Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 17,16 Mb.
səhifə93/189
tarix21.10.2017
ölçüsü17,16 Mb.
#8652
1   ...   89   90   91   92   93   94   95   96   ...   189

mazanne (a.i. zann'den. c. mazâin, mazânn) 1. bir şeyin vücudunun zannolunduğu yer, zan götüren. 2. ermiş sanılan

mazanne-i hayr kendisinden ancak iyilik beklenen kimse

mazanne-i kirâm'dan... ermiş sanılanlardan

mazanne-i sû' kendisinden ancak fenalık beklenen kimse

mazârîb (a.i. mızrâb'ın c.) mızraplar

mazârr (a.i. mazarrat'ın c.) zararlar, ziyanlar

mazarrat (a.i. zarar'dan c. mazârr) zarar, ziyan; zarar verme, dokunma

mazarrat (a.i. mazarrat'ın c.) zararlar, ziyanlar, (bkz: mazârr)

mazâyık (a.s. mazîk'in c.) 1. dar, sıkıntılı yerler. 2. zor, sıkı, güç [işler]

mazaz (a.i.) 1. acıma, kederlenme. 2. musîbet, felâket acısı

mazbata (a.i. zabt'dan. c. mazâbıt) kararname; tutanak

mazbut (a.s. zabt'dan) 1. zabtolunmuş, ele geçirilmiş. 2. yazılmış, kaydedilmiş. 3. hatırda tutulmuş. 4. derli toplu. 5. muhafazalı, korunmuş. 6. belli, belirtilmiş. 7. sağlam

mazbuta (a.s.) ["mazbut"un müen.]. (bkz: mazbut)

mazbûtât (a.i. mazbût'un c.) mazbut olan şeyler

mazca' (a.i.c. madâcı'; mazâcı') 1. mezar, kabir, sin. (bkz. madca'). 2. yatılacak yer, yatak

mazcer (a.i.c. mazâcir) gönül daralacak, sıkılacak yer

ma'zeret (a.i. özr'den) istenilmeyen bir hâlin oluşuna yol açan kaçınılmaz sebep, özür, bahane, [aslı "ma'ziret" dir]

beyân-ı ma'zeret mazeret bildirme, mazeret ileri sürme

ma'zeret-i şer'iyye meşru mazeret, geçerli mazeret, özür

ma'zeret-cû (a.f.b.s.)özür arayan

ma'zeret-hâh (a.f.b.s.) mazeret, özür dileyen

ma'zeret-hâhî (a.f.b.i.) mazeret, özür dileyicilik

ma'zeret-mend (a.f.b.s.) özürlü

ma'zeret-mendâne (a.f.zf.) mazeretli, özürlü olarak

ma'zeret-mendî (a.f.b.i.) özürlülük

mazg (a.i.) ağızda çiğneme, (bkz: madg)

mazgut (a.s.) 1. sıkılmış, sıkıştırılmış. 2. kim. sıkıt, fr. comprime

mazhar (a.i. zuhûr'dan. c. mazâhir) 1. bir şeyin göründüğü, çıktığı yer. 2. nail olma, şereflenme. 3. bâzı tekkelerde oturarak uyunurken dayanılan kısa değnek. 4. erkek adı. 5 . bir çeşit tef

mazhar-ı i'tibâr itibar edilme

mazhariyyet (a.i.) 1. elde etme, nail olma. (bkz: muvaffakıyyet). 2. ed. bir gerçek varlığın bir mecaza kaynak oluşu. Meselâ kuvvet en çok kolda kendini gösterir ve bundan, kuvvetli, güçlü demek olan "kolu uzun" deyimi doğmuştur

mazhar-zen (a.f.b.i. ve s.) mazhar çalan, tef çalan

mâzıg (a.s.) çiğneyici, çiğneyen

Hayvânât-ı mâzıg geviş getiren hayvanlar

mazınne (a.i.c. mazâin). (bkz: mazanne)

mâzır (a.s.) ekşi. (bkz: hamız, mazîr)

mazi, mâziyye (a.i. mezâ'dan) 1. geçmiş zaman. 2. gr. geçmiş zamanda olan bir hâdiseyi anlatan fiil

El-mâzî la yüzker geçmiş şey zikrolunmaz

Ezmine-i mâziyye geçmiş zamanlar

Fi'l-i mâzî mâzî sîgası (kipi)

mâzî-i baîd (uzak geçmiş) miş'li geçmiş zamanın hikâyesi

mâzî-i naklî gr. yalnız işitilen bir şeyi anlatan fiil sîgası (kipi) "Ahmet gelmiş.." gibi; "-miş"li geçmiş zaman

mâzî-i şad mes'ut, neşeli mazi

mâzî-i şühûdî gr. gözle görülen veya görmüş gibi bilinen bir şeyi anlatan fiil sîgası (kipi) "Ahmet geldi." gibi; "-di" li geçmiş zaman

mazîf (a.i.) 1. ziyafet evi. 2. herkese kapısı, sofrası açık ev

mazîfe (a.i.) 1. izafe olunmuş, (bkz: mazûfe). 2. gam, keder, tasa

mazîk (a.i. zîk'dan c. mazâik) sıkıntılı, dar yer

mazille (a.i.) kıldan yapılma büyük çadır

mazîm (a.s. mazâim). (bkz. mazlum)

mâzî-perest (a.f.b.s.) mâzîye, geçmişe, hâtıralara bağlı bulunan [kimse]

mazîr (a.s.) ekşi. (bkz: hamız, mâzır)

maa-ziyâdetin (a.zf.) ziyadesiyle, fazlasıyla

maziye (a.i.) ["mâzî" nin müen.]. (bkz: mâzî)

mazîz (a.s.) musîbet, felâket acısına uğramış

mazleme (a.i.c. mazâlim) zulüm, can yakma, haksızlık

mazlime (a.i.c. mazâlim). (bkz: mazleme)

mazlum (a.s. zulm'den) 1. zulüm görmüş. 2. halim selim, sakin, sessiz [insan veya hayvan]. 3.ı. erkek adı. [müennesi "mazlûme"]

mazlûmâne (a.zf.) 1. mazlûm'a, zulüm görmüşe yaraşır surette. 2. sessizce, sessizlikle

mazlume (a.s.) 1. ["mazlûm'un müen."]. (bkz: mazlum). 2. i. kadın adı

mazlûmen (a.zf.) zulme, gadre uğrayarak

mazlûmîn (a.s. mazlûm'un c.) zulüm görmüş kimseler

mazlûmiyyet (a.i.) 1. mazlumluk, zulüm görmüşlük. 2. sessizlik, yavaşlık

mazmaza (a.i.) abdest alırken ağıza su alma, ağız çalkalama, (bkz: gargara)

mazmûm (a.s. ve i. zamm'dan) 1. zamme ile, ötre ile okunan, ötreli. 2. zammolunmuş, ilâve olunmuş, (bkz: mansûb)

mazmun (a.i. zımn'dan. c. mazâmîn) 1. ödenmesi lâzımgelen şey. 2. mânâ, kavram. 3. nükteli, san'atlı, ince söz

Bikr-i mazmun ilk defa söylenmiş mazmun

mazmûn-perdâz (a.f.b.s.) mazmun düzen, mazmun söyleyen

mazmûn-tirâz (a.f.b.s.) mazmun söyleyen, nükteli sözler söyleyen

maznûk (a.s.) nezleli, nezle olmuş, (bkz: mezkûm)

maznun (a.s. zann'dan c. mazânîn) 1. zannolunmuş. 2. zan altında bulunan, kendisinden şüphe edilen. 3. huk. bir suç dolayısıyla sorguya çekilen, sanık

maznûnîn (a.s. maznûn'un c.) zan altında bulunanlar

mazreb, mazrıb (a.i. zarb'dan. c. mazârıb) 1. zarbedecek yer. (bkz. madreb, madnb). 2. çakma, kakma yeri

mazrûb (A.s. zarb'dan) 1. zarbolunmuş, dövülmüş, vurulmuş, çarpılmış. 2. basılmış, damgalanmış. 3. mat. çarpılan, (bkz. madrûb)

mazrûbun fih mat. çarpan, fr. multiplicateur

mazrûbât (a.i. mazrûb'un c.), (bkz. mazrûb)

mazrûbata tefrik mat. çarpanlara ayırma

mazrûbeyn (a.i.c.) mat. birbirine çarpılanjki sayıdan herbiri. (bkz: madrûbeyn)

mazruf (a.s. zarf dan) 1. zarflanmış, zarfa konmuş; kalıplı, kılıflı. 2. zarflı kâğıt. (bkz: melfûf)

mazrûfât (a.i. mazrufun c.) zarflı şeyler

mazrûfen (a.zf.) zarf içinde olarak, zarflı

mazrûr (a.s.c. mazârir) zarar, ziyan görmüş

mazrûs (A.s.) örülerek yapılmış, örülmüş şey. (bkz: madrûs)

mâzû (f.i.) 1. mazı, servi cinsinden, gövdesi düz ve dipten dallanan bir süs ağacı ve bunun kozalağı olup tabaklıkta kullanılır, lât. thuya. 2. mazı böceği denilen bir haşere, fr. cynips

maz'ûf (a.s.) zayıflamış, zayıf

mazûfe (a.i.) izâfe olunmuş

ma'zûl (a.s. azl'den) azledilmiş, işin azledilmiş, işinden çıkarılmış

ma'zûlân (s. ma'zûl'ün c.). bkz. ma'zûlîn

ma'zûlen (a.zf.) çıkarılmış olarak

ma'zûlî, ma'zûliyyet (a.i.) ma'zullük, azledilmiş olma, işinden çıkarılmış olma

ma'zûlîn (a.i. ma'zûl'ün c.) azledilmişler, işinden çıkarılmışlar

ma'zûr (a.s. özr'den) özürlü, özürü olan

ma'zûriyyet (a.i.) mâzurluk, özürlülük

mazyefe (a.i.c. mazâyif)

meâb (a.i. iyâb'dan) 1. geri dönülecek yer. 2. sığınılacak yer

Fazîlet-meâb faziletin barındığı yer, vücut, kimse

Şevket-meâb şevketin barındığı yer, vücut, kimse; pâdişâh

meâbız (a.i. me'bız'ın c.) anat. dizkapaklannın arkasındaki çukurlar

meâd (a.i.) tas. âhiret

meâdib (a.i. me'debe'nin c.) ziyafetler

meâhiz (a.i. me'haz'in c.) bir şeyin alındığı, çıktığı yerler, kaynaklar

meâkil (a.i. me'kele'nin c.) eklolunacak, yenilecek şeyler, (bkz. erzak)

meal (a.i.) 1. meydana gelen şey, netîce. 2. mânâ, kavram, mefhum

Bî-meâl mânâsız, saçma

Hakîkat-meâl gerçek, içten

Hulâsa-i meal mânânın özü

meâlen (a.zf.) mânâ bakımından, harfi harfine olmayarak

meâl-perver (a.f.b.s.) mânâ anlatan; manâlı

meârib (a.i. me'rebe'nin c.) hacetler, istekler; hizmetler

meâsim (a.i. me'sem'in c.) günah edilecek yerler; günahlar

meâsir (a.i. me'sere'nin c.) güzel eserler, nişanlar, izler

meâsir-i ber-güzîde güzel, seçme eserler

meâsir-i i'tidâl îtidal eserleri

meâzib (a.i. mi'zâb'ın c.) oluklar

meâzîb (a.i. mîzâb'ın c.) su yollan, oluklar

meâzin (A.i. me'zene'nin c.) ezan okunan yerler

meâzir (a.i. mi'zer'in c.) peştemallar

mebâd, mebâdâ (f.n.) ; sakın, olmaya ki.

mebâdî (a.i. mebde'in c.) evveller, başlangıçlar; prensipler, ilk unsurlar

mebâdî-i ahvâl hallerin başlangıçları

mebâdî-i âliye felekleri hareket ettiren ruhlar

mebâdî-i i'tikad itikada ait ilk bilgiler

mebâdî-i ûlâ ilk prensipler; başlangıçlar, hilkate ait meseleler

mebâdî-i ulûm ilk bilgiler, ilk ilim başlangıçları

mebâdîyün-nihâyât tas. namaz, oruç, zekât ve hac gibi farz olan ibâdetler

mebâhis (a.i. mebhas'in c.) 1. bir şeyin bahsolunduğu yerler. 2. araştırma, arama yerleri; münâkaşa mevzuları

mebâhis-i ilmiyye ilmî bahisler

mebâl (a.i. bevl'den) anat. sidiğin çıktığı yer. (bkz: fere, kadîb)

mebâliğ (a.i. meblağ'ın c.) paralar, akçeler

mebânî (a.i.c.) binalar, yapılar; temeller. [Arapçada sözün yapıldığı yer mânâsına gelen "mebnî" nin cem'idir]

mebânî-i kelâm sözün esâsını teşkil eden şeyler

meb'as (a.i.c. mebâis) gönderilme, yollarına

mebde' (a.i.c. mebâdî) 1. evvel, başlangıç, prensip, ilk unsur; ilmin ilk kısmı. 2. tas. bir sâlikin Tanrı gerçeğine erişmek için hareket ettiği başlangıç noktası

mebde'-i arz coğ. 1) ekvator; 2) ekliptik, Ay ve Güneş tutulmasına ait

mebde'-i aslî ilk örnek

mebde'-i metali astr. itidâleyn dâiresi, ilk semavî meridyen

mebde'-i meyi astr. ekvator üstünde güneşin geçtiği daire

mebde'-i semt astr. azimut, gökküresinin herhangi bir noktasıyla güney yönü arasındaki açı

mebde'-i sukut düşüş başlangıcı

mebde-i tezâd fels. karşıtlık prensibi

mebde'-i tül jeod. tul dâirelerinin (boylam) başlangıç kabul edildiği Londra'da Grenwich'den geçen tul dâiresi

mebdeiyyet (a.i.) başlangıç olma işi

meberr (a.i.) ihsan etme, hayır işleme

meberrât (a.i. meberre'nin c.) hayır için, sevap kazanmak üzere yapılan işler

meberre (a.i.c. meberrât) hayır için, sevap kazanmak üzere yapılan iş

mebguz ("gu" uzun okunur, a.s. buğz'dan) buğzedilmiş, nefret edilmiş, sevilmemiş, (bkz: menfur)

mebhas (a.i.c. mebâhis) 1. bir şeyin arandığı yer. 2. arama, araştırma yeri. 3. bâb, fasıl. 4. "-logie ilim, bilim" sözünün karşılığıdır

mebhas-ı adalât anat. kasbilim

mebhas-i ahcârıjeol taşbilim, litoloji

mebhas-i a'sâb fels. sinirbilim, nevroloji, (bkz: mebhasü'l-a'sâb)

mebhas-i cümûdiyye coğr. buzul bilimi, fr. glaciologie

mebhas-i enhâr coğr. akarsu "bilimi, fr. potamoloji

mebhas-i esbâb fels. nedenbilim, etioloji

mebhas-i esvât gr. sesbilgisi, fonetik

mebhas-i gayât fels. erekbilim, teleoloji

mebhas-i hayvânât-ı nâime zool. yumuşakçalar bilimi

mebhas-i kuvvet-i hava fiz. aerodinamik

mebhas-i ma'rifet fels. bilgi kuramı, fr. gnoseologie, epistemologie

mebhas-i müstehâsât eskivarlık bilimi, paleontoloji, (bkz: mebhasü'l-müstehâsât)

mebhas-i rüşeym biy. embriyoloji

mebhas-i tasvîr-i cibâl coğr. dağbilgisi

mebhas-i tavsîf-i maâdin kim. metalografi

mebhas-i tufeylât zool. asalakbilimi

mebhas-i zıya fiz. ışıkbilgisi

mebhas-i vücud fels. fr. ontologie

mebhasü'l-a'sâb anat. sinirbilimi, nevroloji, (bkz: mebhas-i a'sâb)

mebhâsü'l-beşer antropoloji

mebhasü'l-eşkâl bot. morfoloji

mebhasü'l-ev'iye anat. damarbilimi

mebhasü'l-ezhâr çiçekler ilmi, bilgisi

mebhasü'l-harekât fiz. devinbilimi, fr. dynamique

mebhasü'l-izâm anat. kemikbilimi

mebhasü'l-miyâh hidroloji

mebhasü'l-müstehâsât jeol. eskivarlık-bilimi, paleontoloji, (bkz: mebhas-i müstehâsât)

mebhasü'l-uruk ırkbilim

mebhasü'r-rüşeym anat. embriyoloji

mebhûr (a.s. buhr'dan) soluyan, soluğan, tıknefes illetine uğramış olan [insan veya hayvan]

mebhûs (a.s.) bahsolunmuş, sözü geçmiş, (bkz: mezkûr)

mebhûsü'n-anh bahsolunmuş, sözü geçmiş [nesne]

mebhûs (a.s. bahs'tan) soluğan, tıknefes [insan, hayvan]

mebhût (a.s. beht'den) hayrette kalmış, şaşmış, (bkz: mütehayyir)

me'bız (a.i.c. meâbız) anat. diz kapağının arkasındaki çukur

me'bızî (a.s.) anat. dizkapağının arkasındaki çukurla ilgili, dizardıya ait

mebî' (a-s. bey'den) satılmış şey

mebît (a.i. beyt'den) geceleyecek yer

mebîz (a.i. beyz'den c. mebâyiz) l. hek. rahmin sağında ve solunda olmak üzere, iki tarafında bulunan guddeler, bezler, bezeler. 2. bot. yumurtalık

mebîz-i a'lâ anat. yumurtalığı üstte, fr. ovaire superieur

mebîz-i esfel anat. yumurtalığı altta, fr. ovaire inferieur

meblağ (a.i.c. mebâliğ) para, akçe

meblû', meblûa (a.s. bel'-den) bel'olunmuş, yutulmuş

Lokma-i meblûa yutulmuş lokma

meblûl (a.s.) ıslanmış, ıslak; nemli, yaş

meblûle (a.s.) ["meblûTün müen."]. (bkz: meblûl)

mebnâ (a.i.c. mebânî) 1. yapı yeri, bina yeri. 2. yapı, bina

mebnî (a.s.) 1. bina olunmuş, yapılmış, kurulmuş. 2. bir şeye dayanan. 3. ...den dolayı, ...den ötürü. 4. a. gr. son harfi hiç bir şekilde değişmeyen, sabit harekeli kelime

mebnî ale'l-hikâye bir hikâyeden çıkarılmış veya bir hikâyeye dayanılarak söylenilen söz

mebniyyen (a.zf.) 1. yıkılmamış, ayakta olarak. 2. bina hâlinde

mebrûd (a.s.) soğumuş, soğuk

mebrûk (a.s.) tebrike şâyeste [kimse, şey]; kutlu

mebrûke (a.i.) 1. [mebrûk'ün mü-ennesi]. 2. kadın adı

mebrûr, mebrûre (a.s. birr'den) 1. hayırlı, makbul, beğinilmiş [iş, şey], (bkz: mergub). 2. i. [ikincisi] kadın adı

mebrûs (a.s.) baras hastalığına tutulmuş olan. (bkz: baras)

mebrûz (a.s.) 1. ibraz olunmuş, gösterilmiş. 2. açılmış [mektup]

mebsûs (a.s.) yayılmış, dağılmış, saçılmış; herkese yayılmış, herkesçe duyulmuş

mebsûs (a.s.) 1. gösterilmiş. 2. açılmış [mektup]

mebsût, mebsûta (a.s.) 1. bastolunmuş, yayılmış, açılmış

Zamme-i mebsûta "o" sesi. 2. uzun uzadıya anlatılan. 3. g. s. bir yazı sitili

mebsûten (a.zf.) mebsût olarak

mebsûten mütenâsib mat. biri, ötekinin sayısına göre büyüyen veya küçülen iki adedin aralarındaki nispet

mebşûre (a.s.) yüzü, boyu boşu yerinde, güzel [kadın]

mebşûş (a.s.c. mebâşîş) silinmiş

nıebtûn (a.s.) ölümü intâceden ve -Buhârî-i Şerîfdeki bir hadîse nazaran- tutulanı hükmen şehit sayılan salgın dizanteriye tutulmuş kimse

mebtûte (a.i.) fık. üç talâk ile boşanmış olan kadın

me'bûn (a.s.) ibnelik hastalığına tutulmuş olan, ibne

meb'ûs (A.s.c. meb'ûsân) 1. ba's olunmuş, gönderilmiş, (bkz: mürsel). 2. i. peygamber olarak gönderilmiş kimse. 3. i. halk tarafından seçilerek parlamentoda yer alan kimse, milletvekili. 4. öldükten sonra diriltilmiş olan [kimse]

meb'ûsân (a.i. meb'ûs'un c.) meb'uslar, milletvekilleri

Meclis-i meb'ûsân âzası halk tarafından seçilmiş olan millî meclis

meb'ûsiyyet (a.i.) mebusluk, milletvekilliği

mebyet (a.i.) geceleyecek yer

mebzul (a.s. bezl'den) ibzal olunmuş, bol, çok

mebzûlen (a.zf.) bol olarak, bolca, çokça, esirgenmeyerek

mebzûl (a.i.) çokluk, bolluk, (bkz: kesret, mebzûliyyet)

mebzûliyyet (a.i.) bolluk, çokluk, (bkz: kesret, mebzûlî)

mebzûliyyet-i elvan renk bolluğu

mecâ' (a.i.) açlık, (bkz: mecâet)

mecâdîf (a.i. micdâfın c.) kayık, sandal kürekleri

mecâdil (a.i. micdel'in c.) köşkler, kasırlar

mecâe, mecâet (a.i.) acıkma; açlık, (bkz: cû')

mecal (a.i.) 1. güç, kuvvet, takat. 2. fırsat, imkân

Bî-mecâl kuvvetsiz, takatsiz

mecali (a.i. meclâ'nın c.) aynalar. (bkz: meraya)

mecâlis (a.i. meclis'in c.) 1. meclisler, toplantılar, toplantı yerleri, (bkz: meclis). 2. köşkler

Mecâlis-i Seb'a (yedi meclis) Hz. Mev-lânâ'nın dinî, ahlâkî nasihatlannı hâvî bir eseri

Mecâlisü'n-Nefâis (güzelliklerin toplantıları) ünlü Çağatay şâiri Ali Şîr Nevâî'nin 1491 de hazırladığı XV. Yüzyıl Çağatay ve îran şâirleri hakkında değerli bilgiler veren ünlü eseri

mecâmi' (a.i. mecma'ın c.) toplanılacak yerler, toplantı yerleri

mecâmî' (a.i. mecmûa'nın c.) dergiler

mecâmi (a.i. micmer' ve micmere'nin c.) buhurdanlar, içinde tütsü yakılan kaplar

mecânik (a.i. mencenik'ın c.), (bkz: mecânîk)

mecânîk (a.i. mencenîk'in c.) [eskiden] mancınıklar, savaşlarda büyük taşlan atmakta kullanılan sapanlar, (bkz: mencenikat)

mecânîn (a.s. mecnûn'un c.) deliler, çılgınlar, aklından zoru olanlar

Darü'l-mecânîn (mecnunlar yurdu) akıl hastahânesi, tımarhane

mecârî (a.i. mecrâ'nın c.) suyolları, akıntı yerleri, su yatakları

mecârî-i hevâiyye zool. balina, gergedan, yunus balığı gibi bâzı hayvanların başlarının üst tarafında açılmış bulunan bir veya iki delik

mecârî-i teneffüsiyye anat. teneffüs boruları

mecaz (a.i. cevâz'dan c. mecâzât) 1. yol, geçecek yer. 2. hakikatin, gerçeğin zıddı. 3. ed. kendi öz manâsıyla kullanılmayıp, benzerlikle, benzetme yolu ile başka bir mânâda kullanılan söz "arslanlar ilerliyor" derken, ars-lan kelimesinin Türk askeri mânâsına gelişi gibi

mecâz-ı mürekkeb ed. (bkz: istiâre-i mürekkebe)

mecâz-ı mürsel ed. bir kelimeyi hakikî mânâdan mecazî mânâya naklederken aradaki alâka ve münâsebetin müşabehetinden (benzeyişinden) başka bir hâle istinâd etmesi'dir

mecazen (a.zf.) mecaz yoluyla, mecaz olarak

mecazî (a.s.) mecaza ait, mecazla ilgili olan

Ma'nâ-yı mecazî mecaz, gerçek olmayan mânâsı

Aşk-ı mecazî dünyâdaki güzelleri ve dolayısıyla Allah'ı sevmek

Mülk-i hakîkî ve mecazî Allah'ın hakikat ve ruh âlemi

mecâzîb (a.s. ve i. meczûb'un c.) meczuplar, cezbeye tutulmuş olanlar, dîvâneler, abdallar; sevgiden aklını kaybetmiş olanlar

mecâzistân (a.f.b.i.) mecaz yeri

mecbûb (a.s.) zekeri, husyeleri kesilmiş

mecbûl (A.s. cibillet'den) 1. yaratılmış, (bkz: âferîde). 2. yaratılışında bir hal ve sıfat bulunan. [Arapçada "yaradılışı iri olan" mânâsı vardır]

mecbûle (a.i.) ["mecbûl" ün mü-en.]. (bkz: mecbûl)

mecburen (a.zf.) mecbur olarak, zorla, zoraki

mecburî, mecbûriyye (a.s.) yapma zorunda bulunanlar, ister istemez, zor altında

Hizmet-i mecbûriyye mecburî, yapma zorunda bulunulan hizmet

mecburî hizmet devletin yaptırdığı görev

mecbûriyyet (a.i.) mecburluk, zor, zora tutulma

meccân (a.s.) bedava, parasız, ücretsiz

meccânen (a.zf.) bedava, parasız, ücretsiz olarak

meccani (a.s.) parasız, bedavacı

Leylî meccani parasız yatılı

meccâniyyet (a.i.) meccânîlik, üc-retsizlik

mecd (a.i.) büyüklük, ululuk; şan ve şeref

Dâme mecdühû ululuğu, büyüklüğü devam etsin!

Sûre-i mecd Kur'ân'ın ilk sûresi, (bkz: seb'ül-mesânî, sûretü'l-hamd, sûret-üş-şükr)

mecdûd (a.s.) 1. rızkı bol, nasibi açık, bahtiyar. 2. erkek adı

nıecdûl (a.s. Cedi'den) 1. sağlam [şey], (bkz: muhkem). 2. bükülmüş. [Arapçada "kemikli ve yapısı sağlam kimse" manasınadır]

mecdûr (a.s.) hek. çiçek çıkarmış [kimse]

mecel (a.i.) zool. ampul, kabarcık

mecellât (a.i. mecelle'nin c.) kitaplar, mecmualar, dergiler

Mecellât-ı atîka eski kitaplar

mecelle (a.i.) 1. kitap mecmua, dergi. 2. huk. Tanzîmat'dan sonra 1869-1876 arasında fıkıh ilminin muameleye ait olan kısmına dâir te'lif edilmiş meşhur eser

mecenn (a.i.). (bkz. mecenne)

mecenne (a.i.) 1. cinni çok olan yer. (bkz: dîvlâh). 2. delilik, divanelik. 3. kalkan, siper

mecerre (a.i.) astr. Samanyolu, (bkz: keh-keşân)

mechel (a.s.c. mecâhil) 1. nişansız, belirtisiz. 2. yolu izi olmayan çöl

mechele (a.i.) birini cahilliğe sevke-den şey

mechûd (a.s. cehd'den) 1. cehdo-lunmuş, çalışılmış, uğraşılmış. 2. kudret, kuvvet, güç

Bezl-i mechûd, Sarf-ı mechûd olanca kuvveti ile

meçhul, meçhule (a.s. cehl'den) 1. bilinmeyen, meçhul. 2. gr. edilgen [bilmekten "bilindi", çalışmaktan "çalışıldı.." gibi]

mechûlü'l-ahvâl neyin nesi olduğu bilinmeyen kimse

mechûlü'n-neseb kimin çocuğu olduğu bilinmeyen

mechûlât (a.s. mechûl'ün c.) meçhul olan, bilinmeyen şeyler

mechûliyyet (a.i.) meçhullük, bilinmezlik

mecî' (a.i.) geliş, gelme

mecîd (a.s. mecd'den) 1. Allah adlarındandır

Abdü'l-mecîd Allah kulu. 2. şan ve şeref sahibi, büyük, ulu. 3. i. Abdü'l-mecid'den bozularak erkek adı

mecîdî, mecîdiyye (a.s.) Sultan Abdülmecit'le ilgili

Sîm mecîdiyye yirmi kuruş değerinde gümüş para

mecîdiyye altını Abdülmecit zamanında çıkarılmış altın lira

mecîdiyye nişanı Abdülmecit zamanında çıkarılmış nişan

mecîdiyye çeyreği beş kuruşluk gümüş para

mecîdiyye (a.i.) Sultan Abdülme-cit'in tahta çıkışının altıncı yılında (1260 = 1844) onun adına kesilmiş olan altın ve gümüş sikkeler, [daha ziyâde 20 kuruşluk gümüş sikkelere verilen bir addır]

meclâ' (a.i. cilâ'dan. c. mecâlî) 1. çıkma yeri, görünme yeri. 2. ayna. (bkz: mir'ât, secencel)

meclis (a.i. cülûs'dan. c. mecâlis) 1. oturulacak, toplanılacak yer. 2. görüşülecek bir mes'ele için bir araya gelmiş insan topluluğu. 3. devlet işlerini görüşmek üzere milletvekillerinin toplanması ve bu milletvekillerinin toplandıktan büyük bina

Def-i meclis bir toplantıya son verme

Sadr-ı meclis bir toplantıdaki başkanlık yeri

meclis-i âlî-i hazâin mâliye işlerini yoluna koymak üzere teşkil olunan hey'et

meclis-i âlî-i sıhhî Yüksek Sağlık Şûrası

meclis-i âlî-i Tanzimat Tanzimat'ın îcâ-bettirdiği kanun ve nizâmnâmeleri hazırlamak, memleketin ıslah ve îmân için alınacak tedbirleri müzâkere ve karar ittihâz etmek, mevcut nizâmnâmelerden ıslâha muhtaç görülenler hakkında mütâlâa bildirmek ve bunların tâdillerini hazırlamak, nazırların vazifelerinden dolayı mes'ûliyetleri hâlinde muhakemelerini bidâ-yeten yapmak vazîfeleriyle mükellef olmak üzere 1270 (1854) târihinde kurulan meclis

meclis-i â'yân 1) Osmanlı Imparatorlu-ğu'nda iki millet meclisinden, üyeleri hükümetçe seçilmiş olanı; 2) [bugün] senato, cumhuriyet senatosu

meclis-i bey' pazarlık için bir araya toplanma

meclis-i emânet huk. istanbul'da ilk belediye teşkilâtı yapıldığı zaman şehremânetinde ihdas edilen, Hükümet tarafından tâyin edilmiş altı azadan olma meclis idi

meclis-i hâss-ı vükelâ kabine toplantısı

meclis-i idare 1. evvelce halkın seçtiği il meclisi. 2. yönetim kurulu

meclis-i idâre-i emvâl-i eytâm yetimlerin mallarıyla ilgili olan hukukî işlemleri incelemekle görevli bulunan kurul

meclis-i kebîr-i maârif maarif işleri hey'e-ti. [bugünkü Millî Eğitim Bakanlığı "Ta'lim ve Terbiye Dâiresi" karşılığı]

meclis-i mâliyye mâliye nezâreti danışmanı kurulu

meclis-i meb'ûsân Osmanlı imparatorluğunda iki millet meclisinden, üyeleri, halk tarafından seçilmiş olanı

meclis-i meşâyih [eskiden] tekkelerin işleriyle meşgul olmak üzere meşihat dâiresinde kurulmuş olan bir teşekkül

meclis-i mey içki meclisi, (bkz: bezm-i mey)

meclis-i müessisân huk. kurucu meclis

meclis-i şer' şeyhislâm kapısında veya kadıların yanında kanun hükmü alınmak üzere yapılan toplantı

meclis-i şükûfe tar. lâle yetiştiricilerinin lâle cinsleri, bakımı ve şâire üzerine tertîbet-tikleri kongre

meclis-i tedkîkat-ı şer'iyye mülga Meşihat Dâiresi'nde bir reisin riyaseti altında müteşekkil hey'et-i âliye idi ki, 21 Muharrem 1290 tarihli talimatname ve zeyillerinde yazılı olduğu üzere kendisine tevdi olunan işlerle fetvahaneden havale olunan ilâmların vakii hâle ve zabıtnamelerine uygun olup olmadığını tetkik ederdi

meclis-i ülfet konuşma meclisi

meclis-i vâlâ-yi ahkâm-ı adliyye ıslahat hareketlerinin îcâbettirdiği yeni nizâmnâmeleri hazırlamak, me'murlarm muhakemelerimle meşgul olmak, lüzum gösterilen devlet işlerinde rey vermek üzere 1253 (1837) yılında teşkil olunan meclis

meclis-i vükelâ kabine toplantısı [bugünkü "bakanlar kurulu"]

meclis-ârâ (a.f.b.s.) meclisi süsleyen, hoşsohbet kimse

meclis-efrûz (a.f.b.s.) 1. meclisi aydınlatan, parlatan, (bkz: meclis--fürûz). 2. muz. Türk müziğinin en az beş asırlık bir mürekkep makamı olup numunesi kalmamıştır

meclis-fürûz (a.f.b.s.) meclisi aydınlatan, ışıklandıran, (bkz: meclis-efrûz)

meclisî (a.s.) 1. meclise ait, meclisle ilgili. 2. muz. hâlen Azerî müziğinde kullanılmakta olan bir makamdır


Yüklə 17,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   89   90   91   92   93   94   95   96   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin