahibi olma, kılma.

itlâf (a.i. telef’den. c. itlâfât) 1. telef etme, mahvetme, öldürme, (bkz. ittiâs.). 2. lüzumsuz yere harcama. 3. yoketme, bozma.

itlâfât (a.i. itlaf’ın c.) telef etmeler, mahvetmeler, öldürmeler.

itlâl (a.i.) 1. damlatma. 2. hayvanı yedeğinde götürme.

itmâm (a.i. tamâm'dan) tamamlama, bitirme, tamam etme, edilme.

itmînân (a.i.) 1. emîn olma. 2. birine inanma, güvenme. 3. kat'î olarak bilme.

itmînân-ı kalb kalbden; yürekten inanma.

itnân (a.i.) çocuk, hastalık dolayısıyla büyüyememe, gelişememe.

itrâ' (a.i.) doldurma.

itrâb (a.i.) toprak serpme, topraklama.

itrâk (a.i.) terketme, bırakma, vazgeçme.

itrâz (a.i.) kurutma, kurutulma.

itret (a.i.) (bkz: ıtret).

ittiâd (a.i.) randevu verme.

ittiâs (a.i.) helak etme, öldürme, (bkz: itlaf1'2).

ittiâz (a.i. va'z'dan) nasihat, öğüt dinleme.

ittibâ' (a.i.) tabî olma, uyma, ardısıra gitme.

ittibâ-en (a.i.) tabî olma, uyma, ardısıra gitme.

itticâh (a.i. cihet'den) bir cihete, bir tarafa dönme.

itticâr (a.i.) ilâç, deva kullanma, kullanılma.

ittifâk (a.i. vifâk'dan. c. ittifâkat) birleşme, uyuşma; sözleşme.

ittifâk-ı ârâ oybirliği.

ittifâka ("ka" uzun okunur, a.zf.) rastgele, tesadüfle.

ittifâkan (a.zf.) rastgele, tesadüfle.

ittifâkat ("ka" uzun okunur, a.i. ittifâk'ın c.) birleşmeler, sözleşmeler, uyuşmalar, tesadüfle olan şeyler.

ittifâkî, ittifâkiyye (a.s.) 1. ittifaka, birleşmeye, sözleşmeye veya uyuşmaya ait. 2. rastgele, tesadüfle.

ittifâkiyyât (a.i.) rastgele, tesadüfle olan şeyler.

ittifâkiyye (a.i.) fels. vesîlecilik, fr. occasionnalisme.

ittifak-pezîr (a.f.b.s.) ittifak kabul eden, edici.

ittihâb (a.i. hîbe'den) huk. bedelsiz olarak verilen bir malı kabul etme.

ittihâd (a.i. vahdet'den) bir olma, birleşme, aynı fikirde olma, birlik.

ittihâd-ı ârâ reybirliği (oybirliği).

ittihâd-ı insâniyyet insanlığın birleşmesi.

ittihâd-ı İslâm islâm birliği, fr. Panislamisme.

ittihâd-ı kalb-i millet milletin kalb birliği.

ittihâd-ı menâfi' menfaatlerin birleşmesi.

ittihâd-ı umûmî umûmî birlik, bütün insanların birleşmesi.

İttihâd ve Terakkî 1908 Meşrûtiyeti'nden sonra memlekette faaliyete geçen siyâsî bir parti.

ittihâdî (a.s.) ittihatla, birleşme ile ilgili olan, birleşmiş, birleşik.

ittihâm (a.i. töhmet'den) töhmetli olma, suçlu olma.

ittihâz (a.i. ahz'den) 1. edinme, edinilme. 2. kabul etme. 3. îtibâr etme, sayma, tutma. 4. kullanma. 5. kurma, düşünme, tasarlama.

ittika ("ka" uzun okunur, a.i. vikaye'den) 1. sakınma, çekinme. 2. Allah'tan korkma.

ittikâ' (a.i.) dayanma, yaslanma, söykenme.

ittikâl (a.i.) işi Allah'a bırakıp kadere boyun eğme, güvenme.

ittikan ("ka" uzun okunur, a.i.) gözle görmüş gibi iyi ve sağlam bilme.

ittikar ("ka" uzun okunur, a.i.) vakar, gurur, büyüklük gelme.

ittirâ' (a.i.) solma.

ittisâ' (a.i. vus'dan) 1. bollaşma, genişleme. 2. bolluk, genişlik. 3. fels. kaplam.

ittisâf (a.i. vasf’dan) 1. muttasıf olma, vasıflanma, nitelenme. 2. bir hal takınma.

ittisâh (a.i.) kirlenme, paslanma.

ittisâî (a.s.) fiz. cisimlerin genişlemesiyle ilgili olan, fels. fr. extensif.

ittisâiyyet (a.i.) fels. kaplamlılık, fr. extensivite.

ittisâk (a.i.) nizâma girme, intizam bulma, sıralanma.

ittisâl (a.i. vasl'dan) 1. bitişme, kavuşma, ulaşma. 2. birbirine dokunma. 3. yakınlık. 4. fels. bitişiklik, fr. contiguite. 5. bot. kavuşma, fr. conjugaison.

ittisâl-i infisâl anat. mafsal, eklemlerdeki bağlantı.

ittisâl-üt-terbî' inş. birinin tuğlaları, bir başkasının tuğlalanyla birbirine girecek şekilde iki duvarın birleşmesi.

ittisâlât (a.i.c.) istihkâm kısımlarını veya türlü istihkâmları birbirine bağlamak için yapılan yollar.

ittisâm (a.i. vesm'den) 1. damga vurma, nişan vurma, dağlama; süsleme.

ittitân (a.i.) vatan, yurt tutma, bir şehirde, bir yerde oturma, (bkz: tavattun).

ittizâ' (a.i.) 1. devenin, boynuna basarak üstüne binmek için, başını aşağıya eğme. 2. alçak gönüllülük.

ittizâh (a.i.) vazıh, açık olma, meydana çıkma.

ityân (a.i.) 1. getirme, getirilme. 2. söyleme, bildirme. 3. isbat.


Yüklə 17,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   70   71   72   73   74   75   76   77   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin