Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 17,16 Mb.
səhifə98/189
tarix21.10.2017
ölçüsü17,16 Mb.
#8652
1   ...   94   95   96   97   98   99   100   101   ...   189

Kuvve-i ani'l-merkeziyye fiz. merkezkaç kuvvet, bir merkezin etrafında hareket eden bir cismi, o merkezden uzaklaştıran kuvvet, fr. force centrifuge

Kuvve-i ile'l-merkeziyye fiz. merkezcil kuvvet, muhitten merkeze doğru yönelen kuvvet, fr. force centripete. 2. bir şeyin en işlek yeri, orta yeri, işler yer. 3. kollara ayrılan bir teşkilâtın, bir kuruluşun umûmî idare yeri. 4. en yüksek dereceli polis karakolu. 5. tarz, suret, şekil, yol

merkez-i âlem astr. Güneş

merkez-i Arz jeol. Arz'ın, Diinyâ'nın merkezi

merkez-i dahilî jeol. iç merkez, hareketin (deprem) yer içindeki merkezi

merkez-i def fiz. itme merkezi

merkez-i devlet başkent

merkez-i devr fiz. hareket eden bir cismin etrafında devrettiği nokta

merkez-i hâk toprağın, dünyânın merkezi

merkez-i hükümet başşehir, başkent

merkez-i kaza ilçe merkezi

merkez-i kemâl mükemmellik merkezi

merkez-i küre-i semâ astr. küre-i semânın merkezi ki, aynı zamanda arzın merkezidir

merkez-i mîh-i nuhâî anat. dimağda cümle-i asabiyye kısmının tamamen toplandığı nokta

merkez-i sıklet ağırlık merkezi

merkez-i şems astr. güneşin merkezi

merkez-i tazyik fiz. tazyik, ağırlık noktası

merkez-i teşrî kanun yapma merkezi

merkez-i vilâyet il merkezi

merkezî zaviye mat. merkez, özek açısı, fr. angleau centre

merkezî, merkeziyye (a. s.) merkeze mensup, merkezle ilgili, merkezde, işlek yerde bulunan

Devâir-i merkeziyye merkezde, işlek yerde bulunan dâireler

merkeziyyet (a.i.) bütün işlerin, emirlerin bir merkezden çıkması, merkezleştirilmesi

Adem-i merkeziyyet bir idareye bağlı olan bölümlerin, kendi kendilerini idare sistemi

Usûl-i merkeziyyet merkeziyyet usûlü, bütün işlerin merkezleştirilmesi usûlü, bir merkezden idare edilmesi usûlü, sistemi

merkûb (a. s. rükûb'dan) 1. üzerine binilmiş; bindirilmiş. 2. san meşinden yapılan bir çeşit ayakkabı

merkûbe (A. s. rükûb'dan) ["merkûb" un müen.]. (bkz: merkûb)

merkum, merkume ("ku" lar uzun okunur, a.s. ve i. rakam'dan) 1. yazılmış, adı geçmiş, (bkz: mezkûr). 2. bayağı, adî, işsiz güçsüz, aşağılık kimse

merkuman ("ku" uzun okunur, a.i. c.) iki kişi hakkında kullanılır

merkumun (a.i. c.) adı geçen kimseler

merkûz (a.s. rekz'den) 1. rekzolunmuş, dikilmiş, saplanmış. 2. meç. tabiatında, yaradılışında bulunan

merkûze (a.s. rekz'den) ["merkûz"un müen.]. (bkz. merkûz)

merkûziyyet (a.i.) merkûzluk, dikilme, saplanma

mermer (a.f.i.) mermer, [aslı Yunancadır]

mermer şâhî çok ince dokuma pamuklu

mermî (a.s.i. remy'den. c. mermiyât) 1. remyolunmuş, atılmış. 2. ateşli silâhlarda atılan tane, kurşun, fişek

mermiyât (a.i. ve s. mermi'nin c.) 1. remyolunmuş, atılmış nesneler. 2. ateşli silâhlarda atılan taneler, kurşunlar, fişekler

mermûz (a.s. remz'den) remzolunmuş, işaretle anlatılmış, îmâ edilmiş

mermûzât (a.s.c.) remiz ve işaretle anlatılan şeyler

mernıûzât-ı Mısriyye Mısır hiyeroglifi

merrât (a.i. merre'nin c.) defalar, kerreler, bir çok defalar, (bkz: kerrat)

merre (a.i.) defa, kerre

merre-i vahide bir defa

merreten (a.zf.) defalarca

merreten bâ'de uhrâ birbiri ardınca birkaç defa

merreten ba'de merretin tekrar tekrar

Merrih (a.h.i.) ["aslı "Mirrih" dir]. (bkz. Mirrih)

mersâ (A.i.c. merâsî) liman, geminin demir attığı yer

mersâ-yi Kostantiniyye İstanbul limanı

mersad (A.i. rasad'dan. c. merâsid) rasat yeri, gözetleme yeri. (bkz. mirsâd)

mersâd (a.i.c. merâsid) rasat yeri, gözetleme yeri. (bkz: mirsâd)

mersiye (a.i.c. merâsî) ağıt, birinin ölümü üzerine duyulan teessürü anlatmak için yazılan manzume

mersiye-hân (a.f.b.s.) ağıt okuyan, ağıtçı, (bkz: nevvâhe)

mersiye-hânî (a.f.b.i.) ağıt okuyucuk, ağıtçılık

mersiye-kâr (a.f.s.) ağıtçı, ağıt okuyan

mersûd (A.s. rasad'dan) rasadolunmuş; hesaplanmış, ölçülüp biçilmiş

mersûle (a.i.) irsal edilmiş, gönderilmiş makbuz ve benzeri evrak, (bkz: irsâ-liyye)

mersûm (a.s. resm'den) 1. resmo-lunmuş, yazılmış, çizilmiş. 2. bahsi geçmiş, adı geçmiş, (bkz: mezkûr). 3. [evvelce] Müslüman olmayan kimseler için "merkum" mânâsına kullanılan bir söz idi. 4. an'ane, gelenek

mersûm-hâr (a.f.b.s.) vergi alan [kimse]

mersûs (a.s. resâs'dan) 1. kurşun madeniyle sağlamlaştırılmış şey. 2. sağlam. mes'adet (bkz. metîn, muhkem)

Bünyân-ı mersûs sağlam yapı

mert (f.s.) çevik, hareketli. (bkz. zinde)

merta' (a.i.) mer'a, otlak, çayır, (bkz: merc)

mertebânî (a.s.) Merteban'da yapılan bir cins çanak çömlek

mertebe (a.i.c. merâtib) 1.derece, basamak. 2. rütbe; paye. 3. mikdar

mertebe-i âliye yüksek derece

mertebe-i bâlâ üst derece

mertebe-i kusvâ en son derece

mertebet (a.i.). (bkz: mertebe)

mertûbe (a.s.) ["mertûb"un müen.]. (bkz. mertûb)

merşed (a.i.c. merâşid) maksada ulaştıran doğru yol

mertûb (a.s. ratb'dan) rutubetli, nemli, ıslak, yaş

mertûm (a.s.) kırılmış, ufalanmış

mer'ûb (a.s. ru'b'dan) korkmuş, ürkmüş

mer'ûbe (a.s.) ["mer'ûb" un müen.]. (bkz. mer'ûb)

mer'ûben (A.zf.) korkarak, ürkerek, korku ile

mervaha (a.i.c. merâvîh) ova, çöl; her tarafından rüzgâr esen yer

Merve (a.h.i.) Mekke'de bir dağın adı olup, hacılar bununla Safa Ovası'nda sa'y ederler, yâni 7 defa gidip gelirler ki hac farizasının rükünlerindendir

mervî (a.s. rivâyet'den) rivayet olunan, birinden işiterek söylenen, sağlam olarak bilinmeyen

Meryem (a.h.i.) Hz. İsa'nın annesi

Buhûr-ı Meryem bot. siklamen, tavşankulağı da denilen çuhaçiçeğigillerden yaprak ve çiçek saplan kökten sürme, çiçekleri başaşağı dönmüş bir süs çiçeği

meryem-i gür sonbaharda sararıp dökülen asma yaprağı

Meryem-âne (a.f.zf.) Meryemce-sine, Meryem gibi nezîhâne

meryemiyye (a.i.) bot. adaçayı, lât. salvia ceratophylloides

merz (f.i.) 1. yer, toprak. 2. sınır, (bkz: hadd, merzbûm)

merzâ (a.s. marîz'in c.) hastalar, hastalıklar, sayrılar

merzaga (a.i.) bataklık, kokulu su birikintisi olan yer

merzagî (a.s.) bataklığa ait, fena kokan su birikintisi olan yerlerle ilgili

merzagıyye (a.s.) ["Merzagî" nin müen.]. (bkz: merzagî)

merzât (a.i.) rızâ, razı olma, hoşnutluk, tbtigaen

li-merzâti'llâh, Taleben li-merzâti'llâh Allah rızâsı için

merz-bân (f.b.i.) hudut muhafızı, sınır beyi. (bkz: merz-vân)

merzbûm (f.i.) hududu belli memleket, ülke

merzegan (f.i.) 1. Cehennem. 2. mezar

merzencûş (a.i.) bot. mercanköşk, sıçankulağı [otu], lât. origanum maio-rana. (bkz: merzengûş)

merzengûş (f.i.) bot. mercanköşk denilen fesleğene benzer bir çiçek, sıçankulağı [otu], lât. origanum mairona. (bkz: merzencûş)

merzî (a.i. nzâ'dan) râzılık, hoşnutluk

Gayr-i merziyye beğenilmemiş

merzûk (a.s. nzk'dan) 1. rızklanmış, nzkı verilmiş. 2. bahtiyar, mutlu, [müennesi "merzûka" kadın adıdır]

merzûl (a.s.) rezîl, rüsvâ edilmiş

merzübân (a.b.i.). (bkz: merzbân, merz-vân)

merzübûm (f.i.) iklîm

merz-vân (f.b.i.) hudut muhafızı, sınır beyi. (bkz: marz-bân)

mesâ' (a.i.) akşam

Subh ü mesâ sabah akşam

mesâ' (a.i.) kuyumcu eşyası

mesâb (a.i.) 1. geri dönülecek yer. 2. suyun biriktiği, insanların toplandığı yer. (bkz: mecma')

mesabe (A.i.) derece, rütbe; kadar

mesâbîh (a.i. misbâh'm c.) kandiller, çırağlar, aydınlatma âletleri

mesâbîr (a.i. misbâr'ın c.) 1. hek. yara fitilleri. 2. sondalar

mesâcid (a.i. mescid'in c.) 1. mes-cidler. 2. içinde cuma ve bayram namazlan kılınması şer'an caiz olmayan küçük camiler

mes'adet (a.i. sa'd'den) saadet, bahtiyarlık, kutluluk

mesâet (a.i.) fenalık etme, fena iş yapma

mesâfât (a.i. mesâfe'nin c.) aralar, uzaklıklar

mesâfât-ı baîde uzak mesafeler

mesafe (a.i.c. mesâfât, müsâf) ara, uzaklık

Kat'-ı mesafe yol alma. jeod. bir nevî arazî ölçme ve hesaplama metodu

mesâfe-i semt-ür-re's herhangi bir yıldızın mevkii ile semt-ür-re's noktasının, râsıdın gözünde teşkîl ettiği açı

mesaff (a.i. saffdan. c. mesâff) sıra sıra dizilme yeri; harb safları yeri

mesaff-gâh (a.f.b.s.) savaş alanı. (bkz. meydân-ı harb)

mesâg (a.i. sevg'den) izin. (bkz: ruhsat, cevaz)

mesâg-i kanunî ("ka" uzun okunur) kanunen izin verilmiş

mesâg-i şer'î şeriatın verdiği izin

mesaha, mesâhat (a.i.) ölçme [yer], [aslı "misâha, misâhat" dır]

mesâha-i muhîtiyye geo. taban çevresi

mesâha-i sathiyye bir yerin, bir toprağın yüzünün ölçümü, yüzölçümü

mesâhif (a.i. mushafın c.) 1. sahife hâline getirilmiş şeyler, kitaplar. 2. Mushaflar, Kur'anlar

Tedkîk-i mesâhif basılan veya elle yazılan Kur'ân-ı Kerim'leri imlâ, hareke bakımından gözden geçirme

mesâhin (a.i. meshane'nin c.) öteberi ısıtacak şeyler

mesaî (a.i.c.) çalışmalar

İbzâl-i mesaî bol çalışma

mesâî-i cemile güzel çalışmalar

mesâib (a.i. mus'ab'ın c.) zor işler, müşküller

mesâib (a.i. musîbet'in c.) 1. felâketler. 2. s. meç. uğursuzlar

mesâib-i dünyeviyye dünyâ felâketleri

mesâib-penah (a.f.b.i.) musibetlerin, belâların sığınağı

mesâib-zede (a.f.b.s.) musîbetlere, felâketlere uğramış

mesâid (a.i. mas'ad'ın c.) yukarı çıkacak yerler

mesâid (a.i. sayd'dan. masîd'in c.) av yerleri

mesâil (a.i. mes'ele'nin c.) meseleler

mesâil-i amîka derin meseleler

mesâil-i hukuk hukuk meseleleri

mesâil-i müteahhire huk. görülen veya görülecek olan bir dâvayı te'hîr etme, ileriye bırakma

mesâil-i mütekaddime huk. bir dâva görülmezden önce yapılması îcâbeden işler

mesâil-i şettâ dağınık meseleler, maddeler

mesâir (a.i. mis'ar 'in c.) ateş küsküleri, ateş karıştırmaya yarayan demirler

mesâk (a.i.) sevk edilecek yer, sürücek yer

mesâkıb (a.i. miskab'ın c.) matkaplar, delme âletleri

mesâkıl (a.i. mıskal'ın c.) 1. cilalayan, parlatan âletler. 2. ince, zarif hatipler

mesâkıt (a.i. maskat ve maskıt'ın c.) düşecek yerler

mesâkîl (a.i. miskal'in c.) miskal-lar, 1,43 dirhemlik ağırlık ölçüleri

mesâkin (a.i. mesken'in c.) meskenler, oturulacak yerler, (bkz: büyüt)

mesâkîn (a.s. miskîn'in c.) 1. ziyadesiyle fakir olanlar. 2. miskinler, uyuşuklar; miskin hastalığına tutulmuş kimseler

mes'al (a.i.) hek. boğazda öksürecek yer

mesâlib (a.i. meslebe'nin c.) ayıplar, eksiklikler, kusurlar, (bkz: nekais)

mesâlih (a.i. maslahat'ın c.) işler

Eshâb-ı mesâlih, Erbâb-ı mesâlih hükümet dâirelerinde bitecek işleri olan kimseler

mesâlih-i mescit huk. [eskiden] mescitten maksûdolan gayenin tahakkuku için imam, hatip, müezzin, kayyum tâyîni ve mescidin tenvir ve tefrişi için gereken malların mubayaası gibi şeyler

mesâlih-i vâkıa-i yevmiyye her gün vâki olan işler

mesâlik (a.i. meslek'in c.) sülük edilen, tutulan yollar

mesâlis (a.i.) muz. üç telli sazlar

mesâm, mesâmet (a.i.) duracak yer

mesâmi' (a.i. misma'ın c.) 1. işitme âletleri. 2. kulaklar

mesâmîr (a.i. mismâr'ın c.) çiviler, mıhlar

mesâmm (a.i. mesemm'in c.) cilt üzerindeki küçük delikler

mesâmmü'l-cild hek. cilt üzerindeki küçük delikler

mesâmmât (a.i. mesâmm'ın c.) cilt üzerindeki küçük delikler

Zû-mesâmm, -mesâmmât mesamatı olan cisimler

Zû-mesâmmiyyet fiz. her cismin zerreleri arasında mesamatı bulunması

mesâmmât-ı mahsûse, -ı zahire fiz. 1) cisimlerin zerreleri arasında olup gözle görülemeyen aralıklar; 2) cisimlerin zerreleri arasında olup gözle veya mikroskopla görülebilen delikler, [kelime bizde şeddesiz olarak kullanılır]

mesamme (a.i.) anat. gözerçek. fr. stomate

mesâmme-i sagîre anat. göz noktası fr. stigmate

mesane (la.i.) sidik kavuğu

mesânî (a.i. mesnâ'nın c.) bir şeyin tekrân

Seb'ü'l-mesânî yedi âyetten meydana gelen ve Kur'ân'm ilk sûresini teşkil eden "Fatiha" sûresi, [iki rekâtta iki defa okunduğu için bu ad verilmiştir]

mesânid (a.i. mesned'in c.) rütbeler, dereceler; mevkiler

mesânid-i âliyye yüksek rütbeler, mevkiler

mesâniyü'l-ûd (a.b.i.) 1. tan-burun, lağuta (lavta) nın ikinci teli. 2. iki telli tanbur; bulgari

mesârib (a.i. mesrebe'nin c.) 1. çayırlar, otlaklar. 2. göğüsten karına kadar olan yerde biten kıllar

mesârih (a.i. mesrah'ın c.) otluklar, çayırlıklar

mesârr (a.i. meserret'in c.) sevinçler, zevkler, (bkz: meserrât). [dilimizde çok zaman müfret (tekil) gibi kullanılır]

Maal-mesârr meserretle, sevinçle; zevkle

mesâs (a.i.) asıl, esas, kök

mesâtır (a.i. mistâr'ın c.) 1. çizgi çizme âletleri, cetveller. 2. mastarlar [inşâatta kullanılır]

mesâvî (a.i. mesvâ'nın c.) meskenler, haneler, evler

mesâvî (a.i. sû'ün c.) fenalıklar, kötülükler, [zıddı mahâsin]

mesâvik (a.i. misvâk'ın c.) misvaklar

mesbaa (a.i.) yırtıcı hayvanı çok olan yer

mesbûk (a.s. sebkat'den) 1. sebk etmiş, geçmiş, başkalarından geri kalmış, arkada bırakılmış. 2. önde bulunan, ondan evvel geçmiş

Gayr-i mesbûk, Nâ-mesbûk benzeri olmayan, hiç görülmemiş

mesbûkü'l-emsâl benzerleri görülmemiş

mesbûkü'l-hidme hizmeti, emeği geçmiş

mesbûkü'z-zikr zikri, adı geçmiş

mesbûk (a.s. sebk'den) kalıba dökülmüş

Maâdin-i mesbûke kalıba dökülmüş mâdenler

Tibr-mesbûk kalıba dökülmüş altın

mesbuka (a.s. sebkat'den) ["mes bûk" un müen.]. (bkz: mesbûk)

mesbûke (a.s. sebk'den) ["mesbûk" ün müen.]. (bkz: mesbûk)

mescen (a.i.) hapishane, cezaevi, zindan, (bkz: mahbes)

mescid (a.i. sücûd'dan. c. mesâcid) secde edilecek, namaz kılınacak yer, küçük cami

mescid-i aksa Kudüs'deki meşhur büyük cami

mescid-i nebevi Medine'de Hz. Muham-med'in oturduğu evin yerinde bulunan ve Hz. Muhammed tarafından ibadet için yaptırılan özel mescit

mescid-i takva îslâm dîninin doğuşundan sonra yapılan ilk Müslüman mabedi olup Hz. Muhammed'in Medine'ye girmeden önce 4 gün kaldığı Küba'dadır

mescidü'l-harâm Mekke'de Kabe'nin bulunduğu en büyük ma'bed

mescûd (a.s.) secde edilmiş, kendisine tapılmış; Allah

Hâlik-ı mescûd Zâtına secde edilen Allah

mescûd-i melek Hz. Âdem

mescûm (a.s.) dökülmüş, saçılmış

Dem'-i mescûm dökülmüş gözyaşı

Eşk-i mescûm dökülmüş gözyaşı

mescûn (a.s. sicn'den) hapsedilmiş, zindana atılmış

mescûr (a.i.) 1. taşkın su, deniz. 2. alevli ateş; kızgın fırın

mesdûd (a.s. sedd'den) seddolun-muş, kapanmış, kapalı, tıkanmış, tıkalı

Bâb-ı mesdûd kapalı kapı

mesdûde (a.s. sedd'den) ["mesdûd" ün müen.]. (bkz: mesdûd)

mesed (a.i.) sağlam bükülmüş ip. [hurma lifinden de olur]

mesel (a.i. c. emsal) 1. örnek, benzer, numune, (bkz: mânend, nazîr, şibîh). 2. dokunaklı ve manâlı söz. 3. terbiye ve ahlâka faydalı, yararlı olan hikâye

Darb-ı mesel atasözü, fr. proverbe

mesel si'r fels. Bacon tarafından Antik Çağın bütün efsanelerine ve sembollerine verilen ad

meselâ (a.zf.) misal olarak, şunun gibi, söz gelişi, (bkz: meselen)

mesel-âmîz (a.f.b.s.) meselle karışık, içine bol bol darbımesel kullanılmış gazel, şiir

mes'ele (a.i. suâl'den. c. mesâil) 1. sorulup karşılığı istenilen şey. 2. çözülmesi istenilen şey, problem, f r. problem. 3. ehemmiyetli iş. 4. savaş, cenk

mes'ele-i müstehhire huk. esas dâvanın tatbîki sırasında meydana çıkıp halli o mahkemenin vazifesi dışında ve esas dâvanın halline te'sîri olan nizâlar, ihtilâflar

mes'ele-i nâs huk. [eskiden] nâsdan tese'ül edilerek alman mal

mes'ele-i zâile geçen savaş

meselen (a.zf.) misal olarak, söz gelişi, şunun gibi. (bkz: meselâ)

mesel-gû (a.f.b.s.) mesel söyleyen, şiirlerinde darbımesel kullanan şair

me'sem, me'seme (a.i.) suç; günah

mesemm (a.i.c. mesâmm) cilt üzerindeki küçük delik

mesemme (a.i.c. mesâmm, mesâm-mât) ufak delikler

me'sere (a.i.c. meâsir) güzel eser, nişan, iz

meser (f.i.) 1. buz. (bkz: yah). 2. soğuk, (bkz. berd, serd)

meserrât (a.i. meserret'in c.) sevinçler, şenlikler

meserret (a.i. sürûr'dan. c. meserrât) sevinç, şenlik

meserret-âver (A.f.b.s.) meserret, sevinç getiren, sevindiren, sevindirici, (bkz: meserret-engîz)

tneserret-bahşâ (a.f.b.s.) meserret, sevinç bağışlayan

meserret-efzâ (a.f.b.s.) meserreti, sevinci artıran

meserret-engîz (a.f.b.s.) meserret meydana getiren, sevindiren, sevindirici, (bkz: meserret-âver)

mesfû' (a.s.) nazar değmiş

mesfû'ü'l-ayn gözü çukurlanıp içine batmış

mesfûh (a.s.) 1. dökülmüş, akıtılmış. 2. i. coğr. dağ eteği

mesfûk, mesfûke (a.s.) sefkedilmiş, dökülmüş, akıtılmış

Hûn-i mesfûk akıtılmış kan

mesfûr (a.s.) yazılmış, adı geçmiş. (bkz. mezkûr), [bu kelime, hakaret görmesi îcâbeden aşağılık kimseler, daha çok düşmanlar hakkında kullanılırdı]

mesh (a.i.) 1. silme, sığama. 2. bir şeyi el ile sığama. 3. abdest alırken ıslak eli, başın dört bölüğünden bir bölüğüne sürme

mesh (a.s.) şeklini değiştirerek çirkin bir hâle getirme

meshâ' (a.i.) düz yer, düzlük

meshane (a.i.c. mesâhin) öteberi ısıtacak şey

meshûf (a.s.) susamış, suya kanamamış. (bkz: atsan, teşne)

meshûk (a.s. sahk'dan) sahkolunmuş, doğulup toz hâline getirilmiş

Sükker-i meshûk toz şeker

meshûn (a.s.) ısıtılmış

meşhur (a.s. sihr'den) sihirlenmiş, sihire uğramış, büyülenmiş, büyülü gibi tutkun

meşhut (a.s.) beğenilmeyen [iş]

mesîh (a.s.) üzerine yağ sürülmüş

mesîh (a.s. mesh'den) 1. mesholun-muş, başka bir şekle, hayvan kılığına girmiş olan [insan]. 2. acîbe, garibe, f r. monstre

Mesîh (a.h.i.) Hz. îsâ. [elini sürdüğü hastaların derhal iyileşmesinden kinaye olarak]

mesîhâ (a.h.i.) Hz. İsa'nın adlarından biri

mesîhâ-dem (a.b.i.). (bkz. mesîhâ-nefes)

mesîhâ-nefes (a.b.s.) Hz. İsâ gibi nefesinde hayat bulunan, nefesi şifâ veren, nefesi te'sirli. (bkz: mesîhâ-dem)

mesîhî, mesîhiyye (a. s.) 1. Hz. İsâ'ya ait olan, onunla ilgili bulunan. 2. Hıristiyan, Nasrânî

mesîhiyyûn (a.i. mesîhî'nin c.) Hıristiyanlar

mesîh-vâr (a.f.b.s.) İsa gibi

mesîk (a.s.) hasis, pinti

mesîl (a.s.) benzer, (bkz: mânend, misl, nazîr, şibîh)

mesîl (a.i. seyelân'dan) suyun aktığı, geçtiği yer. (bkz: reh-güzâr)

mesîr, mesire (a.i. seyr'den) seyir edilecek, gezilecek yer, gezinti yeri. (bkz. teferrüc-gâh)

mesîre-gâh (a.f.b.i.) mesire yeri. [aslında "gah" fazladır; çünkü "mesire" "seyrangâh" demektir. Bununla beraber Osmanlıcada kullanılır olmuştur]

mesken (a.i. sükûn'dan. c. mesâkin) sakin olacak, oturulacak yer, oturulan ev. (bkz. beyt, hâne, ikamet-gâh, menzil, me'vâ)

mesken-i şer'î huk. [eskiden] ikamete elverişli, mutfak ve şâire gibi teferruatı hâvi

mesken ü medfen oturacak ve gömülecek yer

meskenet (a.i.) 1. miskinlik; fakirlik, yoksulluk. 2. beceriksizlik

meskenet-fiken (a.f.b.s.) miskinliği gideren

meskub ("ku" uzun okunur, a.s. sakb'dan) sakbolunmuş, delinmiş, delikli, (bkz: süfte)

Lü'-lü'-i meskub delinmiş, delikli inci

dürr-i meskub delinmiş, delikli inci

meskub (a.s. sükûb'dan) kalıba dökülmüş, akıtılmış

meşkûk (a.s.) sikkeli, damgası vurulmuş, para hâline getirilmiş

meskukât (a.i. meskûk'ün c.) sikke hâline getirilmiş madenî paralar, akçeler

meskûkât-ı cedide yeni paralar

meskûkât-ı ecnebiyye yabancı devletlerin paralan, fr. monnaies etrangeres

meşkûke (a.s.) ["meskûk"ün mü-en.]. (bkz: meksûk)

meskum ("ku" uzun okunur, a.s.) hasta ve yoksul [kimse]

meskûn (a.s. sükûn'dan) 1. içinde insan oturan yer. 2. insan bulunan, şenelmiş yer

Gayr-i meskûn içinde insan bulunmayan, ıssız, tenha yer

Rub'-i meskûn Dünyâ'nın insan bulunan (dörtte bir) kısmı

meskûne (a.s. sükûn'dan) ["meskûn" ün müen.]. (bkz: meskûn)

meşkûr (a.s.) sarhoş, (bkz: mest)

meskût (a.s. sükût'dan) sükût edilmiş, söylenmemiş

meskûte (a.s. sükût'dan) ["meskût" ün müen.]. (bkz: meskût)

meslah (a.i. selh'den) salhane, kanara, hayvan kesilen yer

meslaha (a.i.) derbent, sınır kalesi

meslebe (a.i.c. mesâlib) ayıp, eksik, kusur, (bkz: nakîsa)

meslek (a.i. sülûk'dan. c. mesâlik) 1. sülük edilen yer, yol; gidiş. 2. geçim için tutulan yol. 3. sistem, fr. systeme

meslek-i muzırr zarar veren meslek

meslek-i şûhâne neşeli meslek, şen tutum

meslek-i tecribiyyûn fels. deneyselcilik, fr. experimentalisme

meslek-dâş Jul.lm (a.t.b.s. ve. i.) aynı meslekden olan

meslekî (a.s.) mesleğe ait, meslekle ilgili

meslekî tedrisât meslekle ilgili olan dersler

meslekiyye (a.s.) ["meslekî" nin müen.]. (bkz: meslekî)

meslû' (a.s.) vücudunda ur bulunan kimse

meslûb (a.s. selb'den) selbolunmuş, soyulmuş, alınmış, giderilmiş

meslûbü'l-akl aklı alınmış, deli edilmiş

meslûbü'ş-şuûr şuursuz, anlayışsız

meslûc (A.s.) bel'olunmuş, yutulmuş

meslûh (a.s. selh'den) teslîh edilmiş, derisi yüzülmüş

meslûk, meslûke (a.s.) 1. kaynamış. 2. suda kaynamış et

meslûl (a.s. sell'den) 1. selledilmiş, kınından çıkarılmış, kınından sıyrılmış

Seyf-i meslûl kınından sıyrılmış kılıç. 2. dîn uğruna nefsini feda eden kahraman. 3. verem

meslûs (a.s.) 1. üçte biri alınmış. 2. i. üç kat bükülmüş ip

meslût (a.s.) 1. yenilmiş, (bkz: mağ-lûb). 2. zayıf, arık

meslûtü'l-lihye sakalı hafif adam, sakalı çenesinde bir çizgi halinde bulunan adam

mesmû' (a.s. sem'den) 1. işitilmiş, duyulmuş, haber alınmış. 2. dinlenen, işitilen

mesmûât (a.i. mesmû'un c.) işi tilen, duyulan, haber alınan şeyler

mesmûm (a.s. semm'den) zehirlenmiş, ağılanmış, zehirli

mesmûmen (a.zf.) mesmûm olarak, zehirlenmiş olarak, zehirlenme suretiyle

mesmûr (a.s.) ufak tefek olmakla beraber sinirleri kuvvetli [adam]

mesnâ (a.zf.) ikişer ikişer

mesnâî (a.i.) ikizli bitki

mesned (a.i.c. mesânid) 1. isnâde-dilen, dayanılan şey. 2. rütbe, derece, paye, makam

mesned-i âsûdegân meç. mezar, kabir

mesned-i cem rüzgâr

mesned-i meşihat şeyhislâmlık mertebesi, mevkii

mesned-i sadâret-i uzmâ sadrazamlık mevkii

mesned-ârâ (a.f.b.s.) mesnede süs veren, o mesnedde bulunan

mesned-gâh (a.f.b.i.) 1. oturulacak yer. 2. bir makam işgal eden kimse

mesnediyyet (a.i.) fels. fr. imputabilite

mesned-nişîn (a.f.b.s.) bir mesned veya makamda bulunan

mesnevi (a.i.) 1. ed. her beyti başlı başına kafiyeli ve başından sonuna kadar aynı vezinde olan manzume. 2. h. i. Mevlânâ Celâ-leddîn-i Rûmî'nin, bu şekilde yazmış olduğu 26000 beyitlik Farsça meşhur eseri

mesnevî-hân (a.f.b.s.) mesnevi okumaya ve okutmaya icazet almış âlim

mesneviyyât (a.i.c.) mesnevi tarzında yazılmış eserler

mesnûn (a.s. sünnet'den) 1. bilenmiş [bıçak, çakı]. 2. sünnet olan şey

Emr-i mesnûn sünnet sayılan iş. 3. âdet edilen şey. 4. yıllanmış şey

mesrâ (a.i.) gece vakti yola çıkma

mesrah (a.i.c. mesârih) otluk, çayırlık

mesrebe (a.i.c. mesârib) 1. çayır, mer'a, otlak. 2. göğüsten karına kadar uzanan kıllı yer

mesrece (A.i.) kandil konulan zarf, şişe

mesru' (a.s.) sar'a hastalığına tutulmuş, sar'alı

mesrûd (f.i.) (bkz. efsun). büyü, afsun, sihir

mesrûd (a.s. serd'den) serdolunmuş, söylenmiş, bildirilmiş, (bkz: mezkûr)

mesrûdât (a.i.c.) söylenilenler

mesrûk (a.s. sirkat'den) sirkat olunmuş, çalınmış

Mâl-i mesrûk çalınmış mal

Nakd-i mesrûk çalınmış para

mesrûka (a.s. sirkat'den) ["mesrûk"un müen.]. (bkz. mesrûk)

mesrur (a.s. sürûr'dan) sürurlu, memnun, sevinmiş; meramına ermiş, (bkz: dil--şâd, mahzûz, şâdân)

mesrûre (a.s. sürûr'dan) 1. ["mesrur" un müen.]. (bkz: mesrur). 2. i. kadın adı

mesrûriyyet (a.i.) mesrurluk, sevinme; meramına erme

İ'lân-ı mesrûriyyet sürürünü, sevincini açığa vurma


Yüklə 17,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   94   95   96   97   98   99   100   101   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin