Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi



Yüklə 7,73 Mb.
səhifə250/899
tarix09.01.2022
ölçüsü7,73 Mb.
#96304
1   ...   246   247   248   249   250   251   252   253   ...   899
BEŞİKTAŞ MEVLEVÎHANESİ

Galata ve Yenikapı mevlevîhanelerin-den sonra İstanbul'da kurulan üçüncü Mevlevî dergâhı olup Boğaziçi'nde Çıra-ğan Sarayı'nın(-0 bulunduğu yerde inşa edilmişti.

l622'de Sadrazam Ohrili Hüseyin Paşa tarafından yaptırılan dergâh, 18ö7'ye kadar Beşiktaş'ta faaliyet göstermiş, bu tarihte Çırağan Sarayı'nın inşası nedeniyle yıktırılarak önce Fındıklı'da Karace-hennem İbrahim Paşa Konağı'na ve buradan da 1871'de tamamlanan Maçka' daki binasına geçmiştir. Ancak 1874'te askeri kışla yapımı için bu dergâh da yıktırılınca, geçici olarak Eyüp'teki Ha-tab Emini Mustafa ve Hüseyin efendilere ait yalılara taşınmış, daha sonra inşası 1877'de biten Eyüp Bahariyesi'ndeki yeni yapılarına yerleşerek 1925'e kadar Bahariye Mevlevîhanesi(-+) adı altında faaliyetlerini sürdürmüştür.

Beşiktaş Mevlevîhanesi'nin kurucusu Ohrili Hüseyin Paşa, 17. yy'ın önde gelen devlet adamlarındandır. Bostancı Ocağı'ndan yetişerek sadrazamlığa kadar yükselmiş, fakat l622'de Dilaver Paşa'nın yerine ikinci defa bu makama getirilmiş ise de, II. Osman'a karşı düzenlenen yeniçeri ayaklanması sırasında daha görevine başlayamadan katledilmiştir. Bu beklenmedik ölümle birlikte, devlet adamları tarafından İstanbul'da Mevlevi dergâhı kurma geleneği de son bulmuş, dolayısıyla Kasımpaşa, Üsküdar ve Bahariye mevlevîhaneleri, tarikatın kendi imkânları çerçevesinde açtığı merkezler olma özelliğini kazanmışlardır.

Ohrili Hüseyin Paşa üzerindeki manevi nüfuzu sayesinde Beşiktaş Mevlevîhanesi'nin kurulmasına neden olan Gelibolu Mevlevîhanesi Şeyhi Ağazade Mehmed Hakîkî Dede (ö. 1652), dergâhın ilk postnişinidir. Hakkında ayrıntılı bilgiye sahip bulunmadığımız Mehmed Hakîkî Dede'nin, aynı zamanda Gelibolu Mevlevîhanesi'nin de kurucusu olduğunu ve Akdeniz seferinden dönen Ohrili Hüseyin Paşa ile bu dergâhta tanışarak onu Mevlevîliğe intisap ettirdiğini biliyoruz. Gelibolu ve Beşiktaş mevlevî-hanelerinin ortak meşihatını üstlenmiş, Hüseyin Paşa'nın katlini izleyen yıllarda bir süre daha İstanbul'da kaldıktan sonra Gelibolu Mevlevîhanesi'ne dönerek orada vefat etmiştir.

Dergâhın kuruluş dönemine ait yapıları üzerine .mevcut bilgileri, Hüseyin Ayvansarayî ve Evliya Çelebi'de buluyoruz. Her iki kaynaktaki bilgiler çerçevesinde mevlevîhanenin tam teşekküllü bir külliye olarak kurulmayıp, zamanla inşa edilen ek binalarla genişletildiği anlaşılmaktadır. Başlangıçta yalnızca bir semahaneden ibaret olan dergâhın, mat-bah-ı şerifi yoktur. Böyle bir durumu, Ohrili Hüseyin Paşa'nın katliyle inşaat faaliyetlerinin bir süre kesintiye uğradığı ve Mevlevîlerce, henüz tamamlanmayan dergâhta mukabele yapılmak zorunda kalındığı şeklinde yorumlamak

mümkündür. Semahane ise, Boğaz kıyısında yüksek kubbeli ve iç mekânı ne-cef taşlarıyla süslenmiş iki katlı ahşap bir yapı olup, batısında derviş hücreleri yer almaktadır.

Ağazade Mehmed Hakîkî Dede'den sonra yerine geçen postnişin hakkında, birbiriyle çelişen farklı bilgiler mevcuttur. Zakîr Şükrî Efendi'nin listesinde bu şeyh, Süleyman Dede'dir (ö. 1654). Evliya Çelebi ve Hüseyin Ayvansarayî ise, Hasan Dede'nin (ö. 1660) adını vermek-, tedirler. Diğer yandan Beşiktaş Mevlevîhanesi'ne ait 6 Muharrem 1060/1650 tarihli hüccet suretinde Hasan Dede'nin şeyh olarak zikredilmesi. Süleyman Dede'nin meşihatının bu tarihten önce kaldırıldığını kanıtlamaktadır. Mesnevihan Hasan Dede'nin coşkun bir tasavvuf neşesine sahip bulunduğunu, Evliya Çele-bi'den öğreniyoruz. Hasan Dede'nin şeyhliğini onaylayan söz konusu hüccete göre bu dönemde dergâhın yıllık iaşe bedeli 7.200 akçe olarak İstanbul Ermeni cizyesinden (Müslüman olmayanlardan alınan bir tür vergi) tahsil edilmektedir. Dergâhın 1650'deki gelir kaynaklan arasında bu tür vergilerin de bulunması, bir bakıma mevlevîhanenin kuruluş yıllarında güçlü bir vakıf sistemine dayanmadığını göstermektedir. 18. yy'a gelindiğinde, dergâhın İstanbul dışındaki vakıf arazilerinden büyük miktarlarda gelir temin ettiğini dikkate alırsak 1650'ye ait bu kaynak tahsisinin geçici bir çözüm olduğunu varsayabiliriz. Hasan Dede'nin vefatıyla posta oturan Pendarî Naci Ahmet Dede (ö. 1710), önce Beşiktaş, ardından Galata ve Yenikapı mevlevîhane-lerinde şeyhlik yaparak, İstanbul Mevlevîliğine ilk defa dönüşümlü meşihat modelini getiren kişi olarak tanınır. Bursa Mevlevîhanesi Şeyhi Zihnî Salih Dede'ye intisap ederek çile çıkartmış ve 1660'ta Beşiktaş Mevlevîhanesi meşihatına atanmıştır. l663'e kadar kısa bir süre dergâhta postnişinlik yapan Naci Ahmed Dede'nin meşihatı, aynı yıl Kırım seferine katılması nedeniyle Mevlana Âsitanesi Şeyhi Hüseyin Çelebi tarafından kaldırılarak, yerine Galata Mevlevîhanesi ney-zenbaşısı Yusuf Dede (ö. 1669) getirilmiştir. Çengî lakabıyla tanınan Yusuf Dede, aslen Konyalıdır. Farsça yazdığı on bin beyitlik Ravzatü'n-nûr adlı eseriyle tanınmakla birlikte, asıl ününü IV. Mehmed'in yakın çevresine girerek, 1666'da Mevlevîlere sema yasağı konmasına yol açan Vanî Mehmed Efendi'ye karşı yürüttüğü faaliyetleriyle sağlamıştır. Vanî Mehmed Efendi'nin gerek padişah, gerekse medrese üzerindeki etkisi dikkate alındığında, Yusuf Dede'nin izlediği saray yanlısı politika sayesinde tarikat üzerindeki mevcut ulema baskısının hafiflediği ve Beşiktaş Mevlevîhanesi'nin böylece döneminin en canlı tasavvuf merkezlerinden birisi olma özelliğini koruyabildiği anlaşılmaktadır.

17. yy, İstanbul Mevlevîliğinde şeyh ailelerinin güçlenerek ön plana çıktıkları bir dönemdir. Daha önce tarikatın tari-

hinde pek rastlanmayan bu durum, Sırrî Abdi Dede'nin (ö. 1631) Galata Mevlevîhanesi postnişinliğinden ayrılarak söz konusu yüzyılın başlarında Kasımpaşa Mevlevîhanesi'ni kurmasıyla ortaya çıkmış ve Abdî Dede ailesine mensup şeyhler, Mevlevîliği İstanbul'da ilk defa kan bağına dayalı meşihat modeline göre temsil eden grup olmuştur. 17. yy ortalarından itibaren bu grubu Beşiktaş Mevlevîhanesi'nde Eyyubî Mehmed Dede ile Galata Mevlevîhanesi'nde Gavsî Ahmed Dede aileleri izlemiştir.

Çengî Yusuf Dede'nin yerine atanan Eyyubî Mehmed Dede (ö. 1723), Beşiktaş Mevlevîhanesi meşihatını yaklaşık bir yüzyıl elinde tutan şeyh ailesinin ilk temsilcisidir, Yusuf Dede'nin IV. Mehmed ile kurduğu ilişkiyi bu defa kendisi sürdürerek dergâha padişahın maddi desteğini sağlamıştır. Yarım yüzyıldan fazla postnişinlik yapan Mehmed Dede'nin meşihatını 1723'te vefat etmesiyle oğlu Ahmed Dede (ö. 1763) devralmış ve onu da torunu Mehmed Sadık Dede'nin (ö. 1764) bir yıllık kısa şeyhliği izlemiştir. Ailenin 1669-1764 arasındaki bu uzun meşihat dönemi, dergâhın tarihini çok yakından ilgilendiren Lale Devri'ni de kapsadığından, ayrıca büyük önem taşımaktadır.

Boğaziçi kıyılarının, Osmanlı üst tabakası tarafından daha IV. Murad zamanında sayfiye yeri olarak seçilmesi, 17. yy ortalarından itibaren Beşiktaş Mevlevîhanesi çevresinde bir dizi yalı ve sa~ hilsarayın inşasıyla sonuçlanacak tarihsel sürecin ilk habercisidir. Önceleri Ka-zancıoğlu Bahçesi adıyla anılan ve Beşiktaş Mevlevîhanesi'nin kurulduğu alanı kapsayan mesire yeri, IV. Murad döneminde (1623-1640) hasbahçelere katılarak padişahın kız kardeşi Kaya Sul-tan'ın mülkiyetine geçmiş, o da burada kendisine bir yalı yaptırmıştır. Beşiktaş Mevlevîhanesi'ne çok yakın bir konum-

da bulunan bu yalı, 18. yy başlarında Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından yenilenerek eşi Fatma Sul-tan'a verilmiş, III. Ahmed'in Lale Devri eğlencelerine sahne olması nedeniyle de Çırağan Yalısı adını almıştır. Söz konusu yalı ile aynı Boğaz mekânını paylaşan Beşiktaş Mevlevîhanesi, özellikle Eyyubî Mehmed Dede ve oğlu Ahmed Dede'nin meşihat yılları boyunca, Osmanlı üst tabaka kültürünün birbirini bütünleyen farklı iki boyutunu temsil etmişlerdir. Ne var ki 19. yy'a gelindiğinde, Çırağan Yalısı'nın Çırağan Sara-yı'na dönüşmesiyle birlikte dergâh, bu eşsiz güzellikteki mekânı Tanzimat modernleşmesinin yeni sembolüne terk etmek zorunda kalacaktır.

1764'te Eyyubî Mehmed Dede ailesinin meşihat dönemi sona erince dergâh kısa bir süre Abdülahad Dede'nin (ö. 1766) yönetiminde kalmış ve ardından Ahmed Dede'ye bağlı Trablus kökenli şeyh ailesinin denetimine geçmiştir. Abdülahad Dede, Mevlevi tarikatı içinde adı çeşitli söylentilere karışmış bir kişidir. Tokat Mevlevîhanesi postnişini iken aynı zamanda bölgenin önde gelen a-yanlarından olması nedeniyle Mevlevi dervişlerini adeta birer devlet memuru gibi kullanmış, halkın yaşam tarzına ters düşen hareketlerinden dolayı giderek artan şikâyetler sonucunda bırakılmıştır. Abdülahad Dede'nin Beşiktaş Mevlevîhanesi postnişinliği iki yıla yakın sürer. Bu kısa dönemde çevresine rintmeşrep Mevleviler! toplayarak dergâhı, Osmanlı üst tabakasının ilgi odağı haline getirmeyi başarmıştır.

Beşiktaş Mevlevîhanesi, 1766'da Ahmed Dede'nin (ö. 1771) postnişinliğe atanmasıyla 1853'e kadar dergâh yönetimini elinde tutacak olan Trablus kökenli ünlü bir Mevlevî şeyh ailesinin denetimine girer. Bu ailenin bir kolu da Galata Mevlevîhanesi meşihatını üstlenerek


Yüklə 7,73 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   246   247   248   249   250   251   252   253   ...   899




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin