“BAĞDATLI ŞAHSEVEN KIZILBAŞLAR”DA HALK İNANÇLARI
Dr. Yaşar Kalafat
GİRİŞ:
Kızılbaşlık genelde Alevilik karşılığı olarak kullanılır ve bu tanımlama Aleviliğin genelini kapsamış olur. Ancak bazı kaynaklarda ve bir kısım izah şekillerinde de Kızılbaşlık Alevilik üst başlığının altında Aleviliğin türlerinden bir inanç türü olarak geçtiği de olur.1 Biz bu sorunun İran Türk kültür coğrafyasındaki cevabını büyük dedesi kethüda/kenthüdalık yapmış bir Şahseven Kızılbaş’tan öğrenmek istedik.2 Bu arayışımıza Bağdat Şahsevenlerinin halk inançlarına dair öğrenmek istediğimiz halk inançları içerikli diğer hususlar da eklendi. Bu yazımızda halk inançlarına dair tespitlerimize ve bu konudaki bulguları Türk kültürlü diğer halkların inançları ile yapacağımız karşılaştırmalara yer vereceğiz
METİN:
Kızılbaşlık tanımlaması genelde askerî bir adlandırmadır. Şahsevenlik, Kızılbaşlıktır ve sadece İran Türkleri değil Türkiye veya Türkmenistan Türklerinden de Şahsevenlik tanımlaması kapsamına giren ve Sünnî olan Türkmen yoktur. Şahsevenlerin hepsi Kızılbaştır.3 Sava-Kum’da ayrıca Şahsevenlerin yanı sıra Garaganlılar4 Halaçlar ve diğerleri de vardır. Ancak bunlar Şahseven değillerdir. Sava-Kum Şahsevenleri’ni Nadir Şah Kaşkay’dan Mugan’dan Erzurum Derbenti üzerinden Kerkük’e oradan Sava’ya getirir. Bu gelişe Şah Abbas’a olan küskünlükleri yol açar. Kendilerine Goruk/yurt verilmemiştir. Goruk almış tayfalar yurt ediniyor kendi vergilerini kendileri topluyor merkezi hükümete oluşturdukları bütçeden vergi veriyorlardı. Böylece hazineleri oluşuyordu. Sava’ya gelenleri Nadir Şah, Kaşgayıstan’a iskân edilenler, Mugan’a iskân edilenler ve Sava-Hemedan, Kum’a iskân edilenler ki bunlarda yakın uzak çevreye yayılırlar, 3 büyük iskân bölgesine yerleştirir.5 Güney Azerbaycan ve İran coğrafyasının genelindeki Türklüğü Şahseven Türklüğünü anlamadan anlayabilmek mümkün değildir. Biz bu topluma yörenin il yıllıklarındaki bilgilerden hareketle halk inançları bakımından değinmiştik.6 Ancak Sava Kızılbaş Şahsevenleri’ni yakından tanıyabilmek için boy teşkilatları ile yaylak ve kışlarları ile incelemek gerekir.7
Kum-Sava’daki Bağdatlı Şahsevenleri’nin miktarları yaklaşık olarak 1 milyon çıvarındadır. Yaylak-Kışlak toplam iskân alanları 200–300 den fazla kent/köy oluşturur. Geçmişte evlilik yaşı erkekler için 12–14 ve kızlar için 9 idi. Erkeğin daima birkaç yaş büyük olması istenmiştir. Şimdilerde evlilik yaşı hala çok erken iken biraz büyütülmüştür. Geçmişte her ailede en az 10 çocuk olurken şimdilerde bu miktar 4–5 lere düşmüştür. Bu toplumda yakın evlilik çok yaygındır. Çok kere evlilikler kendi içlerinde olur. Dışardan Şahsevenlerin arasına girmiş gelin veya damada Şahsevenler Şahseven kimliği verirler ve onun bu yolla Şahseven olması sağlanılır. Bu uygulama muhakkak yapılmalıdır. Bunların isimlerinin sonuna “zade” son eki eklenir. Bu isim hep devam eder. Onların, doğma Şahseven değil olma Şahseven oldukları hep vurgulanır ve unutulmaz. Mesela valizadelerden denilince, Vali ailesi vesilesi ile Şahseven toplumuna sonradan eklenmiş anlamına gelir.
Şahseven Kızılbaşlarının inançlarında din anlayışlarında 30–40 yıl evveline kadar yoğun bir “Deli Dumrul” çizgisi hâkimdi. Bu inanç yapısını yansıtan bir anlatı çok tipik bir örnek teşkil eder. Yaylak ve kışlak hayatı yaşayan Şahseven Kızılbaşları koyunların yılın ikinci doğum mevsimi olan yaz-bahar’da binlerce koyun sağılmış kaplar doldurulmuş ancak ailenin bütün fertlerinin uğraşıları ile baydalar/süt kapları henüz toplanmak üzere iken, ana-baba günü yaşanmaktadır. Kuzuların sağımdan sonra analarına meleşerek koşuştukları bir esnada bardaktan boşanırcasına bir yağmur yağar. Koyun- kuzu, çoluk- çocuk, yağmur- çamur ağlaşan meleşen birbirine karışır. Bu esnada tayfanın en yaşlı en saygın kişisinin ağ sakalının dağa doğru hızlı adımlarla koştuğu görülür. Nereye gittiği sorulduğunda, Tarı’ya/Tanrı’ya gittiğini, olup bitenin hesabını soracağını, mevsimin bu zamanında günün bu vaktinde, bu yağmurun rüzgârın zamanımı, yerimi diye öğreneceğini söyler.
Bu tutumu ile Aksakal kişi, Tarı/Tanrı için dağa yükseklere çıkılması gerektiğini düşünmekte ve O’nun ancak orada bulunabileceğine inanmaktadır. Kızılbaş aksalın her şeyin O’nun elinde olduğu inancı da vardır. Ancak O’nunla konuşulabileceğine, O’nun haksızlık yapmayacağına da inanmaktadır. Halkına karşı olan sorumluluğu ona muhatabı Tanrı da olsa hak arama yetkisi verdiğine de inanmaktadır.8 Benzeri tiplemeleri Türkistan’da da görmekteyiz.9
Tanrı’yı tarı olarak tanımlama Azerbaycan şiirinde de görülür. Şiirde,
“Beni bir arı vurdu
Dinbiği sarı vurdu
Arı böyle vurmazdı
Gökteki Tarı vurdu” denilmektedir.
Şahseven Kızılbaşlarının 40–50 yıl evveline kadar ki inançlarında namaz olgusu yoktu keza cami, oruç, hac, İslamî anlamda kurban ve kelimeyi şahadet de yoktu.10 Bununla birlikte buradaki seyitler de oruç tutarlar. Çocuklar diğer Müslüman kesimlerde olduğu gibi sünnet edilir. Hac niyetine o dönem itibariyle çok seyrek de olsa Kerbelaya gidildiği bilinmektedir. Kelba Ceylan, Kelba Güneş gibi bayan isimleri bu şahısların Kerbayi olmalarından ileri gelmektedir. Meşed şehrinin kutsiyetini göstermesi baımından, Meşhedullah şeklinde insan isimlerine rastlanır. Kerbelaya gidenlerin miktarı Meşet’e gidenlerden çok fazla olur. Bu inançlarda Bağdat Şahsevenleri’nin Kerkük serüveni yaşamış olmalarının etkileri de aranabilir. Aşure günleri yaya olarak Seyit Babagar, Sütlü İmamzade gibi imamzadelerin ziyaretine gidilir. Giderken ve orada Sine Dövme yapılır. 6 ay 1 veya 2 yıl ara ile yapılan bu ziyaretlerde kurban kesilir. Kesilen kurbanlar kesildikleri yerlerde bırakılırlar. İslam’daki kurban bayramı kurbanı bu toplumda yoktur. Kurban adak, nezir olarak yaşatılmaktadır. Şahseven kızılbaşları Hayırlı bir işleri olunca, mesela bebek dünyaya gelince, askerden salimen dönülünce, sünnet yapılınca veya araba alınınca kurban niyetine hayvan kesilir. Ziyaret edilen imamzadelerden Seyyid Babagar’ın türbesi Kum ile Sava arasındadır. Her oymağın yerleşim yerine yakın olan adeta tercih ettiği bir imamzadesi vardır. “ocaklara gelince hem seyitler ve hem de imamzadeler ocaktırlar. Seyyid/Seyit ölünce adeta bir şekilde imamzade olur. 11
Dualar da çok kere bu mekânlarda yapılır. Sünni İslam’da dualar daha ziyade ezan ile gamet arasında, namazda secde anında, gece uyanınca, berat gecelerinde, Hac ziyareti esnasında, yağmur yağarken yapılmasının hayırlının fazlalığına inanılır. Kızılbaşlık inancı Şii İslam tarafından örtüldüğü nispette dua makamları imamzade türbeleri Kerbela ve Meşet’de yapılmaya başlanır
