Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 17,16 Mb.
səhifə70/189
tarix21.10.2017
ölçüsü17,16 Mb.
#8652
1   ...   66   67   68   69   70   71   72   73   ...   189

inhizâm (a.i. hazm'den) hazm olunma, sindirilme.

in'idâl (a.i. udûl'den) sapma, doğru yoldan çıkma, (bkz: dalâlet).

in'idâm (a.i. adem'den) yok olma.

in'ikad ("ka" uzun okunur, a.i. akd'den) 1. mün'akid olma, bağlanma. 2. kurulma, toplanma.

in'ikâs (a.i. aks'den. c. in'ikâsât) 1. mağlûbolma. 2. fiz. aksetme, bir yere çarpıp geri dönme [ışık], yansıma, fr. reflexion. 3. yankılama [ses]. 4. tesir, tepki [piyasada].

in'ikâs-ı sada sesin yankılanması.

in'ikâs-ı ziyâ' ışığın yansıması.

in'ikâsât (a.i. in'ikâs'ın c.) yankılanmalar, yansımalar.

in'irâ (a.i.) etleri çekilip dişin kökü çıkma.

in'isâb (a.i.) fels. fr. innervation.

in'isâm (a.i.) muhafaza etme, koruma.

in'isâr (a.i.) sıkılma, (bkz: ta'sîr).

in'itâf (a.i. atf'dan) 1. temayül, bir tarafa dönme. 2. bükülme, iki kat olma.

in'itâf-ı kalb birine yakınlık hissetme.

in'itâf-ı nazar bakışın bir yana dönmesi, bakma.

in'itâf-ı sedâ yankı.

in'itâf-ı zihn zihnin bir konuya, bir şeye çevrilmesi.

in'itâf-ı ziyâ' ışığın kırılması, yön değiştirmesi.

in'izâl (a.i. azl'den) bir yana çekilme, tek başına kalma.

inka' ("ka" uzun okunur, a.i.) pak olma, temiz olma.

inka-yı kalb gönül temizliği.

inka' ("ka" uzun okunur, a.i.) suda ıslatma.

inkâh (a.i. nikâh'dan) nikâh etme, edilme.

inkâr (a.i. nekr'den) 1. yaptığını saklama, gizleme; yapmadım deme. 2. reddetme, tanımama.

inkârî (a.s.) inkâr ile, tanımama ile ilgili.

inkas ("ka" uzun okunur, a.i. naks'dan) azaltma, eksiltme, eksilme, (bkz: tenkîs).

inkaz ("ka" uzun okunur, a.i.) 1. küçük bir hayvanın veya cansız bir şeyin kendine mahsus bir ses çıkarması. 2. atlan yürümeye teşvik için çıkarılan ses. 3. sakız çiğnerken çıkarılan ses. 4. vücuttaki oynak yerlerinin çatlaması.

inkaz ("ka" uzun okunur, a.i.) kurtarma, kurtarılma.

inkıbâz (a.i. kabz'dan) 1. büzülüp toplanma, çekilme. 2. kasvet, keder, sıkıntı. 3. kabızlık, peklik.

inkıbâzî (a.s.) inkıbazla ilgili.

inkıhâl (a.i.) zayıf, güçsüz, dermansız düşme.

inkıhâm (a.i.) bir işe, düşünmeden başlama, el atma.

inkılâ (a.i. kal'den) [ağaç] kökünden koparılma.

inkılâb (a.i. kalb'den. c. inkılâbât) 1. değişme, bir halden, başka bir hale dönme. 2. devrim. 3. astr. gündönümü.

inkılâb-ı sayfî astr. 21 Haziranda Arz'ın mahreki (yörünge) üzerinde Güneş'ten en uzak olduğu eviç noktasında bulunması hâli.

inkılâb-ı şitevî astr. Arz'ın Güneş etra fında çevirdiği mahrekle (yörünge) Güneş'e en yakın olduğu 21 Aralık tarihindeki durumu (hadîd noktası), [inkılâb-ı şitevî, inkılâbeyn'den biri olup mihver-i kebîr'in bir ucunda bulunur].

inkılâbât (a.i inkılâb'ın c.) inkılaplar, değişmeler, başka bir hâle dönmeler.

