BEŞİKTAŞ CEMİYET-İ İLMİYESİ
19. yy'ın ilk yarısında İstanbul'da Beşiktaş semtinde bir araya gelen bir grup ulemanın oluşturduğu entelektüel çevre. 1815 sonlarında Beşiktaş ve Ortaköy semtleri arasında oturan bir grup ulemanın talebe yetiştirmek ve ilmi, edebi sohbetlerde bulunmak gayesiyle sık sık bir araya gelerek oluşturdukları entelektüel muhiti anlatmaya geçmeden önce; o dönemin eğitim ve kültür hayatına kısaca temas etmekte fayda vardır. 18. yy'ın sonları ile 19- yy'ın ilk yarısında, Osmanlı Devleti'nde eğitim ve kültür hayatında, bilinen resmi eğitim kurumları dışında faaliyet gösteren ve içlerinde şair, müellif, edip ve idarecilerin bulunduğu birçok entelektüel zevatın yetişmesinde ö-nemli yer tutan konak ve evlerde oluşan eğitim ve kültür merkezleri bu gelenek içerisinde bir yerde resmi tahsilin tamamlayıcısı durumunu korumuştur.
Bugünkü bilgilerimiz ışığında 19. yy' da bu merkezlerde, hali vakti müsait, ilmi kudreti mevcut ulemanın, durumuna ve ihtisasına göre kendisine müracaat edenlere hiçbir karşılık beklemeden ders verip, talebe yetiştirdiği görülmektedir. Bunun dışında recep, şaban, ramazan aylarında medreseler tatil olduğunda, "cerre" çıkmayan talebeler, böyle muhtelif hocalara, camilere ve konaklara giderek umumiyetle medreselerde okutulan derslerine devam ederlerdi.
Bu geleneğin bir diğer özelliği, ders veren ulemanın belirli semtlerde odaklaşmış olmasıdır. Şöyle ki, "ulûm-ı âliye" dersleri verenlerin Fatih ve civarı camilerde; matematik, fen, hesap, cebir, hendese, nücum, felsefe gibi dersleri verenlerin, Beşiktaş semtinde; şair, edip, mün-
şi ve mutasavvıfların da Sultanselim ve Karagümrük semtlerinde oturdukları görülmüştür.
Beşiktaş Cemiyet-i İlmiyesi olarak bilinen ulema grubu, bu gelenek içerisinde 19. yy'ın başlarında. Beşiktaş semtinde yüksek rütbeli bir grup ilim adamının oluşturduğu serbest ve ileri görüşlü bir entelektüel muhit olarak değerlendirilebilir.
Grubun nüvesini, aslen Kırımlı olan, 1797'de İngiltere sefirliği yapmış, Avrupalılar hakkında malumat sahibi olan Tefsir-i Mevakıf adlı Türkçe tefsiri bulunan İsmail Ferruh Efendi (ö. 1840); va-kanüvis, tabip, Şânizade Atâullah Efen-di(-») (ö. 1826); Melek Mehmed Paşa'nın oğlu Melekpaşazade Abdülkadir Bey (ö. 1846) ve ulemadan, Kethüdazade Arif Efendi(-») (ö. 1849) oluşturmaktadır.
Beşiktaş civarında, birbirine yakın yalılarda oturan bu grubun bir araya gelerek, müştereken bir mahfil oluşturmaları 1815 sonlarındadır. Beşiktaş ulema grubuna mensup hocaların konaklarının, Beşiktaş ve Ortaköy arasında olduğu, o dönemde tutulmuş olan Bostancı-başı Defterleri'nden tespit edilebilmektedir. Melekpaşazade Abdülkadir Bey'in yalısı ile Şânizade Atâullah Efendi'nin yalısı birbirine çok yakındır ve mevki olarak da Yahya Efendi Deresi ile Ortaköy iskelesi arasındadır. Ferruf Efendi'nin yalısı ise Ortaköy'dedir. Kethüdazade Arif Efendi'nin evi ise Beşiktaş'ta Uzuncaova'dadır.
Grup, toplantılarını haftanın muhtelif günlerinde, daha çok Ferruh Efendi'nin Ortaköy'deki sahilhanesinde yapmaktaydı. Birbirlerine yakın oturan bu âlimler sık sık görüşürlerdi. Cevdet Paşa Tarih-i Cevdet'te "meşhur İslam filozoflarından olan Beşiktaşlı Kethüdazade Efendi'nin de haftada iki gün bu meclise devam ederek, felsefe ve edebiyata dair sohbetlerde bulunduğunu" söyleyerek, grubun toplantılarını nasıl gerçekleştirdiğine açıklık getirmektedir.
Bazı tarihçiler bu grubun toplantılarını Avrupa'da 17. yy'da kurulan ve günümüze kadar mevcudiyetlerini muhafaza eden, ilmi cemiyet ve akademilere benzeterek, buna "Beşiktaş Cemiyet-i İlmiyesi" demişlerdir. Şeklen ve hukuken bir dernek özelliği taşımayan bu gruba, mütecanis bir ahbap topluluğu olarak bakmak doğru olur. Bunun, aralarında ilmi ve entelektüel bir yakınlık ve anlayış bulunan, devrin Islami, tabii ve matematik ilimlerini bilen ve aynı zamanda Batı düşüncesini de tanıyan zevattan çıkışan bir topluluk ve grup hüviyetinde olduğunu söyleyebiliriz.
Mensuplarının tahsilleri göz önünde bulundurulursa, Ferruh Efendi'nin Avrupa hayatını yakından tanıması yanında, tefsir tercüme edecek ölçüde İslami ilimleri bilmesi; Şânizade'nin Fransızca ve İtalyancadan kitap tercüme edecek ölçüde yabancı dillere vakıf olması, ayrıca modern Batı anatomisini Osmanlı tıp dünyasına kazandıracak kadar modern
165 BEŞİKTAŞ CEMİYET-İ İLMİYESİ
bilimlere aşina olması; Melekpaşazade Abdülkadir Bey gibi Tanzimat sonrasında yeni Osmanlı eğitim sisteminin oluşmasında 1845'te kurulan Meclis-i Mu-vakkat'ın reisliğine getirilen bir zatın ve felsefi açıdan Batı bilim ve anlayışının İslam kültürüyle bir sentezinin olabileceğini işaret eden Kethüdazade Arif Efendi'nin bir araya gelerek oluşturdukları ve "Beşiktaş Ulema Grubu" dediğimiz bu topluluk, kendi aralarında müştereken hareket etmektedir. Harcamaları karşılamak için her üyeden imkânı ölçüsünde aidat toplanması topluluğu konaklarda sürdürülegelen eğitim geleneğinden farklı bir noktaya götürmektedir. Bu ulema grubu mensupları, islam kültürünü çok iyi bilmekle beraber, Batı kültürüne ve Batı'dan gelen yeniliklere o ölçüde açık şahsiyetlerdir.
Bu ilim adamlarından ders okuyarak yetişenler, grubun etkisini sonraki nesillere de aktarmışlardır. Bu talebeler arasında, Ferruf Efendi'nin "terbiyekerdesi" Şair Fehiın Efendi, Kethüdazade'nin talebesi matematikçi Tevhid Efendi, Çer-keşli Mehmed Râfi Efendi, Muzıka-i Hümayun Farsça hocası Emin Efendi, Murat Molla Şeyhi Müşir Nusret Paşa, Tersane Mektupçusu Ali Said Efendi, ayrıca Müneccimbaşı ibrahim Edhem Efendi, Tersane muhasebecisi Dede ismail Efendi, şair Safvet Efendi, Kabuli Mehmed Paşa, Sadrazam Yusuf Kâmil Paşa ve Midhat Paşa ile hacegândan Süleyman Ruhi Efendi'nin isimleri sayılabilir.
1826'da Yeniçeri Ocağı'nın ortadan kaldırılması ile Bektaşi tekkelerinin kapatılması sırasında, bu grubun mensupları olan dört âlimin de sürgüne gönderilmek istenmesi ve hepsinin Bektaşîlikle itham edilmesi, bazı resmi makamlarca da tek bir "grup" olarak kabul edildiğini göstermektedir.
Sürgüne gönderilen Şânizade'nin iki ay sonra affına dair fermanın gönderilmesi, Ferruh Efendi'nin sürgün yerinin Kadıköy'e çevrilmesi, Melekpaşazade' nin bir yıl sonra İstanbul kadılığına tayini, bu grup hakkındaki ithamların siyasi olduğunu göstermektedir.
Beşiktaş'ta devrin ileri gelen dört ilim adamının kendi aralarında oluşturdukları entelektüel grup, hem klasik islam kültürünü bilen, hem de Batı kültürüyle tanışma imkânı bulmuş olduğundan, o devirde önemli etkileri olmuştur.
Beşiktaşlı bu ulema grubu islam dünyası ile Batı arasında dindışı konularda uyuşmanın mümkün olduğuna, din konularında müsamahaya dayalı bir anlayışın kurulabileceğine, fen, bilim ve insanın günlük hayatını kolaylaştırıcı Batı tekniklerinin kabul edilmesi gerektiğine inanmaktaydı.
Tanzimat öncesi, İslam geleneğine dayalı Osmanlı kültürünü Batı bilim ve medeniyeti ile bir sahada telif etmeye çalışan ve modern bilimin islam dinine ters düşmediğini hattâ birçok yönüyle bağdaşabileceğine inanan bu ulema grubunun temsil ettiği düşünce tarzı, Batı'yı
|
Erkek
|
Kadın
|
Toplam
|
Tarım dışı üretim faaliyetlerinde çalışanlar ve ulaşım makineleri kullananlar
|
17.788
|
1.731
|
19.519
|
İlmi ve teknik elemanlar, serbest meslek sahipleri ve bunlarla ilgili diğer meslekler
|
9.313
|
6.260
|
15.573
|
Ticaret ve satış personeli
|
10.159
|
1.854
|
12.013
|
Hizmet işlerinde çalışanlar
|
7.001
|
2.281
|
9.282
|
idari personel ve benzeri çalışanlar
|
3.202
|
4.654
|
7.856
|
Müteşebbisler, direktörler, üst kademe yöneticileri
|
5.249
|
1.045
|
6.294
|
Tarım, hayvancılık, ormancılık, balıkçılık ve avcılık işlerinde çalışanlar
|
347
|
38
|
385
|
işsiz olup iş arayanlar ve bilinmeyenler
|
2.194
|
931
|
3.125
|
Dostları ilə paylaş: |