Bağdatlı Şahseven Kızılbaşlarda nikâhı seyit kıyar, defin işlemlerine seyit nezaret eder. Benzeri dinî uygulamaların yetkili ve sorumlusu olan seyittir. Kan davalarında kethüda rol alır seyit de barıştırıcı olarak ona yardımda bulunur. Bu toplumla cem inanç ve uygulaması yoktur. Keza Dedelik ve Babalık kurumları da yoktur. Şahseven Kızılbaşlarının meclislerinde gopuz/kopuz çalınır. Kuzey Azerbaycan’ın sazından az-çok farklıdır. Çoğur/çöğür olarak bilinir. Şahseven Kızılbaşlarında yaşanılan bu toplantıların dinî inançla ilgileri yoktur.12
Kızılbaş toplumunda seyidin yeri zamanla önem kazanır olmuştur. Yakın geçmişe kadar seyide değil itibar, ondan kaçılır ona tepki gösterilirdi. Kızılbaş toplumu Şiileştikçe Kızılbaşlıktan kopmakta ve aynı derecede de Farslaşmaktadır. Kızılbaşlık İran Şahseven Türklerinin kimlik belirleyicisi olmuştur. Şahseven Kızılbaş kimliğinin korunmasını isteyen, Farslaşmaya tepkili kesim kimlik kaybı konusundaki gelişmenin önüne geçemezken, kendilerine takdim edilen inancın Şiilik de olmadığını ifade etmektedirler. Şahsevenliğin, Kızılbaşlığın şemsiyesi olduğunun farkında olan kesim, tradisyonel ile modernite arasında kimlik sıkışmışlığını yaşamaktadır. Ciddi bir çözüm arayışı vardır. Hüccetül İslam, merce-i taklit noktasında Kızılbaş inançlı halk, verdiği humus vasıtasıyla, inançları ile birlikte etnik kimliğinin de kaldırılmasına, kimlik değişimine uğramasına katkıda bulunmuş olmaktadır. Şahseven Kızılbaş aydını bunun farkındadır ve mücadelesini vermektedir.
Yeni doğan uşağa/çocuğa adını annesi koyar. Bu toplumda otorite kadınlardadır. Neve ve neticelerin torunların ve onların çocuklarının ismini evin büyük kızı tayin edebildiği gibi asıl aile için sorunlarda çözümleyici de keza ailede ki büyük kızdır. Kastedilen aile büyük aile tipidir, oldukça kalabalık olur.13 Şahseven Türk halk inançları kültüründe anaerkilliğin dominant olduğu söylenilebilecektir. Bu tespiti doğrulayan başka bulgular da vardır.14
Halk tababetindeki tedavi yöntemlerinden birisi de bu toplumda Perpilemek’tir. Bunun için seyit hastaya gelir veya seyide gidilir. Hastasını okuyan seyit aniden bir şapalak/şaplak/tokat vurur. Bu bir şoklamadır. Hasta aniden kendine gelir, bu duruma “içindeki çıktı” tabir edilir. Bu tedavi şekli yeterli bulunmaz ise tedaviyi yapan bir kâğıda ilgili şeyleri yazar ve onu dörde katlar. Hasta çocuk ise anası onu balasının döşüne bir muncuk/boncuk ile Sancar/takar.15 Parpılamanın ilk çıkış noktası Kurtayağı ile yapılan parpıdır. Bu parpı şekli İran Türk kültür coğrafyasında halk tedavisinde hala yaşamaktadır.16 İran Türk sözlü kültüründe “kurt başı gezdirme” tabiri vardır. Çok dolaşan, ev ev, kapı kapı dolaşan, her yere girip çıkan kimseler için bu deyim kullanılır. Günümüzde bu söz daha ziyade “kurt başı gezdirme ay uşak” şeklinde yaşamaktadır.17 Sözlü Türk kültüründe kurt etrafında şekillenmiş sözler adeta bir edebiyat oluşturmuştur18
Bebek dünyaya gelince “doğum aşı” olarak “bulamaç” yapılır. Kurban kesilir. Kulağına adı verilir. Bu uygulamayı “göbek kesen/ebe ana” yapar. Çok kere sevdiği kimsenin ismini söyler. İlk diş çıkınca Hedik yapılır.
Kulağa ad vermek, Türk kültür coğrafyasında uygulanmasına sık rastlanılan kulağa ezan veya gamet veya sağ kulağa ezan sol kulağa gamet okunarak çocuğa verilecek ismin 3 defa tekrarlanılması işlemidir. Yer yer uygulama farklılıklarına rastlanılmasa da esası budur. Bazı hallerde göbek adı veya ezan adı ile günlük ad farklılık gösterebilir. Bulamaç da farklı isimler alabilir. Çok kere içine bal ve tereyağı konulan besleme değeri yüksek ana sütünü artırıcı bir aştır. Göbek kesen veya ebe ana’nın çocuğa sevilen bir kimsenin ismini koyması da mesajlı bir uygulamadır. Bu çocuğun, bu ismi almakla, isim sahibi gibi sevilen, başarılı bir kimse olacağına inanılır. Adeta o isim sadece bir kelime değil temenni edilen bir sıfattır, kişilik tiplemesidir. Aşerme döneminde bebek bekleyen anne adayının sevdiği bir kimsenin resmine bakarak bebeğin ona benzemesini istemesi gibi inanç içerir.
Şahseven Kızılbaşları arasında manevî değeri en yüksek kimse Şah İsmail Hatai’dir. Hz. Abbas’ın manevî itibarı çok yüksektir. O’nun adına ant içilir. “Hz. Abbas’ın kesik kolu hakkı için” denir. Hz. Ali ve Hz. Hüseyin’in de manevi itibarı çok yüksektir. Hz. Hasan pek tanınıp bilinmez. Bunların yarım asır evveline kadar sadece isimleri bilinirdi. Şiiliğin bölgeye, yani Bağdatlı Şahsevenler olarak bilinen halkın arasına girişi “İslam’ın gelişi” olarak bilinir. Aşure Günü sine dövmeğe değil aşure aşı yemeğe gitmeği tercih eden tekerlemeler fıkralar anlatılırdı. İmamzadelerin türbeleri ile onları küçük düşüren veya halkın nazarındaki gerçek yerlerini gösteren değimler geliştirilmişti19
Çocuğu yaşamayan aileler, bilhassa ilk çocuklarında 7 yaşına gelinceye kadar saçlarını tamamen kestirmez. Saçı enseden bir kısmını uzatarak kurban ile birlikte kestirirler. Ayrıca özel haller için erkek çocuklarının önden bırakılmış saçlarına “telli” kız çocuklarının önden bırakılmış saçlarına “pürçek” denir.20
Adaklı çocuğun saçının belirli bir kısmının tıraş edilmeyip adakla belirlenen 7 veya 9 yıl geçince kurban kesilerek tıraş edilmesi, çocuğun adanıldığı yatırın isminin çocuğa verilmesi, çocuk büyüdüğünde de o yatıra özel bir bağlılık sergilediği gibi inançlar, Anadolu, Türkmenistan ve bilhassa Özbekistan Türk kültür coğrafyalarında da yaşamaktadır. Bu yörede bu saçın ismi Haydar olarak bilinir.21 Türk halk kültüründe saç bir inanç motifi ve bazı hallerde de kültür kotudur. Doğumda ilk saçın kesilmesi saç toyu ile yapılır. Saça nazar boncuğu örülür. Evli sözlü veya bekâr kızlar saç örgüleri ile mesaj verirler. Yasta saç yonulur, yaslı ailenin yasını saçından ve sakalından takip mümkündür. Saç ulu orta saçılmaz. Saçın dibinde kişioğlunun kutunun olduğuna inanılır.22 Ağ sakal güngörmüş akil er kişiyi ve ak pürçek de güngörmüş kadın kişiyi anlatan tanımlardır.
Bağdatlı-Sava Şahseven Kızılbaş Türklerinde Bey tarafı yeni evlilere çadır veya ev diker/yapar. Kız tarafı çeyiz yapar. Bu toplumda başlık vardır. Beybabası oğluna eskiden ocaktan od da verirdi. Sabaş, düğünlerde saz-davul/zurna-meydan davulu günün erken saatlerinde meydanda çalınmaya başlar. Gençler akşamları davulcu/Çögürcü eşliğinde eğlenceye başlar, akşam olunca kumar oynamaya gidilir. Halay çekilince halay başına yakınları sabaş atmaya başlarlar. Halay 3 bölümdür, halayın sonuna sürekli eklenmeler olur, halay başı, kimseye el vermez. Düğünün bitimine yakın toynalık atılır. Kız babasının ve anasının gönderdiği toynalıkla başlanır. Davulcunun her türlü gösterisi serbesttir. Davulun üstüne oturur ve benzeri hareketler yapar. Ona atılan toynalığa göre hareketler yapar. Toynalık olarak bilinen bu para sermaye olarak birikir düğün sahibi beye ve babasına masrafları karşılaması için verilir.23 Anadolu’da toyu yöneten kimseye toy babası denilen yöreler vardır.
Bu toplumda hına/kına adaklılık nişanesidir. Sözü kesilen kız adaklanmış olur.
Bağdatlı-Sava Şahseven Kızılbaş Türklerinde beyin geline attığı saçının içinde elma, nar ve kelle kant atılır. Bu toplumun halk kültüründe nar geniş yer tutar narı yere dökmeden yiyen kimsenin cennete gideceğine inanılır. Sava İran’ın en ünlü nar yetiştirme bölgesidir. Mecmei olarak bilinen büyük gelin sinisinin içinde muhakkak nar da bulunur ve bunun üzeri kızıl bir örtü ile örtünmüş olur.24 Narın ve elmanın mesajları arasında ortaklık vardır. Her ikisi de halk inançlarına göre çoğalmayı artımı anlatırlar
Bu yörenin Şahseven Kızılbaşları adeta bağımsız devlet gibi bir yaşam sürdürürlerdi. Vergi toplanır, bütçe oluştura bilmek için oturak değil koruk statüsü istenirdi. Koruğun topraklarının korunması ve kullanılması koruk mensuplarına aittir. Özlü bir söze göre “Girenin kanı öz boynunadır”. Bununla anlatılmak istenilen izinsiz bu topraklara giren kimse sahiplerince öldürülebilir ve bu öldürmenin mesuliyeti yoktur. Dökülecek kana izinsiz giren yol açmıştır. Böylece iyi veya kötü niyetle girmiş olmak yabancılar için izinle belirlenir. Aynı amaçla söylenişmiş bir başka anlamlı sözde de “İm bilen ölmez” denir. Bunun açıklaması “im bilmeyen ölür” şeklinde yapılabilir. Her tayfanın bir imi vardır. Şifreyi bilmeyen izin de almamış ise kötü niyetlidir, anlamına gelir.25
Bu yörenin Şahseven Kızılbaşlarında iç oymak ve dış oymak tanımlamaları kullanılır. Damat oymak dışı ise dış oymak denir. İç oymak ise aynı oymak içi evlilikler için kullanılır Şahseven Kızılbaş Türklerinde yezne ve küregen her zaman damat anlamına gelmez yezne daha ziyade nişanlılık dönemi için geçerli bir tanımlamadır. Dış oymak/eşik oymak/çölden başka oymaktan anlamındadır. İç oymak ise aynı oymak içi evlilikler için kullanılır. Bu bulgu bize eşiğin içi ve dışı arasındaki güvenlik, itibar farkını düşündürüyor. Oymak içi evlilik, bu evliliğin içerdiği itibar dışardan eklenti olandan daha farklı olmuştur..
Bir Şahseven “özümüzden eyler” derken, Azerbaycan Türkü “bizden yeğler” der. Anadolu’da bu tanımlama “bizden iyiler” şeklinde yapılır.26 Al karısı, Hamam karısı, Ağaç karısı bu tür kara iyelerdir. Kızılbaş Türk inancında Hamam karısı emcekleri/memeleri anormal büyük olan bir dişi kara iyi olarak tasavvur edilir.27 Bu arada emcek ata, genelde dişi ecdadı anlatmış olur.
Anadolu Türk kültür coğrafyasında da kara iyelerden bahsedilirken “bizden iyiler” “buradan ırak olsun” “iyi saatte olsun” gibi ifadeler kullanıldığı bilinirken, Şahseven Kızılbaşlarında iye, sahip anlamında kullanılması halk inançlarındaki “sahip” algılayışına açıklık getirmesi bakımından önemli bir tespittir.28 Keza hamamların da kara iyelerce mekân olarak seçilmesine dair bulgular var iken “Hamam karısı” tanımlaması da al karısında olduğu gibi açıklık getirici mahiyettedir. Ağaç karısı için de aynı açıklama yapılabilir. Ağaç iyesinin olduğu bilgisine bu iyenin dişi olduğunu da ekleyebiliyoruz. Orman iyeleri arasında Dişilerin de olduğunu Tatar Türk halk inançlarından bilmekte idik.29 Bu konunun içeriği zenginleşebilmiştir. Adeta halk inançlarında dişilik bir adım önde gitmektedir.
Bu toplumun Türkçesinde her sözün sonunda “hoy” eklenir ola, oğlan çocuğu erkek demek iken ola hay, oğlan hey demektir.
Bu toplumda ölünün 3’ü 7 si, 40’ı ve senesi yapılır. Doğumdan sonda annenin ve yavrunun da 40’ı yapılır
Halk tababetindeki tedavi yöntemlerinden birisi de Perpilemek’tir. Bunun için seyit hastaya gelir veya seyide gidilir. Hastasını okuyan seyit aniden bir şapalak/şaplak/tokat vurur. Bu bir şoklamadır. Hasta aniden kendine gelir, “içindeki çıktı” tabir edilir.30 parpılamanın ilk yapılış şekli kut ayağı ile olurdu Bu tedavi şekli yeterli bulunmaz ise tedaviyi yapan bir kâğıda ilgili şeyleri yazar ve onu dörde katlar. Hasta çocuk ise anası onu balasının döşüne bir muncuk/boncuk ile Sancar/takar.31
Anadolu ve Türk kültür coğrafyasının sair yerlerinde görülen bazı inanç motiflerini Sava-Bağdatlı Kızılbaş Şahseven Türklerinde de görmekteyiz. Bu toplumda da gece ev eşik süpürülmez, bu durum “gece süpürgeye el vurulmaz” şeklinde ifade edilir.32 Gece yapılmasından kaçınılan diğer ortak inanç ise eşiğe/dışarıya ıssı/sıcak su dökülmez. Dökenin bir şeye uğrayacağına inanılır.33 Uzun yola çıkanın ardı sıra su dökülür, suyun aydınlık olduğuna inanılır.34
Suda olduğu gibi taş etrafında da inançlar oluşmuştur. Taş serlik, mertlik ve savaş arasında bir simgedir. Sava Kızılbaş Türklerinin komşusu olan aynı bölgenin Hılhavcı diye bilinen Türkmenleri ciddi taş savaşları yapılır. Bunun için ilkin taş toplanır. Taş toplayan taraflar karşılıklı birbirlerini tahrik ederler. Tahrikler sıralı yapılır. Tahriklere sövmeden taş attırabilecek bir noktaya gelinmesi amaçlanır. Sonra karşılıklı taş atma başlar.
Taş savaşını biz ilkin Kars’ta Kayabaşında yapılan savaşlardan biliyoruz. Savaşta taraflar birbirlerini sürer püskürtür belirli yerleri ele geçirirdi. Saatlerce süren bu savaşta yaralanmalar olurdu. Bu savaşı belirli bir yaşın üzerindeki erkekler yapar yetişkinler bu savaşa engel olmaz ve savaş bitince de küslük dargınlık olmazdı. Daha sonda aynı savaş oyununun Bayburt’ta da oynandığını gördük. Galardı/Kaleardı bu savaşın meydanlarındandı. 2008 yılında ise bu oyunun Azerbaycan Türk kültür coğrafyasında da varlığını gözledik. İslam evveli Türk kültürünün bir hatırası olan bu savaş oyununun Gregoryen Türklerce de bilindiğini tespit ettik.
Yapılanmada en yetkili makam ve kişi han ve kethüdadır. Kethüda yapılanmanın idarî, askerî, malî işleri üstlenir. Kethüdanın muhakkak erkek olması gerekmez bayan kethüdalarda olmuştur. Yapılanma kendi içerisinden öğretmen, sağlık personeli gibi elemanlarını da yetiştirir bunlar çok kere halk tababeti uygularlar. Bu yörenin dillerinde Allah lafzı yoktur. Huda ve Tarı tanımlamaları ile Allah anlatılmış olunur. “Huda seni saklasın” veya “Tarı seni saklasın”, tarıy/tanrın nan yığsın” “Gezzebe/gazaba kurusun” gibi kargış ve alkışlar vardır.35 Bu uygulama eski Türk inanç sistemindeki her boyun bir kutsal dağı bir kutsal ağacı ve bir kutsal hayvanı olduğunu hatırlattı.
Şahseven Kızılbaşlarında her oymağın bir Bek’i/beyi vardır. Göç beyin yönetiminde gerçekleşir. Aile reislerinden büyük bek ve bekten büyük Han ve handan da büyük olan kethüdadır. Toplumda yaşanan ihtilaflarda manevi lider durumunda da olan kethüda çözümler. Aç ve açıkta olanlarla yetimlerle ilgilenir. Han ise tepedeki devlet otoritesidir.
Göç başlayınca ilin öğretmeni, sağlıkçısı tümü birlikte göçer. Göç coğrafyası Musagulu’dan başlar Garagan dağlarına kadar gider. İlde her obanın bir dağı bir yaylağı vardır. Hiçbir oba diğer obanın dağına gidemez. Tahta Kapı olmak yerleşik düzene geçmek demektir. Bağdatlı Şahseven Kızılbaşları’nı devlet yerleşik döneme geçirebilmek için sayıları binleri bulan atları imha etmiştir. Halktaki bütün silahlar toplatılmıştır. Keçi kılından yapılan ünlü kara çadırların tümü odlanılmış/yakılmıştır. Ailelerin elinde çadır direği bırakılmamıştır.36 Yeni ocağa ata ocağından od verilmesi uygulamasının en geniş şekli Kaşkaî Türklerinde görülmektedir.37
Ocak Türk kültürlü halklarda kutsaldır. Erkek evlat ocağın direğidir. Ocağı sönsüş olmak ocağı yıkılmış olmakla ocağı viran olmakla eş anlamdadır. Ata ocağından yeni ocakların tutuşturulması ocağın devamı anlamına gelir. Ocak erkek evlat tarafından tüttürülür, kurulup korunup devam ettirilir. “Baca dumansız erkek cefasız olmaz” denilirken erkek farklı mesuliyetinin olduğu anlatılmış olunur. Bu noktada odun yandığı ocak ile içerisinde yaşanılan ocak hatta dolaylı da olsa şifa veren ocak büyük ölçüde eş anlamlıdırlar. “Doğru ocaktan eğri duman çıkmaz” denir. Bazen da “Feleğin ocağı bata bindirdi bizi eğersiz ata” denir. Şahseven adını alınışı da çok kere yanlış bilinmiştir. Şahseven ismi Şah Abbas zamanında verilir. Şah İsmail zamanında var olan Kızılbaşlık Şah Abbas zamanında bu ismi alırlar. Kızılbaşlık öylesine güçlü ve etkili ki, şahlık onların elinde adeta bir oyuncak olmuştur. Şahın kim olacağına veya değiştirilmesi karar verip uygulayabiliyorlar. Bunun üzerine inisiyatif/üstünlük sahibi olma adına isimlerinin Şahseven olmasını sağlıyor. Şurası muhakkak ki Şah İsmail de Şah Abbas da Şii değiller.
Şahsevenlik aynı zamanda bir kimlik edinme ve bir kimlik altında korunma meselesidir. Bu konu Orta Alevi inanç kültürün kimliği bakımından önemli olduğu kadar Türk halk kültürel kimliği bakımından da önemlidir. İran’da Kızılbaşlık kültürel kimliği kendisini Farslığa karşı korurken kapalı toplum yapısı sergiliyor göçer veya yarı göçer hayat tarzı ile de ekonomik gereksinimlerini karşılıyordu. Bu sosyo-ekonomik yapı eğitim ve sağlık ihtiyaçlarını da kendi içinde karşılıyordu. Yerleşik düzen onları Fars sosyal yapılanmasının bir parçası yapmaya başlamıştır. Bu yeni yapı tahran yönetiminin bütün devlet organları ile toplumun içine hulul edebilmiştir. Bu gelişmeye yazılı ve basılı basın da eklenince Şahseven Kızılbaş Türk kimliği Şii Fars kimliği tarafından kuşatılmıştır. Alevi veya Kızılbaş Türk inanç kimliği Türk dil kimliği ile çelişkiye düşürülmeğe sadece İran’da değil, Irak’ta, Suriye’de ve Balkanlarda da yaşanmaktadır. Anadolu’da durum oldukça farklıdır.
Suriye’de bayır-Bucak Türkleri arasında Nevruz/Yeni gün ile ilgili inançları incelediğimiz zaman ilgin bir tespitle karşılaştık. Orada Türkmenler Nevruz yerine Muharremliği yerel şartlarında özel bir külte dönüştürmüşlerdi. Bu durumu Arapların sahiplendikleri Nevruzu onlarla birlikte onların anladığı gibi kutlayıp Türk olarak, Türklüğü muhafaza etmek mümkün değildir şeklinde izah ediyorlardı.
Irak Türk Alevilerinde durum daha farklı idi. Bu coğrafyanın Alevi Türkü bir taraftan dil bakımından Araplık-Farslık ve Kürtlük arasında diğer taraftan da Şiilik-Sünnilik ve Şafilik arasında sıkışmışlardı.
Anadolu’da Alevilik Sünniliğe karşı direnirken dil farkı yaşamamaktadır. Aynı dilli farklı az-çok farklı inançlı iki kesim arasındaki direnç noktası sadece inançta yoğunlaşmaktadır. Kimliğine sahip çıkma bu coğrafyada farklı bir seyir izlemektedir.
Balkanlarda bilhassa Arnavutluk ve Bulgaristan’da Alevi kimliği arayışı ve inşası bakımından şartlar farklı bir seyrin gelişmesine yol açmıştır. Osmanlı Türk yönetimi döneminde Balkanlarda halk İslam’ını kırsal kesimde büyük ölçüde Alevi inançlı İslam temsil ediyordu. Makedonya’da biraz farklılık arz etse de genel durum bu idi ve daima Anadolu merkezdi. Arnavutluk Aleviliğinde günümüz itibariyle Bektaşiliğin kimlik belirlemede ki yerinin fazla sabit olduğunu söylemek zordur. Bulgaristan’da Türk kimliği Türk dilinin yaşama şansı nispetinde gelişmiş ve şekillenmiştir. Kırsal kesimde Bulgaristan İslam’ının Aleviliğinde kimliğin gelişme seyri için fazla bilgi sahibi değiliz.
Bu bölümü toparlamak gerekir ise söylenilebilir ki, Osmanlılık kendi coğrafyasında geliştirdiği kültürel kimlik içerisinde merkezi idare ile halk kesimleri arasındaki zaman zaman çıkan ihtilaflara rağmen Aleviliğe de yer vermişti. İran’da ise Pehlevî ailesi yönetime gelinceye kadar Türk kesimler arasında çok ciddi bir inanç ihtilafı yoktu. Aynı zamanda yönetimin resmi dili ile Türk dilli farklı inanç kesimlerinin arasında da dil aynılığı nedeniyle kimlik ihtilafı yoktu. Günümüzde Türk, Arap ve Fars resmi dilli yönetimler ortak bir kültür havzasını tekrar oluşturmak istiyorlar ise Alevi veya Kızılbaş inanç kültürel kimliğini yok saymaksızın bir kültür stratejisi geliştirmek durumundadırlar.
SONUÇ.
İran Türklüğünü anlayabilmek ciddi teoloji bilgisini de gerektirmektedir. Özellikle İslam tarihini ve İslam’dan evvelki Türk dinî hayatını, ilaveten bölge dinlerinin bilinmesine ihtiyaç duyurmaktadır.
Biz bu çalışmamızla halk inançlarından hareketle Şahseven Kızılbaş Türk halk kültürünü daha yakından tanımayı amaçladık. Dinler tarihi disiplininde olduğu gibi din sosyolojisi ve din psikoloji disiplinlerinden yardım alınmaksızın İran Türk Kızılbaşlığının sadece halk inançları derleyip karşılaştırmalar yapmakla bu amaca ulaşılamayacağını tekrar görmüş olduk
Dostları ilə paylaş: |