inkılâbeyn (a.i.c.) 1. iki inkılâp. 2. astr. Arz'ın Güneş tarafından çevirdiği mahrekin (yörünge) Güneş'e en uzak ve en yakın iki noktasını birleştiren ve Güneş'in merkezinden geçen nazari mihverin karşılıklı iki ucu. [2 Haziranda Arz Güneş'ten en uzak noktada olup buna eviç noktası adı verilir ve Arz'ın bu noktada bulunmasına inkılâb-ı sayfi adı verilir].

inkıraz (a.i.) bir kalabalıktan, bir bütünden tek kişi kalmayacak şekilde tükenme, bitme.

inkısâm (a.i. kısm'dan. c. inkısâmât) 1. taksim olma, parçalanma bölünme, ayrılma. 2. bot. bolünüm.

inkışâ' (a.i.) hava açık olup ayazlama, ayaza çekme.

inkışâr (a.i.) deri veya kabuğu soyulma.

inkıtâ' (a.i. kat'dan) 1. kesilme; arası kesilme. 2. kesilme, tükenme, bitme.

inkıtâ-i tams hek. kadının âdetten kesilmesi, yaşdönümü, menopoz. 3. herkesten vazgeçip bir kimseye bağlanma.

inkıtâ-i ziyâ ışığın yön değiştirmesi; ışın kırılması.

inkıyâd (a.i. kayd ve kıyâdet'den) boyun eğme; kendini teslim etme. (bkz. imtisâl2) .

inkıyâden (a.zf.) inkıyâd suretiyle, boyun eğerek, kendini teslim ederek.

inkızâ' (a.i. kazâ'dan) tamam olma, nihayet bulma, bitme, sona erme.

inkızâ-yi müddet zamanın sona ermesi.

inkızâf (a.i.) atılma, kovulma, uzaklaştırılma.

inkızâz (a.i.) 1. çatlama, kağşama. 2. kuş, havadan yere doğru süzülüp inme.

inkibâb (a.i.) yüzüstü düşme, kapanma.

inkidâm (a.i.) vücudun bir tarafı kızarma, berelenme.

inkidâr (a.i.) 1. hızlı yürüme. 2. düşme, dökülme, saçılma.

inkilâl (a.i.) 1. yavaşça gülme. 2. körlenme, kesmez hâle gelme.

inkilîs (a.i.) yılan balığı, ["inkılîs" şeklinde de kullanılır].

inkimâş (a.i.) hek. peklik veren şeylerin yalnız bir hamızla beraber meydana getirdiği te'sir.

inkisâf (a.i. küsûfdan) 1. Güneş tutulması. 2 . parlaklığı sönme.

inkisâr (a.i. kesr'den) 1. kırılma. 2. gücenme. 3. beddua, ilenç. 4. fiz. kırılma, fr.refraction.

inkisâr-ı hayâl umduğunu bulamama, umut kırıklığı.

inkisâr-ı ziyâ fiz. ışık kırımı.

inkişâf (a.i. keşf'den) 1. açılma. 2. meydana çıkma. 3. tas. manevî bir sımn veya hâlin görünmesi. 4. biy., mat. açınım, fr. developpment.

inkişâfât (a.i.c. inkişâfın c.) inkişâflar, açılmalar, meydana çıkmalar, gelişmeler.

inkitâm (a.i.) saklı, gizli tutulma.

inmâ' (a.i. nemâ'dan) nemâlandırma, arttırma, arttırılma.

innâ li-llâh ve innâ ileyhi râciûnelbette Allah'ımıza döneceğiz.

inn-Allahe maa-s-sâbirîn Allah sabırlılardan yanadır.

innî (a.s. inn'den) fels. olaylardan ve denemelerden elde edilen.

inniyyet (a.i.) fels. innî önerme özelliği; sonsal.

ins (a.i.) insan, (bkz: beşer).

insâ' (a.i. nesy'den) 1. unutturma, unutturulma.

insâ-yi mâzî geçmişi unutturma. 2. veresiye satma.

insâf (a.i.) yaprak yaprak olma, lîme lîme olma, dağılma.

insâf (a.i.) 1. merhamete, vicdana veya mantığa dayanan adalet.

El-insâfü nısf-üd-dîn dînin yarısı insaftır. 2. ortalama davranış.

insâf-kâr (a.f.b.s.) insaflı, haksızlık etmeyen.

insâf-kârâne (a.f.zf.) insaf-kâra, insaflıya, haksızlık etmeyene yakışacak surette.

insâk (a.i. nesak'dan) seci'li ve kafiyeli söz söyleme.

insâk-ı kelâm söz düzgünlüğü.

insâl (a.i. nesl'den) nesli çoğaltma, döl peyda etme, edilme; döllenme.

insân (a.i.) 1. adam. 2. iyi, olgun, vicdanlı adam.

insân-ı kâmil güzel huy ve tabîat ve yüksek fazîlet sahibi olan kimse.

insân-ül-ayn hek. gözbebeği.

insânî (a.s.) insana mensup, insanla ilgili, insanca, [müen. "insâniyye"].

insâniyye (a.i.) zool. insanlar.

insâniyyet (a.i.) 1. insanlık, insana yakışır hal; vicdanlılık.

Hiss-i insâniyyet insanlık duygusu. 2. bütün insanlar, (bkz: beşeriyyet).

insâniyyet-kâr (a.f.b.s.) insaniyetli, iyi, vicdanlı [adam].

insâniyyet-kârâne (a.f.zf.) insaniyetli olana yakışacak surette, vicdanlı-hkla.

insâniyyet-kârî (a.b.i.) insâniyetlilik, vicdanlılık.

insât (a.i.) susma, susup dinleme, (bkz: sükût).

insıbâb (a.i. sabâbet'den) 1. dökülme, (bkz: insicâl); başka suya karışma. 2. hek. vücutta ahlât'tan birinin veya bâzılarının nesiç (doku) lerin arasına akıp orada toplanması.

insıbâğ (a.i. sıbg'dan) 1. boyanma, boya tutma. 2. temizlenme. 3. vaftiz olunma.

insıdâm (a.i. sadme'den) tazyik ile bir şey atma; patlama.

insılâ', insımâ' (a.i.) 1. (bkz: tulû1). 2. ufuktan, bulut altından çıkma.

insırâf (a.i.) 1. geri dönme, çekilip gitme. 2. a. gr. isimlerin kaideye göre çekilebilmesi.

insırâfî (a.s.) 1. tasrif ile, çekilmekle ilgili. 2. leng. büküngen, fr. flexi-onnel. Meselâ ketebe, yektibü.. gibi.

insırâh (a.i. sarâhat'den) sarahat bulma, açıklanma.

insırâm (a.i.) kesilme, kesilip ayrılma.

insicâl (a.i.) 1. dökülme, (bkz. insıbâb. 2. çekilme.

insicâm (a.i.) yağmur sürekli yağma. 2. bir düziye gitme, gidiş. 3. ed. düzgün söz.

insidâd (a.i. sedd'den) tıkanma, kapanma.

insidâd-ı em'â hek. bağırsakların birbirine dolaşması eseri olarak tıkanması.

insidâd-ı halîme hek. meme başlarının tıkanması.

insidâl (a.i.) 1. düşük, sarkık olma; hek. insan organlarından birinin düşmesi.

insifâr (a.i.) açılma, (bkz: inkişâf)

insihâk (a.i.) ezilip yumuşama, döğülüp ezilme.

insihâl (a.i.) 1. kabuğu soyulma. 2. düzgün söz söyleme.

insikab ("ka" uzun okunur, a.i.) delinme.

insikab-ı lü'lü' incinin delinmesi.

insilâb (a.i.selb'den) münselibolma, kalkma; giderilmiş olma; soyulma, soyulmuş olma; kalmama.

insilâh (a.i. selh'den) 1. kesilen hayvanın derisi yüzülme. 2. soyulma, sıyrılıp çıkma. 3. ay nihayeti gelme.

insilâk (a.i. silk'den) sülûk etme, sâlik olma, yola girme, yol tutma.

insilâl (a.i.) gizlice savuşma, sıvışma.

insilâl (a.i.) bir yere toplanma, üşüntü etme.

insimâg (a.i.) yere düşüp ezilme, berelenme.

insinâ' (a.i.) bükülme, burulma; burkulma.

insinâ-yi kadem ayağın burkulması.

insirâfî (a.s.) gr. bükülgen.

insirâm (a.i.) dişin kırılması.

insitâh (a.i.) 1. satıhlı olma. 2. yayılıp arka üstü yatma.

insiyâb (a.i.) süzülüp akma; çabuk akıp gitme.

insiyâg (a.i.) kalıba dökülüp düzelme.

insiyâk (a.i.) 1. bir kuvvetin te'sîriyle çekilip gitme. 2. ardı sıra gitme. 3. içgüdü, fr. instinct.

insiyâkî (a.s.) insiyak ile ilgili olan, his ve sevk-i tabiî ile vâki olan, fr. instinctif.

inşâ' (a.i. neşa'dan. c. inşâat) 1. yapma, yapılma, vücûda, meydana getirme. 2. kaleme alma. 3. gr. dilek kipleri. 4. nesir yazı. 5. mektup yazma. 6. ed. güzel nesir yazma veya güzel yazılmış nesir.

in-şâ'-Allah (a.cü.) Allah isterse, Allah nasîbetti ise.

inşâât (a.i. inşâ'ın c.) yapı, yapı işleri.

inşâb (a.i.) tırnak batırma, tırnak bastırma; iliştirme.

inşâd (a.i. neşd'den) 1. şiir okuma, şiir söyleme. 2. ed. manzum bir sözü, âhengine göre okuma.

inşâdât (a.i.c.) inşadlar, şiir okumalar, şiir söylemeler.

inşâî (a.s.c. inşâiyyât) 1. inşâya, yapıya ait. 2. gr. dilek kipine ait, dilek kipiyle ilgili, [müen. "inşâiyye"].

inşâiyyât (a.i. inşâî'in c.) işitilmemiş, duyulmamış sözlerden yapılan cümleler.

inşâiyye (a.i.) yapı işiyle uğraşanlar.

inşâk (a.i.) koklatma, buruna sulu bir şey çektirme.

inşâ-perdâz (a.f.b.s.) süslü yazı, nesir yazan.

inşâr (a.i.) ölüyü diriltme.

inşât (a.i. neşât'dan) ferahlandırma, iç açma. (bkz: tenşît).

inşiâ' (a.i.) fiz. ışınım.

inşiâb (a.i. şa'b'dan) 1. şûbelenme, dal, budak peyda etme. 2. çoğalma. 3. bölük bölük olma.

inşiâl (a.i.) şulelenme, alevlenme.

inşibâb (a.i.) gençleşme, gencelme, babayiğit hâline gelme.

Devr-i inşibâb gençlik devri.

inşibâk (a.i.) balık ağı gibi birbirine geçme, şebeke şeklinde olma.

inşihâb (a.i.) fışkırma.

inşihâb-ı dem kan fışkırma.

inşikâk ("ka" uzun okunur, a.i. şakk'dan) yarılma, çatlama; ikiye ayrılma.

inşikak-ı kamer Ay'ın ikiye ayrılması [mucizesi].

inşilâl (a.i.) 1. su, uçurumdan dökülerek şelâle peyda etme. 2. şiddetle dökülme, atılarak akma.

inşimâr (a.i.) sallanarak yürüme.

inşinâc (a.i.) buruşma, (deri) buruşma.

inşinâc-ı vech yüz buruşması.

inşirâh (a.i. şerh'den) 1. açılma. 2. açıklık, ferahlık.

inşirâh-ı derûn iç açılması.

inşirâk (a.i.) 1. çatlayıp yarılma, yarık olma. 2. parlama,

inşirâm (a.i.) çok yarılma, yarık yarık olma.

inşirâs (a.i.) soğuktan el çatlama.

inşitât (a.i.) dağılma, perişan olma. (bkz: teşettüt).

intâ' (a.i.) çok terleme; kusma.

intac (a.i.) 1. netice (sonuç) verme, neticelendirilme. 2. doğurma.

intâc-gerde (a.f.b.s.) netice olarak meydana gelen, başka bir şeyin neticesi olarak sayılan.

intâk (a.i. nutk'dan) söyletme, dile getirme, söyletilme.

intâk-ı Hakk Allah söyletmesi.

intân (a.i.) 1. fena kokma. 2. hek. mikroplu hastalık.

intânî (a.s.) mikroplu, mikroptan olan.

intaniyye (a.i.) 1. ["intânî" nin müen.]. (bkz: intânî). 2. intânî hastalıklar servisi.

intâş (a.i.) tohum, toprakta çimlenip filizlenme.

intibâ' (a.i. tab'dan. c. intıbâât) 1.matbu olma, basılma. 2. zihinde iz bırakma. 3.psik. izlenim, fr. impression.

intibâh (a.i.) pişme.

intıbâh-ı taâm yemeğin pişmesi.

intıbak (a.i. tıbk'dan. c. intıbâkat) ; mutabık gelme, uyma, uygun gelme.

intıbâk-ı hayâtî 1) fiz. organların gereği gibi işlemesi; 2) fels. dirimsel duyuşma. fr. consensus vital.

intıbâkat ("ka" uzun okunur, a.i. intıbâk'ın c.) mutabık gelmeler, uygun gelmeler, uymalar.

intıfâ' (a.i.) sönme.

intıfâ-yi harîk yangının sönmesi.

intılâk (a.i.) salıverme, yol verilme; yollama.

intımâs (a.i.) belirsiz olma, kaybolma.

intıvâ' (a.i.) sarılıp devşirilme, katlanıp sarılma, dürülme.

intıyâ' (a.i.) muti olma, itaat etme, söz dinleme.

intiâş (a.i.) 1. hastalıktan kurtulup kalkma. 2 . doğrulup kalkma. 3 . geçinme.

intiâz (a.i.) 1. kuvvetlenme, kıvama gelme. 2. kalkma.

intibâât (a.i. intıbâ'ın c.) edinilen intibalar.

intibâc (a.i.) hastalık dolayısıyla vücutta hâsıl olan şişkinlik.

intibâh (a.i.) 1. uyanma, uyanıklık. 2. gözaçıklığı. 3. sinirlerin ve uzuvlann harekete gelmesi, uyanması.

intidâm (a.i.) kolay elde etme, kolaylıkla ele geçme.

intifâ' (a.i.) ortadan yok olma, aradan çıkma.

intifâ' (a.i. nef'den. c. intifâat) menfaatlenme, faydalanma.

Hakk-ı intifâ' huk. faydalanma hakkı, bir gayri menkulün yalnız gelirinden faydalanma hakkı.

intifâd (a.i.) huk. bir şeyi tamamen alma.

intifâh (a.i. nefh'den) 1. kabarma, şişme. 2 . vücut âzasından birinin büyümesi.

intifâh-ı batnî gazların birikmesiyle karnın şişmesi.

intifâh-ı rie akciğerin şişmesi.

intifâî (a.s.) yarar, fayda güden; yararcı, faydacı.

intifâiyye (a.i.) faydacılık.

intifâl (a.i.) nafile namaz kılma.

intihâ' (a.i.) yanına dayanma, yaslanma.

intihâ' (a.i. nihâyet'den) 1. nihayet bulma, sona erme. 2. bitme, tükenme. 3. nihayet, son.

intihâ fiili gr. bitirme fiili, fr. verbe accompli. (bkz fi'l-i intihâî).

intihâb (a.i. nahb'dan. c. intihâbât) 1. seçme, seçilme. 2. seçim. 3. s. en güzel.

Beyt-i intihâb ed. bir kıt'a veya kasidenin en güzel beyti.

intihâb (a.i. nehb'den c. intihâbât) yağma ile mal alma, kapışma, talanlama.

intihâbat (a.i. intihâb'ın c.) 1. seçmeler, seçilmeler. 2. seçimler.

intihâbât (a.i. intihâb'ın c.) yağmalar, kapışmalar, talanlamalar.

intihâbî (a.s.) intihapla ilgili, seçme, seçim işlerine ait.

intihâbiyye (a.s.) 1. intihaba, seçime ait, intihapla, seçimle ilgili. 2. i. seçmecilik.

intihâb-nâme (a.f.b.i.) intihabı, seçilmeyi bildiren mektup, yazı.

intihâc (a.i.) yol bulma, varma.

intihâî, intihâiyye (a. s.) intihâ'ya, sona ait, bitme ile ilgili.

intihâk (a.i.) 1. zayıflatma, kuvvetsizlendirme. 2. işe yaramaz bir hâle koyma.

intihâl (a.i.) 1. çalma, başkasının malını benimdir diye iddia etme. 2. ed. birinin yazısını veya şiirini kendinin gibi gösterme.

intihâlât (a.i. intihâl'ın c.) intihaller, kendine mal etmeler, aşırtılar.

İntihâ-nâme (a.f.b.i.) Sultan Veled'in Farsça manzum bir mesnevisi.

intihâ-pezîr (a.f.b.s.) nihayet bulan, nihayet bulucu.

intihâr (a.i. nahr'dan) kendini öldürme.

intihâz (a.i.) fırsat gözleme, fırsatı kaçırmama.

intihâz (a.i.) hareket etme, yola çıkma.

intika ("ka" uzun okunur, a.i.) seçme, ayırdetme [bir şeyi].

intikad ("ka" uzun okunur, a.i.c. intikadât) 1. kalp parayı gerçeğinden ayırma. 2. tenkîd, fr. critique.

intikadiyye ("ka" uzun okunur, a. i.) fels. eleştirimcilik, fr. eriticisine.

intikah ("ka" uzun okunur, a.i.) 1. nekahat peyda etme, zayıf olma. 2. iyi bir haber işitip sevinme.

intikal ("ka" uzun okunur, a.i. nakl'den. c. intikalât) 1. bir yerden başka bir yere geçme; göçme. 2. geçme, birinden diğerine geçme. 3. ölme, öbür dünyâya göçme. 4. babadan kalma miras. 5. bir bahisten başka bir bahse geçme. 6. hastalığın yer değiştirmesi,

intikal-ı dâr-ı beka ölme, ölüm, öteki dünyaya göçme.

intikal-i harâret fiz. *ısı yayılımı, fr. convection.

intikal-i kuvvet f iz. kuvvet iletimi.

intikalen ("ka" uzun okunur, a.zf.) intikal suretiyle.

intikalî ("ka" uzun okunur, a.s.) intikal ile ilgili.

intikam ("ka" uzun okunur, a.i.c. intikamât) öç alma.

intikamât ("ka" uzun okunur, a.i. intikam'ın c.) öç almalar, acısını çıkarmalar.

intikam-cû ("ka" uzun okunur, a.f. b.s.) intikam almaya çalışan, intikam güden.

intikamen ("ka" uzun okunur, a.zf.) öç alarak, acısını çıkararak.

intikas ("ka" uzun okunur, a.i. naks'-dan) eksilme.

intikâs (a.i. nüks'den) başaşağı düşme veya dönme.

intikaş ("ka" uzun okunur, a.i. nakş'dan.) nakşolunma, kazılma.

intikaz ("ka" uzun okunur, a.i.) bozulma, çözülme.

intimâ' (a.i.) 1. kuş, bir yerden uçup, başka bir yere konma. 2. birine mensûbolma. (bkz: intisâb).

intisâb (a.i. nisbet'den) 1. bir kimseye mensûbolma. 2. bir yere bağlanma, kapılanma. 3. birinin adamı olma.

intisâb-ı nefes hek. nefes darlığı, (bkz: usr-ün-nefes, zîk-ı nefes).

intisâb (a.i. nasb'dan) 1. dikilip durma. 2. yükseğe kaldırma. 3. a. gr. kaideye göre kelimenin mensûbolması.

intisâb-ül-mülûk şair Haşmet'in mensur eseri.

intisâc (a.i. nesc'den) nescolunma, dokunma, örülme.

intisâf (a.i.) 1. hakkını tamamen alma. 2. zaman, yarıyı bulma.

intisâf-ı ramazân ramazanın ortası.

intisâh (a.i. nesh'den). (bkz. istinsâh).

intisâh (a.i.) verilen nasihati, öğütü tutma.

intisâk (a.i. nesak'dan) sıra ile düzgün dizilme, düzgün olma, yerli yerine konulma.

intisâr (a.i. nesr'den) 1. saçılma, dağılma. 2. püskürme, püskürtme. 3. aksırma.

intisâr (a.i. nasr'dan) öcalma.

intişâ' (a.i.) neşv ü nemâ bulma, gelişme, yetişme.

intişâb (a.i.) 1. tutulup kalma. 2. odun ve mal biriktirme.

intişâr (a.i. neşr'den) 1. neşrolunma, yayılma, dağılma. 2. üreme. 3. gizli bir şeyin ağızdan ağıza yayılması. 4. umûmîleşme. 5. fiz. ayrılma, fr. dispersion. 6. kim. dağılım, yayınma, fr. diffusion.

intişâr-ı arzânî ask. hedefin sağ ve soluna düşen mermilerle hedef arasında olan mesafe.

intişâr-ı büzûr bot. tohum dağılması.

intişâr-ı harâret fiz. ısı yayılımı.

intişâr-ı tûlânî ask. hedeften itibaren en ileri ve en geri düşen mermilerle hedef arasındaki mesafe.

intişârî (a.s.) fiz. ayıran, fr. dispersif.

intitâk (a.i.) kuşak, kemer bağlama.

intiyâh (a.i.) ağlama, gözyaşı dökme.

intizâ' (a.i. nez'den) 1. çekip koparma, koparıp alma. 2. fels. fr. dissociation.

intizâc (a.i.) 1. hek. çıbanın olgun hâle gelmesi. 2. çok gözyaşı dökme.

intizâh (a.i.) aptes ettikten sonra temizlenme, taharet alma.

intizâm (a.i. nizâm'dan. c. intizâmât) nizamlı, tertipli, düzgün olma, düzgünlük.

intizâm-perver (a.f.b.s.) intizâma düşkün, tertipsever [kimse].

intizâr (a.i. nazar'dan) 1. bekleme, beklenilme. 2. gözleme, gözlenilme.

El-intizâr eşeddü min-en-nâr beklemek, ateşten daha şiddetlidir.

intizâr-ı berk şimşek bekleme.

intizâren (a.zf.) bekleyerek, gözleyerek.

inzâc (a.i.) iyice pişirip kıvamını buldurma.

inzâl (a.i. nezr'den. c. inzâlât) 1. indirme, indirilme. 2. Tann buyruklarının peygamberlere gökten inmesi. 3. fizy. uykuda düş azması, menî boşalması.

inzâr (a.i.) te'hîretme, geciktirme.

inzâr (a.i. nezf'den. c. inzârât) sonunun fena olacağını haber vererek korkutma, ihtarda bulunma.

inzârât (a.i. inzâr'ın c.) tenbihler, ihtarlar.

inziâc (a.i.) 1. yerinden kopma, koparma; sökülme. 2. tas. Allah'a tam bir teveccühle yürekten dünyâ emellerini sökme.

inzibât (a.i. zabt'dan) 1. yolunda olma, umûmî emniyetin yolunda olması. 2. sağlamlaşma.

inzibatî (a.s.) inzibat'a ait, inzibatla ilgili.

inzicâ' (a.i.) yan yatma, bir tarafa yaslanma.

inzihâl (a.i. zehel'den) şaşkınlık.

inzimâm (a.i. zamm'dan) 1. zam olunma, katılma. 2. kim. *katım, fr. addition, ajoutation.

inzirâr (a.i.) bot. tomurcuklanma.

inzivâ' (a.i. zuvviyy ve zeyy'den) 1. bir köşeye çekilme, çekilip hiç bir işe karışmama. 2. dünyâ işlerinden vazgeçme.

inzivâ-gâh (a.f.b.i.) inziva edilecek yer, çekilge.

inzivâ-gerde (a.f.b.i.) inziva yeri tutma.

îrâ' (a.i.) 1. iyilikte bulunma. 2. çakmaktan ateş çıkma, parlama.

i'râ' (a.i.) soyma, çıplak bırakma.

ir'â (a.i.) otlatma.

ir'â-yi ağnâm koyunları otlatma.

i'râb (a.i.) 1. düzgün konuşma ve hakikati belirtme. 2. a. gr. Arapça kelimelerin sonlarındaki harf veya harekenin değişmesi. 3. bu değişikliği öğretme bilgisi.

irâbe (a.i.) şüphelendirme, şüpheye düşürme.

îrâd (a.i. vürûd'dan) 1. getirme. 2. söyleme.

îrâd-ı kelâm söz söyleme.

îrâd-ı mesel bir fikri canlandırmak için söz arasında darbımesel nakletme.

îrâd-ı nutk nutuk îrâdetme, nutuk söyleme.

îrâd-ı suâl soru sorma. 3. bir malın getirdiği kazanç, gelir.

irâd-ı Cedîd Hazînesi tar. Selim III tarafından kurulan Nizamıcedit (yeni usul, yeni sistem asker) ordusunun ihtiyaçlarını karşılamak üzere ayrılan para fonu.

îrad ü masraf gelir ile gider.

irâda (a.i.). (bkz. irâza).

irâdât (a.i. irâde'nin c.) 1. dilemeler, istemeler, meram etmeler; emirler, fermanlar, buyruklar.

irâde (a.i.c. irâdât) 1. dileme, isteme, meram etme. 2. emir, ferman, buyruk.

irâde-i aliyye sadrazam buyruğu.

irâde-i cüz'iyye insanın elinde olan irâde.

irâde- ilâhiyye Tanrı buyruğu

irâde-i külliyye Tanrı isteği.

irâde-i milliyye 1) milletin isteği, milletin kararı; 2) 1919-1922 arası Sivas'ta yayımlanmış Türkçe gazete.

irâde-i seniyye pâdişâh emri, buyruğu.

irâde-i zaife (zayıf, geçici irade) l. isteksizlik, istemeyiş. 2. psik. istemseme, fr. velleite.

irâde-i zâtiyye bir adamın kendi arzusu, isteği.

irâdet (a.i.) 1. irâde, dileme. 2. gönül isteği.

irâdî (a.s. irâde'den. c. irâdiyyât) irâdeye mensup, ihtiyarî, [müen. "irâdiyye"].

irâdiyye (a.i.) fels. iradecilik, fr. volontarisme.

irâe (a.i. rü'yet'den) gösterme, tâyîn etme.

irâe-i tarîk yol, usul gösterme.

irâga (a.i.) irâde etme, isteme.

irâhe (a.i. râhat'dan) rahatlandırma, rahat ettirme, yorgunluk aldırma.

irâka (a.i.) dökme, akıtma.

irâka-i dem kan dökme.

irâka-i eşk-i tahassür hasretten, ayrılıktan dolayı gözyaşı dökme.

irân (a.i.) 1. neşeli olma. 2. tabut.

îrâs (a.i. irs'den) 1. verme, verilme. 2. sebebolma, îcâbetme, gerekme. 3. getirme.

îrâs-ı fütûr bıkkınlık, usanç verme.

îrâs-ı keder keder, üzüntü, sıkıntı verme.

îrâs-ı mazarrat zarar, ziyan verme.

ir'âs (a.i.) çekerek sarsma.

ir'âs-, ir'âş (a.i.) titretme.

îrât (a.i. varta'dan) vartaya, tehlikeye düşürme.

i'râz (a.i.) 1. yüz çevirme, başka tarafa dönme. 2. çekinme, sakınma, (bkz: ictinâb).

irâza (a.i.) kandırma, kandırılma, (bkz: irâda).

irb, ireb (a.i.) 1. akıl; zihin, zekâ. 2. akıllılık.

Aks-el-ireb Zemahşerî'nin bir eseri olup Ahmed Efendi tarafından tercüme edilmiş ve genişletilmiştir.

irbâ' (a.i. ribâ'dan) nemâlandırma, artırma, çoğaltma, fâide verip çoğaltma.

irbâ-ı mâl malı, serveti çoğaltma.

irbâb (a.i.) bir yerde devamlı olarak kalma.

irbâh (a.i. ribh'den) 1. faizle para verme. 2. fayda ve kazanç elde etme.

irbâş (a.i.) ağacın yapraklanması, yeşillenmesi.

irbe (a.i.) 1. akıllılık, zekâ. 2. hîle.

irbiyân (a.i.) İstakoz, teke gibi deniz hayvanları.

ircâ' (a.i. rücû'dan) 1. eski hâline çevirme, çevrilme. 2. geri döndürme. 3. kim. redüksiyon, fr. reduction.

ircâ-i inân atın dizginini başka tarafa çevirme.

ircâ-i kelâm sözü, yine maksada getirme.

ircâ-i nazar bakışı geriye, geçmişe döndürme.

ircâ-i zihn düşünceyi eskisine yöneltme.

ircâf (a.i.) fena şeyle uğraşma.


Yüklə 17,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   66   67   68   69   70   71   72   73   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin