(41) Ve âminu Bima enzeltü müsaddikan limâ me'aküm ve la tekünu evvele kâfirin Bihi ve lâ teşteru Biayatiy semenen kaliylen, ve iyyaye fettekun;
* Elinizdeki Tevrat’ı tasdik edici olarak indirdiğimize
77
(Kur’an’a) imân edin. Onu inkâr edenlerin ilki olmayın. Âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin ve bana karşı gelmekten sakının.
Ve devam ediyor ben-î İsrâîl mertebesinde olanlara veya genel imân ehline; İmân ediniz, tasdik edici olarak gelmiş olan Kûr’ân-ı Kerîm’e imân ediniz ben-î İsrâîl’e bu hitab hep devam ediyor, ve sizinle birlikte olanı yani Tevrât-ı Şerifi tasdik edene, imân ediniz, sakın a olmayınız küfür ehlinin evvelleri;
Şöyle düşünelim bir derviş Mûseviyyet mertebesine yani tevhid-i esmâ mertebesine ulaştı, Mûsâ (a.s.) ın hayatı bildiğiniz gibi tarikat hayatının hakikatidir, Mûsâ (a.s) ın hayatını incelediğimiz zaman gerçek tarikat ehlinin yaşaması gereken bütün safhalar onun içerisinde mevcut, işte burada demek istiyor ki sen tarikat ehli olduğun halde hakikat ve marifet mertebelerine de imân et yani çünkü ulaşamadın daha oralara, ulaşamadığın için varlığını kabul et ulaşmaya çalış, imân ehli ol yani oralarını inkâr etme, bulunduğun yer tarikat mertebesi ise tarikatta kalıpta daha yukarılara çıkmaktan kendini alıkoyma mânâsına, yani hedef gösteriyor hakikat ve marifet mertebelerini yani bak elindekini tasdik edici olarak gelen Kûr’ân’a imân et, daha henüz anlayamadığın halde ama, varlığını bildiğin için ona imân et, çünkü orada Mûseviyyet mertebesinde Kûr’ân-ı Kerîm’i Zât mertebesi itibarıyla anlamak mümkün değil, eğer anlamak mümkün olsaydı Mûsâ (a.s.) a Kûr’ân-ı Kerîm inerdi Tevrat inmezdi, Kûr’ân Zât demek Kûr’ân—ı Kerîm Zâtın ikrâmı demek, furkan sıfat demek furkan-ı kerim sıfatlar mertebesinin ikrâmı demek, Tevrat ise kelime anlamı olarak haberi daha uzağa ulaştıran mânâsına yani Esmâ-i İlâhiyye mertebesi, daha evvelce peygamberler kendi kavimlerine geldiğinden çevreye şâmil olmadığından Tevrat’ta genişleme başlıyor, İncil ise müjde demek kendinden sonra gelecek olan (Ahmed) adında peygamberin gelişini müjdelemek mânâsına. Bir kişi devamlı olarak tarikat mertebesinde kalırsa kendisine zulmetmiş oluyor Hakkikat-i İlâhiye ye zulmetmiş ve bu
78
Âyete ters düşmüş oluyor. Kısaltmayın değiştirmeyin, Âyetlerimizi, az bir pahaya değere;
Cenâb-ı Hakk insânoğluna burada ne büyük hitab ta bulunuyor ama ne yazık ki biz, herbirerlerimiz genelde çok küçük değerlere Cenâb-ı Hakk’ın âyetlerini satıp değiştiriyoruz, nedir bunlar, Cenâb-ı Hakk’ın evvela enfüsi Âyetleri var bizim üzerimizde, ve dışarıda Âyetleri var ve Âyet’te Kûr’ân demek olduğuna göre, herbirerlerimiz Cenâb-ı Hakk’ın Âyetlerindeniz yani Zâti işaretlerindeniz.
“Senüriyhim ayatiNA fiyl afakı ve fiy enfüsihim hatta yetebeyyene lehüm enneHUl Hakk”(Fussilet 41/53.Ayet) yani “Biz onlara hem ufuklarda ve hem kendi nefislerinde delillerimizi-Âyetlerimizi, göstere-ceğiz ki, Kûr'ân'ın hakk olduğu kendilerine açıkça belli olsun.”
Diyor Cenâb-ı Hakk, göstereceğiz diyor ama daha evvel gözükmüyormuydu, gözüküyordu da biz onu idrak edeceğiz mânâsında yani mevcut olanı kendi üzerimizde zuhura çıkaracağız, işte kendinde var olan Allah’ın Âyetlerini sen idrak edemediğinden, onları açığa çıkaramadığından, onları çok basit yerlerde kullandığından yani dünyalık işlerde nefsâni menfaatler üzerinde kullandığından bunun karşılığında senin aldığın şey çok az olduğundan ve onları geçici olarak burada kullandığından Allah’ın Âyetlerini çok az bir değere sattınız, değiştirdiniz ne yazık ettiniz, başka bir yerde bunda bahsederken “fe bi'se ma yeşterun;” (Al-i İmran 3/187.Ayet) yani “bu ne kötü bir alışveriştir” diyor.
O halde Benden sakınınız, Cenâb-ı Hakk dolaylı olarak Allah’tan korkun diyor, burada Benden sakınınız diyor, sakınmaktan maksat;
Şeriat mertebesinde, zâhiri varlığımızı korumak yani beden mülkünü örtmek, günahlara ve haramlara bakmamak sûretiyle sakınmak korunmaktır.
Tarikat mertebesinde, Cenâb-ı Hakk’ın dışında
79
başka şeylere muhabbet etmekten sakınmak, kime ki muhabbet ettiyse bu varlıkta, Hakk sevgisinin üstünde işte ittikasını yapmamış demek olur, varlıklar içinde kime veya neye yaptığı muhabbet Hakk’ın muhabbetinin altında ise onun ittikası doğrudur,
Hakkikat mertebesinde, ittikasına geldiğimizde ittika kendi varlığında İlâh-î varlığın olduğunu bilip, müşahede edip bunu unutmaktan ittika edecek yani kendi nefsaniyetine düşmekten sakınacak, ikiliğe düşmekten sakınacaktır.
Marifet mertebesinin, ittikası, bu yaşantıyı karşı tarafa da aktaracak, bildirecek şekilde hareket etmesi, yani kendisinde müşahede ettiği özelliği dışarıya da müşahede ettirmesi, tabi bunu aktarması için öyle bir gönül bulması gerekiyor onu bulduğu anda bunu faaliyete geçirmesi gerekiyor.
وَلاَ تَلْبِسُواْ الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُواْ الْحَقَّ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ
(42) Ve lâ telbisülHakka Bilbatıli ve tektümül-Hakka ve entüm ta'lemun;
* Hakkı batılla karıştırıp da bile bile hakkı gizlemeyin.
Ve Hakk’ı batıl ile örtmeyin veya karıştırmayın veya Hakk’ın üstüne batıl elbisesini örtmeyin, “Ve kul cael Hakku ve zehekal batıl“ (İsra 17/81.Âyet) yani “Hakk geldi batıl zâil oldu” hükmüyle bu Âyetin hükmü insânların üzerinden kaldırılmış oluyor.
Bu Âyetin mertebeler itibarıyla mânâları da şöyle;
Şeriat mertebesinde başımıza gelen emirlerin Hakk üzere gelmiş olmaları,
Tarikat mertebesinde kendi bünyemizde Hakk’ın dışında muhabbet ettiğimiz şeylerin gidip Hakk muhabbetinin oraya gelmesi.
Hakkikat mertebesinde ise daha evvelce kendimizde var zannettiğimiz beşeri benliğimizin ortadan kalkıp kendi
80
varlığımızda İlâh-î hakikatin zuhura gelmesi, zuhura gelmesi derken başka yerden başka bir şeyin gelmesi gitmesi değil zâten bizde mevcut olan o özelliğin hatırlanması, meydana çıkartılması, daha evvelce bâtıl bir hayat yaşıyorken yani kendi nefsimiz ile birlikte yaşıyorken nefsimizden kurtulup Hakkani yaşantı bizde gerçekleştiği zaman bu Âyet hakikat mertebesi itibarıyla gerçekleşmiş oluyor,
marifet mertebesi, kendimizde bulduğumuz bu yaşantıyı âlemde de seyretmeye başladığımız zaman bu Âyetin marifet mertebesi gerçekleşmiş oluyor. Bir başka ifade ile vehim ve hayal hükmünün gidip İlâh-î hakikatin ortaya çıkması, zâten onlar ortada fakat bizim şuurumuza gelmesidir.
Hakk’ıda gizlemeyin, siz bunu bildiğiniz halde, Bir derviş belirli bir süre belirli bir hakikatleri idrak ettikten sonra tekrar beşeriyetine benliğine düşerde benliğiyle yaşamaya başlarsa bu Âyetin hükmü altına girmiş oluyor nitekim birçok yol ehlinde bunları görüyoruz. Bilinçli olarak yapıldığında böyle olduğu gibi diğer bir şekilde yani bu hakikatleri ortaya çıkaramadığımız için gizlemiş oluyoruz bu da bilinçsiz olarak yapılan iş, fakat bunun bilinçli veya bilinçsiz yapılması kişiyi onun hükmünden kurtarmıyor.
وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْ الزَّكَاةَ وَارْكَعُواْ مَعَ الرَّاكِعِينَ
Dostları ilə paylaş: |