Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 17,16 Mb.
səhifə96/189
tarix21.10.2017
ölçüsü17,16 Mb.
#8652
1   ...   92   93   94   95   96   97   98   99   ...   189

melek (a.i.c. melâik, melâike) 1. Allah'ın, halleri diğer canlılara benzemeyecek şekilde nurdan yarattığı varlıklar, (bkz. firişte). 2. meç. yüzü ve huyu pek güzel, çok temiz olan kimse. 3. kadın adı

melek-i mukarreb [Allah'a yakınlığı îtibânyla] Cebrail Aleyhisselâm

melekü'l-mevt (ölüm meleği) Azrail

melekü's-sıyâne koruyucu melek

melek-âne (a.f.zf.) melekçesine

melekât (a.i. meleke'nin c.) melekeler, yetiler, fr. facultes

melekât-ı akliyye akıl melekeleri, fr. facultes intellectuelles

melekât-ı fâzıla ahi. "cömertlik, yiğitlik, doğruluk ve namus" denilen dört şey

melek-çehre (a.f.b.s.) melek yüzlü, (bkz: melek-rû, melek-sîmâ). [aslı "melek-çihre" dir]

meleke (a.i.) 1. tekrarlaya tekrarlaya meydana gelen alışıklık, yatkınlık, yordam. 2. ruh. yeti, fr. faculte. (bkz: iktidar, maharet, mümârese)

melek-haslet (a.b.s.) melek huylu, huyu melek gibi olan

melekî, melekiyye (a.s.) 1. meleğe mensup, melekle ilgili. 2. i. temizlik, paklık, (bkz: ismet). 3. melîk'e, hükümdara ait, melikle ilgili

melek-per (a.f.b.s.) 1. melek kanatlı. 2. i. kadın adı

melek-rû (a.f.b.s.) melek yüzlü. (bkz: melek-çehre, melek-sîmâ)

melek-sıfat (a.b.s.) melek gibi olan [kimse]

melek-sîmâ (a.f.b.s.) melek yüzlü, (bkz: melek-çehre, melek-rû)

melek-simât (a.b.s.) melek gibi görünen

melekût (a.i.) 1. hükümdarlık, saltanat, azamet. 2. ruhların ve meleklerin âlemi. (bkz: âlem-i bâtın, âlem-i gayb, âlem-i ulvî)

melekûtî (a.s.c. melekûtiyân) ruhların ve meleklerin âlemine mensûbolan, bu âlemle ilgili

melekûtiyân (a.i. melekûtî'nin c.) ruh âlemine mensûbolanlar

melek-zâd (a.f.b.s.) melekten doğmuş, melek gibi güzel

rnelel (a.i.) usanç, bıkma, (bkz: melal, melûl)

melen (f.s.) yalınayak başıkabak bir halde dünyâ ile alâkasını kesmiş olan, hakikî aşk ile sarhoş olmuş [kimse]

meles (a.s.) 1. melez, iki ayrı cinsten meydana gelen. 2. kanı karışık

melevân (a.i.c.) gece ile gündüz

Mâ-dâme'l-melevân gece ve gündüz devam ettikçe

Mâ-teâkabe'l-melevân gece ile gündüz birbiri ardı sıra geldikçe

melfûf (a.s. leffden. c. melfûfât) leffedilmiş, sarılmış, durulmuş; bir zarf veya mektup içine konulmuş, (bkz: mazruf)

melfûfât (a.i. melfûf un c.) mektuba iliştirilmiş, sanlı evrak

melfûfen (a.zf.) melfûf olarak, sanlı, ilişik olduğu halde

melfûha (a.i.c. melâfîh) ana karnındaki oğlan çocuk

melfûz, melfûza (a.s. lâfz'-dan. c. melfûzât) telâffuz olunmuş, okunmuş, söylenmiş, söylenilen

Gayr-i melfûz telâffuz olunmayan, bir kelimenin içinde bulunup da okunmayan [harf]

melfûzât (a.i. melfûz'un c.) birinin söylediği sözler

melfûzât-ı Timûriyye Timur adına yazılan bir hal tercümesi

melhad (a.i.) lâhid yeri

melhame (a.i.c. melâhim) kanlı savaş

melhame-i kübrâ büyük kanlı savaş

Melhame-i Şemsiyye (Güneşin kanlı savaşı) Yazıcıoğlu Salâhattin'in 1408'de Farsça-dan Türkçeye çevirdiği, meteorolojiye dair bir mesnevisidir

melhûb (a.s. lehb'den) alevlenmiş, alevli

melhûd (a.s. lahd'den) lâhitlenmiş, lahit içine konulmuş, mezara sokulmuş, (bkz: medfûn)

melhûf (a.s.) kederli, tasalı, kaygılı

melhûfü'l-kalb gönlü tasalı

melhûfân (a.f.s. melhûfun c.) tasalılar, kaygılılar

melhûk (a.s. lâhk'dan) iltihak etmiş, kavuşmuş, karışmış

melhuz (a.s.) mülâhaza edilen, düşünülebilen, hatıra gelen; olabilen, (bkz: me'mûl, muhtemel)

melhûzât (a.i. melhuz ve melhûze'nin c.) hatıra gelen şeyler; olabilir şeyler. (bkz. ihtimâlât)

melîhü'l-kelâm konuşması hoş, tatlı sözlü

melik (a.i.c. mülûk) 1. pâdişâh, hakan, hükümdar, (bkz: melîk). 2. Allah adlarındandır

Melik-i müteâl Ulu Tann

melîk (a.s.c. mülekâ) 1. Allah adlarındandır. (bkz: melik2). 2. mal sahibi. 3. pâdişâh, hakan, hükümdar

melîk-âne (a.f.zf.) hükümdara mensup, onunla ilgili

melike (a.i.) 1. kadın hükümdar. 2. hükümdar kansı. 3. kadın adı

melîkî (a.s.) hükümdara ait, hükümdarla ilgili, hükümdara yaraşır yolda

melikiyyet (a.i.) hükümdarlık, hükümdar olma hâli

Melikşâh (f.h.i.) sultan Sencer'in babası olan Büyük Selçuk hükümdân

melîl (a.s.) kederli, (bkz: melûl)

melkut ("ku" uzun okunur, a.s.) 1. yerden kaldırılıp alınan şey. 2. buluntu, sokağa, viraneliğe veya cami kapısına bırakılmış [çocuk], (bkz: lakît)

mellâh (a.i.c. mellâhan, mellâhîn ve mellâhûn) gemici, kaptan, denizci

mellâhan (a. mellâh'ın c.) gemiciler, kaptanlar, denizciler, (bkz: mellâhîn, mellâhûn)

mellâhe (a.i.) tuzla, (bkz: memlaha)

mellâhîn (a.i. mellâh'ın c.) gemici, kaptan, (bkz: mellâhan, mellâhûn)

mellâhûn (a.i. mellâh'ın c.) gemici, kaptan, denizci, (bkz: mellâhan, mellâhîn)

mellâse (a.i.) yer düzeltecek sürgü, âlet

melmûs (a.s. lems'den. c. melâmîs) lemsolunmuş, el ile dokunulmuş

melmûsât (a.i. melmûs'un c.) el ile dokunmalar

melsâ' (a.s.) 1. düz, pürüzsüz [yer]

Arz-ı melsâ otsuz yer, toprak. Sâha-i

melsâ pürüzsüz, düz yer. 2. şarap, (bkz: bade, hamr)

Hamr-ı melsâ tatlı şarap

melsân (a.s.). (bkz: melsâ)

melsûk (a.s.) ilsâk edilmiş, bitiştirilmiş, yapıştırılmış

melsûn (a.s.c. melâsîn) yalancı. (bkz. kezzâb)

meltafa (a.i.) lâtiflik, güzellik yeri olan şey veya vasıf

mel'ûb (a.s.) salyalı ağız

me'lûf (a.s. ülfet'den) ülfet edinilmiş, alışılmış, alışmış; huy edilmiş, (bkz: me'nûs)

me'lûfiyyet (o.i.) alışıklık. (bkz: ilf, üns)

melûl (a.s. melâl'den) 1. melâlli, usanmış, bıkmış, bezmiş, (bkz. melâl, melel). 2. mahzun ve acıklı, mahzun. 3. i. erkek adı

melûle (a.s.) ["melûl"ün müennesi]. (bkz. melûl)

melûm (a.s. levm'den) levmolunmuş, azarlanmış

mel'ûn, mel'ûne (a.s. lâ'n'den. c. melâîn) 1. lanetlenmiş. 2. tardolunmuş, kovulmuş

İblîs-i mel'ûn kovulmuş şeytan. 3. herkesin lanet ve nefret ettiği kimse

melyân (a.s.). (bkz. mel'ân)

melzûm (a.s.) lüzumlu kılınmış

melzûmiyyet (a.i.) melzumluk, lüzumlu kılınma

memâlik (a.i. memleket'in c.) 1. memleketler; ülkeler. 2. bir devletin toprağı, (bkz: hıtat)

memâlik-i hârre sıcak memleketler

memâlik-i mahrûse Osmanlı ülkesi, Türkiye

memâlik-i mahrûse-i şahane Osmanlı ülkesi, Türkiye

memâlik-i Osmâniyye Osmanlı ülkesi, Türkiye

memâlik-i şahane Osmanlı ülkesi, Türkiye

memâlik-i müctemia-i Amerika Amerika Birleşik Devletleri

memâlîk (a.i. memlûk'ün c.) ; köleler, kullar, (bkz. bende-gân, ibâd)

memat (a.i.) ölüm

Ba'd-el-memât ölümden, öldükten sonra

memdûd (a.s. medd'den) 1. meddo-lunmuş, çekilmiş, uzatılmış, uzamış, uzatılan

Zıll-ı memdûd uzamış gölge. 2. medli, üzerinde med (uzatma) işareti bulunan [harf]

memdûd sâit gr. uzun ünlü

memdûh, memdûha (a.s. medh'den. c. memdûhât) 1. medholunmuş, övülmüş; övülecek, (bkz: meşkûr). 2. i. erkek ve kadın adı

memdûhât (a.s. memdûh ve memdûha'nın c.) övülecek şeyler

memdûhiyye (a.i.) Sultan Abdülmecîd'in tahta çıkışı sırasında bastırılan altın para

memdûhiyyet (a.i.) memduhluk, makbullük

me'men (a.i. emn'den) 1. emîn, güvenilir, sağlam yer. 2. sığınılacak yer

me'men-i rızâ Kâ'be

memerr (a.i. mürûr'dan) l. mürur edilecek, geçilecek yer, yol, geçit, cadde, sokak. 2. astr. geçit, fr. passage

memerr-i nâs herkesin geçtiği yol, geçit

memhûr (o.s. mühr'den) 1. mühürlü, mühürlenmiş, (bkz: mahtûm). [yapma kelimelerdendir]. 2. tar. Yeniçerilerle kale muhafazasına me'mûr olanlara tahsis olunan ulufeyi göstermek üzere verilen vesika

memhûre (A.s.) mehri, nikâh bedeli verilmiş kadın

memhûs (a.s.) 1. pası çıkarılmış, parlatılmış, cilalanmış. 2. etine dolgun [insan ve hayvan]

memhuvv (a.s. mahv'dan) mahvolmuş

memîl (a.i. meyl'den) meyletme, eğilme, (bkz: meyelân)

mcnıkûr (a.s.c. memâkîr) 1. kızıla boyanmış. 2. av kanıyla kirlenmiş

memkûre (a.s.) yakışıklı, uysal

memlaha (a.i. milh'den) tuzla, tuz çıkan yer. (bkz: mellâhe)

memleket (a.i.c. memâlik) 1. ülke, devlet toprağı. 2. şehir, kasaba, il. 3. bir kimsenin doğup büyüdüğü yer. (bkz: diyar, hıtta)

memleketeyn (a.i.c.) 1. iki memleket. 2. Eflâk ve Buğdan'ın ikisine birden verilen ad

memlû, memlû' (a.s.) doldurulmuş, dolu. (bkz: lebâleb, pür)

memlûh (a.s. milh'den) tuzlanmış. tuzlu; tuzlama

memlûhât (A.i. memlûh'un c.) tuzlu, tuzlanmış şeyler

memlûk (a.s.c. memâlîk) 1. birinin malı olan. 2. i. kul, köle. (bkz: abd, bende)

memlûk-âne (a.f.zf.) kölece, köleye yakışır bir surette, [evvelce, büyüğe sunulan yazılarda, kendinden bahsederken kullanılırdı]

memlûke (a.s.) ["memlûk" ün mü-en.]. (bkz: memlûk)

memlûkiyyet (a.i.) kulluk, kölelik, (bkz: bendegî)

memlûl (a.s.) melal vermiş, usanılmış, bıkılmış

memnu' memnûa (a.s. men'-den. c. memnûât) menedilmiş, yasak edilmiş, yasak

Esliha-i memnûa yasak silâhlar

Mıntaka-i memnûa yasak bölge

memnûü'l-amel yapılması yasak iş

memnûât (a.i. memnu', memnûa'-mn c.) yasak şeyler

memnûât-ı şer'iyye huk. [eskiden] işlenmesi şer'an men' ve nehyedilmiş olan şeyler

memnûiyyet (a.i.) memnû'luk, yasaktık, yasak edilme

memnun (a.s.) 1. minnet altında bulunan. 2. sevinmiş, sevinçli. 3. razı, hoşnut, (bkz: dil-şâd, mahzûz, mesrur)

memnûne (a.s.) 1. ["memnun" ün müen.]. (bkz: memnun). 2. i. kadın adı

memnûnen (a.zf.) memnun olarak, sevinerek

memnûniyyet (a.i.) memnunluk, râzıhk; sevinç duyma, (bkz: dil-şâdî, mahzû-ziyyet, mesrûriyyet)

memsûh, memsûha (a.s. mesh'den) mesholunmuş, el ile sıvanmış

memsûh, memsûha (a.s. mesh'den) mesholunmuş, suratı, daha çirkin bir şekle sokulmuş

memsûn (a.s.) mesane hastalığına tutulmuş [kimse]

memsûs (a.s.) mesolunmuş, doku nulmuş

memsûs (a.s.) massolunmuş, emilmiş, sorulmuş. 2. i. baldır, incik

memşâ (a.i. meşy'den) ayakyolu

memşûk (a.s.) meşkolunmuş, yazılmış

memtûl (a.s.) çekiçle doğulmuş, işlenmiş

memtûr (a.s.) üzerine yağmur yağmış

Arz-ı memtûr yağmurlu toprak

me'mûl (a.s. emel'den) 1. emel edinilen, ümit olunan, umulan, beklenilen, (bkz: muhtemel, mümkin). 2. ümit, umut

Gayr-i me'mûl umulmadık

me'mûle (a.s.) ["me'mûl'ün müen.]. (bkz: me'mûl)

me'mûn (a.s. emn'den) 1. emin bulunan, korkusuz, tehlikesiz, sağlam

me'mûne (a.s.) ["me'mûn" ün müen.]. (bkz: me'mûn)

me'mûnü'l-âkıbe sonu emin, korkusuz. 2. a.h.i. Abbasî halîfelerinden Harûnürreşîd'in kendisinden ve kardeşi Emin'den sonra hükümdar olan oğlunun adı

me'mûr, me'mûre (a.i. emr'den. c. me'mûrîn, meâmîr) 1. emir almış olan kimse. 2. bir işle vazifelendirilen kimse; devlet hizmetinde maaş veya ücretle çalıştırılan kimse, 'görevli. 3. s. emrolunan, emirle yaptırılmış olan [iş, şey]

Hidmet-i me'mûre yapılması emrolunan hizmet, iş

Umûr-i me'mûre yapılması emrolunan işler

me'mûrü'n-bih huk. [eskiden] emrolunan şey

me'mûren (a.zf.) me'murlukla, me'-mur olarak, bir işle vazifelendirilerek

me'mûrîn (a.i. me'mûr'un c.) me'murlar, devlet hizmetinde bulunan kimseler

me'mûrîn-i askerîyye askerî me'murlar

me'mûrîn-i mülkiyye mülkiye me'murlan

me'mûriyyet (a.i.) me'murluk, hizmet, vazife

memzûc (a.s. mezc'den) 1. mezcolunmuş, karıştırılmış, karışmış, karışık. 2. i. g.s. bir yazı sitili

menızûce (A.s. mezc'den) ["memzûc" ün müen.]. (bkz: memzûc)

men (f.z.) ben

men (a.z.) o kimse ki, kim, kim ki. Ol babda emr ü ferman hezret-i men leh-ü'l-emrindir: [büyük kimselere yazılan yazılarda, "emir sizindir" mânâsına olarak bir klişe hâlinde kullanılırdı]

Ol babda emr ü ferman hezret-i men leh-ü'l-emrindir [büyük kimselere yazılan yazılarda "emir sizindir" mânâsına olarak bir klişe hâlinde kullanılırdı]

men aleyhi'd-diye huk. [eskiden] üzerine diyet verilmesi lâzımgelen kimse

men aleyhi'l-kısas huk. [eskiden] üzerine kısas icrası îcâbeden kimse, (katil gibi)

men aleyhi'n-nafaka huk. [eskiden] diğer bir şahsın nafakası kendi üzerine vâcibolan kimse

men dakka dukka kapı çalanın kapısı çalınır; çalma kapımı, çalarlar kapını; ne edersen ona bulursun, ne ekersen onu biçersin

men lâ-yüreddü aleyh fer. kendilerine red yapılmayan vârisler ki, kan ve kocadan ibarettir

men lehü'l-hakk huk. [eskiden] hak sahibi olan kimse

men lehü'l-hıdâne huk. [eskiden] hidâna hakkına mâlik olan kimse

men lehü'l-istiglâl huk. [eskiden] bir vakıf mahallin gailesi kendine meşrut olan kimse

men lehü's-süknâ huk. [eskiden] bir vakıf akann süknâsına müstahik olan kimsedir ki, o akarda bizzat oturur, onu başkasına îcâr edemez ve o akan lüzum görüldükçe -vakfiyede hilâfına bir şan yoksa- kendi malından tamir eder

men sabere zafer sebreden, başanya ulaşır; zafer sabredenindir

men yüreddü aleyh fer. muayyen hisselerden artan miktar kendilerince reddolunan vârislerdir ki, bunlar kan ve kocadan maada muayyen sehim sahibi olanlardır

men' (a.i.) yasak etme, bırakmama; durdurma; esirgeme, vermeme, önleme

men'â' (a.i.) ölüm haberi

men'â (a.i.c. menâî) ölüm haberi, kara haber

menâat (a.i.) çetinlik, sarplık, güçlük

menâat-i mevkîiyye arazî sarplığı

menâb (a.i. nevb'den) 1. birinin yerini tutma, vekîl olma. 2. vekillik yeri

menâbi' (a.i. menba'ın c.) menba'lar, kaynaklar

menâbi'-i servet zenginlik kaynaklan

menâbi'-i tabîiyye tabu kaynaklar

menâbi'-i tahte'z-zemîn coğr. yeraltı kaynaklan

menâbir (a.i. minber'in c.) minberler

menâbir-i cevâmi' câmi'lerin minberleri

menâbit (a.i. menbet ve menbit'in c.) otlaklar, çayırlar

menâcîk (a.i. mencenîk'in c.) (bkz: mencenikat)

menâcil (a.i. mincel'in c.) ekin orakları

menâcim (a.i. mencem'in c.) terazi kolları

menâdif (a.i. mindefin c.) hallaç yayları

menâdîl (a.i. mindîl = mendil'in c.) 1. mendiller. 2. küçük havlular, peçeteler, yağlıklar

Menâf (a.h.i.) İslâm'dan evvel Arapların putu. Abd-i menâf

men'af (a.i.c. menâif) dağın sivri tepesi

menâfi' (a.i. menfaat'in c.) menfaatler, yararlar, çıkarlar

menâfi'-i âmme kamu yararı

menâfi-i emriyye tar. Osmanlılar devrinde, mahsulden, alım satımdan vergi gibi alınan hazine geliri

menâfi-i kesîre bol menfaaler

menâfi-i umûmiyye umûmî menfaatler

menâfi-i umûmiyyeye hadim umûmun menfaatine hizmet eden, faydalı, yararlı olan

menâfi (a.i. minfâh'ın c.) körükler

menâfiz (a.i. menfez'in c.) menfezler, geçecek delikler, yarıklar

menâh (f.s.) 1. bol, geniş, (bkz: ferah). 2. dar. (bkz. dayyik)

menâhe (a.i. nevha'dan. c. menâih) ölü için ağlanacak yer. (bkz. mâtem-gâh, mâtem-gede, matem sera)

menâhî (a.i. menhî'nin c.) haram olmuş, yapılması şer'an menedilmiş şeyler

menâhic (a.i. menhec'in c.) açık, geniş, boş yollar

menâhîc (a.i. minhâc'ın c.) açık, geniş yollar

menâhil (a.i. menhel'in c.) 1. hayvan sulanan, suvanlan yerler. 2. konulacak, durulacak sulak yerler

menâhir (a.i. menhar'ın c.) hayvan kesilecek yerler, salhaneler

menâhir (A.i. menhir'in c.) anat. burun delikleri

menâhis (a.i. minhas'ın c.) uğursuz şeyler

menâhit (a.i. minhât'ın c.) [taş ve tahta] yontma âletleri

menâhiz (a.i. minhaz'in c.) burun delikleri

menâî (a.i. men'â'nın c.) ölüm haberleri, kara haberler

menâif (a.i. men'af in c.) dağların sivri tepeleri

menâif-i cibâl dağlann sivri tepeleri

menâih (a.i. menâhe'nin c.) ölü için ağlanacak yerler

menâir (a.i. menâre'nin c.) minareler. (bkz. menâvir)

menâkıb (a.i. menkabe'nin c.) men kabeler, övünülecek vasıflar

Menâkıb-ı Hüner-verân (hünerli kişilerin menkıbeleri) Divan Edebiyatı şâir ve tarihçilerinden Gelibolu'lu Ali'nin 1586 da hazırladığı biyografik nitelikteki eseri

Menâkıbü'l-Ârifîn (ariflerin menkabeleri) Ahmet Eflâkî Dede'nin, ariflerin hayat hikâyelerini anlattığı ünlü Arapça eseri

menâkıb-nâme (a.f.b.i.) menkıbelerden bahseden eser

menâkib (a.i. menkib'in c.) anat. omuz ile kol kemiğinin birleştiği yerler

menâkîr (a.i. minkar'ın c.) 1. yırtıcı kuşların gagalan. 2. taşçı kalemleri

menâkir (a.i. münker'in c.) günah ve kötü şeyler

menâl (a.s.) 1. nail olunan, sahip olunan, ele geçirilen şey. 2. yetiştirme, nail olma

Mâl ü menâl van yoğu, bütün varlığı

Asîr-ü'l-menâl, Sab'ü'l-menâl elde edilmesi güç

menâm (a.i. nevm'den) 1. uyunacak yer, yatak odası, (bkz: hâb-gâh). 2. uyku. 3. rüya. 4. düş

menâme (a.i.) döşek, yatak

menâmî (a.s.) 1. rüyaya ait, rüya ile ilgili olan. 2. rüya tâbir eden, rüya yorumlayan

menâr (a.i. nûr'dan) 1. nur, ışık yeri. 2. fener kulesi. 3. yol işaretleri

menâre (a.i. nûr'dan. c. menâir, menâvir) 1. minare. 2. ışık kulesi

menâs (a.i.) kaçıp sığınılacak yer. (bkz: melâz, melce', penâh)

Cây-ı menâs sığınacak yer

menâsıb (a.i. mansıb'ın c.) payeler, makamlar, rütbeler, dereceler

menâsıb-ı kalemiyye mülkî ve mâlî hizmetler

menâsıb-ı seyfiyye askerlik hizmetleri

menâsıb-ı tevcîhî devlet hizmetine tâyin

menâsik (a.i. mensek ve mensik'in c.) ibâdet yerleri

menâsik-i hâcc 1) hacı olmak üzere Mekke'ye gidenlerin Kabe'yi ziyaret etmeleri, (bkz: tavaf)- Arafat'ta vakfeye durma, (bkz: vakfe), kurban kesme, (bkz: nahr), ihram giyme, (bkz: ihram), muayyen bir yerden bir yere kadar yürüme, (bkz: sa'y) gibi yapılan ibâdet rükünleri; 2) bunların yolunu, usûlünü gösteren kitap

menâsim (a.i. mensim'in c.) 1. eserler, alâmetler, izler. 2. yollar, meslekler

menâsir (a.i. minser'in c.) 1. yırtıcı kuşların gagalan. 2. taşçı kalemleri, (bkz. menâkîr)

menassa (a.i.) çeyiz odası

menâşîr (a.s. menşûr'un c.) 1. tar. pâdişâhın verdiği vezirlik veya müşirlik fermanları. 2. mat. menşurlar, "biçmeler, prizmalar. 3. (minşâr'ın c.) destereler

Menât (a.h.i.) [Câhiliyye devrinde] Kâ'be'de "Müzeyi" ve "Huzâa" kabilelerinin ma'bûdu olmak üzere konulan sanem

menât (a.i.) asma yeri, ilişip asılacak yer

menâtık (a.i. mıntaka'nın c.) bölgeler

menâtık-ı baîde uzak bölgeler

menâtık-ı dûşîze bakir mıntakalar, insan ayağı basmamış yerler

menâtık-ı dûşîze-i tahayyül hülya kurmanın bakir mıntakalan

menâtık-ı mütesâvi-I-harâre [aynı nısıf kürede] hararetleri müsâvî olan bölgeler

menâvir (a.i. mînâre'nin c.) minareler. (bkz: menâir)

menâyâ (a.i. meniyye'nin c.) ölümler

menâzım (a.i. manzam'ın c.) diziler, sıralar

Menâzımü'l-Cevâhir (cevher dizileri) XVII. asır dilci ve şâirlerinden Tire'li Mustafa Hâkî'nin 1632 (H. 1042) de üç dil üzerine (Türkçe- Arapça-Farsça) yazdığı manzum lügat kitabıdır

menâzır (a.i. manzar ve manzara'nın c.) manzaralar, görünüşler, fr. perspectives

menâzırî (a.s.) peo. perspektif

Menâzırü'l-Avâlim (âlemlerin manzaraları) XVI. yüzyıl tarihçi ve bilginlerinden Âşık Mehmet bin Hafız Ömer'in 1 597 'de yazdığı Anadolu ve Rumeli şehirlerine dair eseri

menâzırü't-tasvîr mat. stereografi

menâzırü't-tasvîrî mat. stereografik

menâzi' (a.i. minza'ın c.) niza, kavga edilecek yerler

menâzil (a.i. menzil'in c.) menziller, duraklar, konak yerleri, (bkz: merâhil)

menâzil-i kamer astr. Ay'ın üzerinde hareket ettiği farzolunan mahrek üstünde varsayılan noktalardan herbiri

menba' (a.i. nebeân'dan. c. menâbi') 1. kaynak. 2. pınar

menba'-ı hararet fiz. ısı kaynağı

menba'-ı ihtizaz fiz. titreşim kaynağı

menba'-ı şada fiz. ses kaynağı

menba'-ı ziya fiz. ışık kaynağı

menbel (a.s.) tenbel

menbet, menbit (a.i.c. menâbit) otlak, çayır

nıenbûş (a.s.) soyulmuş, açılmış

Meyt-i enbûş soyulmuş ölü

menbûz (a.s.) piç. (bkz: lakît, veled-i zina)

mencâ (a.i.) 1. necat, kurtuluş yeri. 2. necat bulma, kurtulma

mencât (a.i.) necat bulma, kurtulma, (bkz: halâs)

mencelâb (f.i.) çirkef çukuru

mencem (a.i.c. menâcim) terazi kolu

mencenik (a.i.c. mecânîk, mecânik) [eskiden] mancınık, savaşlarda büyük taşlan atmakta kulanılan sapan

mencenîk (a.i.c. mecânik, mecânîk, mencenikat) mancınık, düşmana taş atmak üzere kullanılan büyük sapan. [Farsçası "mencenîk" dir]

mencenikat ("ka" uzun okunur. a.i. mencenîk'in c.) mancınıklar

mencûd (a.s.) gamlı, kederli, tasalı

mencûk (f.i.) 1. bayrak direklerinin başına takılan küçük ay. (bkz: meh-çe). 2. şemsiye. 3. sancak, bayrak

mend (f.e.) -li

Derd-mend dertli, hasta

Hired-mend akıllı

Sûd-mend faydalı., gibi

mendeb (a.i.) 1. şamata ile ağlama. 2. tehlike; ölüm

mendel (f.i.) 1. afsuncuların afsun yaparken etraflarına çizdikleri dâire. 2. ödağacı, Hint ödağacı

mendeme (a.i.) 1. pişman olma. 2. pişman olacak yer

mendil (a.i.c. menâdîl) 1. mendil. 2. küçük havlu, peçete, yağlık, [aslı "mindîl" dir]

mendûb (a.s.) 1. şerîatçe yapılması uygun görülen. 2. iyilikleri sayılarak arkasından ağlanan ölü

mendûbât (a.s. mendûb'un c.) (bkz. mendûb)

mendûf (a.s.) didilmiş, atılmış. (bkz. menfûş)

menea (a.s. mâni'in c.) l. menedenler, geri bırakanlar, engel olanlar. 2. engeller, özürler. 3. i. cemaat ve kuvvet

menend (f.i.). 1. (bkz: mânend). 2. e. gibi

menend-i mürg-i bâl-şikeste kırık kanatlı kuş misâli, kanadı kmk kuş gibi

menevî (a.s.) menî'ye mensup, menî ile ilgili

Huveynât-ı meneviyye. fzy. nutfe (*döl suyu) deki mikroskopik hayvancıklar, spermalar

Hüceyrât-ı meneviyye fizy. nutfe (*döl suyu) deki hüceyreler, odacıklar

Sâil-i menevî fizy. nutfe, dölsuyu

meneviyye (a.s.) ["menevî"nin mü-en.]. (bkz: menevî)

menfa (a.i.) nefyedilen, sürülen yer, sürgün yeri

menfaat (a.i. nefden. c. menâfi') fayda, kâr, çıkar, yarar

menfaat-i umûmiyye kamu yaran

menfaat-bahş (a.f.b.s.) menfaat, fayda veren, menfaatli, yararlı

menfaat-dâr (a.f.s.) menfaat, fayda gören

menfaat-perest (a.f.b.s.) kendi menfaatini düşünen, çıkanna bakan

menfer (a.i.) nefret edilecek yer; geri kaçılacak yer

menfes (a.i. nefes'den) nefes alacak yer, nefes deliği

menfez (a.i. nüfûz'dan. c. menâfiz) nüfuz edecek yer, delik, yank, ağız

menfî (a.s. nefy'den) 1. nefyedilmiş, sürgün edilmiş, sürgün. 2. her şeyin olmayacak tarafını, aksini, tersini düşünen, ileri süren. 3. gr. olumsuz. 4. fiz., mat. negatif

menfiyye (a.s. nefy'den) ["menfî" nin müen.]. (bkz: menfî)

menfiyyen (a.zf.) menfî, sürgün olarak

menfûh (a.s. nefh'den) 1. nefho-lunmuş, üfürülmüş. 2. büyük kannlı, şişman

menfûha (a.s. nefh'den) ["menfûh" ün müen.]. (bkz: menfûh)

menfur (a.s. nefret'den) nefret edilen, iğrenç, (bkz: mebguz)

menfûre (a.s. nefret'den) ["menfur" un müen.]. (bkz: menfur)

menfûş (a.s.) atılmış, didilmiş. [elfâz-ı Kur'âniyye'dendir]. (bkz: mendûf)

menfûşe (a.s.) ["menfûş" un müen.]. (bkz: menfûş)

mengûş (f.i.) küpe. (bkz: gûş--vâre)

menh (a.i.) verme, (bkz: i'tâ, atiyye, ihsan, in'âm)

menhar (a.i.) burun deliği, (bkz: menhir, minhir, munhur)

menhar (a.i. nahr'den. c. menâhir) hayvan kesilecek yer, salhane

menhec (a.i.c. menâhic) geniş, açık yol

menhec-i sedâd doğruluk yolu. (bkz: sırât--ı müstakim)

menhel (a.i.c. menâhil) 1. hayvan sulanan, suvanlan yer. 2. konulacak, durulacak sulak yer

menhî (a.i.c. menâhî) haram olmuş, yapılması şer'an menedilmiş şey

menhir (a.i.c. menâhir) anat. burun deliği

menhar (a.i.c. menâhir) anat. burun deliği

minhir (a.i.c. menâhir) anat. burun deliği

munhur (a.i.c. menâhir) anat. burun deliği

menhiyyât (a.i. menhî'nin c.) dînin yasak ettiği şeyler

menhiyye (a.s.) ["menhî"nin müen.]. (bkz: menhî)

menhûb, menhûbe (a.s. nehb'den) nehbolunmuş, yağma edilmiş, talanlanmış

Emvâl-i menhûbe yağma, talan edilmiş mallar

menhûbât (a.i. menhûb'un c.) yağma edilmiş şeyler


Yüklə 17,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   92   93   94   95   96   97   98   99   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin