Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi



Yüklə 7,73 Mb.
səhifə421/899
tarix09.01.2022
ölçüsü7,73 Mb.
#96304
1   ...   417   418   419   420   421   422   423   424   ...   899
BOMBA OLAYI

21 Temmuz 1905 günkü, cuma selamlığında^) II. Abdülhamid'e karşı girişilen ve amacına ulaşmayan bombalı suikast. Olay önemine karşın sansür uygulamaları nedeniyle resmi bir tebliğ dışında dönemin İstanbul basınında ayrıntıları ile verilememiş, belgeleri ve konuya ilişkin jurnaller 1909'da gün ışığına çıkartılmıştır.

İstanbul'da padişahlara yönelik suikast girişimi hiç yoktur. Buna karşılık ayaklanmalarda(-0 tahttan indirilip öldürülen padişahlar olmuştur. Bir cuma selamlığında, III. Selim'in (hd 1789-1807) namaz kıldığı Ayasofya hünkâr mahfiline bir meczubun madeni gülleler atması, yakalanıp Topkapı Sarayı önünde boynunun vurulması saptanabilen ender o-laylardandır.

Doğu bölgesinde bağımsız bir devlet kurmak amacıyla dışarıda ve Osmanlı sınırları içinde faaliyetlerini sürdüren Ermeni komitelerinin 1895'te ve 1896'da İstanbul'da gerçekleştirdikleri olaylar (bak. Ermeni Ayaklanması; Osmanlı Bankası Olayı) gibi Bomba Olayı da aynı amaca dönüktü. Suikastı planlayan komitecilerin emeli, önce II. Abdülhamid'i korkunç bir biçimde öldürmek, hemen ardından Galata Köprüsü'nü, Tünel'i, Osmanlı Ban-kası'nı, sefarethaneleri, resmi kurumları, ünlü Serkldoryan'ı da (Cercle d'Orient) tahrip gücü yüksek bombalarla havaya uçurup İstanbul'da panik uyandırmak, siyasi karar organlarını ve dünya kamuoyunu, Ermenistan Devleti'nin kurulmasına bu oldubitti ardından razı etmekti. Bir dizi suikastı ve sabotajı içeren bu plan, profesyonel anarşistlerce hazırlanmıştı.

Bomba Olayı'nı hazırlayanlar arasında, Troşak Ermeni İhtilali Cemiyeti'nin üyelerinden Bakûlü Samoil Kayın (kod adı Hıristofor Mikaelyan), kızı Robina Kayın, Konstantin Kabulyan da (kod adı Saf o) vardı. Bunlar, olaydan epeyce önce İstanbul'a gelerek Beyoğlu'nda Mora-viç Apartmanı'nda bir süre kaldılar. Kendilerine yardım edecek İstanbullu Ermenileri saptadılar ve temaslarda bulundular. Singer Kumpanyası'nda çalışan Belçikalı anarşist Charles Edouard Jorris'ten yararlandılar. Jorris dört yıldan beri bulunduğu İstanbul'u çok iyi tanıyan ve a-narşist kimliğini gizli tutmuş bir eleman olarak suikastçıların işlerini kolaylaştırdı. Kendisine eşi Anna da yardım etti. Yapılan bir dizi izleme sonucu, II. Abdülha-mid'in her hafta cuma namazı vakti, Yıldız Sarayı'ndan aynı saatte çıktığı, Hami-diye Camii'ne gelip namaz kıldıktan sonra caminin binek taşından arabasına binip 2 dakika 40 saniyede avlu çıkış kapısına geldiğini saptadılar. Bundan sonra Avrupa'ya giderek maşin infernal (mac-hine infernale) denen bir saatli bomba yaptırdılar. 80 kg ağırlığında melinite, 20 kg mitraille (çelik ve demir parçalan) içeren bu bomba, Viyana'da özel olarak yaptırılmış çok şık bir binek arabasının

sandığına yerleştirilecek biçimde imal edilmişti. Avrupa'daki hazırlık iki ay sürdü. Dinamit kalıpları İstanbul'a kaçak çalarak sokuldu. Bu işte kullanılacak arabanın tekerleklerine, bombanın suikast yerine götürülürken sansıntıdan patlamaması için lastik tabanlar geçirilmişti. Bombanın, istendiği anda patlaması da o günün teknolojisi ile ayarlanmıştı.

İstanbul'a dönen suikastçılar, o zamanın ünlü ortaoyuncusu Kel Hasan'dan 46 altın bedelle iki doru at satın aldılar. Bunları Viyana'dan getirdikleri arabaya koşarak aynı yere birkaç kez deneme yolculuğu yaptılar. Yıldız Sarayı-Hamidiye Camii arasında her hafta yinelenen cuma selamlıklarının bir özelliği de kalabalık yabancı toplulukların saraydan gelen davetiyelerle bu töreni izlemeleriydi. Elçiler ve İstanbul'da bulunan özel yabancı konuklar ise Seyir Kasrı'nda ağırlanırlar ve töreni buradan seyrederlerdi. Çoğu yabancı, gelen davetiyeleri isteyene satıp parasını yoksullara vermeyi yeğlediğinden suikastçılar da bu yoldan davetiyeler edindiler ve yabancı kıyafetleri giyindiler.

21 Temmuz 1905 günü yapılacak "Selamlık Resm-i Âlisi" için hazırlanan programa geçit töreni konmadığı için, o gün saray ve cami çevresi tenhaydı. Suikastçılar kadınlı erkekli, zarif arabaları ile gelip tam saat kulesinin dibine park ettiler. Sonraki ifadelerde saatli bombayı Robina Kayın'ın kurduğu ileri sürülmüştür. Her şey, son ana değin, planlanan tarzda cereyan etti. Arabadan inip uzaklaşan Madam Sofi Liparis, arabacı Sar-kis, oğlu Mıgırdıç, seyis Yervant Fran-kolyan ve arabacı Jorj Petri Varşamof'un (Kirkor Varsam) olaydan sonra hemen yurtdışına çıkabilmeleri için pasaportları dahi hazırlanmıştı.

Olay şöyle gelişti: II. Abdülhamid, hünkâr mahfilinden inince kendisini selamlayan vükela arasından geçerken kimilerine iltifatta bulundu ve her zamanki yürüyüşüyle ilerledi. Fakat Şeyhülislam Cema-leddin Efendi ile daha fazla ilgilendi ve bir-iki dakika ayaküstü konuştu. Olayın en yakın tanıklarından olan Woods Paşa ise, sultanın faytona bineceği sırada İs-tabl-ı Âmire müdürüne bir dahaki selamlık törenine kadar arabası için yeni atlar temin edilmesini bildirdiğini ve bu birkaç saniyelik gecikmenin, padişahı ve kendisinin de yer aldığı kalabalık maiyetini mutlak bir ölümden kurtardığını yazar. Bir anda, o zaman çok sessiz bir ortam olan İstanbul'un her tarafında duyulan korkunç bir patlama oldu. İnsan ve hayvan cesetlerinin kanlı parçaları, taş toprak ve toz havalara savruldu. Dumanlar içinde bağrışmalar, tepeden tırnağa kana bulanmış insanlar avluyu doldurdu. Mabeyin Başkâtibi Tahsin Paşa, anılarında II. Abdülhamid'in onca vehmine karşın renk vermediğini ve kendisinin cesaretsiz sanılmasına neden olacak bir davranışta bulunmadığını ve sadece "Ne var? Ne oldu" diye sorduğunu anlatır. Dışarıdaki bir süvari birliği kılıç çekerek avluya

girmekte iken padişah, bunların yerlerine dönmelerini emretti ve "Korkmayın! Korkmayın!" dedikten sonra, her zamanki gibi saltanat arabasına atlayıp dizginleri eline alarak oradan süratle ayrıldı.

Ertesi gün gazetelerde resmi bir bildiri yayımlandı. Bunda saraya özgü Osmanlıca ile "Kutsal halifenin, bu olayda asla telaşa ve korkuya kapılmadan, askeri ve konuk olarak bulunan yabancıları selamlayıp saraya döndükleri" açıklanmaktaydı. Gazeteler başkaca bir şey yazamadılar. İzleyen günlerde İstanbul camilerinde dualar edildi, kiliselerde a-yinler yapıldı. Olay sırasında toplam 26 asker ve sivil öldü, 58 kişi yaralandı. 20 at parçalanırken birçok araba da enkaz haline geldi. Cami hasar gördü. İçerideki cemaatten de kırılan camlarla yaralananlar olmuştu.

Olay sonrasında İstanbul'da kapsamlı bir araştırma, Yıldız Saray'ında da soruşturma başlatıldı. Kentin muhtelif yerlerinde menilite denilen tahrip gücü yüksek patlayıcı maddeden 148 kg daha ele geçirildi. Osmanlı Bankası ile Galata Köprüsü'nü havaya uçurmak için kazılmış lağımlar bulundu. Ticaret ve Nafıa Nezareti Müsteşarı Necib Melhame Paşa'nın ve savcılar Cemal Beyle Necmeddin Mol-la'mn yürüttükleri soruşturmalar için bir Komisyon-ı Mahsus kuruldu. Birçok kişi tutuklandı ve bin sayfalık bir fezleke hazırlandı. Ancak, yabancı devletlerin baskıları sonucu yakalanan ve suçlarını itiraf edenlerden hiçbiri cezalandırılmadı. Hattâ, II. Abdülhamid anarşist Jorris'i affetti ve onu Anadolu'daki Ermeni komiteleri aleyhine çalışmak üzere özel casus olarak görevlendirdi.

Bomba Olayı, İstanbul'un muhalif çevrelerinde üzüntü nedeni oldu. Çünkü Abdülhamid karşıtları, faili ve amacı kim ve ne olursa olsun, "devr-i istibdat" de-

dikleri baskı yönetiminin bir biçimde sona ermesini ve padişahın tahttan uzaklaştırılmasını istemekteydiler. Örneğin, Tevfik Fikret bu düşünce ve duyguyla Bomba Olayı'nın başarısızlığını bir büyük şanssızlık, suikastçıları da "şanlı av-cı"lar olarak işleyen "Bir Lâhza-i .Teah-hûr" şiirini bu sırada yazmış, fakat yayımlanması ancak II. Meşrutiyet'te olmuştur. Tarihçi Ahmed Refik ise olayı anlatırken "Osmanlı milletini Abdülhamid'in zulmünden kurtarmak için bu kahramanca hareketin Ermeni vatandaşlarımız tarafından icra olunduğu anlaşıldı" demişti. Kuşkusuz bu iki yaklaşım da adları geçen ozanın ve yazarın Abdülhamid'e duydukları kinle ilgiliydi. 31 Mart Olayı'ndan sonra Yıldız Sarayı'nda ele geçirilen belgeler arasında, pek çoğunu Ermenilerin verdiği, Bomba Olayı ile ilgili binden fazla jurnal de vardı.



Bibi. Danişmend, Kronoloji, IV, 348-350; Ermeni Komitelerinin Amal ve Harekât-ı thtilâ-liyesi, ist., 1332, s. 35; F. Mc Cullagh, Abdülhamid'in Düşüşü (çev. N. Önol), ist., 1990, s. 224; Sir Henry F. Woods, Türkiye Anılan, Osmanlı Bahriyesinde Kırk Yıl 1869-1909, (çev. F. Çöker), ist., 1976, s. 159-164; Tevfik Fikret, Rubab-ı Şikeste (2. tab'ı) ist., 1327, s. 305-307; Tahsin Paşa, Abdülhamit ve Yıldız Hatıraları, ist., 1931, s. 111-116; Osman Nu-ri-Ahmed Refik, Abdülhamid-i Sani ve Devr-i Saltanatı, Hayat-ı Hususiye ve Siyasiyesi, I-III, ist, 1327, s. 1132-1134.

NECDET SAKAOĞLU



BOMONTİ

Şişli İlçesi sınırları içinde yer alan Bo-monti semti, İstanbul'un ilk sanayi bölgelerinden birisidir. Bir konut ve bir zamanların apartman semti Feriköy Fırın Sokağı ve Sıracevizler Caddesi ile kuzeyinde ve batısında uzanan Baruthane Deresi yamaçları arasında, genellikle çok katlı, apartman görünüşlü binalardan ve sanayi kuruluşlarından oluşan bir alan-

dır. Bu sanayi alanının kuzey ve güney sınırlarını, açık bir şekilde, topografya belirlemektedir. Bu topografik özellik, aynı zamanda da bölgede yer alan sanayi faaliyetlerinin ve buna bağlı olarak da bölgenin alansal genişlemesini sınırlarken, yerleşmenin, daha kolay yayılabileceği kuzeydeki vadi yatağı ile doğudaki düzlükte yerleşmiş konut alanlarına yönelmesinde de başrolü oynamıştır.

Başlangıçta "şehir dışı" bir sanayi bölgesi olarak gelişen Bomonti Sanayi Bölgesi, İstanbul'un bu yöndeki yayılması nedeniyle, günümüzde, artık tamamen şehir tarafından kuşatılmış ve şehrin i-çinde kalmıştır. Nitekim Bomonti Sanayi Bölgesi'nin 1950'den sonraki gelişmesinde önemli rol oynayan, ucuz işçileri barındıran gecekonduların yoğunlaştığı a-lan, özellikle Bomonti Bira Fabrikası ve çevresindeki tesislerle neredeyse bitişik hale gelmiştir. Böylece konum bakımından değişikliğe uğrayan Bomonti Sanayi Bölgesi, bu konumun kazandırdığı yeni karaktere uyarak barındırdığı sanayinin yapısını da değiştirmiştir.

Bomonti Sanayi Bölgesi hemen tamamen Beyoğlu plato düzlüğünün Harbiye, özellikle de Osmanbey civarında kazanmış olduğu genişlikle bağlantılı olarak gelişmiştir. Sanayi tesislerinin çoğu, adı geçen düzlüğün batı ucunda toplanmıştır. Bu düzlükte, bölgedeki en eski sanayi tesisi olan bira fabrikasının üzerinde bulunduğu kısım Bomonti'nin gelişmesinde "odak" noktasını oluşturmuştur. Sanayi tesislerinin doğudaki düz kesimlerde bulunan Sıracevizler, Harzemşah dolayları yerine kuzeyde Baruthane Dere-si'ne tatlı eğilimlerle inen kesimleri tercih etmelerinde, kuşkusuz, buralardaki bostan ve tarlaların çok ucuza fabrika arazisi haline gelmeleri başrolü oynamıştır.

Bomonti Sanayi Bölgesi'nin geçmişi 1892'ye kadar gitmektedir. Bugün bir sokağa adım da vermiş olan bira fabrikasının kurulmasından sonra Mısırlı Trikotaj (1923), Yenen-Şark Çikolata (1926), Yeni Türk Mensucat Fabrikası (1928), Nestle Çikolata Fabrikası (1928) ve diğerleri faaliyete geçmiştir. Fakat, ülkedeki ekonomik gelişmeye bağlı olarak, bölgedeki sanayileşme 1955'e kadar ağır cereyan etmiştir.

İstanbul'daki sanayi bölgelerinin çoğu gibi Bomonti Sanayi Bölgesi de kendi kendisini kabul ettirmiştir. Bomonti semtindeki sanayi faaliyetlerine yerel yönetimin ilgisi 1952'de başlamıştır. Bu ilgi ve diğer bazı çalışmalar sonunda söz konusu alan "Bomonti Sanayi Bölgesi" olarak kabul edilmiştir. 1955'te İstanbul'da sanayi faaliyetlerinin haritalanması ve yer alacağı alanların belirlenmesi için hazırlanan İstanbul Sanayi Bölge Planı'nda bir ara Bomonti ve çevresi sanayi bölgeleri dışında bırakılmış ve sanayi tesislerine yasaklama getirilmiş olmakla birlikte, bölgede sanayi faaliyetleri gelişme hızlarını sürdürmüş ve 1970'te sanayi tesislerinin sayısı 114'ü bulmuştur. Ancak, 1970' li yıllardan başlayarak tesislerin bir kıs-


Yüklə 7,73 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   417   418   419   420   421   422   423   424   ...   899




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin