Ârzodasmda padişahın huzurundaki Venedik balyosu ve heyetini betimleyen bir gravür. Soldan sağa, vezirazam, padişah, tercüman ve balyosun iki yardımcısı. Electra Editrice, Milano, 1985
^-«•rt'T,,*.-; .j-f'is |;-F:
Osmanlı tarihine geçen ve arkasında diplomatik bir skandal olan hadisenin ise Venedik balyosu ile bir ilgisi yoktur. 1651'de, İzmir kadısının bu kentteki İngiliz balyosunu (konsolos) hiçbir yetkisi ve haklı gerekçesi yokken tutuklatması, İngiltere'nin sert tepkisine neden olmuş, bu yüzden İstanbul'da Şeyhülislam Bahaî Efendi azledilerek yerine Ka-raçelebizade Abdülaziz Efendi atanmış, bu nedenle de yeni şeyhülislama "Balyoz Müftîsi" denmişti.
Osmanlı-Venedik ilişkilerini geleneksel çizgisine yeniden getirerek İstanbul'da saygınlık kazanan balyos, l670'te atanan Alvise Molin'dir. Fakat l677'de, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın Vene-dik'e dönük bir savaş hazırlığına girişmesi, balyosun tutuklanmasını da gündeme getirmiş, ancak sadrazama ödenen 450 keselik kurtuluş akçesi sayesinde memleketine dönmesine izin verilmiştir. 1715'teki Mora seferi nedeniyle de Balyos Andrea Memmo, Yedikule'de tutuklanmıştı.
Osmanlı başkentinin en eski diplomatik kurumunu ve ilk daimi elçiliği temsil eden balyosların İstanbul'daki bir faaliyetleri ise Galata ve Beyoğlu semtlerinde yaşayan Rum, Ermeni, Yahudi, Levanten, Latin vb gayrimüslim topluluklarla ilişkileriydi. Hattâ bu ilişkiler, su üstüne çıkmayan komploların düzenlenmesi yönünde de olabilmekteydi.
Balyos
Giovannî Grevembroch 'u n Venedik kostümlerini konu alan bir kitabından, 18. yy.
Electra Editrice, Milano, 1985
Örneğin, 1730'larda İstanbul'a gelen Kont de Bonneval'ı (bak. Ahmed Paşa [Humbaracı]) Venedik balyosu Daniele Dolfin, hükümetinden aldığı talimatla öldürtmek istemiş fakat başaramamıştı. 1718'de Pasarofça Antlaşması ile önceki tüm antlaşma ve anlaşmalarda yer alan haklar ve ayrıcalıklar, bir araya toplan-mışsa da Venedik Cumhuriyeti'nin Akdeniz'deki gücünü ve devlet olarak varlığım yitirme sürecine rastlayan bu yeni düzenleme, temelde bir yarar sağlamamıştır. Bu dönemde, İstanbul'daki Venediklilerin bir kısmı, memleketlerine göçerken bir kısmı da diğer Katolik zümreleri de bünyesinde eriterek İstanbul nüfusunun renkli bir kesimini oluşturan "Tatlısu Frenkleri"ni ya da diğer adıyla "Levantenler"! oluşturmuştur.
1793'teki tespitlere göre İstanbul'daki ikamet elçileri arasında Venedik balyosunun yine de ön sıralarda yer aldığı görülmektedir. Osmanlı teşrifat defterlerinde ilk sıraya Fransa, ikinci sıraya İngiltere elçilerinin yerleşmesine, Venedik balyosunun ise üçüncü sırada yer almasına karşılık, öncekilerin 50-80 kişilik maiyetleri varken, balyos 118 kişilik bir maiyete sahipti. İstanbul'da görev yapan son Venedik balyosu, 1797'de III. Selim'in huzuruna çıkan Francisco Ven-ramin'dir. O yıl Venedik Cumhuriyeti tarihe karıştığından İstanbul'daki bal-yosluk da sona erdi.
Balyosların kentteki yaşamı, önceleri İstanbul, daha sonra Beyoğlu cihetinde-ki ikametgâhları (Venedik Sarayı) hakkındaki en eski bilgiler seyahatnamelerdedir. Tophane'deki Balyos Konağı şimdiki İtalyan Sefarethanesi'nin yerinde Tomtomkaptan Sokağı'ndaydı. Bu saraya "Balyac", "Baylaş" deniyordu. 1628'deki bir görev değişiminde, yeni balyos buraya taşınmıştı. Balyosların, Pera Bağları denen ve Venedik kolonisinin yerleştiği semtteki bu saraya gelişleri, Pera Bağları'nda, Tarabya ve Bü-yükdere'de yazlık köşkler edinmeleri, zamanla Boğaziçi'nin bu iki uzak köyünün birer sefaret sayfiyesi durumuna gelişi, birçok kaynakta anlatılmıştır.
Balyosların İstanbul'a gelişlerinde, başka elçilere de uygulanan geleneksel alay düzenlenmekle birlikte birtakım farklılıklar da söz konusuydu. Balyos, Venedik gemileriyle Çanakkale Boğa-zı'na gelir ve buradaki kalede konuk edilirdi. Kendi gemisiyle İstanbul'a girmesi yasaktı. Durum başkente bildirilince derya beyleri gemilerinden iki kadırga veya çektiri gönderilir, balyos kaleden alınıp getirilirdi.
Balyosun Tophane İskelesi'ne çıkışından sonra, tersane kethüdasının gammaz denen altı çift kayığı ile Kalafatçılar İmalathanesi'ne götürülür, orada kendisine ve maiyetine kahve ve şerbet sunulurdu. Daha sonra hasahırdan gönderilen özel biçimde donatılmış 51 atla ça-vuşbaşının ve dört bölük ağasından ak alem ağasının refakatinde, çavuşlardan, sipahilerden oluşan kalabalık bir alayla bu kez karadan Tophane'ye götürülür ve saraya girerdi. Bu tantanalı törenden sonra alınan randevuya uyularak balyos ve maiyeti, bir ulufe divanı sırasında alayla Topkapı Sarayı'na gidip padişahın huzuruna çıkarlardı. 1571'de İnebahtı Deniz Savaşı'ndan sonra imzalanan antlaşma gereği Venedik elçilerine uygulanacak protokol daha da kapsamlı duruma getirilmişti. Örneğin, daha önceleri, divana geldiklerinde balyoslara ziyafet verilmezken bu antlaşmadan sonra diğer büyük elçilere olduğu gibi Venedik balyoslarına da ziyafet verilmeye başlandı. I. Ahmed döneminde (1603-1617) İstanbul'a atanan Balyos Almaro Nani, selefi Cristoforo Valier'den görevim devraldıktan sonra ikisi birlikte Tophane İskelesi'ne inip kayıklarla Topkapı Sarayı'na geçmişler ve Arzodası'nda(->) huzura kabul edilmişlerdi.
18. yy ortalarına doğru balyoslara uygulanan protokolde bazı değişiklikler olmuş, örneğin yeni gelenin ağırlanması görevini Galata voyvodası üstlenmişti. Galata cihetinin yönetiminden ve güvenliğinden sorumlu voyvoda ile subaşı, balyosla her zaman temastaydılar.
İlginç bir uygulama olarak da her balyos değişiminde İstanbul'dan ayrılan balyosun adlarını verdiği Venedikli iki mahkûm, tersane zindanından serbest bırakılır ve bunlar Venedik'e dönerlerdi. Hattâ, 1778'de, bu kural geçiştirilmek is-
tenince balyos, Paşakapısı'na başvurarak adlarını bildirdiği iki mahkûmun salıverilmesini bildirmişti. O sırada kaptan-ı derya olan Cezayirli Gazi Hasan Paşa ise bildirilenlerin genç olduklarını, kürekte kullanıldıklarını gerekçe gösterip yaşlı iki Venedikliyi serbest bırakmıştı.
Balyoslar, padişah ve sadrazam değişikliklerinde huzura çıkarlar, öncelikle de Osmanlı-Venedik kapitülasyon antlaşmasının yeni padişahça onaylanmasına çaba gösterirlerdi. 1703'te tahta çıkan III. Ahmed'i tebrik için saraya gelen Balyos Moçeniko, bu ilk görüşmede padişahtan onay alamamış, andaki antlaşma ancak 1706'da yenilenebilmişti. Bunun gibi 1718'de imzalanan Pasarofça Ant-laşması'nın kapitülasyonlara ilişkin protokolünü, Balyos Emmo, ancak 1733'te I. Mahmud'a onaylatmıştı.
Balyosların, diğer elçilerden bir ayrıcalıkları da saray haremine hediye sunmalarıydı. Yeni balyos, namesini padişaha sunduktan bir hafta sonra, başkâtibi, hazinedarı ve tercümanları bir heyet halinde Paşakapısı'na giderler, hediye bohçalarını takdim ederlerdi. Bunlar, teşrifatçı efendinin başkanlığında telhisçi ve Divan-ı Hümayun tercümanı tarafından, Soğukçeşme Kapısı'ndan Bâbüssa-ade'ye götürülür, haremin Kızlar Kapısı'ndan gelen darüssaade ağasına teslim edilirdi. 1761'de gelen balyosun hareme sunduğu hediyeler arasında 2 top istufe, 10 top diba, 5 top telli kadife, 4 top telli hatayî, l top sade kadife, 6 sepet (tuvalet eşyası koymaya mahsus), l endam aynası, 2 sepet Venedik şekeri de vardı. Hediyeler, teşrifat defterine liste halinde işlenirdi. Yine, balyosların, İstanbul'daki şenliklere katılmaları da gelenekti. Örneğin, l Ocak 1776'da Hatice Sul-tan'ın doğumu münasebetiyle yapılan şenlik ve donanmalar boyunca Venedik balyosu ve diğer elçiler, âdet yerini bul-
sun kabilinden kendi ikametgâhlarından her gün üçer kez top attırmışlar, kutlama programlan düzenlemişlerdi.
1288-1453 döneminde Bizans başkenti Konstantinopolis'e pek çok balyos geldiği gibi, 1454-1797 arasında da kısa fasılalar dışında yüzden fazla balyos, İstanbul'da oturdu. Bunların, maiyetlerinin ve Venedik kolonisinin kentteki etkinlikleri, diğer yabancılara oranla daha fazla ve sürekli olmuştur. Balyoslar, kendi sekreterliklerinde düzenlenen her yazının bir kopyasını mutlaka Venedik'e gönderdikleri gibi, zaman zaman özel raporlar da hazırlamaktaydılar. Ayrıca dönüşlerinde senatoda, görev sürelerin-deki çalışmaları ve İstanbul'daki tespitleriyle ilgili uzun bir rapor sunmaktaydılar. Tüm bu belgeler, kuşkusuz İstanbul'un gündelik yaşamı, padişah, yönetim, ordu, deniz ve ticaret işleri vb konularda birinci derecede önemlidir. Fakat bunlar üzerinde şimdiye kadar kapsamlı bir çalışma yapılmamıştır. Yine balyoslar "dispaccio" denen ve içerikleri bakımından çok önemli olan notlar tutmaktaydılar. Bunlar, kentteki yangın, deprem, salgın, ayaklanma vb olaylarla ilgili olduğu için kent yaşamı ve tarihi bakımından çok değerli kabul edilir.
Diğer yandan, balyosların "drago-man", "drağman" denen tercümanları, genellikle İstanbul yerlisi gayrimüslimlerdi. Bu kişiler Türkçeyi ve Türk yaşayışım çok iyi bildiklerinden, balyosun istediği bilgileri daha çok bunlar toplamaktaydılar. Drağmanlar, her türlü vergiden muaftılar. Sık sık, balyos adına devlet adamlarıyla görüşürler, bazen, siyaseti yönlendirmeye çalışırlardı. Fırsat bulunca casusluk da yapmaktaydılar. Sadrazam Şehit Ali Paşa (1713-1716) Batista adlı bir tercümanı bu yüzden idam ettirmişti. Yine, Avrupa'dan gelen pek çok gezgin ve araştırmacı da İstanbul'daki
ikametleri boyunca hem balyosla hem de tercümanları ile yakın ilişkiler kurmuşlar, kente ilişkin gözlem ve yorumlarında bunların yardımlarını almışlardır. Örneğin 1551'de İstanbul'a gelen Nico-las de Nicolay, bu sayede saraya kadar girebilmiştir. G. Donada ve Toderini, Pi-etro della Valle, Luigi Ferdinando Mar-sigli, Salvağo, Busenello, edebiyattan toplum yapısına ve güzel sanatlara değin pek çok alandaki çalışmaları balyosların yardımıyla gerçekleştirmişlerdir.
1551'den sonra Venedik'te ve İstanbul'da Türkçenin öğretileceği birer okul açılması gündeme gelmişse de bundan Müslüman Türklerin yararlanmaları söz konusu olmamıştır.
Bibi. Tarih-i Naima, IV, 382-384, V, 64, VI, 251; Tarih-i Raşid, I, 186, IV, 125; Mür'i't-Te-varih, III, 35; Tarih-i Cevdet, VI, 251; Manı-ran, istanbul, II, 128-148; d'Ohsonn, Table-au, VII; J. von Hammer, Devlet-i Osmaniye Tarihi, İst., 1330, s. 19, IV, s. 433; Uzunçarşı-h, Merkez ve Bahriye, 127, 269, 283, 309 vd; Uzunçarşıh, Osmanlı Tarihi, III/l, 216, IV/2, 169-171; C. Baysun, "Balyos", İA, II, 291-295; M. Şakiroğlu, "Balyos", DlA, V, 43-47.
NECDET SAKAOĞLU
Dostları ilə paylaş: